Cumhurbaşkanı Erdoğan: Netanyahu ve yönetimi, isimlerini Hitler, Mussolini ve Stalin'in yanına ekletmişlerdir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Netanyahu ve yönetimi, Gazze'de işledikleri insanlık suçlarıyla günümüzün Nazileri olarak isimlerini Hitler, Mussolini ve Stalin'in yanına ekletmişlerdir" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Netanyahu ve yönetimi, isimlerini Hitler, Mussolini ve Stalin'in yanına ekletmişlerdir
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Netanyahu ve yönetimi, isimlerini Hitler, Mussolini ve Stalin'in yanına ekletmişlerdir

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Netanyahu ve yönetimi, isimlerini Hitler, Mussolini ve Stalin'in yanına ekletmişlerdir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da İlim Yayma Vakfı 53. Olağan Genel Kurulu'nda konuştu.

İlim Yayma Vakfının Türkiye'nin en eski, en köklü, güçlü geleneğe sahip gönüllü teşekküllerin başında geldiğini belirten Erdoğan, vakfın kökü derinlere inen ulu bir çınar misali ilim ve hikmet yolcularını kuşatmaya devam ettiğini söyledi. 

Erdoğan, vakfın, Hz. Peygamber'in "İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir." tavsiyesinin rehberliğinde, nebevi ahlakla kuşanmış gençler yetiştirmek için yarım asırdan fazla süredir fedakarca çalıştığını kaydederek, "1973 yılından beri kuruluş senedindeki ifadesiyle memleket dahilinde ilmin yayılmasını teşvik için koşan, koşturan, emek veren, bu uğurda çile çeken tüm vakıf mensuplarına şükranlarımı sunuyorum." diye konuştu. 

Ebediyete irtihal eden vakıf insanlarını bir kez daha rahmetle hürmetle yad ettiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bundan yaklaşık 4 yıl önce kaybettiğimiz kıymetli yol ve dava arkadaşımız Beykoz eski belediye başkanımız, vakfımızın emektarlarından merhum Yücel Çelikbilek'i burada özellikle şükranla anmak istiyorum. Rabb'im ruhlarını şad eylesin, onları cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. Allah'ın izniyle bu ocak tütmeye devam ettikçe vakfımız emektarlarının da amel defterleri kapanmayacaktır. Biz de 'Sizin en hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır.' şuuruyla hüsnüniyetle çalışan iyilik neferlerini hiçbir zaman unutmayacağız."

"Her daim yanınızda olmayı sürdüreceğiz"

Bunu yaparken o güzel insanlara olan minnet borçlarını, vakfı çok daha ileriye taşıyarak ödeyeceklerini belirten Erdoğan, "Daha fazla gencimize ulaşacağız. Daha fazla ilim sevdalısının elinden tutacağız. Daha çok sayıda öğrencimize destek vereceğiz. Ortaöğretimden başlayarak ihtiyaç sahibi evlatlarımızın yanında olacağız. Nitelikli bilimsel çalışmaları teşvik ederek ilim hazinemizin zenginleşmesini sağlayacağız." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, vakfın 53. Olağan Genel Kurulu'nun, bu hedefler doğrultusunda daha hızlı yol almalarına katkı sunacağına inandığını dile getirdi.

Vatana, millete, ümmete ve tüm insanlığa faydalı nesiller yetiştirmek misyonuyla hiçbir engel tanımadan çalışan İlim Yayma Vakfının her bir mensubuna muvaffakiyetler dileyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Allah ömür, milletimiz de yetki verdikçe bizler de sizlerin her daim yanınızda olmayı sürdüreceğiz. Yeter ki sizler elinizi ilim ve hikmet yolcularının üzerinden çekmeyin. Yeter ki sizler kavline ve davasına sadık kuşakların yetişmesi için emek vermeye devam edin. Yeter ki sizler sağına soluna bakmadan 'Ben varım.' diyen Asım'ın nesli bir gençlik için samimiyetle çaba gösterin. Allah'ın izniyle gerisi sadece bir zaman meselesidir."

Konuşmasında Necip Fazıl Kısakürek'in "Üzülme, davanın sahibi Hak'tır/Hak olan davada zafer muhakkaktır." sözlerine işaret eden Erdoğan, "Uğruna ömrümüzü adamaktan şeref duyduğumuz ilayi kelimetullah davasının, yeryüzünde adaleti tesis etme davasının, hak ve hakikati yüceltme davasının, medeniyetimizi ihya etme davasının sahibi alemlerin Rabb'i olan yüce Allah'tır." diye konuştu.

