Marsilya'daki Rusya Başkonsolosluğu'nda patlama... Moskova: Patlama bir terör saldırısının tüm özelliklerini taşıyorhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5115449-marsilyadaki-rusya-ba%C5%9Fkonsoloslu%C4%9Funda-patlama-moskova-patlama-bir-ter%C3%B6r-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1n%C4%B1n
Marsilya'daki Rusya Başkonsolosluğu'nda patlama... Moskova: Patlama bir terör saldırısının tüm özelliklerini taşıyor
Marsilya'daki Rus konsolosluğu çevresinde polis ve itfaiye araçları konuşlandırıldı.
Fransız medyası bugün Marsilya'daki Rus konsolosluğu yakınlarında bir patlama sesi duyulduğunu ve itfaiye araçlarının bölgeye hareket ettiğini bildirdi.
Rusya'nın Marsilya Başkonsolosu Stanislav Uransky'nin patlamanın konsolosluğun içinde meydana geldiğini açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Marsilya'daki konsolosluğunda meydana gelen patlamanın bir “terör saldırısının” tüm işaretlerini taşıdığını söyledi.
Polis araçları Marsilya'daki Rus konsolosluğuna giden yolu kapattı.
Patlama Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin üçüncü yıldönümünde meyadana geldi.
TASS'a göre Rusya Dışişleri Bakanlığı, Fransız yetkililerden patlamanın soruşturulması için kapsamlı önlemler almalarını talep etti.
TASS, olayın yerel saatle sabah 8:00 sularında meydana geldiğini, olay yerine yaklaşık 30 itfaiyeci sevk edildi.
Fransız “Valeurs Actuelles” dergisinden bir muhabirin kimliği belirsiz kişilerin konsolosluğun bahçesine iki molotof kokteyli attıldığını aktardı. Olay yeri yakınlarında çalıntı bir araba bulundu.
İntihar mı, cinayet mi?... Ukrayna savaşından bu yana artan ‘düşme vakaları’ hakkında ne biliyoruz?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5194414-i%CC%87ntihar-m%C4%B1-cinayet-mi-ukrayna-sava%C5%9F%C4%B1ndan-bu-yana-artan-%E2%80%98d%C3%BC%C5%9Fme-vakalar%C4%B1%E2%80%99-hakk%C4%B1nda-ne
İntihar mı, cinayet mi?... Ukrayna savaşından bu yana artan ‘düşme vakaları’ hakkında ne biliyoruz?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kremlin'de bir toplantı sırasında (Kremlin – AP)
Rusya'nın başkenti Moskova, Rusya'nın önde gelen isimlerinin karıştığı bir dizi gizemli ölüm olayına tanık oldu. Şarku’l Avsat’ın İngiliz internet sitesi LBC'den aktardığına göre, köklü Sovyet gazetesi Pravda'ya bağlı yayınevinin eski başkanı Vyacheslav Leontiev, halen soruşturma altında olan bir olayda evinin penceresinden düşerek hayatını kaybetti.
Rus medyası, 87 yaşındaki Leontiev'in dün Rusya'nın başkenti Moskova'daki Molodogvardeyskaya Caddesi'nde bulunan evinde meydana gelen kazada en az 70 fit (21 metre) yükseklikten düşerek hayatını kaybettiğini bildirdi.
Leontiev, Sovyet Komünist Partisi'nin resmî gazetesi olan Pravda'nın yayın evinin yönetimini devralmış ve 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra da bu kurumda çalışmaya devam etmişti.
Güvenlik kaynakları, polisin intihar, kaza veya suç eylemi olup olmadığını belirlemek için ölümün koşullarını araştırdığını doğruladı.
Tekrarlanan düşme vakaları
Sürgündeki Rus gazeteci Andrei Malgin, Telegram kanalında olayla ilgili olarak şunları söyledi: “Pencereden düşmeler devam ediyor... Leontiev penceresinden düştü ve cesedi evinin yakınında bulundu.”
Bu olay, Transneft petrol boru hattı şirketinin başkan yardımcısı Andrei Badalov'un ölümünden aylar sonra meydana geldi. Badalov, Moskova'nın banliyölerindeki evinin penceresinin altında benzer bir olayda ölü bulunmuştu.
Savaşın başlangıcından bu yana tekrarlanan bir olgu
Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgalinden bu yana, iş adamları, hükümet yetkilileri ve kamuoyunda tanınmış kişilerin gizemli ölümleri arttı. Resmî açıklamalara göre, bunların çoğu pencerelerden veya balkonlardan ‘kazara düşerek’ yaşamını yitirdi.
