Ukrayna'nın Rusya'ya Putin'i utandıran saldırısı savaşın gidişatını nasıl etkileyecek?

Rusya sınırı yakınlarındaki Sumy bölgesinde Sovyet yapımı T64 tanklarını kullanan Ukraynalı askerler, 11 Ağustos 2024 (AFP)
Rusya sınırı yakınlarındaki Sumy bölgesinde Sovyet yapımı T64 tanklarını kullanan Ukraynalı askerler, 11 Ağustos 2024 (AFP)
TT

Ukrayna'nın Rusya'ya Putin'i utandıran saldırısı savaşın gidişatını nasıl etkileyecek?

Rusya sınırı yakınlarındaki Sumy bölgesinde Sovyet yapımı T64 tanklarını kullanan Ukraynalı askerler, 11 Ağustos 2024 (AFP)
Rusya sınırı yakınlarındaki Sumy bölgesinde Sovyet yapımı T64 tanklarını kullanan Ukraynalı askerler, 11 Ağustos 2024 (AFP)

Associated Press (AP) bir haberinde, Ukrayna'nın Rusya'nın Kursk bölgesine yönelik ani saldırısı, Kiev güçlerinin iki buçuk yıllık savaşta gerçekleştirdiği en büyük sınır ötesi saldırı olurken Rusya'nın zayıf noktalarını ortaya çıkararak Kremlin'e ağır bir darbe indirdiğini yazdı.

Ukrayna'nın ani saldırısı on binlerce Rus sivilin bölgeden kaçmasına neden olurken, Rusya ordusu da saldırıyı püskürtmek amacıyla karşı saldırı başlattı.

Ukrayna için bu sınır ötesi saldırı, Ukrayna güçlerinin yetersiz silah ve teçhizatla bin kilometreden uzun bir cephe hattı boyunca amansız Rus saldırılarına maruz kaldığı bir dönemde çok ihtiyaç duyulan bir motivasyon kaynağı oldu. 

Ukrayna saldırısı ve etkilerine genel bir bakış: Ukrayna saldırısı nasıl gelişti?

Ukrayna birlikleri 6 Ağustos'ta Kursk bölgesine çeşitli yönlerden hücum başlatarak hafif silahlı Rus sınır muhafızları tarafından yönetilen birkaç kontrol noktasını ve saha tahkimatını hızla aştı ve Rusya'nın Ukrayna ile olan 245 kilometrelik (152 mil) kara sınırındaki Rus piyade birliklerini atlattı.

Ukrayna güçlerinin yanında savaşan Rus gönüllülerden oluşan küçük grupların daha önceki saldırılarının aksine, Ukrayna’nın Rusya’nın Kursk bölgesine yaptığı saldırıda eski Ukrayna ordusunun birkaç tugayından birliklerin yer aldığı bildirildi.

Rus askeri blog yazarları, birkaç zırhlı araçtan oluşan Ukraynalı mobil grupların, Rus tahkimatlarını atlatarak Rus topraklarının onlarca kilometre derinliklerine girdiğini ve bölge genelinde panik havası estirdiğini ifade ettiler.

Londra merkezli Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü (RUSI) Askeri Bilimler Direktörü Matthew Saville, son gelişmelere ilişkin değerlendirmesinde, “Ukrayna güçleri bazı yönlerde 30 kilometreye kadar ilerledi. Saldırıların kapsadığı toplam alan yaklaşık 400 kilometrekare gibi görünüyor, ancak bu bölgenin ne kadarının gerçekte Ukrayna güçleri tarafından kontrol edildiği belli değil” ifadelerini kullandı.

Saville, Ukrayna birliklerinin en az dört tugaydan ve muhtemelen daha fazlasından oluştuğuna, sayılarının 10 bini bulduğuna ve piyade muharebe araçları gibi Batı ülkelerine ait teçhizatı kullandıklarına dair kanıtlar olduğunu da sözlerine ekledi.

Ukrayna kuvvetleri, Rus askeri araçlarını vurmak için insansız hava araçlarını (İHA) yoğun olarak kullandı. Rus İHA’larının sinyallerini karıştırmak ve Rus kuvvetleri arasındaki askeri iletişimi engellemek için teknolojiye başvurdu.

Ukrayna askerleri küçük mobil gruplar halinde Kursk bölgesinde kontrolü sağlamaya çalışmadan ilerlerken, diğer Ukrayna güçlerinin Ukrayna sınırından yaklaşık 10 kilometre (6 mil) uzaklıktaki Rus kasabası Suca'nın batı tarafında ve diğer bazı bölgelerde mevzi kazmaya başladığı bildirildi.

Rusya ordusu buna nasıl karşılık verdi?

