Smotrich, Filistin devletini engellemek için çalışıyor ve yerleşimleri teşvik ediyor

Geniş yetkilerin, sivil iradeye devredilmesi 1967'den bu yana İsrail politikasına aykırıdır.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki 2023 bütçe oylaması öncesinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte (AFP)
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki 2023 bütçe oylaması öncesinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte (AFP)
TT

Smotrich, Filistin devletini engellemek için çalışıyor ve yerleşimleri teşvik ediyor

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki 2023 bütçe oylaması öncesinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte (AFP)
İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki 2023 bütçe oylaması öncesinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte (AFP)

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, gizli saklı bir şey yapmadığını, açıkça bir ‘Filistin terör devleti’ kurulmasını engellemek, ‘yerleşim birimlerini güçlendirmek ve geliştirmek’ için çalıştığını söyledi.

Smotrich’in ofisi tarafından dün (pazar) yayınlanan açıklamada, “Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, İsrail devleti için varoluşsal tehdit oluşturacak bir Filistin terör devletinin kurulma ihtimalini engellemek için çabalıyor. Kendisine verilen yetkiler çerçevesinde ve İsrail vatandaşlarının ezici çoğunluğunun tutumuna uygun olarak, Arapların bölge üzerindeki kontrolünü önlemek için koruyucu bariyer olarak gördüğü Yahudiye ve Samiriye'deki (Batı Şeria) Yahudi yerleşimlerini güçlendirmek için çalışıyor” ifadeleri yer aldı.

Açıklamanın devamında, “7 Ekim katliamı, İsrail bir bölgeden çekildiğinde, köktendinci İslami terörizmin boşluğu doldurduğunu ve Yahudileri öldürme, kaçırma ve devletlerini yok etme hedeflerine ulaşmaya çalıştığını kanıtladı” denildi.

Smotrich'in açıklaması, New York Times'ın, ‘Batı Şeria'nın ilhakını resmen ilan etmeye gerek kalmadan İsrail'in sivil kontrolünü dayatmak için gizli bir resmi hükümet planı hazırlandığı’ yönündeki haberinin ardından geldi.

sdcfrgt
İsrail buldozeri, 13 Haziran'da Cenin yakınlarında bulunan işgal altındaki Batı Şeria kasabası Kabatiye'de bir evi yıkıyor. (AFP)

Şarku’l Avsat’ın New York Times'tan aktardığı habere göre Smotrich'in sızdırılan bir ses kaydı, Batı Şeria'da İsrail'in sivil kontrolünü dayatmaya yönelik resmi bir hükümet planını ifşa etti.

Smotrich, “Hükümet, İsrail'in Batı Şeria'yı yönetme şeklini değiştirmek için gizli çabalar yürütüyor. Size söylüyorum, bu çok büyük, dramatik bir şey. Bu gibi şeyler sistemin DNA'sını değiştirir” ifadelerini kullandı.

Mevcut durumda Filistin Yönetimi Batı Şeria'nın A bölgesini yönetiyor ve B bölgesini İsrail ile paylaşıyor; İsrail ise Batı Şeria'nın üçte ikisini oluşturan C bölgesini kontrol ediyor.

sdcfvrtg
Batı Şeria'nın kuzeyinde bulunan bir kontrol noktasındaki yerleşimciler (Arşiv - DPA)

Bu önlemin 1990'ların başında Oslo Anlaşması imzalandığında, beş yıl içinde bir Filistin devleti kurulana kadar geçici olması gerekiyordu. Ancak İsrail, Filistin Yönetimi'ne karşı sistematik adımlar atarak önemli ölçüde zayıflamasına yol açmadan önce, durum kalıcı hale geldi.

Smotrich'in planında önemli ve belirleyici bir adım olarak, üst düzey bir askeri generalin Batı Şeria'daki bir dizi yetkinin sivil bir yöneticiye devredilmesini onaylaması, İsrail hükümetinin fiili ilhak yönünde bir adım daha atarak, bölge üzerindeki sivil kontrolünü arttırdığının bir göstergesi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığı habere göre göreve atanan yeni yönetici, aynı zamanda Savunma Bakanlığı'nda görevi olan, Batı Şeria üzerinde geniş yetkilere sahip ve Smotrich'in yakın çalışma arkadaşı.