Yetkililer bazı vakaları intihar veya münferit kazalar olarak sınıflandırsa da, bu vakaların tekrarlanması ve koşullarının belirsizliği, bunların arkasında siyasi veya mali nedenler olabileceğine dair şüpheler uyandırdı. Zira kurbanların birçoğu Kremlin'i veya Ukrayna'daki savaşı eleştiren görüşler dile getirmişti.
Son yıllarda meydana gelen en önemli gizemli ölümler
Transneft şirketinin başkan yardımcısı Andrei Badalov (Temmuz 2025)
Yukos şirketinin eski başkan yardımcısı Mihail Rogaçev (Ekim 2024)
Müzisyen ve savaş eleştirmeni Vadim Stroykin (Şubat 2025)
Olimpiyat şampiyonu ve eski siyasetçi Buvaysar Saytiyev (Mart 2025)
Loko Bank Başkan Yardımcısı Kristina Baikova (Haziran 2023)
Rusya Savunma Bakanlığı yetkilisi Marina Yankina (Şubat 2023)
Savaşı eleştirmesiyle tanınan siyasetçi ve iş adamı Pavel Antov (Aralık 2022)
Lukoil Yönetim Kurulu Başkanı Ravil Maganov (Eylül 2022). Şirketi, askeri operasyonların sona erdirilmesi çağrısında bulunan ilk şirketlerden biriydi.
Gözlemciler bu olayların, soruşturmalarda şeffaflığın olmaması ve her olayda benzer senaryoların tekrarlanması nedeniyle Rus siyasi ve medya çevrelerinde büyük endişe yarattığını düşünüyor.
Gecikmiş Filistin devleti için mücadeleyi başlatan Gazze savaşıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5194412-gecikmi%C5%9F-filistin-devleti-i%C3%A7in-m%C3%BCcadeleyi-ba%C5%9Flatan-gazze-sava%C5%9F%C4%B1
Gecikmiş Filistin devleti için mücadeleyi başlatan Gazze savaşı
Paris'te dün düzenlenen yürüyüşte ‘Barış için Filistin devletini tanıyın’ yazılı bir pankart taşıyan Fransızlar (AFP)
Filistin-İsrail ve Arap-İsrail çatışmasının tarihinde tüm bölgenin çehresini değiştiren ‘dönüm noktası’ olan 7 Ekim'den iki yıl sonra, sorunlu ve patlayıcı soru halen cevapsız kalıyor: Aksa Tufanı Filistin devletinin kurulmasını yaklaştırdı mı, yoksa tamamen yok mu etti?
Cevabın, arzu edilen devletin kaderi netleşene kadar uzun bir süre beklemesi gerekeceği ve şu anda şiddetli bir şekilde süren tartışmayı çözmeyeceği şüphesiz. 7 Ekim saldırısını destekleyenler, saldırının Filistin devletinin tanınmasını sağladığını ve kurulmasının önünü açtığını savunuyorlar. Ancak muhalifler, saldırının kendisinin değil, İsrail'in katliamları, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere halkın kanı ve eşi görülmemiş trajedilerin tanınmayı sağladığını ve devletin kurulmasını sağlayacağını düşünüyor.
‘Sadece birkaç yıl’
Bugün, yıkıma uğramış Gazze Şeridi'nde savaş yavaş yavaş yatışırken, Filistin devletinin kurulması konusunda başka bir savaş şiddetleniyor. Bu savaş, ABD Başkanı Donald Trump'ın savaşı sona erdirmek için hazırladığı ünlü planda devletin kurulma olasılığından bahsedilmeden önce, devletin çok sayıda ülke tarafından tanınmasına yol açan Arap ve uluslararası girişimlerle başladı.
Filistinli bir yetkili Şarku’l Avsat'a, “Filistin devletinin kurulacağına olan güven her geçen gün artıyor. Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın da söylediği gibi, bunun bir zaman meselesi olduğuna inanıyoruz... Sadece birkaç yıl” dedi.
Yetkili, “Bugün, dünyada ve bölgede büyük bir değişim var. Dünya işgalden ve işgalin uygulamalarından bıkmış durumda ve bir devlet görmek istiyor. Son zamanlarda yapılan tanıma, bu sürecin başlangıcı oldu” ifadelerini kullandı.
