Trump ile ilişkiler için zemini hazırlamak

Gelecek dönem başkanının ilk döneminden memnun olmayan pek çok isim ona kur yapma yöneldi

ABD Başkanı seçilen Donald Trump televizyonlara açıklamalar yaptığı sırada (AFP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump televizyonlara açıklamalar yaptığı sırada (AFP)
TT

Trump ile ilişkiler için zemini hazırlamak

ABD Başkanı seçilen Donald Trump televizyonlara açıklamalar yaptığı sırada (AFP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump televizyonlara açıklamalar yaptığı sırada (AFP)

Nebil Fehmi

Donald Trump'ın Kamala Harris'e karşı başkanlık yarışını kazanmasıyla birlikte, bir sonraki ABD yönetimi Demokrat Parti yerine farklı kişiliklere ve yeni yönelimlere sahip Cumhuriyetçi kişilerden oluşacak. İç siyasi arenadaki aktivistler, çıkarlarını güvence altına almak, emellerine ulaşmak ya da Beyaz Saray'ın yeni patronunun kendisine karşı çıkanlara vereceği tepkilerin sonuçlarından kaçınmak için gelecek olana hazırlanmakta acele ediyorlar.

Geçtiğimiz haftaları takip ederken, başkan oğul George W. Bush'un Bill Clinton'dan başkanlığı devralmasından önceki haftaları, ikimiz de Washington büyükelçisi iken ben, Prens Bender bin Sultan ve merhum Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ı bir araya getiren sohbetleri hatırladım. O dönemde Demokrat yönetim, Arafat'ı, Filistin-İsrail anlaşmazlığının çözümüne yönelik “Clinton Çerçevesi” olarak adlandırılan çerçeveyi kabul etmeye ikna etmeye çalışıyordu. Clinton Grubu'nun bazı uygulamalarına ilişkin çekincelerime ve bu aşamada amaçlarının siyasi miraslarını korumak olduğuna dair kesin inancıma rağmen, Filistin Devlet Başkanı'na tavsiyem şuydu; seçilmiş herhangi bir başkan zorluklarla dolu bir meseleye dalmakta acele etmeyecektir, bu nedenle, Filistinlilerin bazı hedefleri yerine getirilirse, tekliflerini koşullu olarak olumlu bir şekilde ele alabilir ve yeni başkan ile birlikte geliştirmek üzere bazı notlar kaydedebilirsiniz.

Artık yeni bir geçiş aşamasının eşiğindeyiz ve bunun Trump'ın eski döneminin değiştirilmiş, daha sert ve çatışmacı bir versiyonu olacağına inanıyorum. Kendisi ve ekibi, daha önce yaptıkları en büyük hatanın, bazı politikaları kökünden söküp atmak veya ortadan kaldırmak yerine uzlaşmacı çözümler aramayı abartmak olduğunu düşünüyor. Bu eğilim, yeni yönetimdeki pozisyonları doldurmak üzere tartışmalı ancak Trump’a çok sadık isimlerin aday gösterilmesi şeklinde de yansıdı. Trump daha önce kendisine düşman olanlardan hesap soracağını defalarca vurguladı; bu da Federal Soruşturma Bürosu başkanı gibi önemli isimlerin görevinden istifa etmesine ve pek çok kişinin gelecek olana hazırlanmasına yol açtı.

Trump çeşitli açıklamalarla uluslararası arenayı da bir sonraki dönemine hazırlamaya yönelik adımlar attı. Danimarka'yı endişelendiren ve savunma rezervlerini artırmasına neden olan Grönland topraklarına yönelik hak iddiası da buna dahil. Buna bir de geçiş ücretlerinin düşürülmemesi halinde Panama Kanalı'nı geri alma talebi eklendi. Cumhuriyetçi milyarder ayrıca çeşitli sebep ve düşüncelerle Meksika, Kanada, Çin ve BRICS üyesi ülkelere vergi ve gümrük vergisi uygulama tehdidinde bulundu. Ama ynı zamanda, ülkesinin birinci rakibi Pekin olmasına rağmen Çin Devlet Başkanını yemin törenine davet etti.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Trump'ı şiddetli bir yangından sonra restore edilen Notre Dame Katedrali'nin açılışına davet etmesiyle, gelecek olana hazırlık meselesi net bir şekilde ve uluslararası aciliyetle genişledi. Rus hükümeti Trump'ı seçildiği için tebrik etmekte acele etmezken, Başkan Vladimir Putin önce davranarak Soçi'deki Valday Konferansı sırasında alenen tebriklerini sundu. Trump’ın Amerikan desteğinin hiçbir zaman devam etmeyeceği tehdidinde bulunduğunu kesin olarak bilmelerine rağmen Ukraynalı liderler de çeşitli vesilelerle Trump'a yaklaşmaya çalıştılar. Görev süresi sona eren Başkan Joe Biden yönetimiyse, önce davranarak Kiev'e yeni silahlar temin etti ve Amerikan füzelerinin Rus topraklarına karşı kullanımını onayladı. Ukrayna da Rus askeri liderlere yönelik saldırılarını artırdı.