Erdoğan, "Biz niyetimizi temiz tuttuğumuz, samimiyetimizi koruduğumuz müddetçe biiznillah önümüzü kimse kesemez. Rabb'im bizleri sırat-ı müstakimden ayırmasın diyorum." dedi.

"Esfeli safilinin canlı örneklerini Gazzelilere bomba yağdıran alçaklarda bire bir görüyoruz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dünyası olarak bir ramazanı daha karşılamaya hazırlandıklarını, pazar gününü pazartesiye bağlayan gece ilk sahura kalkılacağını, ilk orucun tutulacağını anımsattı.

Mübarek ramazan ayının tüm İslam alemi ve Türk milleti için şimdiden hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş olan bu mübarek ayı hep birlikte en güzel şekilde idrak etmeye çalışacaklarını belirtti.

Erdoğan, ancak ramazan ayını başta Gazze olmak üzere gönül coğrafyalarının pek çok bölgesinde ciddi insani dramların yaşandığı bir dönemde karşıladıklarını söyledi.

Özellikle 7 Ekim'den beri Gazze'de yaşananların artık tahammül sınırlarını aştığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bir terör devleti olan İsrail, Batılı güçlerin sınırsız askeri ve diplomatik desteğini arkasına alarak Filistinli kardeşlerimize yönelik tam anlamıyla bir soykırım politikası uygulamaktadır. Bugüne kadar, İsrail'in doğrudan sivilleri hedef alan saldırıları sonucunda 32 binden fazla Filistinli şehit oldu, 72 bin Filistinli ise yaralandı. Yaklaşık 2 milyon insan evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. Camiler, üniversiteler, okullar ve sivil yerleşim yerleri harabeye döndü."

Erdoğan, gıda almak için sıra bekleyen masumların dahi öldürüldüğü bir barbarlıkla karşı karşıya olunduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kur'an-ı Kerim'de tarif edilen esfeli safilinin canlı örneklerini bugün Gazzeli kardeşlerimize bomba yağdıran alçaklarda bire bir görüyoruz. Öyle manzaralara şahit olduk ki içinde en küçük bir insanlık kırıntısı olan birisinin, uluslararası hukuka asgari düzeyde de saygı gösteren bir devletin bunları yapabilmesi mümkün değildir. Netanyahu ve gözünü kin bürümüş yönetimi, Gazze'de işledikleri insanlık suçlarıyla günümüzün Nazileri olarak isimlerini Hitler'in, Mussolini'nin, Stalin'in, Pol Pot'un, Franco'nun ve diğer modern dönem canilerinin yanına ekletmişlerdir. İnsanlığın vicdanında zaten mahkum olan bu katliamcıların uluslararası hukuk önünde de hesap vermeleri için gerekeni yapıyoruz, yapacağız."

"İslam alemi, Filistin halkına kardeşlik görevini maalesef tam manasıyla yerine getirememiştir"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Ekim'den bu yana süresi itibarıyla geçen 155 günde yüreklerini dağlayan, içlerini parçalayan, bir insan olarak yüzlerini kızartan, utanç verici pek çok hadiseyle karşılaştıklarını aktardı.

Her şeyden önce, uluslararası kurumların, insan hakları örgütlerinin ve basın kuruluşlarının söz konusu İsrail olunca nasıl hiçbir işe yaramadıklarını hep birlikte gördüklerini, tecrübe ettiklerini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Mesele Filistinli çocukların, kadınların, masum sivillerin yaşam hakkı olunca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin nasıl sadece bir kağıt parçasına dönüştüğüne hep beraber şahitlik ettik. Yine bu süreç bize İslam dünyasının, özellikle ortak hareket etme, İsrail ve destekçileri üzerinde sonuç alıcı baskı kurma, zulmü ve katliamı engelleme noktasında halen çok önemli eksiklerinin bulunduğunu göstermiştir. Yaklaşık 2 milyar nüfuslu İslam alemi, Filistin halkına kardeşlik görevini maalesef tam manasıyla yerine getirememiştir. Elbette çok uğraşıldı, gayret gösterildi, diplomatik açıdan çaba harcandı ama Gazze'deki masum çocukların ya açlıktan ölmesine ya da kurşunlarla ve üzerlerine atılan bombalarla katledilmesine mani olunamadı."