Son süreçte Filistin devleti birçok Avrupa ülkesi tarafından tanındı. (AP)
Geçtiğimiz ay Filistin devletini tanıyan ülke sayısı, 193 Birleşmiş Milletler (BM) üye ülkesinden 158'e ulaştı. Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Portekiz, Lüksemburg, Belçika, Fransa ve diğerleri de dahil olmak üzere yapılan tanıma, devlet kurma zamanının geldiğine dair doğrudan bir uluslararası mesaj gönderdi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu bu devletin kurulmayacağına dair tehditlerde bulunmaya sevk etti.
Netanyahu, “Filistin devleti kurulmayacak… Ülkemizin kalbine terörist bir devlet dayatma girişimine karşılık vereceğiz” diyerek tutumunu özetledi.
İsrail'in endişesi
Görünüşe göre bu kibir, İsrail içinde büyük bir endişeyi gizliyor. Anna Barsky, Maariv gazetesinde, son tanıma kararlarının öncekilerden farklı olduğunu, çünkü tanıyan başkentlerin uluslararası sahnede marjinal değil, Washington'a yakın ortak ülkeler olduğunu ve uzun süredir İsrail'in müttefiki olarak kabul edildiğini belirtti.
Barsky, bu tanıma kararlarının ‘siyasi bir deprem ve İsrail'in dünyadaki diplomatik dokunulmazlığının ince bir aşınması’ olduğunu ve İsrail'i yeni bir gerçeklikle karşı karşıya bıraktığını yazdı.
İspanya'nın güneybatısındaki Kanarya Adaları'nda Filistin halkını desteklemek için düzenlenen mitinge ‘Özgür Filistin’ yazılı şapkasıyla katılan bir protestocu (EPA)
Barsky şu ifadeleri kullandı: “Bugün Filistin devleti yok. Yeni bayraklar, yeni sınırlar, yönetim mekanizmaları yok. Fransa ve Suudi Arabistan'ın ortaklaşa yürüttüğü BM'deki görkemli tanıma törenine rağmen, bir hafta içinde de olmayacak. Yine de bu tanıma kararları siyasi bir deprem ve Tel Aviv'e oyun kurallarının değiştiği ve zamanın dolduğu mesajını veriyor.”
Devlet olma yolunda
Aslında ABD Başkanı bizzat devlet olma yolunu açtı. Bu yol zorlu, çetin, engebeli ve karmaşık; hiçbir garanti yok, ancak yıpratıcı bir savaşın sonunda en önemli yol.
Trump'ın planı, bir devletin kurulmasından ziyade Gazze Şeridi'nin yönetilmesine zemin hazırlamak olabilir, ancak bir devletin kurulup kurulmayacağını bilmek için Gazze Şeridi'ni kimin yöneteceğini gözlemlemeliyiz. Trump'ın planı, Ramallah ve Tel Aviv'i meşgul eden, her iki taraf için de mayın tarlasına yakın olan ve yorumlanması zafer ya da yenilgi olarak algılanabilecek hükümler içeriyor.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 25 Eylül 2025 tarihinde ABD'nin New York kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun 80’inci oturumu sırasında video konferans yoluyla bir konuşma yaptı. (EPA)
Şarku’l Avsat’a konuşan Filistin Yönetimi kaynakları, “Tanıma çok önemli, ancak Filistin devletinin Gazze Şeridi üzerindeki velayetini göz ardı ediyor” dedi.
Kaynaklar, “Arap ekibi ve biz, savaş bittikten sonra Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'nin yönetimini devralması için sürekli istişare halindeyiz” ifadesini kullandı.
‘Filistin devleti adına’
Filistin Yönetimi, Trump'ın çabalarını memnuniyetle karşıladı ve alışıldık şekilde başkanlık veya hükümet adına değil, ‘Filistin devleti’ adına bir bildiri yayınlamaya özen gösterdi. Bildiri iki mesaj içeriyordu. Birincisi, Filistin Yönetimi'nin hedef ve taleplerinin planın ötesine geçerek ‘iki devletli çözüme’ dayalı adil bir barışa ulaşmak olduğuydu. İkinci mesaj ise Trump’ın Filistin yönetimine yönelik reform çağrılarına açık bir yanıttı. Bildiride, Filistin devletinin tüm reform programlarını tamamlamaya kararlı olduğu ifade edildi. Bu reformlara, savaşın sona ermesinden sonraki bir yıl içinde başkanlık ve parlamento seçimlerine gidilmesi de dâhildi. Ayrıca, meşru ve tek bir Filistin güvenlik gücü aracılığıyla Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde güvenliğin sağlanması da taahhüt edildi. Yolsuzlukla mücadeleye bağlı kalınacağı ve eğitim müfredatının geliştirileceği belirtildi. Ayrıca, mahkûm ve şehit ailelerine yapılan ödemeleri düzenleyen yasa ve yönetmeliklerin kaldırılacağı ifade edildi; birleşik bir sosyal yardım sistemi kurulacağı taahhüt edildi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
Filistinliler, her şeye hazır olduklarını ve reformla ilgili birçok tartışmalı konuyu aştıklarını söylemeye çalışıyorlar.