Buna ek olarak, Trump'ın ilk döneminden memnun olmayan pek çok isim, Avrupa sağının, özellikle de İtalya'nın Trump'a yakın en önemli taraflar haline geleceğine dair giderek artan işaretler ile ona kur yapmaya yöneldi.

Ortadoğu, zemini hazırlamaya yönelik kayda değer bir faaliyete sahne oluyor. Türkiye'ye yakın olan Heyet Tahrir el-Şam'ın, Trump'ın zaferinden sonra ve görevi teslim almasından önce Suriye'de Beşşar Esed rejimini devirmek için harekete geçmesi basit bir tesadüf değil. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk döneminden itibaren Trump'la iyi ilişkiler içinde olduğunu unutmamalıyız. Trump'ın Suriye'deki olaylara ilişkin ilk yorumu ABD'nin müdahaleden kaçınması gerektiği ve Ortadoğu'nun anahtarlarının Türkiye'de olduğu yönünde oldu.

İsrail'in de zemin hazırlamakta aktif olduğu dikkat çekiyor çünkü Trump'ın İbrahim Anlaşmasını geliştirmeyi arzu ettiğini çok iyi biliyor. Filistinlilerin kendilerine toprağın yalnızca yüzde 30'unu verdiği için reddettikleri Yüzyılın Anlaşmasını da yeniden canlandırmaya çalışabilir. Bilindiği üzere Binyamin Netanyahu bu anlaşma kapsamında bir Filistin devletini onaylama vaadini yerine getirmedi. Netanyahu'nun güçleri Batı Şeria'da genişliyor, hükümeti ateşkes anlaşmasına varılmasını, Gazze'de esir ve rehine değişimini engelliyor. Suriye ile 1974 tarihli “Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması”nı ihlal ederek daha fazla toprak işgal etme konusunda acele ediyor. İran'a karşı gerilimi tırmandırıyor, taviz vermeden ve tereddüt etmeden güç kullanımını Ortadoğu'ya yayıyor. Bütün bunları gelecekte Trump ile yapılacak görüşmelerde onu ayrıntılara boğarak, sunulacak çeşitli müzakere kartlarını güvence altına almak için yapıyor. Ayrıca ilk dönemindeki başarılarını geliştirmek için Trump’ın sınırlı da olsa bir Filistin devletini kabul etme yönündeki baskısından kaçınma umuduyla iş birlikçi bir müttefik gibi görünmek istiyor.

Öte yandan Dini Lider Ali Hamaney’in etkili açıklamalarına ve mevcut İran Dışişleri Bakanı'nın eski Suriye cumhurbaşkanı Beşşar Esed'in Astana Platformu ile iş birliği yapmadığına dair eleştirilerine rağmen, İran'ın, İsrail'in İran komuta ve hava savunma merkezlerine yönelik saldırılarına yanıt konusuna son derece temkinli ve dikkatli politikalarla yaklaştığını görüyoruz. Eski İran dışişleri bakanı ve yeni Cumhurbaşkanının Danışmanı Muhammed Cevad Zarif’se, İran’ın yönelimleri hakkında bazı geleneksel pozisyonları kaydettiği iki makale yayınladı. Bu da, uluslararası toplumla iletişim kurma arzusunu yansıtıyor ve bunların hepsi, İran'ın, Trump'ın ilk döneminde benimsediği azami baskı politikalarından kaçınmak veya bunları sınırlamak istediğinin göstergeleri.