Ukrayna güçlerinin ani saldırısı karşısında şaşıran Rus kuvvetleri saldırıya karşı hızlı bir karşılık veremedi. Rusya ordusunun büyük bir kısmı Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk bölgesinde saldırıya geçince Kursk sınır bölgesini koruyacak çok az asker kalmıştı. Sınırdaki Rus birlikleri çoğunlukla, deneyimli Ukrayna birlikleri tarafından kolayca alt edilebilen, kötü eğitimli askerlerden oluşuyordu. Bu acemi askerlerden bazıları Ukrayna güçlerinin eline geçti.

İnsan gücü eksikliği, Rus komuta kademesini Ukrayna’nın ani saldırısını durdurmak için başta savaş uçaklarını ve helikopterlerini kullanmaya itti. Rus askeri blog yazarlarına göre ilerleme kaydeden Ukrayna güçleri en az bir Rus helikopterini düşürdü, bir diğerine zarar verdi.

Aralarında seçkin özel kuvvetler birlikleri ve Wagner gazilerinin de bulunduğu Rus takviye birlikleri Kursk bölgesine gelmeye başladıysa da şimdiye kadar Ukrayna güçlerini ne Suca'dan ne de sınıra yakın diğer bölgelerden çıkarabildi.

xcd
Ukrayna'nın Rusya sınırı yakınlarındaki Sumy bölgesinde bir zırhlı personel taşıyıcıyı tamir eden Ukrayna askerleri, 11 Ağustos 2024 (Reuters)

Bölgeye yeni gelen bazı Rus birliklerinin savaş konusunda yeterli kapasitesi yoktu ve kayıplar verdiler. Örneğin Rus askeri kamyonlarından oluşan bir konvoy dikkatsizce çatışma bölgesinin yakınlarında yol kenarında mola verdi ve Ukrayna güçlerinin ateşi altında kaldı.

Rusya Savunma Bakanlığı tarafından cuma günü yapılan açıklamada Ukrayna'nın dört gün süren çatışmalarda 945 askerini kaybettiği belirtildi. AP’in haberine göre iddia bağımsız kaynaklardan doğrulanamazken Rusya Savunma Bakanlığı, Rus askerleri arasındaki kayıplara ilişkin herhangi bir rakam açıklamadı.

Ukraynalı yetkililer saldırı hakkında ne dedi?

Ukrayna Genelkurmay Başkanı Oleksandr Syrski, Ukrayna'nın yaklaşık iki buçuk yıldır süren topyekûn savaştaki en büyük sınır ötesi saldırıyı başlatmasından bu yana kamuoyuna yaptığı ilk açıklamada, Kiev'in Rusya'nın Kursk bölgesinin yaklaşık bin kilometrekaresini kontrol ettiğini söyledi.

Ukrayna'nın başkentindeki yetkililer başlangıçta sınır ötesi saldırıyla ilgili yorum yapmayı reddettiler. Ancak Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ‘savaşı düşmanın topraklarına itme operasyonlarından’ ötürü Ukrayna ordusunu övdü.

Zelenskiy, videolu açıklamasında “Ukrayna, adaleti nasıl tesis edeceğini ve saldırgan üzerinde baskı kurmak için tam olarak ne tür bir araçlara ihtiyaç duyulduğunu gerçekten bildiğini kanıtlıyor” dedi.

Zelenskiy’nin danışmanı Mikhailo Podolyak, perşembe günü yaptığı açıklamada, böyle bir operasyonun Moskova ile gelecekte yapılacak müzakerelerde Kiev'in konumunu iyileştireceğini söyledi. Podolyak, “Rusları püskürtebileceğimiz ya da onlardan bir şeyler alabileceğimiz şekilde bir müzakere süreci yürütmek, ancak savaş Rusların senaryolarına göre devam etmediğinde mümkün olur” ifadelerini kullandı.

Kremlin Ukrayna saldırısı hakkında ne dedi?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Ukrayna'nın ani saldırısını ‘sivil binaların, konutların ve ambulansların ayrım gözetmeksizin bombalandığı geniş kapsamlı bir provokasyon’ olarak nitelendirdi.

Pazartesi günü üst düzey Rus yetkililerle konuşan Putin, Moskova'nın tüm askeri hedeflerine ulaşacağı sözünü verdi.

Rusya’nın Kursk Bölgesi Valisi Smirnov, Ukrayna güçlerinin şu an Rusya içindeki 28 yerleşim birimini kontrol ettiğini açıkladı. Saldırının başlamasından bu yana 12 sivilin öldüğünü ve aralarında 10 çocuğun da bulunduğu 121 kişinin yaralandığını belirten Smirnov, çatışma bölgelerinden yaklaşık 121 bin kişinin ya tahliye edildiğini ya da kendi başlarına terk ettiğini söyledi.

