Türkiye'nin Afrika Boynuzu'na yaklaşımının stratejik boyutları

Addis Ababa, Ankara'nın bölgede artan rolüne ihtiyatlı bir memnuniyetle bakıyor

Oruç Reis Araştırma Gemisi’ni karşılamak için Mogadişu Limanı’nda düzenlenen resmî törenden (Sosyal medya siteleri)
Oruç Reis Araştırma Gemisi’ni karşılamak için Mogadişu Limanı’nda düzenlenen resmî törenden (Sosyal medya siteleri)
TT

Türkiye'nin Afrika Boynuzu'na yaklaşımının stratejik boyutları

Oruç Reis Araştırma Gemisi’ni karşılamak için Mogadişu Limanı’nda düzenlenen resmî törenden (Sosyal medya siteleri)
Oruç Reis Araştırma Gemisi’ni karşılamak için Mogadişu Limanı’nda düzenlenen resmî törenden (Sosyal medya siteleri)

Mahmud Ebu Bekir

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, Türkiye'ye Somali topraklarında bir uydu fırlatma üssü kurmasına izin verdiklerini açıkladı. Başkent Mogadişu'da iş insanlarıyla bir araya gelen Cumhurbaşkanı Şeyh Mahmud, Somali'nin Türk uydu fırlatma üssüne ev sahipliği yapmasının öneminin milyarlarca dolarlık yatırımları aştığını ve Somali'nin küresel arenadaki stratejik rolünü vurguladığını söyledi.

Gözlemciler, 6 milyar dolarlık projenin Ankara'nın uzun menzilli füze denemeleri ve uzay araştırmaları alanındaki hedeflerini ilerletirken, Afrika Boynuzu ülkelerinden biri olan Somali ile artan bağlarını da güçlendireceğini düşünüyor. Türkiye, Somali'nin ekvatora yakın stratejik konumundan yararlanarak Hint Okyanusu üzerinden etkili bir şekilde füze fırlatılmasını kolaylaştırmayı amaçlıyor. Somali ise istihdam yaratma ve artan yatırımlardan faydalanıyor.

Türkiye'nin Somali ile ilişkileri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Somali’nin altyapısına yönelik devasa yatırımlarının ve insani yardımların başladığı 2011 yılındaki ziyaretinden bu yana istikrarlı bir şekilde büyüdü.

Askeri üs ve sondaj istasyonları

Ankara ayrıca 2017 eylülünde Mogadişu'da yurtdışındaki en büyük askeri üssünü kurduğu Somali aracılığıyla Afrika Boynuzu'ndaki varlığını da güçlendirdi. Hint Okyanusu kıyısında yer alan üs, üç askeri okulun yanı sıra diğer tesislere de ev sahipliği yapıyor ve Türkiye dışındaki en büyük Türk askeri eğitim üssü olma özelliğini taşıyor.

Oruç Reis Araştırma Gemisi, geçtiğimiz ekim ayında, Türk Deniz Kuvvetlerine ait iki fırkateyn ve destek gemileriyle birlikte Somali açıklarında petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerini başlatmak amacıyla Somali'ye ulaştı. Gemi, iki ülke arasında geçtiğimiz temmuz ayında imzalanan hidrokarbon arama ve üretim anlaşması kapsamında yaklaşık 5 bin kilometrekarelik bir alanda petrol ve doğalgaz arayacak.

Afrika Boynuzu işleri uzmanları, Türkiye'nin Somali'ye yönelik 2011 yılında başlayan ilgisinin amacını, uluslararası seyrüsefer faaliyetlerinde en etkili su yollarında yeniden konumlanarak uluslararası rolünü güçlendirmek isteyen Ankara'nın stratejik varlığını güçlendirmek olduğunu düşünüyorlar.

