Mossad'ın atası Türkler tarafından nasıl çökertildi?

Mossad'ın atası olarak kabul edilen NİLİ örgütünün verdiği raporlar İngilizler tarafından Gazze Savaşları sırasında harfiyen tatbik edildi. Buna rağmen Türk askeri bu savaşlarda eşine az rastlanır bir kahramanlıkla kenti korumayı başardı

Kolaj: Independent Türkçe
Kolaj: Independent Türkçe
TT

Mossad'ın atası Türkler tarafından nasıl çökertildi?

Kolaj: Independent Türkçe
Kolaj: Independent Türkçe

Mehmed Mazlum Çelik 

NİLİ casus örgütü Birinci Cihan Harbi sırasında Türklere karşı Romanya Siyonist'i Aaron Aaronsohn tarafından kuruldu.

Bu örgütün saha eylemlerini ise Aaron'un kız kardeşi Sarah Aaronsohn yürütüyordu.

Aoron Aaronsohn
Aoron Aaronsohn

Bu örgüt, özellikle kadın ajanları kullanarak Türk subaylarının fiziki özellikleri ve savaş yeteneklerine dair taktik bilgileri toplayarak İngilizlere servis ediyordu.

Bilhassa Ahmet Cemal Paşa, bu örgütün yakın markajı altındaydı.

Cemal Paşa'ya dair her türlü istihbarat, İngilizler açısından büyük önem taşıyordu; çünkü Gazze'ye yönelik saldırısının savunmasını yapacak Osmanlı Paşası o idi.

Cemal Paşa
Cemal Paşa

Osmanlı istihbaratı 1916 yılına kadar ne Aaron ne de Sarah hakkında yeterli malumat toplayamamıştı, işin doğrusu iki sene boyunca varlığından dahi haberdar değildi.

Sarah ilk defa Osmanlı istihbaratının dikkatini eski eşi Hayim Abraham'ın deşifre edilmesi ile çekti.

Hayim, doğrudan NİLİ adına hareket etmese de başka casusluk faaliyetlerine karışması eski eş Sarah'ın da gözlenmesini sağladı.

Sarah Aaronsohn
Sarah Aaronsohn

Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti, nihayet 1917 yılında Adana'dan Gazze'ye uzanan bir bölgede bilhassa Avrupa'dan gelen Siyonist Yahudilerin bir takım istihbarat çalışmaları yaptığını fark etti.

Öte taraftan bu örgütün adı, faaliyetleri ve amacı tam olarak kestirilemiyordu.

Aslında Osmanlı Devleti daha evvel bölgede Yahudi ve Hıristiyan Araplar tarafından Mısır ve Kudüs civarında faaliyet gösteren casus örgütleri deşifre ederek gerekli tedbiri almıştı; ama Aaron öylesine dikkatli ve güçlü bir yapı kurmuştu ki faaliyetleri bir türlü göze batmıyordu.

Nihayet bu örgütün varlığı ve amaçları tespit edilecekti:

1- Afule'de rüşvetle zabitan elde etmek. Bu zabitan vasıtasıyla her gün Afule'den güneye geçen trenlerin adedini, asker, cephane, zahire, top ve tayyare miktarını ve nakliye araçlarını öğrenmek, 

2- Der'a İstasyonu'nda zabitan elde etmek ve 1. maddede belirtilen hususlarda istihbarat yapmak, 

3- Kudüs'te nakliyat bulunup bulunmadığını ve orada askerin miktarını, taburların numaralarını ve kumandanların kim olduğunu öğrenmek, 

4- Yafa, Nasıra, Akka, Hayfa, Seb'a, Ebu Seb'a ve civarlarında nakliyat olup olmadığını tahkik etmek, 

5- Otomobil, araba ve şimendifer [tren] yollarının bulundukları mahalleri ve İtilaf hükûmetlerine meyyal hükûmet memurları ve zabitanın isimlerini havi bir cetvel hazırlamak. Külliyetli paralar sarf ederek Osmanlı hükûmeti aleyhinde bir kıyam hazırlamak ve ahaliyi kaçırmak, 

6- İngilizlerin Hayfa'dan sahile çıkmalarını temin için bu kıyamı özellikle Şam ve Halep civarında hazırlamak,

7- Bu kıyamın hazırlanmasında Filistin'de özellikle Nasıra'da Ruhbanla ve en çok Katolik papazlarla temasta bulunmak, 

8- İstasyonlarda kaç vagon ve makinenin mevcut olduğunu ve Alman tahtelbahriyelerine [deniz altı] benzin vermek için Filistin sahillerinde belirlenmiş stratejik mevkileri öğrenmek.