Dikkat çeken husus, Trump'ın Türkiye ve İsrail'deki dostlarının, Trump gelmeden önce nüfuzlarını genişletmeye çalışmakta acele etmeleridir. Amaçları da güç kullanmada aşırıya kaçıp, Amerikan desteği talep etmeleri halinde, Trump’ın herhangi bir baskısından kaçınmak için pozisyonlarını ve taleplerini pekiştirmektir. İran gibi sevilmeyen taraflarsa felaketten kaçınmak için temkinli davranıyor. Birçoğunun Trump veya yardımcılarıyla resmi veya gayri resmi temasları bulunuyor. Örneğin İran'ın, ABD'nin gelecek dönem başkanına yakın milyarder Elon Musk ile temasa geçtiği bildirildi. İsrail ayrıca Başbakan Netanyahu'nun Trump ile birçok doğrudan temasta bulunduğunu duyurdu; hem de kabul görmüş diplomatik gelenekler, kendisi ve yönetimi resmi olarak göreve gelene kadar bu önemli temasların ertelenmesini gerektirdiği halde.

Herkes geleceği planlıyor ve biz de gelecek olana hazırlanmalıyız. Ortadoğu'da bunun adımlarından ilki, özellikle son yıllarda, zeminin hazırlanması aşamasında yapılanlar da dahil olmak üzere, çekincelerin tescil edilmesi ve her türlü ihlalin reddedilmesidir. Ayrıca, ihlalcilerden gelmesi beklenen önerilere, ulusal güvenliğin ve bölgesel istikrarın gerekliliklerini öne çıkararak ve genel olarak tüm bunların olumlu getirilerini açıklayarak karşı argümanlar hazırlamalıyız. Keza bir yandan iç ve dış politikamızı geliştirirken, bir yandan da Trump yönetiminin Amerikan çıkarları için  meşru pozisyonlar almamasının maliyetine de hazırlanmalıyız.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Indpendent Arabia’dan çevrilmiştir.



Netanyahu, ikinci aşamanın Hamas iktidarının sona ermesine bağlı olduğunu ileri sürüyor

Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
TT

Netanyahu, ikinci aşamanın Hamas iktidarının sona ermesine bağlı olduğunu ileri sürüyor

Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)
Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'nın el Halil kentinde dün İsrail tarafından öldürülen bir işçinin cenazesini taşıyor (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'deki ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçişin yakın olduğunu öngörmesine rağmen, bunu Hamas'ın iktidarının sona ermesine bağladı.

Netanyahu, dün İsrail'de Almanya Başbakanı Friedrich Merz ile düzenlediği basın toplantısında, "Kimse Trump'ın rehineleri serbest bırakması için Hamas'a baskı yapmasını beklemiyordu ama başardık. Şimdi ikinci aşama, Hamas'ı ve Gazze'yi silahsızlandırmak" ifadelerini kullandı.

Merz'in İsrail ziyareti, Netanyahu'nun Gazze Savaşı'nın ardından yaşadığı göreceli Avrupa izolasyonuna son verdi. Merz, Tel Aviv'in yanında durmanın "Almanya politikasının ayrılmaz ve temel bir parçası olduğunu ve öyle kalacağını" belirtti, ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Netanyahu ve eski savunma bakanı Yoav Gallant hakkında Gazze'de işlendiği iddia edilen savaş suçları nedeniyle çıkardığı tutuklama emrine atıfta bulunarak, Netanyahu'ya Berlin'i ziyaret daveti göndermeyi reddetti.


ABD'li yetkili Helberg: Batı Afrika'daki güvenlik, Washington için büyük bir endişe

ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg (X platformundaki hesabı)
ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg (X platformundaki hesabı)
TT

ABD'li yetkili Helberg: Batı Afrika'daki güvenlik, Washington için büyük bir endişe

ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg (X platformundaki hesabı)
ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg (X platformundaki hesabı)

ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı Jacob Helberg, dün Abidjan'da AFP'ye yaptığı açıklamada, Batı Afrika'daki sorunlu güvenlik durumunun Washington için "büyük bir endişe" olduğunu ve Washington'un kalkınma yardımlarından ziyade ticareti önceliklendirmeye başladığını söyledi.

AFP’nin çatışma izleme örgütü ACLED'in verilerine dayanarak yaptığı analize göre, Afrika'nın Sahel bölgesinde silahlı saldırılar son altı yılda önemli ölçüde arttı. 2019'da Mali ve Burkina Faso sınırında yoğunlaşan bin 900 saldırıdan, 2024'te 5 bin 500'ün üzerine çıkan saldırılara ve bu yıl 10 Ekim'e kadar İspanya'nın iki katı büyüklüğündeki bir alanda 3 bin 800 saldırıya ulaşıldı.

