Ünlü yönetmen, Joe Biden'ı istifaya davet etti

ABD Başkanı, eskiden sadık destekçisi olan ünlü film yönetmeninin onayını kaybetti

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Ünlü yönetmen, Joe Biden'ı istifaya davet etti

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Joe Biden, Hollywood yıldızı ve Demokrat Parti bağışçısı Rob Reiner'ın son derece önemli desteğini kaybetti. Reiner, Biden'ı yeniden başkan seçilme çabasını sonlandırmaya çağırdı.

Benimle Kal (Stand by Me), This is Spinal Tap ve Harry ile Sally Tanışınca (When Harry Met Sally) gibi filmlerin yönetmeni, son aylarda kabiliyeti sorgulanan parti lideri hakkındaki beklenmedik ve samimi görüşünü 7 Temmuz Pazar günü paylaştı.

Biden, 2024 ABD seçiminde Donald Trump'a karşı yarışıyor ve aralarında Lost'un ortak yaratıcısı Damon Lindelof ve Netflix'in kurucu ortağı Reed Hastings'in de bulunduğu parti destekçilerinden gelen yarıştan çekilme çağrılarına rağmen, Trump'ın göreve dönmesini engelleyecek kişi olduğuna dair inancını koruyor.

Ancak şimdiye kadar Biden'ı sadık bir şekilde destekleyen, Para Avcısı'nın (Wolf of Wall Street)  77 yaşındaki oyuncusu Reiner ikna olmuş değil. Sinemacı, sosyal medyada Biden'ın bir Trump zaferini kaçınılmaz hale getiriyor olabileceğine inandığını yazdı.

Reiner, Biden'ın CNN'de Trump'ın karşısına çıktığı münazarada konudan konuya atlamasının yaygın bir endişeye yol açmasından birkaç gün sonra Başkan Yardımcısı Kamala Harris için bir bağış toplama etkinliğini sunmuştu. X/Twitter üzerinden yaptığı sürpriz bir açıklamayla Başkan'a "saçmalamayı bırakması" çağrısında bulundu.

Reiner şunları yazdı: 

Hüküm giymiş suçlu kazanırsa, Demokrasimizi kaybederiz. Joe Biden, ABD'ye onurlu, ahlaklı ve haysiyetli bir şekilde hizmet etmiştir. Joe Biden'ın istifa etme zamanı gelmiştir.

Biden münazara performansıyla ilgili endişeleri göz ardı ederek suçu bitkinliğe atmış ve Demokratlara "kazanmaya niyetli olduğunu" söylemişti.

Haberlerde Reiner'ın bağış toplama etkinliğinde Harris'in, münazaranın Biden'ın "en iyi dönemi" olmadığını kabul ettiğini ancak kişilerin Başkan hakkındaki görüşü ne olursa olsun Trump'ın "demokrasi için bir tehdit" olmayı sürdürdüğüne dikkat çektiği iddia ediliyor.

Talk şov programı sunucusu John Oliver, Trump için ikinci bir başkanlık döneminin neden ilkinden "çok çok daha kötü" olacağını haziranda açıklamıştı.

Last Week Tonight sunucusu, kanıt olarak Project 2025'i göstermişti. Heritage Foundation'la Trump'ın eski yardımcıları ve müttefiklerinin öncülük ettiği Project 2025, Trump'ın başkanlığı için bir yol haritası çiziyor.

Bu hareket esasen Trump'ın yürütme yetkisini genişletme ve kamu görevlilerine ideolojik olarak uyumlu kişileri atama planlarıyla Trump yönetimi için bir dilek listesi niteliğinde.

The Independent'ın haberine göre, bu plan Trump'a federal kurumlar üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir yürütme yetkisi verecek ve Trump'a sadık kişilerin hükümeti rakiplerine karşı silah olarak kullanmasına imkan sunacak.

Oliver planı "muhafazakar bir LinkedIn" diye tanımlamış ve 2021'de Trump destekçilerinin Kongre binasına yaptığı saldırıya atıfta bulunarak şunları söylemişti: 

Bu aslında 6 Ocak'ta eski işlerini her nedense kaybettiklerinden yeni bir iş isteyebilecek kişiler için açık bir seçme.