Rusya, Kursk bölgesinde federal olağanüstü hal (OHAL) ilan ederken bölgenin yanı sıra komşu Belgorod ve Bryansk bölgelerinde de terörle mücadele operasyonları için yerel makamlara acil durum müdahalesini hızlı bir şekilde koordine etmeleri ve güvenliği sıkılaştırmaları için daha fazla yetki verdi.

Ukrayna'nın saldırısının hedefleri neler ve ne gibi gelişmeler olabilir?

Kiev, bu saldırıyı başlatarak Kremlin'i, Rusya ordusunun çeşitli bölgelerde saldırılar başlattığı ve üstün ateş gücüne dayanarak yavaş, ama istikrarlı kazanımlar elde ettiği Ukrayna'nın doğusundaki Donetsk bölgesinden takviye güç sevk etmeye zorlamayı amaçlıyor olabilir. Bu durum Kiev'in gelecekteki barış görüşmelerindeki konumunu güçlendirecek ve bu kazanımları Moskova tarafından işgal edilen Ukrayna topraklarıyla takas etmesine olanak sağlayabilecektir.

Ukrayna, söz konusu saldırıyla Kremlin’e ağır bir darbe indirerek Rusya’nın topraklarını korumadaki başarısızlığını ortaya koyarken Putin’in Rusya’nın çatışmalardan büyük ölçüde etkilenmediğine dair söylemini de yerle bir etti.

dcfvgrthy
Ukrayna'nın Rusya sınırı yakınlarındaki Sumy bölgesinde bir zırhlı personel taşıyıcının üzerindeki Ukrayna askerleri, 11 Ağustos 2024 (Reuters)

Ukrayna’nın Rusya’ya girmesi aynı zamanda Kiev’in müttefiklerine Ukrayna ordusunun inisiyatifi ele geçirebileceği ve Rusya ordusunu yenebileceği yönünde güçlü bir sinyal gönderdi. Bu sinyal, ABD’de kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimleri öncesinde özellikle önemli bir mesajdı.

Ancak Ukrayna saldırısının ilk başarılarına rağmen Rusya’ya yapılacak bir akın Ukrayna'nın en yetenekli birliklerinden bazılarını tüketebilir ve (Ukrayna’nın doğusunda yer alan) Donetsk’teki Ukrayna güçlerine hayati öneme sahip takviyelerin yapılmasını engelleyebilir. Kursk bölgesinde kalıcı bir Ukrayna varlığı oluşturmaya çalışmak, ikmal hatları Rus ateşine karşı savunmasız olacak Ukrayna kuvvetleri için zorlu bir görev olabilir.

RUSI Askeri Bilimler Direktörü Saville, Ukrayna'nın elindeki sınırlı rezervler göz önüne alındığında, Rusya'da herhangi bir büyüklükte bir Ukrayna gücünü muhafaza etmenin ve Rus karşı saldırılarını savuşturmanın güç olduğunu vurguladı.

Saville, Kiev’in daha yüksek bir hazırlık seviyesinde oldukları için birliklerini doğudaki cephe hatlarından çektiği yönündeki haberlere işaret etti. Bunun “Ukrayna ordusu için kısa vadeli bir kazanç, ancak uzun vadeli bir dezavantaja yol açabileceği” uyarısında bulundu.

Barışa dair ne gibi beklentiler söz konusu?

Moskova ve Kiev'in müzakere pozisyonları birbirinden çok uzak. Rusya Devlet Başkanı Putin Ukrayna'nın teslim olmasını isterken Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Rusya ordusunun ülkesini terk etmesini talep ediyor.

Her iki taraf da nihayetinde kabul edilebilir bir barış anlaşmasına varılmasına yardımcı olmak için savaş alanındaki durumdan faydalanmaya çalışıyor.

Putin, Batı ülkelerinin Ukrayna'ya milyarlarca dolar yardım göndermeye devam etme isteğini yavaş yavaş azaltmayı umduğu nispeten düşük yoğunluklu bir çatışma sürdürmekten mutlu görünürken Zelenskiy, Ukrayna'nın devam eden saldırıları aracılığıyla çatışmayı Rusya topraklarına taşıyor. Böylece savaş sıradan Rus vatandaşlar arasında sevimsiz hale getirebilir.

Arka planda ise önümüzdeki kasım ayında yapılacak ve savaşan tarafların kaderini değiştirebilecek olan ABD seçimleri var. Sonbaharda, savaşı sona erdirmek için ikinci bir uluslararası diplomatik toplantı yapılabilir ve bu kez Rusya da müzakere masasına oturabilir.

