ABD-İsrail ilişkilerinin temelleri ve hedefleri

Tel Aviv'in dış politikası Washington'ın ulusal güvenlik çıkarlarıyla uyumlu.

Joe Biden 2016 yılında AIPAC konferansında konuşurken (AFP)
Joe Biden 2016 yılında AIPAC konferansında konuşurken (AFP)
TT

ABD-İsrail ilişkilerinin temelleri ve hedefleri

Joe Biden 2016 yılında AIPAC konferansında konuşurken (AFP)
Joe Biden 2016 yılında AIPAC konferansında konuşurken (AFP)

Akil Abbas

ABD'nin Maryland eyaletinde 16 Eylül 1997 tarihinde 17 yaşındaki lise öğrencisi Samuel Sheinbein, aynı yaşlardaki bir arkadaşıyla birlikte 19 yaşındaki lise öğrencisi Alfredo Enrique Tello’yu öldürdü. Sheinbein, aşık olduğu, ancak aşkına karşılık bulamadığı okul arkadaşının Tello ile çıkmasına kızdığı için bu cinayeti işlemişti.

Tello, boğularak öldürülmüş, ardından cesedi parçalara ayrılmış ve sonra da yakılmıştı. Kalıntıları ise çöp torbalarına konarak boş bir evin deposuna atılmıştı. Sheinbein’in babası İngiliz Mandası altındaki Filistin topraklarında doğmuş ve 6 yaşında ABD’ye göç etmeden önce İsrail vatandaşlığı almıştı. Sheinbein’in, bu durumdan yararlanarak cinayetten günler sonra İsrail'e kaçtığı ortaya çıktı. Sheinbein, o dönemde yürürlükte olan ve başka ülkelerde işlenen suçlar nedeniyle aranan İsrail vatandaşlarının sınır dışı edilmesini önleyen İsrail yasasından yararlanmak için İsrail vatandaşlığı aldı. ABD, İsrail'in bu mantığını reddetti ve Sheinbein'in ABD yasalarına göre yargılanmak üzere kendisine iade edilmesini talep etti.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, iki ülke arasında yaşanan ve ABD basınının gündeminden düşmeyen uzun soluklu ve hararetli hukuki ve siyasi tartışmalar çerçevesinde İsrail'e ‘en üst düzeyde iş birliği’ göstermesi çağrısında bulundu. Bunun yanında ABD Kongresi, Sheinbein'in ABD’ye iade edilmemesi halinde İsrail'e yapılan yardımı askıya almakla tehdit etti. İsrail hükümeti, Sheinbein'in İsrail vatandaşlığını iptal etme ve yargılanmak üzere ABD’ye iade etme girişimleri de dahil olmak üzere ABD'nin talebini karşılamak için çeşitli çabalar sarf etti.

ABD Kongresi, Sheinbein'in ABD’ye iade edilmemesi halinde İsrail'e yapılan yardımı askıya almakla tehdit etti.

Bu çabalar 1999 yılında İsrail Yüksek Mahkemesi'nin, Sheinbein'in İsrail vatandaşlığından çıkarılmasının ve ABD’ye iadesinin hukuka aykırı olduğuna dair nihai ve temyizsiz kararıyla bozuldu. Sonunda Sheinbein, İsrail'de reşit olmayan biri olarak yargılandı ve 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sheinbein cezasının 4 yılını çektikten sonra izin alma ve 16 yılını çektikten sonra şartlı salıverilme hakkı kazandı. Bu cezayı hafif bulan ABD, Sheinbein'in tutuklanıp ABD'ye gönderilmesi için Interpol'e başvurdu.

Sheinbein'in 2014 yılında İsrail’deki bir hapishanede gardiyanlara ateş açtıktan sonra öldürülmesi, ABD’de büyük tartışmalara ve kurbanın ait olduğu grup olan Latin Amerikalılar arasında büyük rahatsızlığa neden oldu. Ancak aynı zamanda ABD’deki Sheinbein dosyası da kapandı.

ABD Kongresi’nin İsrail'e yardımı askıya alma tehdidini yerine getirmemesinin nedenlerinden biri, ABD’nin İsrail'de gerçek bir kuvvetler ayrılığı olduğuna, yüzden İsrail’deki yargı makamlarının hükümetin siyasi çıkarları lehine kararlar vermeye zorlanamayacağına ve İsrail hükümetinin ABD’nin öfkesinin sonuçlarından kaçınmak için Sheinbein’i iade etme konusunda samimiyetle çalıştığına inanmasıydı. Bu durum, Arap dünyasında İsrail ve ABD arasındaki ilişkiye dair genel su-i zannı derinleştiren yaygın ve beklenen davranıştan farklıydı. Bir başka neden de İsrail parlamentosu Knesset'in daha sonra, ilki 1999 yılında ve ikincisi ise 2001 yılında olmak üzere, belirli koşullar altında başka ülkelerde işlenen suçlar nedeniyle aranan İsraillilerin sınır dışı edilmesine izin veren iki yasa çıkarmış olmasıydı.

