İran: B-52 bombardıman uçakları meşru müdafaa kararlılığımızı caydıramayacak

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi (İnstagram)
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi (İnstagram)
TT

İran: B-52 bombardıman uçakları meşru müdafaa kararlılığımızı caydıramayacak

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi (İnstagram)
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi (İnstagram)

Tahran, B-52 bombardıman uçaklarının meşru müdafaa kararlılığını caydıramayacağını bildirdi ve İsrail'in ülkedeki hassas askeri üslere yönelik saldırılarına karşılık olarak tüm imkânlarını kullanma sözü verdi.

ABD ordusu cumartesi günü, İsrail'in 26 Ekim'de füze üslerine ve askeri radar tesislerine düzenlediği saldırılara misilleme olarak karşı saldırı başlatmaya hazırlanan İran'a uyarı mahiyetinde Ortadoğu'ya B-52 bombardıman uçakları gönderdiğini duyurdu.

İsrail, İran'ın nükleer tesislerini ve petrol altyapısını vurmaktan kaçındı. Ancak hava savunmasında meydana gelen ciddi hasar, İsrail'in İran'a tekrar saldırmaya karar vermesi halinde daha sert saldırılara maruz kalmasına neden olabilir.

İsrailli bir askeri yetkili pazar günü yaptığı açıklamada, Tel Aviv'in Tahran'la ‘atışmayı’ bırakmaya karar verdiğini  ve İran'ın yeni bir saldırısına verilecek yanıtın kısasa kısas değil, tam kapsamlı bir savaş olacağı uyarısında bulundu.

İsrail'in o dönemki saldırısı, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın yanı sıra bir Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Komutanı’nın Beyrut'taki bir İsrail saldırısında ve Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin Tahran'da İsrail'e atfedilen bir operasyonda öldürülmesine tepki olarak İran'ın 1 Ekim'de İsrail’e fırlattığı füzelere karşılıktı.

İran Dini Lideri Ali Hamaney geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada saldırıyı küçümsemeyi reddetti. Hamaney, reformist Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan hükümetinin hasarı sınırlı olarak nitelendirmesinin ardından yetkililere İsrail'e verilecek yanıtı belirleme talimatı verdi.

İran ordusu saldırılarda dört hava savunma birimi subayının öldüğünü ve bir sivilin de hayatını kaybettiğini doğruladı.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre, İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi olağan basın toplantısında, ABD bombardıman uçaklarının bölgeye gelişiyle ilgili bir soruya yanıt olarak şu cevabı verdi: “ABD'nin bölgedeki varlığını her zaman istikrarı bozucu bir varlık olarak gördük. Bu, İran'ın meşru müdafaa kararlılığını caydırmayacaktır.”

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) cuma günü yaptığı açıklamada, ABD'nin ‘İsrail'i savunmak’ ve İran'ı uyarmak amacıyla ‘önümüzdeki aylarda’ Ortadoğu'ya yeni askeri kabiliyetler konuşlandırmayı planladığını bildirdi. B-52 bombardıman uçakları, savaş uçakları ve askeri uçakların yanı sıra bu yeni askeri yetenekler balistik füze savunma sistemlerini de içeriyor.

Bekayi, İran'ın ulusal güvenliğini ve egemenliğini tehdit edecek her türlü saldırı ya da girişime ‘tüm gücüyle’ karşılık vereceğini ve kendisini ‘savunmak’ için gerekli her türlü donanıma sahip olacağını söyledi. Bekayi, “İran halkı her türlü saldırganlığa karşı savunmaya ve güçlü bir şekilde karşılık vermeye hazırdır” dedi.

Wall Street Journal pazar günü İran ve bölgedeki sorumlu kaynaklara dayandırdığı haberinde, Tahran'ın İsrail'e yönelik ‘güçlü ve karmaşık’ bir saldırıya hazırlandığını, daha tahrip edici savaş başlıklarına sahip füzeler ve diğer silahları kullanmayı planladığını yazdı.

DMO medyası Tahran'ın ilk kez 2 bin kilometre menzile ve bin 800 kilogram ağırlığında savaş başlığına sahip Hürremşehr balistik füzesini kullanacağını ima etti.