 



Aşırıcılığın yeniden yükselişi ve İsrail istismarı arasında Sydney saldırısı

Sydney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırıda hayatını kaybedenleri anmak için konulan çiçek yığınlarının yanında yas tutanlar birbirlerine sarılıyor ,16 Aralık
Sydney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırıda hayatını kaybedenleri anmak için konulan çiçek yığınlarının yanında yas tutanlar birbirlerine sarılıyor ,16 Aralık
TT

Aşırıcılığın yeniden yükselişi ve İsrail istismarı arasında Sydney saldırısı

Sydney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırıda hayatını kaybedenleri anmak için konulan çiçek yığınlarının yanında yas tutanlar birbirlerine sarılıyor ,16 Aralık
Sydney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırıda hayatını kaybedenleri anmak için konulan çiçek yığınlarının yanında yas tutanlar birbirlerine sarılıyor ,16 Aralık

Elie Kuseyfi

Avustralya'daki Bondi Plajı'nda Yahudi Hanuka bayramı kutlamasını hedef alan ve 15 kişinin ölümüne, 40 kişinin yaralanmasına yol açan terör saldırısının, zamanlaması, faillerin DEAŞ ile bağlantısı hakkındaki şüpheler ve kurbanların Yahudi olması açısından çok karmaşık bir saldırı olduğuna şüphe yok.

Saldırıyla bağlantılı tüm bu unsurlar, bir yandan potansiyel etkileri ve siyasi olarak olası istismarı, diğer yandan, terör saldırılarının ve “yalnız kurtların” geri dönüşü bağlamında, küresel olarak yeni bir “güvenlik aşamasının” göstergesi olması açısından son derece önemli.

Bilhassa DEAŞ ve bağlantılı örgütlerin olası bir yeniden dirilişi hakkındaki spekülasyonları daha da körükleyen, pazar günü Sydney'deki saldırının, cumartesi günü Suriye'nin Palmira kentinde Suriye güvenlik güçleri ve ABD ordusunun yürüttüğü ortak devriyeyi hedef alan ve iki Amerikalı asker ile tercümanlarının ölümüne, ayrıca birçok kişinin yaralanmasına neden olan saldırıyla aynı zamana denk gelmesiydi. DEAŞ ayrıca salı günü, Suriye'nin kuzeybatısında (İdlib'in güneyinde) dört güvenlik görevlisinin ölümüne neden olan pazar günkü saldırının sorumluluğunu da üstlendi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre pazartesi günü Halep ve Deyrizor kırsalında, DEAŞ amblemi taşıyan askeri üniformalar giyen silahlı kişiler tarafından kontrol edilen geçici kontrol noktaları gözlemlendi.

Sydney saldırısı, terör örgütlerinin Gazze'ye yönelik soykırımcı savaşının ardından İsrail'e karşı oluşan eşi benzeri görülmemiş küresel muhalefeti kullanarak Yahudileri hedef almaya yönelip yönelmediği sorusunu gündeme getiriyor

Gündeme gelen ilk soru, Suriye ve Avustralya'daki saldırılar arasında bir bağlantı olup olmadığıdır. Resmi ve güvenilir soruşturmaların henüz bu bağlantıyı kurmaması nedeniyle bu soruyu cevaplamak zor, hatta imkansız olsa da bu saldırılardan her biri hakkında sorular sormak yine de gereklidir. Suriye'deki saldırılar, DEAŞ’ın veya onunla bağlantılı diğer örgütlerin, yeni yönetimin başta ABD olmak üzere Batı'ya açılma politikalarını ve İsrail ile müzakereleri başlatmasını, yeniden aktif hale gelmek için mi kullandığı, bu politikalara karşı çıkma bahanesini mi kullandığı sorularını gündeme getiriyor. Keza Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'ya karşı İsrail karşıtı bir söylem benimseyerek ve bu Suriye politikalarına karşı çıkarak cihatçı çevrelerde yeni bir “meşruiyet” kazanmaya mı çalışıyorlar sorusu da gündeme geldi.

sdfvgthy
Sydney'deki Bondi Plajı saldırısının kurbanlarını anmak için yas tutanlar tepki gösteriyorlar, 16 Aralık (AFP)

Sydney saldırısına gelince, terör örgütlerinin, özellikle DEAŞ’ın, Gazze Şeridi'ne yönelik soykırımcı savaşının ardından İsrail'e karşı oluşan eşi benzeri görülmemiş küresel muhalefeti kullanarak Yahudileri hedef almaya yönelip yönelmediği sorusunu gündeme getiriyor. Diğer bir deyişle DEAŞ’ın çeşitli ülkelerde Yahudilere yönelik saldırılar düzenleyerek ve bunları İsrail'in Gazze'deki soykırımcı savaşına bir yanıt şeklinde göstererek, küresel İsrail karşıtı duyguları istismar etmeyi amaçlayan yeni bir strateji benimsemiş olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Ne var ki bu, dünya genelinde Filistin haklarına yönelik destek için olağanüstü bir tehdit oluşturuyor. Zira aşırılıkçı grupların bu küresel İsrail karşıtı duyguların arasından sızarak Yahudileri hedef alma girişimi, özellikle Yahudileri hedef almayı, Gazze savaşının ardından İsrail'e karşı uluslararası muhalefetin yükselişini antisemitizmle ilişkilendirmeye odaklanmış İsrail anlatısının baskısı altında, İsrail politikalarına karşı çıkanların söylemlerini zorda bırakabilir.

