Bir tüccar ve pragmatik bir müzakereci: İran Dışişleri Bakanından ne beklemeliyiz?

Abbas Arakçi, Tahran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve Batılı ülkelerle baş müzakerecisidir

Arakçi, Çin, Rusya ve yükselen güçleri hükümetin dış ilişkilerdeki önceliği olarak görüyor (AFP)
Arakçi, Çin, Rusya ve yükselen güçleri hükümetin dış ilişkilerdeki önceliği olarak görüyor (AFP)
TT

Bir tüccar ve pragmatik bir müzakereci: İran Dışişleri Bakanından ne beklemeliyiz?

Arakçi, Çin, Rusya ve yükselen güçleri hükümetin dış ilişkilerdeki önceliği olarak görüyor (AFP)
Arakçi, Çin, Rusya ve yükselen güçleri hükümetin dış ilişkilerdeki önceliği olarak görüyor (AFP)

Hüda Rauf

Dış politika, devletin belirli hedeflere ulaşmaya, diğer ülkelerin davranışlarını etkilemeye yönelik yurtdışındaki temsilcilerinin eylem programını temsil eden bir faaliyetidir. Dış politika, iç ve dış çevrenin etkileşiminin sonucudur.

Dış politika, herhangi bir ülkede karar vericinin bu ülkenin bölgesel ve uluslararası çevresindeki rolüne ilişkin algısını yansıtır. Karar vericinin ülkesinin rolünü, çıkarlarını ve tehdit kaynaklarını algılama ve görme biçimi, benimseyeceği düşmanlık ve dostluk modelini, dolayısıyla ülkesinin dış politikasının biçimini belirler. Yani karar vericinin kendisi hakkındaki algısı dış politikanın psikolojik çerçevesidir.

Burada iki hususa dikkat çekmek istiyoruz; birincisi, İran dış politikası, İran'ın çıkarları ile İranlı karar alıcının İran'ın devrimci, koruyucu ve hâkim bir rol oynaması, aynı zamanda hem mazlum hem de istisnai olduğunu hissetmesi dahil olmak üzere bölgesel rolüne ilişkin vizyonunun etkileşiminin sonucudur.

İkinci husus, Pezeşkiyan hükümetinin selefinden farklı bir iç, bölgesel ve uluslararası bağlamda kurulduğudur. İran'da halk arasındaki bezginlik zirveye ulaştı. Silahlı milislerle Hizbullah’ın destek cepheleri olarak bilinen duraklarda çatışmalara müdahil olması ile birlikte, bölgesel olarak Gazze savaşı dokuz aydır devam ediyor. Buna bir de İsrail'in, Suriye'deki İran Konsolosluğuna saldırı veya yeni reformcu Cumhurbaşkanı’nın göreve başlamasının arifesinde Tahran'da İsmail Heniyye'ye düzenlenen suikast yoluyla İran egemenliğini hedef alması ekleniyor.

Uluslararası alanda Tahran'ın düşmanı ve maksimum baskı politikası izleyen Donald Trump ve mevcut yönetimi, İran ile gerek davranış gerekse nükleer dosya düzeyinde herhangi bir ilerleme kaydedemeyen Demokrat aday arasında bir Amerikan seçim sezonu yaşanıyor.

Dolayısıyla, hesaplarda herhangi bir hata ile İran ve İsrail cepheleri arasında bir savaşa kaymaya dair tüm veriler mevcut olsa da tüm tarafların bu konuda isteksizliğini beyan ettiği bir savaşın eşiğinde, yakıcı bir bölgesel durumla karşı karşıyayız.

Bu bağlamda İran rejimi, radikallerin devletin tüm kılcal damarları üzerindeki kontrolüne rağmen, cumhurbaşkanlığı seçimlerini reformcu bir cumhurbaşkanın seçilmesini sağlayacak şekilde düzenledi. İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve Batılı ülkelerle baş müzakerecisi olan Abbas Arakçi de Dışişleri Bakanı seçildi.

Arakçi, Ortak Kapsamlı Eylem Planı'nın ve nükleer müzakerelerin güçlü bir savunucusu. Ona göre bu anlaşmanın İran açısından üç avantajı vardı; birincisi, yaptırımları kaldırmak, ikincisi uranyum zenginleştirmeyi de içeren İran nükleer programına meşruiyet kazandırmak. Üçüncüsü, Tahran'ı uluslararası barışa tehdit olarak sunan İran düşmanlarının, güvenlik projesini etkisiz hale getirmek.

