Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Bölgenin güvenliğine yönelik tehdit nedeniyle tüm taraflar olağanüstü çaba göstermeli

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Afganistan'daki Bagram Hava Üssü: Trump'ın Rusya ve Çin'e karşı silahı

Afganistan'daki Bagram Hava Üssü: Trump'ın Rusya ve Çin'e karşı silahı
TT

Afganistan'daki Bagram Hava Üssü: Trump'ın Rusya ve Çin'e karşı silahı

Afganistan'daki Bagram Hava Üssü: Trump'ın Rusya ve Çin'e karşı silahı

Kemal Allam

ABD Başkanı Donald Trump, son haftalarda Taliban'dan Afganistan'daki Bagram Hava Üssü'nü geri verme talebini tekrarladı ve bu talep karşılanmadığı takdirde üssü zorla almakla tehdit etti. Pek çok konuda olduğu gibi, Trump her zaman sert açıklamalar ve tutumlarla başlayıp daha sonra daha dengeli bir yaklaşım benimsiyor. Bu durum, Gazze meselesini ele alış biçiminde de açıkça görüldü. Başlangıçta Gazze'yi “Riviera”ya dönüştürmeye yönelik fantastik bir plan önermiş, ardından eşi benzeri görülmemiş bir barış planı sunmuştu.

Trump'ın Taliban'a yaptığı teklife gelince, bu görünüşte fevri yaklaşımının arkasında hesaplı bir mantık yatıyor. Perde arkasında, Başkan yine alışılmadık bir politikaya başvurdu; birkaç önde gelen Taliban bakanına yönelik yaptırımları kaldırdı ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) arabuluculuğuyla, madenleri ve Orta Asya'da Amerikan şirketlerinin çıkarlarına hizmet edecek lojistik rotaları içeren bir anlaşma için müzakerelere başladı. Ayrıca, eski Afgan kökenli Amerikan diplomat Zalmay Halilzad'ı kayıp Amerikalıları kurtarmak için çeşitli görevlerde görevlendirdi. Trump’ın temel stratejisi, Afganistan'ın Moskova-Pekin eksenine doğru kaymasını önlemek.

Amerikan kanı ve parası: Rusya ve Çin ilerliyor

Trump'ın müzakere ekibinde, Savunma Bakanı Pete Hegseth, ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Michael Waltz ve Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard başta olmak üzere, Afgan savaşında savaşmış birçok önde gelen yetkilinin yanı sıra, Afganistan'daki sivil terörle mücadele misyonlarına katılan Kash Patel ve Sebastian Gorka gibi isimler de yer alıyor. Hepsi, ABD'nin Afganistan'da binlerce askerinin öldürülmesi, müdahalenin vergi mükelleflerinin 1 trilyon dolardan fazla paraya mal olmasıyla ağır bir can ve mal bedeli ödediğine inanıyor. Bu bedelin, Rusların veya Çinlilerin, gerek 1 trilyon dolar değerinde olduğu tahmin edilen nadir minarel kaynaklarını ele geçirerek, gerekse Bagram Hava Üssü'nü kontrol ederek veya terör örgütlerinin Afganistan sahnesine geri dönmesine izin vererek, bu bedelden faydalanmaları için ödenmediğini düşünüyorlar.

gt
Başkan Trump ve Putin, Ukrayna'daki savaşı sona erdirmeyi görüşmek üzere bir araya geldikleri zirvede el sıkışıyor, 15 Ağustos, Alaska, ABD (Reuters)

Rusya, yakın zamanda Taliban'ı Afganistan'ın meşru hükümeti olarak resmen tanıyan ilk ülke oldu. Taliban, Batılı yetkililer ve çoğu komşu ülkeyle görüşmelerini sürdürse ve Avrupalı misyonlar Kabil'de diplomatik temsilciliklerini sürdürse de yalnızca Moskova onu alenen tanımayı seçti. Bu arada, Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan gibi Rusya'nın Orta Asyalı müttefikleri de Kabil ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini yoğunlaştırarak ticaret anlaşmaları imzaladılar ve yeni lojistik rotalar oluşturdular. Rusya'nın en önemli savunma müttefiki ve en büyük petrol alıcısı olan Hindistan, Taliban Dışişleri Bakanı’na resmi bir davet gönderdi ve Afgan hükümetini tamamen tanımaya yakın görünüyor.

