İran-ABD görüşmelerini kim sabote ediyor: İsrail mi, Trump yönetimi mi, yoksa Tahran'ın geçmişi mi?

Washington, önemli bir dış politika meselesinde geri adım atıp Obama'nın 2015'te başardığı noktaya geri dönmeye katlanamaz

İran-ABD görüşmelerini kim sabote ediyor: İsrail mi, Trump yönetimi mi, yoksa Tahran'ın geçmişi mi?
TT

İran-ABD görüşmelerini kim sabote ediyor: İsrail mi, Trump yönetimi mi, yoksa Tahran'ın geçmişi mi?

İran-ABD görüşmelerini kim sabote ediyor: İsrail mi, Trump yönetimi mi, yoksa Tahran'ın geçmişi mi?

Hüda Rauf

Tahran ve Washington arasındaki şüphe gölgeleri ve karşılıklı açıklamalar, beşinci tur görüşmelerin etrafında ve nükleer anlaşmaya varılıp varılamayacağı konusunda gergin bir atmosfer olduğunu gösteriyor. Bu açıklamalar ABD'nin sıfır zenginleştirme talebiyle bağlantılı, buna karşılık İran bunu kırmızı çizgi ve vazgeçmeyeceği bir ulusal başarı olarak görüyor. Görüşmeler anlaşmazlık noktasına mı vardı? Zira İran, bu kırmızı çizgiden vazgeçmeyeceğini ve ABD'nin sıfır zenginleştirmede ısrar etmesi halinde anlaşma olmayacağını defalarca açıkladı. Bu anlaşmazlığın sebebi Donald Trump yönetiminin beceriksizliği mi? Yoksa İran'ın geçmiş deneyimleri, Tahran'ın görüşmelere bakışını mı etkiliyor? Yahut sebep İsrail'in bir eylemi mi?

Bunun sebebinin üç faktörün etkileşimi olduğu söylenebilir. İran'ın onu zenginleştirmeden vazgeçmemeye ve yurtdışından zenginleştirilmiş uranyum ithalatını kabul etmemeye yönlendiren geçmişten gelen bir deneyimi var. Keza İsrail'in dolaylı müdahalesi, Trump yönetimini talebini maksimum düzeye, yani sıfır zenginleştirme düzeyine yükseltmeye ve daha önceki zenginleştirmeyi yüzde 3,76'ya düşürme talebini reddetmeye yöneltti. Bu dönemde Trump'ın en acil talebi İran'ın nükleer silah edinmesinin engellenmesiydi, ancak artık durum değişti. Washington ile Tahran arasında beşinci tur görüşmeleri başlamadan önce, her iki taraftan uranyum zenginleştirme konusu etrafında dönen açıklamalar geliyor. İran, ABD'nin kendisi ile vardığı anlaşmaları değiştirdiğini, açıklananların önceki turlarda kararlaştırılanlar ile aynı olmadığını varsayıyor, çünkü ABD tarafı Tahran’ın kabul etmesinin söz konusu olamayacağı sıfır zenginleştirmeye işaret ediyor. İran'ın Dini Lideri, Uzmanlar Meclisi, Dışişleri Bakan Yardımcısı ve İran Enerji Ajansı Müdürü tarafından yapılan açıklamalarda, uranyum zenginleştirmenin ulusların hakkı, “ulusal bir başarı” ve “gelecek nesillerin hakkı” olduğu vurgulandı.