Bu tür saldırıların aslında, İsrail'in uluslararası sahnedeki mağdur imajını yeniden üretmeyi amaçlayan mevcut İsrail anlatısına hizmet ettiği tereddütsüz söylenebilir

Ayrıca, bu terör saldırılarının yalnızca Binyamin Netanyahu ve hükümetinin politikalarına hizmet ettiği son derece açık; zira bu saldırılar, yeni gerekçeler ile politikalarına karşı çıkmayı Yahudi karşıtlığıyla ilişkilendiren, sağcı İsrail hükümetine karşı çıkmakla dünyanın dört bir yanındaki Yahudilere yönelik bireysel saldırılar arasında hiçbir fark olmadığı önermesine dayanan mevcut anlatılarına hizmet ediyor. Bu nedenle, Binyamin Netanyahu Sydney saldırısını, hemen anlatısını desteklemek için kullanmaya çalıştı. Saldırı gerçekleşir gerçekleşmez, “Bibi” bunun Avustralya hükümetinin Yahudi karşıtlığına karşı hoşgörüsünün bir sonucu olduğunu iddia etti. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise daha da ileri giderek, saldırının Avustralya'nın Filistin Devleti'ni tanımasının bir sonucu olduğunu ileri sürdü.

Bu nedenle, bu tür saldırıların aslında, özellikle Batı dünyasında aldığı ağır darbelerden sonra İsrail'in uluslararası sahnedeki mağdur imajını yeniden üretmeyi amaçlayan mevcut İsrail anlatısına hizmet ettiği tereddütsüz söylenebilir. Bu imaj, İsrail’in onlarca yıldır Avrupa'da Yahudilerin maruz kaldığı ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler döneminde doruğa ulaşan sistematik zulüm ve Yahudi karşıtlığı dalgalarına dayanarak tarihsel mağduriyet iddiasında bulunduğu bir dönemde bahsi geçen darbeleri aldı. En az 70 bin Filistinlinin öldürüldüğü Gazze savaşı, İsrail'in cellada dönüşen mağdur olduğunu veya en azından tek tarihsel mağdur olmadığını gösterdi. Filistin halkının da İsrail'in askeri ve siyasi makinesinin kurbanı olduğunu gösterdi ve bu, Gazze savaşından kaynaklanan ve İsrail'in hafife almadığı ve karşı koymaya çalıştığı önemli bir değişimdir. Bu nedenle, İsrail'de bugün bazıları, İsrail'in Ortadoğu'da açtığı yedi askeri cepheye ek olarak sekizinci bir cepheden bahsediyor. Bu sekizinci cephe, Gazze Şeridi'ndeki savaş nedeniyle İsrail'e karşı çıkan popüler ve siyasi akımları kontrol altına alma ve engelleme ile ilgili küresel cephedir. İsrail için en tehlikeli olan husus, küresel algıdaki bu değişimin, İsrail'i destekleyen yerel hükümetlere karşı muhalefetin bir parçası olarak Tel Aviv’e karşı muhalefeti körükleyen Batı ülkelerindeki ekonomik ve sosyal gerilimlerle aynı zamana denk gelmesidir. Bu nedenle, herhangi bir Batı şehrinde hükümetin ekonomik politikalarına karşı yapılan gösterilerde Filistin bayrağının dalgalandırılması artık şaşırtıcı değil.

Netanyahu, Sydney saldırısını “Diaspora Yahudilerinin” artık güvende olmadığını ve İsrail'in bir kez daha onların güvenli sığınağı olduğunu iddiasını desteklemek için kullanmaya çalıştı