Bilgi sahibi bir Filistinli kaynak Şarku’l Avsat’a, “Filistin Yönetimi, planın belirsiz şartları ve İsrail Başbakanı’nın söylediklerine bakılmaksızın, gerçek bir süreci başlatmak için Arap çabalarına güveniyor” dedi.
Filistinlilere ait her şeyin reddi
Netanyahu, Trump ile yaptığı görüşmede Filistin devletinin kurulmasını kabul etmediğini söyledi ve planın yayınlanmasından birkaç gün sonra, Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'nin yönetiminden sorumlu olmayacağını doğruladı. Netanyahu, “Hamas veya Filistin Yönetimi'nin hiçbir temsilcisi, savaşın ertesi günü Gazze Şeridi'nin yönetiminde yer almayacak” dedi. Ancak Arap ve Müslüman ülkelerin (Endonezya ve Türkiye) dışişleri bakanlarının tepkisi Netanyahu'nun umduğu gibi olmadı. Bu ülkelerin liderleri ortak bir açıklamada, savaşı sona erdirmek, Filistin Yönetimi'ni Gazze Şeridi'ne geri getirmek, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni birleştirmek ve tüm tarafların güvenliğini garanti altına alan bir güvenlik mekanizması kurmak için çalışacaklarını, bunun sonucunda İsrail'in tamamen çekilmesini, Gazze Şeridi'nin yeniden inşasını ve ‘iki devletli çözüme’ dayalı adil bir barışın yolunun açılmasını sağlayacaklarını duyurdular.
Askeri savaşın ardından başlayan siyasi savaş, Filistin devletinin bir parçası olan Gazze Şeridi'ni Filistin Yönetimi’nin yönetmesini isteyen dünya ile, hem devleti hem Filistin Yönetimi’ni, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni ve Filistinlilerle ilgili her şeyi reddeden İsrail arasında yaşanıyor.
Bu noktada İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar'ın, Trump'ın planında Filistin Yönetimi ve devletten bahsedilmesi sorulduğunda söylediği sözleri hatırlamak yeterli: “Filistin devletine karşı mücadele, önümüzdeki uzun yıllar boyunca bizimle birlikte olacak. Bu zorlu bir mücadele olacak. Filistin devletinin kurulma tehlikesi olmadığını söyleyerek halkı aldatmak istemiyorum.”
Afrika Sahel bölgesinin madenlerinin Çin yöntemiyle yutulmasıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5194406-afrika-sahel-b%C3%B6lgesinin-madenlerinin-%C3%A7in-y%C3%B6ntemiyle-yutulmas%C4%B1
Afrika Sahel bölgesinin madenlerinin Çin yöntemiyle yutulması
Bir Sahel ülkesindeki maden işçisi, madendeki kobalt taşlarından birini taşıyor (AFP)
Amin Lounici
Altın, manganez, demir, uranyum ve nadir toprak elementleri açısından zengin olan Batı Afrika ve Sahel bölgesi, Çin'in liderlik ve Rusya ile rekabet ettiği bir ekonomik savaş arenasına dönüşüyor. Geleneksel Batılı güçlerin kovulmasının, bölgenin zenginliklerinin ve doğal kaynaklarının “yasal bir şekilde yağmalanmasına” yol açtığı kanıtlandı. Nitekim bu kaynaklar kıtanın yeraltından çıkarılıyor, işleniyor ve elde edilen kârlara yurtdışında el konuluyor.
Paris ile Mali, Burkina Faso ve Nijer'deki geçiş rejimleri arasındaki diplomatik gerginliklerin ardından Fransız Barkhane ve Takuba operasyonlarının sona ermesinden sonra Çin, bölgenin stratejik kaynaklarına, özellikle madencilik ve enerji sektörlerine erişim arzusunu gizlemeyen uzun vadeli bir stratejinin parçası olarak, Sahel bölgesindeki ekonomik varlığını dikkate değer bir hızla yeniden tesis etti.
