Bugün 4 rehinenin cenazesini teslim alacak olan İsrail’de Başbakan Netanyahu: Acı dolu bir gün olacak

Kudüs Tugayları bir rehinenin ceset kalıntılarını teslim edeceğini duyururken Kızılhaç, mahremiyete saygı gösterilmesi çağrısında bulundu

TT

Bugün 4 rehinenin cenazesini teslim alacak olan İsrail’de Başbakan Netanyahu: Acı dolu bir gün olacak

Bugün 4 rehinenin cenazesini teslim alacak olan İsrail’de Başbakan Netanyahu: Acı dolu bir gün olacak

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde varılan ateşkes anlaşmasının uygulanması kapsamında 7 Ekim 2023 saldırısından bu yana Hamas tarafından alı konulan dört rehinenin cesetlerini teslim alınacağı bugünün İsrail için ‘acı bir gün’ olacağını söyledi.

İsrail Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamaya göre Netanyahu “Yarın (perşembe) İsrail Devleti için çok zor ve acı dolu bir gün ve bir yas günü olacak. Hayatını kaybeden dört rehinemizi eve getireceğiz” ifadelerini kullandı.

cvfgbrhnt
Rehine Aileleri Forumu tarafından paylaşılan ve ölen rehinelerden biri olan Shiri Bibas'ın görüldüğü tarihsiz bir fotoğraf (AP)

Hamas dört rehinenin cesedini teslim edeceğini açıkladı

Hamas'ın askeri kanadı İzzedin el-Kassam Tugayları tarafından dün yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'nde varılan ateşkes anlaşması çerçevesinde bugün cenazesi teslim edilecek dört rehinenin ismini açıkladı. Hamas Sözcüsü Ebu Ubeyde tarafından yapılan açıklamada, üçü Bibas ailesinden olmak üzere dört İsrailli rehinenin cesetlerinin bugün teslim edileceği belirtildi. Ebu Ubeyde, alıkonuldukları yerler Siyonist işgalci İsrail ordusuna ait savaş uçakları tarafından kasıtlı olarak bombalanmadan önce tüm rehinelerin hayatta olduğunu vurguladı.

Bibas ailesinin babası Yarden Bibas 1 Şubat'ta Gazze Şeridi’nden serbest bırakılmıştı.

Öte yandan İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı Kudüs Tugayları tarafından dün yapılan açıklamada, Gazze Şeridi'nde varılan ateşkes anlaşmasının ilk aşamasındaki esir takasının yedincisi kapsamında İsrailli esir Oded Lifshitz'in cesedini yarın (bugün) teslim etmeye karar verildiği belirtildi.

Kızılhaç

Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nden (ICRC) yapılan açıklamada ise ‘rehinelerin cesetlerinin teslim edilmesinden önce mahremiyete saygı gösterilmesi’ çağrısında bulunuldu.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Şeffaf olmalıyız: Cesetlerin teslim edilmesi sırasında herhangi bir aşağılayıcı muamele kabul edilemez.”

Hamas salı günü dört İsrailli rehinenin cesetlerini bugün, diğer altı rehineyi ise cumartesi günü sağ olarak teslim etmeye karar verdiğini duyurmuştu.

Ölen rehineler İsrail'in Gazze'ye yönelik 15 ayı aşkın süredir devam eden saldırıları sırasında hayatlarını kaybetti.

scdfvgth
Shiri ve Yarden Bibas çifti ve iki oğulları Ariel'in (solda) ve Kefir'in (sağda) görüldüğü bir duvar resmi (AP)

Hamas Siyasi Büro Başkanı Basın Danışmanı Tahir en-Nunu dün Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada Hamas’ın arabuluculara, rehineleri ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasında, ilk aşamada olduğu gibi gruplar halinde değil, tamamını tek seferde serbest bırakmaya hazır olduğunu bildirdiğini söyledi.

Rehine Aileleri Forumu

Rehine Aileleri Forumu dün, Yarden Bibas'ın iki çocuğu ve eşinin yanı sıra Gazze'deki dördüncü bir rehinenin de öldüğünün kendilerine bildirildiğini açıkladı.

İsrail'de 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas saldırısı sırasında kaçırılan rehinelerin ailelerini temsil eden Rehine Aileleri Forumu bir açıklama yayınladı. Açıklamada “Shiri Bibas ve iki çocuğu Ariel ve Kefir'in yanı sıra Oded Lifshitz'in artık aramızda olmadığına dair yürek parçalayıcı bir haber aldık” ifadeleri kullanıldı.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.