Bu, Sydney saldırısından dolayı tehdit altında hissetmek ve bunun dünya çapında Yahudilere karşı daha fazla terör saldırısının habercisi olup olmadığını sorgulamak için bir başka neden. Zira bu durum, İsrail'in mevcut politikalarına karşı muhalefeti antisemitizmle eşitleyerek, İsrail aşırı sağının karşı bir anlatı oluşturmasını destekliyor. Böylece İsrail hükümetini eleştiren herhangi bir görüş veya politika fiilen antisemitizmle eşdeğer hale geliyor. Dünya genelinde, özellikle ABD’de, birçok Yahudi’nin İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşına karşı gösteriler düzenlediğini ve bu savaşa karşı olduklarını dile getirdiğini belirtmekte fayda var. Filistin haklarının savunucusu Zohran Mamdani'nin Yahudi toplumunun büyük bir kesimi tarafından New York Belediye Başkanı seçilmesi, Amerikan Yahudileri arasında artan İsrail karşıtı duygunun açık bir kanıtıydı. Bu nedenle, Sydney saldırısı, Netanyahu ve hükümetinin İsrail’e karşı muhalefet ile antisemitizmi eşdeğer tutma girişimleri karşısında hem İsrail'e muhalif tutumunu hem de antisemitizme karşı muhalefetini aynı anda yeniden ortaya koyamazsa, dünya çapındaki İsrail karşıtı akıma zorluklar çıkarabilir. Bu arada, tarihsel olarak antisemitik olan Avrupa aşırı sağı, bugün İsrail'in zaferini Batı medeniyetinin zaferi olarak görerek, İsrail'in en güçlü destekçileri arasında yer alıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu durum, işleri zorlaştırabilecek ilave bir faktör oluşturuyor çünkü göçmenlere ve “Avrupa İslamına” karşı çıkan bu aşırı sağcı grup da bu tür terör saldırılarını kampanyalarını yoğunlaştırmak ve taraflı söylemlerini güçlendirmek için kullanabilir.

dfrgthy
Fransa'nın kuzeyindeki Le Bourget'de, Sydney'deki Bondi Plajı saldırısının kurbanlarından Dan Elkeam için düzenlenen anma törenine katılanlar mum yaktı, 16 Aralık (AFP)

Öte yandan, son savaşın İsrail'in artık Siyonist hareketin tarihsel olarak öngördüğü gibi dünya Yahudileri için “güvenli bir sığınak” olmadığını gösterdiği bir dönemde, kendisini İsrail'in tek kurtarıcısı olarak sunmaya çalışan Netanyahu, Sydney saldırısını “Diaspora Yahudilerinin” artık güvende olmadığı ve İsrail'in bir kez daha onların güvenli sığınağı olduğu iddiasını desteklemek için kullanmaya çalıştı. Diğer yandan, Sydney saldırısı ile İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşı arasında kurulan ve bu saldırının İsrail'e karşı misilleme ve Filistin halkının öcünü alma eylemi olduğunu öne süren her türlü bağlantı, İsrail'in her zaman düşmanlarına karşı kendini savunma amacıyla hareket ettiği ve asla saldırgan veya işgalci olmadığı yönündeki anlatısına da hizmet ediyor. Oysa İsrail, tarihi Filistin, Suriye ve Lübnan topraklarındaki işgallerini genişletiyor ve Gazze ile Batı Şeridi'ndeki Filistinlilere yönelik baskısını sürdürüyor. Bu arada İsrail hükümetinin Filistin, Suriye ve hatta Lübnan'daki ajandası ile ABD yönetiminin bölgesel ajandası arasındaki ayrışma hem İsrail içinden hem de politikaları artık bölgedeki ABD çıkarlarına zarar verdiği için Washington'dan gelen, Gazze'deki ateşkes anlaşmasına uyma yönündeki baskılara karşı Netanyahu'yu, Yahudileri hedef alan herhangi bir küresel olayı siyasi bir fırsat olarak kullanmaya daha yatkın hale getiriyor.

Sydney saldırısıyla aynı zamana denk gelen Suriye'deki son DEAŞ saldırıları ciddi soru işaretleri yaratıyor

Tüm bunlar sebebiyle, Sydney saldırısı hem tehlikeli hem de son derece anlamlı. Bu saldırı, özellikle DEAŞ gibi terör örgütlerinin Yahudileri hedef alan yeni bir strateji benimsemiş olabileceği ihtimali göz önüne alındığında, dünya çapında benzer saldırıların habercisi olup olamayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Buna ilave olarak, Gazze savaşı sonrasında ABD de dahil olmak üzere İsrail'e yönelik küresel algılarda değişimin yaşandığı olağanüstü bir uluslararası dönemde gerçekleşmesi, kartları yeniden karıştırabilir ve sağcı İsrail hükümeti ile dünya çapındaki müttefiklerinin, politikalarına karşı muhalefet ile antisemitizmi ilişkilendirmeye yeniden odaklanmalarını sağlayabilir. Bunu Batı'daki İsrail karşıtı kamuoyunu kontrol altına alma ve karşı bir anlatı oluşturma çabasıyla, “Medeniyetler Çatışması” anlatısı ile de ilişkilendirebileceklerinden bahsetmiyoruz bile. Siyasi düzeyde, Sydney saldırısı, İsrail'i Filistin Devleti'nin uluslararası alanda geniş çapta tanınmasını baltalamaya, Filistin'i tanıyan ülkeleri antisemitizme müsamaha göstermekle suçlamaya ve bu tanınmayı antisemitizmin yükselişi ve Yahudilere yönelik saldırılarla ilişkilendirmeye teşvik edebilir. Bu bağlamda, Netanyahu'nun Sydney saldırganlarından birinin elinden silahını alarak etkisiz hale getiren Ahmed el-Ahmed'i hemen “Yahudi kahraman” olarak nitelendirmesi, Avustralya Başbakanı Anthony Albanese'nin de onu hemen “Avustralyalı kahraman” olarak adlandırması, bu arada kendisinin İdlibli bir Suriyeli olduğunun ortaya çıkması, son derece anlamlıydı. Bu durum, Netanyahu'nun söylem ve politikalarına karşı uluslararası düzeydeki hoşnutsuzluğun boyutunu gerçekten yansıtıyor.

