Profesör Görür: Siyaset üstü yetkiye sahip Afet Bakanlığı kurulmalı, siz hiç 'Depremde ölmek istemiyoruz' pankartı gördünüz mü?

6. İstanbul'un Jeolojisi Sempozyumu İstanbul Kültür Üniversitesi'nde düzenlendi. Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye ve İstanbul'un karşı karşıya kaldığı riskleri hatırlattı, Türkiye'nin genelinde mikrobölgeleme çalışmalarının önemine değindi

(Canva)
(Canva)
TT

Profesör Görür: Siyaset üstü yetkiye sahip Afet Bakanlığı kurulmalı, siz hiç 'Depremde ölmek istemiyoruz' pankartı gördünüz mü?

(Canva)
(Canva)

Dora Mengüç

Türkiye yine depremi konuşuyor.

Marmara Denizi, Çınarcık Çukurluğunda 4.1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. 

Yalova'nın Çınarcık ilçesinin 8,52 kilometre açıklarında meydana gelen deprem 11,18 kilometre derinlikteydi.

Uzmanlar sarsıntının Adalar Fayının güneyindeki küçük normal faylar üzerinde olmuş olabileceğini söylüyor. 

Marmara'daki sistem gerilim biriktiriyor.

Gece saat 23.53'te meydana gelen sarsıntıyı İstanbul da hissetti.

Türkiye dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya kuşağında. 

Ülkenin yaklaşık yüzde 95'i deprem riski taşıyor. 

En büyük deprem kaynağı, ülkeyi boydan boya kesen Kuzey Anadolu Fayı. 

Bu fay, 1939-1999 yılları arasında 7'den büyük 13 depreme neden oldu. 

İstanbul, Kuzey Anadolu Fayı'nın Marmara Denizi'ndeki kolu üzerinde. 

Tarih boyunca pek çok deprem yaşayan İstanbul için en yıkıcı depremlerden biri 1509'da meydana gelen ve "Küçük Kıyamet" olarak adlandırılan 7.2 büyüklüğündeki sarsıntı. 

Bilim insanları İstanbul'u etkileyecek Marmara Depremi'nin yakın zamanda olacağını öngörüyor. 

Olası bir büyük depremde, yaklaşık 50 bin kişinin ölebileceği, 100 bin kişinin yaralanabileceği ve 500 bin kişinin evsiz kalabileceği tahmin ediliyor.

Yıkıcı bir deprem İstanbul'da binaların yüzde 22'sini yıkabilir

İBB Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü ve Boğaziçi Üniversitesi’nin 2018 yılında gerçekleştirdiği Deprem ve Hasar Kayıp Tahmin Çalışması'nın verileri ortada. 

7.5 büyüklüğündeki yıkıcı bir deprem senaryosuna göre İstanbul'da çok ağır ve ağır hasarlı bina sayısı 48 bin, orta ve daha üstü hasarlı bina sayısı 194 bin olacak.

Bir başka deyişle binaların yüzde 22,6’sı yıkılacak, 25 milyon ton enkaz oluşacak.

Depremzedeler için konutlar

Ancak deprem sadece İstanbul'un değil, Türkiye'nin gerçeği. 

Başta Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman ve Gaziantep olmak üzere 11 kenti etkileyen 6 Şubat Depremleri'nin üstünden geçen 11 ayda ortaya çıkan tablo ürkütücü. 

Ekim 2023 itibarıyla resmi rakamlar can kaybının 50 bini, yaralı sayısı ise 107 bini aştığını ortaya koyuyor.

Sarsıntılardan etkilenen illerde deprem konutlarının yapımı sürüyor. 

O yerlerin başında da Hatay geliyor. 

Kentin 33 farklı noktasında devam eden konut inşaatının yıl sonunda tamamlanması ve 6 bin 979 evin hak sahiplerine teslim edilmesi bekleniyor.

Bu noktada en çok tartışma yaratan hususlardan biri ise mikrobölgeleme çalışmalarının yeteri kadar gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği. 

Dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, eleştiriler üzerine "Zemin etüt ve mikrobölgeleme çalışmaları yapıyor, sağlam zemin tespit edilen yerlerde hiç vakit kaybetmiyoruz" demişti.