Sitede, “Bu hamle, İsrail'in 1967'de bölgeyi Ürdün'den ele geçirmesinden bu yana bölgedeki tüm sivil işlerin askerler tarafından yürütülmesi yönündeki politikasını ihlal ederek, Batı Şeria'daki sivil işler üzerinde büyük ölçüde yetkiyi Savunma Bakanlığı dışında çalışan bir sivilin eline veriyor” ifadesi yer aldı.

sfrgt
İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan İsrail yerleşim yeri Ariel'de silah eğitimi (AFP)

Bu durum muhtemelen, Smotrich'in gözetimindeki yeni yetkilinin, Batı Şeria'daki yerleşimlerin genişletilmesi ve geliştirilmesini önemli ölçüde hızlandırarak bölgenin tamamen ilhak edilmesi hedefine ulaşmasını sağlayacak.

Yerleşim karşıtı aktivist Yehuda Shaul bu hamleyi ‘yasal ilhak’ olarak tanımladı ve Smotrich'in gözetimi altında ‘İsrail sivil yönetiminin Batı Şeria'ya genişletildiğini’ belirtti.

Sol görüşlü insan hakları avukatı Michael Sfard, The Guardian'a verdiği demeçte, emrin ‘geniş idari yetki alanlarını askeri komutandan hükümet için çalışan İsrailli sivillere devrettiğini’ söyledi.

Her şey, 29 Mayıs'ta İsrail Ordusu Merkez Komutanlığı'nın görevden ayrılan başkanı Tümgeneral Yehuda Fuchs'un, Sivil İdare Başkanı’nın yetkilerinin bir kısmını yeni oluşturulan Sivil İdare Başkan Yardımcılığı pozisyonuna devretmesine izin veren bir belge imzalamasıyla başladı. Aynı gün Sivil İdare Başkanı, Smotrich'in sırdaşı olan Hillel Roth'u Sivil İdare Başkan Yardımcısı olarak atayan bir kararname imzaladı.

Yehuda Fuchs'un emri kapsamında Ruth'a devredilen yetkiler arasında gayrimenkul işlemleri, devlet mülkleri, arazi ve su düzenlemeleri, kutsal yerlerin korunması, ormancılık, turizm, hamamlar, şehir ve köy planlaması ve inşaatı ile ilgili yasalar, bazı arazi kayıtları, bölge konseylerinin yönetimi ve çok daha fazlası yer alıyor.

Raporlara göre Roth, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Yitzhar yerleşiminde bulunan ve aşırıcılığı ile bilinen Od Yosef Hai adlı aşırı dinci enstitüde eğitim görmüş ve milliyetçi suçlar işlediğinden şüphelenilen İsraillilere hukuki temsil sağlayan Honenu adlı kuruluşta üst düzey yetkili olarak görev yapmış. Ruth ayrıca, Samiriye Bölge Konseyi'nde yerleşim otoritesinin saymanı olarak da görev yaptı.

Shaul, cuma günü X platformunda, “Kısacası, Smotrich'in liderliğinde sivil idare, diğer işlerin (arazi, planlama ve inşaat, devlet arazilerindeki işlemler, milli parklar vs.) yanı sıra, Batı Şeria'daki sivil işleri de kapsayacak şekilde Batı Şeria'ya genişletildi” diye yazdı.

Haberi ilk duyuran The Guardian'a konuşan Sfard, yetkinin Roth'a devredilmesinin, Batı Şeria'daki yasal otoritenin artık ‘tek çıkarı İsrail'in çıkarlarını desteklemek olan İsrailli bir bakan tarafından yönetilen kurumun’ elinde olduğu anlamına geldiğini söyledi.

Sfard, Sivil İdare Başkanı'nın İsrail ordusunun komutası altında askeri bir subay olduğunu, Roth'un ise Smotrich'e bağlı bir sivil olduğunu ifade etti.

