İHA’lar ve sinyal bozucular: Ukrayna semalarında ‘devasa’ bir siber savaş yaşanıyor

Ukrayna, İHA’lar nedeniyle her iki ordunun da kayıplar verdiğini açıkladı (Reuters)
Ukrayna, İHA’lar nedeniyle her iki ordunun da kayıplar verdiğini açıkladı (Reuters)
TT

İHA’lar ve sinyal bozucular: Ukrayna semalarında ‘devasa’ bir siber savaş yaşanıyor

Ukrayna, İHA’lar nedeniyle her iki ordunun da kayıplar verdiğini açıkladı (Reuters)
Ukrayna, İHA’lar nedeniyle her iki ordunun da kayıplar verdiğini açıkladı (Reuters)

Ukrayna cephesinde sinyal bozucular son aylarda Rusya'ya karşı yürütülen siber savaşta önemli bir ekipman haline geldi. Ukrayna ordusu, çatışmaların yaşandığı bölgelerin semalarını dolduran insansız hava araçlarını (İHA) mümkün olan en fazla sayıda etkisiz hale getirmeye çalışıyor.

Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) haberine göre Ukrayna ordusunda siber savaş konusunda uzman üst düzey bir yetkili, “Bu devasa bir savaş ve aynı zamanda teknolojilerin hızlı gelişimi nedeniyle zamana karşı bir yarış” ifadelerini kullandı. Ukrayna ordusunun şu an, ilk elden canlı görüntü sağlayan kameralı Rus FPV insansız hava araçlarının yüzde 60 ila 70'inin radar sinyallerini bozmayı başardığını söyleyen yetkili, “Her üç ayda bir yeni teknolojiler düşünmek zorundayız” diye ekledi.

Ukrayna'nın doğu cephesinde savaşan 92. Tugay'a bağlı bir İHA taburunda sinyal bozucular konusunda uzman olan Mykola (42) askerin sırt çantasına yerleştirilen dört kilogramlık beyaz silindir şeklinde bir cihaz olan sinyal bozucuyla ilgili olarak “Ukrayna askerleri için ilk taşınabilir elektronik koruma cihazlarından biri sinyal bozucudur. Bu cihaz askerlerimizi ve İHA’larımızı kullanabilecekleri yerlere giden birliklerimizi Rusya’nın FPV model İHA’larından koruyor” dedi.

Patlayıcılarla donatılmış FPV’ler, birkaç kilometrelik bir yarıçap içindeki düşmanları doğrudan vurabiliyor.

Rusya'nın Ukrayna’ya savaş açmasının üzerinden geçen iki yılı aşkın sürenin ardından, her iki tarafın da cepheye yüz binlercesini konuşlandırdığı bu nispeten ucuz cihazlar, obüslerin yanında savaşın vazgeçilmezi haline geldi.

Sinyal bozucular İHA’ların kontrolünün kaybedilmesini sağlıyor

Ukrayna Kara Kuvvetleri Komutanı General Oleksandr Pavlyuk, geçtiğimiz günlerde İngiltere merkezli The Times gazetesine verdiği bir röportajda, İHA’ların şu an her iki tarafta da zayiata yol açtığını söyledi.

Sinyal bozucular, İHA’ların sinyalleriyle aynı frekansta sinyaller yayarak İHA ile onu kontrol eden operatör arasındaki iletişimi kesiyor.

AFP’nin aktardığına göre Mykola, sinyal bozucunun 30 metre mesafede ‘etkili’ olduğunu ve düşmanın kullandığı FPV model İHA’ların kontrolünün tamamen kaybedilmesine neden olduğunu söyledi. Ukraynalı bir şirket tarafından üretilen sinyal bozucular özel bağışlarla finanse edildi.

Ukrayna ordusunun hassas bölgelerde seyreden 4x4 araçlarının gün geçtikçe daha büyük taşınabilir sinyal bozucularla donatılıyor. Mykola'ya göre cepheye ‘büyük siber harp istasyonları’ kuruluyor.