ABD ulusal güvenliğine hizmet

Kökünde apolitik olan ve Arap-İsrail çatışmasıyla ilgisi bulunmayan bu karmaşık mesele, neredeyse iki yıl sürdü. Birçok hukuki ve insani detaya sahip ve bundan kaynaklanan siyasi baskıları olan bu karmaşık dava, İsrail ve ABD arasındaki yakın ilişkinin, özellikle de iki farklı ama birbiriyle bağlantılı yönünün anlaşılmasına yardımcı olacak unsurları barındırıyor.

Bu yönlerden ilki, ABD’li politikacıların ve nüfuz sahiplerinin İsrail'i, ABD’nin Batı Avrupa'ya baktığı gibi anlaşılabilecek ve ele alınabilecek şeffaf bir demokrasiye sahip ABD benzeri bir siyasi sistem, güçlü bir müttefik ve ortak temel değerlere sahip önemli bir ticaret ortağı olarak görmeleridir.

İkincisi ise 1950'li yılların sonlarından bu yana, özellikle de İsrail'in 1956’daki 6 Gün Savaşı sırasında işgal ettiği Sina Yarımadası'ndan çekilme konusunda yaşanan İsrail-ABD anlaşmazlığından sonra İsrail dış politikasının bölgesel ve küresel olarak ABD'nin ulusal güvenlik çıkarlarıyla uyumlu hale getirmeye çalışmasıdır.

İsrail, 1950'li yıllardan beri dış politikasını ABD'nin ulusal güvenlik çıkarlarıyla uyumlu hale getirmeye çalışıyor.

Bu ikincisi, İsrail'in, yerli nüfusunun kaderiyle ilgilenmeyen, kapitalist bir yatırım ve kalkınma aracı olarak toprakla ilişkinin anlamına dair Batının varsayımları ve Avrupa’nın yardımları üzerine kurulu modern bir devlet olarak ideolojik yapısıyla da tutarlıydı. Bu ülkede yürürlükte olan siyasi sistem, Batının Arap ülkeleriyle olan ve kurumlardan ziyade kişilere odaklanan zorlu ilişkilerin aksine, yöneten kişilerden/partilerden bağımsız ve kurumsal olarak sorunsuz bir şekilde ele alınabilen liberal bir parlamenter sisteme dayanıyor.

İsrail, ABD'nin bölgedeki çıkarlarını desteklemede, özellikle de Soğuk Savaş sırasında Arap dünyasının büyük bölümünü kapsayan ya da sempati duyan Doğu Bloğu’nun etkisinin genişlemesini önlemek için Batı Bloğu için eşsiz bir politik ve güvenlik kalesi haline gelerek çok önemli bir rol oynadı. İsrail'in bu bağlamda yürüttüğü önemli faaliyetler arasında Sovyetler Birliği’nin bölgedeki, özellikle de Arap ülkelerindeki eylemleri ve hareketleri hakkında istihbarat toplamak ve ABD’ye Mısır tarafından konuşlandırılan SAM-2 uçaksavar füze sistemi ve diğer askeri, lojistik ve diplomatik iş birliği biçimleri hakkında istihbarat sağlamak vardı.

dfvrgb
Ortak askeri tatbikatlar sırasında eğitime katılan İsrailli paraşütçüler ve ABD’li askerler, 2018 (AFP)

Tüm bunlar olurken İsrail, ABD’nin o dönemde az sayıdaki Arap müttefikinden duyduğu şüphenin aksine, Doğu Bloğu'na hiçbir sırrını sızdırmayan güvenilir bir müttefik olduğunu kanıtladı. Aslında İsrail, ABD'nin o dönem Cemal Abdunnasır yönetimindeki Mısır'ın başını çektiği ve Suriye, Irak, Libya, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Arap halklarının çoğunu kapsayan Doğu ve Batı karşıtı kampa sempati duyan sosyalist eğilimli Arap milliyetçiliğini kontrol altına almasında ve böylece engellemesinde önemli bir rol oynadı.

