Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Malezya Başbakanı Enver'den ayrımcılığa karşı ortak açıklama

"Hükümetler de dahil olmak üzere ilgili tüm paydaşlara, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve nefret söyleminin uluslararası insan haklarına uygun olarak ele alınmasına yönelik çabaları artırmaları yönünde çağrıda bulunuyoruz"

(AA)
(AA)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Malezya Başbakanı Enver'den ayrımcılığa karşı ortak açıklama

(AA)
(AA)

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu'na katılmak üzere New York'ta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Malezya Başbakanı Enver, "Müslümanlara ve Kutsallarına Karşı Artan Nefret, Hoşgörüsüzlük, Ayrımcılık ve Şiddet Eylemleri"ne ilişkin ortak açıklama yaptı.

BM Genel Kurulu'nun 78. Oturumunun Üst Düzey Oturumu marjında 20 Eylül'de New York'ta bir araya gelindiği anımsatılan ortak açıklamada, başta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok yerinde Müslümanlara ve kutsallarına karşı artış eğilimindeki nefret, hoşgörüsüzlük, ayrımcılık ve şiddet eylemlerinin ürkütücü boyutlara ulaştığı derin bir endişeyle ifade edildi.

Müslümanlara yönelik yabancı düşmanlığı, olumsuz profilleme, önyargıyla şekillenen,
karakterize olan yeni bir ırkçılık biçiminin ortaya çıktığı kaydedilen açıklamada, İslam İşbirliği Teşkilatının 21 Eylül'de New York'ta düzenlenecek Yıllık Koordinasyon Toplantısı'nda, Kur'an-ı Kerim nüshalarının yakılmasının önlenmesi konusunun görüşüleceği belirtildi.

Terörizm ve şiddete varan aşırıcılığın, herhangi bir din, millet, medeniyet veya etnik grupla ilişkilendirilemeyeceği ve ilişkilendirilmemesi gerektiği vurgulanan açıklamada, 15 Mart'ın "İslam Karşıtlığıyla Mücadele Uluslararası Günü" kabul edilmesi hakkındaki 76/254 sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararının kabulü memnuniyetle karşılandı.

"Bu tür eylemlerin barış için bir tehdit oluşturduğunun altını çiziyoruz"

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin 53. oturumu sırasında, Kur'an-ı Kerim'e yönelik tekrarlanan saygısızlıklarla kendini gösteren kasıtlı ve aleni dini nefret eylemlerindeki endişe verici artışın tartışıldığı ve kutsal kitapların yakılmasını dini nefret olarak tanımlayan kararın kabul edildiği acil oturumun da memnuniyetle karşılandığı aktarılan açıklamada, BM Genel Kurulu'nun 25 Temmuz'da kabul ettiği "Nefret Söylemiyle Mücadelede Dinler ve Kültürler Arası Diyalog ve Hoşgörünün Teşvik Edilmesi"ne ilişkin kararı anımsatıldı.

Bu kararın, dinleri veya inançları temelinde kişilere yönelik her türlü şiddet eylemini ve dini sembollerine, kutsal kitaplarına, ibadet yerlerine, dini mekanlarına ve mabetlerine yönelik eylemleri uluslararası hukuka aykırı olarak nitelediği vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:

İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyinin 31 Temmuz 2023 tarihli 18. Olağanüstü Oturumu'nda kabul edilen ve İslam'ı karalama kampanyasının yoğunlaşmasının yanı sıra İslam dininin sembollerine karşı şiddet, yabancı düşmanlığı eylemleri ve bunlarla bağlantılı hoşgörüsüzlüğün kışkırtılmasından duyulan endişeyi ifade eden kararı hatırlatarak, dini nefret, ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı niteliğindeki bu tür eylemlerin barış için bir tehdit oluşturduğunun ve şiddet kültürünü teşvik ettiğinin altını çiziyoruz.

