Fransız dergisi Historia: Atatürk'ün izinden giden Erdoğan, Kemalist mirası dünya görüşüne göre yeniden yazıyor

Fransa'da yayın yapan tarih dergisi Historia son sayısını Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyetin 100. yaşına ayırdı

Fransız tarih dergisi Historia, cumhuriyetin 100. yılı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk algısını da konu edindi (AA)
Fransız tarih dergisi Historia, cumhuriyetin 100. yılı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk algısını da konu edindi (AA)
TT

Fransız dergisi Historia: Atatürk'ün izinden giden Erdoğan, Kemalist mirası dünya görüşüne göre yeniden yazıyor

Fransız tarih dergisi Historia, cumhuriyetin 100. yılı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk algısını da konu edindi (AA)
Fransız tarih dergisi Historia, cumhuriyetin 100. yılı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Atatürk algısını da konu edindi (AA)

Dora Mengüç

Fransa'da yayımlanan tarih dergisi Historia son sayısında Türkiye'nin 100. yılından hareketle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü kapağına taşıdı. Dergi "1923-2023. Atatürk adıyla anılan Mustafa Kemal'in yarattığı Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılı" başlığını attı. Atatürk için "Türklerin Babası" yorumu yaptığı Eylül 2023 sayısının kapağında "Yüz yıl önce Atatürk modern Türkiye'yi inşa etti" ifadesini kullandı.

Independent Türkçe

Historia son sayısının neredeyse tamamını ayırdığı Atatürk ile ilgili yazarlar ve akademisyenlerin çeşitli görüş ve eleştirilerine yer verdi, "Moderni yaratan adamın gidişatına ve eylemine bakıyoruz" diyerek kuruluşunun 100. yılını kutlacak Türkiye Cumhuriyeti'nin dünden bugüne gelişim ve değişimini ele aldı.

(Wikipedia)
(Wikipedia)

Fransız tarih dergisi "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'si Cumhuriyetin 100. yılını kutlarken Historia, 'Türklerin babası' Atatürk olarak bilinen vesayet sahibi Mustafa Kemal'e geri dönüyor" ifadelerine yer verdi. Dergide yer alan yazıların sorduğu sorular Türkiye'nin dünü ile bugünü arasındaki yola işaret ediyor:

Atatürk, büyük bir reformcu olarak hem Türkleşmiş hem de Batılılaşmış ülkesini moderniteye sağlamlaştırdı. 1920'deki aşağılayıcı Sevr Antlaşması'ndan sonra Türk milleti nasıl inşa edildi? Kemal'in politikası nasıl belirleyici oldu? Simgenin arkasındaki adam kimdi? Bu mirasa Türk devletinin şu anki başkanı tarafından sorgulanmasına rağmen neden hala sahip çıkıldığını anlamak için en iyi uzmanlar tarafından yazılmış aydınlatıcı bir rapor sunuyoruz"

Atatürk'e övgü ve yergi

Mustafa Kemal Atatürk'ün tarih içindeki varlığı ile "Kırılgan Kemalist Miras", "Modern Türkiye'nin mucidi Atatürk", "Kartların Ustası Atatürk", "Batı'ya doğru", "Otoriter Cumhuriyetçi", "Sorumlu ama suçlu değil", "İslam gözetim altına alındı", "Efsanenin arkasında", "Avrupalılar Atatürk bilmecesiyle karşı karşıya" ve "Türk yüzyılı hayali" gibi faklı başlık ve konular altında Atatürk'ü inceleyen yazıların yayımlandığı dergide Gazi'ye yönelik övgüler kadar sert eleştiriler de yer alıyor. 

"Batılılaşmış Türkiye'nin temelini attı"

Historia'daki "100 yıl önce Atatürk modern Türkiye'yi icat etti" başlıklı yazıda Mustafa Kemal Atatürk'ün batılılaşmış Türkiye'nin temellerini attığı anımsatılıyor. "Dünya savaşının sonunda ve asırlık bir rejimin çöküşünde, Osmanlı ordusunda görev yapan genç bir subay, Müttefiklere karşı galip geldi ve hem “Türkleşmiş” hem de Batılılaşmış yeni bir Türkiye'nin temellerini attı" cümlelerine yer veriliyor. 

