Hamaney’den dış politikaya dair 6 ‘zorunlu kriter

Hamaney ‘komşuluk’ politikasına desteğini ifade ederken ‘İran ile müttefik grupları desteklemeye’ ve ‘stratejik derinliği artırmaya’ bağlı kaldı.

Dün Hamaney’in internet sitesi dün İran Dini Lideri’nin Tahran’da İran Dışişleri Bakanlığı çalışanlarını kabul ettiği görüşmenin fotoğraflarını yayınladı.
Dün Hamaney’in internet sitesi dün İran Dini Lideri’nin Tahran’da İran Dışişleri Bakanlığı çalışanlarını kabul ettiği görüşmenin fotoğraflarını yayınladı.
TT

Hamaney’den dış politikaya dair 6 ‘zorunlu kriter

Dün Hamaney’in internet sitesi dün İran Dini Lideri’nin Tahran’da İran Dışişleri Bakanlığı çalışanlarını kabul ettiği görüşmenin fotoğraflarını yayınladı.
Dün Hamaney’in internet sitesi dün İran Dini Lideri’nin Tahran’da İran Dışişleri Bakanlığı çalışanlarını kabul ettiği görüşmenin fotoğraflarını yayınladı.

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Tahran’ın dış politikası için altı ‘zorunlu kriter’ belirledi. Mevcut hükümetin komşu ülkelerle yakınlaşma yaklaşımına desteğini ifade etti. ‘İlkeleri korumakla birlikte sağduyulu ve esnek yaklaşımın gerekliliğini’ vurgulayan Hamaney ​​ aynı zamanda ‘dilencilik diplomasisi’ olarak nitelediği duruma karşı da uyarıda bulundu.

Hamaney’in resmi internet sitesinin aktardığına göre İran Dini Lideri, başta Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan olmak üzere diplomasi aygıtındaki üst düzey yetkililere ‘uzak da olsa Müslüman ülkelerle iletişim kurma politikasının’ ve ‘İran ile ortak yaklaşıma sahip olup İran’ı destekleyen ülkelerle iletişim halinde olma politikasının oldukça önemli olduğunu’ söyledi. ‘İyi bir dış politika ve etkili bir diplomasi aygıtının bir ülkede başarılı bir yönetimin siyasi temellerinden’ olduğunu da sözlerine ekledi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Hamaney konuşmasında İran’ı birden fazla ülkeyle bağlayan uzun ve ‘bazen önemli ve etkili olan’ sınırlara işaret ederek, ‘mevcut hükümetin komşularla ilişki kurma politikasının çok mühim ve doğru’ olduğunu vurguladı. “Yabancı eller, İran ve komşuları arasında sorun yaratmak için çalışıyor. Sizler bu politikanın gerçekleşmesine izin vermemelisiniz” ifadesini kullandı.

Suudi Arabistan ve İran arasında 10 Mart’ta yapılan anlaşmadan sonra Tahran ülkede son sözün sahibi olan Hamaney, bölgesel gelişmeler hakkında ilk kez yorum yaptı. İki ülke arasında Çin arabuluculuğunda gerçekleştirilen anlaşma, Tahran ve Riyad arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesisini ve en az iki ay içerisinde karşılıklı büyükelçiliklerin ve diplomatik temsilciliklerin açılmasını kapsıyor. Önümüzdeki günlerde temsilciliklerin açılması bekleniyor.

Hamaney, Tahran’ın Pekin ve Moskova ile ilişkilerine dair ise üstü kapalı gönderme yapmakla yetindi:

Bugün, bazı önemli ve büyük dünya devletlerinin, İran İslam Cumhuriyeti ile uluslararası politikanın bazı temel adımlarında ve yönelimlerinde aynı duruşu paylaşarak desteklemesi benzeri görülmemiş bir durumdur. Bu fırsatı değerlendirmeli ve bu ülkelerle ilişkilerimizi güçlendirmeliyiz.

Zorunlu diplomasi

Hamaney, diplomasi aygıtının yetkililerine dış politikada altı kritere uyma zorunluluğu getirdi. Bu kriterlere uyulmasının ‘başarılı bir dış politikanın göstergesi olacağını ve bunlara uyulmazsa dış politika görüşünde veya diplomasi performansında ve faaliyetlerinde sorunlarla karşılaşılacağını’ vurguladı.

Hamaney altı kriteri şöyle sıraladı:

-Ülkenin çeşitli konulara yaklaşımlarındaki mantığını ikna edici bir şekilde ifade edebilmesi.

-Dünyadaki çeşitli olgular, olaylar ve politik-ekonomik eğilimlerde etkili ve yol gösterici bir katılım gösterilmesi.

-İran’ı tehdit eden politika ve kararların kaldırılması veya sınırlandırılması.