Türkiye ayrıca Etiyopya ve Somali arasındaki liman krizinde arabuluculuk yaparak önemli bir rol oynadı ve iki tarafı geçtiğimiz haftalarda Ankara'da anlaşma imzalamak üzere bir araya getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın anlaşmadaki taahhütlerin uygulanıp uygulanmadığını takip etmek üzere ocak ayında Mogadişu ve Addis Ababa'yı ziyaret etmesi bekleniyor.

Türkiye'nin yaklaşımının hedefleri

Somali işleri uzmanı Muhammed Eidi'ye göre Türkiye-Somali ilişkilerinin tarihi kökleri çok eskilere, 14. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne kadar uzanıyor. O dönem Adal Sultanlığı, (bugünkü Cibuti, Somali ve Etiyopya topraklarında hüküm sürmüş bir Müslüman emirliği olan) Afrika Boynuzu'ndaki kontrolünü genişletirken, Somalililer, Habeşistan'a ve Vasco de Gama liderliğindeki Portekiz'e karşı çetin savaşlara girdi. Portekizlilerin Kızıldeniz'i geçip Somalilerin savunma hatlarını aşarak Hicaz bölgesindeki İslami mabetleri kontrol etmek istemesi, Adal Sultanlığı liderlerinin Osmanlıları işgalcileri püskürtmeye çağırmasına neden oldu.

Osmanlı Devleti’nin Adal Sultanlığı’na gelişmiş sahra silahları sağladığını belirten Eidi, bunun da savaşın dengesini, Habeşistan'ın (bugünkü Etiyopya) başkenti Gondar'ın kontrolünü ele geçiren ve Portekiz işgalini püskürten Dini Lider Ahmed İbrahim el-Gazi liderliğindeki Adal Sultanlığı lehine değiştirdiğini söyledi.

Türkiye-Somali ilişkilerinin son elli yıldır çeşitli nedenlerden ötürü soğuduğunu belirten Somalili uzman, aynı şekilde Somali devletinin 1991 yılında çökmesi ve ülkenin acımasız bir iç savaşa girmesinin iki ülke arasında neredeyse bir yabancılaşmaya yol açtığını vurguladı. Somali'nin toparlanması ve uluslararası arenaya göreceli olarak geri dönmesinin, iki ülke arasındaki tarihi ilişkilerin yeniden canlanmasını sağladığını belirten Eidi, 2011 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çeşitli kalkınma ve yardım projeleri başlattığı Mogadişu ziyaretinin bunun bir örneği olduğunu ifade etti. Eidi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015 yılındaki ikinci ziyareti sırasında da Doğu Afrika'nın en büyük hastanesinin açıldığını ve Mogadişu ile e Mogadişu ile İstanbul arasında bir eşleştirme projesinin hayata geçirilmesine olanak sağladığını belirtti.

Stratejik boyutlar

Türkiye'nin Somali'deki varlığına ilişkin net stratejik hedefleri olduğunun altını çizen Eidi, genel olarak uluslararası alanda yükselen bir güç olarak Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz havzasındaki uluslararası stratejiler içinde varlığını ortaya koymaya çalıştığını söyledi.

Türkiye'nin genel olarak bu bölgeye ve özel olarak Somali'ye yönelik çabalarının stratejik boyutlarına ilişkin değerlendirmede bulunan Somalili uzman, bunlardan birincisinin, Türkiye'nin kendi toprakları dışındaki en büyük askeri üssünü Mogadişu'nun güneyinde Hint Okyanusu kıyısında inşa etmesi ve bu üs aracılığıyla barışın ve güvenliğin korunmasına yaptığı katkının yanı sıra, Somali ordusunun iyileştirilmesine de katkıda bulunması nedeniyle stratejik ve askeri boyut olduğunu söyledi. Eidi’ye göre ikincisi, Ankara'nın Somali kıyılarında petrol ve doğalgaz aranmasına ilişkin anlaşmalar imzalayabildiği ekonomik ve ticari dosya boyutu. Üçüncü boyut ise jeopolitik boyut. Zira Ankara, özellikle Körfez petrolünü Avrupa'ya ulaştırmak başta olmak üzere uluslararası ticari seyrüseferin yaklaşık yüzde 14'ünün bu bölgeden geçmesi nedeniyle, bölgedeki güvenlik ve siyasi stratejiler içinde varlığını kabul ettirmek istiyor. Ankara ayrıca 21. yüzyıl boyunca en büyük korsanlık faaliyetlerine sahne olan bu bölgede, terörizm ve organize suçlarla mücadeleye yönelik uluslararası çabalara da katkıda bulunmayı hedefliyor.