Şimdi de İranlılar ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un, “Çok net bir kırmızı çizgimiz var, o da uranyum zenginleştirme konusu. Yüzde bir oranında bir zenginleştirme kapasitesine bile izin veremeyiz” şeklindeki açıklamalarını reddediyor. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, ülkesinin Umman Sultanlığı'nın İran-ABD görüşmelerinin İtalya'nın başkenti Roma'da yeniden düzenlenmesi önerisini kabul ettiğini duyurdu. Ayrıca “Müzakere ekibinin, zenginleştirme ve haksız yaptırımların kaldırılması da dahil olmak üzere, barışçıl nükleer enerjiden yararlanma konusunda en yüksek hak ve çıkarları elde etmeye kararlı olduğunu, bu konuda hiçbir çabadan ve inisiyatiften kaçınmayacağını” vurguladı. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ise “İran'ın tutumu çok net; zenginleştirme, anlaşma olsun veya olmasın devam edecek. Ancak taraflar İran'ın barışçıl programı konusunda şeffaflık istiyorlarsa yaptırımları kaldırmalılar” dedi. “Eğer bundan daha fazla talepleri varsa ve hakkımız olan şeylerden bizi mahrum etmek istiyorlarsa, o zaman bunu kabul etmemiz söz konusu değil” diye ekledi. Trump yönetimi içerisinde İran dosyasıyla ilgili olarak başlangıçta iki farklı akım vardı. Birinci akım Tahran ile barışçıl bir çözüme ve anlaşmaya varılmasından yana iken, diğer grup askeri seçeneği destekliyordu. Witkoff daha önce yüzde 3.67 oranında zenginleştirmeden bahsederken, şimdi kendisi ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun dillendirmeye başladığı Amerikan talebi, sıfır zenginleştirme. Sıfır zenginleştirme talebi, İsrail'in Libya çözüm modelinden, yani İran nükleer dosyasının tamamen durdurulmasından bahsetmesinin ardından geldi. Bu talep ise Amerikan medyasında bazı kesimlerin, İran ile varılan yeni anlaşmayı, Barack Obama yönetiminin 2015'te vardığı anlaşmadan farklı görmeyerek önemsizleştirmesinin ardından geldi. Bu noktada ABD'li müzakereci, sıfır zenginleştirmeden söz etmeye başlayarak, bu talebin Trump yönetiminin anlaşmasını Obama yönetimi ile varılan eski anlaşmadan farklılaştıracağını savundu. ABD içindeki İsrail bağlantılı medya çevreleri, Trump'ı Obama ve Joe Biden'ın yapamadığı bir şeyi yapması gerektiğini düşünmeye kışkırtmak için yeni anlaşmayı önemsizleştirmeye çalışarak bu konuda bir şeyler yapmış olabilir.

Bunu muhtemel ve İran nükleer dosyasında hem mevcut hem de yok olan İsrail ile bağlantılı kılan husus, Mike Waltz'un ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görevden alınmasının başlıca nedenlerinden birinin, İran nükleer dosyasında kendisi ile Netanyahu arasındaki koordinasyonun, Trump ile koordinasyondan daha fazla olmasıydı. Belki de Tahran ile Washington arasındaki görüşmeleri sabote edecek kadar kompleks hale getirmek, Waltz'un Netanyahu ile yaptığı anlaşmanın bir parçasıydı. Bazıları Trump'ın aslında Netanyahu'ya, kendisine boş çek sunma ve Ortadoğu'ya yönelik Amerikan dış politikasını İsrail'in önceliklerine tabi kılma niyetinde olmadığı mesajını vermeye çalıştığını ve bu nedenle Waltz'u görevinden aldığını düşünüyor. Ancak Trump'ın, birçok konuda kendisini Obama ve Biden yönetimlerinden ayıracak başarılar elde etme arzusu, onu “sıfır zenginleştirme” uygulamasını talep etmeye yöneltti ve bu da İran ile anlaşmaya varmak için yürütülen müzakerelerde en önemli çekişme noktasına dönüştü.

Şarku’l Avsat’ın CNN'in Amerikan istihbarat kaynaklarına dayandırdığı haberinden aktardığı bilgilere göre, İsrail'in, uranyum zenginleştirmeyi durdurma konusunda bir anlaşmaya varılmaması halinde, İran tesislerini vurma planı olduğunun belirtilmesiydi. Bu İran'a baskı yapmak için bir nevi psikolojik savaş yürütmek gibi görünüyor.

Ancak ister CNN'in haberi ister Amerikan pozisyonunda görülen tereddüt ister İsrail'in rolü olsun, yukarıda belirtilenlerin hepsi, İran’ın zihniyetini ele alırken önemli bir faktörü, yani tarihi deneyimleri tamamen göz ardı ediyor. İran, psikolojik yapısı büyük ölçüde geçmişi tarafından yönetilen ve her zaman tarihi referans alan bir ülke. İran, ilk kez 1974 yılında yani, Buşehr Nükleer Santrali’nin inşasına ilişkin sözleşmenin imzalanmasından bir yıl önce, Avrupa'daki nükleer yakıt üretim anlaşmalarına dahil oldu. O dönemde Fransız-İran ortaklı Gaz Difuzyon Uranyum Zenginleştirme Şirketi (SOFIDIF) kuruldu. İran daha sonra Avrupa Gaz Difüzyon Uranyum Zenginleştirme Konsorsiyumu’na (Eurodif) katıldı ve konsorsiyumun toplam hisselerinden yüzde 10'luk pay aldı. Nükleer yakıt üretimi için kurulan bu konsorsiyumun diğer hissedarları Belçika, Fransa, İtalya ve İspanya idi. Tahran, Eurodif'in geliştirilmesi için 1,18 milyar dolar kredi sundu. Fransa'daki tesis faaliyete geçtiğinde İran devrimi çoktan patlak vermişti, dolayısıyla nükleer yakıt İran’a hiç ulaştırılmadı. Fransa daha sonra kendisiyle yapılan sözleşmenin 1990 yılında sona erdiğini ve Eurodif'in artık İran'a zenginleştirilmiş uranyum nakletme yükümlülüğünün bulunmadığını vurguladı. Buradan İran'ın neden sıfır zenginleştirmeyi ve yurtdışından uranyum ithal etmeyi reddettiği ve bu hakkını korumakta ısrar ettiği anlaşılıyor. Aynı zamanda bu, kendi topraklarında bölgesel bir uranyum zenginleştirme birliği kurulmasını önermesinin nedenini de açıklıyor.

