İsrail'in son saldırıları Netanyahu’nun bir sonraki hamlesi hakkında bize ne söylüyor?

Genellikle temkinli davranan İsrail Başbakanı’nın düşünce şeklini değiştiren olaylar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

İsrail'in son saldırıları Netanyahu’nun bir sonraki hamlesi hakkında bize ne söylüyor?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaş ikinci yılına girerken, Lübnan’a yönelik kara harekâtının da ikinci haftası sona erdi. İsrail tarafından perşembe akşamı Beyrut'a düzenlenen hava saldırısı ve cuma günü Lübnan'ın güneyinde Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü (UNIFIL) askerlerinin İsrail ordusu tarafından açılan ateş sonucu ikinci kez yaralanmalarının ardından ateşkes çağrıları arttı.

Gazze Şeridi'ndeki çatışmaların sona erdirilmesi için yapılan çağrılara rağmen, İsrail, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yeni bir kara harekâtı başlattı. İsrail geçtiğimiz hafta İran'ın düzenlediği füze saldırısının ardından İran’a misilleme yapmaya hazırlanırken, İsrail'in müttefikleri itidal çağrısında bulunuyor.

Ancak BBC'ye göre İsrail kendi yolunda ilerlemeye devam edecek ve 7 Ekim, Başbakan Binyamin Netanyahu ve ABD’den oluşan üç faktör nedeniyle bu baskılara direnecektir.

Netanyahu, Biden’a meydan okuyor

BBC, 2020 yılının ocak ayında İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınlarında bir insansız hava aracı (İHA) saldırısıyla öldürülmesinde İsrail'in, ‘ezeli rakibinin’ yerinin tespit edilmesi için istihbarat sağladığına, İHA'nın ABD'ye ait olduğuna ve suikast emrinin Netanyahu tarafından değil, dönemin ABD Başkanı Donald Trump'tan tarafından verildiğine işaret etti.

Trump daha sonra yaptığı bir konuşmada Süleymani suikastına atıfla “Netanyahu'nun bizi hayal kırıklığına uğrattığını asla unutmayacağım” dedi. Trump, bir başka röportajında İsrail'in saldırıda daha aktif bir rol oynamasını beklediğini belirterek, Netanyahu'nun ‘geriye son Amerikan askeri kalıncaya kadar İran'la savaşmaya hazır’ olduğundan şikâyet etti.

Trump'ın olaylarla ilgili anlattıkları tartışmalı olsa da o dönemde suikastı öven Netanyahu'nun İsrail'in doğrudan müdahalesinin İran'dan ya da bölgedeki vekillerinden İsrail'e karşı geniş çaplı bir saldırıya yol açabileceğinden endişe ettiği düşünülüyordu.

Netanyahu, bu olaydan dört yılı aşkın bir süre sonra geçtiğimiz nisan ayında İsrail savaş uçaklarına İran’ın Şam'daki konsolosluğuna ait bir binanın bombalanması emrini bizzat verdi. Saldırıda iki İranlı generalin yanı sıra başka subaylar ve siviller öldürüldü.

İsrail Başbakanı, daha sonra temmuz ayında, Hizbullah'ın en üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür'ün Beyrut'ta düzenlenen bir hava saldırısında öldürülmesine izin verdi. ABD’li gazeteci Bob Woodward'ın yakında çıkacak yeni kitabına göre ABD Başkanı Joe Biden, ‘hakaretler’ ettiği bir tepki gösterdi. Woodward, Biden'ın, Beyaz Saray'ın aylardır kontrol altına almaya çalıştığı İsrail Başbakanı’nın çatışmayı tırmandırma arzusu karşısında dehşete düştüğünü’ iddia etti.

Bu iki olayı birbirinden ayıran 7 Ekim 2023 günü, İsrail tarihinin en kanlı günü ve felaket boyutlarındaki siyasi, askeri ve istihbarat başarısızlığının özeti oldu. Buna karşın iki anı birleştiren Netanyahu'nun bir ABD başkanının iradesine meydan okumasıydı. BBC'ye göre her iki faktör de İsrail'in mevcut savaşı sürdürme şeklini açıklamaya yardımcı oluyor.

Kafa karıştırıcı

İsrail'in son savaşları, uluslararası baskılar sonucu birkaç hafta içinde sona erdirilmişti. Fakat mevcut savaşta ABD ateşkese varılmasında ısrar etse de Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarının şiddeti ve boyutu ile İsrail toplumu ve güvenlik duygusu üzerindeki etkisi, bu savaşın geçmişteki herhangi bir çatışmayla aynı olmayacağı bir gerçek. İsrail'e milyarlarca dolarlık silah yardımı yapan ABD yönetimi için Gazze'deki Filistinli siviller arasındaki yüksek ölüm oranları ve çekilen büyük acılar ‘son derece rahatsız ediciydi’ ve Biden yönetimine ‘siyasi olarak zarar verdi. ABD’yi eleştirenler için Washington'ın ABD'den en çok yardım alan ülke olarak İsrail üzerindeki etkisi söz konusu olduğunda görünürdeki iktidarsızlığı şaşırtıcı oldu.