İran aynı zamanda uluslararası ilişkiler ve nükleer program ile ilgili müzakerelerde tecrübesi olan, Batı ile müzakereci bir yaklaşım benimseyecek bir ismi Dışişleri Bakanlığına getirdi. Bu bir yandan, İbrahim Reisi ve Joe Biden arasında varılan anlaşma gibi, Washington ile İran arasında kısa süreli anlaşmaların yapıldığı gizli dolaylı görüşmeler değil, bölgenin açık ve aleni müzakere görüşmelerine dönülmesi ihtimaliyle yandığı bir dönemde, İran'dan Batı'ya verilmiş güçlü bir mesaj.

Diğer yandan halı satıcısı bir aileden gelen Arakçi, hiç şüphe yok ki halı dokuyucularının yeteneklerinin ve sabrının yanı sıra, pazarlığı, dış politika dosyalarını yönetme yöntemi olarak kullanmaya odaklanacak. Bir keresinde halı pazarında yaşanan hikayelerden, çok taraflı müzakerelerde bir müzakerecinin nasıl çevik olması ve bir an bile yerinden ayrılmaması gerektiğini, çünkü bir anlık ihmalin, bir teklifin onaylanmasını veya anlaşmaya bir metnin eklenmesini mümkün kıldığını öğrendiğini anlatmıştı.

Pezeşkiyan hükümetinin benimseyeceği dış politika programına ilişkin olarak Arakçi, İran Meclisi’ndeki bir açık oturumda dış politika önceliklerini anlattı. Selefi Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın izlediği iyi komşuluk politikasını sürdüreceğini vurguladı.

ABD'ye gelince, Pezeşkiyan hükümetinin Washington'a karşı düşmanlığı yönetme politikasını benimseyeceğini söyledi ki, Arakçi’nin pragmatizmi de tam olarak burada ortaya çıkıyor. Zira Tahran, Amerikan emperyalizmine karşı düşmanlığı benimsediği sürece Washington ile çatışmanın sona ermeyeceğine inanıyor. İran ise bu kavramlardan vazgeçemez, aksi takdirde Washington ve Batı düşmanlığına dayanan, Şah'ın tersi bir politika izleyen İslami bir rejim olarak meşruiyetini kaybeder. Dolayısıyla iki tarafın da aralarındaki çatışmayı yönetmekten başka seçeneği yok ve bunun da anlamı, aralarındaki ortak alanlar temelinde uzlaşılar yaratmaktır. İki ülke arasındaki düşmanlığın doruğa ulaştığı Neoconlar döneminde katı görüşlü Ahmedinejad hükümeti ile oğul George Bush yönetimi sırasında da böyle bir uzlaşıya varılmıştı. İki ülke hem Afganistan'da hem de Irak'ta iyi iş birliği yapmışlardı.

Arakçi, İran'ın hâlâ anlaşmayı yeniden canlandırmakla ilgilenmesine rağmen, nükleer anlaşmaya dönmenin artık bir faydası olmadığını ifade etti. Ülkesi için şu anda en önemli önceliğin yaptırımların kaldırılması olduğunu belirtti. Daha sonra Tahran ile Washington arasında varılacak anlaşmanın sonuçlarının yaptırımların kaldırılması ve İran'ın nükleer dosyasının Güvenlik Konseyi'ne havale edilmemesi olmasının beklenebileceğini, Trump başkan olsa bile bu anlaşmaların gerçekleşebileceğini söyledi.

Arakçi, Çin, Rusya ve yükselen güçleri hükümetin dış ilişkilerdeki önceliği olarak gördü. Direniş ekseni ve Filistin yolu olarak adlandırdığı yola desteğin sürdüğünü vurguladı. Ayrıca yeni hükümetin Doğu Asya ile ilişkilerin geliştirilmesini temel hedef olarak belirlediğinin, burada Japonya ile iş birliğini kastettiğinin altını çizdi.

Genel olarak İran'ın politikası olduğu gibi devam edece, ama şu anda daha net olan husus, yaptırımların kaldırılmasına ve İran’ın uluslararası ekonomiye entegre edilmesine odaklanılacağıdır. Ancak bu yalnızca Washington ile çatışmanın yönetilmesi yoluyla gerçekleşebilir; bu da Tahran'ın elinde Amerikan yönetimiyle pazarlık yapmak için daha fazla bölgesel baskı kartı olması anlamına geliyor.



