Uzmanlar, Trump'ın gümrük vergilerinin soğuk savaşa yol açabileceğini söylüyor

Bu ay Trump, gümrük vergilerinin çoğunu geçici olarak durdururken Çin'e yönelik oranları artırmıştı.

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Uzmanlar, Trump'ın gümrük vergilerinin soğuk savaşa yol açabileceğini söylüyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Trump yönetiminin Çin'le süregelen gümrük vergisi savaşı, gözlemcilerde yeni bir Soğuk Savaş tarzı güç çatışmasının patlak verebileceği endişesi yaratıyor.

Washington'daki düşünce kuruluşlarından Stimson Center'ın Çin programı direktörü Yun Sun, Wall Street Journal'a "Gördüğümüz şey, tarihteki en büyük ticaret savaşı" diye konuştu.

Ticaret savaşının diğer alanlara yayılma riski epey yüksek.

ABD ve Çin'in ilişkisi uzun zamandır karmaşık (büyük ticaret ortakları olmanın yanı sıra jeopolitik ve ekonomik rakip olmayı da kapsıyor) ancak Trump yönetiminin dünya çapında gümrük vergilerini içeren "Kurtuluş Günü" gündemiyle yeni bir paradigma başladı.

Cumhuriyetçi Başkan başlangıçta taahhüt ettiği karşılıklı gümrük vergilerinin birçoğunu daha sonra durdurmuş olsa da Çin hâlâ yüzde 145'lik gümrük vergisi oranıyla karşı karşıya ve bu önlem Pekin'in ABD'yi yüzde 125'lik bir vergiyle vurmasına ilham verdi.

Trump, Çin'le bir tür ticaret anlaşmasına varma ihtimali hakkında kamuoyu önünde iyimser olsa da yönetim, böyle bir düzenleme yapmaya ilişkin ilerlemeyi kamuoyuna açıklamadı.

Trump geçen hafta "Bir anlaşma yapacağız" demişti.

Çin'le çok iyi bir anlaşma yapacağımızı düşünüyorum.

Başkan iyimser olabilir ancak diğer pek çok belirti her iki tarafın da tutumunun sertleştiğine işaret ediyor.

Çin gümrük vergilerine karşı "sonuna kadar savaşma" sözü verirken, Trump yönetimi Çin'e giden ABD yapımı yüksek teknoloji bilgisayar çiplerine ihracat kontrolleri getirdi.

Pekin bu hafta, ABD'yle Çin'in çıkarlarına zarar verecek ticaret anlaşmaları yapan ülkelere karşı "sert ve çift taraflı karşı önlemler alacağını" açıkladı.

Çin Ticaret Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Birleşik Devletler, sözümona 'eşitlik' bayrağı altında tüm ticaret ortaklarına yönelik gümrük vergilerini kötüye kullanırken, aynı zamanda tüm tarafları kendileriyle sözümona 'karşılıklı gümrük vergileri' müzakereleri başlatmaya zorluyor" dendi.

Öte yandan Journal'a göre Trump ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Çinli mevkidaşlarından anlaşma yapmak için doğrudan bir mesaj ya da teklif almadığı bildirildi.

ABD'yle Çin arasındaki gerilim ticari konuların dışında da bir süredir tırmanıyor. Sözkonusu olaylar arasında son aylarda iki ülke arasında yaşandığı iddia edilen kısasa kısas siber saldırılar ve Çin'in ABD'yle aynı saftaki Tayvan adası çevresinde geniş çaplı askeri tatbikatlar gerçekleştirmesi de var.

Independent Türkçe



İran'ın nükleer programını yok etme zamanı geldi

Trump, İran ile yeni bir nükleer anlaşmaya varmaya çalışıyor (Independent Arabia)
Trump, İran ile yeni bir nükleer anlaşmaya varmaya çalışıyor (Independent Arabia)
TT

İran'ın nükleer programını yok etme zamanı geldi

Trump, İran ile yeni bir nükleer anlaşmaya varmaya çalışıyor (Independent Arabia)
Trump, İran ile yeni bir nükleer anlaşmaya varmaya çalışıyor (Independent Arabia)

John Bolton

Donald Trump'ın İran ile nükleer programı hakkındaki müzakereleri yeniden başlatma niyetini öğrendiğinde en çok şaşıran kişi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu oldu. İki liderin 7 Nisan'da Washington'da gerçekleştirdiği görüşmede Netanyahu, ABD'nin de muhtemel katılımıyla İran'ın nükleer ve füze programlarına yönelik olası bir saldırı planını tamamlayabileceğinden neredeyse emindi. Görüşmelerin gündeminde başta Trump'ın dost ve düşmanlarına karşı sürdürdüğü ticaret savaşı olmak üzere, elbette başka konular da vardı. Ancak İsrail için varoluşsal bir tehdit oluşturan İran nükleer tehdidi en öne çıkan ve acil konuydu.

 

Ancak Trump, basında çıkan çeşitli haberlere göre Netanyahu'yu geri çevirdi. ABD-İran arasında 12 ve 19 Nisan'da yapılan birinci ve ikinci görüşmelerden somut bir ilerleme sağlanamasa da iki taraf “teknik” görüşmelerin ardından 26 Nisan'da yeniden bir araya gelme konusunda anlaştılar. Burada Trump belki de beyzbolun en önemli kurallarından birini hatırlasa iyi olur; “bir oyuncu üç kez ıskalarsa oyundan çıkar.”