(Celil Bozkurt, Osmanlı Arşivlerinde NİLİ Casusluk Örgütü)

NİLİ'in en büyük gücü Osmanlı bürokrasisinde ciddi bir rüşvet ağı oluşturmuş olmasıydı.

Kimi memurların muhalif olması bazılarının da paraya tamah etmeleri sebebiyle bu örgütün kucağına düşmüştü. 

Örgüt, ayrıca üzerine soruşturma için gelen yetkilileri de bir yolunu bularak satın almayı başarması işi giderek girift bir hale getiriyordu.

Tüm bu zorluklara rağmen İttihat ve Terakki iktidarının iyi olduğu sahaların başında istihbarat geliyordu.

Teşkilat-ı Mahsusa, bu anlamda son derece kesif adımlar atabilecek kabiliyette bir yapıydı ve Cemal Paşa da konuyla yakından alakadardı; çünkü örgütün nihai hedefinin kendisi olduğunu biliyordu. 

Örgütün önemli elemanlarından Yosef Lishansky'in deşifre edilerek sorgulanması NİLİ'ye büyük bir darbe indirmişti. Artık gerisi çorap söküğü gibi gelecekti. 

Yosef Lishansky
Yosef Lishansky

Çember giderek daralmış ve Aaron Aaronsohn, Osmanlı İstihbaratının kadrajına girmişti; ama saha eylemlerinin kilit ismi olan Sarah'ın yanlış konumlandırılması örgüte gereken darbenin indirilmesini geciktiren en önemli nedendi. 

Sarah, Aaron'un kızı ve tüm eylemlerin asıl yürütücüsüydü. Oysa Türkler, bir kadının bu denli kritik bir görevde olabileceğini aklına dahi getirmemişti. 

Bir diğer hata ise bu örgütün faaliyetleri irtibatının hafife alınmış olmasıydı.

Daha önceki Yahudi casus örgütleri bilgileri Hıristiyan Araplara vererek faaliyet gösteriyordu.

Ama NİLİ'nin doğrudan irtibatta olduğu kişi Mısır Seferi Kuvvetleri Komutanı General Edmund Allenby'in bizzat kendisiydi. 

Edmund Allenby
Edmund Allenby

Türk istihbaratı, Sarah'ın önemini anladığında bölgede geniş çaplı bir arama başlattı ve nihayet onu buldu; ama Sarah yakalanmadan önce silahı ile kendisini başından vurarak intihar etmişti.

Onun intiharı yalnızca örgütü korumak için değildi, İngilizlerin başlatacağı Gazze Operasyonu ile alakalı hayati bilgileri General Allenby'e vermiş olmasındandı. Yani Sarah Gazze düşebilsin diye kendi canına kıymıştı.

Gazze Savaşı
Gazze Savaşı

Bu örgütü deşifre eden Ahmet Cemal Paşa, Türk askerine şu tedbirleri almasını emredecekti:

Sahil mıntıkasını muhafaza eden kıta'at, "kemiyet ve keyfiyet itibarıyla gayr-i kafi"dir. Sahili gözetleyen postalar pek seyrektir ve düşmanın faaliyetlerini durdurmak için alınan tedbirler yetersizdir. Sahil Cephesi'ndeki emniyet tedbirleri sıkılaştırılacak. Her kolordu, kendi sahil mıntıkasının güvenliğini sağlayacak. Alınan tedbirler, sür'atle ordu kumandanına bildirilecek. Sahil güvenliğinden kumandanlar sorumlu tutulacak ve bu hususta kusuru görülenler 'idam' edilecek. 

Güneşin batmasından bir saat sonrasından itibaren sahile giden yolların kullanılması yasaklanacak. Zaruri durumlarda geçişler, jandarma veya polislerin refakatinde sağlanacak. Bu yasağı ihlal edenler, divan-ı harb-i örfiye verilecek. Kolordu kumandanlıkları, bu yasakları derhal ilan edecekler. Şehirlerin ve kasabaların muvasalatı hariç olup bunların sınırları ilan edilecek. 

Türk Kuvve-i Seferiye Kumandanlığı, Çöl mıntıkası dahilinde bizim tarafımızdan düşman tarafına, düşman tarafından da bizim tarafımıza geçişleri önleyecek. Bunun için bir 'mıntıka-ı memnua' ile bir 'mıntıka-ı meşru'a' ilan edilecek. Geçişler, bir vesika ile sağlanacak. 