ABD savaş uçaklarının geçtiğimiz nisan ayında İran'ın İsrail'e yönelik saldırılarının püskürtülmesinde yer alması, İsrail'in güvenliğinin en büyük müttefiki tarafından nasıl garanti altına alındığının açık bir göstergesiydi. Öte yandan İsrail, ABD'nin savaşın gidişatını değiştirme girişimlerine meydan okumaya devam ederken ABD'den önceden onay almadan Lübnan'da Hizbullah ile gerilimi tırmandırmaya karar verdi.

İsrail'in en uzun süre görevde kalan başbakanı olan Netanyahu, yirmi yılı aşkın bir süreye dayanan deneyimi sırasında ABD’nin baskısını görmezden gelmese de tolere edebileceğini öğrenmişti. Netanyahu, ABD'nin -özellikle de seçim yılında- kendisini seçtiği yoldan döndürmeye zorlayacak herhangi bir adım atmayacağını biliyor ve her halükârda ‘ABD’nin düşmanlarıyla savaştığına’ inanıyor.

Çeşitli hesaplar

İsrail artık sadece uluslararası baskıya dayanabileceğini düşündüğü için değil, karşı karşıya olduğu tehditlere yönelik toleransı 7 Ekim 2023 tarihinden sonra değiştiği için de savaşlarını sürdürmeye kararlı.

O tarihten sonra İsrail'in risk algısı da değişti. Bölgede uzun süredir var olan askeri kırmızı çizgi kavramları buharlaştı. Geçtiğimiz yıl, kısa bir süre öncesine kadar topyekûn bir savaşa yol açabilecek birkaç eylem gerçekleşti.

İsrail, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'yi Tahran'da ağırlandığı sırada öldürdü. Hasan Nasrallah da dahil olmak üzere Hizbullah’ın üst düzey liderlerinin tamamı öldürüldü. Suriye'deki diplomatik binalarda üst düzey İranlı yetkililere suikastlar düzenlendi.

Hizbullah İsrail şehirlerine 9 binden fazla füze ve İHA ile saldırı düzenledi. Yemen'deki İran destekli Husiler de İsrail’in çeşitli şehirlerine füzelerle saldırılar gerçekleştirdi. İran son altı ay içinde İsrail'e karşı 500'den fazla İHA ve füzenin kullanıldığı iki saldırı düzenledi. Son olarak İsrail, Lübnan’a karadan girdi.

Geçmişte bunlardan herhangi biri, bölgesel bir savaşı tetikleyebilirdi. Tüm bunlara rağmen bölgesel bir savaşın patlak vermemesinin, genellikle temkinli davranan ve riskten kaçınan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bir sonraki hamlesine karar verme şeklini değiştireceğine şüphe yok.



Oryantalizm bize ne yaptı?

Arabistanlı Lawrence olarak bilinen, Thomas Edward Lawrence'ın geleneksel Arap kıyafetleri içindeki ne zaman çekildiği bilinmeyen fotoğrafı (AFP)
Arabistanlı Lawrence olarak bilinen, Thomas Edward Lawrence'ın geleneksel Arap kıyafetleri içindeki ne zaman çekildiği bilinmeyen fotoğrafı (AFP)
TT

Oryantalizm bize ne yaptı?

Arabistanlı Lawrence olarak bilinen, Thomas Edward Lawrence'ın geleneksel Arap kıyafetleri içindeki ne zaman çekildiği bilinmeyen fotoğrafı (AFP)
Arabistanlı Lawrence olarak bilinen, Thomas Edward Lawrence'ın geleneksel Arap kıyafetleri içindeki ne zaman çekildiği bilinmeyen fotoğrafı (AFP)

Rim el-Kemali

Arap ve Doğulu düşünür – 20’inci yüzyıldan günümüze kadar- sanki kültürel bir zorunlu işmiş gibi düşünme metodolojisinde hâlâ Batı'ya bağlı. Arapların kendilerine ait düşünceleri olmadığı, filozof olmadıkları, tüm miraslarının ve kültürlerinin eski Yunan veya yeni Avrupa kökenli olduğu temelinden hareketle, halinden memnun bir şekilde sömürge kurumuna bağımlı olmayı kabul ediyor.

Belki bu hipotezimde biraz abartıyorum ama Oryantalizm bizi belli bir kalıba sokmadı mı? Nitekim bugün bile, yerel Arap ve Doğu özgünlüğünü, sömürgeci demesek de Batı'nın kültürel üretim düzenlemesine göre, başka bir deyişle Avrupa merkezciliğine ve eski Oryantalist üsluba göre üretmekte ısrar ediyoruz. Bu konuda yalnız olduğumuzu da düşünmüyorum, Asya ve Afrika üretimi bile aynı yaklaşımı izliyor.