Erdoğan, böyle bir durumun oluşmasının şüphesiz pek çok sebebi bulunduğuna işaret ederek, "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve küresel sistemin İslam dünyasını dışlayan yapısı bu sebeplerden sadece bir tanesidir. İkinci Cihan Harbi'nin galipleri tarafından kurgulanan mevcut nizamda Müslümanlar üvey evlat olarak görülmektedir. Türkiye, 'Dünya beşten büyüktür.' haykırışıyla aynı zamanda bize dayatılan, bize biçilen bu role de itiraz etmektedir." şeklinde konuştu.

"Mısır makamlarıyla son dönemde gelişen ilişkilerimizi Gazze'ye yardımların ulaştırılması için kullandık"

Ülke ve millet olarak İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının ilk gününden itibaren Filistin halkı için tüm imkanları seferber ettiklerini aktaran Erdoğan, 7 Ekim'den bugüne kadar yabancı liderlerle yaptıkları tüm görüşmelerde Filistin meselesini ve Gazzelilerin durumunu gündeme getirdiklerini söyledi.

Erdoğan, katıldıkları tüm uluslararası toplantılarda Filistin ve Gazze'nin sesi olduklarını belirterek, "Ülkemizdeki İsrail muhipleri dahil hemen herkesin Hamas'a 'terör örgütü' yaftası vurmak için yarıştığı bir dönemde biz buna açıkça itiraz ettik. Topraklarını, onurlarını ve kendi insanlarını savunan Filistinli mücahitlere böyle bir kara çalınamayacağını tüm dünyaya cesaretle ilan ettik. Mısır makamlarıyla son dönemde gelişen ilişkilerimizi Gazze'ye yardımların ulaştırılması için kullandık." ifadelerini kullandı.

Türkiye'den Gazze'ye gönderilen yardımları aktaran Erdoğan, şu bilgileri paylaştı:

"Şimdiye kadar 19 uçak ve 7 sivil yardım gemisiyle bölgeye gönderdiğimiz insani yardımların toplamı 40 bin tonu buldu. Önceki gün yola çıkan Kızılayımıza ait 3 bin tonluk bir yardım gemisi daha yarın El Ariş'e ulaşıyor. Her gün Refah Sınır Kapısı'ndan Kızılaya ve sivil toplum kuruluşlarına ait tırlar Gazze'ye yardım taşıyor. Bu yardımların içerisinde gıda, su, hijyen, tıbbi ve barınma malzemelerinin yanı sıra 53 adet ambulans, 1551 jeneratör, 8 sahra hastanesiyle 3 bin çadır da bulunuyor. İnşallah ramazan ayı boyunca yardım miktarını daha da artıracağız. Refakatçileriyle birlikte ülkemize getirdiğimiz hasta ve yaralı kardeşlerimizin tedavileri devam ediyor."

"Gazze'deki katliamı unutturmayan ülkelerin en başında yine biz varız"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistinliler arasında milli birliğin ve mutabakatın temini için de yoğun gayret gösterdiklerini belirterek, bu hafta Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Ankara'da misafir ettiklerini hatırlattı.

Gerek İçişleri Bakanı gerekse MİT Başkanı'nın, Hamas ve diğer Filistinli gruplarla yakın diyalog halinde olduğunu aktaran Erdoğan, ellerinin uzandığı, güçlerinin yettiği kadar Filistinlilere tüm imkanlarla yardımcı olmaya çalıştıklarının altını çizdi.

Erdoğan, Türkiye'nin Filistin davası için verdiği samimi mücadelenin en yakın şahidinin tüm gruplarıyla tüm fertleriyle Filistinliler olduğuna işaret ederek, şunları dile getirdi:

"Gazze'deki katliamı unutturmayan ülkelerin en başında yine biz varız. Şunu çok net ifade etmek isterim; devletiyle milletiyle Filistin davasına en üst seviyede sahip çıkan ülke tartışmasız bir şekilde Türkiye'dir. Hal böyleyken her kim 'Hiçbir şey yapmadılar.' diyerek hükümetimizi eleştiriyorsa açık söylüyorum bühtan ediyor, kul hakkına giriyor demektir. Ne sebeple olursa olsun böyle bir cümle kurmak her şeyden önce aziz milletimize yönelik bir hakarettir. Şu gerçeği tüm dünya çok iyi biliyor; Tayyip Erdoğan 15 sene önce katillerin yüzlerine karşı 'one minute' diye haykırırken nerede duruyorsa bugün de aynı yerde dimdik durmaktadır. En fazla hassasiyet gösterdiğimiz ve bedel ödediğimiz bir konuda bize haksızlık edenleri, kendilerini sorgulamaya davet ediyorum."