Şiddet olayları yaklaşık 77 bin kişinin hayatına mal oldu ve Gine Körfezi ülkelerine de sıçradı.

Devlet Başkanı Alassane Ouattara'nın yemin töreninde Başkan Donald Trump'ı temsil ettiği Abidjan'dan konuşan Helberg, Sahel bölgesindeki güvenlik sorunlarının ABD yönetiminin en önemli öncelikleri arasında olduğunu vurguladı.

“Bölgedeki güvenlik ihtiyaçları ciddi endişe kaynağıdır” diyen Helberg, bu sorunların bölgedeki ekonomik güvenlik ve yatırım istikrarı üzerinde doğrudan etkileri olduğunu belirtti.

Washington'un kıtada, özellikle Fildişi Sahili ile ekonomik ortaklıklarını güçlendirmesi bağlamında, Amerikalı yetkili, istikrarın her türlü Amerikan yatırımı için ön koşul olduğunu vurguladı.

ABD'li yetkili, Washington'un kıtadaki ekonomik ortaklıklarını, özellikle Fildişi Sahili ile olan ilişkilerini güçlendirme bağlamında, istikrarın herhangi bir ABD yatırımı için ön koşul olduğunu vurguladı.

"Amerikalılar yatırım yapma riskini alacaklarsa, bu yatırımın güvenilir ve emniyetli olması gerekir" ifadelerini kullandı.

Trump, ikinci döneminin başlangıcından bu yana, yönetiminin Afrika'ya yardımdan ziyade ticarete odaklanacağını açıkladı.

Son haftalarda, birkaç üst düzey ABD yetkilisi, "terörizmle" mücadele ve ABD özel yatırımlarını teşvik etmek için "Amerikan çözümünü" sunmak üzere, tamamı askeri rejimler tarafından yönetilen Bamako, Vagadugu ve Niamey'i ziyaret etti.

Şarku’l Avsat’ın edindği bilgiye göre bu, Demokrat Başkan Joe Biden yönetiminin 2020-2023 yılları arasında üç ülkede gerçekleşen ardışık darbelerin ardından bu ülkelere sağladığı kalkınma yardımının önemli bir kısmını askıya almasının ardından, Washington’un Sahel ülkelerine yönelik yeni yaklaşımını temsil ediyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik Büyümeden Sorumlu Müsteşarı, Washington ile Mali, Nijer ve Burkina Faso arasındaki diplomatik görüşmelerin "hâlâ sürdüğünü" doğruladı ve sonuçları hakkında yorum yapmanın "erken" olacağını belirtti.

Helberg, "Bölgedeki güvenlik sorunları ulusal bir sorun olmaktan çok bölgesel bir sorundur" dedi.

Kasım ayının ortasında, üç Sahel ülkesi Birleşmiş Milletlere, "bölge ülkeleri ve istekli tüm ortaklarla iş birliğine tam olarak hazır olduklarını" bildirdi.


Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı

İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
TT

Şam ile Tel Aviv arasında sessiz bir savaş: ABD’den Netanyahu’ya fren baskısı

İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)
İşgal altındaki Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki sınır yakınlarında ilerleyen İsrail zırhlı araçları, Aralık 2024 (AP)

Suriye’nin güneyi, Beşşar Esed rejiminin bir yıl önce devrilmesinden bu yana, Şam’ın ‘1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na karşı bir İsrail darbesi’ olarak nitelendirdiği gelişmelere sahne oluyor. İşgal altındaki Golan Tepeleri sınırlarını düzenleyen anlaşma, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca bölgedeki hukuki ve güvenlik çerçevesini oluşturmuştu. Ancak Tel Aviv, son gelişmeleri fırsat bilerek benzeri görülmemiş bir askeri tırmanışa girişti ve bu süreçte ülkenin güneyindeki Kuneytra ve Dera’daki yeni alanları kontrolü altına aldı.

Suriye’deki yeni yönetim ise İsrail’in Esed sonrası işgal ettiği bölgelerden çekilmesini öngören bir güvenlik anlaşması yapmaya çalışıyor. Bu kapsamda Şam yönetimi, Washington’ın etkin bir rol üstlenmesini bekliyor. Konuya hâkim kaynaklara göre, ABD’nin İsrail’i böyle bir anlaşmaya ikna edebilecek en güçlü taraf olduğu düşünülüyor; zira Tel Aviv, şimdiye kadar bu anlaşmayı imzalamaya yanaşmadı.