Sızdırılan ses kaydında Smotrich, attığı adımlardan övünerek bahsediyor, bu da Savunma Bakanlığı'nda artık Batı Şeria'daki sivil işlerden askerlerin değil, kendisine bağlı sivillerin sorumlu olduğu anlamına geliyor.

Smotrich, 9 Haziran'da yapılan toplantıda, “Ayrı bir sivil sistem kurduk” dedi.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, “Savunma Bakanlığı bünyesinde bir bakanlık var, bir bakan var. Devlet bakanlığını andıran bir yönetim (Yerleşim Dairesi) var. Daire başkanı, bir devlet bakanlığının genel müdürüne eşdeğer. Sivil İdare'nin bir başkan yardımcısı var. O bir sivil Savunma Bakanlığı çalışanı. Sivil İdare Başkanı’na ya da Merkez Komutanlığı Komutanı’na değil, Yerleşim Dairesi'ne bağlı” ifadelerini kullandı.

Smotrich sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz bu toprakları sömürgeleştirmek, inşa etmek, bölünmesini ve bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek için geldik. Bunu önlemenin yolu da yerleşimleri geliştirmektir.”



Sahel bölgesindeki hükümet yanlısı milisler ve devletin kontrolü dışındaki silahlar

Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
TT

Sahel bölgesindeki hükümet yanlısı milisler ve devletin kontrolü dışındaki silahlar

Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)
Menaka dışındaki çölde toplanan Mali'nin Azavad bölgesinde faaliyet gösteren silahlı siyasi hareket Azavad Kurtuluş Hareketi üyeleri, 14 Mart 2020 (AFP)

Sergey Eledinov

Afrika'daki Sahel bölgesinde güvenlik durumu son derece istikrarsız olmaya devam ediyor. Nijer, Burkina Faso ve Mali'de cihatçı ve ayrılıkçı gruplarla şiddetli çatışmalar sürerken, şehirlere ve askeri üslere yönelik saldırılar hız kaybetmiyor ve sivil kayıpların sayısı artıyor.

G5 Sahel grubu ülkelerinin hükümetleri bu zorlukları aşmak için çabalarını artırırken silah ve askeri teçhizat tedarikini sürdürüyor, Rus ve Türk uzmanların ve askeri eğitmenlerin yardımını alıyor. Ayrıca Mali ordusu ile ortak operasyonlarda Rusya'nın Afrika Kolordusu'ndan birlikler destek veriyor. Bunun yanında ek seferberlik ilan eden hükümetler, subay ve astsubayları eğiten askeri akademilerden mezun olanların sayısı arttırdı.

Ancak, ulusal orduların sınırlı kaynakları nedeniyle, 2025 yılında koalisyon devletlerinin himayesinde kurulan düzensiz silahlı oluşumlar olan hükümet yanlısı milisler, cihatçı gruplarla mücadelede giderek daha önemli bir rol oynamaya başladı.

Nijer Garkuwar Kassa programını başlattı

Nijer 19 Ağustos'ta, M62 Hareketi (Nijer'deki askeri liderlik), orduyu desteklemek için gönüllü birlikler oluşturmak amacıyla ‘vatanın kalkanı’ anlamına gelen ‘Garkuwar Kassa’ adlı sivil milisleri seferber etmek için bir program başlattı. Program kapsamında gönüllüler, ulusal güvenlik güçleriyle birlikte çatışma bölgelerine gönderilmeden önce başkent Niamey'de eğitim alıyor.

Nijer, geçmişte milisler yüzünden büyük acılar yaşamış olsa da aşırılık yanlıları bu grupları kendi amaçları için kullandıklarında, kaynakların kıtlığı şimdi yetkilileri bir kez daha büyük riskler almaya itiyor. Bölgesel açıdan bu modeli benimsemede nispeten geç kalan Nijer, Burkina Faso'nun Vatan Savunması Gönüllüleri’ni (Volontaires Pour la Défense de la Patrie/ VDP) örnek alıyor.

