Abdullahiyan: Nükleer anlaşma, yaptırımları iptal etmeye yönelik uluslararası bir belgedir

İran Dışişleri Bakanı, ABD tarafıyla karşılıklı mesaj alışverişine dikkat çekti.

 Abdullahiyan, ilk İran Dini Lideri’nin torunu Hasan Humeyni ile görüştü. (Jamaran)
Abdullahiyan, ilk İran Dini Lideri’nin torunu Hasan Humeyni ile görüştü. (Jamaran)
TT

Abdullahiyan: Nükleer anlaşma, yaptırımları iptal etmeye yönelik uluslararası bir belgedir

 Abdullahiyan, ilk İran Dini Lideri’nin torunu Hasan Humeyni ile görüştü. (Jamaran)
Abdullahiyan, ilk İran Dini Lideri’nin torunu Hasan Humeyni ile görüştü. (Jamaran)

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, 25 Mayıs’ta yaptığı açıklamada nükleer anlaşma müzakerelerinin korunmasını savundu. Anlaşmayı ‘yaptırımları iptal etmeye yönelik uluslararası bir belge’ olarak nitelendirdi. Ülkesinin haftalardır Washington ile dolaylı mesajlar alışverişinde bulunduğuna dikkat çeken Abdullahiyan, iki taraf nükleer anlaşmayı canlandırmak için diplomatik süreci sürdürürken, Batılı tarafları da ‘yaptırımlara bağımlı olmakla’ suçladı. 

Abdullahiyan, ilk İran Dini Lideri’nin (Humeyni) Tahran’daki kabrini ziyaret etmek üzere Dışişleri Bakanlığı çalışanlarına eşlik etti. Bu sırada yaptığı açıklamada, “Yaptırımların kaldırılması için ABD ile dolaylı ve diğer taraflarla doğrudan müzakerelerin ortasındayken, aynı zamanda da İranlı kuruluşlara ve bireylere onlar tarafından yaptırım uygulanıyor” dedi.

Devrim Muhafızları’na bağlı ‘Fars’ haber ajansının haberine göre Abdullahiyan sözlerini şöyle sürdürdü:

Bazen bize nükleer anlaşmanın bittiği ve bunu bir kenara bırakmamız gerektiği söyleniyor. Bu azizlere söylüyorum ki nükleer anlaşma iyisiyle kötüsüyle, güçlü ve zayıf yönleriyle bugün karşımızda uluslararası bir belgedir. Bugün yaptırımların iptali için bir belge elde ettik. Aylardır müzakere ediyoruz. Hükümet kararlı ve planımız, tüm tarafların nükleer anlaşmaya bağlılığa geri dönmesinin etkili olabileceği ölçüde çabaları sürdürmektir.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre İbrahim Reisi hükümeti son günlerde muhafazakâr müttefikleri tarafından nükleer anlaşmayı tek taraflı olarak yeniden canlandırmaya çalıştığı yönünde eleştirilere maruz kaldı.

Abdullahiyan, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:

Yaptırımları iptal etmek için haftalardır dolaylı mesajlar alışverişinde bulunuyoruz. Bazı ülkelerin dışişleri bakanları ilk taslak üzerinde fikir birliğine varmaya çalışıyor. Açıklamalarımız, insanları sakinleştirmek için değil. Ancak iyi ilerleme kaydettik ve iyi noktalara gelmeyi umuyoruz.

Abdullahiyan, koronavirüs ve ekonomik yaptırımların sonuçlarına ek olarak, Ukrayna savaşının İran’daki ekonomik koşulları ve yaşam koşulları üzerindeki etkisine de değindi. Bu bağlamda “Bu nedenle ekonomik diplomasiye ve dış ticaretin geliştirilmesine odaklanıyoruz” açıklamasını yaptı.

Abdullahiyan’ın gündeminde yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda İran hükümetinin İran sokaklarından maruz kaldığı baskılar da vardı.  