Mikrobölgeleme yerleşime açılması düşünülen boş alanlardaki tüm afet tehlikelerini, yapılaşmış alanlarda ise tüm afet risklerini büyük ölçekli halihazır haritalar üzerinde belirleyen çalışmanın adı. 

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Görür'e göre ise bir deprem ülkesi olan Türkiye bu konuda yeterli çalışmaları gerçekleştirmiyor. 

"Türkiye'nin sadece iki ilinde mikrobölgeleme yapılıyor"

Çınarcık depreminden iki gün önce 6. kez düzenlenen İstanbul'un Jeolojisi Sempozyumu'nun "Türkiye'de Deprem Dirençli Kentlerin Oluşturulması" oturumunda konuşan Profesör Görür, mikrobölgelemenin yanlış algılandığı kanaatinde: 

Üç sondaj yapan biri çıkıp 'Biz mikrobölgeleme yapıyoruz' diyor. Mikrobölgelemenin ne olduğunu bilmeyenlere bu rahatlıkla söylenebiliyor. Dolayısıyla ülkede kafa karışıklığı var. Türkiye'de İstanbul hariç bir de şimdi İzmir'de yapılıyor mikrobölgeleme çalışması. Bunun dışında ülkenin hiçbir yerinde mikrobölgeleme çalışması yok. Bilen de yok yapan da yok. Yani iki sondaj yapıp sonra 'Mikrobölgeleme yaptık' diyemezsiniz" 

İRAP yani İl Afet Risk Azaltma Planı'nı anımsatan Profesör Görür, "Bilgileri kompoze edip uyduruk bir rapor yazıp valinin, belediyenin önüne koyuyorlar, hepsi bu. Bu iş bu kadar hafif değil, onun için ölüyoruz zaten" diye konuşuyor.

"Mikrobölgeleme 3-5 günde yapılacak iş değil"

Mikrobölgeleme çalışmalarının Türkiye'de yeteri kadar ciddiye alınmadığını yinelen Prof. Dr. Naci Görür, bu işin jeolojik, teknolojik, sismolojik birçok boyutu olduğunu anımsatıp zeminin özelliklerini zemin mekaniği yapıp ortaya konulması gerektiğini belirtiyor:

Mikrobölgeleme çalışmasını 3 günde 5 günde 10 günde yapılacak bir şey zannediyorlar. Mikrobölgeleme çalışmasını 2 seneden önce yapamazsınız. 35 kuruşa yapamazsınız. Belediyenin başkanı veya vali bir kentin mekan kullanımını, gelişimi, büyümesini nerede ne bina yapılacağını bilmeli. İmar ve iskanını bu mikrobölgelemeye göre vermeli. Eğer bir yer çivi çakmanıza bile müsaade etmiyorsa, depremin etkisini 5 kat büyütüyorsa oraya imar ve iskan veremezsin. Bugün bizim 'Üfürsen yıkılacak' dediğimiz yerlere ne gökdelenler yapmışlar. 'Efendim, biz her yerde inşaat yaparız' diyorlar. Marifetmiş gibi bunu söylüyorlar. 'Efendim bataklıkta bile inşaat yaparız' Yahu akıllı bir adam bataklıkta inşaat yapar mı? İnşaatın metrekaresi bir yerde 10 bin liraysa bataklıkta onu 100 bin liraya yaparsın. Akıl işi değil"

Deprem dirençli kentler nasıl oluşturulur?

Prof. Dr. Naci Görür, yukarıdaki soruya cevaben dünyadaki Kaliforniya, Japonya, Meksika, Arjantin, İtalya, Hindistan, Çin örneklerini anımsatıyor:

Deprem dirençli kent dediğimiz zaman akla gelen şudur. O kente deprem uğrar, deprem geldiğinde söz konusu kent minimum zararla o depremi atlatır, günlük yaşam sekteye uğramaz. Kimi yerlerde televizyonlarda görüyoruz. Deprem sırasında belirli bir süre insanlar bir şeyler düşmesin diye dikkat ediyor. Bir yere kapanıp tutunuyor ve bekliyorlar. Birkaç dakika sonra, deprem geçince yaşam aynen devam ediyor. Örneğin Türkiye'nin güneydoğusunda deprem olduğu zaman bütün ülkeyi kasıp kavurmuyor, aylarca hatta yıllarca..."