İran geçen ayın başlarında gerçekleştirdiği saldırıda, aralarında yaklaşık 2 bin kilometre menzile sahip Kadir ve bin 700 kilometre menzile sahip İmad'ın da bulunduğu çok sayıda balistik füze kullanmıştı. Ayrıca Tahran'ın bin 400 kilometre menzile sahip ‘hipersonik bir füze’ olduğunu söylediği Fettah füzesini de ilk kez kullandı.

Nisan ortasındaki saldırıda Tahran üç tipte 120 balistik füze ateşledi: Bin 450 kilometre menzilli Hayber Şekan, İmad ve Kadir'in yanı sıra 30 Pave seyir füzesi ve 170 Şahid-136 insansız hava aracı. İmad ve Kadir füzelerinin her ikisi de Şahab-3 füzesinin geliştirilmiş versiyonlarıdır.

‘Kararlı ve sağlam’

Hamaney cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İki düşman, ABD ve Siyonist varlık, İran'a ve direniş eksenine karşı yaptıklarına kesinlikle sert bir yanıt alacaklarını bilmelidirler” dedi.

DMO Komutanı Hüseyin Selami ise pazar günü İsrail ve ABD'ye bir uyarıda bulunarak, “bölgedeki direniş cephesi şer cephesine güçlü bir şekilde karşılık verecek” dedi. Bu arada yardımcısı Ali Fadavi, İsrail saldırısına yanıt olarak Sadık Vaat 3 Operasyonu'nun ‘kesinlikle gerçekleştirileceğini’ söyledi, ancak zamanlamasını açıklamayı reddetti.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan pazar günü yaptığı açıklamada, ateşkesin İran'ın vereceği yanıtın niteliğini etkileyebileceğini söyledi.

Buna karşılık Bekayi İran'ın tepkisinin ‘kararlı ve sağlam’ olacağını vurguladı. İran'ın, İsrail'in Tahran destekli Hizbullah ve Hamas'a karşı savaş yürüttüğü Gazze Şeridi ve Lübnan'da ateşkes sağlanması için ‘tüm girişim ve çabaları’ desteklediğini de belirtti. Wall Street Journal'a göre İran, Arap diplomatlara, son saldırıda çok sayıda askerinin öldürülmesinin ardından bu kez İsrail'e verilecek karşılıkta ordunun da yer alacağını söyledi.

İran'ın tehditlerinin gerçek mi yoksa sadece retorik mi olduğu belirsizliğini koruyor. Wall Street Journal'a konuşan İranlı bir yetkili, İran'ın İsrail'e yönelik saldırısının ABD seçimlerinden sonra ve yeni başkanın göreve başlamasından önce gerçekleşeceğini belirterek, ülkesinin İsrail'e yönelik bir sonraki operasyonunun parçası olarak Irak topraklarını kullanabileceğini ve askeri tesisleri ‘geçen seferkinden daha şiddetli bir şekilde’ hedef alabileceğini ifade etti.

“Devletlerin egemenliğine saygı duymakla birlikte İran, çıkarlarını ve güvenliğini savunmak için tüm maddi imkânlarını kullanacaktır” diyen Bekayi, Batı'nın ülkesine karşılık vermemesi yönünde yaptığı baskıya atıfta bulunarak, Tahran'ın ‘ulusal güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü saldırıya en güçlü şiddetle karşılık vereceğini’ bildirdi.

B-52 bombardıman uçakları cumartesi akşamı ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) operasyon bölgesine ulaştı. (CENTCOM)B-52 bombardıman uçakları cumartesi akşamı ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) operasyon bölgesine ulaştı. (CENTCOM)

Nükleer doktrin

Bekayi nükleer doktrinin değiştirilmesi konusunda ise şunları söyledi: “Kitle imha silahlarının reddi ve İran'ın barışçıl nükleer programının niteliği konusundaki resmi tutumumuz çok net. Dini Lider Ali Hamaney'in konuşmasında İran'ı savunmak için gerekli her türlü donanıma sahip olacağımız vurgulandı.”

