İran UAEK'ya nükleer tesislerine yönelik tehdidi kınama çağrısında bulundu

Arakçi'den Grossi'ye: Programımızı korumak için tereddüt etmeyeceğiz

Grossi 14 Kasım'da Tahran'da Arakçi ile görüştü (İran Dışişleri Bakanlığı)
Grossi 14 Kasım'da Tahran'da Arakçi ile görüştü (İran Dışişleri Bakanlığı)
TT

İran UAEK'ya nükleer tesislerine yönelik tehdidi kınama çağrısında bulundu

Grossi 14 Kasım'da Tahran'da Arakçi ile görüştü (İran Dışişleri Bakanlığı)
Grossi 14 Kasım'da Tahran'da Arakçi ile görüştü (İran Dışişleri Bakanlığı)

İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nı (UAEA) nükleer tesislerine yönelik saldırı tehditleri konusunda net bir tutum almaya çağırdı.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi ile yaptığı telefon görüşmesinde Tahran'ın nükleer programını korumak için gerekli tüm önlemleri almaktan çekinmeyeceğini söyledi.

Fars haber ajansının bildirdiğine göre Arakçi, Grossi'nin iki taraf arasında çözüm bekleyen konuları görüşmek üzere İran'ı ziyaret etme talebini kabul etti.

Grossi ve Arakçi, düzenlemeleri tamamlamadan önce ziyaretin ayrıntılarını görüşmek üzere anlaştı.

Grossi yaklaşık iki hafta önce İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Kazım Gharibabadi ile beyan edilmemiş sahalardaki uranyum izlerine ilişkin açık soruşturma hakkında görüşmelerde bulundu.

xcdvfgthy
Grossi, 17 Mart'ta Viyana'da gerçekleştirdikleri görüşmeler sırasında Kazım Garibabadi'yi dinliyor ( UAEK)

Grossi daha sonra Bloomberg'e yaptığı açıklamada Garibabadi ile görüşmelerinde ilerleme kaydedemediğini, İranlı yetkililerle görüşmelere devam etmek üzere yakında Tahran'a dönmeyi planladığını söyledi.

Grossi “Kritik bir kavşak noktasındayız.Henüz olmak istediğimiz yerde değiliz.

Birbiriyle bağlantılı iki sorunla karşı karşıyayız: Bir yanda geçmişle ilgili çözülmemiş sorular, diğer yanda ise gelecek için sürdürülebilir bir anlaşmaya varma olasılığı" şeklinde konuştu.

ABD Başkanı Donald Trump, nükleer programı konusunda Washington ile bir anlaşmaya varmaması halinde İran'ı bombalamakla tehdit etti.

Rusya, İran'ın nükleer altyapısına yönelik saldırıların “feci” sonuçlar doğuracağı uyarısında bulundu.

İran liderinin danışmanlarından Ali Laricani, ülkesinin nükleer silah sahibi olmak istemediğini, ancak saldırıya uğraması halinde bunu yapmaktan başka çaresi kalmayacağını söyledi.

Laricani devlet televizyonuna verdiği mülakatta Amerikalılara hitaben “Bir noktada, eğer kendiniz ya da İsrail aracılığıyla bombalamayı seçerseniz, İran'ı nükleer dosyasıyla ilgili farklı bir karar vermeye zorlayacaksınız” dedi.

Grossi Şubat ayında yaptığı açıklamada Tahran'ın uranyum zenginleştirmeyi silah düzeyine yaklaştıracak şekilde hızlandırmaya devam etmesi nedeniyle İran'ın nükleer programını engelleyecek bir anlaşma için zamanın daraldığını söyledi.

Grossi'nin ekibi İran'ın hızlandırılmış nükleer programını ortaya koyan kapsamlı bir rapor üzerinde çalışıyor. Avrupalı güçler Snapback mekanizmasına başvurma tehdidinde bulundu. İlgili bir bağlamda, UAEA müfettişleri İran'ın son yıllardaki ihlallerini izleyen kapsamlı bir rapor üzerinde çalışıyor.

Tahran henüz beyan edilmemiş sahalarda keşfedilen uranyum parçacıkları için ikna edici teknik açıklamalar sunmadı. Kapsamlı raporun en geç Mayıs ayı sonunda açıklanması bekleniyor.



Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

ABD Masters Turnuvası'nda golf izleme, bu oyunu bizzat oynama, masaları gezme ve Mar-a-Lago'da yemek yiyenleri selamlama arasında Donald Trump'ın Bertrand Russell'ı incelemek için çok az zaman bulduğunu tahmin etmek makul olur.

Bu üzücü çünkü Britanyalı filozofun 1922'de yayımlanan Çin Sorunu kitabını özümsemek, sadece bu pasajla bile ona ve Amerika'ya fayda sağlayabilir:

Çin ulusu dünyadaki en sabırlı ulus, yüzyılları diğer ulusların on yılları gördüğü gibi görüyor. Temelde yok edilemez ve beklemeye gücü yeter.

Mandarin dilinde Donald Trump'ın bile dikkatini çekebilecek bir başka kısa ifade de var: Birebir çevrildiğinde "Acı yemek" anlamına gelen "chi ku", şikayet etmeden acı çekmek manasında kullanılıyor.

Russell'ın gözlemlediği gibi, Çin'in kültürünü ve yaklaşımını böyle özdeyişler tanımlar. Bugün Pekin'in, ABD'nin dünyanın en kalabalık ülkesiyle ekonomik rekabetini çarpıcı bir şekilde tırmandırmasına karşı kullandığı stratejinin ardında onlar yatıyor.