Burkina Faso’nun VDP’si

VDP, Burkina Faso'nun devlete bağlı paramiliter yapılarından biri. Cihatçı gruplara karşı mücadelede ordu ve güvenlik güçlerine destek olmak amacıyla 2020 yılında Cumhurbaşkanı Roch Marc Christian Kaboré tarafından imzalanan kararnameyle resmi olarak kuruldu.

Ülke genelinde kendiliğinden ortaya çıkan öz savunma gruplarının ardından kurulan bu gruplar, Sahra altı Afrika'da yaygın olan geleneksel kapalı avcı kardeşliklerine dayanıyor. Geçmişte ‘yol kesen haydutlar’ olarak bilinen yasadışı çetelerle mücadele eden bu avcı kardeşlik gruplarının başında ‘Dozolar’ (Donzolar) geliyor.

Bu marjinal yapı, bu grupların kıtadaki silahlı çatışmalara karışmasına neden oldu. Doussolar, 2002 ile 2011 yılları arasında Fildişi Sahili'ndeki ve 2012 ile 2019 yılları arasında Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki savaşlara katıldı. Daha sonra bu grup Burkina Faso'da ülkenin en büyük etnik grubu olan Mossilerin ana dili Mooré'de ‘orman muhafızları’ anlamına gelen ‘Koglweogo’ adını aldı.

Yerleşik Mossi ve göçebe Fulani arasındaki, çoğunlukla toprak kullanımıyla bağlantılı tarihsel gerilimler, daha tehlikeli bir aşamaya girdi. Çoğunlukla Mossilerden oluşan hükümet yanlısı birlikler, cihatçı grupların üyelerinin çoğunun mensubu olduğu Fulanilere karşı ‘etnik temizlik niteliğinde ihlallerde bulunmakla’ suçlanıyor.

Gönüllüler topluluğu kuruluşundan bu yana, üye edinme, oluşum ve eğitim, maaş, ikmal ve tıbbi destek, teçhizat ve ulaşım ile silahlanma gibi birçok açıdan ulusal ordudan farklıydı.

Gönüllü birlikler kuruluşundan bu yana, üye edinme, oluşum ve eğitim, maaş, ikmal ve tıbbi destek, teçhizat ve ulaşım ile silahlanma gibi birçok açıdan ulusal ordudan farklıydı. Ordudan ve hükümetten arta kalan kaynaklarla geçinen gönüllü birliklerin koşulları, onları ‘bizim Wagner'imiz’ olarak tanımlayan Burkina Faso Geçici Devlet Başkanı İbrahim Traoré'nin göreve gelişiyle gözle görülür bir iyileşme sağlamadı. Ancak ironik bir şekilde, gönüllülerin hoşnutsuzluğu hükümete veya Traoré'ye değil, ulusal orduya yönelik oldu.

Bu birliklerin genişlemesi, hükümeti onları barındıracak resmi bir çatı kuruluş kurmaya itti. VDP güçleri başından beri ağırlıklı olarak yerleşik bir tarım topluluğu olan Mossi üyelerinden oluşuyordu. Bu durum, uzun süredir toprak ve otlatma hakları konusunda çatıştıkları göçebe Fulaniler ile aralarındaki tarihi gerilimi daha da körükledi. Cihatçı grupların üyelerinin çoğunu oluşturan Fulaniler olmasına rağmen, VDP Fulanilere karşı ‘ihlaller ve hatta etnik temizlik yapmakla’ suçlanıyor.

sdfrgty
Vagadugu eyaletinde VDP programına kaydolmak için başvuru formlarıyla sıraya giren erkekler, Kasım 2022 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre VDP, kurulduğu günden bu yana, üye edinme, eğitim yapısı, maaş düzeyleri, ikmal ve tıbbi destek, silahlanma ve ulaşım açısından düzenli ordudan farklılık gösterirken genellikle ordu ve hükümetten geriye kalan kaynaklarla geçimini sağlıyor. Burkina Faso Geçici Devlet Başkanı İbrahim Traoré'nin onları ‘bizim Wagner'imiz’ olarak tanımlamış olmasına rağmen VDP’nin koşullarında gözle görülür bir iyileşme olmadı. Ancak gönüllüler, hoşnutsuzluklarını hükümete veya Traoré'ye değil, orduya yönelttiler. Bu da hükümeti 50 bin gönüllüyü daha silah altına alma programını uygulamaya koymaya itti. Program başarılı olurken VDP’nin 2022 yılının kasım ayı itibarıyla üye sayısı 90 bine ulaştı. Düzenli ordunun personel sayısı ise sadece 14 binle sınırlı kaldı. Ancak, ekipman ve malzeme açısından yetersiz olan bu devasa kitle, cihatçı saldırıların şiddetlenmesiyle ağır kayıplar vermeye başladı ve isyancılara karşı ‘savaşın yakıtı’ haline geldi.