İsrail, Gazze savaşındaki hedeflerine yenisini ekledi

Hizbullah, İsrail'in sınırdaki çatışmaları tırmandırarak savaş başlatması durumunda buna aynı şekilde karşılık vereceklerini duyurmuştu (Reuters)
Hizbullah, İsrail'in sınırdaki çatışmaları tırmandırarak savaş başlatması durumunda buna aynı şekilde karşılık vereceklerini duyurmuştu (Reuters)
TT

İsrail, Gazze savaşındaki hedeflerine yenisini ekledi

Hizbullah, İsrail'in sınırdaki çatışmaları tırmandırarak savaş başlatması durumunda buna aynı şekilde karşılık vereceklerini duyurmuştu (Reuters)
Hizbullah, İsrail'in sınırdaki çatışmaları tırmandırarak savaş başlatması durumunda buna aynı şekilde karşılık vereceklerini duyurmuştu (Reuters)

İsrail, kuzeydeki Lübnan sınırına yakın bölgelerden tahliye edilen yurttaşlarının buraya tekrar dönmesini resmi savaş hedeflerinden biri haline getirdi. 

Güvenlik kabinesinin gece düzenlediği toplantıda alınan kararla, Hizbullah'la çatışmalar nedeniyle kuzey sınırındaki kasabalardan tahliye edilen İsraillilerin bölgeye geri dönmesi resmi savaş hedeflerinden biri oldu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada, "kuzeyde yaşayanların evlerine güvenli bir şekilde dönmesinin" Tel Aviv'in savaştaki dördüncü resmi hedefi olduğu bildirildi. 

Tel Aviv'in diğer resmi hedefleriyse Hamas'ın savaş ve yönetim kapasitesinin yok edilmesi, tüm rehinelerin geri alınması ve Gazze'nin "tehdit oluşturmamasını" sağlamak. 

Hamas'ın 7 Ekim'de başlattığı Aksa Tufanı operasyonunda Filistinli örgüte destek veren Hizbullah'la İsrail ordusu arasında çatışmalar sürüyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, dünkü açıklamasında Hamas'a desteği ve saldırıları nedeniyle Hizbullah'la anlaşma ihtimalinin azaldığını söylemişti. Gallant ayrıca kuzeyden tahliye edilenlerin geri dönmesini sağlamanın tek yolunun Hizbullah'a karşı bir askeri harekat düzenlemek olduğunu savunmuştu. 

Hizbullah ise Gazze'de ateşkes sağlanması durumunda İsrail'e saldırıları sonlandıracaklarını defalarca bildirmişti.

ABD, Mısır ve Katar arabuluculuğunda devam eden ateşkes görüşmelerinde henüz sonuç elde edilemezken, Hamas lideri Yahya Sinvar dünkü açıklamasında uzun bir savaşa hazır olduklarını bildirmişti. 

Diğer yandan Yemen'deki Husiler de Hamas'a destek vermek için Kızıldeniz'deki ticaret gemilerine saldırılar düzenliyor. 

Husi hareketinden Muhammed Bukhaiti, düzenledikleri her operasyondan sonra Amerikalı yetkililerle iletişime geçtiklerini savunarak, gemilere saldırıları durdurmaları karşılığında ABD'nin kendilerini tanımayı teklif ettiğini öne sürdü.

Ancak kimliğinin paylaşılmamasını isteyen bir ABD'li yetkili, Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters'a açıklamasında iddiaların gerçeği yansıtmadığını savundu. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili de Husilerin "propaganda ve dezenformasyon yaptığını" iddia etti.

Bukhaiti'nin dünkü açıklamaları, İran destekli grubun pazar günü Tel Aviv'e hipersonik balistik füzeyle düzenlediği saldırının ardından geldi. Saldırıda ölen ya da yaralanan olmazken, Netanyahu örgütün "ağır bedel ödeyeceğini" söylemişti.

Yemen'deki iç savaşta Husiler, başkent Sana'nın kontrolünü 2014'te ele geçirmişti. ABD ise ocak ayında Husileri yeniden "küresel terörist" listesine almıştı.

Independent Türkçe, Times of Israel, Guardian, Reuters