İşgalin genişlemesi

Şam’ın yaklaşık 60 kilometre güneybatısında yer alan ve İsrail tarafından Haziran 1967 Savaşı’nda işgal edilen Golan Tepeleri cephesi, uzun yıllar boyunca hem Hafız Esed hem de oğlu Beşşar Esed dönemlerinde sakinliğini korudu. Bu durum, 1973 Ekim Savaşı sonrasında Suriye ile İsrail arasında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması sayesinde mümkün olmuştu. Anlaşma, toplam bin 860 kilometrekarelik Golan’ın üçte ikisinin İsrail işgali altında kalmasını fiilen kabul ediyordu.

Ancak 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Esed’in Moskova’ya kaçmasının ardından, dünya çapında yankı uyandıran bu gelişmeden sadece saatler sonra İsrail, anlaşmanın çöktüğünü ilan ederek Suriye topraklarındaki tampon bölgeyi ele geçirdi. Yaşananlar, sessiz fakat kesintisiz bir savaşın başlangıcı olarak değerlendiriliyor.

Söz konusu anlaşmayla oluşturulan tampon bölge, Golan’ın kuzeyinden güneyine doğru yaklaşık 75 kilometre boyunca uzanıyor; Dera vilayetindeki Yermuk Vadisi’ne komşu bu hattın genişliği bazı yerlerde birkaç yüz metreden 14 kilometreye kadar çıkıyor. Bölgenin toplam yüzölçümü yaklaşık 235 kilometrekare.

İsrail savaş uçakları, Esed rejiminin devrilmesini izleyen ilk günlerde yüzlerce hava saldırısı düzenleyerek askeri hava üslerini ve Suriye ordusunun elinde kalan ağır silahları imha etti. İsrail sadece tampon bölgeyi işgal etmekle yetinmedi; Kuneytra ve Dera kırsalının doğu kesimlerine doğru ilerleyerek kontrol alanını genişletti. İsrail ordusu bölgede her gün yeni operasyonlar düzenliyor, kontrol noktaları kuruyor ve sivilleri gözaltına alıyor.

fgt
Golan Tepeleri'nde İsrail ile Suriye arasındaki tampon bölgede hareket eden İsrail güçleri, 10 Aralık 2024 (EPA)

Suriyeli yetkililer, İsrail’in geçtiğimiz yıl aralık ayından bu yana ülke içine binden fazla hava saldırısı düzenlediğini ve güney vilayetlerine yönelik sınır ötesi kara operasyonlarının 400’ü aştığını belirtti. Çalışmalara göre Esed rejiminin devrilmesinin ardından başlayan süreçte İsrail’in kontrol altına aldığı Suriye topraklarının toplamı 460 kilometrekareyi geçiyor. Bu alanlarda dokuz askeri üs ile gözetleme ve kontrol noktaları kuruldu. Ayrıca İsrail, Cebel eş-Şeyh’teki Suriye gözlemevini de ele geçirerek Suriye ve Lübnan içindeki hareketliliği, hatta Irak sınırına kadar uzanan bölgeleri izlemeye başladı.

Esed’in kaçışından sonra İsrail’in Suriye’deki tutumu için çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Suriyeli askeri uzman İsmet el-Absi’ye göre Tel Aviv, 1974 Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın artık kendi güvenlik çıkarlarına hizmet etmediğini düşünüyor. Özellikle Suriye’nin uluslararası arenaya dönüşü ve bölgesel etkisinin artması bu değerlendirmede belirleyici oldu.

El-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail’in son tırmanışının olası herhangi bir anlaşma öncesinde sahada yeni bir gerçeklik dayatma amacı taşıdığını vurguladı. El-Absi’ye göre Tel Aviv, operasyonel özgürlüğünü sınırlayabilecek herhangi bir kısıtlamaya bağlı kalmayacağını göstermek, ayrıca uluslararası toplumun ve ABD’nin Golan’daki olası ihlallere vereceği tepkiyi test etmek istiyor.