Batılı güçlerin nükleer anlaşmada öngörülen ‘tetikleme mekanizmasına’ başvurma olasılığı sorulduğunda Bekayi, “Tüm senaryoları gözden geçirdik. Yanıtımız konusunda bir karar verildi ve Birleşmiş Milletler (BM) kararlarının mekanizmalarına başvurmak için hiçbir gerekçe yok” dedi.

Bekayi, “Siyonist işgalcinin ihlallerine vereceğimiz yanıtın modelleri açık. Bu saldırılara yanıt vermek için tüm maddi ve manevi kapasitemizi kullanmamız doğal. Tüm kaynaklarımızı tam güçle kullanacağız” şeklinde konuştu.

Tahran'ın ‘nükleer anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerine bağlı kaldığını ve ABD'nin tek taraflı çekilmesine karşılık olarak attığı adımların anlaşma çerçevesinde olduğunu’ belirten Bekayi, İran ile ABD arasında nükleer meseleye ilişkin dolaylı müzakerelerin iki ya da üç haftadır durduğunu kaydetti.

Bekayi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Direktörü Rafael Grossi'nin ziyaretinin ‘gündemde’ olduğunu söyledi ve konunun ‘açıkça tanımlandığını’ belirtti.

Bekayi, Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi'nin pazar akşamı Tahran'a geldiğine dair haberleri doğrulamaktan ya da yalanlamaktan kaçındı.

İran'ın olası bir tepkisinin ABD seçimleri ve adaylardan birinin desteklenmesi üzerindeki etkisini yorumlayan Bekayi şunları söyledi: “Bizim için önemli olan eylemlerdir. Ne yazık ki iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihi, farklı hükümetlerde İran karşıtı eğilimlerin varlığını göstermiştir. ABD'deki hükümet değişikliği ne olursa olsun, her türlü saldırganlığa karşı güçlü bir şekilde karşılık vermeye ve savunmaya hazırız.”



Geri gönderin: Avrupa'nın popülist sağı eski fikirleri yeniden yorumluyor

Gregory Safeder
Gregory Safeder
TT

Geri gönderin: Avrupa'nın popülist sağı eski fikirleri yeniden yorumluyor

Gregory Safeder
Gregory Safeder

Christopher Phillips

İngiliz popülist Reform Partisi lideri Nigel Farage, ağustos ayı sonlarında, yaklaşan Birleşik Krallık seçimlerini kazanması halinde, beş yıl içinde 600 bine kadar kaçak göçmen ve sığınmacıyı sınır dışı etmeyi hedefleyeceğini duyurdu.

Bu politika, ABD Başkanı Donald Trump'ın seçim kampanyasında verdiği ve uygulamaya başlamış gibi göründüğü “ABD tarihindeki en büyük sınır dışı operasyonu” vaadini açıkça yansıtıyor. Bu planlar, Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) 2025 federal seçimleri sırasında Alman olmayan göçmenleri hedef alan “büyük çaplı sınır dışı” çağrısı ile de örtüşüyor.

Böylelikle, sınır dışı etme Batı politikasının temel direklerinden biri haline gelmiş gibi görünüyor. Ancak bu fikir yeni değil; Avrupa'daki aşırı sağ gruplar onlarca yıldır “göçmenleri geri gönderin” sloganıyla bu fikrin savunuculuğunu yaptı. Günümüzde ise sağcı popülist partiler bu önerileri yeniden formüle edip iç sorunlara çözüm olarak sundular ve liberalleri şaşırtacak şekilde bu fikirleri geniş bir kamuoyu kesimi arasında karşılık buldu.

Farage ve partisi kamuoyu yoklamalarında kayda değer bir artış yaşıyor. Sky/YouGov'un son anketine göre, seçmenlerin yüzde 28'i yarın seçim yapılsa ona oy vereceğini söylerken, iktidardaki İşçi Partisi’nin oy oranı yüzde 20, geleneksel sağ Muhafazakar Parti'nin ise yalnızca yüzde 17. Bu rakamlar Farage'ın başbakan olma yolunda olduğu anlamına gelmese de (İngiliz seçim sistemi yeni partilerin yaygın bir nüfuz elde etmesini zorlaştırıyor), yükselişi artık tamamen olasılık dışı değil. Almanya'da da durum benzer; Almanya için Alternatif Partisi (AfD) siyasi olarak marjinal iken etkili bir konuma geçerek Şubat 2025 seçimlerinde oyların yüzde 20,8'ini alıp ikinci oldu. Dolayısıyla, Trump tarzı toplu sınır dışı etmeler yakın gelecekte Avrupa siyasi sahnesinin bir parçası haline gelebilir.