Gündüzleri balığa çıkanların sandalları, geceleyin muayyen mıntıkalarda 'taht-ı nezarette' bulundurulacak. Bunların uygulanmasından mıntıka kumandanlıkları sorumlu tutulacak.

(Celil Bozkurt, Osmanlı Arşivlerinde Nili Casusluk Örgütü)

Sarah'ın ölümünden sonra NİLİ örgütünden 14 kişi idam edildi.

İdam edilmeyenler ise Anadolu'ya sürgün edildi; ama örgütün çoğu mensubu çoğu Kahire'ye kaçmayı başarmıştı.

Mossad'ın atası olarak kabul edilen NİLİ örgütünün verdiği raporlar İngilizler tarafından Gazze Savaşları sırasında harfiyen tatbik edildi.

Buna rağmen Türk askeri bu savaşlarda eşine az rastlanır bir kahramanlıkla kenti korumayı başardı. 

İsrail hükümeti, son aldığı kararlardan birisiyle Gazze'ye sızma operasyonları yapacak birliklerine "NİLİ" adını vermesi tarihin bir cilvesi olsa gerek.

Bu örgütün faaliyetleri ile İngilizler ve bölgedeki Yahudiler yakınlaşmış, bölge Türklerden arındırıldıktan sonra daha kurumsal istihbarat faaliyetlerinde Siyonistlerden yararlanılmıştı.

İsrail bir devlet olarak kurulduktan sonra en büyük gücü Mossad olacaktı. 

Independent Türkçe



Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
TT

Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)

İsmail Derviş

ABD Başkanı Donald Trump'ın Ankara ile Tel Aviv arasında Suriye ile ilgili yaşanan gerilime ilişkin açıklamaları, başta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmak üzere herkesi şaşırttı. Netanyahu’ya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bir ilişkisi olduğunu söyleyen Trump, Netanyahu’nun makul olması gerektiğini belirterek, “Türkiye ile bir problemin varsa bunu çözebilirim” dedi.

Trump'ın bu ifadeleri, ABD için İsrail'in aşılamayacak bir kırmızı çizgi olması ve tüm dünyanın ABD tarafından İsrail’e Gazze Şeridi ve Lübnan'a karşı savaşında verilen sarsılmaz desteğe tanıklık etmesinden dolayı şaşırtıcıydı. Ancak mesele Türkiye ile olası bir çatışmaya ilişkin endişelere geldiğinde, Türkiye Washington'ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olduğundan olay başka bir boyut kazandı.

Türkiye ve İsrail arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, Ankara ve Tel Aviv arasında diplomasi dilinin hâkim olduğu stratejik ve tarihi ilişki, gerginliğin azaltılmasına ve muhtemelen bir anlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilir.

Çatışmaları önleyecek bir anlaşmaya varılması

Suriyeli bir kaynak Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada: “Şu an bir anlaşmadan söz ediliyor, ancak bu anlaşma bir ayrılma anlaşması değil, bir çatışmasızlık anlaşması. Çünkü aslında Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de bir çatışma yok, başka bir deyişle anlaşma, Suriye hava sahasında bir İsrail uçağı varsa, gideceği yerin bildirilmesi için sınırların çizilmesini öngörüyor” ifadelerini kullandı.

sdfrgt
Ankara ve Tel Aviv arasında, iki taraf arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Suriye'nin orta kesimlerinde Türkiye’nin askeri üsler kurmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanabilir (AFP)

Suriyeli kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Genel olarak Suriye arenasında bir tür dengeye ihtiyaç var. Türkiye mevcut politikalarını sürdürerek İsrail'in Suriye topraklarını işgal etme girişimini engelleyebilir. Bunun için Şam ve Ankara hükümetleri arasında resmi bir anlaşma var. Bu da bunun her iki ülkenin de ortak çıkarına olduğu anlamına geliyor. İsrail ile Suriye'nin kuzeydoğusunda Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden silahlı gruplar arasında doğrudan bir temas olması halinde, Türkler de onların ulusal güvenliklerini etkileyecektir.”

Suriyelilerin Türkiye'ye güveni

Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığına göre Birleşmiş Milletler (BM) Koordinatörü Ammar Ebu Halava yaptığı özel açıklamada, “Bugün Suriyeliler olarak Türkiye'nin siyasi diplomasisine güvenmemize bir engel yok. Çünkü Türkiye Suriye halkının isteklerini boşa çıkarmadı. Türkiye ister yardım elini uzatarak ya da sınırlarının istikrarını koruyarak olsun Suriye halkına karşı herhangi bir olumsuz davranışta bulunmadı. Türkiye de istikrarlı bir ülkedir ve Suriye'nin egemenliğinden ödün vermediği sürece Suriyeliler olarak bizim için uygun olan her türlü anlaşmaya açığız” ifadelerini kullandı.