ABD Başkanı halihazırda göz kırptı ya da göz kırpıyormuş gibi göründü. Cuma günü Çin, ABD'den ithal edilen mallara uygulanan vergiyi yüzde 84'ten yüzde 125'e çıkararak Trump'ın tarifelerine karşılık verdi. Hafta sonu ABD'nin akıllı telefonları, bilgisayarları ve diğer tüketici elektroniği ürünlerini kendi vergi artışlarından muaf tuttuğu açıklandı. Bu bir geri adım gibi görünüyordu.

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ise "Hayır" dedi. Bu ürünler belirli ülkelere uygulananların haricindeki vergilerle yakında karşılaşacaktı. Daha sonra Trump, bir sosyal medya paylaşımında bu ürünlere muafiyet tanınmadığını iddia ederek kararlı bir tavır sergiledi. Büyük harfler ortaya çıktı:

Tarifelere yönelik yürüteceğimiz ulusal güvenlik soruşturmalarında Yarı İletkenlere ve TÜM ELEKTRONİK TEDARİK ZİNCİRİNE bakıyoruz.

Yine de mevcut muafiyet, bir geri adım gibi görünüyordu.

Başkan Şi her zamanki gibi hiçbir şey söylemedi. Gelecek günlerde ve haftalarda daha fazlasını bekleyebiliriz: Bir tarafta kas gösterme ve bağırma, karşı cephede sakin metanet.

Bu, Çin'in sarsılmayacağı anlamına gelmiyor. Trump ve çevresinin hesaplarına göre Çin'in ABD'ye ihtiyacı var. Trump'ın sürekli atıfta bulunduğu bu devasa ticaret dengesizliği olmadan, Çin'in ihracatı için buna denk bir pazar yok. Şi ve çalışma arkadaşlarının, ülkelerinin hızla artan refahı, nüfusunu beslemesi ve aynı zamanda şişen orta sınıfın servetindeki artışı körüklemesi için ABD'ye bel bağladığını düşünüyorlar.

Ticaret söz konusu olduğunda, ABD-Çin mücadelesi yeni bir mesele değil. Hatta Trump ilk döneminde ikisi arasındaki eşitsizliğin üstesinden gelmeye çalıştı. Çin, dış ticareti teşvik etmeyi sürdürürken iç tüketimi ve kendi kendine yetmeyi artırma anlamına gelen "ikili dolaşım" veya "yeni kalkınma modeliyle" yanıt verdi.

Trump ikinci kez şansını deniyor. Ancak daha az odaklanmış bir şekilde, üç hedefi tek bir saldırıya dönüştürüyor: Federal geliri artırmak, Kanada ve Meksika gibi ülkeleri uyuşturucu tedariki gibi finansal olmayan nedenlerle cezalandırmak ve daha eşit bir ticaret dengesi sağlamak. Bu, üç danışman grubunu içeriyordu ve bir karmaşa reçetesi oluşturdu.

Aynı zamanda ekonomiyi siyasetle harmanlamaya çalıştı ve tarifeler söz konusu olduğunda ikisi birbiriyle kaynaşmıyor. Ekonomistlere her zaman tarifelerin kötü bir fikir olduğu, dayatılmaması ve bunlara cevap verilmemesi gerektiği öğretilir. Ancak Trump, Amerika'nın siyasi onayını aldığına ve çoğu Amerikalının kendisini destekleyeceğine inanıyor.

Trump bu hamlenin yaklaştığının sinyalini defalarca verdi. Çinliler hazırlık yapabilmiştir. Trump ilk salvoyu yaptığına göre, Amerika'nın üç hedefi vurmak için bir füze ateşlemeye çalışmasını izleyebilirler.

Trump, Çin'in ticaret fazlasına odaklanırken, ABD yönetiminin kendilerine önemli miktarda borçlu olmasından kaynaklanan kilit bir karta sahip olduklarının bilincindeki Çin, öncesinde Trump'ı ikinci bir devlet ziyaretine davet ederek muhtemelen eldeki tek kartını oynayan Birleşik Krallık'ın aksine, metanetini koruyup güvende kalabilir.

Çin, Amerikan dolarlarını doğrudan elden çıkarmasa da sertliğini başka yollarla ifade edebilir: ABD yatırımlarını yavaşlatarak, daha az yatırım yaparak ve sermayeyi başka yerlere yönlendirerek. Çin'in elindeki bir diğer güvence de üretimdeki küresel hakimiyetinin Amerika'nın finansal hizmetler ve yapay zekadaki hegemonyasıyla eşleşmesi. Dağınık ABD yaklaşımının artırdığı bölünmeden de faydalanabilirler. Avrupa, Pekin'e yaklaşmaya hazırlanma işaretlerini halihazırda gösteriyor.

Her iki süpergücün de canı yanacaktır, bunu yapmayacak kadar birbirlerine bağımlılar. Ancak ABD'nin yüksekten atmasını da bir zafer olasılığı gibi yorumlamak da bir hata olabilir. Bir uzlaşma sağlamak zorundalar. Bunun her iki lidere de itibar kaybettirmeden başarılması kritik önemde.

Trump ne söylerse söylesin ve Şi de ne söylemezse söylemesin, rekabetlerinin nereye varacağı neredeyse kesin.

Independent Türkçe