Rusya Afgan meselelerinde tarihi bir oyuncu. 17. yüzyıldan beri, Peter Hopkirk'ün çığır açan eserinde tanımladığı gibi “Büyük Oyun” kapsamında bu önemli ülkede İngiltere ile uzun bir nüfuz mücadelesine girişti. Afganistan, Orta Asya'yı Güney ve Doğu Asya'ya bağlayan kara parçasının merkezindeki hayati coğrafi konumu sebebiyle, İngiliz ve Rus imparatorlukları arasındaki rekabetin merkezindeydi. En önde gelen Amerikan dış politika teorisyenlerinden Zbigniew Brzezinski, Avrasya bloğunu kontrol etmenin küresel hakimiyetin anahtarı olduğuna inanıyordu ve bu ilke daha sonra Henry Kissinger tarafından da benimsendi. 1950'ler ve 60'larda Kissinger, Afganistan'a yönelik Amerikan politikasını şekillendirmek için Pakistan'ı birkaç kez ziyaret etti. Yazılarında, İslamabad ile kurduğu stratejik ilişki olmadan Çin'e yönelik kapsamlı Amerikan erişiminin mümkün olmayacağını ve bunun kendisine Pekin'e giden yolu açtığını belirtir.

Çin bugün, Vahan Koridoru boyunca bir kara ve demir yolu ağı inşa ederek ve ülkenin kuzeyinde maden ve gaz çıkarmaya başlayarak Afganistan'daki en büyük yatırımcı haline geldi. Bu bağlamda, Pekin doğrudan bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıya, zira 1990'lardaki ilk Taliban yönetimi Çin'e muhalif Uygur savaşçılarına destek vermişti. Bu senaryonun tekrarlanmasını önlemek için Pekin, yıllar önce yabancı yatırımlar, Kabil'in Çin karşıtı Türk hareketine desteğini sonlandırmasını öngören bir anlaşma yoluyla Taliban'ı ikna edip, yanına çekmeye çalıştı. Kabil'deki Çin Mahallesi, hızla büyüyor ve Çin mallarıyla dolup taşan hareketli bir pazara sahip. Ticari varlığının yanı sıra Pekin, ülke içindeki nüfuzunu artırmak amacıyla birçok yerel medya kuruluşuna fon sağlıyor. Ayrıca, Afganistan'ın kara ve demir yolu ağlarını hem İran'a hem de Pakistan'a bağlama sözü verdi ve bu hamle, Asya'nın kalbindeki stratejik konumunu sağlamlaştırma hedefini yansıtıyor.

Taliban'ın 1 trilyon dolar değerinde olduğu tahmin edilen madenleri kontrol etmesiyle birlikte jeopolitik, Trump'ın Ruslar ve Çinliler karşısında öne geçmeye çalıştığı “altına hücum” yarışı kadar önemli hale geldi

Trump'ın üst düzey güvenlik yetkililerini Kabil ve Abu Dabi'ye göndermesi, Amerikan şirketlerinin Orta Asya'dan Güney Asya'ya uzanan kara ve hava lojistik sözleşmelerini güvence altına almaya çalıştığı daha geniş kapsamlı bir stratejinin parçası. Bu hamle aynı zamanda Çin'in Afganistan'da hızlanan genişlemesini kontrol altına almayı da amaçlıyor; zira bu genişleme Pekin'in hem Pakistan hem de İran'daki nüfuzunu artırabilir. Eylül ayında Pakistan ve ABD, Mareşal Asım Münir ve Başkan Trump arasında Beyaz Saray'da doğrudan müzakere edilen bir maden anlaşması imzaladı.

Afgan savaşının Amerikalı gazilerinin teşvikiyle Trump, şimdi Taliban'ı benzer bir anlaşmaya zorlamaya çalışıyor ve Bagram Hava Üssü'nü önemli bir jeopolitik merkeze dönüştürme olasılığını ima ediyor. Gelecekteki olası bir çatışmaya hazırlık olarak, üssün konumunun, özellikle Çin sınırına yakınlığının stratejik öneminin altını da çizdi. Trump’ın Taliban ile ilişkilerde sık sık havuç-sopa yaklaşımını kullandığı biliniyor. Nitekim harekete bağlı Kandahar'daki Şura Konseyi ile Doğu Afganistan'da önemli bir nüfuza sahip olan Hakkani örgütü arasında bir anlaşmazlık yaratmak amacıyla BAE'nin arabuluculuğuna başvurdu. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Trump, hareketin kanatlarından birini yanına çekerek madencilik sektörü ile ilgili bir anlaşmanın ve DEAŞ-Horasan'a karşı birleşik bir cephe kurulmasının önünü açmayı umuyor.