Independent Türkçe



İkinci sonbahar merceğinde iki projenin çatışması ve 4 konu

Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
TT

İkinci sonbahar merceğinde iki projenin çatışması ve 4 konu

Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)
Güney Lübnan'daki Zibkin köyünü hedef alan İsrail hava saldırısının vurduğu yerden dumanlar yükseliyor, 4 Ekim 2024 (AFP)

Refik Huri

Gazze savaşının ve Lübnan'daki destek savaşının ikinci sonbaharının arifesinde, çatışma aynı olmasına rağmen parametreler önemli ölçüde değişti. Hizbullah'ın Aksa Tufanı operasyonunun ertesi günü başlattığı Hamas hareketine destek savaşı, bölgesel düzeyde Gazze savaşından daha büyük ve daha tehlikeli bir hal aldı.

Netanyahu hükümetinin Hizbullah’a karşı yürüttüğü güvenlik ve askeri savaşta açıkladığı hedefler, yerinden edilmiş İsrailli yerleşimcilerin Celile'deki yerleşim yerlerine geri dönmelerini sağlamanın ötesine geçerek, Hizbullah’ın gücünü hedef alma, siyasi ve askeri düzeydeki üst düzey liderlerine suikast düzenleme hedefine geçiş yaptı. Bu, Gazze savaşının açıklanmış “Hamas'ı ortadan kaldırma” hedefinin tekrarıdır. Ama her iki durumda da açıklanan hedefler gerçekçi ve gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Mümkün olan büyük yıkımlara yol açmak ve stratejik zafere dönüştürülmesi zor taktiksel kazançlar kaydetmektir.

Ancak esas çatışma savaş sonrası aşama içindir. Filistin, Irak, Lübnan ve Yemen'de Arap meşruiyetleri dışındaki arenalar birliği, onun davası adına olsa da Filistin'den daha büyük bir oyunda jeopolitik ve stratejik bir hareketten ibarettir. Keza Ortadoğu meselelerinin çözümünü Gazze Savaşı’nın ve şimdi de Üçüncü Lübnan Savaşı’nın sonucuna bağlamak, bölgeyi iki hususu kabul etmeye zorlama girişiminden başka bir şey değildir. Birincisi, Arap rolünü ortadan kaldırmaya yönelik bölgesel çabadır. İkincisi, Rusya, Çin ve Avrupa'nın sınırlı rolüyle birlikte Amerikan şemsiyesi altında iki proje, büyük İsrail projesi ile büyük İran projesi arasındaki çatışmaya odaklanmaktır.

İlk proje Filistin'i ortadan kaldırmayı ve halkını dağıtmayı hedefliyor, ikinci proje ise  geniş bölgesel hedeflerini gerçekleştirmeye ve uluslararası denklemlerdeki rolünü elde etmeye giden yolda Filistin bayrağını taşıyor. Hamas hareketi açısından, İsrail'i şiddetli ve derinden sarsan Aksa Tufanı operasyonu, denizden nehre Filistin’i kurtarma yolunda bir ilk adımdı. Tahran açısından ise bu, ABD'nin Ortadoğu'da desteklediği ve koruduğu statükoyu sarsacak ve iki kapı açacak bir hareketti. Birincisi, Büyük Şeytan ile vekiller aracılığıyla dolaylı çatışmaya girme kapısı, ikincisi de onunla, dört Arap başkentinde genişleyen nüfuzunu pekiştirecek bölgesel bir anlaşma müzakere etme kapısı. Netanyahu hükümetinin Gazze savaşı ile başlattığı şey, Aksa Tufanının ardından Hamas hareketini zorunlu olarak bitirmeye yönelik bir savaştı. Zorunlu olarak dedik çünkü Filistin bölünmesinin devam etmesi ve İsrail ile Hamas'ın her biri Filistin'in tamamını istediği için reddettikleri iki devletli çözümün önlenmesi için bir poliçe olarak İsrail Hamas’a bahis oynuyordu. Netanyahu'nun Aksa Tufanı’ndan önce bakanlarına “içinizden kim Filistin devletinin kurulmasına karşıysa Hamas'ı Gazze'de tutsun” dediği bir sır değil.