Gelecekte bir çatışma yok

Öte yandan Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de gelecekte bir çatışma yaşanmayacağını vurgulayan gazeteci yazar ve siyaset uzmanı Firas Rıdvanoğlu şunları söyledi:

“Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında gelecekte bir çatışma olmayacak. ABD’nin, bizzat Başkan Trump’ın İsrail'den Türkiye ile bir çözüm bulmasını istediğinde ortaya koyduğu tutumuna tanık olduk. Trump’ın bu açıklamaları, İsrail'in Suriye dosyasında Türkiye'ye karşı duruşunun ABD tarafından reddedildiğinin bir göstergesidir. Çünkü Suriye dosyasında yapılacak herhangi bir hata büyük bir savaşa yol açabilir. Suriye'deki durum, Lübnan'ın güneyinde duruma benzemez. Zira Hizbullah bölgesel olarak desteklenmiyor olabilir, ancak Şam bölgede önemli bir düğüm noktası olduğundan Suriye'deki durum farklı. Bu yüzden ABD, İsrail'in iddialarını reddetti.”

İstikrar arayışı

Rıdvanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin Suriye’de kurmak istediği askeri üslere gelince, Türkiye bu üsleri nereye kuracağını İsrail'in isteklerine göre değil, kendine nasıl uygun geliyorsa ona göre seçecektir. Türkiye’nin bu üsleri Suriye'nin kuzeyi, güneyi, batısı ve doğusundaki tüm sınırlarını gözetlemek amacıyla Suriye'nin merkezinde kuracağı tahmin ediliyor. Öte yandan Suriye hükümeti İsrail ile bir çatışma istemiyor. Türkiye ile İsrail arasında da Suriye’de bir çatışma yaşanmasını istemiyor. Suriye açıkça istikrar istediği ve İsrail’in de bu istikrara hizmet etmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerektiği mesajını veriyor.

Güvenlik koordinasyonu

Türkiye ile İsrail arasında güvenlik alanında kesinlikle bir koordinasyon olduğuna ve bu koordinasyonun herkes için en iyisi olduğuna inanan Rıdvanoğlu, “İsrail'in Türk hükümeti aracılığıyla Suriye'ye mesajlar göndermesi mümkün olduğu gibi Suriye'nin de Türkler aracılığıyla İsrail'e mesajlar göndermesi mümkün. Ancak Türkiye’nin Suriye'deki askeri varlığına ilişkin karar, Ankara ve Şam arasında alınması gereken ortak bir karardır ve akıllıca alınmalıdır. Genel olarak uluslararası toplum, ABD ve Avrupa, Suriye'de istikrarın sağlanması yönünde bir eğilim gösteriyor” şeklinde konuştu.

Karşı karşıya gelme korkusu

Suriyeli akademisyen ve araştırmacı Abdurrahman en-Nayif, Independent Arabia’ya yaptığı özel açıklamada, Türkiye ve İsrail arasında Suriye'de yaşanan gerilimin her geçen gün arttığını ve Suriye'nin bir kez daha askeri çatışmaya sürüklenme korkusuyla uluslararası bir rekabet alanı haline geldiğini söyledi. Bu durumun İsrail'in güneydeki kara harekâtından Suriye'nin derinliklerindeki hava saldırılarına kadar uzanan ve Türkiye'nin Suriyelilerin acı çekmeye devam etmelerine neden olacağını ve ülkede istikrarın sağlanmasını engelleyeceğini düşündüğü provokatif hamlelerinden kaynaklandığını ifade eden Nayif, “Türkiye için Suriye'nin istikrara kavuşması kendi çıkarına, zira bu kendi sorunlarının bir kısmını çözecek. Ancak Ankara ile Tel Aviv arasında askeri bir çatışma yaşanmayacak. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç ve NATO üyesi. İsrail ise provokasyon tutkusuyla mümkün olduğunca çok şey kazanmayı amaçlıyor” yorumunda bulundu.

dfrgt
Gözlemciler Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğunda hemfikir (AFP)

İsrail'in düzenlediği saldırıların Türkiye'ye açık bir mesaj vermeyi amaçladığını düşünen Nayif’e göre bu saldırılar bölgesel barışı tehdit ediyor ve terörizmi körüklüyor. Ankara ise Suriye'nin istikrara kavuşmasını istiyor. Çünkü Suriye, özellikle Kürt meselesinde Türkiye'nin istikrarı için kilit bir faktör. Dolayısıyla Suriyeliler anlayış göstermeli, çünkü Suriye tükenmiş durumda.