"Siyaset üstü yetkiye sahip Afet Bakanlığı kurulmalı"

Deprem bilimci Görür, bunu Türkiye için sağlamak için Afet Bakanlığı kurulmasını ancak bu bakanlığın yetkili, siyaset üstü, iyi bir bütçeye sahip olması gerektiğini, 5-10 yıllık bir plan-program hedefiyle hareket etmesi gerektiğini söylüyor:

Yerel yönetimlerle güç birliği yapacak, halkın arkasına milli veyahut uluslararası finans kaynaklarını koyacak. Böyle bir bakanlık lazım. Ve bu bakanlık öyle partilere, seçim sonuçlarına göre değişmeyecek. 'Filan kişi geldi, o bakanlığa az bütçe verdim' gibi bir durum söz konusu olmayacak, anayasal gücü olan bir bakanlık olacak"

"Siz hiç 'Depremde ölmek istemiyoruz' pankartı gördünüz mü?"

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültür Üniversitesi'nde düzenlenen İstanbul'un Jeolojisi Sempozyumu'nda konuşan Profesör Naci Görür'e göre bir başka hayati nokta ise halkın bilinçlendirilmesi: 

Halk domatesin fiyatını tartışıyor. Patlıcanı saatlerce konuşuyor. Kim kime parayı nereye karışmış konuşuyor. Ama kendini yönetenlere, 'Çoluk çocuğumun can güvenliğini sağlayın' demiyor. Depremde binlerce insan olarak 'Bir gece ölmek istemiyoruz' diye siyasetin yakasına yapışmıyor. O kadar seçimler geldi, o kadar pankartlar havaya kalktı. Bir tane 'Depremde ölmek istemiyoruz', 'Deprem dirençli kent yapın' diyen yok. Böyle bir istek yok. Halktan istek olmayınca siyaset de 'Neden uğraşalım ki?' diyor. Gidiyor vitrine oynayan işler yapıp geliyor, bir kez daha oyunu alıyor. Mülkün sahibi halktır. Halk bu bilince erişmelidir.  Bir ülkenin, bir kentin halkı yeterince deprem kültürü yoksa o kenti depreme hazırlayamazsınız. Belediye Başkanı arkasını döndüğü zaman 5 tane kaçak kat çıkar, bir yönetim veya seçim geleceği zaman 15 tane de yine sağa sola gecekondu yapar"

"Depremden önce Türkiye deprem dirençli yapılabilir"

Türkiye'nin gayrisafimilli hasılasının yüzde 60'ına yakını Marmara Bölgesi'nde.

Profesör Görür, İstanbul'u etkileyecek bir deprem olduğunda sanayinin çarklarının duracağını, bütün Türkiye'nin dizüstü çökeceğini ancak hala bunu önlemenin mümkün olduğunu "Türkiye Cumhuriyeti devleti altyapıyı deprem gelmeden önce deprem dirençli yapabilir. Halkı deprem dirençli yapabilir. Yönetimi deprem dirençli, bilgili yapabilir" sözleriyle izah ediyor.

"Ülkeyi depreme hazırlayacak bir yasa olmalı" 

Kasım ayının başında, kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren kanun yürürlüğe girdi. 

"Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'daki rezerv yapı alanı tanımında değişikliğe gidildi.

Yerleşim yerlerinde yer alan parsellerin de rezerv yapı alanı olarak belirlenmesinin mümkün olmasının amaçlandığı belirtildi.

Meslek örgütleri, işin uzmanları söz konusu yasanın asıl hedefin deprem afetine karşı tedbir almak yerine yine afet üzerinden rant kaygısı içerdiği kanaatinde.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki ise eleştirilere "Kentsel dönüşüm yasası ne hızlı ne alelacele ne de herhangi birisine rant sağlamak amacıyla yapılmış bir yasadır. Bu Türkiye'nin birikimi olan bir yasadır" diyor.