-Tehlikeli merkezlerin zayıflatılması.

-İran müttefiki ve yanlısı hükümetlerin ve grupların desteklenmesi ve ülkenin stratejik derinliğinin artırılması

-Bölgesel ve küresel kararlarda ve eylemlerde gizli katmanların ortaya çıkarılabilmesi.

İç durum

Dış politikanın önemini ve ülke yönetimini iyileştirmedeki rolünü vurgulayan Hamaney, ‘ülkenin mevcut durumunun analizinde ekonomik ve kültürel faktörler göz önüne alınırken, genelde tartışmalarda dış politikanın ihmal edildiğine’ dikkat çekti ve “Başarılı bir dış politika, ülkenin durumunu iyileştirmeye kesinlikle yardımcı olacaktır. Dış politikadaki dengesizlikler ve sıkıntılar ülkenin genel durumundaki sorunlardır ve bunun örnekleri az değildir” dedi.

Hamaney’in resmi internet sitesine göre Dini Lider, dış politikadaki üç anahtar kelimeye dikkat çekerek bunların ‘izzet, hikmet ve maslahat’ olduğunu söyledi. Bu kavramları açıklayan Hamaney “İzzet, sözle veya içerikle dilenme diplomasisini reddetmek ve başka ülke yetkililerinin açıklamalarına ve kararlarına umut bağlamaktan kaçınmaktır” dedi.

Hamaney hikmetin ‘sağduyulu, düşünülmüş ve planlanmış’ sözler ve davranışlar olduğunu belirterek “Dış politikada atılan her adım rasyonel ve planlanmış olmalıdır. Fevri ve planlanmamış kararlar ve eylemler belli dönemlerde ülkeye darbe indirmiştir” ifadesini kullandı.

Güven krizi ve ‘kahramanca esneklik’

Hamaney ‘karşı taraflara gereksiz yere güvenmekten kaçınmanın’ ‘dış politikada hikmetin diğer yüzü olduğunu’ vurgulayarak “Siyaset dünyasında her söze yalan dememek lazım. Zira doğru ve kabul edilebilir sözler vardır ancak her söze de güvenilmemelidir” dedi.

Ayrıca dış politikada ilkelerden uzaklaşmanın izzetle çeliştiğini ve tereddüde yol açtığının altını çizerek “Tüm küresel meselelerde söz ve eylemle ilerliyoruz” ifadesini kullandı.

Hamaney maslahat kavramına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu ve bunu tekrar ‘kahramanca esneklik’ olarak nitelendirdi. Kendisi bu ifadeyi 2013 yılındaki nükleer müzakereler Umman aracılığında ABD ile yapılan gizli diyaloglardan 2015 nükleer anlaşmasıyla sonuçlanan 5+1 çerçevesindeki açık diyaloglara geçildiğinde de kullanmıştı.

Hamaney ‘zorlu ve güç engelleri aşmak ve yola devam etmek için gerekli durumlarda esnekliğe sahip olma anlamındaki maslahat kavramının dış politikadaki bir diğer anahtar kelime olduğunu’ söyledi. ‘İlkelerin korunmasının bahsi geçen anlamdaki maslahatla çelişmediğini’ vurguladı. İran Dini Lideri sözlerini şöyle sürdürdü:

“Birkaç yıl önce ‘kahramanca esneklik’ kavramı ortaya atıldığında, bu kavram dışarıdan ve içeriden bazı kişiler tarafından yanlış anlaşıldı. Maslahat, zorlu engelleri aşmanın bir yolunu bulmak ve hedefe ulaşmak için yola devam etmek demektir.”

Hamaney’in sözleri, İran Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in maruz kaldığı eleştirileri ve Hasan Ruhani başkanlığındaki önceki hükümetin yaklaşımlarını hatırlatıyor. ‘Kahramanca esneklik’ ifadesinin müzakerelerde taviz vermeye yeşil ışık yakmak olarak yorumlanmasının ardından Ruhani hükümeti, muhafazakar muhalifleri tarafından ‘esnek’ olmakla ve Batı ülkelerine ‘gülümseme diplomasisi’ yürütmekle suçlanmıştı.

Hamaney, diplomasi aygıtının yetkililerini, ‘hesaplanmış’ ve ‘üzerinde iyice düşünülmüş fikirlere dayalı olup’ ‘doğru bir zamanda ise’ ‘şahsi inisiyatifler’ almaya çağırdı. Hamaney’in İranlı diplomatlara bir başka tavsiyesi de, ‘Mevcut Dünya Düzeninde Dönüşüm’ başlıklı diplomatlara yönelik yıllık konferansa atıfta bulunarak, yeni dünya düzeninde İran’ın ‘konumunu belirleme’ gereksinimi oldu.