"Burada asıl üzerinde düşünülmesi gereken, bizi, hem de çok haksız bir şekilde eleştirenlerin Filistinli mücahitlere 'terörist' diyerek kara çalanların çıkarlarına bilerek veya bilmeyerek hizmet etmesidir." ifadesini kullanan Erdoğan, 21 yıl önce, göreve gelmeden ve başbakan değilken AK Parti Genel Başkanı olarak Amerika'ya yaptığı ilk seyahati anımsattı ve şu ifadeleri kullandı:

"Amerika'nın ileri gelenleriyle masaya oturduğumuzda, bana orada Hamas'ı sordular, 'terör örgütü' dediler. Ben onlara o zaman, 'Hayır, Hamas bir terör örgütü değil, tam aksine bir direniş örgütüdür.' demiştim. O zaman başbakan değilim, seçimi kazanmış bir partinin lideri olarak Amerika seyahatini yaptım ve onlara da bu cevabı verdim. Şimdi haydi haydi kimse bize kalkıp da Hamas için terör örgütü ifadesini kullandırtamaz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hamas'ın liderleriyle çok açık, net, her şeyi rahatlıkla konuşup onların arkasında dimdik duran bir ülke Türkiye. Filistin davasına gönül verenler olarak birbirimize ok atmak yerine asıl bu habis zihniyetle mücadele etmeli, bunlara zemin kazandırmamalıyız. Türkiye'nin olağanüstü çabalarını görmezden gelme yerine her konuşmalarında işgalci İsrail'e selam çakanların foyasını ortaya dökmeliyiz." diye konuştu.

Erdoğan, gençlere Ali Fuat Başgil'in tavsiyelerini anlattı

Salonda, Türkiye'nin Filistin'le ilgili çabalarının anlatıldığı kısa bir film izletildi.

Film gösteriminin ardından konuşmasına devam eden Erdoğan, ülke olarak güçlendikçe çok daha fazlasını yapacaklarını vurguladı.

Gençlerin aydınlık yarınlarının teminatı olduğunu, mücadele bayrağını devralacaklarını, onu yücelteceklerini ve kendilerinden sonra gelen nesle teslim edeceklerini dile getiren Erdoğan, ne yapıyorlarsa gençler ve istikballeri için yaptıklarını, gençlerden de kendilerini en donanımlı, şuurlu, ahlaklı ve özgüvenli yetiştirmelerini beklediklerini kaydetti.

Erdoğan, yolculuklarında gençlere yol göstereceğine inandığı merhum Ali Fuat Başgil'in bazı tavsiyelerini paylaşmak istediğini ve Başgil'in gençlere nasihat ederken iki hususun üzerinde özellikle durduğunu belirterek, "Birincisi, 'Çalış genç arkadaşım çalış. Namerde muhtaç olmak ölmekten beterdir.' tavsiyesidir. İkincisi, 'Gençliğini eğlenmekle geçiren ihtiyarlığını ağlamakla geçirir.' ikazıdır." dedi.

Mücadelesi ve eserleriyle milletin gönlünde özel bir yeri olan Ali Fuat Başgil'in öğütlerine değinen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bakınız hocamız ne diyor; çalışmak için her gün ve her saat, her yer ve her köşe müsaittir. Belli bir günde yapman gereken işi, bu ister ders olsun, ister görev, ertesi güne bırakma. Dikkatin ve kuvvetin zayıflamasın istiyorsa belli bir zamanda tek işe, tek bir kitaba, tek bir derse yoğunlaş. Bir işe başlamadan üzerinde ne yapacağını düşünüp kararlaştır, gereken hazırlıkları yap. Bütün ruhi ve bedeni kuvvetinle kendini işine ver. Yorulursan dinlenmek için işini değiştir. Bu bahaneyle asla boş oturma. Sebat et, damlaya damlaya göl olur. Aynı noktaya düşen damlacıklar mermeri bile dener. Herhangi bir şeyi küçümseyerek, ihmal edip geçme. Küçük ihmallerden büyük zararlar doğabilir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başgil'in, "her gün iyi bir eserden yüksek sesle beş on sayfa okunması" öğüdünü de hatırlattığı konuşmasında, "Bu sayede konuşma ve söz söyleme istidadın gelişir. Güzel bulduğun edebi, felsefi güzel parçaları ezberle. Bu sayede hem kelime hazinen gelişir hem hafıza kuvvetlenir. Öğrendiklerini arkadaşlarınla müzakere ve hatta münakaşa et ki zekan işlesin. Ana dilini iyi konuşmayı ve iyi yazmayı mutlaka öğren. Dil bilgisi amaç değil, fikir zenginliğinin vasıtasıdır. Bir işe sinirliyken karar verme. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Arkadan konuşmak korkaklığın en iğrenç şeklidir. Kimsenin yüzüne söyleyemeyeceğini arkasından söyleme." ifadelerini kullandı.