Suriye'ye dönecek olursak, Sydney saldırısıyla aynı zamana denk gelen son DEAŞ saldırıları, bu saldırılar arasındaki bağlantı ve bunların birleşik bir DEAŞ stratejisinin parçası olup olmadığı konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor. Bu durum tehlikeyi ikiye katlıyor ve birçok soruyu cevapsız bırakıyor. İsrail'in İran'ın Sydney saldırısının arkasında olduğu yönündeki suçlamalarından ise bahsetmiyoruz bile. Zira bu, İsrail'in İran'a karşı yeni bir saldırı için bahaneler toplama girişiminin ötesine geçerek; terör örgütlerinin İran ve bölgede müttefiki olan örgütlerin konumunun arkasına saklanmasına ve kendi ajandalarına göre hareket ederek İsrail'e karşı misilleme saldırıları düzenlemesine de olanak tanıyabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Trump, Pakistan’ın en güçlü komutanına baskıyı artıyor: Gazze’ye asker gönderin

Hamas lideri İsmail Haniye'nin İsrail tarafından geçen yıl öldürülmesinin ardından Pakistan'da protesto gösterileri düzenlenmişti (AP)
Hamas lideri İsmail Haniye'nin İsrail tarafından geçen yıl öldürülmesinin ardından Pakistan'da protesto gösterileri düzenlenmişti (AP)
TT

Trump, Pakistan’ın en güçlü komutanına baskıyı artıyor: Gazze’ye asker gönderin

Hamas lideri İsmail Haniye'nin İsrail tarafından geçen yıl öldürülmesinin ardından Pakistan'da protesto gösterileri düzenlenmişti (AP)
Hamas lideri İsmail Haniye'nin İsrail tarafından geçen yıl öldürülmesinin ardından Pakistan'da protesto gösterileri düzenlenmişti (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, Pakistan Kara Kuvvetleri Komutanı Asım Münir'e Gazze'deki güvenlik gücüne asker göndermesi için baskıyı artırıyor.

Kimliklerinin paylaşılmaması şartıyla Reuters'a konuşan yetkililer, Mareşal Münir'in gelecek haftalarda Beyaz Saray'da Trump'la bir araya geleceğini söylüyor. Toplantının düzenlenmesi halinde Trump ve Münir, son 6 ay içinde üçüncü kez görüşmüş olacak.

Pakistan Dışişleri Bakanı Muhammed İshak Dar, geçen ayki açıklamasında, Gazze'de oluşturulacak Uluslararası İstikrar Gücü'ne (ISF) katılmak istediklerini ancak Hamas'ın silahsızlandırılmasının Filistin kolluk kuvvetlerinin meselesi olduğunu söylemişti.

Münir, mayısta mareşalliğe terfi ettirildikten sonra hava kuvvetleri ve donanmanın başına da atanmıştı. Savunma Kuvvetleri Komutanı olarak ordudaki en güçlü isme dönüşen 56 yaşındaki Münir'in görev süresi 2030'a kadar uzatılmıştı.

Ayrıca Parlamento'nun geçen ay kabul ettiği yasayla mareşal unvanını ömür boyu koruyacak ve hakkında hiçbir cezai kovuşturma yapılmayacak.

Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi'nden Michael Kugelman, Münir'in "Anayasal koruma altında sınırsız bir güce sahip olduğuna" dikkat çekiyor.

Trump'ın bu güçlü pozisyonu nedeniyle Münir'i kendi tarafında tutmak istediği belirtiliyor.

Ancak Washington destekli plan kapsamında Gazze'ye asker gönderme kararının, Pakistan'daki ABD ve İsrail karşıtı İslamcı partilerin protestosuna yol açabileceğine işaret ediliyor.

Singapur'daki S. Rajaratnam Uluslararası Çalışmalar Okulu'ndan Abdul Basit, Gazze'ye asker gönderilmesi halinde eylemlerin hızla yayılabileceğini söylüyor:

Halk 'Asım Münir İsrail'in emirlerini yerine getiriyor' diyecek. Bunu öngöremeyenler aptalca davranmış olur.