Sinyal bozucuları bir yere kadar koruma ve güven sağlayan kurşun geçirmez yeleklere benzeten Mykola, “Bu cihazlar sayesinde hayatta kalma şansı artıyor” dedi. İHA operatörü Coyote (22) ise Rus sinyal bozucularından korunmak için deneyimli olmak gerektiğine inanıyor. Coyote, kullandığı İHA’ların yaklaşık yüzde 40'ının Rusya’nın sinyal bozucuları nedeniyle kaybolduğunu itiraf etti.

Sinyal bozucularla nasıl baş edilir?

Ukrayna Ordusu 28’inci Tugayı’ndan olan Mykola, “Sinyal bozucuların hangi frekanslarda çalıştığını biliyorsanız ve genellikle aktif oldukları yerlerde daha önce uçtuysanız, İHA’nın frekanslarını değiştirebilirsiniz. Böylece sinyal bozucunun etrafından ya da üzerinden uçmayı deneyebilirsiniz” diyor.

Rusya'nın bu alanda bir adım önde olduğunu çünkü 30 yılı aşkın bir süredir siber savaş sistemleri üzerinde çalıştığını belirten Mykola, Ukrayna’nın ise ekipman geliştirmeye Rusya’nın Kırım'ı ilhak ettiği ve Ukrayna'nın doğusunda silahlı çatışmaların başladığı 2014 yılında başladığını açıkladı.

Kiev ve Moskova arasındaki savaşın başlamasının üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen Ukrayna’nın düşmanı Rusya’yı ekipman geliştirme konusunda büyük ölçüde yakaladığını savunan Mykola, “Bugün herkes FPV’leri ve aynı frekanslarda çalışan diğer İHA’lar için boş frekanslar arıyor. Herkes aynı zamanda bu frekanslara nasıl karşı koyacağını da düşünüyor” şeklinde konuştu.



Nuseyrat Kampı kurbanları ve dünyamız

İsrail askeri operasyonunun ardından Nuseyrat Mülteci Kampı’nda meydana gelen yıkımdan (Reuters)
İsrail askeri operasyonunun ardından Nuseyrat Mülteci Kampı’nda meydana gelen yıkımdan (Reuters)
TT

Nuseyrat Kampı kurbanları ve dünyamız

İsrail askeri operasyonunun ardından Nuseyrat Mülteci Kampı’nda meydana gelen yıkımdan (Reuters)
İsrail askeri operasyonunun ardından Nuseyrat Mülteci Kampı’nda meydana gelen yıkımdan (Reuters)

Husam İytani

İsrail askerlerinin kurşunlarıyla 274 sivilin öldüğünün, yüzlerce kişinin de yaralandığının açıklanmasından sonra, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi'ne göre, Nuseyrat Kampı’nda 4 İsrailli rehineyi kurtarma operasyonu, İsrail ve "silahlı Filistinli örgütler" tarafından işlenen savaş suçlarının tümünü kapsamış olabilir.

Nuseyrat kurbanları, İsraillilerin 1.200 İsraillinin öldürüldüğü, 230 kadarının da rehin alındığı Aksa Tufanı eylemine karşı operasyonlarının başlamasından bu yana hayatını kaybeden yaklaşık 40 bin Filistinliye eklendi.

Geçen yılın Ekim ayının 7'sinden bu yana Gazze ve Batı Şeria'da olup bitenlere ilişkin uluslararası kararları ve raporları yeniden hatırlatmaya gerek yok.  Filistinlilerin yaşadığı trajedinin dayanılmaz olduğu ve 8 aydaki can kayıplarının daha önceki uzun savaşlardaki kayıplardan daha fazla olduğu konusunda hepsinin hemfikir olduğunu söylemeye de gerek yok.. Tüm raporlar aynı ihmal kaderini paylaşıyorlar.

Ancak dünyanın hâlâ soykırım olarak adlandırmayı reddettiği Filistin halkının başına gelen insani felakete yeni bir gözle bakılmalı çünkü Filistinli sivillerin maruz kaldıklarını yansıttığı ölçüde İsrail hükümetinin, ordusunun ve toplumunun bir resmini çiziyor ve bu resim dünya tarafından da onaylanıyor.