Neo-Nazi bir parti olan İngiliz Ulusal Cephesi (NF), 1974 seçim beyannamesinde, on yıllık bir süre boyunca tüm beyaz olmayan göçmenlerin ve onların soyundan gelenlerin zorla sınır dışı edilmesi çağrısında bulunmuştu

Aşırı sağ örnekler

Bugün bulunduğumuz noktaya nasıl geldik? Sığınma talepleri reddedilenler veya yabancı suçluların sınır dışı edilmesi yeni bir olgu değil. Örneğin, İngiltere uzun süredir yasal olarak kalma hakkı olmayan kişileri ülkeyi terk etmeye zorluyor ve 2010 ile 2025 yılları arasında yıllık “zorunlu sınır dışı” sayısı 2 bin 500 ila 15 bin arasında değişiyor. Ancak bu rakamlar Farage, Almanya İçin Alternatif (AfD) ve diğerlerinin bahsettiği yüz binlerce kişiyle karşılaştırıldığında son derece mütevazı kalıyor. Sürekli inkâr etmelerine rağmen, planları sınırlı sınır dışı etme gibi geleneksel uygulamalardan ziyade, 1970'ler ve 1980'lerin aşırı sağ sloganlarına daha yakın.

Neo-Nazi bir parti olan İngiliz Ulusal Cephesi (NF), 1974 seçim beyannamesinde, on yıllık bir süre boyunca tüm beyaz olmayan göçmenlerin ve onların soyundan gelenlerin zorla sınır dışı edilmesi çağrısında bulunmuştu. Ancak bu fikirler geniş çapta reddedildi ve parti hiçbir genel seçimde oyların yüzde 0,6'sından fazlasını alamadı. 1990'larda, NF'nin bir kolu olan İngiliz Ulusal Partisi (BNP), beyaz olmayanları ama bu kez “gönüllü olarak geri gönderme” sloganıyla aynı fikri, yeniden gündeme getirdi. Bu yumuşatılmış formülasyona rağmen, parti 2010 genel seçimlerinde oyların yalnızca yüzde 1,9'unu alabildi; ancak genellikle daha düşük katılım oranlarına sahip olan Avrupa seçimlerine göre daha görünür hale geldi.

Gregory SafederGregory Safeder

Gelgelelim Farage'ın daha sonra liderliğini yaptığı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP), “aşırı sağ” değil, sağcı popülist bir parti olarak BNP’yi hızla gölgede bıraktı. BNP'ye eğilimli seçmenlerden daha ılımlı bir seçmen kitlesini cezbetti ve Muhafazakâr ve İşçi partilerinin seçmenlerinden de önemli bir destek aldı. NF ve BNP'nin aksine, UKIP ırkçılığı reddetti ve genel olarak göçü, özellikle de Avrupa Birliği'ni (AB) hedef aldı. Aynı durum, Farage'ın önde gelen lideri olmadan sönüp giden UKIP'ten ayrıldıktan sonra kurduğu Reform UK Partisi (eski adıyla Brexit Partisi) için de geçerli. Parti, ırkçı olmayan imajını vurgulamak için, sınır dışı planının duyurulması sırasında Farage'ın yanında görünen İngiliz Müslüman siyasetçi ve eski parti başkanı Zia Yusuf gibi isimleri öne çıkararak çeşitliliğini vurgulamaya çalıştı. Şaşırtıcı bir şekilde, sınır dışı etme politikası Farage'ın gündeminin hiçbir zaman ana odak noktası olmadı; çünkü odak noktası, halihazırda gelmiş olanları sınır dışı etmek yerine göçmen akışını engellemekti. Ancak bu durum değişti.