Dördüncü boyut, özellikle Mogadişu'nun uluslararası ticarete açık politikalar benimsemesi çerçevesinde Somali'nin Doğu Afrika ülkelerine açılan önemli bir kapıyı temsil etmesi nedeniyle, Türkiye'nin Türk malları için Afrika pazarlarına ulaşma çabasında ortaya çıkmaktadır.

Ankara'nın Addis Ababa ve Mogadişu arasında yaşanan diplomatik krizde üstlendiği etkin siyasi roller, özellikle Somali'nin Afrika Birliği Somali Misyonu (AMISOM) bünyesinde görev yapan Etiyopya askerlerinin çekilmesini ve yerlerine Mısır askerlerinin yerleştirilmesini talep etmesinin ardından neredeyse bölgesel bir savaşın eşiğine gelinen anlaşmazlığa güvenli ve barışçıl çözümler bulunmasını sağladı.

Etiyopya ve Somali temsilcileri arasında üç tur süren müzakerelerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'i Somaliland bölgesi ile imzalanan ve Etiyopya'nın Somali kıyılarına egemen deniz erişimini garanti altına alan mutabakat zaptından vazgeçmeye ikna edebildi. Bunun yerine Mogadişu ile Somali'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunması karşılığında, Addis Ababa'nın Hint Okyanusu'na güvenli erişimini sağlayacak, Somali egemenliğinde bir limanın kiralanmasını öngören anlaşma imzalandı. Bu da Somali tarafından yapılan önerinin kabulüyle elde edilen ve Etiyopya'nın onurunu koruyan bir başarı olacak görüldü.

Mogadişu’nun kurtarılması

Afrika Boynuzu meselelerinde uzman Etiyopyalı araştırmacı Selemun Mehari, Türkiye'nin Afrika Boynuzu'na yönelik yeni yöneliminin önemli iç ve dış hedefleri olduğunu söyledi. Osmanlı Devleti döneminde hakimiyeti Kızıldeniz kıyılarına kadar uzanan Ankara’nın, tarihi etkisini yeniden canlandırmak ve modern uluslararası koşullara uygun yeni kurallara göre siyasi ve stratejik rollerini yeniden canlandırmak istediği değerlendirmesinde bulundu. Mehari, “Etiyopya'da Osmanlı dönemine dair olumsuz geçmişe ve sultanlığın Somali'nin Etiyopya topraklarını işgaline verdiği desteğe rağmen, mevcut Etiyopya yönetimi, Ankara ile yeni temeller üzerine güçlü ilişkiler kurmaya çalıştı. Somalililer de Etiyopya'nın denize güvenli erişim taleplerine karşı Türkiye ve Mısır dahil olmak üzere bölge ülkelerine güvenmeye çalışıyor” şeklinde konuştu.

Bazı Etiyopyalı seçkinler tarafından dile getirilen çeşitli endişelere rağmen, Türkiye’nin yeni yaklaşımının Etiyopya için çeşitli kazanımlar sağladığını kabul eden Mehari, “Bunlardan belki de en önemlisi, Mogadişu'nun Mısır-Eritre-Somali üçlü ittifakı da dahil olmak üzere Etiyopya'yı hedef alan siyasi ve askeri ittifaklardan çıkarılmasıdır” dedi.