"Ali Fuat Başgil hocamızı rahmetle, şükranla yad ediyorum"

Başgil'in, "yalan söyleyenin yakalanma korkusu içinde yaşayan hırsız gibi olduğu" sözünü anımsatan Erdoğan, "Yalan söyleme. Hasisin dostu yoktur, cömert ol. Ahlakı güzel insan, her yaşta güzeldir. Başarılarınla mağrur olma. Gurur gelecekteki başarıların düşmanıdır. Tereddütte düştüğünde fikrini soracağın kimseyi iyi seç. İsabetsiz bir fikir, ömür boyu pişmanlık, isabetli bir fikir ömür boyu aydınlık getirir. Evet, Ali Fuat Başgil hocamızın irfan pınarından dökülenlerden bazıları bunlar. Bu vesileyle hocamızı bir daha rahmetle, şükranla yad ediyorum." diye konuştu.

Erdoğan, Vakfın 53'üncü Olağan Genel Kurulu'nun hayırlı olmasını dileyerek konuşmasını tamamladı.

Katılımcılar aile fotoğrafı çektirdi

Programa TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, İstanbul Valisi Davut Gül, eski TBMM başkanları Mustafa Şentop ile İsmail Kahraman, AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe, Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan ve vakıf üyeleri de katıldı.

İlim Yayma Vakfının tanıtım filminin izletildiği programda, Kur'an-ı Kerim tilavet edildi.

Bilal Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hediye takdim etmesinin ardından, programa katılanlar hatıra fotoğrafı çektirdi.



Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm

Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm
TT

Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm

Esed, Erdoğan ve bölgedeki yeni dönüşüm

İbrahim Hamidi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, son yıllarda Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Arap ülkeleriyle veya Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la ilişkilerini normalleştirmesi arzusunu gizlemiyor.

Arap ülkeleriyle ilişkilerin normalleşmesi daha kolay oldu. Şam, geçen yılın ortasında Arap Birliği'ne geri döndü ve Esed son iki Arap zirvesine katıldı.

Türkiye ile normalleşme meselesi ise birçok nedenden dolayı daha karmaşık. Belki de en önemli neden, Türk ordusunun doğrudan veya gruplar aracılığıyla Suriye'nin (toplam yüzölçümü 185 bin kilometrekare olan) yaklaşık yüzde 10'unu kontrol etmesidir. Bu alan, Lübnan’ın iki katı büyüklüğündedir. Ankara ayrıca 2012'den bu yana silahlı gruplara askeri ve istihbarat desteği sağlıyor ve yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.

Putin daha önce Esed ve Erdoğan'ı istihbarat, askeri ve siyasi yetkilileri arasında toplantılar düzenlemeye ikna etmeyi başarmıştı. Nitekim eski MİT Başkanı (şu anki Dışişleri Bakanı) Hakan Fidan ve (şu anda Cumhurbaşkanlığı Ulusal Güvenlik Danışmanı) olan Milli Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral Ali Memluk, 2020’nin başında Moskova'da yapılan aleni toplantının ardından Şam ve Ankara'da karşılıklı gizli-dostane ziyaretlerde bulundular.

Esed, görüşme için Türkiye'nin çekilmesi önkoşulunu kaldırdı, Ankara’da artık çekilmek için siyasi çözümü şart koşmuyor

Ne zaman Esed ile Erdoğan arasında bir görüşmeden bahsedilse, müzakereler tek bir sorunla karşılaşıyordu; Suriye Devlet Başkanı, Türk tarafının, kuvvetlerinin geri çekilme tarihini deklare eden veya geri çekilmeye ya da geri çekilmenin ne zaman başlayacağına dair net bir zaman çizelgesi ilan eden bir ön açıklama yapmasını talep ediyordu. Suriye tarafına göre “düğüm", "işgalci bir ülkenin" başkanıyla görüşmekti.