Trump etkisi

Öyleyse, Reform ve benzerleri, motivasyonları açıkça NF veya BNP tarafından öne sürülenlerden daha az ırkçı görünse bile, sınır dışı etme politikalarını uygulamak için neden aşırı sağcı araçlara başvuruyor? Daha önce seçmenler tarafından reddedilen bu fikirler neden şimdi ilgi görüyor?

İngiltere'de, göç konusunda giderek daha katı bir tutum benimseyen zor durumdaki Muhafazakar Parti, Farage'ın son açıklamasının ardından onu “politikalarını kopyalamakla suçladı

Önemli bir faktör -en azından İngiltere’de- kaçak göçmen sayısındaki büyük artıştır. Daha önce sayılar birkaç yüzü geçmezken, durum 2021'den bu yana önemli ölçüde değişti. Her yıl en az 28 bin kişi küçük teknelerle Manş Denizi'ni geçiyor ve bu sayı 2022'de 45 bine ulaştı. İronik bir şekilde bu artış, Nigel Farage'ın tutkuyla savunduğu bir karar olan İngiltere’nin AB’den ayrılmasının doğrudan bir sonucu. Brexit, Londra'nın, AB’ye üye ülkelerin kaçak göçmenleri girdikleri ilk üye ülkeye geri göndermelerine olanak tanıyan Dublin Tüzüğü'ne üyeliğini de kaybetmesine yol açtı.

Gregory SafederGregory Safeder

Bir diğer önemli faktör ise Avrupa genelinde popülizmin yükselişi ve seçmenlerin giderek daha fazla kesimi arasında sağcı siyasete doğru artan eğilimdir. Geleneksel merkez partilere duyulan güvenin azalması, çokkültürlülüğün açıkça reddi ve ekonomik durgunluk, Avrupalıların sorunlarına yönelik sağcı çözümleri dinlemeye istekli olmalarına katkıda bulundu; bu çözümlere, görünüşe göre artan sınır dışı etmeler de dahil. Farage'ın yeni politikasının en büyük katalizörü tartışmasız Donald Trump. Avrupa'daki popülist partiler yeni bir olgu değil; 2000'lerin başından itibaren siyasi sahnenin temel unsurlarından biri oldular. Bu partilerin hepsi en başından beri göçe karşı çıkmış olsa da sınır dışı etme ve geri göndermelere odaklanma, geçen yıldan itibaren önemli bir ivme kazandı.

Trump'ın liderlik ettiği Amerikan örneğini takiben, kitlesel sınır dışı etmeler yakında Avrupa'ya da sıçrayabilecek gibi görünüyor

Bunun, Trump'ın ABD’de ikamet eden on milyondan fazla yasadışı göçmeni sınır dışı etme vaadiyle aynı zamana denk gelmesi tesadüf değil. NBC'ye göre, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE), şubat ve haziran ayları arasında yaklaşık 70 bin göçmeni sınır dışı etti ve bu sayı açıkça artmaya devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu politikalar, sınır dışı etmenin pratik bir siyasi seçenek olarak normalleşmesine katkıda bulunuyor. Çoğu ABD Başkanı’na açıkça hayranlık duyan Avrupalı ​​popülistlere kendi ülkelerinde de benzer bir yaklaşımı benimsemeleri için zemin sağlıyor.

Ana akım olma yolunda

Liberaller, Farage ve Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) toplumun sorunlarından göçmenleri sorumlu tuttuğunu savunarak, kitlesel sınır dışı politikalarına karşı çıkmaya devam ederken, bu fikir popülist partileri aşan bir ivme kazanmaya devam ediyor.

İngiltere'de, göç konusunda giderek daha katı bir tutum benimseyen zor durumdaki Muhafazakar Parti, Farage'ın son açıklamasının ardından onu “politikalarını kopyalamakla” suçladı. Buna karşılık, eski İşçi Partisi içişleri bakanı Jack Straw, Londra'nın daha fazla göçmeni sınır dışı edebilmesi için ülkesine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden “ayrılma” çağrısında bulundu; bu talep Farage tarafından da benimsendi. Başbakan Keir Starmer bile bu konuda dikkat çekici bir şekilde sessiz kalırken, hükümeti göreve geldiğinden beri sınır dışı edilen kaçak göçmenlerin sayısını vurgulamaya çalıştı. Bu arada ister Almanya, Avusturya, Hollanda, İspanya veya Portekiz'de olsun, Avrupa'daki popülistler, “geri gönderme” fikrini giderek daha fazla savunmaya devam ediyor. Ancak Fransız popülist sağının lideri Marine Le Pen bu fikri açıkça reddediyor. Trump’ın liderlik ettiği Amerikan örneğini takiben, kitlesel sınır dışı etmeler yakında Avrupa'ya da sıçrayabilecek gibi görünüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Beyaz Saray Sözcüsü, gazetecinin sorusuna "Anan" diye cevap verdi

Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt ve Beyaz Saray İletişim Direktörü Steven Cheung, bir muhabirin ABD Başkanı Donald Trump'ın Vladimir Putin'le yapacağı görüşme için Budapeşte'yi kimin seçtiğini sorması üzerine, "Anan" yanıtını verdi (AP)
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt ve Beyaz Saray İletişim Direktörü Steven Cheung, bir muhabirin ABD Başkanı Donald Trump'ın Vladimir Putin'le yapacağı görüşme için Budapeşte'yi kimin seçtiğini sorması üzerine, "Anan" yanıtını verdi (AP)
TT

Beyaz Saray Sözcüsü, gazetecinin sorusuna "Anan" diye cevap verdi

Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt ve Beyaz Saray İletişim Direktörü Steven Cheung, bir muhabirin ABD Başkanı Donald Trump'ın Vladimir Putin'le yapacağı görüşme için Budapeşte'yi kimin seçtiğini sorması üzerine, "Anan" yanıtını verdi (AP)
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt ve Beyaz Saray İletişim Direktörü Steven Cheung, bir muhabirin ABD Başkanı Donald Trump'ın Vladimir Putin'le yapacağı görüşme için Budapeşte'yi kimin seçtiğini sorması üzerine, "Anan" yanıtını verdi (AP)

Katie Hawkinson ABD Muhabiri 

Üst düzey Beyaz Saray yetkilileri, ABD Başkanı Donald Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le yapacağı görüşmenin yerini kimin seçtiği soran bir muhabire "Anan" dedi.

Trump perşembe günü, Ukrayna'daki savaşın sona ermesini görüşmek üzere yakında Macaristan'ın Budapeşte kentinde Putin'le bir araya geleceğini duyurmuştu. Putin, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından arandığı için bu seçim soru işaretlerine yol açtı. Öte yandan Associated Press'in haberine göre, mahkemeden ayrılma sürecinde olan Macaristan'ın arama emrini yerine getirmesi pek olası görünmüyor.

HuffPost, Beyaz Saray'a görüşme yerini kimin seçtiğini sorduğunda, Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karoline Leavitt'in cevabı "Anan seçti" oldu. Gazetenin aktardığı üzere Beyaz Saray İletişim Direktörü Steven Cheung da "Anan" diye yanıt verdi.

Daha sonra HuffPost muhabiri, bu cevabı komik bulup bulmadığını Leavitt'e sordu.

Leavitt şöyle cevap verdi: 

Kendini gerçekten bir gazeteci sayman bana komik geliyor. Bunu yüzüne karşı söylemiyorlar ama medyadaki meslektaşların da dahil kimsenin ciddiye almadığı radikal solcu bir gazeteci bozuntususun. Bana samimiyetsiz, taraflı ve saçma sapan sorularını mesaj atmayı bırak.

The Independent, Beyaz Saray'a "anan" demenin uygun bir cevap olup olmadığını sorduğunda sözcü Taylor Rogers "Son derece uygun" dedi.

Rogers, "Bu mesajları alan kişi gerçek bir muhabir değil, Demokrat bir aktivist. Sonuç olarak aldığı yanıt son derece uygundu" dedi. 

Beyaz Saray basın ekibi her gün gerçek muhabirlerden gelen yüzlerce ciddi talebi karşılıyor ve yanıtlıyor; partizan gazeteci bozuntularıyla kaybedecek vaktimiz yok!

Cheung da cuma öğleden sonra bu konuşmayla ilgili bir X gönderisini tekrar paylaştı ancak başka bir yorum yapmadı.