Hamaney sözlerinin devamında şunları söyledi:

İran’ın yeni düzen içinde kendine uygun bir konum bulması için küresel dönüşümleri izlemesi, değerlendirmesi ve olayların perde arkasını doğru bir şekilde öğrenmesi gerekmektedir. Dünya düzeninin değişimi uzun, virajlarla dolu ve beklenmedik olayların etkileyeceği bir süreçtir. Farklı ülkelerin bu konuda farklı görüş ve yaklaşımları vardır.

Abdullahiyan dün Tahran’da İran Dini Lideri’ne dış politika hakkında rapor sundu.
Abdullahiyan dün Tahran’da İran Dini Lideri’ne dış politika hakkında rapor sundu.

Abdullahiyan’ın stratejileri

Abdullahiyan, ülkesinin dış politikadaki ‘stratejileri’ hakkında Hamaney’e bir rapor sunarak, ülkesinin ‘dış politikada denge oluşturmak amacıyla tek taraflı nükleer anlaşma politikasından çıktığını’ söyledi. Ekibinin ‘ekonomi diplomasisi’ne öncelik verdiğini, petrol dışı gelirlerin geliştirilmesine, transitin canlandırılmasına ve ‘komşu ülkeleri ve İslam ülkelerini öncelemekle birlikte özellikle Asya Kıtası’na’ odaklandığını, ‘direniş eksenini desteklemeyi’ ve bölgesel ittifaklara (Avrasya Ekonomik Birliği, Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS gibi) katılım için hareketliliği teşvik ettiğini kaydetti. Ayrıca ‘yaptırımları kaldırma müzakereleri’ ile eş zamanlı olarak ‘yaptırımları düşürme stratejisinde ilerleme’ kaydetmeye odaklandığını vurguladı.

Abdullahiyan nükleer anlaşmayı canlandırmak için Viyana’da yapılan müzakerelerden ‘yaptırımları kaldırma müzakereleri’ şeklinde bahsetmekte ısrar ediyor. Müzakereler geçtiğimiz eylül ayında Tahran’ın, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in önerisini reddetmesinin ardından çıkmaza girmişti.



İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor
TT

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail İran'a saldırdı ... Tahran yanıt veriyor

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz  bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer tesislerine yönelik yakın bir İsrail askeri saldırısı uyarısında bulunmasından kısa bir süre sonra İsrail ordusunun İran'a karşı “önleyici bir saldırı” başlattığını duyurdu.

Buna karşılık İran silahlı kuvvetleri İsrail'e karşılık vermede “sınır tanımayacaklarını” vurguladı.

Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Kudüs'ü işgal eden rejim tüm kırmızı çizgileri aştığına göre ... Bu suça karşılık vermenin sınırı olmayacaktır.”

Şu ana kadar yaşanan gelişmelerden bazıları...

  • Yükselen Aslan Operasyonu: Cuma günü şafak vakti İsrail, Natanz'daki Ahmedi Ruşen uranyum zenginleştirme kompleksi de dahil olmak üzere İran'daki çok sayıda nükleer ve askeri tesisin yanı sıra birçoğu suikasta kurban giden üst düzey askeri komutanların evlerine “kesin ve önleyici” saldırılar düzenledi.
  • Hedef alınan İranlı liderler: Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Ortak Operasyonlar Dairesi Komutanı General Gulam Ali Raşid öldürüldü.
  • Nükleer bilim adamlarına yönelik suikastlar: Saldırılarda başta Muhammed Mehdi Tahrani ve Feridun Abbasi olmak üzere altı nükleer bilim adamı öldürüldü.
  • İran'ın tepkisi: Tahran Tel Aviv'e doğru çok sayıda füze ile karşılık verdi.

*İran Devrim Muhafızları: Füze saldırımızda ülkemizi vurmak için kullanılan İsrail askeri merkezlerini ve hava üslerini hedef aldık.

*Washington'un İran füzelerine karşı İsrail'e yardım ettiğini söyleyen ABD'li bir yetkili: “ABD'nin İsrail'i hedef alan füzelerin düşürülmesine yardımcı olduğunu teyit ediyorum” dedi.

*İsrail medyasında yer alan haberlere göre acil servisler İran'ın füze saldırısında ikisi ağır olmak üzere 40 kişinin yaralandı.

*CNN'e konuşan İsrailli yetkili şu ifadeleri kullandı: "Bakanlar Kurulu şu anda İran'ın füze saldırısına verilecek yanıtı görüşmek üzere toplanıyor."

*İsrail Savunma Bakanlığı İran'a ait onlarca hava savunma sistemi hedefinin imha edildiğini duyurdu.

*İsrail ordusu , gerekli olduğu sürece operasyonlara devam etmeye hazır olduğunu açıkladı.