Prof. Dr. Naci Görür Türkiye'nin ülkeyi gerçek manada depreme hazırlayacak çok güçlü bir yasaya ihtiyacı olduğunun altını çiziyor: 

"Bugün bir yasa var, İstanbul için yaptılar ama bundan bahsetmiyorum. Bu yasayı da doğru mu yaptılar? Benim çok kuşkum var. Çünkü halk yasayı görünce daha çok korktu. Yani teşvik edilmek cesaretlendirmeyi bırakın beraberinde 'Malımıza mı çökecekler?' tartışmasını getirdi" diyen Profesör Görür, ihtiyaç duyulan yasanın sadece İstanbul ile sınırlı olmaması gerektiğini söylüyor:

Yasa herkes için olmalı, biz sadece İstanbul'u depreme hazırlamıyoruz. Bütün ülkeyi hazırlıyoruz.  Kentlerimizin tehlike analizini yapacağız. Bugün Türkiye'de hemen hemen çoğu kentlerin hiçbirinin deprem tehlike analizi yok. Bazı kentler hariç deprem analizi nedir kimse bilmiyor. Ne hükümeti, ne valisi, ne kaymakamı ne o yörenin halkı...  Halbuki deprem analizi bir kentin tehdit eden unsurlarını ayrıntılarıyla bilmek demektir. Türkiye'nin her kentinin tehlike analizi yapılmak zorunda. Bu tehlike analizi dediğimiz zaman daha çok fay analizi akla gelir. Bizim her ilimiz iyi-kötü faylara yakın veya üzerinde. Mesela Türkiye'de fay üzerinde yaşayan 25 il var. Hala haberleri yok emin olun. Bu fayların, çalıştığında 10 binleri yok edeceğinden haberleri yok. Kent buna hazır mı değil mi onu da bilmiyorlar. Bilinmezlikler içerisinde yüzüp duruyoruz"

Profesör Görür, Türkiye'deki kentsel dönüşüm algısı ile ilgili ise "Yenilemeyi veya güçlendirmeyi müteahhitlik projesine indirgiyorlar. Sadece yapı stokunun peşine düşmek, bu işi müteahhitliğe, paraya, ranta dönüştürmek için İstanbul'da çok şey yapıldı. Kentsel dönüşüm hep Bağdat caddesinde. Bağdat Caddesi ilk başta depremde darbe yiyecek yer değil ki" yorumu yapıyor. 

Kentsel Dönüşüm ve Hukuk Platformu Başkanı Prof. Dr. Gürsel Öngören İstanbul'da 3,6 milyon konut olduğunu, bunun 1,3 milyonunun dönüştürülmesinin gerektiğini, 2012'den bu yana ise bina stokunun yüzde 15'ini dönüştürüldüğünü belirtiyor.

Independent Türkçe



Fidan: SDG İsrail'den cesaret alıyor, Esed rejimine karşı hiçbir zaman harekete geçmedi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
TT

Fidan: SDG İsrail'den cesaret alıyor, Esed rejimine karşı hiçbir zaman harekete geçmedi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan dün yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) cesaretini İsrail'den aldığını belirterek, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed rejimine karşı muhalefetle hiçbir zaman birlikte hareket etmediklerini kaydetti.

Suriye'nin güneyinde yaşananlar hakkında Fidan şu ifadeleri kullandı: “Özellikle Güney meselesi fevkalade önemli. Şu anda bizim belki en büyük risk alanımız o. Güney'deki sıkıntı tek başına çok fazla büyük risk oluşturduğu için değil. O da yönetilebilir bir konu. İsrail'in ona müdahil olmasından dolayı ortaya çıkan bir risk alanı var. Bu risk alanını çok iyi yönetmek gerekiyor. Çünkü daha büyük riskleri de beraberinde getirebilir. "

PKK'nın silahsızlanma sürecinin "Türkiye tarafından çok şeffaf ve çok iyi bir şekilde" yönetildiğini  vurgulayan Fidan “Ancak örgütün ne yapmayı planladığı konusunda henüz bir kelime bile duymadık” dedi.

Türkiye Savunma Bakanlığı sözcüsü Zeki Aktürk cuma günü yaptığı açıklamada, bazı ülkelerin SDG'yi silahsızlanmayı reddetmeye ve Suriye ordusuna entegre olmamaya teşvik ettiğini belirterek, ülkesinin Suriye'de askeri bir operasyon başlatma niyetinde olmadığını söyledi.

Ankara'da düzenlenen basın toplantısında konuşan sözcü, "SDG'nin zaman kazanma girişimleri boşuna ve Suriye ordusuna entegre olmaktan başka seçenekleri yok" diyerek, SDG’nin faaliyetlerinin Suriye'de istikrar ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabalara zarar verdiğinin altını çizdi.