İran İstatistik Merkezi, gıda emtia fiyat enflasyonunun geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 76 olduğunu bildirdi.

İran Dışişleri Bakanı konuya dair şunnları söyledi:

Bugün insanlar bizden yaşam koşullarını iyileştirmemizi istiyor. Bu bağlamda tüm meslektaşlarımız dış politikanın imkanlarını kullanmakta kararlı. Diplomatik birim ve hükümet, yaptırımların etkisini ortadan kaldırmaya çalışıyor.

İran ve anlaşma tarafları, Avrupa Birliği’nin (AB) koordinasyonuyla ve ABD’nin dolaylı katılımıyla Nisan 2021’de anlaşmayı yeniden canlandırmak için görüşmelere başladı. O günden bu yana Tahran, uranyumu yüzde 60 düzeyinde zenginleştirmeye başladı. Bu oran, şu anda nükleer silah geliştirmek için yeterli miktarlara ulaşmasını sağlıyor.

Müzakere rotası, Eylül 2022 başlarında Batılı tarafların İran’ın bir anlayış taslağına yönelik tepkisinin ‘yapıcı olmadığını’ iddia etmesiyle sekteye uğradı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) izinsiz sahalarda nükleer madde izine rastlaması konusu, anlaşmanın yeniden canlandırılması için yapılan görüşmelerde önemli bir ayrışma noktası oluşturdu. Batılılar, İran’ın 2015 anlaşmasını yeniden canlandırmadan tesisler dosyasını kapatma talebini eleştiriyor ve güvenilir teknik cevaplar sağlayarak sorunu çözmek için ajansla iş birliği yapma çağrısı yapıyor. Dİğer yandan Tahran, konunun ‘siyasileştiğini’ savunuyor.  

Tahran, Taliban’ı tanımıyor

Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran’ın Afganistan’daki mevcut yönetim organını tanımadığını söyleyerek, Tahran’ın Afganistan’da kapsayıcı bir hükümet kurma gerekliliği konusunda ısrar ettiğini vurguladı.

Resmi IRNA haber ajansının aktardığına göre Abdullahiyan, “Taliban, Afganistan gerçeğinin bir parçası, tamamı değil” ifadelerini kullandı.

Abdullahiyan ayrıca, İran ile Afganistan arasında Helmend Nehri’ndeki su paylaşımı konusunda yenilenen anlaşmazlığa dikkat çekti.

İran Dışişleri Bakanı, konuyla ilgili olarak “Afgan yetkililere su hakkı sorununun siyasi açıklamalarla çözülemeyeceğini, bu konuda yasal adımlar atılması gerektiğini söyledik” açıklamasında bulundu.

Aynı şekilde ülkesinin geçen aylarda iki ülke sınırlarında aralıklı olarak yaşanan sınır anlaşmazlıklarından duyduğu endişeyi de dile getirdi.

İran Dışişleri Bakanlığı da bugün, İslam Cumhuriyeti’ne su akışını etkileyen bir nehir üzerindeki baraj konusunda Afganistan ile tırmanan anlaşmazlık çerçevesinde ‘gerekli önlemleri alma hakkını saklı tuttuğunu’ belirten bir bildiri yayınladı. Bakanlık ayrıca Afganistan makamlarını, İran’ın sınır nehri Helmend’deki payına ilişkin 1973’te imzalanan bir anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçladı.

Dİğer yandan Taliban Sözcüsü Zebihullah Mücahid, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada Kabil’in yükümlülüklerini yerine getirmeye kararlı olduğunu ancak ‘şiddetli kuraklık’ sonucunda su seviyesinin düştüğünü vurguladı.

Mücahid, İran tarafının bu konuda yaptığı ‘uygunsuz’ açıklamaların, iki ülke ilişkilerine zarar verebileceğini ve bu nedenle tekrarlanmaması gerektiğini kaydetti.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.