İsrail, ABD’ye zaman zaman aralarında yaşanan bazı anlaşmazlıklarda bile açıkça meydan okumalarında ve karşı çıkmalarında ısrarcı olmaktan kaçındı. Daha ziyade Arap dünyasının büyük bir kısmının sürekli ve çoğu zaman beyhude bir ulusal gururla yaptığı gibi, ABD'den mümkün olan azami tavizi koparmak için sessizce ve perde arkasında olabildiğince baskı uygulayarak uzlaşmaya yöneldi.

AIPAC'in önemi

İşte tam da bu noktada 1950’li yılların sonlarında kurulan, ancak 1970’li yıllar ve sonrasında ABD’li Cumhuriyetçi ve Demokrat partili karar alıcılar arasında İsrail vizyonunu tanıtmada etkili olabilen Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi’nin (AIPAC) önemi ortaya çıkıyor. AIPAC'in Amerikan siyaset sahnesindeki rolü, Arap siyasetçilerin korktuğu ve politika yapımını kontrol eden devasa bir etki makinesi olduğu yönündeki çok abartılı algısının aksine ister sağcı ister solcu olsun, dönemin İsrail hükümeti tarafından belirlenen ülke çıkarını ABD'nin Ortadoğu’daki politikasıyla ilişkilendirmedeki ustalığında yatıyor. Çünkü AIPAC, ABD'li karar vericileri bu çıkarları korumanın ABD’nin ulusal güvenliğine hizmet ettiğine ikna etme görevini üstleniyor. Ancak dış politika arenasındaki en güçlü lobi grubu olmasına rağmen, bu görevinde çoğu zaman başarısız oluyor.

fvertbg
İsrail için casusluk yapmaktan hüküm giyen ABD vatandaşı Jonathan Pollard, 30 yıllık mahkumiyetin ardından hapisten çıktıktan sonra New York'ta bir mahkeme salonundan ayrılırken 20 Kasım 2015 (AFP)

İsrail'in ABD ile olan anlaşmazlıklarını nasıl yönettiğinin en iyi örneklerinden biri, ABD Donanması'nda görev yapmış Yahudi asıllı ABD’li istihbarat analisti Jonathan Pollard'ın davasıdır. Pollard, 1985 yılında tutuklandı ve ABD federal mahkemesinde İsrail adına casusluk suçundan yargılanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Sonraki 30 yıl boyunca göreve gelen hemen hemen her İsrail hükümeti, AIPAC ile birlikte, birbirini izleyen ABD yönetimlerini Pollard'ı insani ya da sağlık gerekçeleriyle yahut başkan tarafından çıkarılacak özel bir afla serbest bırakılmasına ikna etmeye çalıştı. Ancak bu süre zarfında göreve gelen ABD yönetimleri, ABD'nin çeşitli savunma ve istihbarat kurumlarının yetkililerinin de benzer bir şekilde reddetmesiyle desteklenen bu talepleri reddettiler. Zira başka ülkeler adına casusluk yapmaktan hüküm giymiş kişiler hakkında şartlı tahliye ya da af kararı alınmaması gibi güçlü bir Amerikan geleneği söz konusu.

İsrail her zaman ABD'ye karşı açıkça meydan okumaktan ve karşı çıkmaktan kaçınmış ve anlaşmazlıkları sessizce çözmeye dikkat etmiştir.

Eski ABD Başkanı Bill Clinton, İsrail'in Filistinlilerle geçici düzenlemeleri sona erdirecek ve iki devletli bir çözümü hayata geçirecek bir anlaşmayı (1998 Wye Nehri Anlaşması) kabul etmesini sağlamak için 1998 yılında İsrail hükümetinin Pollard'ın serbest bırakılmasını talep etmesi üzerine bu geleneği bozmaya çalıştı.

Savunma Bakanlığı yetkilileri tarafından desteklenen dönemin ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü George Tenet, Clinton'ın vermek istediği tavizi protesto etti ve Pollard'ın serbest bırakılması halinde istifa edeceği tehdidinde bulundu.

Ancak 2015 yılına gelindiğinde eski başkanlardan Barack Obama, yine İsrail'in talebi ve AIPAC'in ısrarlı baskısı üzerine Pollard'ın şartlı tahliyesine karar verdi. Obama'nın Beyaz Saray'daki son yılında aldığı kararın gerekçesi olarak kamuoyuna ABD yasalarının buna izin verdiği açıklaması yapıldı. Pollard casusluk davalarında verilen cezayı çekmişti. ABD’de ömür boyu hapis cezası 30 yıldır. Hükümlünün bundan sonra insani, sağlık ya da diğer nedenlerle şartlı tahliye talep etme hakkı vardır. Ancak ABD’li yetkililerin özellikle casusluk davalarında bu tür bir tahliyeye izin vermesi nadir görülür.