Pekin ve Moskova gibi yeni ortaklar, Batı ve Orta Afrika'daki yeni darbe rejimleriyle siyasi ilişkilerini güçlendirerek, büyük yatırım projelerinde yaygın olduğu gibi, yabancı şirketlerin katılması gereken ihalelere katılmadan madencilik alanında doğrudan stratejik sözleşmeler imzalıyorlar.
Yasallaştırılmış yağma
Eylül ayında Afrika Birliği, kobalt, lityum, grafit ve uranyum gibi temel elementleri üreten ülkeleri, büyük güçlere karşı ortak çıkarlarını savunabilecek bir ittifakta birleştirmeyi amaçlayan bir bildirge taslağı açıkladı. Ancak Burkina Faso, Mali ve diğer Sahra Altı Afrika ülkelerinde gerçek çok farklı. Kaynaklar sürekli buharlaşıyor, Çinli şirketlerin kârları artıyor ve küresel stratejik madenler kapışmasında halklar büyük ölçüde unutuluyor.
Güney Mali'deki Bogoni madeni bu paradoksu açıkça ortaya koyuyor. Hainan Mining'in de aralarında bulunduğu iki yabancı şirketin yüzde 65'ine sahip olduğu maden sahası, Çin tarafından Mali yetkililerine ulusal ekonomi için altın bir fırsat olarak sunulmaya devam ediyor. Ancak anlaşma, lityum üretiminin en az dört yıl boyunca rafineri ve işleme için yalnızca Çin'e ihraç edilmesini öngörüyor.
Zimbabve'de Çin’in büyük bir yatırımda bulunduğu lityum maden sahası (Çin merkezli SCMP web sitesi)
Afrika analisti Çadlı İbrahim Zeyn Konji, kaynaklara yönelik sadece üç Sahel ülkesinde değil, aynı zamanda on yıllardır Orta, Doğu ve Batı Afrika'ya da yayılmış sistematik bir Çin yağması olduğunu söyledi. Örnek olarak, Çin'in 60 yıldır karşılıksız olarak bakır elde ettiği Zambiya'yı gösterdi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Konji, Çin ile Batı arasındaki farkı şöyle özetledi: “Pekin sömürüyor, Batılı güçler, Fransa ve Avrupa ise şantaj yapıyor. Bu arada Afrikalılar hiçbir fayda elde edemiyor.”
Askeri darbeler yaşayan üç Sahel ülkesini yağmalardan sorumlu tutanların aksine, Çadlı analist, sözlerinin devamında şunu vurguladı: “bu hükümetler iktidara geldiklerinde, uzun zamandır yasaları ve devletleri hiçe saymaya ve onlarla alay etmeye alışkın olan Çinliler ile yapılmış sözleşmeleri ve anlaşmaları buldular.”
Nijer'deki mevcut askeri rejimin, ihlaller ve yönetmeliklere uyulmaması nedeniyle Çin tarafından işletilen iki petrol istasyonunu ve tesisini kapattığına dikkat çekti. Buna rağmen, “Çinliler Batı'dan daha iyi değiller ve ekonomik, çevresel ve bölgesel zarara yol açtıkları için en az onun kadar zararlılar. Bu, Paris ve Batılı müttefikleri ile Pekin arasında hiçbir fark olmadığını teyit ediyor” değerlendirmesinde bulundu.
Yeni ortaklar
Siyasi analist Husameddin Abdelli, Çin'in genişlemesini, rejim değişikliği yaşayan Sahel ülkelerinin yeni ortaklar arama arzusunun bir sonucu olarak açıklıyor. Hükümetlerin Rusya himayesinde Doğu Bloku ile uyumlu hale geldiğini ve siyasi duruma paralel olarak ekonomik politikalarda da değişiklikler yapmaya çalıştıklarını belirtiyor.
Burkina Faso, Pekin ile anlaşmalar imzalayarak modern madencilik ve doğal kaynakları çıkarma teknolojisi edinmeye çalıştı. Bu arada Çin, yeni endüstrilerde, araç bataryalarında ve elektrikli araç endüstrisinde kullanılan lityumu çıkararak Mali'de önemli bir rol oynuyor. Bu önemli element tüm teknolojik endüstrilerde kullanılıyor.
Nijer'deki Agadem-Simi petrol boru hattının inşaat sahasında çalışan Çinli ve Nijeryalı işçiler (Africa Sun)
Abdelli, kendisi ile yaptığımız özel röportajda, Bamako'nun, özellikle Rusya'nın Ukrayna'daki savaşa odaklanması nedeniyle Mali rejimine verdiği desteğin azalmasının ardından, lityuma karşılık Mali ordusunun silahlandırılması konusunda askeri destek aldığını açıklıyor. Bu, Çin'in askeri desteğinden faydalanan Burkina Faso için de geçerli.
