Suriye ve Lübnan'ı neler bekliyor?

John Bolton, The Independent Arabia için yazdığı yazıda, ABD'nin Türkiye Büyükelçisini “ev sahibi ülkenin gündemine asimile olmaması” konusunda uyarıyor.

 Bolton: Esed'in devrilmesinden sonra artık hiç kimse Suriye'nin Lübnan'ı ilhak etmesini beklemiyor, ancak Suriye'deki azınlıklarla ilişkilerin nasıl yönetileceği sorusu hâlâ cevapsız (The Independent Arabia)
Bolton: Esed'in devrilmesinden sonra artık hiç kimse Suriye'nin Lübnan'ı ilhak etmesini beklemiyor, ancak Suriye'deki azınlıklarla ilişkilerin nasıl yönetileceği sorusu hâlâ cevapsız (The Independent Arabia)
TT

Suriye ve Lübnan'ı neler bekliyor?

 Bolton: Esed'in devrilmesinden sonra artık hiç kimse Suriye'nin Lübnan'ı ilhak etmesini beklemiyor, ancak Suriye'deki azınlıklarla ilişkilerin nasıl yönetileceği sorusu hâlâ cevapsız (The Independent Arabia)
Bolton: Esed'in devrilmesinden sonra artık hiç kimse Suriye'nin Lübnan'ı ilhak etmesini beklemiyor, ancak Suriye'deki azınlıklarla ilişkilerin nasıl yönetileceği sorusu hâlâ cevapsız (The Independent Arabia)

John Bolton

Geçtiğimiz Perşembe günü, ABD'nin Türkiye Büyükelçisi, Suriye'de devam eden çatışmayla ilgili olarak “gerilimi yatıştırma ve diyalog başlatma” çabalarından bahsetti. Ancak Cuma günü, ABD özel kuvvetleri Suriye'nin derinliklerinde, Halep yakınlarında saldırılar düzenleyerek üst düzey bir DEAŞ liderini öldürdü. Bu çarpıcı tezat, Suriye'nin geleceğinin karmaşıklığını ve bununla ilişkili bölgesel ve uluslararası çıkarların büyüklüğünü en iyi şekilde ortaya koyuyor. İsrail, Suriye ve Lübnan ile olan kuzey sınırlarını, entegre bir savunma mekanizması gerektiren tek bir sınır olarak gördüğünden, Lübnan içindeki tehditler Suriye'deki tehditlerle veya daha genel olarak İran'ın Ortadoğu genelinde istikrarı baltalamadaki rolüyle yakından bağlantılı.

8 Aralık'ta diktatör Esed rejiminin devrilmesi, Hizbullah ve Hamas'ın daha önce yaşadığı ağır kayıplar ve İsrail ile ABD'nin İran'ın nükleer silah ve balistik füze programlarına yönelik saldırıları, Sovyetler'in bir zamanlar bölgedeki “güç dengesi” olarak adlandırdığı şeyi kökten değiştiren gelişmelerdi. Gerçekten de, İsrail'e karşı “ateş kuşağı” stratejisinin yankı uyandıran başarısızlığının ardından İran ve müttefiklerinin kaderindeki dramatik tersine dönüş, Tahran'ın artık en büyük ve tek tehlike kaynağı olmaktan çıktığını gösteriyor.

Bugünkü sorunların kökeninde 1919 Versay Antlaşması ve Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden şekillendirmeyi amaçlayan sonraki düzenlemeler yatıyor. Osmanlı yönetim yapılarının ideal olmaktan uzak olduğu şüphesiz, ancak Fransa ve Birleşik Krallık (İngiltere), şu anda Türkiye olan bölgenin güneyindeki Arap topraklarını Milletler Cemiyeti bünyesinde manda devletlerine dönüştürerek kendi çıkarlarını etkili bir şekilde gözetmişlerdi. Bu bağlamda Fransa, manda devleti olan Suriye'yi bölmeye devam ederek Büyük Lübnan, Cebel el-Dürzi, Halep, Şam ve Alevi devletlerini kurmaya karar vermişti. Esed'in devrilmesinden sonra hiç kimse artık Suriye'nin Lübnan'ı ilhak etmesini beklemiyor. Ancak daha zor bir soru var; yeni Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) hükümeti altında Aleviler, Dürziler ve çeşitli Hristiyan gruplar ile ilişkiler nasıl yönetilecek? Lübnan'da, İran'ın kolu olan Hizbullah'ın rolü, Tahran açısından belirsizliğini koruyor.

İran'ın rolü gerilerken ve Suriye'de artık ciddi bir öneme sahip değilken, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye, Arap Baharı'nın patlak vermesinden bu yana kendini güçlü bir şekilde dayattı ve bu da Esed rejimi için ciddi bir tehdit oluşturdu. Arap Baharı'nı takip eden Suriye iç savaşı boyunca Erdoğan, Şam'da bir Müslüman Kardeşler yönetimi kurmayı umarak bir dizi isyancı grubu destekledi. Tahran'dan herhangi bir talimat almayan, Ankara'nın kontrol edebileceği bir Suriyeli lider arayışındaydı.

El-Kaide'nin bir kolu olan ve eskiden Nusra Cephesi olarak bilinen HTŞ, Erdoğan için en iyi seçenek olmasa da, hiç yoktan iyidir diye düşündü. Bu nedenle, Ebu Muhammed el-Colani ile birlikte, 2024 sonlarında ortaya çıkan fırsatı değerlendirerek Esed rejimini hızla devirmeye karar verdiler. Daha önce Esed'i Arap Baharı'nda hep koruyan Rusya ve İran'ın, ilkinin Ukrayna'da, ikincisinin Ortadoğu'da olmak üzere kendi savaşlarıyla meşgul oldukları göz önüne alındığında, bunun için zamanlama uygundu. Dolayısıyla, HTŞ'nin Esed'i devirme çabaları Türkiye'nin desteği olmadan asla başarılı olamazdı. Ancak, Rus nüfuzunun azalması ve İran'ın Suriye'deki rolünün nihai olarak ortadan kalkmasının oynadığı olumlu role rağmen, HTŞ rejiminin beklenen rolü konusunda bir fikir birliği yok. Peki Erdoğan bahsi kazanacak mı? Yoksa rejim tamamen terörist kökenlerine geri mi dönecek? Açıkçası, bilmiyoruz. Ancak, daha önce terör örgütlerine katılmış yabancı savaşçıların şimdi yeni Suriye ordusuna katılması hiç de iç açıcı değil. Bu bağlamda kesin olan şu ki, hiç kimse Osmanlı İmparatorluğu'nun ikinci bir versiyonunu, hatta daha da kötüsü Suriye'nin “Akdeniz kıyısındaki Afganistan”a dönüşmesini istemiyor.

Erdoğan'ın PKK'nın feshedilmesine yönelik yürüttüğü süreç  olumlu görünse de, Türk seçmenler arasında giderek kendisini konsolide eden muhalefete karşı yerel desteği harekete geçirme ihtiyacından kaynaklanıyor olabilir. Kuzeydoğu Suriye'deki Kürtler, özellikle Mazlum Abdi liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), HTŞ rejimiyle zorlu müzakerelere girdiler. Erdoğan'ın SDG'ye yönelik politikası ve Fırat Nehri'nin doğusundaki ABD birliklerinin varlığı, şüphesiz Türk ordusunun kuzeydoğu Suriye'ye nüfuz etmesini ve kontrolü ele geçirmesini engelledi.

Bu nedenle, İsrail'in Dürzi ve Hristiyan nüfusu korumak için müdahil olduğu Güney Suriye'deki çatışmaya coşkuyla odaklanmadan önce, Şam'daki HTŞ rejimi hakkında daha fazla bilgi edinmek gerekiyor. Daha önce bu sayfalarda, adını Ahmed eş-Şara olarak değiştiren kişinin ve liderliğini yaptığı HTŞ hükümetinin, Esed rejiminin yabancı rehineler ve kitle imha silahları programlarıyla ilgili dosyalarının tamamen açılması da dahil olmak üzere birçok testten geçmesi gerektiğini açıklamıştım. Dahası, Esed'in Hizbullah ile yaptığı tüm anlaşmaların ifşa edilmesi, şüphesiz zengin bir okuma materyali sunacaktır.

Ancak, doğal olarak bir yandan Esed'in kimyasal ve biyolojik silah üretme çabaları, diğer yandan kayıp Amerikan vatandaşları hakkında bilgilere ulaşma çabasında olan Beyaz Saray, ABD çıkarları pahasına Türkiye ve HTŞ’nin önceliklerini gerçekleştirmeye odaklanmış görünüyor. Örneğin, Büyükelçi Thomas Barrack, İsrail'i Şam'daki Suriye askeri komuta merkezlerine yaptığı saldırılar nedeniyle eleştirdi. Burada, Barrack'ın yorumlarının kişisel görüşlerini mi yansıttığı yoksa Washington'un izniyle mi yapıldığı sorusu ortaya çıkıyor; çünkü bir ABD müttefikini eleştirmek genellikle izin ve yetki gerektirir.

Buna ek olarak, Barrack, Şara'nın İsrail ile tam diplomatik ilişkiler kurmaktan kaçınmasından dolayı kamuoyu önünde özürler diliyor; oysa bir ABD büyükelçisinin başka bir ülkenin eylemlerini meşrulaştırma yetkisi yoktur. Dolayısıyla bu tavır, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın aşina olduğu ve bazen alaycı bir şekilde “yerel ortama aşırı uyum” olarak adlandırılan kronik bir hastalık olan “ev sahibi ülkenin gündemine asimilasyon”un tam kalbinde yer almaktadır. Bu bağlamda, Büyükelçi Barrack'ın sergilediği semptomlar konusunda uyarılması gerekir. Zira kendisinin ve Beyaz Saray'ın bölgenin karmaşık yapısını anlamaları için hâlâ kat etmeleri gereken uzun bir yol var.