Türk tarafının cevabı ise her zaman Ankara'nın 2254 sayılı karara bağlı kaldığı ve Suriye'nin kendi toprakları üzerindeki tam egemenliğine saygı gösterdiği, ancak çekilme meselesinin siyasi çözüm ve kuzey Suriye'nin Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturmaması için güvenliğin sağlanmasıyla bağlantılı olduğu şeklindeydi. Türk tarafı için "düğüm", "gayri meşru" bir başkanla görüşmekti.

Bu iki düğüm karşısında Rusya'nın çabaları statükoyu koruma noktasında durdu. Yani Şam'ın İdlib'e gitmesini engelledi. Fırat'ın doğusunda Türkiye ile düzenlemelerde bulundu, ortak devriyeler düzenledi, kolaylıklar sağladı. Zaman zaman hava saldırıları düzenledi.

Şimdi yeni olan, bu geri çekilme veya siyasi çözüm “düğümlerinin” çözülmüş olması. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin öncülük ettiği ve Rusya Devlet Başkanı’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev’in kaptığı arabuluculuk sonunda, Suriye tarafı, görüşme için Türk ordusunun geri çekilmesi önkoşulunu geri çekti. Ankara da artık geri çekilme için siyasi çözümü, muhalefetin katılımını, terörle mücadeleyi ve mültecilerin geri dönüşüne yönelik düzenlemeleri şart koşmaktan vazgeçti. Yani iki taraf arasındaki görüşme, önkoşulsuz olacak.

Esed ve Erdoğan, Fırat'ın doğusundaki "Kürt varlığının" Suriye ve Türkiye'nin birliğine yönelik varoluşsal bir tehdit olduğuna inanıyor

Peki, Esed ve Erdoğan'ın pozisyonlarındaki bu büyük değişikliğin nedeni nedir?

Neden, PKK lideri Abdullah Öcalan yani Kürt dosyasıdır. Ankara ve Şam, Fırat Nehri'nin doğusundaki Kürt kurumsal varlığının, yani “özerk yönetimin” artık Suriye ve Türkiye'nin birliğine varoluşsal bir tehdit oluşturduğuna inanıyorlar.

Merhum Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esed'in, Türk askeri saldırısından kaçınmak için Ekim 1998'de Öcalan'ı korumaktan vazgeçtiği biliniyor. Daha sonra Türk istihbaratı Öcalan'ı 1999 yılı başlarında Afrika'da yakaladı ve o günden beri Türkiye’de cezaevinde tutuluyor. Bunun ardından Suriye ile Türkiye arasında istihbari, siyasi ve ekonomik ilişkiler gelişti, Esed ve Erdoğan karşılıklı aile ziyaretlerinde bulunarak sınırları açtılar. Öyle ki Şam, Kürt liderleri Ankara'ya teslim etti ve PKK’nın birçok mensubunu hapse attı.

2011'den sonra Erdoğan ile Esed arasındaki ilişkiler tepetaklak oldu ve Şam, Türkiye'yi tehdit edecek şekilde Kürt parti ve oluşumlarının kuzeydoğu Suriye'de yayılmasının önünü açtı. Ancak ABD'nin 2014'ten sonra DEAŞ’ı yenmek için Kürt savaşçılara güvenme kararı almasının ardından Türkiye’ye karşı kullandığı silah, kendisini tehdit etmeye başladı. Dahası, Washington liderliğindeki uluslararası koalisyon, Kürt yönetimini kurumsallaştırmak ve Şam'a karşı desteklemek için ona hava desteği de sağladı.

Şam, Kürtlerle ilişkilerinde müzakereler ve tehditler arasında gidip gelirken, Türkiye birçok kez askeri müdahalede bulundu, Halep kırsalındaki askeri bölgeleri işgal etti ve Kürt varlığını “parçalara ayırmak” için İdlib'deki gruplara destek verdi. Öncelikle Kürt varlığının Akdeniz'e ulaşarak nefes almasını engelledi, ardından Fırat Nehri'nin her iki yakasını coğrafi olarak birbirine bağlamasını engelledi.