Büyük olasılıkla Obama’nın Pollard'ı şartlı tahliye etmesinin asıl nedeni, Filistinlilerle bir barış anlaşması imzalanması çerçevesinde İsrail'i yatıştırmaktı. Fakat bu girişim de başarısız oldu. Şartlı tahliye kararı Pollard'ın İsrail'e gitmesine izin verilmeden önce beş yıl boyunca ABD’de kalmasını gerektiriyordu. İsrail, Pollard'a hapisteyken vatandaşlık vermişti.

Pollard, 2020 yılının son gününde İsrail'e gitti ve burada kahramanlar gibi karşılandı. Başbakan Binyamin Netanyahu havaalanında bizzat karşıladığı Pollard’a ve eşine İsrail kimlik kartlarını takdim etti. Netanyahu Pollard’a hitaben, “Artık evindesin... Ne güzel bir an” dedi ve Pollard’ın gelişi için İbranice bir şükran duası okudu. Pollard, ABD’de ise bir vatan haini olarak görülüyor.  Özellikle ABD’nin güvenlik ve istihbarat teşkilatlarındaki pek çok kişi onun hak etmediği bir şekilde serbest bırakılmasını sağlayan özel bir siyasi durumdan yararlanarak kayırıldığına inanıyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Bolivya'nın eski cumhurbaşkanı yolsuzluk davasında tutuklandı

Bolivya'nın eski Cumhurbaşkanı Luis Arce (Arşiv-AFP)
Bolivya'nın eski Cumhurbaşkanı Luis Arce (Arşiv-AFP)
TT

Bolivya'nın eski cumhurbaşkanı yolsuzluk davasında tutuklandı

Bolivya'nın eski Cumhurbaşkanı Luis Arce (Arşiv-AFP)
Bolivya'nın eski Cumhurbaşkanı Luis Arce (Arşiv-AFP)

Bolivya hükümetinin açıklamasına göre, eski Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce, ekonomi bakanı olduğu dönemdeki yolsuzluk iddialarına ilişkin soruşturma kapsamında dün La Paz'da tutuklandı.

62 yaşındaki Arce, ağustos ayındaki seçimlerde yeniden aday olmamıştı.

Eski devlet başkanı Jaime Paz Zamora'nın (1989-1993) oğlu 58 yaşındaki Rodrigo Paz, başkanlığı kazandı.

Paz'ın cumhurbaşkanlığı seçimindeki zaferi, ülkedeki büyük bir siyasi değişimi yansıttı. Bu zafer, 26 yıl boyunca Evo Morales (2006-2019) tarafından kurulan ve yönetilen Sosyalizm Hareketi (MAS) partisinin yirmi yıllık egemenliğine son verdi; Arce ise Morales'in mirasını sürdürdü.

Arce'nin cumhurbaşkanlığı, özellikle yakıt ve döviz kıtlığı gibi ciddi krizlerle gölgelendi ve bu durum protestolara yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre yolsuzluk soruşturması, Arce'nin Morales döneminde ekonomi bakanı olduğu zamana kadar uzanıyor.

Arce, kamu hazinesinden siyasi liderlerin kişisel hesaplarına para transferine izin vermekle suçlanıyor. Bu transferlerden faydalandığı şüphelenilenler arasında, geçen hafta aynı davada yaklaşık 100 bin dolar domates yetiştirme projesi için aldığı şüphesiyle tutuklanan eski solcu milletvekili Lydia Paty de bulunuyor.


ABD Temsilciler Meclisi, Suriye’ye uygulanan Sezar yaptırımlarının kaldırılmasını onayladı

ABD Senatosu (AFP)
ABD Senatosu (AFP)
TT

ABD Temsilciler Meclisi, Suriye’ye uygulanan Sezar yaptırımlarının kaldırılmasını onayladı

ABD Senatosu (AFP)
ABD Senatosu (AFP)

ABD Temsilciler Meclisi dün, 2026 yılı savunma bütçesinin tartışılması kapsamında Suriye'ye uygulanan Caesar (Sezar) yaptırımlarının kaldırmasını öngören bir tasarıyı onayladı.

ABD’li Temsilci Joe Wilson, Temsilciler Meclisi'nin Caesar Yasası'nın tamamen kaldırılmasını onaylamasından dolayı şükranlarını dile getirdi. Wilson, önümüzdeki günlerde Senato'nun da tasarıyı onaylamasını ve ABD Başkanı Donald Trump’ın imzalamasını beklediğini söyledi.