İsrail hükümeti, eski rejim güçlerinin çekilmesinin ardından tampon bölgenin işgalini ‘Golan’daki yerleşimlerin güvenliğini sağlama’ gerekçesiyle savunuyor. Ancak birçok gözlemci, Suriye’nin yeni yönetiminin İran destekli milisleri, Hizbullah’ı ve diğer silahlı grupları ülkeden çıkarmayı başarması ve kalan uyuyan hücreleri takip etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu gerekçeyi ikna edici bulmuyor.

Dürzileri koruma bahanesi

Temmuz 2025’te Suriye’nin güneyindeki çoğunluğu Dürzi olan Suveyda’da, Dürzi silahlı gruplar ile Bedevi aşiretlerine mensup silahlı unsurlar arasında kanlı çatışmalar patlak verince, Suriye ordusu ve güvenlik birimleri tarafları ayırmak için harekete geçti. Bu gelişme, İsrail’in ‘Dürzileri koruma’ gerekçesiyle yeni bir askeri müdahalede bulunması için ek fırsat yarattı.

Bu müdahale, özgürleşme sürecinden sonra İsrail’in yeni Suriye yönetimine yönelik en sert askeri operasyonu oldu. İsrail savaş uçakları 16 Temmuz 2025’te Şam merkezindeki Genelkurmay binasını ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı çevresini vurdu. Aynı saatlerde Suveyda kentinde ve çevresinde İçişleri ve Savunma bakanlıklarına bağlı unsurlara ait araçlar hedef alındı. Saldırılar, onlarca asker ve güvenlik mensubunun hayatını kaybetmesine yol açtı. Buna paralel olarak Dera ve Kuneytra’da da benzer hava saldırıları düzenlendi.

İsrail’in kendisini Suriye’deki Dürzilerin ‘koruyucusu’ gibi göstermeye yönelik çabaları sürerken, uzmanlar sahadaki gelişmelerin Tel Aviv’in hedeflerinin çok daha geniş olduğunu ortaya koyduğunu belirtiyor. Analistlere göre İsrail’in asıl amacı, ‘yeni Suriye’yi zayıflatmak için ülkeyi parçalamak, Suriye ordusunun güney illerinde (Dera, Kuneytra ve SUveyda’da) hatta Şam’ın güneybatı kırsalında varlık göstermesini engellemek.’ Nitekim İsrailli yetkililer bu hedefi daha önce birçok kez açık şekilde dile getirdi.

Gözlemcilere göre İsrail, Dürzi şeyhi Hikmet el-Hicri’yi planlarını uygulamak için uygun bir araç olarak gördü. İsrail, Hicri’nin Suveyda’nın Suriye’den ayrılmasını savunan çağrılarını destekledi. Hicri ise bu desteğe sürekli teşekkür etti. Hicri’nin takipçileri sokak ve meydanlarda İsrail bayrakları ile Netanyahu’nun fotoğraflarını açtı. Bu adımlar, Hicri’nin, vilayetteki Dürzi silahlı gruplar ve çeşitli milislerden oluşan Ulusal Muhafızlar’ı kurmasının, kontrolü elinde tutmasının ve muhalifleri susturma politikasını uygulamasının ardından geldi.

sdcfrgt
Aktivistler tarafından paylaşılan bir fotoğrafta, 2025 yılının mayıs ayında hükümet ile vilayet liderleri arasında imzalanan anlaşma uyarınca Suveyda girişinde konuşlandırılan kamu güvenlik güçleri görülüyor.

Gözlemciler, Hicri’nin projesinin artan zorluklarla karşı karşıya olduğunu, Arap, bölgesel ve uluslararası aktörlerin Suriye toprak bütünlüğüne bağlılıklarını sürdürdüğünü ve ayrılıkçı adımlara karşı çıktığını vurguluyor. Ayrıca Suveyda’daki çeşitli toplumsal kesimlerin projeye güçlü şekilde karşı çıktığı ve bunun Hicri’yi muhalifleri tasfiye etmeye yönlendirdiği belirtiliyor.

Ulusal Muhafızlar, 23 Ağustos 2025’te Suveyda merkezli olarak kurulan, vilayetteki silahlı Dürzi unsurları bir araya getiren yarı askeri bir grup olarak biliniyor.

Tıkalı müzakereler

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera göreve gelir gelmez hükümetinin önceliklerini, Suriye’nin Arap, bölgesel ve Batılı ülkelerle ilişkilerini onarmak, izolasyondan çıkarmak ve yaptırımların kaldırılması yoluyla yabancı yatırımların akışını sağlayarak yeniden imarı hızlandırmak olarak açıkladı.