"Saldırganlığı teşvik eden popülist söylemleri en güçlü şekilde kınıyoruz"

"Son dönemde bazı Avrupa ülkelerinde ifade özgürlüğü kisvesi altında Kur'an-ı Kerim nüshalarının yakıldığı olayların yanı sıra İslam'a ve Müslümanlara yönelik istismar, nefret söylemi ve saldırganlığı teşvik eden popülist söylemleri en güçlü şekilde kınıyoruz" ifadesi kullanılan açıklamada, şu değerlendirmelere yer verildi:

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin 16/18 sayılı kararının tam ve etkili bir şekilde uygulanması için en üst düzeyde siyasi taahhüdün temel rolünü bir kez daha hatırlatıyor ve devletleri, din veya inanca dayalı şiddete teşvikin suç sayılmasının önemine özel dikkat göstermeye ve hesap verilebilirliği temin etmeye yönelik acil adımlar atmaya teşvik ediyoruz. Dinler ve inançların zenginliğini ve insan haklarına saygıya dayalı bir hoşgörü ve barış kültürünü teşvik etmek amacıyla küresel diyaloğu canlandırmaya yönelik güçlendirilmiş çabalar hakkındaki 76/254 sayılı Birleşmiş Milletler kararında yer alan çağrıyı yineliyor, hükümetler de dahil olmak üzere ilgili tüm paydaşlara, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve nefret söyleminin uluslararası insan haklarına uygun olarak ele alınmasına yönelik çabaları artırmaları yönünde çağrıda bulunuyoruz.



Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
TT

Somali'de Türk kuvvetlerinin konuşlandırılmasının askeri ve siyasi sonuçları

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)
Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor (AFP)

Mahmud Ebu Bekir

Somali medyası, yaklaşık 500 asker taşıyan iki Türk askeri uçağının, Ankara ile Mogadişu arasında artan askeri iş birliğini yansıtacak şekilde, Somali'nin başkenti Mogadişu'daki Aden Adde Uluslararası Havalimanı'na ulaştığını bildirdi.

Somali'ye konuşlandırılması beklenen Türk askerlerinin toplam sayısının 2 bin 500'ü aşabileceği belirtiliyor. Resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Türk medya kaynakları bu yıl toplam asker sayının 5 bini bulabileceğine işaret ediyor.

Bu kuvvetler, Somali hükümetinin eş-Şebab hareketine karşı operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde Mogadişu’ya ulaştı. Hükümet, Türk savaş uçaklarının hava desteğiyle harekete ait hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştiriyor.

Temmuz 2024'te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Somali'de iki yıl süreyle konuşlanmasına izin veren tezkereyi onaylamıştı. Bu adım, bölgesel ve uluslararası ortaklarla iş birliği yaparak, Somali Federal Hükümeti'nin terörle mücadele çabalarına destek sağlamayı amaçlıyor.

Mogadişu ile Ankara arasında son dönemde imzalanan anlaşmaların özellikle bir yandan Somali-Etiyopya anlaşmazlığının, diğer yandan da Kızıldeniz Havzası'ndaki bölgesel gerginliğin yaşandığı bir döneme denk geldiği göz önüne alındığında gözlemciler, Türk kuvvetlerinin misyonunun yalnızca terörle mücadeleyle sınırlı olmadığını, bunun siyasi, askeri ve ekonomik sonuçları da olduğunu düşünüyor.

Addis Ababa'nın Somaliland bölgesi ile denize erişim ve iki askeri üs kurmak amacıyla imzaladığı mutabakat zaptının ardından Mogadişu, Etiyopya'nın Somali kıyılarına yönelik müdahalelerinin önüne geçmek için bölgesel ittifaklar kurmaya çalışıyor. Mutabakat zaptı Etiyopya’nın bunlar karşılığında Somaliland'ın bağımsızlığını tanıyıp, uluslararası alanda tanınmayan bu Somali bölgesinin uluslararası toplum tarafından mümkün olan en üst düzeyde tanınması için uluslararası forumlarda çaba göstermesini öngörüyor.

Güvenlik endişeleri

Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid ise Türk kuvvetlerinin Mogadişu'ya gelişinin, son dönemde Somali devletine karşı bir dizi askeri eylem düzenleyen Somalili terör örgütü Şebab'ın ilerleyişini durdurmak amacıyla Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud'un acil talebi üzerine gerçekleştiğini düşünüyor.