Öte yandan Münir'in, Trump'ın Gazze'ye birlik gönderme talebini geri çevirmesi, Pakistan-ABD ilişkilerine zarar verebilir.

Kugelman, İslamabad yönetiminin Washington'dan yatırım ve güvenlik desteği almayı sürdürmek için ISF'ye katılması gerekeceğini belirtiyor.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye ISF'nin konuşlandırılması öngörülüyor.

Türkiye de güvenlik gücüne asker göndermeye hazır olduğunu açıklamıştı ancak İsrail yönetimi buna yanaşmayacağını söylemişti. Trump'ın bu konudaki tutumunu değiştirmesi için İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya baskı yaptığı aktarılmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Times of Israel


ABD’nin Venezuela’ya petrol ablukası: Nicolas Maduro’nun günleri sayılı

Chevron'a ait tankerler Venezuela açıklarında ticarete devam ediyor (Reuters)
Chevron'a ait tankerler Venezuela açıklarında ticarete devam ediyor (Reuters)
TT

ABD’nin Venezuela’ya petrol ablukası: Nicolas Maduro’nun günleri sayılı

Chevron'a ait tankerler Venezuela açıklarında ticarete devam ediyor (Reuters)
Chevron'a ait tankerler Venezuela açıklarında ticarete devam ediyor (Reuters)

ABD'nin Venezuela açıklarındaki tankere el koymasıyla tırmanan gerginlik sürerken, Latin Amerika ülkesinin petrol nakliyat ağı felç oldu.

ABD Başkanı Donald Trump, 11 Aralık'taki açıklamasında Venezuela açıklarında petrol taşıyan bir tankere el koyduklarını duyurmuştu. Beyaz Saray, Skipper adlı tankerin "yasadışı petrol taşımacılığı" yaptığını öne sürmüştü.

Venezuela lideri Nicolas Maduro ise tankerin ülkeden çıkarılan 1 milyon 900 bin varil petrolü taşıdığını belirterek ABD'nin hamlesini "hırsızlık ve korsanlık" diye nitelemişti. Karakas yönetimi, olayla ilgili dün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) resmi mektup da gönderdi.

Trump ise Venezuela limanlarında yaptırıma tabi olan petrol tankerlerinin ablukaya alınacağını dün duyurdu.

ABD Başkanı, Maduro yönetimini "yabancı terör örgütü" olarak gördüklerini belirtip şöyle devam etti:

Venezuela, Güney Amerika tarihinin en büyük donanması tarafından tamamen kuşatılmıştır. Bu donanma giderek büyüyecek ve onlara daha önce hiç görmedikleri bir şok yaşatacaktır.

Wall Street Journal'ın aktardığına göre Washington'ın son hamleleri nedeniyle Venezuela'nın petrol nakliyat ağı felce uğradı. Abluka ve yaptırımlar yüzünden tanker trafiğinin büyük ölçüde sınırlandırıldığı belirtiliyor.

Bu durumun uzaması halinde Karakas yönetiminin önemli bir gelir kaynağından yoksun kalacağına dikkat çekiliyor. Venezuela'nın ihracat gelirinin yüzde 90'ından fazlası ham petrol satışlarından elde ediliyor.

Venezuela devletine ait enerji şirketi PDVSA'nın eski direktörü Evanan Romero, ambargonun Maduro rejiminin sonunu getirebileceğini söylüyor:

Uyuşturucu gelirlerini halihazırda kestiyseniz, bir de üzerine petrol gelirlerini devreden çıkarırsanız o zaman nihai çöküş başlar. Gemileri ele geçirirseniz günleri sayılıdır.

Romero, muhalefet lideri Maria Corina Machado'ya petrol sektörünü kurtarma planı konusunda danışmanlık yapıyor.

Diğer yandan ülkedeki durumdan Amerikan petrol devi Chevron'un etkilenmediğine işaret ediliyor. Venezuela'da faaliyet gösteren tek ABD'li firma olan Chevron'la PDVSA'nın çıkardığı petrolden elde edilen gelirlerin yarısı Maduro yönetimine gidiyor.

Washington, Amerikan şirketlerinin ülkede petrol ticareti yapmasını yasaklayan yaptırımlar uygulamıştı. Ancak Trump'ın selefi Joe Biden, Chevron'a 2022'de muafiyet sağlamıştı.

Chevron yetkilileri, ülkedeki faaliyetlerin sorunsuz şekilde sürdüğünü ve firmanın varlığının Venezuela ekonomisine istikrar kazandırdığını savunuyor.

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını geçen ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Halihazırda ABD'nin 11 savaş gemisi ve çok sayıda savaş jeti bölgede. 

Bölgede eylülden bu yana en az 25 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 95 kişiyi öldürdü.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, New York Times