Şera, İsrail’e dolaylı bir mesaj vererek, ‘yeni Suriye’nin daha fazla savaş istemediğini’ vurguladı.

Geçen ay gerçekleştirdiği ve Başkan Donald Trump ile görüştüğü tarihi Washington ziyaretinde Şera, Washington Post gazetesine verdiği röportajda, Suriye’nin İsrail ile güvenlik anlaşması müzakerelerine başladığını ve önemli mesafe kat ettiğini belirtti. Şera, “Ancak nihai bir anlaşmaya varmak için İsrail’in 8 Aralık’ta işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerekiyor” dedi.

Şera, ABD’nin müzakerelerde Suriye ile birlikte olduğunu ve birçok uluslararası aktörün bu tutumu desteklediğini vurguladı. Şera, “Bugün Başkan Trump’ın da görüşümüzü desteklediğini gördük. Bu konunun çözümü için en kısa sürede harekete geçecek” ifadelerini kullandı.

İsmet el-Absi, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, İsrail ile yürütülen müzakerelerin temel zorluklarının karşılıklı güven eksikliği ve İsrail içindeki bölünmelerden kaynaklandığını belirtti. Bazı kesimler kapsamlı bir çatışmayı önlemek için anlaşmayı gerekli görürken, bazıları sert şartlar dayatmak için tırmanışı tercih ediyor. El-Absi, buna rağmen Amerikan açılımının, gerçek bir siyasi irade mevcutsa anlaşmalara ulaşmak için bir pencere açabileceğini ifade etti.

grt
Birleşmiş Milletler (BM) gözlemcileri tarafından Güney Kuneytra kırsalındaki bir İsrail askeri üssünün karşısına göndere çekilen UNDOF (BM’nin Golan Tepeleri'ndeki Ateşkes Gözlem Gücü) bayrağı (Arşiv – Şarku'l Avsat)

El-Absi, Netanyahu’nun Trump baskısı karşısında nasıl bir tutum alacağı sorusuna yanıt verirken, “Amerikan baskısını görmezden gelmek, İsrail Başbakanı’nı doğrudan Washington ile karşı karşıya getirebilir ki, bu iç krizleri göz önünde bulundurulduğunda isteyeceği bir durum değil” dedi.

Bu nedenle el-Absi’ye göre Netanyahu’nun muhtemel yaklaşımı, ‘müzakerelere şeklen açık görünmek, ama pratikte imkânsız şartlar koyarak süreci engellemek’ şeklinde olacak.

Olası senaryolar

El-Absi’ye göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun anlaşmayı imzalamakta ısrar etmemesi halinde Suriye’nin güneyinde üç olası senaryo gündeme gelebilir: İsrail’in askeri tırmanışı sürdürerek sahada yeni bir gerçeklik dayatması, uluslararası aktörlerin (özellikle Rusya ve ABD’nin) krize doğrudan müdahale ederek kapsamlı bir çatışmayı önlemesi, ya da yerel direnişin İsrail güçlerine karşı güçlenmesi.

Bunların yanı sıra, anlaşmanın başarısızlığı direniş ekseninin yeniden etkinleşme olasılığını artırabilir ve İsrail’i uzun vadeli stratejik zorluklarla karşı karşıya bırakabilir. Güvenilir kaynaklara göre, Güney Suriye’deki gelişmeler ve bölgenin yeniden istikrara kavuşturulma çabaları, Lübnan, İran ve Irak başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası ortamda yaşanan derin dönüşümlerden bağımsız değil.

Adının açıklanmasını istemeyen kaynaklar, ABD aracılığıyla yürütülen Şam-Tel Aviv müzakerelerinin yazılı bir güvenlik anlaşmasına ulaşılmasını sağladığını, söz konusu anlaşmanın eylül ayında BM Genel Kurulu çerçevesinde imzalanmasının planlandığını, ancak Netanyahu’nun imzayı reddettiğini belirtti.

Kaynaklar, Güney Suriye’deki durumu ‘son derece endişe verici’ olarak nitelendirirken, Şam’ın eski durumu yeniden tesis etmek için ABD’nin etkin bir rol üstlenmesini beklediğini vurguladı. Zira Başkan Trump’ın, İsrail üzerinde baskı kurarak güney Suriye’deki tırmanışı sona erdirebilecek tek aktör olduğu ifade ediliyor.