Weimar ülkelerimizin koşullarını okuyor

Toplumlarımız şaşırma duygusunu kaybetme içinde boğuluyor.

İsrail'in dün gece düzenlediği yoğun hava saldırılarının ardından Beyrut'un güney banliyölerinde meydana gelen yıkımdan (Şarku’l Avsat)
İsrail'in dün gece düzenlediği yoğun hava saldırılarının ardından Beyrut'un güney banliyölerinde meydana gelen yıkımdan (Şarku’l Avsat)
TT

Weimar ülkelerimizin koşullarını okuyor

İsrail'in dün gece düzenlediği yoğun hava saldırılarının ardından Beyrut'un güney banliyölerinde meydana gelen yıkımdan (Şarku’l Avsat)
İsrail'in dün gece düzenlediği yoğun hava saldırılarının ardından Beyrut'un güney banliyölerinde meydana gelen yıkımdan (Şarku’l Avsat)

Rüstem Mahmud

Genel zayıflık, kurumların başarısızlığı, iç toplumların parçalanması, iç savaşlarda boğulma, çağdaş dünyada modern olandan uzaklaşma gibi pek çok ortak özelliğin yanı sıra, Sudan, Suriye, Yemen, Lübnan, Libya ve Irak gibi ülkeleri birleştiren şey, kültür, siyaset, sosyal ve ekonomi alanında elitlerinin yaşanan tüm bu korkunç durumun nedenlerine ikna edici açıklamalar getirememeleridir. Ek olarak, göreceli de olsa olup bitenlerin yükünü hafifletebilecek herhangi bir vizyon veya girişim sunmaktan aciz olmalarıdır. Herkes olan bitene tamamen teslim olmuş, umutsuzluk içinde ve kısmen de olsa bir “çözüm olmadığı” inancıyla dolu görünüyor.

Garip bir şekilde, altı ülke ve kendilerine farklı derecelerde benzeyen diğer ülkeler, özgün ve değerli iç çelişkilere ve çatışmalara dayanmıyor gibi görünüyor. Mesela Sudan gibi bir ülkede bu kanlı çatışmanın rasyonel sebebi nedir? Savaşanlar arasında ideolojik, siyasi, kültürel, etnik ve dini farklılıklar var mı? Savaşçılar, belirli bir kişi ya da askeri kurum etrafında toplanma dışında, her bakımdan aynı insan topluluklarından değil mi? Libya, Yemen, Irak ve diğer ülkelerde yaşanan şiddetli çatışmalar için de bu geçerli değil mi? Kan gölleri, farklı katliam ve savaş türleri ve sürekli çatışmalar, bunlardan herhangi bir şekilde kaçmanın imkansız olduğuna dair tam ve genel bir kanaatle güçleniyor. Dahası çatışan taraflar, kendisi için savaştıkları şeyi tanımlama veya çerçeveleme veya tüm bu coşkuyla peşinden koştukları şeyin herhangi bir değer veya anlam taşıdığını kanıtlama becerisine sahip değiller.

Marx'ın geleneksel dilini kullanırsak, ufukta her şeyi kuşatan, her ayrıntıya giren son derece büyük bir öcü beliriyor. Bu öcü, bu ülkelerin ve tüm bölgenin yaşadıklarının “toplam zamanı”dır. Olan biten her şey, kendilerini dört bir yandan kuşatan, bu ülkelerin genel sahnesinde etkili aktörlerin ve elitlerin türlerini kontrol eden bu “zamanın tiranlığı”nın ve dayatmalarının mantığına ve dinamizmine hazırlığı ve bağlılığı gösteriyor. Bunlar zamanın tiranlığına öyle bir tam teslim olmuşlardır ki zaman/öcü kuşatmasının pençeleri ve dayatmaları dışında pratik bir davranışı, politik bir tutumu veya ideolojik bir vizyonu uygulayamaz hale gelmişlerdir.

Bu ülkelerin bugününü ve geleceğini işgal eden toplam zaman, ülkeleri çevreleyen siyasi iklimler ve ekonomik, sosyal ve kültürel bağlamlardır. Bunlar öyle bir güce, varlığa ve etkinliğe sahipler ki, iç dinamikler ve bireysel girişimler görünmez bir marj haline gelirler. Sıklıkla kendisine empoze edilen genel yol dahilinde yönlendirilen itaatkar bir piyona dönüşürler.

Somut bir tanımlama ile toplam zaman, bu ülkelerin içlerine doğru ilerleyen ve her türlü kısıtlamadan kurtulmuş bir şekilde büyüyen bölgesel akıştır. Öyle ki, tıpkı eski imparatorlukların coğrafi sınırları ya da sömürgeci güçlerin sömürgeleri ile olan ilişkileri gibi, içinde meydana gelen her detayın ve dönüşümün özü ve kökeni haline gelmiştir. Buna şaşırtıcı miktarda iç çatırdamalar ve bunlarla birlikte dış dünyaya, özellikle de Batılı/modern dünyaya karşı anlaşılmaz bir düşmanlık ve yabancılaşma da eklenmektedir.