Seyyid, bu hareketin yönetimin dizginlerini ele geçirmesinin Somali'nin ulusal ve bölgesel istikrarının daha da kötüleşmesine yol açabileceğine inanıyor. Bunun yanı sıra ülkedeki Türk çıkarlarını, özellikle madencilik ve Somali kıyılarında petrol arama faaliyetlerini tehdit ettiğini belirtiyor. Ona göre Ankara, altyapı yatırımlarına katkıda bulunarak ve ekonomiyi canlandırarak Somali hükümetinin güvenlik, askeri ve ekonomik alanlardaki çabalarını desteklemekten de çekinmedi. Ayrıca Somalili öğrencilere Türk üniversitelerine kayıt imkânı sağlanarak iki ülke arasında bilimsel alanda da iş birliği bulunuyor. Buna bir de 2 bin 500 askere varan askeri iş birliği anlaşması ekleniyor. Seyyid, Türkiye'nin hayati jeopolitik ve ekonomik çıkarları olan bölgesel bir güç olduğunu, Akdeniz, Kızıldeniz, Ortadoğu ve Orta Asya gibi dünyanın birçok bölgesinde fırsatları değerlendirip nüfuzunu artırmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Boynuzu uzmanı, Somali'nin Hint Okyanusu'na en uzun kıyı şeridine ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi bölgesine kadar uzanan stratejik bir coğrafi alana sahip olduğunu belirtiyor. Bunun da bilhassa uluslararası seyrüsefer açısından stratejik bir geçiş noktası olan Kızıldeniz havzasında yaşanan gerginlikler göz önüne alındığında, uluslararası ve bölgesel planlarda stratejik önemini iki katına çıkardığını ifade ediyor.

Seyyid’e göre Somali birçok alanda Türkiye'nin desteğine ve iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Mogadişu ayrıca Türkiye'yi, özellikle Etiyopya ve Kenya'nın yayılmacı emelleri karşısında Somali çıkarlarını savunmada güvenilir ve sadık bir müttefik olarak görüyor. Zira Türkiye'nin müttefiklerini savunma konusunda ciddi bir geçmişi var. Trablus'taki Libya hükümetinin Halife Hafter güçlerinin eline geçmesini engellemedeki rolü, Azerbaycan'ın 30 yıllık Ermeni işgali sonrasında Dağlık Karabağ'daki topraklarını geri almasına verdiği destek buna örnek verilebilir.

Güvenli ittifak

Seyyid, Ankara'nın Suriye, Azerbaycan ve Libya gibi çatışma bölgelerinde koordinasyon yeteneğini kanıtladığını, başka ülkelerle karşı karşıya geldiğinde bile, çoğu zaman bir iş birliği ve çatışmasızlık formülü bularak, Türkiye ile bölge ülkeleri arasında herhangi bir çatışma ihtimalini ortadan kaldırdığını düşünüyor. Dahası anlaşma iki bağımsız devlet arasında yapılmış olup, belirli bir devleti hedef almıyor ve güvenliğin sağlanması ile terörle mücadele alanlarında iki başkentin hayati çıkarlarına odaklanıyor.

Seyyid, son dönemde Kızıldeniz ülkelerinde bölgede artan yabancı askeri varlığına ilişkin bir hassasiyet oluştuğunu ve bu hassasiyetin, onları Kızıldeniz Ülkeleri Forumu adı altında bir oluşum kurmak zorunda bıraktığını belirtiyor. Ancak forum henüz kuruluş aşamasında ve bölgesel bir güvenlik sistemi oluşturacak çerçeve ve yapılar henüz tamamlanmadı. Ayrıca Türkiye, Etiyopya'da ekonomik varlığı, Sudan'da güvenlik ve askeri varlığı ve Somali ile yıllardır süren kapsamlı iş birliği ile bölgedeki nüfuzunu pekiştirme konusunda bu forumdan önce davrandı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bundan dolayı Türkiye’yi Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu denkleminin dışında tutmak zor. Afrika Boynuzu uzmanı Abdurrahman Seyyid, hayati çıkarları ile çatışmadığı sürece Türkiye’nin katılımının bu ülkeler için doğrudan bir endişe yaratmasının muhtemel olmadığını söylüyor.