Mısır, Eritre ve Somali arasındaki üçlü zirvenin Eritre'nin başkentinde yapıldığına dikkati çeken Etiyopyalı araştırmacı, Kahire ve Asmara'nın Etiyopya’yı hedef alan farklı siyasi ve stratejik hedefleri olduğunu belirtti. Addis Ababa’nın, özellikle Mogadişu'nun Mısır birliklerini Somali'nin Etiyopya ile ortak sınırına yerleştirme kararından sonra tehlikeyi sezdiğini vurgulayan Mehari, “Dolayısıyla Abiy Ahmed ve Hasan Şeyh Mahmud'u Ankara anlaşmasına kim getirdiyse,” Somali'yi bu üçlü ittifaktan çıkarmış oldu. Bu açıdan Addis Ababa, Türkiye'nin Afrika Boynuzu'nda artan rolüne temkinli bir memnuniyetle bakıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Çıkar ve nüfuz oyunu

Öte yandan Türkiye'nin Afrika Boynuzu'ndaki yaklaşımının bölgedeki uluslararası stratejiden bağımsız olarak görülemeyeceğini ifade eden Mehari, Ankara'nın çabalarını Batılı güçlerle koordine ettiğini ve bu güçlerin çoğunlukla Etiyopya'nın tutumlarını desteklediğini açıkladı. Şarku'l Avsat'ın Indepenedent Arabia'dan aktardığı analize göre Mehari ayrıca, Somali'deki Türk askeri üssünün, Somali ordusunu yeniden inşa etmek amacıyla yılda yaklaşık bin 500 Somali askerini eğittiğini ve böylece Somali ordusundan kadroların Eritre'de eğitilmesinin risklerini en aza indirdiğini belirtti.

Eritre-Türkiye ilişkilerinin Etiyopya-Türkiye ilişkilerine kıyasla önemsiz olduğunu ifade eden Etiyopyalı uzman, Ankara ile Kahire arasında Addis Ababa tarafından algılanan tehlikeleri en aza indirmeye katkıda bulunan, geçmişten bu yana süregelen bir rekabetin bulunduğunu da ifade etti.

Etiyopya ve Somali arasında Ankara’da imzalanan anlaşmanın özelliklerinden birinin Türkiye’nin bu anlaşmanın uygulanmasının garantörü olması olduğunu belirten Mehari, “Ankara gerek Somali topraklarındaki fiili askeri varlığı gerekse petrol arama projeleri sayesinde Mogadişu ile iç içe geçmiş ticari, ekonomik ve mali ilişkileri açısından Somali'de ezici bir nüfuza sahip olduğu göz önüne alındığında, anlaşmayı uygulamak için yeterli güce sahip. Türkiye’nin Etiyopya'daki yatırımları bu yıl yaklaşık 3,3 milyar dolara ulaştı ve Türkiye, ülkedeki en büyük ikinci yatırımcı oldu. Dolayısıyla Etiyopya'daki ticari ve mali çıkarları önemli derecede etkili” yorumunda bulundu.



Türk istihbaratının geri dönüşü ve dünya siyasetine etkisi

Görsel: Reuters/Al Majalla
Görsel: Reuters/Al Majalla
TT

Türk istihbaratının geri dönüşü ve dünya siyasetine etkisi

Görsel: Reuters/Al Majalla
Görsel: Reuters/Al Majalla

Kemal Allam

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ay yapılan görüşmede, Trump Erdoğan’ın sandalyesini çekerken “Onlar çok akıllı, çok güçlü” ifadelerini kullandı. Trump ile Erdoğan arasındaki şahsi ilişki ve Trump'ın Erdoğan'a duyduğu hayranlık herkesin malumu olsa da Trump'ın, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'a dönerek “Onlar çok akıllı” sözlerini tekrarladığı kameralara yansıdı.