Yeni milenyumun başlangıcından bu yana, bu ülkeler içinde ordular ve hatta gizli uluslar kurabilen, bunların tüm lojistik, siyasi ve maddi ihtiyaçlarını karşılayabilen İran ve Türkiye'nin bölgesel genişlemesi yaşandı. Bunları zamanla, her türlü ulusal fikir birliğini ve bazı apaçık ve temel aksiyomları devirebilecek bir çekirdeğe ve tam bir dağıtma aracına dönüştürdüler. Bu aksiyomlar arasında iç barışın kaçınılmazlığı, başta dini ve mezhepsel olmak üzere sivil kimlikleri körükleyip açık ve mutlak çatışmalar için ideoloji olarak kullanmaya yönelmemek sayılabilir.

Bu bölgesel akış, yetmişli yılların başlarından bu yana devam eden tarihsel bir iç çöküşle aynı zamana denk geldi. Libya ve Sudan gibi ülkeleri Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkelerle birleştiren husus, bunların halk meşruiyetinden tamamen yoksun rejimler tarafından yönetilen ülkeler olmalarıdır. Bu nedenle söz konusu rejimler, olağan sivil eşitsizliklere uzun uzun yatırım yaptı ve bunları kendi otorite yapısındaki yıpranmış noktaları dolduracak yapılara ve rezervlere dönüştürdü. İlgili ulusal muadillerine olan güvenini tamamen kaybedene kadar bu toplumsal yapılara yatırım yapmaya devam etti. Kendisini ya mutlak hükümdarı olarak görerek ya da başka gruplar tarafından mutlak olarak yönetiliyor görerek sıfır toplamlı denklemler temelinde hareket etmeye başladı.

Bunlara ek olarak bu ülkeler ve toplumları, dış dünyaya, özellikle de Batı dünyasına karşı korkunç derecede bir izolasyon ve düşmanlık içinde yaşadı. Batı sadece teknik buluşlar ve başarılar değil, bunun ötesine geçerek siyasi deneyimler, fikir türleri, eğitim kurumları, ekonomik modeller ve yaşam biçimleriydi. Bu ülkelerin toplumlarında temel olan, egemen rejimlerin ve üst elitlerin, vatandaşlarının hayatlarını son derece kötü ve sefil, tamamen dünya düzeyindeki eylem ve üretim merkezlerine, yani Batı'ya karşı anlaşılmaz bir düşmanlığa dayanan bir sözlük içerisinde uzun süre tekellerine almış olmalarıydı.

Modern dünya her an kendini aşarken, toplumlarımız şaşırma duygusunu kaybetmenin içinde boğuluyordu. Yüzyılın ortasında beyaz adama, onun başarılarına, fikirlerine ve kurumlarına, politikalarına karşı olsa bile duyduğu büyük hayranlık ve saygıdan kendisini tamamen koparıyordu. Şaşırma duygusunu kaybetmek, kalkınmayı ve koşullarımızı geliştirmeyi engelledi, çünkü toplumlarımız artık bizden başkaları tarafından üretilen ve sınıflandırılan hiçbir toplum, deneyim, tarih veya başarıdan etkilenmiyor ve onlara güvenmiyordu. Böylece bu toplumlarda tarihteki en kötü şey ortaya çıktı; kahramanlar, mitler ve cehenneme açılan kapı olan eril diktatörlüklerden başka hiçbir şey üretmeyen narsisizm.

Her biri, iç sahneyi çevreleyen ezici dinamikler ve iklimler selinin gölgesinde, iç koşulları düzeltmeye yönelik herhangi bir deneyin veya girişimin boşluğunu ve başarısızlığının kaçınılmazlığını kanıtlayan sayısız siyasi model bulunuyor.

Bir asır önce, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Almanya'da kurulan Weimar Cumhuriyeti, kendisini kaçınılmaz bir şekilde Nazizm'in içine düşmekten koruyamadı. Ulusal faşizm, özellikle Almanya gibi yaralı bir ulus için her yerde kalbi atan bir devdi. O zamanlar Avrupa'da neredeyse ideal olan bu demokratik cumhuriyetin sunduğu siyasi ve diğer özgürlükler, her yerden akın eden ve daha sonra her şeyi kendisiyle birlikte alıp götüren faşist eğilim yanında görünmez şeylerdi. Almanya'nın tarihine dair bir okuma, ülkelerimizin şu anda yaşadıklarını doğruluyor; sıfırcı iç çatırdamalar, dışarıdaki her şeye karşı yabancılaşma ve nefret ile birlikte bölgesel bir akış.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından  Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Fransa'da öğretmen Samuel Paty'nin kafasının kesilmesiyle ilgili dava başladı