Ordu, jandarma ve polis güçlerinden farklı olarak, bazı gönüllü birliklerin ‘topluluklar’ olarak adlandırılıyordu ve tarihsel olarak bulundukları bölgelerde düzeni sağlamakla görevlendirilmişlerdi. Bu toplulukların ordu birliklerinden uzaklığı ve ordunun hareket kabiliyetinin yetersizliği, yerel gönüllülerin kendi kaynaklarına güvenmelerini ve konumlarını güçlendirmelerini sağladı.

gh
Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nun (ECOWAS) Nijerya'nın başkenti Abuja’da düzenlenen 66. Olağan Oturumu sırasında Burkina Faso, Nijer, Mali ve Gine temsilcilerine ayrılan yerler, 15 Aralık 2024 (Reuters)

Merkezi hükümetin otoritesinin zayıflamasıyla birlikte, gönüllü birlikler kontrol ettikleri bölgelerde fiilen yerel otoriteler haline geldi. Bu birliklerin bazıları, gasp, yağma, arazi gaspı, yargısız infazlar, etnik temizlik ve hatta cihatçı gruplarla iş birliği yapmakla suçlanıyor. Bu uygulamalar, yarı-hükümet işlevlerine denk geliyor.

Gönüllüler ile ordu arasındaki artan düşmanlık, gönüllülerin kontrolü altındaki bazı bölgelerin, başkent Vagadugu’ya sadece nominal bağlılık gösteren yarı özerk bölgeler haline gelmesine yol açtı. Yerel bölgelerde gönüllü grupların varlığı, cihatçıların yeni saldırılara yol açarken gönüllü birliklerin halk arasında iş birlikçi olduğu iddia edilen kişileri daha yoğun bir şekilde takip etmesine neden oldu. Bu durum, toplumsal gerilimi artırdı ve genel güvenlik durumunun kötüleşmesine katkıda bulundu.

Burkina Faso hükümeti 30 Ağustos 2025'te, 2 bin 500 Dozo avcısının ülkenin topraklarının kontrolünü ele geçirmek için güçlerini birleştirmeye hazır olduğunu duyurdu.

Tuareg oluşumları ve Dozo Öz Savunma Birlikleri

Mali'deki hükümet yanlısı paramiliter gruplar oldukça çeşitli ve geniş bir alana yayılmış durumda. Bunlar arasında, Bamako'ya sadık Tuareg silahlı oluşumlar öne çıkıyor. Azavad Kurtuluş Hareketi (MSA) ve Imghad Tuareg ve Müttefikleri Öz Savunma Grubu (GATIA) tarafından yönetilen bu oluşumlar, etnik kimliklerini Tuaregler içindeki Dawsahaq ve Imghad kabilelerinden alırken Dawsahaqlardan yaklaşık 3 bin, Imghadlardan ise bin üyesi bulunuyor.

Bağımsız bir Azavad devleti kurma fikri, Tuareg toplulukları arasında oybirliği ile destek görmezken çatışmanın başlıca nedeni siyasi yönelimden çok iç kabile mücadelesiydi. Asil kabileler olarak kabul edilmeyen Imghad ve Dawsahaq kabileleri, yeni devletin liderliğini üstlenen asillerden Ifoghas kabilesinin hakimiyetine boyun eğmeyi reddettiler.