ABD’nin hem Suriye hem de Ukrayna dosyalarında Türkiye'ye güvendiği biliniyor. Ancak Erdoğan'ın bölgenin ‘güçlü adamı’ olduğu şeklindeki bilinen anlatının ötesinde, Türkiye'nin küresel sahnede artan nüfuzunun ardındaki asıl itici güç, Latin Amerika ve Afrika'dan Doğu Asya'nın uzak bölgelerine kadar jeopolitik meselelerde Türk istihbaratının derinleşen rolüdür. Analistler genellikle Türkiye'deki ‘derin devletin’ nüfuzuna odaklansa da Ankara’yı uluslararası sahnede daha etkili bir konuma taşıyan, bu sistemin Türkiye sınırları ötesinde oynadığı artan rolü oldu.

Osmanlı casuslarından modern zamandaki tezahürlerine

Türk istihbaratının rakiplerine üstünlüğünün tarihteki köklerini anlamak için son zamanlarda yayınlanan üç kitaba başvurabiliriz. Bunlardan ilki tarihçi Emrah Safa Gürkan tarafından kaleme alınan “Sultanın Casusları” adlı kitaptır. Yazar Gürkan bu kitapta, Osmanlı İmparatorluğu'nun gözetleme ve taktik keşiflerin yanı sıra geniş bir stratejik casusluk ağına sahip olduğunu, geleneksel casusluk yöntemlerini kullandığını ve hatta Avrupa saraylarının siyasetine doğrudan müdahaleyi kullandığını belirtiyor.

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı.

Osmanlı İmparatorluğu, Habsburglar ve Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan Vatikan'ın kararlarını etkilemeye kadar, coğrafi konumunu ve insan sermayesini kullanarak Avrupa siyasetinde önemli bir rol oynadı. Osmanlı tüccarları, sanatçıları ve diplomatları kıtaya yayıldı, yerel topluluklara entegre oldu ve karar alma süreçlerine katıldı. Yüzyıllar boyunca gerçek bir rakibi olmayan Osmanlı İmparatorluğu’nun bu gücü, Britanya İmparatorluğu'nun desteğini alan Akdeniz güçleri, Avrupa’nın iç işlerine açıkça müdahale etmeye başlayana kadar devam etti.

İbrahim Kalın ve Hakan Fidan gibi isimleri anlamak için kavramsal bir çerçeve sunan diğer iki kitap ise Egemen Bezci’nin “Türk İstihbaratı ve Soğuk Savaş: ile ABD ve İngiltere Arasında Türk Gizli Servisi” ile Benjamin C. Fortna tarafından kaleme alınan ve Türkçe’ye “Kuşçubaşı Eşref” adıyla çevrilen eserlerdir. Fortuna'nın ilk kez 2016 yılında yayınlanan çalışması, Türkiye'nin modern Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) kurucu babası sayılabilecek, "Türkiye'nin Arabistanlı Lawrence'ı" olarak bilinen Eşref Kuşçubaşı'nın gizemli dünyasını inceliyor.

Kafkasya bölgesinden olan Kuşçubaşı Eşref, Osmanlı istihbaratının üstünlüğünü somutlaştırdı. Rusya'ya karşı askeri yenilgileri, çok sayıda mülteciyi seferber ederek ve onları imparatorluk projesinin hizmetinde birer araç olarak kullanarak stratejik kazançlara dönüştürdü. Osmanlı Devleti'nin hem insanını hem de coğrafyasını kullanarak rakiplerini zayıflatmadaki kurnazlığını örneklendirmişti; bu özellik, günümüz Türk istihbarat teşkilatında da varlığını sürdürüyor.

sdfrgt
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump, ABD'nin başkenti Washington’taki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinde ‘Avrupa'nın hasta adamı’ olarak tanımlanıyordu, ancak yine de Kırım'dan Libya'ya ve Hindistan'a kadar birçok cephede İngiliz, İtalyan ve Rus imparatorluklarını devirmeye çok yaklaştı. Bazı önyargılı Avrupalı tarihçilerin tasvir ettiği kadar zayıf değildi. Güç dengesizliğine rağmen, sayıca daha az ve silahları daha zayıf olan Osmanlı ordusu, Libya'da İtalyanlara, Bulgaristan'da Ruslara ve Irak ile Çanakkale'de İngilizlere önemli yenilgiler yaşatmayı başardı.

