Dini önderler Kral 3. Charles’ın taç giyme töreninde buluşacak

Kral 3. Charles'ın taç giyme töreni ile annesinin 1953'teki taç giyme töreni arasındaki farklar neler?

Kral 3. Charles, Kraliçe Camilla ile sarayın balkonunda (AFP)
Kral 3. Charles, Kraliçe Camilla ile sarayın balkonunda (AFP)
TT

Dini önderler Kral 3. Charles’ın taç giyme töreninde buluşacak

Kral 3. Charles, Kraliçe Camilla ile sarayın balkonunda (AFP)
Kral 3. Charles, Kraliçe Camilla ile sarayın balkonunda (AFP)

Kral 3. Charles, taç giyme töreninin, annesi 2. Elizabeth’in 1953'teki taç giyme töreninden daha az gösterişli olmasını istedi. Davetli sayısını azalttı ve Buckingham Sarayı'ndan Westminster Abbey'e geçit töreninin süresini kısalttı. Ayrıca Birleşik Krallık’ın en kozmopolit ülkelerden biri yapacak şekilde farklı etnik kökenlerden insanlar bulunduğundan Birleşik Krallık kimliğiyle tutarlı bir şekilde tüm dinlere ve ırklara hitap eden bir ayin istedi.

Kral 3. Charles'ın müziğe karşı büyük bir tutkusu var. Bu yüzden ülkenin en ünlü oyun yazarı ve müzik yapımcısı Andrew Lloyd Webber'den 12 parça müzik sipariş ederek sanatsal dokunuşlarını da eklemiş oldu. Kral 3. Charles, babası merhum Prens Philip'in anısını sürdürmeyi severdi, bu yüzden Yunan Ortodoks dini ilahileri seçti ve kiliseye iki Ortodoks ikonu yerleştirdi. Kral ayrıca kadınların rolünü artırmak istedi, bu yüzden ilk kez rahibelerin toplu törenlere katılmasına izin verdi. Kral ayrıca törenin genç ve yaşlı herkes için olmasını amaçladı, bu yüzden taç giyme törenini başlatmak için küçük bir çocuğu seçti.

Bunlar kısaca dikkat çekici bir şekilde düzenlenen taç giyme töreninde gördüklerimizden bazıları. İşte, Kral 3. Charles ve Kraliçe 2. Elizabeth’in taç giyme törenlerinin karşılaştırması:

Konuk listesinin uzunluğu- ve törendeki yabancı hükümdarların/ devlet başkanlarının sayısı

Charles'ın taç giyme törenine davet edilenler yaklaşık 2 bin kişi- Westminster Abbey'nin kapasitesi kadar. Kraliçe Elizabeth'in taç giyme törenine ise 8 bin 251 kişi katılmıştı.

Davetli listelerindeki temel fark, yabancı hükümdarların / devlet başkanlarının bulunması. Kraliçe Elizabeth'in taç giyme törenine taç giymiş hiçbir devlet başkanı katılmadı, bu nedenle hiçbir hükümdar katılmadı. Bunun yerine krallar adına prensler ve prensesler katıldı.

Alay uzunluğu

Kral Charles ve Kraliçe Camilla, 2,1 kilometre uzaklıktaki Westminster Abbey'e girmeyi tercih ettiler ve dönüşte aynı rotayı izlediler. Taç giyme törenine giderken Elmas Jübile arabasına binmeyi ve saraya dönmek için altın arabayı tercih ettiler.

Kral Charles ve Kraliçe Camilla'nın izlediği rota boyunca görülen kalabalık (AFP)
Kral Charles ve Kraliçe Camilla'nın izlediği rota boyunca görülen kalabalık (AFP)

Ancak 1953'te Kraliçe Elizabeth, altın devlet arabasını hem gidiş hem de dönüşte kullanmış ve çok daha uzun bir rota izlemişti. Elizabeth’in taç giyme törenine gidiş ve dönüş rotası farklıydı ve toplam uzunluğu yaklaşık 5 mil idi. Kraliyet ailesinin web sitesine göre, Dönüş yolu, alayı Londra'da mümkün olduğu kadar çok insan tarafından görülebilecek şekilde tasarlandı. 7,2 km'lik pisti tamamlamak 16 bin katılımcının iki saatini aldı.

Ayin süresi

Kral Charles'ın taç giyme törenindeki ayin iki saat sürerken, annesinin taç giyme töreni yaklaşık üç saat sürmüştü. Buckingham Sarayı'na göre tören, "eski geleneklere ve ihtişama kök salarken geleceğe bakan bugünün hükümdarının rolünü yansıtıyor".

Ayin mümkün olan her kısımda modernize edildi ve ayin için ilk kez Galce, İskoç dili ve İrlanda dilleri kullanıldı. Ayine kadınların ve Afrika kökenlilerin katılımının arttığı da görülüyordu. Ayrıca, Haham Birleşik Krallık Hahambaşısı Ephraim Mirvis, Birleşik Krallık Budist toplumu lideri Bogoda Seelawimala Nayaka Thera ve (Şii) el-Hoi Vakfı Eğitim ve Dinlerarası Diyalog Koordinatörü Aliya Azam dahil olmak üzere diğer inançların temsilcileri de katıldı.

Kraliçe Camilla, Prens Philip'e Karşı

Camilla, törende kocasıyla birlikte taç giydi. Ancak eşinin 1953'teki taç giyme töreninde Prens Philip taç giymemişti. Bunun yerine Prens Philip, tören sırasında Kraliçe Elizabeth'i onurlandırmak için diz çökmüş ve yemin etmişti.

Camilla kraliçe unvanını alırken, Prens Philip kral unvanını alamadı ve bunun nedeni, kraliyet geleneğine göre, kral, kraliçe unvanını karısına verebiliyorken kraliçenin, kocasına kral unvanını vermesinin mümkün olmaması. Kral Charles söz konusu olduğunda, güce sahip olan kral o ve karısı kraliçe, güce değil, yalnızca unvana sahip.

Yemin

Kral Charles'ın ettiği yeminle annesinin 70 yıl önce ettiği yemin arasında çok önemli bir fark var: Hangi toprakları yönetiyorlar?

Elizabeth, "Büyük Britanya Birleşik Krallık ve Kuzey İrlanda, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika Birliği, Pakistan, Seylan ve diğer mülkleri ve bu toprakların halklarını yöneteceğine" söz verdi. Charles ise "Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı halklarını ve diğer krallıkları ve bölgeleri yönetme" sözü verdi.

Altın Araba "Gold State" (Fransız Haber Ajansı- AFP)
Altın Araba "Gold State" (AFP)

Protestolar

Kraliçe Elizabeth'in taç giyme töreninde görünür bir protesto olmadı, ancak Kral Charles'ın taç giyme töreninde, bir grup monarşist karşıtı cumhuriyetçi, konvoyunun güzergahı boyunca bir gösteri düzenledi.

Kralın / Kraliçenin yaşı

Kraliçe Elizabeth taç giydiğinde 27 yaşındaydı. Kral Charles 74 yaşında.

Kamu duyarlılığıBasitçe söylemek gerekirse, Kraliçe Elizabeth'in taç giyme töreni ile Kral 3. Charles'ın taç giyme törenini çevreleyen duygular çok farklı. Kraliçe Elizabeth'in taç giyme töreni, halk için bir sevinçti. Kral Charles'ın taç giyme töreni ise bir yaşam maliyeti krizi ve monarşinin geleceğiyle ilgili belirsizliğin hakim olduğu bir zamanda gerçekleşti.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.