Amerika, seçim günü saldırı planlama suçlamasıyla bir Afganlıyı tutukladı

ABD Başsavcısı Merrick Garland (Arşiv)
ABD Başsavcısı Merrick Garland (Arşiv)
TT

Amerika, seçim günü saldırı planlama suçlamasıyla bir Afganlıyı tutukladı

ABD Başsavcısı Merrick Garland (Arşiv)
ABD Başsavcısı Merrick Garland (Arşiv)

ABD Adalet Bakanlığı dün (Salı) yaptığı açıklamada, Oklahoma'da bir Afganlının başkanlık seçimleri gününde "terörist saldırı" düzenlemeyi planlama suçlamasıyla tutuklandığını duyurdu.

İddianameye göre, 2021 yılında özel göçmen vizesiyle ABD'ye girdikten sonra Oklahoma City'de ikamet eden 27 yaşındaki Nasser Ahmed Tevhidi, saldırıyı terör örgütü DEAŞ’ın bayrağı altında gerçekleştirmeyi planladı. Yılda en fazla 50 kişinin girişine izin veren özel göçmen vizesi programı, ABD kuvvetlerinde tercüman olarak ya da Irak veya Afganistan'da bir misyon şefinin yetkisi altında görev yapmış kişilere açık.

İddianamede Tevhidi'nin Afganistan'da tercüman olarak çalışıp çalışmadığına değinilmiyor. Adalet Bakanlığı yorum talebine henüz yanıt vermedi. İddianameye göre Tevhidi, Washington D.C.'deki kameralara nasıl erişileceği ve ateşli silah almak için ruhsat gerektirmeyen eyaletler hakkında internette bilgi aradı. Ayrıca Beyaz Saray web kameralarını ve Washington Anıtı'nı da ziyaret etmiş.

Tevhidi ve küçük suç ortağı, iki Kalaşnikof tüfeği ve mühimmat satın almak için Federal Soruşturma Bürosu ajanlarıyla görüştükten sonra pazartesi günü gözaltına alındı. Gözaltının ardından kendisiyle birlikte yapılan sorguda Tevhidi, saldırının geniş kitleleri hedef almayı planladığını, kendisinin ve ortağının şehit olmasını beklediğini belirtti.

ABD Başsavcısı Merrick Garland yaptığı açıklamada, "DEAŞ ve destekçilerinin ABD ulusal güvenliğine yönelik oluşturduğu süregelen tehditle mücadele etmeye devam edeceğiz. Amerikan halkını terörize etmeye çalışan kişileri tespit edecek, kovuşturacak ve soruşturacağız" ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz hafta İç Güvenlik Bakanlığı, "İç Tehdit Değerlendirmesi"nde, 2024 seçim döngüsü ve İsrail'in Gazze'deki savaşı gibi faktörler nedeniyle ABD'deki tehdit ortamının gelecek yıl da yüksek olmasının beklendiğini belirtmişti.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Bakanlık, 2 Ekim'de yayınlanan değerlendirmesinde, "Yalnız suçlular ve küçük gruplar en büyük tehdidi oluşturmaya devam ediyor. Aynı zamanda, DEAŞ ve El Kaide dahil olmak üzere yabancı terör örgütleri, yurt içinde saldırılar gerçekleştirme veya ilham verme kararlılığını sürdürmektedir” ifadeleri yer aldı.

DEAŞ, 2017 yılında Irak'ta ve 2019'da Suriye'de yenilgiye uğratılmadan önce binlerce insanı öldürdü ve infaz etti.



İran 'stratejik sabır' yaklaşımından neden vazgeçti?

İran'ın İsrail'e düzenlediği füze saldırısının ardından Necef (Negev) Çölü yakınlarında İran'a ait bir füzenin kalıntılarının bulunduğu bölgeyi ziyaret eden insanlar, 3 Ekim (AFP)
İran'ın İsrail'e düzenlediği füze saldırısının ardından Necef (Negev) Çölü yakınlarında İran'a ait bir füzenin kalıntılarının bulunduğu bölgeyi ziyaret eden insanlar, 3 Ekim (AFP)
TT

İran 'stratejik sabır' yaklaşımından neden vazgeçti?

İran'ın İsrail'e düzenlediği füze saldırısının ardından Necef (Negev) Çölü yakınlarında İran'a ait bir füzenin kalıntılarının bulunduğu bölgeyi ziyaret eden insanlar, 3 Ekim (AFP)
İran'ın İsrail'e düzenlediği füze saldırısının ardından Necef (Negev) Çölü yakınlarında İran'a ait bir füzenin kalıntılarının bulunduğu bölgeyi ziyaret eden insanlar, 3 Ekim (AFP)

İyad el-Anber

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, elinde bir tüfekle Tahran'da verdiği cuma hutbesinde her ne kadar konuşmasına Hasan Nasrallah'ın ölüm ilanıyla başlasa da bu aslında İran'ın bir yıl önce 7 Ekim'de Hamas Hareketi’nin İsrail’e karşı düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu'nun başlamasından bu yana izlediği ‘stratejik sabır’ yaklaşımından vazgeçtiğinin açık bir ilanıdır.