Bu başarıların çoğu, Osmanlıların askeri teknik üstünlüğünden ziyade, düşman hatlarının gerisinden elde ettikleri istihbarat bilgilerine atfedilebilir. Osmanlılar bu konuda o dönemde Almanların desteğine güveniyorlardı. Egemen Bezci'nin kitabı, Osmanlı istihbaratını, dağılmış imparatorluğun ordusunu miras alan modern Türk devletiyle ilişkilendirerek bu mirası okuyucusuyla buluşturuyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ten İsmet İnönü ve Fahrettin Altay’a kadar, ilk dönem devlet adamlarının ve yurtdışı büyükelçilerinin çoğu, cumhuriyet kurulmadan önce imparatorluğun çeşitli bölgelerinde görev yapmış subaylardı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra hiçbir ülke, Sovyetler Birliği'ne karşı Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nden daha etkili bir istihbarat teşkilatına sahip olmamıştı. Türkler, Soğuk Savaş döneminde Batı'nın birincil gözü ve kulağıydı. Bunu, Almanya'daki göçmen işçileri Sovyetler Birliği’ni gözetlemek için kullanarak ya da Baas Partisi iktidara gelmeden önce Suriye'de gerçekleşen birçok darbeye derinlemesine müdahil olarak yaptılar.

Kitabının bir bölümünü tamamen Suriye'ye ayıran Bezci, ABD ve İngiltere'nin bu ülkede neler yaptığını ortaya koyuyor ve Suriye'de bugün neler olup bittiğini anlamayı kolaylaştıracak bir giriş sunuyor. Suriye, sadece Şam'ı kimin yöneteceğini belirleyen bir arena değil, aynı zamanda Sovyetlere karşı yürütülen karşı casusluk operasyonlarında hayati bir merkezdi ve önemi Çin'e kadar uzanıyordu.

Polonya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupalılar bile, Türk Hava Kuvvetleri'nin dikkat çekici yükselişi nedeniyle, sadece istihbarat konusunda değil, askeri teknoloji konusunda da Türkiye'ye güvenmeye başladılar.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, yüzyıllara dayanan kurumsal hafızayı miras aldı. Modern istihbarat literatüründe yaygınlaşan ve bugün Hillary Clinton, Donald Trump ve NATO ülkelerinin liderleri gibi politikacılar tarafından kullanılan ‘derin devlet’ kavramının ilk çıkış noktasının Osmanlıların ‘derin devlet’ ifadesi olduğu söylenebilir. Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluğun çöküşünden sonra hayatta kalmak için bir mekanizma olarak son günlerinde bu terimi icat etti. Böylece bu mirası sadece yeni cumhuriyette değil, Türklerin nüfuz alanı içinde kabul edilen uzak topraklarda da devam ettirebildi.

Hakan Fidan ve İbrahim Kalın da bu mirasın günümüzdeki mirasçıları olarak karşımıza çıkıyor.

Trump’ın “Çok akıllılar” dediği Fidan ve Kalın

Donald Trump'ın Türklerin ‘çok akıllı’ olduğu yönündeki açıklamasına geri dönelim. ABD Başkanı, bu sözle yetinmedi, onların bu kadar güçlü ve zeki olmalarını sevmediğini belirterek, ihtiyatlı ama samimi bir dille hayranlığını “Onları görmezden gelmek mümkün değil” sözleriyle ifade etti. “Türkiye Suriye'yi ele geçirdi” şeklindeki tekrar eden ifadesinden ise Ukrayna'nın Rusya'ya karşı insansız hava araçları (İHA) ile yürüttüğü savaşında Ankara'nın rolüne kadar, Washington'ın Türkiye'ye bakışında bir değişiklik olduğu açıktı.