Wilson, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Bu ay Temsilciler Meclisi'nde tam iptal yasasını sunmaktan ve son altı ay boyunca Mecliste bu çabayı yönlendirmekten dolayı minnettarım.”

Wilson, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bunu gerçeğe dönüştürmemde Başkan Trump, Büyükelçi (Tom) Barrack ve Senatör (Jeanne) Shaheen’in desteğine de minnettarım. Senato'nun önümüzdeki günlerde bunu onaylamasını ve ardından Suriye'yi yeniden büyük yapmak için Başkan Trump'ın imzasına sunmasını sabırsızlıkla bekliyorum.”

Wilson dün, Suriye ile ilgili sorunların çözülmesine ve Suriye'nin rolünü yeniden kazanmasına yardımcı olmak için ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barak ile birlikte çalıştığını açıkladı.

Suriye haber ajansı SANA'ya göre yasanın iptali kapsamlı ve koşulsuzdu ve ABD’nin 2026 yılı savunma bütçe yasasında yer alan bir maddeye dahil edildi. Suriye hükümetinin yoğun diplomatik çabaları, Suriye toplumu ve Washington'da faaliyet gösteren Suriye-ABD kuruluşlarının desteği ve Suriye halkına ağır yük olan bu yaptırımların kaldırılması için çalışan kardeş ve dost ülkelerin desteği sonucunda bu karar alındı.

frgt
Beyaz Saray önünde Caesar Yasası'nın yürürlükten kaldırılmasını talep eden bir pankart taşıyan protestocular, 10 Kasım 2025 (AFP)

Suriye'nin resmi televizyonu el-İhbariyye'ye göre ABD Kongresi, 2019 yılında Beşşar Esed rejimini Suriyelilere karşı işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan dolayı cezalandırmak için Caesar Yasası'nı kabul etti. Yasa, eski rejimin hapishanelerinde işkence altında ölen tutukluların binlerce korkunç fotoğrafını sızdıran “Sezar” kod adlı Ferid el-Mezhan'a atıfla bu adla anılıyor. Yasa, Esed rejimiyle bağlantılı kişi, şirket ve kurumları hedef alan geniş kapsamlı yaptırımların uygulanmasını sağladı.


ABD ve İsrail’in “Yeni Suriye” anlaşmazlığı derinleşiyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriye ile olan tampon bölgeyi, üst düzey savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti, 19 Kasım 2025 (İsrail Hükümeti Basın Ofisi)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriye ile olan tampon bölgeyi, üst düzey savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti, 19 Kasım 2025 (İsrail Hükümeti Basın Ofisi)
TT

ABD ve İsrail’in “Yeni Suriye” anlaşmazlığı derinleşiyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriye ile olan tampon bölgeyi, üst düzey savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti, 19 Kasım 2025 (İsrail Hükümeti Basın Ofisi)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriye ile olan tampon bölgeyi, üst düzey savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti, 19 Kasım 2025 (İsrail Hükümeti Basın Ofisi)

ABD yönetiminin yeni Şam yönetimi ile güvenlik alanındaki iş birliğini genişletme yolu, İsrail'in sahadaki yaklaşımıyla çelişiyor ve iki geleneksel müttefik arasında Suriye devletinin geleceği konusunda bir anlaşmazlık olduğunu ortaya koyuyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar dün, Suriye ile anlaşmaya varma şansının azaldığını açıklayarak, iki tarafın ‘birkaç hafta öncesine göre anlaşmaya daha uzak’ olduğunu ve ‘yeni taleplerle birlikte iki taraf arasındaki uçurumun genişlediğini’ belirtti.

ABD gazetesi Wall Street Journal (WSJ), Beşşar Esed rejiminin düşüşünden bir yıl sonra Washington ve Tel Aviv arasında Suriye'nin geleceği konusunda bir anlaşmazlık olduğunu ve bunun nadir görüldüğünü bildirdi.

Öte yandan ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Amiral Brad Cooper, Washington'ın ortak güvenlik tehditlerine karşı koymak için Suriye ordusuyla ‘giderek daha fazla’ iş birliği yaptığını açıkladı. Amiral Cooper’a göre ABD ordusu Suriye ordusuna ekim ayından bu yana, DAEŞ'e karşı 20'den fazla operasyonda ‘danışmanlık, yardım ve destek’ sağlarken Lübnan Hizbullahı'na gönderilen silah sevkiyatlarını engelledi. Amiral Cooper, bu kazanımların ‘Suriye hükümet güçleriyle yakın iş birliği içinde ancak elde edilebileceğini’ vurguladı.