scdfrg
ABD ordusu, 20 yıllık işgalin ardından 31 Ağustos 2021'de Afganistan'dan çekildi (AFP)

Buna paralel olarak, ABD, Rusya'nın en büyük askeri üslerini maden ve enerji zengini Türkmenistan ve Kazakistan yakınlarındaki Tacikistan'da bulundurduğu Orta Asya'da hassas bir denge oyunu yürütmeye devam ediyor. Washington, Pekin ve Moskova aleyhine bu iki ülkedeki varlığını güçlendirmeye çalışıyor.

ABD, dikkat çekici bir hamleyle, CIA ve Savunma Bakanlığı'na, başta Ahmed Mesud liderliğindeki Ulusal Direniş Cephesi olmak üzere Afgan direniş gruplarına destek sağlama yetkisi veren yasayı sessizce onayladı. Ancak söz konusu yasa, bu grupların, daha önce Washington tarafından desteklenen eski Ulusal Güvenlik Güçleri'nden unsurlar içermesini şart koşuyor. Bu hamle, Taliban'ın iş birliği yapmayı reddetmeye devam etmesi halinde ABD'nin Mesud ve müttefik komando birliklerini desteklemeye yönelebileceğine işaret ediyor.

Son üç yüzyılda çok az şey değişti; Afganistan, İngilizler ve Ruslardan, Amerikalılar ve Çinlilere kadar her zaman büyük güç rekabetinin odak noktası oldu. Nedeni de ya kritik coğrafi konumu ya da Asya'nın ana yollarını birbirine bağlayan hayati öneme sahip çevresi oldu. Taliban'ın değeri 1 trilyon dolar olduğu tahmin edilen madenleri kontrol etmesiyle birlikte jeopolitika, Trump'ın Ruslar ve Çinliler karşısında öne geçmeye çalıştığı “altına hücum” yarışı kadar önemli hale geldi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Suudi Arabistan'ın ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ olarak tanımlanması ne anlama geliyor?

Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)
Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)
TT

Suudi Arabistan'ın ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ olarak tanımlanması ne anlama geliyor?

Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)
Askerî geçit töreninde ABD ordusu tankları (AFP)

ABD ile Suudi Arabistan arasındaki stratejik ilişkinin derinliğini yansıtan bir adım olarak, ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’ı ‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ (Major Non-NATO Ally – MNNA) ilan etti. Bu kararla Suudi Arabistan, Arjantin, Avustralya, Bahreyn, Brezilya, Kolombiya, Mısır, İsrail, Japonya, Ürdün, Kenya, Kuveyt, Fas, Yeni Zelanda, Pakistan, Filipinler, Katar, Güney Kore, Tayland ve Tunus gibi ülkelerin bulunduğu bu statüyü resmen alan yirminci ülke oldu.

Bu statü, ABD’nin NATO üyesi olmayan bir ülkeye verebildiği en yüksek askeri ve güvenlik iş birliği seviyesini ifade ediyor. ABD Kongresi bu unvanı 1987 yılından bu yana, ABD Yasası’nın 22. maddesi uyarınca tanımlıyor.

NATO üyesi olmayan müttefik olmanın avantajları

NATO üyesi olmayan müttefikler, gelişmiş ABD silahlarına ve askeri teknolojisine öncelikli erişim ve ABD askeri teçhizatını indirimli fiyatlarla veya uygun koşullarda satın alma veya kiralama imkânı gibi birçok önemli avantajdan yararlanıyor. Bu sınıflandırma, NATO üyesi olmayan müttefiklerin ABD ile ortak silah geliştirme programlarına katılmalarına ve askeri araştırma ve geliştirme projeleri için ABD'den finansman almalarına da olanak tanıyor.

Söz konusu sınıflandırma, ortak askeri eğitim ve istihbarat iş birliğini kolaylaştırmanın yanı sıra, müttefik ülkenin topraklarında acil durumlarda kullanılmak üzere ABD askeri teçhizatının depolanmasına izin verdiği için ABD'ye de belirli avantajlar sağlıyor.

Suudi Arabistan, ABD ile uzun süredir devam eden stratejik ortaklığı nedeniyle bu ayrıcalıkların çoğundan onlarca yıldır fiilen yararlanıyor. Ancak resmi olarak bu statüye sahip olması, bu ayrıcalıkların yasal olarak garanti altına alınmasını ve ABD yönetimlerinin keyfi kararlarına tabi olmamasını sağlıyor.

