Zor zamanlar Rusya ve Küba'yı yeniden yakınlaştırdı

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel geçen ay Havana'da bir araya geldi (AFP)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel geçen ay Havana'da bir araya geldi (AFP)
TT

Zor zamanlar Rusya ve Küba'yı yeniden yakınlaştırdı

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel geçen ay Havana'da bir araya geldi (AFP)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel geçen ay Havana'da bir araya geldi (AFP)

Fransa merkezli AFP haber ajansı, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Rusya'yla Küba'nın ilk kez ilişkilerinde yakınlaşmaya gittiğini yazdı.

Ukrayna savaşının ardından uluslararası kamuoyunda yalnızlaşan Rusya, yıllar sonra ilk kez Küba'ya yoğun ilgi gösterirken, bu süreçte aralarında Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev ve devlet petrol şirketi Rosneft'in üst yöneticisi Igor Seşin, Rus iş insanlarının temsilcisi Boris Titov'un da olduğu üst düzey Rus yetkililer ada ülkesine ziyaretler düzenledi.

Moskova'dan Küba'ya yönelik en üst düzey ziyaret ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'dan geldi. Lavrov, eylülde Latin Amerika turuna çıkarak Küba, Venezuela ve Nikaragua gibi ülkeleri ziyaret etmişti.

İskoçya'daki Aberdeen Üniversitesi'nde Rusya-Latin Amerika ilişkileri üzerine çalışan Mervyn Bain konuyla ilgili, "Rusya'nın hem ticaret ortaklarına hem de siyasi müttefiklere ihtiyacı var. Latin Amerika'da bunların ikisini de bulmak mümkün. Ancak bu işbirliğinin nereye kadar gidebileceği belirsiz" diye konuştu.

Rusya'dan "özel girişim" vurgusu

İki ülke arasında yakınlaşan ilişkiler kapsamında Rusya Başbakan Yardımcısı Dimitri Çernişenko geçen hafta Küba'yla işbirliğini hızlandırmak için bir yol haritası hazırlamıştı.

Son 30 yılın en büyük ekonomik kriziyle karşı karşıya kalan Küba'yla Rusya arasında inşaat, bilgi teknolojileri, bankacılık, şeker, ulaşım ve turizm gibi sektörlerde ticari ilişkileri yeniden başlatmak için bir dizi anlaşma imzalanmıştı.

Bu kapsamda Moskova'yla Küba'nın sahil kenti Varadero arasında direkt uçuşlar başlarken, marttan itibaren Rus turistlerin Rusya Merkez Bankası tarafından oluşturulan Visa ve Mastercard benzeri Mir ödeme sistemini kullanmalarının da önü açıldı.

Çernişenko'nun hazırladığı planda Küba'nın özel girişimler üzerindeki kısıtlamaları hafifletmek için bazı yasaları değiştirmesi gerektiği belirtildi.

Komünist bir rejimle yönetilen Küba artan ekonomik sıkıntılar nedeniyle bir süre önce küçük ve orta ölçekli işletmelere izin vermek zorunda kalmıştı.

Avrupa Birliği'nden uyarı

Rus yetkililerin Küba ziyaretleri, ada ülkesinin lideri Miguel Diaz-Canel'in geçen yılın son aylarında Moskova'ya düzenlediği gezinin ardından geldi.

Soğuk Savaş döneminde iki yakın müttefik olan Küba ve Sovyetler Birliği arasındaki işbirliği 1991'de Sovyet bloğunun çökmesiyle birlikte neredeyse durma noktasına gelmişti.

O zamana kadar Küba'nın ticari ilişkilerinin yüzde 75'i Sovyetler Birliği'yleydi. 1991'de tamamen duran ilişkiler 2005'te yeniden yükselişe geçmeye başladı.

Rus yönetiminin verilerine göre iki ülke arasındaki ticaret hacmi 450 milyon dolara yükselirken, bu hacmin yüzde 90'ı Rusya'dan Küba'ya gönderilen petrol ve soya yağından oluşuyor.

Küba ve Rusya arasındaki ilişkilerin güçlenmesi Moskova'ya uluslararası kamuoyunda da bazı avantajlar sağlıyor.

Havana yönetimi Ukrayna savaşı konusunda tarafsızlık politikası izlerken, bu konuda BM çatısı altında yapılan oylamalara katılmıyordu.

Ancak Diaz-Canel bu hafta Çernişenko'yla yaptığı görüşmede, "Rusya'nın Batı'yla savaşında koşulsuz destek" sözü verdi. Kübalı diplomatlar ayrıca Ukrayna sağlık sistemine yönelik Rusya saldırılarıyla ilgili Dünya Sağlık Örgütü'nde görüşülen kınama metnine de ret oyu verdi.

Küba'nın Rusya'ya yakınlaşmasına Batı'dan tepki gösteren ilk isim Avrupa Birliği dış politika şefi Josep Borrell oldu.

Borrell, Küba yönetimine Avrupa Birliği'yle ekonomik ilişkileri sağlamlaştırma çağrısı yaparken, Küba'yla AB arasındaki ticaret hacminin Rusya ve Çin'in toplamından iki kat fazla olduğunu hatırlattı.

Independent Türkçe, AFP, Reuters

 



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.