Hamas'a yakın bir kaynak Şarku'l Avsat'a konuştu: Arabulucular İsrail'den “ pek de güven verici olmayan” sözlü bir yanıt aldıklarını bildirdiler

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Bureyc mülteci kampına yönelik İsrail bombardımanında yıkılan bir binanın kalıntılarını inceleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Bureyc mülteci kampına yönelik İsrail bombardımanında yıkılan bir binanın kalıntılarını inceleyen Filistinliler (AFP)
TT

Hamas'a yakın bir kaynak Şarku'l Avsat'a konuştu: Arabulucular İsrail'den “ pek de güven verici olmayan” sözlü bir yanıt aldıklarını bildirdiler

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Bureyc mülteci kampına yönelik İsrail bombardımanında yıkılan bir binanın kalıntılarını inceleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Bureyc mülteci kampına yönelik İsrail bombardımanında yıkılan bir binanın kalıntılarını inceleyen Filistinliler (AFP)

Hamas'a yakın bir kaynak Cuma günü Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada hareketin Gazze Şeridi'nde ateşkes önerisine İsrail'in verdiği yanıtın “cesaret verici olmadığını” söyledi. Kaynağa göre, arabulucular kısa süre önce İsrail'in sözlü yanıtını harekete iletirken, İsrail hala Filistinliler tarafından reddedilen Amerikan Vakfı'nın yardım dayatmasına bağlı kalıyor ve ayrıca Gazze Şeridi'nde güçlerinin yerleştiği güvenlik noktalarını korumaya devam ediyor. İsrail'in tepkisinin “savaşı sona erdirmeye yönelik gerçek bir niyetin olmadığını gösterdiğini” vurguladı.

Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kaynak Perşembe günü Reuters'a yaptığı açıklamada İsrail'in Hamas'ın 60 günlük ateşkes ve Filistinli tutuklular karşılığında rehinelerin serbest bırakılmasını öngören teklifine Çarşamba günü bir yanıt gönderdiğini söyledi.

Hamas'ın öneriye verdiği yanıtın ardından Washington ve İsrail yaklaşık bir hafta önce, Hamas, ABD ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki karşılıklı suçlamaların ortasında, heyetlerinin 6 Temmuz'dan bu yana Doha'daki müzakerelerden çekildiğini açıkladı.

juıko
Gazze Şeridi'nin kuzeyinde insani yardım aldıktan sonra Cebaliye'nin batısındaki El-Raşid Caddesi'nde bulunan Filistinliler (AFP)

Konuyla ilgili olarak müzakereler hakkında bilgi sahibi olan Mısırlı bir kaynak Cuma günü Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada İsrail ve Washington'un  istişareler için geri çekilmesinden bu yana müzakerelerde bir kriz yaşandığını söyledi. Her iki tarafın da kendi koşullarına bağlı kaldığını ve yakın zamanda bir ilerleme kaydedilebileceğini düşündürecek bir esnekliğe sahip olmadığını belirten kaynak, ABD'nin şu anda Gazze Şeridi'ne yardımların artırılmasından yana olduğunu ve görüşmelere öncelik vermediğini söyledi.

Müzakerelere ilişkin toplantılar baskı altında gerçekleşse bile İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki kontrol alanlarında kalma eğiliminin müzakerelerin yine sonuca ulaşamayabileceğini teyit ettiğine dikkat çekti.

ABD'nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee, ABD elçisi Steve Witkoff'un Cuma sabahı Gazze Şeridi'ndeki bir yardım dağıtım merkezini ziyaret ettiğini bildirdi.

Beyaz Saray, Witkoff'un Cuma günü Gazze'ye giderek gıda yardımı dağıtımını denetlediğini ve Gazze Şeridi'ne malzeme sevkiyatını hızlandırmak için nihai bir plan üzerinde çalıştığını duyurdu. Beyaz Saray sözcüsü Caroline Levitt gazetecilere yaptığı açıklamada “Özel temsilci ve büyükelçi ziyaretlerinin hemen ardından bölgedeki gıda ve yardım dağıtımına ilişkin nihai planı onaylamak üzere Başkan'a bilgi verecekler " dedi. ABD merkezli Axios web sitesi Cuma günü Trump'ın Gazze'deki halka gıda yardımı yapılması için bir plan üzerinde çalıştığını söylediğini, Perşembe günü ise Gazze'deki krizi sona erdirecek hızlı bir çözüm olarak Hamas'a teslim olması çağrısında bulunduğunu aktardı.