(Wikipedia)
(Wikipedia)

Mustafa Kemal Atatürk'ün reformcu kişiliği ön plana çıkartılıyor. Türkiye'nin Sevr Anlaşması'ndan Lozan'a uzanan kuruluş yolculuğu ise şu cümlelerle özetleniyor:

Küçük bir ordunun lideri olan Kemal, buradan itibaren Tarihin gidişatını tersine çevirecek ve 1923'te ilan edilen, yeni Cumhuriyet'in çok daha lehine olan yeni bir barış anlaşmasını dayatacaktır" 

Anıtkabir vurgusu, "diktatör" ve "popüler tarikat" benzetmeleri

Historia dergisinde Le Monde gazetesinde de makalelerine yer verilen Fransız gazeteci Marc Semo'nun "Modern Türkiye'nin mucidi Atatürk" başlıklı makalesinde ise Anıtkabir için "Ankara'da resmi ziyaretler için zorunlu uğrak yer" ifadesi kullanılıyor. 

PeyzaX
(PeyzaX)

Lenin ve Mao'ya dair büst ve portreler kendi ülkelerinde kaybolurken Atatürk için durumun tam tersi olduğunun altı çiziliyor, bununla birlikte Türkiye'de Gazi'ye yönelik ilgi "popüler tarikat" olarak yorumlanıyor:

Sade gri taş bir bina, Atatürk'ün - 'Türklerin babası', daha doğrusu Meclis tarafından kendisine 1934'te verilen 'Türk-baba' unvanının mozolesi - Ankara'nın eski merkezine hakim... Ve Atatürk'ün zorunlu uğrak yeri olmaya devam etmekte. Resmi ziyaretlerde tüm devlet başkanları veya yabancı hükümet temsilcileri buraya geliyor. 2017'de 'Atatürk'ün biyografisi' kitabının yazarı Fabrice Monnier, 'Dünya tarihindeki benzersiz bir gerçek, ortadan kaybolmasının üzerinden yarım yüzyılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, bir diktatörün hayattayken olduğu gibi neredeyse aynı resmi ve popüler tarikata bağlı olmaya devam etmesi' diye belirtiyor. Lenin ve Mao'nun büst ve portreleri kendi ülkelerinde neredeyse yok oldu. Atatürk'ün heykelleri hala Türk kasaba ve köylerinde, her yerde duruyor. Sivil kıyafetli veya üniformalı portreleri tüm resmi binalarda asılı. Jakoben modelden esinlenerek Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları üzerinde laik bir cumhuriyet kuran general, her yerde varlığını sürdürüyor.

"Büyük reformcu aşağılayıcı Sevr Antlaşması'ndan sonra Türk milletini nasıl inşa etti?"

Historia dergisinin ele aldığı konulardan biri de Türkiye'nin Lozan Antlaşması'na giden yolda neler yaşadığı ile alakalı:

1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu sonsuz görünüyordu. Ancak Sevr Antlaşması (1920) ile mağlup edilen bu ülkenin fiilen ortadan kalkacağı öngörülüyordu.  Atatürk daha sonra 1923 Lozan Antlaşması ile geçerli olan Türkiye sınırlarını zorla yeniden çizecekti"

Cumhuriyetin kuruluşuna "sancılı doğum" benzetmesi

Historia dergisindeki "Batıya doğru!" başlıklı makalede ise Mustafa Kemal'in hantal Osmanlı hanedanından kurtulduğu, yeni toplum projesini açıklarken, ülkenin dindarlarını dehşete düşürdüğü yorumuna yer veriliyor. 