Sözcü, Türk ordusunun Suriye'de askeri bir operasyona hazırlandığı iddialarını yalanlayarak, Türk ordusunun son hareketlerinin "rutin birlik rotasyonlarının" parçası olduğunu belirtti.

Sözcü, Türkiye'nin daha önce SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonunu istediğini ifade ettiğini ve SDG'nin hareketlerinin ve Suriye ordusunun faaliyetlerinin izlenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, 10 Mart'ta SDG lideri Mazlum Abdi ile Suriye'nin kuzeydoğusundaki sivil ve askeri kurumları entegre etme konusunda bir anlaşma imzaladı, ancak bu anlaşma henüz uygulanmadı.


Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt tarafının ‘barış ve demokratik toplum süreci’ olarak adlandırdığı ve terör örgütü PKK’nın tasfiyesi ile silahsızlanmasını öngören ‘terörden arındırılmış Türkiye’ hedefini başarıya ulaştırma kararlılığını dile getirdi.

Bu açıklama, PKK yönetiminin, cezaevinde bulunan örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve hükümetin Kürtlerin haklarını genişletecek ciddi yasal adımlar atması yönündeki talepleri karşılanmadığı takdirde sürece dair yeni bir adım atmayacaklarını söylemesinin ardından geldi.

Erdoğan, “Türkiye, terörün ortadan kalktığı; kardeşliğin ve istikrarın her karış toprağa hâkim olduğu bir döneme doğru ilerliyor” dedi.

Farklı tutumlar

Erdoğan, İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) düzenlenen 4. İlim Yayma Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, “Terörden arındırılmış Türkiye hedefine yaklaştıkça, sabotaj girişimleri, medya kampanyaları ve siyasi-sosyal mühendislik faaliyetleri artıyor” ifadelerini kullandı.

cdf
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da düzenlenen İlim Yayma Ödülleri töreninde konuştu. (Cumhurbaşkanlığı)

Erdoğan, “Terörsüz Türkiye sürecinin başarısı için iktidarımızın da, ittifakımızın da, devletimizin de kararlılığının tam olduğunun bilinmesini isterim” dedi.

Aynı dönemde PKK yönetimi, Abdullah Öcalan serbest bırakılmadığı ve Ankara somut, kapsamlı yasal adımlar atmadığı sürece ‘çözüm süreci’ kapsamında yeni bir adım atmayacağını belirterek tehditlerini artırdı. PKK, geçtiğimiz mayıs ayında, Öcalan’ın 27 Şubat’ta İmralı Cezaevi’nden yaptığı ‘barış ve demokratik toplum’ çağrısına yanıt olarak kendini feshettiğini duyurmuştu.

xcdf
Terör örgütü PKK’nın 11 Temmuz'da Irak'ın kuzeyindeki Kandil Dağı'nda düzenlenen silah yakma töreninden (Reuters)

PKK’lı 30 militanın 11 Temmuz’da Kandil Dağı’nda düzenlenen sembolik bir törenle silah bırakmasının ardından, örgüt 26 Ekim’de tüm mensuplarını Türkiye’den Kuzey Irak’a çektiğini açıkladı. Ardından örgütün Zap bölgesindeki güçleri de olası çatışmaları önlemek amacıyla geri çekildiğini duyurdu. Bu adımların tamamı, örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın talimatları doğrultusunda PKK tarafından tek taraflı olarak atılmıştı. Ancak PKK yöneticilerinden Amed Malazgirt cumartesi günü AFP’ye yaptığı açıklamada, Öcalan’ın öncülüğünde atılan bu adımlara rağmen örgütün ‘çözüm süreci’ kapsamında artık yeni bir adım atmayacağını söyledi. Malazgirt, Ankara’nın iki temel şartı karşılamaması halinde sürecin ilerlemeyeceğini vurguladı: ‘Öcalan’a özgürlük’ ve ‘Türkiye’de Kürt halkının anayasal olarak tanınması’.

Bu açıklamalar, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat’ın, Türkiye’nin Kürt meselesi demokratik temelde çözülmediği ve Öcalan ‘baş müzakereci’ olarak muhatap alınmadığı takdirde ‘ciddi risklerle’ ve bir ‘beka sorunu’ ile karşı karşıya kalacağı yönündeki uyarılarının üzerinden sadece birkaç gün sonra geldi.