Siyasette ticaret

Harmoon Araştırmalar Merkezi'nde araştırmacı olan Muhammed es-Sukkari, Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Şam’da yeni bir yönetimin kurulmasının Suriye dosyasındaki bölgesel aktörlerin değişmesine ve dönüşmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Belki de en önemli değişikliklerden birinin Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana türünün ilk örneği olan İsrail ile Türkiye’nin coğrafi olarak yakınlaşması olduğunu vurgulayan Sukkari, “İsrail'in sadece çıkarları değil, Washington'daki siyasi itibarı da dahil olmak üzere çeşitli endişeleri var. Dosyayla ilgili güç dengelerini yeniden çizen bu itibar, siyaseti ticarete benzer bir durum olarak gören Trump'ın yaklaşımını etkileyebilir ve Suriye dosyasında İsrail ve Türkiye de dahil olmak üzere ittifaklarını geleneksel politikalardan uzaklaşarak bölgesel değişkenleri maksimize eden etkileşimli politikalara doğru yeniden formüle etmesine neden olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Trump'ın son açıklamalarının İsrail'in artık Suriye'deki tek güç olmadığının ve Türkiye'nin Suriye içindeki ağırlığını arttırarak yeni angajman kuralları çizebileceğine dair işaretler taşıdığına dikkati çeken Sukkari, “Ancak bu kez durum sadece İsrail'in değil, Türkiye'nin de işine geliyor. Bu da iki tarafı çatışmak yerine koordinasyon kurmaya itiyor. Washington'ın Suriye'de İsrail ve Türkiye arasındaki angajman kuralları meselesini çözmek istediğine ve Trump'ın yeni politikasına (bölgede barış) hizmet etmediği için yeni bir savaşa sürüklenmek istemediğine inanıyorum. Tüm bu gerçekler, ABD'nin arabuluculuğuyla Suriye meselesinde ve İsrail ile Türkiye’nin yeni varlığının niteliği konusunda siyasi bir anlaşmaya varma olasılığının arttığını gösteriyor. Mümkün olan en yüksek kazanımları elde edebilecek gerilimin sürekli tırmandırılması bağlamı dışında arabuluculuk dosyası çözüme kavuşturulmadan kuralların belirlenmesi zor olabilir. Türkiye'nin şüphesiz Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurmaktan ziyade Şam ile Türkiye'nin nüfuzunu arttıracak bir ortak savunma anlaşması imzalamayı istiyor” ifadelerini kullandı.

Diğer oyuncular

Öte yandan siyasi uzman Nureddin el-Baba, Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında tansiyonun düşeceğini ve öngörülebilir bir gelecekte bir çatışmaya dönüşmeyeceğini düşünüyor. Türkiye’nin Suriye'de askeri üsler kurmasının Türkiye ile İsrail arasında değil, Suriye ile Türkiye arasında bir anlaşmanın yapılmasını gerektirdiğini ifade eden Baba, “Temelde iki taraf arasında bir anlaşma imzalanana kadar iki taraf arasında bir çatışma yok ve her iki taraf da gelecekte çatışma niyetinde değil” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye ve İsrail arasında Türkiye'den daha fazla arabuluculuk yapabilecek taraflar olduğunu söyleyen Baba, bu tarafların kimler olduğunu söylemekten kaçındı.

Türk akademisyen ve siyasi uzman Tuşkan Tarık, Ankara ile Tel Aviv arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Türkiye tarafından Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurulmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanmasının mümkün olduğunu söyledi. Türkiye ve İsrail arasında Suriye konusunda koordinasyon olduğuna dikkat çeken Tarık, Türkiye'nin Suriye ve İsrail arasında arabulucu rolü oynayabileceğini belirtti.

Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğu, Şam'ın Türkiye'nin ülkedeki rolünden memnuniyet duyduğu, Türkiye ile stratejik bir ittifak kurmak istediği konusunda hemfikir olan gözlemciler, Ankara ve Tel Aviv arasında doğrudan askeri bir çatışma olmayacağını ve silahların başaramadığını diplomatik yollarla başarabileceklerini vurguladılar.