Devletin mali olarak zayıf olması nedeniyle, silahlı grupların oluşumu tek savunma aracı haline geldi ve bu da ayrılıkçıların kuzeyde tam kontrolü ele geçirmelerini engelledi. Ayrılıkçıların kuzeyi tamamen kontrol altına alması engellense de çatışma daha da kötüleşti.

Hem MSA hem de GATIA, DEAŞ hücreleriyle şiddetli çatışmalar yaşıyor. Azavad ayrılıkçıları ve El Kaide'nin bölgesel kolu olan Cemaat Nusrat el-İslam vel-Müslimin (JNIM) ile gergin ilişkilere sahipler. Hayatta kalabilmelerinin tek yolu, devlete sadık olmaları.

drf
Mali'nin Azavad bölgesindeki silahlı siyasi hareket MSA'nın silahlı adamları Menaka dışındaki çölde bir kamyonetin arkasına monte edilmiş bir uçaksavar silahıyla birlikte, 14 Mart 2020 (AFP)

MSA ve GATIA kendi etki alanlarında gerginliğin tırmanmasını önlemek istese de yasadışı faaliyetler yaygın ve ekonomik faaliyetler büyük ölçüde onların kontrolü altında. Her iki grup da özellikle devletten düzenli destek gelmediği için, özyönetimden vazgeçmeye hiç istekli görünmüyor.

Geleneksel Dozolardan oluşan yerel öz savunma grupları, Mali'deki en büyük hükümet yanlısı güçleri oluşturuyor.

Bu grupların büyüklüğü, onlarca kişiden yüzlerce kişiye kadar değişiyor. Coğrafi konumları da farklılık göstermekle birlikte, genel özellikleri ortak. En belirgin özellikleri, coğrafi istikrarları ve köken bölgelerine güçlü bağlılıkları ile tek etnik kökenden gelmeleri ve çoğunlukla yerleşik çiftçilerden oluşuyorlar.

Bu gruplar devletten sistematik destek almıyor. Devlete olan bağlılıkları büyük ölçüde resmi nitelikte kalıyor ve kontrol ettikleri bölgelerde devletin otoritesini resmi olarak tanımakla birlikte, pratikte fiili otorite olarak hareket ederek devlet kurumlarının yokluğunu kısmen telafi ediyor.

Gasp, yasal çerçeve dışında yaptırımlar uygulama, arazi ve mülklerin ele geçirilmesi ve etnik temizlik uygulamalarına karıştığına dair sık sık haberler geliyor.

Dogonlar ülkesi

Mali'deki en önde gelen paramiliter grup, Dogon dilinde ‘Tanrı'ya güvenenler’ anlamına gelen Dan Na Ambassagou Ulusal Koordinasyonu (Coordination Nationale Dan Na Ambassagou/CNDA) adını kullanıyor. Dogonlardan oluşan bu savunma gücü, yerleşik çiftçiler ile göçebe çobanlar olan Fulaniler arasında kıt otlak ve tarım arazileri nedeniyle geçmişten beri süren çatışmalara yanıt olarak 2016 yılında “Dogon Ülkesi” olarak bilinen bölgede kuruldu.

Ülkede silahlı çatışmaların patlak vermesiyle, Dogonlar ve diğer yerleşik topluluklar tarafından marjinalleştirildiğini düşünen Fulanilerden bazıları, toprağın adil bir şekilde yeniden dağıtılacağı vaadinde bulunan cihatçı gruplara katıldı. Buna karşın Dogonlar, avcı kardeşliklerinin geleneklerine dayanan CNDA’yı kurdu. Yaklaşık 5 bin üyesi olduğu tahmin edilen CNDA, devletten herhangi bir finansman almıyor ve silahlanma için eski av tüfekleri veya cihatçılardan ele geçirilen silahlara güveniyor.

CNDA, hükümetin desteğinin olmaması nedeniyle önemli ölçüde özerklik kazanan Dogonlar Ülkesi’nde cihatçılarla iktidarı paylaşıyor. CNDA, yerel halkı korumayı ve İslamcı aşırılıkçılarla savaşmayı amaçlasa da bölgedeki kontrolünü pekiştirmek için cihatçı grupları desteklediğinden şüphelenilen Fulaniler ve diğer sivillere sık sık saldırılar düzenliyor.