Nasrallah'ın öldürülmesi İranlıları İsrail'le açık bir savaşa girmeye zorlamış gibi görünüyor. Bu savaşın öncülüğünü İran'ın desteğiyle Lübnan'ın güneyindeki çatışmayı yöneten Hizbullah yapıyor. Bugün bu savaş, belirli angajman kuralları olmayan ve güç gösterisi olduğu ve caydırıcılık dengesi olmadığı sürece tüm olasılıklara açık bir savaştır.

Nasrallah'ın öldürülmesi oyunun kurallarını değiştirdi. İran artık İsrail ile doğrudan bir çatışmaya girmesinin Tel Aviv'de Binyamin Netanyahu liderliğindeki Savaş Kabinesi’nin hedeflediği son olduğunu çok iyi bilmesine rağmen, İsrail'e karşı savaşta artık angajman çemberinin dışında kalamaz. İran’ın pes etme ya da seyirci rolüne razı olma lüksü yok.

Tahran tarafından 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana yapılan açıklamalar, İran'ın gerilimi tırmandırmak ya da bölgesel bir savaşa dönüştürmek istemediğini gösteriyordu. İran, İsrail tarafından geçtiğimiz nisan ayında Şam'daki konsolosluk binasına düzenlenen hava saldırısına misilleme olarak İsrail'e füzelerle saldırdıktan sonra yaptığı açıklamada bile İsrail ile bir savaşa girme niyetinde olmadığını, ancak uluslararası hukuka dayalı olan hakkını kullandığını vurguladı.

İsrail'in Lübnan'da Hizbullah'a karşı düzenlediği hava saldırılarının başladığı günlerde İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi yaptıkları açıklamalarda İran'ın ‘bölgede savaşın yayılmasını önlemeye’ çalıştığını vurguladılar. Arakçi, ABD’nin New York şehrinde düzenlediği basın toplantısında bir gazetecinin Hizbullah'ın İran'dan askeri müdahalede bulunmasını isteyip istemediğine ilişkin sorusuna verdiği yanıtta, Hizbullah'ın kendi kararlarını kendisinin verdiğini ve kendisini, Lübnan'ı ve halkını koruyabilecek kapasitede olduğunu söyledi.

Fakat Tahran, Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra sadece söylemini değil, eylemlerini de değiştirdi. İran, savaşa doğrudan girme kararının maliyetinin yüksek olabileceğinin ya da karşılıklı misilleme sınırları içinde kalsa bile bir yıpratma savaşına sürüklenebileceğinin farkında olsa da İran topraklarından İsrail'e onlarca füze ile gerçekleştirilen saldırıdan sonra savaşa fiilen dahil oldu.

İran'ın hesapları artık stratejik sabır yaklaşımından vazgeçmekle direniş ekseninden kurbanlar feda etmekle sınırlı olduğunu düşünmek ve silahlı kollarının zayıflamasını kabullenmek arasında belirleniyor.

İran artık rakipleri karşısında stratejik sabır ve yumuşak güç yaklaşımını terk edip savaştaki varlığını güçlü bir şekilde yeniden ortaya koymaya başladı. Liderlik ettiği direniş ekseninde silahlı kollarına karşı yürütülen savaşın, nüfuzuna karşı yürütülen bir savaş ya da Irak, Yemen, Suriye ve Lübnan'da aktif olan silahlı adreslerle bağlantılı hale gelen ulusal güvenliğine karşı bir saldırı olduğundan artık emin. Bu yüzden Nasrallah suikastının ardından, İsrail’in Gazze'de yürüttüğü savaş boyunca takındığı diplomatik tutumun aksine sert bir şekilde müdahale etti.