İsrail vahşeti ortasında Gazze Savaşı'nın, Lübnan Savaşı'nın ve diğer destek savaşlarının nasıl sonuçlanacağını kimse bilmiyor. Ancak savaşların bazı sorgulamaların ve bir tür belirsizliğin konusu olan dört konuda ortaya çıkardıklarını herkes somut olarak görüyor. Birinci konu, Hamas'ın 2006'daki askeri darbeyle Filistin Ulusal Otoritesi'nden ayrılmasının, sadece Fetih hareketi ile yaşanan iktidar anlaşmazlığından ibaret olmadığının ortaya çıkmasıdır. Darbe sonucunda Gazze’de iktidar İsmail Heniyye liderliğindeki hükümete devredildi. Ayrılmanın nedeni iktidar çekişmesi kadar, Gazze'de  topraklarına hakim olmak için bir üs hazırlamak ve Filistin'i özgürleştirmeye çalışacak bir güç oluşturmak için altında tüneller kazımaktı.

İkincisi, kurucusu David Ben-Gurion'dan bu yana askeri doktrini, uzun bir savaşın sonuçlarına katlanamayacağı için savaşı kendi lehine sonuçlandıracak hızlı ve yıldırım savaşlarına odaklanan İsrail'in, uzun savaşlara hazırlıklı hale gelmesidir. İsrail artık Gazze'de, Lübnan cephesinde ve Yemen'de Husilere karşı bir yıpratma savaşını sürdürebilir, ardından da yıkıcı bir yıldırım savaşı aşamasına geçiş yapabilir hale geldi. Aynı zamanda Filistin devletinin kurulmasını engellemek ve Ortadoğu'da istikrar için “iki devletli çözüm”ü bir gereksinim olarak gören Amerikan yönetimine karşı çıkmak için önemli şeyleri kaybetmeye de hazır gibi görünüyor. Tarihçi Tom Segev, Ben-Gurion'un yoldaşlarına şöyle dediğini aktarıyor: Araplar birçok yenilgiye katlanabilir, ancak İsrail için tek bir yenilgi onun sonu demektir.

Üçüncü konu, General Şaron'un İsrail'in ABD'nin bölgedeki çıkarlarını düşük maliyetle koruyan “sabit bir uçak gemisi” olduğu yönündeki açıklamasını kabul eden ABD’nin, kendisini İsrail'i korumak için etkili bir Amerikan deniz, kara ve hava kuvvetini harekete geçirmek zorunda kaldığı bir durumda bulmasıdır.

Dördüncüsü, İran'ın bölgesel projesine yönelik çalışma stratejisinde kartları çift taraflı oynamasıdır. Bir tarafta İsrail ve ABD'ye düşmanca sloganları, hatta “ABD ve İsrail'e ölüm” sloganını benimsiyor. Gazze'de Hamas ve İslami Cihat’ın yanı sıra Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan'daki mezhepçi ideolojik grupları silahlandırıyor, finanse ediyor ve destekliyor. Diğer tarafta ABD ile sadece nükleer programını değil, Gazze, Sana, Bağdat, Şam ve Beyrut üzerinden bölgesel meseleleri de müzakere ediyor.

Silahlı örgütler Tahran'ın ve onun İsrail, ABD ve tüm Batı'ya karşı bölgesel projesinin ilk savunma hattını oluşturuyorlar. Aynı zamanda, İslam Cumhuriyeti'nin tehlikede olmaları durumunda onlarla savaşacağı temelinde, İsrail ile yıpratma savaşlarına ve ülkelerindeki egemen rejimlerle siyasi çatışmalara girişiyorlar. Şimdi tehlikede olduklarında ise Tahran, örgütlerin kendilerini savunabilecek durumda olduklarını söylüyor ve ABD ile bir çatışmaya girme korkusuyla doğrudan müdahale etmekten kaçınıyor. Yakın zamanda İsrail'i 200 füzeyle vurması bile tek seferlik bir yanıttı ve savaşa katılmak değildi.

Gazze ve Lübnan'daki sahne derinlemesine bir gözden geçirmeyi gerektiriyor. Filistin devleti, Filistin Ulusal Otoritesi’nin rüyası, Arapların, Batının, Rusların ve Çinlilerin talebi, İsrail, Hamas ve İran'ın ise kabusudur. Lübnan'da rehin alınmış devletin kurtulması bir umuttur ve Aristo’nun dediği gibi umut uyanık insanın rüyasıdır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.