Silahlı gruplara güvenmenin riskleri

Sahel bölgesinde paramiliter güçlere güvenilmesi, ulusal orduların ve kolluk kuvvetlerinin cihatçı grupların isyanlarını bastırma, organize suçları önleme ve bölgeler üzerinde tam kontrol sağlama konusunda yetersiz kalmasından kaynaklanıyor. Bu paramiliter oluşumlar kısa vadede kazanımlar elde edebilse de genişlemeleri bölgenin uzun vadeli istikrarını tehdit eden yavaş yanan bir fitil gibidir.

Bu milislerin sağladığı güvenlik avantajları aldatıcı ve geniş alanlara yayılmış olmaları ve küçük cihatçı hücreleri dağıtma kapasitesine sahip olmalarına rağmen, organize savaş birimleriyle yüzleşemeyecek durumda olmaları, sivil kayıplar da dahil olmak üzere zayiatı artırıyor. Varlıkları misilleme saldırılarına neden olurken, toplumun giderek silahlanması gerilimin azalması ve barışın tesis edilmesi ihtimalini zayıflatıyor.

Bu grupların yasalara aykırı yöntemlere başvurması, sosyal dokuyu zayıflatmakta, rekabeti körüklemekte ve şiddet döngüsünü besliyor. Birçok bölgede devlet otoritesi gerilemekte ve yerini fiili otoriteler almaktadır. Milisler, bir zamanlar kamu kurumlarının tekelinde olan işlevleri üstlenmekte ve bunları gayri resmi ve çoğu zaman yasadışı yollarla yerine getiriyor. Sonuç olarak, siviller kendilerini ordu, hükümet yanlısı savaşçılar ve cihatçılar arasında, devletten korku ve güvensizlik ortamında buluyor.

Ekonomik boyut da aynı derecede ciddi bir konu. Çatışmayla ilgili faaliyetler milislerin kontrolündeki bölgelerde yaygınlaşıp ekonomiyi zayıflatırken yatırımların yapılmasını da engelliyor. Bu gruplar silahlandıklarında, nadiren iktidarlarını bırakmaya istekli, bağımsız gündemleri olan fiili otoriteler haline dönüşüyor.

Orta Afrika'daki Anti-Balaka'dan Sudan'daki Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki M23 Hareketi’ne kadar diğer deneyimlerden yeterince ders çıkarılmış değil. Sonuç ise hem devlet hem de toplum için uzun vadeli stratejik tehditler pahasına, anlık taktiksel kazançlar elde edilen riskli bir uzlaşıdan ibaret.


Trump: Epstein'a gönderilen mektuptaki imza benim değil

ABD Başkanı Donald Trump Washington'da (AP)
ABD Başkanı Donald Trump Washington'da (AP)
TT

Trump: Epstein'a gönderilen mektuptaki imza benim değil

ABD Başkanı Donald Trump Washington'da (AP)
ABD Başkanı Donald Trump Washington'da (AP)

ABD Başkanı Donald Trump bugün, 2003 yılında cinsel suçlarla suçlanan iş adamı Jeffrey Epstein'a gönderildiği düşünülen ve pazartesi günü Demokratlar tarafından yayınlanan bir doğum günü tebrik kartındaki imzanın ‘kendi imzası olmadığını’ doğruladı.

Trump, Washington'daki bir restoranın önünde kendisine sorular yönelten basın mensuplarına şunları söyledi: “Bu benim imzam değil ve konuşma tarzım bu değil. Uzun süredir beni takip eden herkes bunun benim dilim olmadığını bilir. Bu çok saçma.”

Bu, mektubun yayınlanmasından bu yana başkanın konuyla ilgili ilk yorumu. Trump'ın yalanlaması, Beyaz Saray'ın bu davada başkana atfedilen imzaları çürütmek için el yazısı uzmanları tutacağını açıklamasının ardından geldi. Bu durum, Cumhuriyetçi yönetim için büyük bir utanç kaynağı oldu.