İran'ın nükleer silah elde etme yolundaki amansız çabaları ve bunun yarattığı ciddi tehditler, bu güce karşı önleyici bir saldırının gerekçesini Netanyahu ve birçok İsrailli ve Amerikalı için tartışmasız kılıyor. Bu nedenle İsrail, haklı olarak Trump'ın İran'ın nükleer programını yok etmesinin tamamen haklı bir adım olduğunu düşüneceğine inanıyordu.

Hiç kimse İsrail'in aceleci veya pervasız davrandığını söyleyemez. İran, otuz yıldır nükleer silaha sahip olma arayışında ve tehlike her geçen gün büyüyor. Mollaların bu yöndeki stratejik kararını hiçbir etken değiştirmedi ne diplomasi ne yaptırımlar, hatta ne de güç kullanımı tehdidi. İran hem nükleer hem de füze programında açık ve tehlikeli ilerlemeler kaydetti. Bu sebeple uzun zamandır beklenen askeri güç kullanımına ilişkin karar her zamankinden daha acil hale geldi.

Dış dünyanın İran'ın kapasitesi hakkında bildikleri kendi başına rahatsız edici olsa da daha da tehlikelisi, zayıf istihbarat ve uluslararası denetimsizlik nedeniyle bilmediklerimizdir. Tahran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) çalışmalarını engellemeye devam ediyor ve müfettişlerinin, nükleer silah geliştirme konusunda önemli çabaların yürütüldüğü hassas askeri tesislere girişini engelliyor. Ayrıca, Kuzey Kore ile yakın iş birliği içinde olması sebebiyle İran'ın nükleer silaha sahip olma ihtimalinin düşünülenden daha yakın olması mümkün. Örneğin, 2007 yılında İsrail tarafından yerle bir edilen Suriye'deki Deyr ez-Zor nükleer tesisinin inşasına Kuzey Kore'nin yaptığı katkı da bunu doğruluyor. Pakistanlı nükleer bilimci Abdulkadir Han hem Tahran'a hem de Pyongyang'a uranyum zenginleştirme ve silah tasarımına ilişkin ön planlar sundu. Bu, İran'da keşfedilebilecek olanların, tesisleri Kuzey Kore'ye taşınmış ve yerin altında tespit edilmesi zor şekillerde gizlenmiş daha geniş bir programın sadece bir parçası olabileceği anlamına geliyor.

Bu nedenle İsrail'in sorusu, İran'ın nükleer programına saldırıp saldırmayacağı değil, ne zaman saldıracağı ve bunu tek başına mı, yoksa ABD'nin yardımıyla mı yapacağıdır. Stratejik açıdan Washington, İran'ın nükleer hedeflerine karşı askeri eylemde bulunmak için her türlü gerekçeye sahip. Bu programın tehdidi sadece İsrail'i değil, tüm dünyayı tehdit ediyor. Mollalar 30 yıldır İran'ı nükleer bir güce dönüştürmeye çalışıyorlar ve bunun başkaları için ne gibi sonuçlar doğuracağını umursamıyorlar. ABD bu tehdidi ortadan kaldıracak imkânlara sahip ve bu imkânları kullanmaya karar verirse tam bir siyasi ve ahlaki haklılığa da sahip olacaktır. Dolayısıyla İran tehdidinin etkisiz hale getirilmesinde İsrail'e destek vermek son derece mantıklıdır.

Ancak Trump belki de bu zor kararı verecek kararlılığa veya karaktere sahip değil. Haberler, yönetimi içinde İran'a karşı güç kullanımı konusunda bölünmeler olduğuna işaret ediyor. Çok nitelikli olmayan birçok üst düzey yetkili bu yaklaşıma karşı çıkıyor. Her ne kadar ortak bir ABD-İsrail saldırısı muhtemelen daha etkili olsa da Washington'un katılımı gereksiz, çünkü İsrail güçleri İran'ın nükleer programını yok edebilecek veya İran daha sonra bakım çalışmaları yürütse de uzun vadede kendisini büyük ölçüde felç edebilecek kapasitede. Eğer İsrail harekete geçmeye karar verirse, sadece İran'ın nükleer altyapısına kısmen zarar vermekle kalmamalı, onu tamamen yok etmelidir. Şu andan daha iyi bir zaman olmayabilir.

İster Amerikan desteğiyle ister onsuz gerçekleşsin, İsrail saldırıları sonrasında, Ayetullahların, asıl korktukları şey İran halkının tepkisidir. Zira Ortadoğu'daki nüfuzlarının çoğunu kaybettiler ve şimdi acilen terörist vekil ağlarını yeniden inşa etmeye çalışırken, aynı zamanda içeride de rejimi sağlamlaştırmaya çalışıyorlar. Suriye'de Esed'in devrilmesi, 7 Ekim'den bu yana Hizbullah, Hamas ve Husilerin üst üste aldığı darbelerle birleşince, İran'ın kendi içinde de bir gerginlik ve karşılıklı suçlama ortamı oluştu.

1979 devriminin temelleri her zamankinden daha zayıf. Nükleer programın yok edilmesi, İran içinde halkın öfkesini ateşleyecek kıvılcım olabilir ve halkın sonunda rejime karşı ayaklanmasına ve liderliğini devirmesine yol açabilir. Ayetullahlar İsrail saldırılarından ve uluslararası yaptırımlardan kaçınmak için çırpınıyorlar. Washington ile uzun süreli müzakerelere girmek onlara bir can simidi sunacaktır.

En tehlikeli devletin en ölümcül silaha sahip olma çabasına karşı duranlar için Margaret Thatcher'ın bir zamanlar tavsiye ettiği gibi, şimdi tereddüt etme zamanı değil. Tahran ile sonuçsuz müzakerelere son vermeli ve dünyayı nükleer bir İran'dan korumak için harekete geçmeliyiz.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.