Wikipedia
(Wikipedia)

Cumhuriyetin ilanı ise "sancılı doğum" diye niteleniyor:

Genç general Mustafa Kemal, Türk direnişinin örgütleyicilerinden biriydi. Türkiye'de modernlik çağı 29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin ilanıyla başlamıştır. 12 milyon Türk vatandaşını şaşırtan sancılı bir doğum... Bu 'Yukarıdan devrim', popüler bir kahraman ve benzersiz bir stratejist olan Kemal'in izinden giden bir grup üst düzey subay ve birkaç ilerici entelektüel tarafından istendi ve dayatıldı

Aynı yazıda Atatürk için "Temelde anti-komünist olmasına rağmen, Rus Bolşeviklerle ittifak kurarak onlardan silah ve mühimmat almakta bir an için tereddüt etmiyor" değerlendirmesi yapılıyor.

"1919'dan 1922'ye kadar Yunan işgalcilere karşı yürütülen çatışma sırasında, Lozan Antlaşması ve modern Türk devletinin kuruluşuyla sonuçlanan 'bağımsızlık savaşı' esnasında Mustafa Kemal, pragmatizmin sayısız örneğini verdi" ifadesi dikkat çekiyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün İslam ile ilgili ilişkisi hakkında  "Ülkenin yeni lideri, dini milliyetçi amaçlar için kullandıktan sonra, 1924'ten sonra onu nasıl susturacağını da biliyordu" yorumuna yer verilen "İslam gözetim altına alındı" başlıklı yazıda ise Atatürk'ün din ile bağlantısının günümüzde de tartışmalı bir konu olduğu iddia ediliyor:

Atatürk'ün genelde din, özelde ise İslam'la bağlantısı hala tartışmalı bir konu. Bazıları için Cumhuriyetin kurucusu, ateşli bir uygulayıcı olmasa da yine de İslam'ın simgelerine özel bir önem veren  inançlı bir Müslümandı. Bazıları için ise Mustafa Kemal bir agnostik, hatta bir ateistti; yalnızca dinin siyasi yaşamdaki yaygınlığına karşı mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumdaki dini inançları yok etmeye de çalışıyordu"

Atatürk'ün güvendikleri...

Eylül ayı sayısının büyük bölümünü Mustafa Kemal Atatürk'e ayıran Historia dergisinde, Gazi'nin silah arkadaşlarıyla ilişkisi de ele alınıyor. 

(Atatürk Ansiklopedisi)
(Atatürk Ansiklopedisi)

Atatürk'ün hem askeri hem siyasi kariyeri boyunca İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak'a güvenebildiği öne sürülüyor:

Kurtuluş Savaşı'nın (1919-1922) Türk kahramanları, üç büyük şahsiyeti, Mustafa Kemal Atatürk ve onun neredeyse bambaşka egoları olan iki baş teğmeni Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü'dür. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin yenilgiyi teyit etmesi üzerine Mustafa Kemal, Suriye'yi İngilizlere karşı savunan 7. Osmanlı Ordusu'nun komutanlığını yaptı. 1938'deki ölümüne kadar en yakın işbirlikçileri olacak diğer iki subayla da bu cephede yakın ilişki kurdu. Onlar da kendisi gibi Harp Okulu mezunu Fevzi ve İsmet'tir. Her ikisi de çok dindar olsalar da, dindar olmasalar da, Osmanlı İmparatorluğu'nun haritadan silinme tehlikesi altında batılılaşması gerektiği yönündeki inancını paylaşıyorlardı"

Atatürk ve Osmanlı

Fransız dergisi Historia'da Atatürk ile ilgili ele alınan konulardan biri de Osmanlı Hanedanı ile kurduğu ilişki üzerine:

Mustafa Kemal'in siyasi emelleri, Ekim 1918'de, mütareke arifesinde VI. Mehmed'e yazdığı bir mektupta gün yüzüne çıktı. Genç general, Savaş Bakanı olma arzusunu dile getiriyordu. Sultan, siyasete bu girişi reddederek, Mustafa Kemal'in gelecekteki kararlarına damgasını vuracak bir düşmanlığı serbest bıraktı. Mehmed'in kendisini ölüm cezasına çarptırmasının ardından Kemal, 1299'dan bu yana imparatorluğu yöneten Osmanlı hanedanına 1922'de son vermekte hızlı davrandı