Bugün geleneksel ve derin anlamıyla Batılı oryantalistin çağımızda artık var olmadığını, uzman unvanını aldığını bilsek de elbette şimdiki uzmanlar 16’ıncı yüzyıldan 19’uncu yüzyıla kadar yaşayan oryantalistler seviyesinde ve statüsünde değiller. O dönemlerde oryantalistler Doğu hakkında bilgili ve uzmanlardı, yani Doğu dillerinin çoğuna hakimdiler ve bu dillerde yazabiliyorlardı. Ondan fazla Doğu dilini bilmenin yanı sıra, dinler hakkında derin bilgi sahibi olmayan, toplumların geleneklerini, kültürel ve bilimsel tarihlerini derinlemesine araştırmayan bir oryantalist yoktu. Bunun sonucunda hâkim bir Oryantalizm ortaya çıktı. Bu hakimiyetten yola çıkarak oryantalistlerin Doğu ufkunu keşfedebilmeleri, tüm dünyanın bugüne kadar benimsediği bir yazı yöntemini son derece güvenle geliştirmeleri kolay oldu.

Bu çağda artık geleneksel ve derin anlamıyla Batılı oryantalist kalmadı, bugün uzman unvanını aldılar

Yazılarının, raporlarının ve hatta oryantalist seyahat literatürünün büyük çoğunluğu yumuşak kontrole dayanmaktaydı ve bunlar Batı için fetihlere benzer hale gelmişti. Avrupa üniversiteleri oryantalizm ile ilgili uzmanlıklar oluşturmaya ve bilinçli bir şekilde kendilerini dayatmaya başladılar. Yani Avrupa, özellikle Arap diline, diğer doğu dillerine ve bu dillerde yazılan metinlere hâkim olduktan sonra sistematik olarak üstün hale geldi. Napolyon'un parlak bir bilim ekibinin de dahil olduğu Mısır seferinde bu, basit bir örnek olarak açıkça görülüyordu.

Peki, araştırma alanında kalıbımızı, ilk yüzyıllardaki yazılarımız gibi, sahip olduğumuz ve bizi inandırdıkları gibi Yunan kökenli olmayıp, özgün olan mirasımızdan yola çıkarak nasıl yeniden oluşturabiliriz? Zira mirasımızın Yunan kökenli olduğu aslı astarı olmayan bir fikirdir. Dahası Batılı kaynakların çoğu, içerdikleri birçok hata nedeniyle soru işaretleriyle çevrili hale gelmişlerdir ve bunlar hegemonya kurma amaçlı kasıtlı hatalardır.

Bugün medeniyetlerle çatışma halinde değil diyalog halinde, ayrıca Batı ve onun kültürel ürünleriyle etkileşim ve tartışma içinde olduğumuz için çok sayıda araştırmacının yer aldığı, tarihi yeniden yazacağımız bir proje üzerinde çalışan, büyük bir araştırma merkezi kurarak kendimizi daha iyi veya kendimizi aşağı veya üstün olduğumuzu hissetmeyecek şekilde tanıtabileceğimize inanıyorum. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre böylece Batı'nın kendisini dünyanın efendisi olarak gördüğü yüzyılların ardından yazılanları düzeltebiliriz. Zira Batı'nın söylemleri ve silahları bugün hâlâ bize egemen ve bizi saklanmaya ve gizlenmeye itmek istiyor.

Bugün çok sayıda araştırmacının yer aldığı, tarihi yeniden yazacağımız bir proje üzerinde çalışan, büyük bir araştırma merkezi kurarak kendimizi daha iyi veya bize aşağı veya üstün olduğumuzu hissettirmeyecek şekilde tanıtabiliriz.

Hiç şüphe yok ki, artık oryantalistler yok ve 20’inci yüzyılın başlarından itibaren artık oryantalist değil, toplumsal meselelerimizde uzmanlaşmış uzmanlar haline geldiler. Bunlar da ya sosyolog ya siyaset bilimci ya da başka alanların uzmanları olup, fasih Arapça ile lehçelere, yani halkın diline hakimler. Adalet, iyilik ve kadınla ilgili küçük çalışmaları var ve Doğu araştırmalarında uzmanlaşmış, çeşitli çevrelerde kültürel olarak Arap ve İslam medeniyetini okuyan, tarih, felsefe ve antropoloji alanlarında uzmanlaşan eski oryantalistler gibi değiller.

 Avrupalı ​​ve Amerikan Batı'ya karşı önyargılı değilim ama Batı bugün bile Hıristiyan ve Yahudi mirasını tanıyor. Dahası bölgemizdeki yakıcı savaşın gölgesinde artık laiklik kelimesinin izine bile rastlamıyorum. Batılılar kendi kültürümüzden hareketle onlara hitap etmemizi reddediyorlar. Onlara göre bizim onlarla ayrı fikirde olmaya hakkımız yok. Ayrıca eski Arap düşüncesinin en belirgin tezahürlerini ve genel olarak Doğu'nun kültürel mirasını, bazı şeylerin Yunan kökenini hatırlatarak manipüle ediyorlar.

Bu nedenle, Oryantalist düşünceye yönelik eleştirel bir projeye girişmemiz gerekiyor, zira çağdaş ve özellikle pek çok ismin yaşadığı 20’inci yüzyıldaki Arap düşünürler, Batı'da yetişmiş, Batı dillerinde yazan düşünürler. Bu ise Arapları yetersiz bir durumda bırakıyor ve bu nedenle yeniden başlamamız gerekiyor.

* Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.