Eğer ABD yönetimi İran'ın zihniyetini ve bunun altında yatan motivasyonları daha iyi anlamış olsaydı, Marco Rubio Kongre oturumunda “İran'ın tek seçeneğinin, reaktörleri için ihtiyaç duyduğu zenginleştirilmiş uranyumu ithal etmek olduğu” ifadesini tekrarlamazdı. İsrail'in müzakereleri sabote etme amaçlı rolünden kaynaklandığı düşünülen ABD tutumundaki bu kararsızlık, görüşmeleri temel bir ihtilaf noktasına getirdi. Trump yönetimi bu talebinden geri adım atarsa, göreve geldiğinden bu yana Çin, gümrük tarifeleri, Ukrayna savaşı ve en son İran konularında attığı geri adımlara bir yenisini daha eklemiş olacak. Başka bir açıdan bakıldığında, bugüne kadarki Amerikan yönetimlerinin genel olarak Ortadoğu'da İran ile nasıl başa çıkacaklarına dair bir vizyona sahip olmadıkları düşünülebilir. Bu nedenle bölge ülkelerinin İran'dan ne istedikleri konusunda daha bilinçli olmaları gerekiyor.



Melania Trump, yapay zekâ kullanarak anılarının sesli kitabını yayınladı

ABD Başkanı Donald Trump, eşi Melania ile birlikte Beyaz Saray'da yürüyor. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, eşi Melania ile birlikte Beyaz Saray'da yürüyor. (AP)
TT

Melania Trump, yapay zekâ kullanarak anılarının sesli kitabını yayınladı

ABD Başkanı Donald Trump, eşi Melania ile birlikte Beyaz Saray'da yürüyor. (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, eşi Melania ile birlikte Beyaz Saray'da yürüyor. (AP)

ABD'li First Lady Melania Trump, anılarının tamamen teknoloji kullanılarak üretilen sesli bir versiyonu için yapay zekâdan yardım aldı.

Şarku’l Avsat’ın ABC News'ten aktardığına göre Melania dün yaptığı duyuruda, kitabı ‘yayıncılığın geleceği’ olarak nitelendirdi.

Melania X platformunda yaptığı paylaşımda, “Yayıncılıkta yeni bir dönem. Sizlere, tamamen yapay zekâ destekli kendi sesimle seslendirdiğim sesli kitabı sunmaktan onur duyuyorum. Yayıncılığın geleceği başlasın” ifadelerini kullandı.

İnternet sitesinde yer alan bilgiye göre, anı kitabını seslendirmek için kullanılan ses, First Lady'nin sesinin yapay zekâ tarafından üretilen bir kopyası. First Lady'nin gözetimi ve rehberliği altında ElevenLabs tarafından üretildi.

Melania tarafından X platformunda yayınlanan tanıtım klibinde, bir sesin “Benim hikayem. Benim bakış açım” dediği duyuldu.

Kitabın İngilizce versiyonu şu an 25 dolardan satışta. İlerleyen zamanlarda farklı dillerdeki versiyonları da piyasaya sürülecek.

Sesli kitap 7 saat 1 dakika uzunluğunda.

First Lady, 2024 başkanlık seçimlerinden neredeyse bir ay önce anı kitabını yayınladı.

Eşinin görevdeki ilk dört ayı boyunca Washington'da çok az görünen Melania, son olarak kabul edilemez derecede müstehcen görüntülerin internette yayılmasını engellemeyi amaçlayan İnternetten Kaldır Yasası'nın imza töreninde Başkan Donald Trump'a eşlik etti.

Melania Beyaz Saray'da yaptığı konuşmada, yapay zekâ ve sosyal medyayı yeni nesil için ‘dijital şeker’ olarak tanımladı ve potansiyel olumsuz etkileri konusunda uyarıda bulundu.