Demokrat milletvekilleri pazartesi günü, Trump'ın 2003 yılında Epstein'ın 50’nci yaş gününde gönderdiği iddia edilen bir mektubu yayınladı. Cinsel suçlar ve reşit olmayanlara cinsel istismar suçlamalarıyla yargılanmadan önce 2019 yılında hücresinde ölü bulunan finansçının davası, ABD'de büyük tartışmalara yol açtı.

El yazısı uzmanlarının kullanılması olasılığıyla ilgili bir soruya yanıt veren Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, “Elbette bunu destekleriz” dedi.

“Başkanın imzası, yıllardır dünyanın en tanınabilir imzalarından biri… Başkan bu mektubu yazmadı, bu mektubu imzalamadı. Bu nedenle hukuk ekibi Wall Street Journal'ı dava ediyor” diyen Leavitt, hukuk mücadelesinin ‘devam edeceğini’ belirtti.

Wall Street Journal, geçtiğimiz temmuz ayında bu mektubun varlığını ilk kez ortaya çıkaran yayın organı oldu. Mektupta çıplak bir kadının çizimi yer alıyor ve Trump ile Epstein arasında paylaşılan bir sırdan bahsediliyor. Mektup, “Doğum günün kutlu olsun, her günün harika bir yeni sırla dolu olsun” cümlesiyle sona eriyor.

sgthyu
ABD Başkanı Donald Trump'ın Jeffrey Epstein'a yazdığı iddia edilen doğum günü mektubu (Reuters)

Demokratlar pazartesi günü, Epstein'ın Donald Trump'ın adını taşıyan 22 bin 500 dolarlık devasa bir çeki tutan insanlarla çekilmiş bir fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafın yanındaki metinde, ‘Donald Trump'a uygun fiyata satılan’ bir kadından bahsediliyordu. Leavitt, “Bu çekin üzerindeki imzayı gördünüz mü? Bu Donald Trump'ın imzası değil. Kesinlikle değil, başkan bu çeki imzalamadı” ifadelerini kullandı.

Trump destekçileri yıllardır Epstein davasını yakından takip ediyor ve çoğu, derin devletteki elit isimlerin Epstein'ın Demokrat Parti ve Hollywood'daki ortaklarını koruduğuna inanıyor. Ancak, FBI ve Adalet Bakanlığı temmuz ayında Epstein'ın hücresinde intihar ettiğini, hiçbir önemli kişiye şantaj yapmadığını ve ‘müşteri listesi’ tutmadığını doğruladıktan sonra, Cumhuriyetçi milyarderin bazı destekçileri hayal kırıklığına uğradı.

ABD Başkanı, seçmen tabanına da sıçrayan Epstein davası hakkındaki hararetli tartışmaları yatıştırmak için çabalarını yoğunlaştırıyor.


Trump: İsrail'in Katar'a yönelik saldırısından memnun değilim

ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Washington'daki bir restoranın dışında gazetecilere konuşuyor (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Washington'daki bir restoranın dışında gazetecilere konuşuyor (AFP)
TT

Trump: İsrail'in Katar'a yönelik saldırısından memnun değilim

ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Washington'daki bir restoranın dışında gazetecilere konuşuyor (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Washington'daki bir restoranın dışında gazetecilere konuşuyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, dün yaptığı açıklamada, İsrail'in Katar'a düzenlediği hava saldırısından "memnun olmadığını" söyledi. İsrail saldırıda, Filistin İslami Direniş Hareketi'nin (Hamas) siyasi liderlerini öldürmeye çalıştı.

Trump, gazetecilere bugün kapsamlı bir brifing vereceğini söyledi.

Trump, Washington'daki bir restorana gittiğinde yaptığı açıklamada, “Bu durumdan memnun değilim. İyi bir durum değil ama şunu söyleyeceğim: Rehineleri geri almak istiyoruz, ancak bugün yaşananlardan memnun değiliz” ifadelerini kullandı.

Trump, "Bundan dolayı çok üzgünüm, bütün bu olaydan dolayı çok üzgünüm" diye devam etti.