The Independent, yanıt hakkı için HuffPost'la temasa geçti.

Beyaz Saray son günlerde söylemini sertleştirmiş gibi görünüyor. Perşembe günü Fox News'a konuşan Leavitt, Demokrat Parti'nin "ana seçmen kitlesinin" "Hamas teröristleri, kaçak göçmenler ve şiddet yanlısı suçlular" olduğunu iddia etmişti.

Leavitt, "Dediğim gibi; antisemitistleri, Hamas teröristlerini, kaçak göçmenleri ve Amerikan sokaklarında serbestçe dolaşmasını istedikleri şiddet yanlısı suçluları da içeren radikal sol tabanlarına hizmet etmekten başka hiçbir şeye tahammülleri yok" demişti.

Independent Türkçe.Independent.co.uk/news


Witkoff ve Kushner, İsrail'in Katar'a düzenlediği saldırının ardından kendilerini ‘ihanete uğramış’ gibi hissetti

Jared Kushner, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından Tel Aviv'de yaptığı konuşma sırasında ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un arkasında duruyor. (Reuters)
Jared Kushner, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından Tel Aviv'de yaptığı konuşma sırasında ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un arkasında duruyor. (Reuters)
TT

Witkoff ve Kushner, İsrail'in Katar'a düzenlediği saldırının ardından kendilerini ‘ihanete uğramış’ gibi hissetti

Jared Kushner, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından Tel Aviv'de yaptığı konuşma sırasında ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un arkasında duruyor. (Reuters)
Jared Kushner, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından Tel Aviv'de yaptığı konuşma sırasında ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un arkasında duruyor. (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı ve danışmanı Jared Kushner, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun geçen ay Doha'da Hamas liderlerine yönelik saldırı emri vermesinin ardından başkanın ‘İsraillilerin kontrolü biraz kaybettiğini’ düşündüğünü açıkladı.

ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, CBS'nin 60 Minutes programında Kushner ile birlikte verdiği ve pazar günü tam olarak yayınlanacak olan röportajda, “Jared ve ben biraz ihanete uğradığımızı hissettik” dedi.

Witkoff şöyle devam etti: “Bu çok büyük bir etki yarattı. Çünkü Katarlılar, Mısırlılar ve Türkler gibi müzakerelerde çok önemli bir role sahipti... Katarlıların güvenini kaybettik. Böylece Hamas ortadan kayboldu ve onlara ulaşmak çok zorlaştı.”

Kushner, saldırının Trump'ın ‘çok sert davranma ve onların uzun vadeli çıkarlarına aykırı olduğunu düşündüğü şeyleri yapmalarını engelleme zamanının geldiğini’ fark etmesine neden olduğunu bildirdi.

Gazze Şeridi'ne yönelik yaklaşık iki yıllık savaş boyunca İsrail, hem Gazze Şeridi'nde hem de bu tür girişimlerin kendi topraklarında gerçekleştirilmesinin beklenmediği ülkelerde Hamas liderlerini hedef almayı yoğunlaştırdı.

Bu tür bir girişim, Gazze Şeridi'ne sükûnet getirme çabalarını görüşmek üzere hareketin bir heyetini ağırlayan Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleşti. Hamas, üst düzey yetkililerinin eylül ayındaki saldırıdan sağ kurtulduğunu doğrularken, beş Hamas mensubu ve bir Katar güvenlik gücü öldürüldü.

İsrail'in saldırıları, Katar'ın başkenti Doha’da Hamas'a ait bir kompleksi hedef aldı. Saldırıda, hareketin liderlik konseyinin üyesi Halil el-Hayye'nin oğlu Hammam el-Hayye, ofis müdürü Cihad Labbad ve arkadaşları Ahmed Memluk, Abdullah Abdulvahid ve Mumin Hassun öldürüldü.

Kaynaklara göre, hedef alınan kompleks, Hamas liderleri ve yetkilileri ile güvenlik görevlilerine ait ofis ve evleri içeriyor. Bunlar arasında Halil el-Hayye'ye ait, özel bir ofis içeren ve dört saldırının en şiddetlisinin hedefi olan orta büyüklükte bir villa da bulunuyor.