‘Karşılıklı savunma anlaşmasından’ farkı

‘NATO üyesi olmayan başlıca müttefik’ statüsü ile ‘karşılıklı savunma anlaşması kapsamındaki müttefiklik’ kavramları benzer ifadeler taşısa da aralarında önemli bir fark bulunuyor. NATO dışı müttefik statüsünde ABD’nin söz konusu ülkeyi savunma yükümlülüğü bulunmazken, karşılıklı savunma anlaşmaları taraflara karşılıklı ve açık bir yasal savunma taahhüdü getiriyor. Bu yükümlülük, NATO Anlaşması’nın beşinci maddesinde yer alan ve üye ülkelerin herhangi bir saldırıya uğrayan üye devleti savunmasını şart koşan maddeyle benzerlik gösteriyor.

‘NATO dışı müttefik’ sınıflandırmasındaki taahhütlerin niteliği, yakın askeri iş birliğinin ötesine geçmez, ancak karşılıklı savunma anlaşması kapsamında, imzacı devleti savunmak için ABD kuvvetleri gönderme taahhüdüne eşdeğerdir.

Bu nedenle aradaki fark, ‘NATO dışı müttefik’ sınıflandırmasının silahlanma, eğitim ve iş birliği alanlarında ‘çok ileri düzeyde stratejik ortaklık’ olması, ancak ‘savunma ittifakı’ olmamasıdır. ‘Karşılıklı savunma anlaşması’ ise imzacı devlete yönelik herhangi bir saldırının ABD'ye yönelik bir saldırı olarak kabul edilmesi ve ABD'nin yasal olarak askeri müdahalede bulunma yükümlülüğü anlamına gelir.

Suudi yetkililer bu tanımlamanın “kapsamlı bir stratejik ortaklığa doğru atılmış önemli bir adım” olduğunu söylerken, ABD Dışişleri Bakanlığı ise bunun ‘bölgedeki ortak güvenliğe yönelik uzun süredir devam eden taahhüdü yansıttığını’ doğruladı.


BM, Trump’ın Gazze planına ilişkin karar taslağını büyük çoğunlukla onayladı

ABD Başkanı Donald Trump, Knesset'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile tokalaşırken, 13 Ekim 2025 (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Knesset'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile tokalaşırken, 13 Ekim 2025 (AP)
TT

BM, Trump’ın Gazze planına ilişkin karar taslağını büyük çoğunlukla onayladı

ABD Başkanı Donald Trump, Knesset'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile tokalaşırken, 13 Ekim 2025 (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Knesset'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile tokalaşırken, 13 Ekim 2025 (AP)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze için hazırladığı yol haritasını büyük çoğunlukla onaylayarak, 20 maddelik planına uluslararası meşruiyet kazandırdı.

Taslak karar, Rusya ve Çin'in çekimser kalmasına rağmen, pazartesi akşamı BMGK’da 15’e 13'lük çoğunlukla kabul edildi. Bu gelişme, Trump yönetimi için önemli bir diplomatik zafer oldu.

Filistin Yönetimi, kararın onaylanmasını memnuniyetle karşılarken, Hamas ve diğer Filistinli gruplar, bunu ‘Filistin’in milli iradesinin dışında sahada düzenlemeler yapılmasının önünü açan bir karar’ olarak değerlendirerek, ortak ve ayrı ayrı açıklamalarla kararı reddettiklerini bildirdiler. Ayrıca Gazze'ye konuşlandırılacak herhangi bir uluslararası gücün ‘bir tür vesayet veya dayatılan yönetim’ haline geleceğini söylediler. Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli gruplardan kaynaklar, söz konusu uluslararası gücün rolü ve bu grupların üyelerini takip etmek ve tutuklamak için potansiyel olarak kullanılabileceği konusundaki endişeleri dile getirdiler.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İngilizce olarak Trump ve Gazze planını öven bir blog yazısı yayınlarken, hükümet üyeleri sessizliğini korudu. Bu durum, İsrail'de Trump'ın planından duyulan memnuniyetsizlik ile onu kızdırmamak arasındaki ikilem arasında gerçek bir krizin yaşandığını gösterdi. İsrail televizyonu Kanal 12 muhabiri Barak Ravid, “İsrail-Filistin çatışmasının bir daha asla eskisi gibi olmayacağını söylemek mümkün” ifadelerini kullandı.