Ulusal çapta resmen anılan Samuel Paty'nin adı, ölmeden önce çalıştığı okula veriliyor (AP/Arşiv)
Ulusal çapta resmen anılan Samuel Paty'nin adı, ölmeden önce çalıştığı okula veriliyor (AP/Arşiv)
TT

Fransa'da öğretmen Samuel Paty'nin kafasının kesilmesiyle ilgili dava başladı

Ulusal çapta resmen anılan Samuel Paty'nin adı, ölmeden önce çalıştığı okula veriliyor (AP/Arşiv)
Ulusal çapta resmen anılan Samuel Paty'nin adı, ölmeden önce çalıştığı okula veriliyor (AP/Arşiv)

16 Ekim 2020'de Samuel Paty adlı bir öğretmenin, Paris'in batısındaki Conflans-Sainte-Honorine'de çalıştığı okulun dışında defalarca bıçaklanarak kafasının kesilmesiyle ilgili davanın ilk duruşması bugün Fransa'da görülüyor. 

20 Aralık'a kadar sürmesi beklenen duruşmalarda 7 erkek ve bir kadın yargılanıyor. 

47 yaşındaki tarih ve coğrafya öğretmenini öldüren 18 yaşındaki Çeçen kökenli Abdullah Anzurov yargılanamayacak zira iltica talebiyle ülkede olan fail cinayetten kısa süre sonra polis tarafından öldürüldü. 

Dava sanıkların kimliklerini doğrulamasıyla başladı. 6 sanık terör eylemine karışmaktan yargılanıyor. Suçlu bulunurlarsa 30 yıla kadar hapis cezası alabilirler. 

Dünya basını 52 yaşındaki Faslı sanık Brahim Chnina'ya dikkat çekiyor.

Paty'nin okulunda okuyan 13 yaşındaki bir kız çocuğu, maktulün Hazreti Muhammed karikatürlerini göstermeden önce Müslüman öğrencilerin sınıftan çıkmasını istediğini aktarmıştı. 

Ancak sonrasında kız çocuğunun sınıfta olmadığı ve yalan söylediği ortaya çıkmıştı. 

Disiplin cezası olduğu için o gün okuldan uzaklaştırılan çocuğun söylediğinin aksine, Paty'nin Müslüman öğrencilere "Rahatsız olacaksanız başka bir yöne bakabilirsiniz" mesajını verdiği bildirilmişti. 

Chnina, bu çocuğun babası.

Yine Fas kökenli olan 65 yaşındaki Abdelhakim Sefrioui da bir başka dikkat çeken isim. Sefrioui olaydan sonra yasaklanan Hamas yanlısı Şeyh Yasin kolektifinin kurucusu. 

4 yıldır hapiste tutulan Chnina ve Sefrioui'nin küçük kızın yalanlarını sosyal medyada yayarak Paty'yi hedef gösterdiği iddia ediliyor. Savcılar cinayetten önce Chnina'nın Anzorov'la 9 kez tamasa geçtiğini öne sürse de avukatları bu suçlamayı reddediyor. 

Saldırganın 22 ve 23 yaşındaki arkadaşlarıysa müebbet hapis alabilecekleri terör amaçlı cinayete iştirakten yargılanıyor. Fail gibi Çeçenistan kökenli olan Naim Boudaoud ve Azim Epsirkhanov'ın Anzorov'u olaydan bir gün önce kuzeydeki Rouen kentinde bıçak satan bir dükkana götürdükleri bildiriliyor.

Avukatlarıysa "Neredeyse üç yıldır yürütülen soruşturmada, Naim Boudaoud'un failin planlarından haberdar olduğuna dair bir ilişki kurulamadı" diyor. 

Öldürülen öğretmenin kız kardeşi Mickaelle Paty'nin avukatları da cinayet için "İslamcıların Fransa'ya sızmasının boyutunu gösterdi" ifadesini kullanıyor.

Eski lise öğrencilerinden 6'sı çocuk mahkemesinde gizli bir şekilde yargılanmış ve Aralık 2023'te 6'yla 14 ay arasında değişen hapis cezaları almıştı. Ancak cezaevinde yatmaları beklenmiyor.

Chnina'nın kızı da o davada 18 ay denetimli serbestlik cezası almıştı.

Paty, Charlie Hebdo'nun Eylül 2020'de tekrar yayımladığı ve Peygamber Muhammed'i konu alan bir dizi tartışmalı karikatürü ders verdiği sınıfta göstermesinin ardından öldürülmüştü. 

Fransa'daki ifade özgürlüğü kanunlarını anlatmaya çalışan öğretmenin katledilmesi, ülkede büyük tepkiye yol açmıştı. Farklı bölgelerde düzenlenen gösterilerde binlerce kişi düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmuştu. 

Paty'nin öğrencilere gösterdiği karikatürleri ilk kez 2015'te yayımlayan mizah dergisi, o dönem bizzat saldırıya uğramıştı. Aralarında karikatüristlerin de bulunduğu 12 kişi ofise düzenlenen baskınla öldürülmüştü. 

Independent Türkçe, Guardian, AFP