Erdoğan selefinin izinde

Atatürk'ün anısının günümüzde Türk hukuku tarafından korunduğunu belirten Historia dergisi,  25 Temmuz 1951'de "Atatürk'e karşı işlenen suçlara ilişkin kanun" çıkarıldığını hatırlatıp şu ifadeleri kullanıyor: 

Özellikle, anısına alenen hakaret eden veya küfreden herkesin bir ila üç yıl hapis cezasına çarptırılma riskiyle karşı karşıya olduğunu şart koşuyor... Bu nedenle, onun yaşam tarzı ve maceraları hakkındaki bilgiler ancak 1938'deki ölümünden sonra filtrelenmeye başladı

Dergi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden gittiğini ancak bunu aynı anlamda yapmadığı tespiti yapıp şu ifadeyi kullanıyor:

Erdoğan, selefinin izinden giderek, -ancak aynı anlamda olmasa da- yeni bir ulusal anlatı inşa etmeye çalışıyor. Erdoğan, üçüncü cumhurbaşkanlığı zaferine dayanarak 29 Ekim'de Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılını büyük bir tantanayla kutlamayı planlıyor. Ancak Atatürk'le ilişkileri de aynı derecede çelişkili: Hilafeti ortadan kaldıran ve laikliği kuran kâfiri aşağılasa da, milleti yaratan generale hayran kalmaya devam ediyor. Dolayısıyla Erdoğan, Kemalist mirasın bir parçası ve onu kendi dünya vizyonu ışığında yeniden yazıyor. Böylece Atatürk tarafından müzeye dönüştürülen Ayasofya, 2020 yılında yeniden ibadete açılmış ve Erdoğan, buradaki ilk büyük namazı kutlamak için Lozan Antlaşması'nın yıl dönümü olan 24 Temmuz'u seçmişti.

Independent Türkçe 



Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi
TT

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan, 19 Haziran 2025 tarihli mektubunda PKK’nin Fesih Kongresi’ne atıfla “varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketinin sona erdiğini” belirtti. Demokratik siyaset ve toplumsal barış vurgusu yapan Öcalan, “silahların gönüllüce bırakılmasını” talep etti. TBMM çatısı altında kurulacak komisyonun önemine dikkat çeken Öcalan, “Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmelidir” dedi.

İşte Öcalan’ın çağrısından öne çıkan bölümler:

“27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim”

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim. Tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir.

“Varlık tanındı, ana amaç gerçekleşti”

Öcalan, mektubunda PKK’nin kuruluş amacına işaret ederek bu amacın gerçekleştiğini belirtti:

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

“Silahları bırakın, mekanizmaları kurun”

Barış sürecinin somutlaşması için atılması gereken adımlara dikkat çeken Öcalan, mektubunda şunları kaydetti:

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır.

“Kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim”

Abdullah Öcalan, bireysel özgürlüğü kolektif özgürlük bağlamında ele alarak şu değerlendirmeyi yaptı:

Ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir.

“Demokratik Modernite Güçleri yeni evreye hazırlanmalı”

Öcalan, mektubunun son bölümünde yeni bir stratejik döneme işaret ederek şu çağrıyı yaptı:

Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim. Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Mektubun tamamı şöyle:

Değerli yoldaşlar

Komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı yanıtlar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım.

27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim.

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim.

Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır.

Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘’Kürdistan Devriminin Yolu’’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım.

Tüm bu gelişmelerin İmralı’da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir.

Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır.

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, ‘’demokratik siyaset’’ stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz.

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum.

Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır:

Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç: PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.

Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.

Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır.

Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir. 

Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum.

Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor.

Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim.

Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.

19 Haziran 2025 / Abdullah Öcalan

Independent Türkçe