Çin'in, “Batılı güçlerin bıraktığı boşluğu doldurmak ve söz sahibi olmak umuduyla, Afrika'nın Sahel ülkelerinde bir şekilde ekonomik ve ticari konum edinmeye çalıştığına” inanıyor. Yatırım bahanesiyle bölgeye girişinin kolay ve basit olabileceğini, ancak bölgeden çıkışının zor olduğunu, çünkü ülkelere kendisiyle ortaklık kurmaları için koşullar dayattığını belirtiyor. Çin, kaynakları istiyor ve hükümet liderleri de ordularını silahlandırmak istiyor.
Afrika Politikaları Araştırma Enstitüsü tarafından 2025 başlarında yayınlanan bir rapora göre, son yıllarda Afrika'da temel elementler alanında imzalanan 65 madencilik iş birliği anlaşmasının çoğu Çin ile imzalandı. Çin, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde kobalt, Gine'de boksit, Zimbabve ve Mali'de ise lityum üretiyor.
Gözlemciler, bu stratejinin açıkça imalat sanayisi için tedarik sağlamayı hedeflediğini ve yerel kalkınmayı hiçe saydığını düşünüyor. Öyle ki Çinli şirketler, yerel işçi istihdam etmeyi ihmal ederek işgücünü bile ithal ediyor.
Malili sivil toplum aktivisti Muhammed Ahmedo, Fransız dergisi Monde Afrique'de bu gerçeği vurgulayarak, “Mali'nin stratejik zenginliği, Pekin için büyük bir zenginleşme kaynağı ve Bamako'yu tüketiyor” ifadelerini kullandı.
Küresel enerji dönüşümünün kalbindeki stratejik konumuna rağmen, Bamako'nun teknoloji transferi eksikliğini ve elementlerin yerel olarak işlenmemesini nasıl kabullendiğine şaşırdığını ifade etti. Ülkesinin, işlenip bataryalarda, elektrikli otomobillerde ve havacılık sektöründe kullanıldığında değeri on kat artan bir hammaddeyi düşük fiyata satmaktan memnun olduğunu ifade etti.
Bamako'da yaşayan bir Malili ekonomistin sözlerini aktaran Ahmedo, “Bu model, ‘Afrika'dan çıkar, kârı kıta dışına taşı’ şeklindeki eski sömürge modelinin birebir kopyası” dedi.
Malili aktivist, tarihin tekerrür ettiğine inanıyor. Ona göre işletilmesi yalnızca birkaç yerel seçkini ve yabancı ortağı zenginleştiren altından sonra, lityum da aynı kaderi paylaşıyor. İktidardaki ordu tarafından sık sık dile getirilen Bamako'nun egemenliği söylemi, vahim bir gerçekle çarpışıyor: Mali, stratejik kaynakları üzerinde gerçek bir kontrole sahip değil.
Nijeryalı bir analist ise durumu şöyle özetliyor: “Ülke, bu rantçı hammadde çıkarma modelinden kaçamadığı sürece, küresel ekonominin marjlarında, sanayi güçlerine hammadde sağlayan bir tedarikçi olarak kalmaya devam edecektir.”
Buna karşılık, Moskova 2022'den beri Pekin'den biraz farklı bir strateji izliyor. Rus işletmeciler, daha önce Çinli şirketlere ait olan bazı altın madenciliği ruhsatlarını geri aldılar. Burkina Faso'da, manganez ve uranyum yataklarının Rus kontrolüne girmek üzere olduğuna dair haberler var. Çin'in pahasına kaynakların bu şekilde doğrudan ele geçirilmesi, iki müttefik arasında diplomatik sahnede olası gerginliklere yol açabilir.
Teoride, Afrika Birliği'nin Afrikalı temel maden üreticilerinden oluşan bir ittifak kurma girişimi oyunun kurallarını değiştirebilir. Bu girişim, ülkelerin ortak fiyatlar belirlemesine, sözleşme şartlarını standartlaştırmasına, yerel bir işleme stratejisi geliştirmesine ve madencilik ürünlerinin pazara akışını sınırlamasına olanak tanıyacaktır. Ancak, sürekli güvenlik ve siyasi huzursuzluk yaşayan ülkelerde bu hedefe ulaşmak zor görünüyor.
* Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة