Kissinger, 100 yaşında ve uluslararası ilişkilerde halen otorite

Akademisyenler ve diplomatlar, Şarku'l Avsat'a başarıları ve başarısızlıkları hakkında konuştu

Henry Kissinger, 2019 yılının Kasım ayında Pekin Ekonomik Forumu'nda konuşurken (Reuters)
Henry Kissinger, 2019 yılının Kasım ayında Pekin Ekonomik Forumu'nda konuşurken (Reuters)
TT

Kissinger, 100 yaşında ve uluslararası ilişkilerde halen otorite

Henry Kissinger, 2019 yılının Kasım ayında Pekin Ekonomik Forumu'nda konuşurken (Reuters)
Henry Kissinger, 2019 yılının Kasım ayında Pekin Ekonomik Forumu'nda konuşurken (Reuters)

Yüz yaş bir son mu? Hayır tam aksine.   Zira 100 yaşındaki Henry Kissinger hakkında henüz söylenmemiş çok şey var.

Adı yarım yüzyıldan fazla bir süredir ABD dış politikasına ve belki de genel olarak Batı politikasına damgasını vurdu. Amerikan diplomasisini Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler arasında denge unsuru ve ABD'nin iç politikalarında bugün hala canlı olan derin bir etki bıraktı.

27 Mayıs 1923 doğumlu Henry Kissinger'ın 100. doğum günü vesilesiyle, Şarku'l Avsat birçok akademisyen ve diplomatla birlikte liderlik yaklaşımında bazılarının olağanüstü atılımlar olarak gördüğü yönlerini, Çin ile ilişki kurma gibi faaliyetlerini ele aldı. Uluslararası güçler arasında denge doktrinini kurarak, Sovyetler Birliği etrafında dönen komünist sistemden uzaklaşmasından bahsedildi.

‘Diplomasi’ isimli kitabın yazarının, tartışmalı şekillerde olsa da, Arap-İsrail çatışması üzerinde oldukça önemli etkisi olduğunu düşünenler var. Özellikle 1973 yılında İsrail ile Mısır ve Suriye arasında yürütülen barış görüşmeleri temelinde, Lübnan'ı iç savaşın yırtıcı canavarlarına terk ederken, İsrail ve Suriye'nin insafına bıraktığını belirtirler.

1975’ten beri bu küçük ülkede kalan yara izleri, Henry Kissinger'ın adının Şili, Vietnam, Kıbrıs ve diğerleri gibi diğer ülkelerde ortaya çıkan ve ‘yıkıcı’ olarak tanımlanan başarısızlıklarla ilişkilendirilmesine yol açtı. Bu nedenle, ABD solunun bir kısmı onu ‘savaş suçlusu’ olarak niteliyor.

1954 yılında doktora derecesiyle mezun olduğu Harvard Üniversitesi'ndeki akademik çalışmalarında olduğu gibi, Kissinger, on dokuzuncu yüzyılda Alman yazar Ludwik von Rochow tarafından ideolojik bir yaklaşım ve ahlaki kavramlardan önce siyasi ve diplomatik eylemdeki mülahazaları ve özel koşulları sunmak için icat edilen ‘gerçekçi siyaset’ (reelpolitik) doktrinini benimsedi. Almanya'da Yahudi olarak dünyaya gelen Kissinger, Adolf Hitler liderliğindeki Nazilerin yönetiminden kaçmak için 1938'de ailesiyle birlikte ABD'ye sığınmayı başardı. Sadece Amerikan siyaset dünyasına girmekle kalmayıp, aynı zamanda 1969'da ilk Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ardından 1973'te Başkan Richard Nixon yönetiminde Dışişleri Bakanı oldu. 1974'te ‘Watergate’ skandalının ardından Nixon'un yerini alan Başkan Gerald Ford'un yönetiminde, 1977'nin başına kadar son görevinde kaldı.

Tüm olumsuzluklara rağmen Henry Kissinger, Soğuk Savaş mimarı George Kennan ve Almanya'nın yeniden birleşmesi mimarı Hans Dietrich Genscher gibi yirminci yüzyılın önde gelen ‘realpolitik’ savunucularının yanı sıra Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle gibi politikacıların saflarına yükseldi.

Artık 100. doğum gününde kutlayacak çok şeyi var

Henry Kissinger'ın 1994 yılında yayınladığı ‘Diplomasi’ kitabı uluslararası ilişkilerde hala önemli bir referans olmakla birlikte geçtiğimiz onlarca yıl içinde yayınlanan birçok kitap 1973 yılında, diplomatik bir figür olan uluslararası ilişkilerde jeopolitik bir deprem yaratan, çabaları sonucunda ABD Başkanı Nixon ve Çin lideri Mao Zedong arasında bir zirve gerçekleşmiş ve ABD ile Çin arasındaki ilişkilerin kurulmasına öncülük eden ayrıca, nükleer denge doktrinini Sovyetler Birliği ile olan ilişkileri yeniden tanımlayarak tekrar ele alan Henry Kissinger’ı ele aldı. Kissenger, bir yanda Mısır ve Suriye, diğer yanda İsrail arasında ateşkes için ABD'ni n arabuluculuğunu yürütürken Ortadoğu'da büyük bir değişiklik yaptı. Bu daha sonra Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında Camp David barış anlaşmalarını sonuçlandırmayı mümkün kıldı.

Kissinger, 2019'daki Pekin Ekonomik Forumu’ndayken (Reuters)
Kissinger, 2019'daki Pekin Ekonomik Forumu’ndayken (Reuters)

Vanderbilt Üniversitesi'nde Tarih Profesörü olan Thomas Schwartz, Şarku'l Avsat’ın  Kissinger'ın Amerikan dış politikası üzerinde olağanüstü bir etkisi olup olmadığı sorusuna Henry Kissinger and American Power: A Political Biography (Henry Kissinger ve Amerika'nın Gücü: Politik Bir Biyografi) isimli kitabından bir alıntıyla yanıt vererek,  “Gerald Ford ve George H.W. Bush dönemlerinde ulusal güvenlik danışmanı olarak görev yapan Brent Scowcroft, eski Dışişleri Bakanı Lawrence Eagleburger (yine George H.W. Bush döneminde), eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice (George W. Bush döneminde) ve diğerleri gibi onunla çalışan veya yanında bulunan birçok insan Kissinger’ın Dışişleri Bakanı olarak göreve gelmesinden çok sonra ABD’nin dünyadaki yerini şekillendirdiler” dedi.

Kissinger'ın ‘her zaman popüler olmayan’ realist veya realpolitik yaklaşımıyla, eski Başkan Barack Obama'yı uluslararası meseleleri bu doğrultuda ele aldığını iddia etmeye bile teşvik etmesi hala dikkat çekicidir.

Obama uygulamada ‘Kissingercı’

Bu gözlem, ‘Kissinger 1923-1963: The Idealist’ kitabını yazan İskoç tarihçi ve Harvard Üniversitesi profesörü Profesör Niall Ferguson tarafından da farklı bir şekilde kaydedildi. Ferguson, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de dahil olmak üzere birçok dünya liderinin yaptığı gibi ‘periyodik olarak Kissinger'ın tavsiyesine başvurmamasına’ rağmen, Obama'yı ‘uygulamada bir Kissingercı’ olarak görüyor.

Ferguson, ‘Kissengercılık’ nedir sorusuna yanıt olarak “Bir ülkenin dış politikasını ulusal çıkarları ışığında kimin belirlediği sorusuna ‘geleneksel cevap Kissinger'ın gerçekliğiyle eşittir’” ifadelerini kullandı. Kissinger'ın Harvard Üniversitesi'ndeki eski meslektaşını, onu Avusturyalı devlet adamı Clemens von Metternich ve klasik Avrupa reel politikasını savunan Prusya lideri Otto von Bismarck gibi sözde kahramanlarını örnek alan bir Makyavelist olarak görmeye iten de buydu.

Dünyada ‘Bir Numara’

Öte yandan eski Birleşmiş Milletler (BM) Lübnan Özel Elçisi Terje Rod-Larsen, Kissinger'ı ‘uluslararası ilişkiler ve diplomasi alanında dünyanın önde gelen araştırmacılarından biri’ olduğu için ‘çağdaş diplomasi dünyasında tamamen benzersiz’ bir figür olarak görüyor. Dünya Savaşı sonrası dönemde diplomat olarak çalışan bir ilk olmasının yanı sıra, ‘akademisyen olarak bu alanda yaptığı çalışmaların çok etkileyici olduğunu’ sözlerine ekledi.

Terje Rod-Larsen (AFP)
Terje Rod-Larsen (AFP)

Larsen, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İlk olarak ABD ile Çin arasındaki ilişkiye, ikinci olarak da Ortadoğu'daki diplomasisine atıfta bulunarak Kissinger, muazzam bir başarıya imza attı” ifadelerini kullandı. Kissinger'ın akademik kimliği ve çalışan bir diplomat olmasının, onu ‘her iki alanda da en iyisi olarak kimsenin sahip olmadığı bir kombinasyon’ haline getirdiğine dikkat çekti. Larsen ayrıca Kissinger'ın 100. doğum günü vesilesiyle uluslararası barış ve güvenliğe ömür boyu hizmetlerinden ötürü saygılarını sunduğunu ifade etti. Filistinliler ve İsrailliler arasındaki 1993 Oslo Anlaşmalarında ana arabulucu olan Rod Larsen, ABD'nin Ortadoğu Barış Elçisi olarak görev yapan ve yakın zamanda ‘Master of the Game: Henry Kissinger and the Art of Middle East Diplomacy (Oyunun Ustası: Henry Kissinger ve Ortadoğu Diplomasisi Sanatı) isimli kitabını yazan eski ABD Dışişleri müsteşarı Martin Indyk ile tamamen aynı fikirde. Larsen, Indyk’ın kitabını ‘harika’ olarak niteledi.

Araplar açısından ‘kararlı bir başarı’

Indyk, Indyk, 1973'teki ‘Ekim Savaşı’nın (İsrail Yom Kippur Savaşı) ardından ‘mekik diplomasisi’ yapan ve bir yanda İsrail ile Mısır, diğer yanda İsrail ve Suriye arasında 3 ayrıma anlaşması düzenlemesine ulaşan Kissinger'ın bazıları tarafından ‘kararlı ve önemli başarısı’ olarak gördüğü şeyi kitabında kapsamlı ve ayrıntılı bir şekilde sunuyor. Her üç anlaşma da ‘Ortadoğu'da barışın’ temellerinin atılmasına yardım etti.

 Martin Indyk (Getty Images)
Martin Indyk (AP)

Indyk, kitabında Kissinger'ın Ortadoğu'daki belirleyici rolüne odaklandı. Kissenger’ı ‘zeki ve yorulmak bilmeyen bir arabulucu’ olarak tanımlayan Indyk, hedefinin, ‘rakip güçlerin rekabetini ustaca manipüle ederek’ Ortadoğu'da istikrarlı bir güç dengesi kurmak olduğuna dikkat çekti. Bununla birlikte, Martin Indyk tarafından benimsenen tarihsel anlatılar, büyük ölçüde ABD ve İsrail arşivlerinin yanı sıra Kissinger ve diğer paydaşlarla yaptığı doğrudan röportajlara dayanıyordu. Mısır ve Suriye, genel olarak Arap bölgesindeki arşivlere erişimi yoktu.

Kissinger, eski ABD Başkanları Bill Clinton ve Barack Obama ile çalışmasına ayrıca eski Başkan Donald Trump'ın Ortadoğu politikasını eleştirdi.  Indyk, birçok Arap ülkesi ile İsrail arasındaki ‘İbrahim (Abraham) Normalleşme Anlaşmaları’nı, Kissinger'ın Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed'le anlaşmadaki başarısına ve Clinton yönetiminin Suriye-İsrail barış anlaşmasına varamamasına benzetti. Kissinger'ın İsrail'in işgal altındaki Arap topraklarından ilk büyük çekilmesine yol açan ikinci Sina müzakerelerindeki başarısı, Obama yönetiminin Filistin- İsrail ihtilafını iki devletli bir çözüme dayanarak çözememesi karşılığında ABD'nin Mısır ile yeni ilişkilerini güçlendirdi.

Prof. Dr. Schwartz, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kissinger’ın Ortadoğu'daki rolünün oldukça belirleyici olduğunu vurguladı. En önemli izlerinden birinin, İsrail'in varlığına yönelik en büyük tehdidi ortadan kaldıran ve İsrail ile ABD'nin çok daha güçlü bir ittifak kurmasını sağlayan, Mısır ile İsrail arasındaki barış anlaşmasının temelini atmak olduğunu söyledi. Ayrıca, ‘İbrahim Anlaşmaları’nın da Kissinger'ın yaklaşımının bir mirası olduğunu’ ileri sürdü.

Ancak Indyk, Kissinger'ın 1974 başlarında Ürdün Kralı Hüseyin'i (FKÖ'den ziyade) Filistinlileri temsil etmesine izin verecek şekilde barış sürecine dahil etme fırsatını kaçırdığına inanıyor. Kissinger’ın tereddüdünün, FKÖ Başkanı Yaser Arafat'ın 1974 Rabat zirvesi sırasında Filistin halkının FKÖ’nün meşru ve tek temsilcisi olarak tanınmasıyla temsil edilen ‘büyük Arap desteğini’ almasına izin verecek ölçüde olmasını eleştirdi.

‘Gerçeklik yok oluyor’

Uluslararası Kriz Enstitüsü'ndeki Birleşmiş Milletler Direktörü Richard Gowan, Kissinger'ın yaptıklarına karşı daha şüpheci görünüyor ve 1970’li yıllarda şekillendirmeye çalıştığı dünyanın çökmeye başladığını düşünüyor. Gowan, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Kissinger'ın başlıca stratejik projeleri Rusya ile yumuşama ve Çin'e açıklıktı. ABD şimdi her iki güçle de karşı karşıya. Bir anlamda, Kissinger'ın amacı ideolojik çatışmadan çok büyük güçler arasında reelpolitikti. Çünkü reelpolitiki daha istikrarlı gördü. Ancak artık gerçekçilik ruhunun yok olduğu bir dünyadayız” dedi. Ayrıca, ‘Kissinger'ı eleştirenlerin çoğunun, Washington'un orada işlenen zulümlere göz yumduğu Bangladeş Savaşı gibi krizlerdeki rolünü hatırlayacağına da işaret etti.  Ancak Gawon, ‘onun gerçekçilik anlayışından hala öğrenebileceğimiz şeyler olduğuna’ olan inancını da dile getirdi.

1992 yılının Mayıs ayında Eski Rusya Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov ile (AFP)
1992 yılının Mayıs ayında Eski Rusya Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov ile (AFP)

İsviçre'deki Yüksek Uluslararası Siyaset Enstitüsü'nde Uluslararası Tarih ve Siyaset Profesörü olan Jussi Hanhimaki, Henry Kissinger'ın büyük bir akademik yeniden değerlendirmesini yazan ilk kişi oldu. Kissinger'ın kişisel dünya görüşüne dayanarak Amerikan dış politikasının gerçek gerçeklerini anlattı. Kissinger’ın Harvard Üniversitesi'nde profesör olarak uluslararası ilişkilere ilişkin bilimsel kavramlarının nükleer devletler arasındaki güç dengesi kavramı da dahil olmak üzere etkisini tanımlayan ilk kişi oldu.

Öte yandan Kissenger, Çin ile barış için bir köprü kurmaya ve Sovyetler Birliği ile silah kontrolü müzakereleri yoluyla büyük güçler arasındaki nükleer savaş riskini azaltmaya dayanan ‘üçlü diplomasisi’ ile de tanınıyor. Kissinger'ın ‘üçlü diplomasi’ ile meşgul olmasının Üçüncü Dünya'daki dış politikaya zarar verdiği ve bazılarının Kissinger'ı ‘savaş suçlusu’ olarak tanımlamasının itibarını zedelediği sonucuna vardı.

Güncel sorunlar bile

Schwartz’ın söylediğine göre bazıları, Henry Kissinger'ın, SSCB'nin gücünü dengelemek için sözde ‘Çin kartını’ kullanmak istediği için 1973'te Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmesinin hatalı olduğuna inanıyor. Ayrıca bunun ‘her birinin göreli gücünün bugünkünden tamamen farklı olduğu bir zamanda’ gerçekleştiği değerlendirmesinde bulundu. Kissinger’in Çin'in uluslararası sistemde önemli bir rol oynayacağını anladığını vurguladı.

Birçoğu ‘Çin'in ekonomik entegrasyonunun siyasi demokrasiye yol açacağına’ inansa da, Kissinger'ın güçleri arasında ‘ABD ve Çin'in bir tür dengeye ulaşabileceklerine ikna olmaya devam ettiğini’ düşünüyor.