İran’ın İsrail'e düzenlediği füze saldırısı, Hasan Nasrallah, İsmail Heniyye ve İranlı komutanların Lübnan ve Suriye'de İsrail tarafından hedef alınarak öldürülmesine bir tepki olmanın yanında İran'ın doğrudan askeri olarak hedef alınmasının ardından caydırıcılık seviyesini korumayı amaçlıyor. İranlılar Netanyahu hükümetinin Gazze'de Hamas'a ve Lübnan'da Hizbullah'a karşı yürüttüğü savaşla yetinmeyeceğini, stratejisinin Ortadoğu'yu silah zoruyla yeniden şekillendirmek olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu yüzden İran, İsrail'in başını çektiği bu açık savaşta silahlı destekleyerek, askeri güç yoluyla başka bir gerçeklik dayatma stratejisine şimdiye kadar aynı geleneksel taktiklerle karşı koydu.

zxcsdv
Bağdat’ta Haşdi Şabi üyeleri, ABD’nin İran destekli grupları hedef alan hava saldırılarında ölen bir arkadaşlarının tabutunu taşırken, 25 Ocak 2024 (AFP)

İsrail'in İran'ın Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutan Yardımcısı aracılığıyla İsrail'in İran'a saldırması halinde İsrail’in rafinerilerini ve doğal gaz sahalarını hedef alacağı yönündeki tehdidine rağmen İran saldırısına misillemede bulunması, iki taraf arasında bir tür caydırıcılık dengesi kurmuş olabilir. Ancak her iki taraf da topyekûn bir savaş değil, çatışma alanının Tel Aviv ile İran'ın bölgedeki silahlı güçleri arasında olabileceği sınırlı bir savaş istiyorlar.

Dolayısıyla İran'ın hesapları artık stratejik sabır yaklaşımından vazgeçmekle direniş ekseninden kurbanlar feda etmekle sınırlı olduğunu düşünmek ve silahlı kollarının zayıflamasını kabullenmek arasında belirleniyor. İran'ın İsrail'e karşı koymaya ve Lübnan ile Suriye'de nüfuzunu kabul ettirmeye yönelik ulusal güvenlik stratejisinin ana aktörü olan Hizbullah, şu an tek başına savaşırken saha komutanları İsrail’in suikastlarıyla burun burunalar. Husiler İsrail'i hedef alıyor ve Kızıldeniz'den geçen ticari gemileri durdurmakla tehdit ediyorlar. Ancak şimdiye kadar İsrail'e karşı askeri bir cephe açamayan Husiler, İsrail’in Gazze'ye ve Lübnan'daki Hizbullah'a karşı gerçekleştirdiği askeri saldırıları da hafifletemediler.

Irak'taki silahlı grupların da saldırıları belirli sınırlar içinde kalıyor. İsraillilerle çatışmaya girebilecek bir cephe açamayan Irak'taki silahlı direniş gruplarının henüz doğrudan savaşa girme kararı almadığı görülüyor. Tutumları halen savaşa hazır olduklarını teyit etmekle sınırlı olmaya devam ediyor.

İsrail, sınırlarını güvence altına almak, caydırıcılığını yeniden tesis etmek ve askeri gücünü ve istihbarat üstünlüğünü sergilemekle başlayarak bölgede yeni bir gerçeklik dayatmak istiyor.

Şu an Tahran ve Tel Aviv arasındaki strateji çatışması en açık ve samimi aşamasında. İran bölge ülkelerindeki nüfuzunu ve gücünü korumak istese de şu an bu nüfuzu savunmak ve son 20 yılda elde ettiği kazanımları korumakla yetiniyor. Güç kullanma mantığını benimsiyor, ama bunu kullanırken pervasızca davranmak istemiyor. Tahran’daki Cuma hutbesinde bu hususa dikkati çeken Hamaney, “Görevimizi yerine getirme konusunda isteksiz değiliz, ancak aceleci ve duygusal da davranmayacağız. Siyasi ve askeri kararlara göre mantıklı ve doğru olan, doğru zamanda uygulanacaktır. Gerekirse önümüzdeki süreçte de gerekeni yapacağız” ifadelerini kullandı.

cxs s
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Tahran'da yeni kabine atamalarını onaylamak üzere düzenlenen oturumda Şura Meclisi’ne hitap ederken, 21 Ağustos 2024 (AFP)

Öte yandan İsrail, sınırlarını güvence altına almak, caydırıcılığını yeniden tesis etmek ve askeri gücünü ve istihbarat üstünlüğünü sergilemekle başlayarak bölgede yeni bir gerçeklik dayatmak, ardından da bu gücü rakiplerine yöneltmek ve onların askeri kabiliyetlerini zayıflatmak istiyor. ABD'nin kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimleriyle meşgul olmasından ve Washington'ın İsrail'i destekleyen müdahaleler dışında Ortadoğu'daki çalkantılı süreçten elini çekmesinden faydalanarak, bölgede bir sonraki ABD başkanının bir oldu bitti olarak ele almak zorunda kalacağı yeni bir gerçeklik dayatmaya çalışıyor. Dolayısıyla İsrail şu an ABD’deki başkanlık seçimlerinin yapılacağı 5 Kasım'a kadar zaman kazanma savaşı veriyor. Böylece kendi vizyonuna sahip olan ve özellikleri müzakerelerle değil kan, füzeler ve suikastlarla şekillenen yeni bir Ortadoğu yaratmayı umuyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.