Kürt televizyonlarından birine konuşan Bese Hozat, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) geçtiğimiz ağustos ayında kurduğu Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinin 24 Kasım’da İmralı’da Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşmeyi ‘olumlu ve iyi bir adım’ olarak nitelendirdi, ancak ‘güçlü bir adım olarak değerlendirilemeyeceğini’ söyledi.

PKK yöneticisi Hozat, aynı röportajda, “Türkiye, Kürt meselesini demokratik bir zeminde çözmezse; Kürtlerin varlığını ve kimliğini tanımazsa, köklü yasal reformlar ve değişiklikler yapmazsa, ülkenin geleceği gerçekten karanlık olur” ifadelerini kullandı.

xcvfg
Terör örgütü PKK’nın silahsızlandırılması için yasal bir çerçeve oluşturmakla görevli Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 4 Aralık'ta toplanacak. (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin resmi X hesabı)

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yer alan siyasi partiler, sürecin işleyişine ilişkin raporlarını hazırlayarak 4 Aralık’ta yapılması planlanan toplantıda sunmak üzere çalışıyor. Öcalan’ı ziyaret eden heyetin (AK Parti, MHP ve DEM Parti’den üç milletvekili) görüşmeye dair bir bilgilendirme yapması bekleniyor.

Barzani’den destek

Diğer yandan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecine destek verdiğini açıkladı. Barzani, “Bizden ne istenirse yapmaya hazırız” dedi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaptığı konuşmada Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecini ‘bölge için köklü bir değişim’ olarak nitelendirdi.

dfgr
Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, 29 Kasım'da Şırnak'ta düzenlenen bir etkinlikte konuştu. (Türk medyası)

Barzani, 2013’te başlayan ve 2015’te sona eren barış sürecine daha önce de destek vermiş bir lider olarak, bu kez sürecin halkın, parlamentonun ve siyasi partilerin devlete verdiği destek sayesinde ‘daha organize bir şekilde’ yürütüldüğünü söyledi.

Kürt lider, Türkiye’de barış kapısının açılmasına katkıları nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, TBMM’ye ve Türk halkına teşekkür ederken, süreç kapsamında attığı olumlu adımlar nedeniyle Öcalan’a da teşekkür etti. Barzani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) sürece ‘tüm gücüyle destek vereceğini’ vurguladı.


İstanbul'da tatil yaparken hayatını kaybeden ailenin odasında zehirli gaz bulundu

Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
TT

İstanbul'da tatil yaparken hayatını kaybeden ailenin odasında zehirli gaz bulundu

Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)

Anadolu Ajansı'nda dün yer alan habere göre, İstanbul'da hayatını kaybeden Hamburg’dan tatil için gelen Türk ailenin otel odasında zehirli gaz fosfin bulundu.

Adli tıp raporuna atıfta bulunan ajans, maddenin odadan alınan sürüntü örneklerinde ve otel havlularında da tespit edildiğini belirtti. Ancak ölüm nedeni henüz bilinmiyor.

Alüminyum fosfit, zararlılarla mücadelede yaygın olarak kullanılır. Suyla veya yeterli miktarda atmosferik nemle temas ettiğinde, zehirli bir gaz olan fosfin üretir. Bu gaz, memelilerde hücrelere zarar verir ve yüksek konsantrasyonlarda kanda oksijen taşınmasını engeller.

İnsanlarda fosfin, kuru öksürük, kusma ve karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında bozulma gibi semptomlara neden olabilir ve solunduğunda ölümcül olabilir.

Hamburg’dab gelen Türk ailenin dört üyesi, kasım ayının ortasında İstanbul'da tatildeyken hayatını kaybetti.

Adli tıp ön raporuna göre ailenin odasının altındaki odada bulunan pestisitler ölümlerine neden olmuş olabilir, ancak bu henüz doğrulanmadı.

AA’nın haberine göre, ailenin yemek yediği yerlerde yapılan tetkiklerde herhangi bir anormalliğe rastlanmaması üzerine ölüm nedeninin gıda zehirlenmesi olduğu yönündeki ilk şüpheler de reddedildi.