Thomas Schwartz (Vanderbilt Üniversitesi'nin arşivinden)
Thomas Schwartz (Vanderbilt Üniversitesi'nin arşivinden)

100 yaşına ulaşmasına rağmen, Kissinger en ciddi uluslararası çatışmalarda tavsiye konusu olmaya devam etti. Yakın zamanda Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınadı. İşgalden önce Ukrayna’nın NATO’ya katılmasının gerekli olmadığını düşünüyordu.  O zamanlar tarafsız bir pozisyonun Ukrayna için en iyisi olacağına inanıyordu. Schwartz’a göre Şimdi müzakere edilmiş bir çözüm hala arzu edilmekle birlikte, Ukrayna'nın savunulmayı ve sonunda ittifaka (NATO) katılmayı hak ettiğine inanıyor.

Ukrayna dosyasına ek olarak Kissenger 100’üncü yaşını şu anda devam eden ve yapay zeka tehlikesi konusunda uyardığı tartışmalarla karşılıyor.

Kısacası, birincisi On Dokuzuncu Yüzyıl diplomasisi bilgini, ikincisi Yirminci Yüzyılın birinci sınıf diplomatı ve üçüncüsü Yirmi Birinci Yüzyılın en ciddi konularında dünya liderlerine danışman olduğu göz önünde bulundurulduğunda hayatta hiç kimsenin uluslararası ilişkilerde Henry Kissinger'den daha fazla deneyimi yoktur.



Blinken, Netanyahu ile ‘gergin’ olması beklenen bir görüşme yapmak üzere İsrail’e gitti

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
TT

Blinken, Netanyahu ile ‘gergin’ olması beklenen bir görüşme yapmak üzere İsrail’e gitti

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Başbakan Binyamin Netanyahu ile Gazze Şeridi’nde devam eden savaşa ilişkin ‘gergin’ olması beklenen bir toplantı yapmak üzere bugün İsrail’e gitti.

Ortadoğu’ya yönelik altıncı turunun son ayağı için Mısır’dan İsrail’e gelen Blinken’in, Gazze Şeridi’ne giren insani yardımın acilen artırılması gerektiğini vurgulaması ve İsrail’i Refah’ı işgal etmekten kaçınmaya çağırması bekleniyor.

Bu arada, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK), ABD’nin sunduğu, savaşın harap ettiği bölgede ‘derhal ateşkes’ çağrısında bulunan karar tasarısını oylaması planlanıyor.

Gazze Şeridi’ndeki en büyük hastane olan Şifa Tıp Kompleksi ve çevresi de dahil olmak üzere İsrail’in saldırıları devam ediyor.

İsrail ordusu, Pazartesi gününden bu yana kompleks ve çevresinde yaşanan çatışmalarda 140’tan fazla Filistinli ‘militanın’ öldürüldüğünü duyurdu.

Ordu sözcüsü Daniel Hagari dün akşam yaptığı açıklamada, “Şifa Tıp Kompleksi’ndeki operasyon devam ediyor. Bu, savaşın başlangıcından bu yana en fazla sayıda teröristi yakaladığımız bir operasyondur” dedi.

Blinken, savaşın başlamasından beş buçuk ay sonra, Gazze’de ateşkes sağlanmasına yönelik müzakerelerde ‘yakınlaşma’ olduğunu söyledi.

ABD’nin BM Misyonu Sözcüsü Nate Evans dün yaptığı açıklamada, ABD’nin Gazze Şeridi’nde ateşkes çağrısında bulunan karar tasarısının Cuma günü (bugün) BMGK’da oylamaya sunulacağını bildirdi.

Evans, “ABD son birkaç haftadır konsey üyeleriyle birlikte, rehinelerin serbest bırakılmasını sağlayacak ve insani yardımların artmasına yardımcı olacak bir rehine anlaşmasının bir parçası olarak Gazze’de acil bir ateşkes sağlamayı hedefleyen devam eden diplomatik çabaları destekleyecek bir karar üzerinde ciddi bir şekilde çalışmaktadır” ifadelerini de kullandı.

AFP tarafından görülen karar tasarısında, her iki taraftaki sivilleri korumak ve Gazze’ye temel insani yardımların ulaştırılmasına olanak sağlamak için acil ve kalıcı bir ateşkese ihtiyaç olduğu vurgulanıyor.