Jeopolitik etkiler

Somalili siyasi analist İdi Muhammed ise Mogadişu'yu Ankara'ya bağlayan stratejik çıkarlar göz önüne alındığında, Türk askeri misyonunun görevinin terörizm ve organize suç ile mücadeleye odaklandığını düşünüyor. Somali'de inşaat ve altyapı gelişimine yönelik katkılarına ilave olarak, özellikle petrol arama ve madencilik alanlarında artan Türk yatırımlarına dikkat çekiyor.

Muhammed, Türk askeri varlığının misyonunun terörle mücadele ve Somali'deki Türk çıkarlarını koruma gibi güvenlik boyutuyla sınırlı olmasına rağmen, Somali kıyılarını bölgesel emellerden korumak da dahil olmak üzere birçok jeopolitik anlamı olduğunu da vurguluyor. Etiyopya'nın, ülkenin kuzeyindeki ayrılıkçı bölge ile imzaladığı mutabakatla Somali kıyılarını işgal etme ve kalıcı askeri üsler kurma çabaları da bu emellere dahil.

Muhammed, Türk askeri gücünün Somali'nin birliğini ve tüm toprakları üzerindeki egemenliğini korumaya katkı sağlayacağını vurguluyor. Buna ilaveten, Somali egemenliğindeki liman hizmetlerinden Etiyopya'nın yararlanmasını öngören Addis Ababa ile Mogadişu arasındaki Ankara Anlaşması'nın aslına sadık bir şekilde uygulanmasını sağlamaya yönelik katkısının da altını çiziyor.

Siyasi analist, Türk askeri varlığının, Kızıldeniz'de bulunan bölgesel ve uluslararası güçlerle, özellikle Cibuti'deki yabancı üslerle, uluslararası nakliye yolu olarak Kızıldeniz'in girişlerini güvence altına almak amacıyla, koordinasyon fırsatları yaratabileceğini ifade ediyor. Zira dünya deniz ticaretinin yüzde 12'si, Asya-Avrupa ticaretinin ise yaklaşık yüzde 40'ı buradan geçiyor.

Muhammed, Türk kuvvetlerinin Somali'ye konuşlandırılmasının, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesindeki aşırılıkçı grupların oluşturduğu tehdidi azaltacağına dikkati çekiyor. Nitekim el-Kaide örgütünün Doğu Afrika'daki bir kolu olan Somalili Şebab hareketi son dönemde varlığını güçlendirdi ve eylemlerini artırdı. Bu eylemlerinden biri de Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in orada bulunduğu bir sırada Mogadişu Havaalanı’nı hedef alan saldırısıydı. Bu da Somali hükümetinin Türk kuvvetleriyle koordineli olarak hareketin mevzilerine karşı şiddetli saldırılar düzenlemesini gerektirdi. Zira hareketin askeri kabiliyetlerini geliştirdiği ve birçok cephede ilerlediği yönünde haberler geliyor.

İdi Muhammed, Türk kuvvetlerinin Kızıldeniz Havzası'nda yaşanan gerginlikte olumsuz bir rolünün olduğu iddialarını reddediyor. Türkiye’nin, Suudi Arabistan, Ürdün, Eritre ve Sudan ile iyi ilişkilere sahip olduğunu, ayrıca Mısır ile de yakın zamanda ilişkilerini normalleştirdiğini belirtiyor. Dahası Etiyopya'nın Kızıldeniz'de askeri üs kurma planlarına karşı çıkan kararlı duruş ile kıyaslandığında, Somali ile Türkiye arasındaki Türk kuvvetlerinin konuşlandırılması anlaşmasının, Kızıldeniz'e kıyısı olan ülkelerde herhangi bir sonuca ve tepkiye neden olmadığını söylüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.