Geçmişteki bu tür davaların belki de en ünlüsü, Alman-Amerikalı filozof Hannah Arendt'in hakkında ünlü "Eichmann Kudüs'te" kitabını yazdığı Nazi subayı Adolf Eichmann'ın davası, Balkan savaşlarında, özellikle de 1990'larda Bosna-Hersek'te yaşanan savaştaki katliamlar ile Ruanda katliamının sorumlularının davalarıdır. Davaların sunulan ifadelere ve belgelere dayanarak Nazi Almanyası, eski Yugoslavya ve Ruanda'daki sosyal yapılar hakkında ortaya çıkardıklarının önemi, hukuki icraatları ve mahkemelerin sanıklara verdiği cezaları gölgede bırakmıştı. Nitekim 3 aydan kısa bir süre içinde 1 milyon insanın ölümünden sorumlu olanların yargılanması sırasında ortaya çıkan bilgilere göz atmadan, yüz binlerce Hutu'nun 1994 yılında nasıl Tutsi yurttaşlarını öldürmeye giriştiklerini anlamak mümkün değil.

Aynı şey Nuseyrat'ta, Batı Şeria'da ve Gazze Şeridi'ndeki onlarca okul ve hastanede yaşananlar için de geçerli. İsrail'in sivillerin varlığını göz ardı etme ve savaşçıların bulunduğu bahanesi ile yıkıcı bombardımana başvurma konusundaki ısrarı, İsrailli yetkililerin Filistinli sivillere verdiği değeri, yani onları bir hiç olarak gördüklerini gösteriyor.

Dünyanın hâlâ soykırım olarak adlandırmayı reddettiği, Filistin halkının başına gelen insani felakete yeni bir gözle bakılmalı çünkü Filistinli sivillerin maruz kaldıklarını yansıttığı ölçüde İsrail hükümetinin, ordusunun ve toplumunun bir resmini çiziyor.

Dört İsrailli rehinenin dönüşüne sevinmek ve İsrail propagandasına göre “dünyanın en ahlaklı ordusunun” askerlerinin kurşunlarıyla can veren 274 Filistinliyi tamamen görmezden gelmek, Gazze ve Batı Şeria'nın ötesinde düşünmeyi gerektiriyor. Bir İsrailliye, 4 vatandaşı için sınırsız sayıda kişiyi öldürmesi yönünde bu açık çeki vermek, bir halk olarak Filistinlilere ve ganimet olarak topraklarına karşı davranışlarda da aynı düşünce modelinin hakim olduğunu söylememize olanak tanıyor. Bu durumda İsrail, kendisini korumak adına başkalarına zarar vermek için aynı yöntemleri, hem de aynı oranlarda kullanabilir. Çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 40 bin ölü Filistinli ile Aksa Tufanı’nda öldürülenler karşılaştırıldığında görülen büyük resim, hükümeti, ordusu ve kurumlarıyla birlikte İsrail'in bu katliamın küresel çapta kabul görmesinden, Filistin toplumunu yok etme ve ona ilkinden çok daha büyük etki yaratabilecek ikinci bir felaket yaşatma çabasına verilen uluslararası desteğin devam etmesinden, kendini güvende hissettiğini söylüyor.

İsrail, dünyanın yüksek sesle söylemek istemediği bir gerçeğe dayanıyor ve bu gerçek özetle; insanların eşit olmadıkları, bazılarının hayattan keyif almaya diğerlerinden daha fazla hakkı olduklarıdır. Egemen güçler tarafından temsil edilen uluslararası toplumun, 40 bin sivilin ölümü pahasına bile olsa İsrail’in kendisini koruması için ona silah ve para sağlamaya çalışmaya devam etmeleri gerektiğidir. Nuseyrat katliamı da bu arka planda gerçekleşti. Gelecekte de aynı arka planda daha birçok katliam yaşanacak.

Ne yazık ki bu gerçeğe karşı çıkanların, boğulmadan önce insanın tutunduğu son dal olan umut dışında bu gerçeği değiştirebilecekleri bir araçları yok.