Fırat'ın doğusundaki Kürtlere yönelik ortak operasyon için Suriye-Türkiye görüşmeleri sürüyor

Öcalan’ın çeyrek asır önce Şam’daki karargahından ayrılarak bilmeden oynadığı rolü, şu anda Türkiye'deki hapishanesinden yine bilmeden “oynadığı” aşikâr. O da Öcalan'ın Suriye'deki gölgesi olan, Fırat'ın doğusundaki ABD destekli SDG’nin omurgasını oluşturan YPG’dir. Öcalan ve Kürtlerin neden olduğu kaygılar Esed ve Erdoğan'ı tek hedefte, Suriye'de, Türkiye Kürtlerine ve PKK’ya ilham verebilecek bir Kürt oluşumunun kurulmasına karşı birlikte çalışmak hedefinde buluşturuyor.

Gerçekten de Şam ile Ankara arasında, ana bileşenini Kürtlerin oluşturduğu, SDG’ye yönelik askeri operasyon başlatılması yönünde gizli görüşmeler yapılıyor ve görüşmelerde bazı sorulara yanıt aranıyor; operasyon tarihi ne zaman olacak? Bir Suriye-Türkiye ortak kara operasyonu mu yoksa kara harekâtı ayağını Suriye ordusunun gerçekleştireceği, Türk savaş uçakları ve insansız hava araçlarının havadan destek vereceği bir operasyon mu olacak? Kürtlere ABD seçimlerinden önce mi saldırılacak? Putin ve Erdoğan'ın dostu, Kürtlerin düşmanı Donald Trump'ın seçilmesi mi beklenmeli? 2019'da tehdit ettiği gibi kuzeydoğu Suriye'den çekilme sözü veren ve Türkiye'nin Tel Abyad ile Resulayn arasındaki harekâtı nedeniyle, Amerikan kuvvetlerinin kısmen çekilmesinin önünü açan Trump'ın seçilmesini beklemek mümkün mü?

Kürt varlığına ilişkin endişeler Esed ve Erdoğan'ın bir araya gelip "Kürt varlığını parçalamak" ve "ekonomi arterlerini açmak" için birlikte çalışmasının önünü açıyor.

Bu soruların yanıtları sadece Suriye ile Türkiye arasındaki müzakere odalarında değil, Umman Sultanlığı'nın başkenti Maskat'ta Suriyeli ve Amerikalı heyetler arasında yapılan gizli görüşmelerde, ayrıca Türk ve Amerikan tarafları arasında Ankara ve Washington'da yürütülen güvenlik ve politik müzakerelerde de ele alınıyor. Bu görüş alışverişleri daha önce, Ankara ve Şam bu seçimleri iki ülkenin birliğine yönelik stratejik bir tehdit olarak gördüğü için Washington'un Kürt Özerk Yönetimi'ni 11 Mayıs'ta yapılması planlanan seçimleri ertelemeye zorlamasını sağlamayı başarmıştı.

Kuzeydoğu Suriye'de Kürtlere karşı askeri harekata hazırlık yapılırken, Suriye'nin kuzeybatısında da ortak düzenlemeler yapılması müzakere ediliyor. Bu düzenlemeler kapsamındaki çalışmalar, Halep-Lazkiye yolu ile Türkiye’nin sınır şehri Gaziantep’ten Ürdün sınırındaki Nassib köyünün merkezine kadar uzanan yolun açılması için ortak askeri devriyeleri ve düzenlemeleri içeriyor. Böylece ekonomik ve ticari ilişkiler güçlendirilecek ve Suriye yeniden Türkiye için Körfez'e açılan bir ticari geçiş noktası olacak.

Karşılıklı açıklamalar, medyada karşıt kampanyaların durdurulması ve Esed'e yönelik tekrarlanan çağrılar, Erdoğan'ın bölgeyle ilişkilerinde "sıfır sorun"a ulaşmak için gerçekleştirdiği yeni "dönüşümün” bir parçası. Bir kez daha Öcalan ve Kürt varlığına ilişkin endişeler, iki devlet başkanı arasında ve Çar’ın himayesinde, Suriye'nin tüm zenginliklerinin bulunduğu Fırat'ın doğusundaki "Kürt varlığını parçalamak", Suriye’nin kuzeybatısındaki ekonomi arterlerini Türkiye’nin zenginliklerine açmak için birlikte çalışmayı ele alacakları bir zirvenin taşlarını döşüyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat trafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.