*İsrail ordusu, Hemedan ve Tebriz de dahil olmak üzere İran Hava Kuvvetleri'ne ait askeri üslere saldırdığını ve imha ettiğini açıkladı.

*Trump, Washington'un bölgesel güvenlik ve istikrarın korunması amacıyla krizin çözümüne yönelik çabalara katılmaya hazır olduğunu teyit etti.

*Suudi Arabistan Nükleer Düzenleme Kurumu: Krallığın çevresi herhangi bir radyolojik sonuca karşı güvenlidir.

*Katar Emiri Trump ile telefonda görüşerek gerilimin azaltılması ve diplomatik çözümlere ulaşılması gerektiğini vurguladı.

*İran hava sahası Cumartesi gününe kadar kapalı kalacak.

*İran Televizyonu: Hava savunma sistemleri ilk kez iki İsrail F-35 savaş uçağını düşürdü.

*İran'a yönelik daha fazla saldırıda bulunma sözü veren Netanyahu yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Son 24 saat içinde üst düzey askeri komutanları, önde gelen nükleer bilim adamlarını, rejimin en önemli uranyum zenginleştirme tesislerini ve balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü ortadan kaldırdık. Daha fazlası gelecek... Rejim kendisine ne yapıldığını ya da ne yapılacağını bilmiyor. Hiç bu kadar savunmasız olmamıştı."

*İsrail ordusu: İran İsrail'e en az 100 roket fırlattı, bunların çoğu engellendi ya da hedefe ulaşmadı

*ABD Enerji Bakanı: Ortadoğu'daki mevcut durumun küresel enerji kaynakları üzerindeki olası etkilerini izlemek üzere Ulusal Güvenlik Konseyi ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz.

*İran , Fordo ve İsfahan tesislerinde sınırlı hasar olduğunu doğruladı.

*UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi Güvenlik Konseyi'ni bilgilendirdi:

*Nükleer tesislerin güvenliğini teyit etmek üzere İranlı yetkililerle temas halindeyiz.

*İran, Natanz uranyum zenginleştirme tesisinin İsrail saldırılarının ilk dalgası sırasında hedef alındığını doğruladı.

*İranlı yetkililer bize Fordo ve İsfahan'daki iki nükleer tesisin saldırıya uğradığını bildirdi.

*İran'ın yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyum ürettiği bir yer üstü tesisi imha edildi.

*Natanz'daki yeraltı zenginleştirme tesislerine yönelik bir saldırı olduğuna dair herhangi bir belirti yok ancak güç kaynağına yönelik saldırı santrifüjlere zarar vermiş olabilir.

*Sebepleri ya da koşulları ne olursa olsun nükleer tesisler asla saldırıya uğramamalıdır.

*İsrail Savunma Bakan, "İran, İsrail'deki sivil yerleşim yerlerine roket atarak kırmızı çizgileri aşmıştır. İran rejimi ağır bir bedel ödeyecektir" dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı, "İran rejimi her zamankinden daha zayıftır ve bu İran halkının rejime karşı durması için bir fırsattır. Netanyahu'dan İran halkına: Ben ve İsrail halkı sizinle birlikteyiz. İran'ın balistik füze cephaneliğinin büyük bir bölümünü imha ettik. İsrail, İran'a karşı tarihin en büyük askeri operasyonlarından birini başlattı. İranlıları baskıcı ve şeytani rejime karşı birleşmeye çağırıyorum."

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı Ortadoğu'da güvenlik, barış ve istikrarın sağlanması için birlikte çalışmaya devam etmenin önemine vurgu yaptılar.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve ABD Başkanı itidal, gerilimi azaltma ve tüm anlaşmazlıkların diplomatik yollarla çözülmesinin önemini ele aldı.

*Suudi Arabistan Veliaht Prensi, İranlı hacıların tüm ihtiyaçlarının karşılanması ve anavatanlarına ve ailelerine güvenli bir şekilde dönmeleri için koşullar hazır olana kadar kendilerine tüm hizmetlerin sağlanması talimatı verdi.

*İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İsrail'in askeri ve nükleer tesislere yönelik büyük saldırısının ardından ülkesinin itidal çağrılarını reddettiğini vurguladı.

*İsrail itfaiyesi İran'dan atılan roketin ardından binada mahsur kalanları kurtardı.

*İsrail itfaiyesi İran'ın füze saldırısının yol açtığı büyük olaylara müdahale ettiğini duyurdu

*İran devlet televizyonu: İsrail'e dördüncü roket dalgası fırlatıldı

*İsrail ordu sözcüsü İran medyasında yer alan bir savaş uçağının düşürüldüğü ve pilotun yakalandığı haberlerini yalanladı


İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.