fghy
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun yüzüncü yılını kutlamak için İstanbul Boğazı'nda düzenlenen deniz geçit töreninde, TCG Anadolu (L-400) çok maksatlı amfibi gemisinde bulunan bir Bayraktar TB2 İHA’sı ve helikopterler, 29 Ekim 2023 (AFP)

Trump'ın Suriye'ye tekrar tekrar odaklanması, Türk istihbaratının başarısının kanıtı oldu. MİT Başkanı İbrahim Kalın, Beşşar Esed’in Rusya'ya kaçmasının ardından Şam'a ilk giden yetkili oldu. Akademisyenlik, klasik müzik, dilbilim ve felsefe gibi çok yönlü bir kariyere sahip olan Kalın, ABD’de eğitim görmüş, ancak kökleri Asya'ya dayanan bir düşünürdür.

Türkiye'nin Şam Büyükelçisi (Nuh Yılmaz), Suriye ve Irak'taki savaş dosyaları arasında gidip gelerek uzun yıllar gölgede kaldıktan sonra, dışişleri bakan yardımcısı olarak kamuoyu önüne çıktı ve ardından şu anki görevine atandı. Rusları ve İranlıları ustaca atlatmayı başaran Büyükelçi hem Türkiye'nin hem de ABD'nin Suriye'de istikrarı sağlamak için ihtiyaç duyduğu kişi haline geldi.

Bir diğer örnekte, İran'da dokuz yıl görev yapan bir Türk diplomat, Türkiye'yi Tahran'la gizli ilişkilerde ve ona karşı yürütülen casusluk faaliyetlerinde kilit oyuncu haline getiren ‘gölge savaşçılardan’ biri olarak değerlendiriliyor.

Çerkeslerin Türk istihbaratında oynadığı rol, Karadeniz bölgesinin jeopolitiğinde Rusya'ya üstünlük sağladığından Moskova'nın Ankara ile koordinasyon kurmaktan başka çaresi kalmamıştır. Türk derin devleti ile Kırım Tatarları arasındaki sağlam bağlar, Rusya’nın bu bölgede yayılmasına karşı mücadelede kilit bir faktör olarak rol oynuyor.

Bu üstünlük, ABD'nin sadece gözlemci olarak kaldığı Ermenistan'da Rusya ile yaşanan çatışmada da açıkça görüldü. Hatta bazıları Türkiye'nin, Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevi için aday gösterdiği Joel Rayburn'ün geri çekilmesinde parmağı olduğunu, çünkü Türkiye'nin uzun süredir Rayburn'ün Suriye konusundaki vizyonuna karşı çıktığını söylüyor. Bir de Trump'ın Türkiye’deki elçisi olmaktan ziyade şakayla karışık ‘Türkiye'nin Ortadoğu Temsilcisi’ olarak anılan ABD'nin Ankara Büyükelçisi (Tom Barrack) var ki, bu da Türkiye'nin ABD'nin üst düzey çevrelerinde ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

Türkiye ve Hava Kuvvetleri istihbaratı: Bayraktar'dan Kaan'a

Polonya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupalılar bile, Türk Hava Kuvvetleri'nin dikkat çekici yükselişi nedeniyle, sadece istihbarat konusunda değil, askeri teknoloji konusunda da Türkiye'ye güvenmeye başladılar. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu durum artık ABD savunma sanayisine girmeye hazırlanan Bayraktar İHA’larıyla sınırlı kalmayıp Türk istihbaratının, özellikle Hakan Fidan'ın rolüyle yükselişe geçen Pavo Group ve Canik Arms gibi daha küçük şirketleri de kapsıyor.

“Küresel güçlerin savunma tedarikçisi olarak Türkiye'ye yönelmesinin sebebi sadece teknoloji değil, aynı zamanda insan ve teknik unsurları içeren entegre bir istihbarat sistemi olması da buna itiyor.

Fidan, dışişleri bakanlığı görevini üstlenmeden önce yaklaşık 15 yıl boyunca Türkiye'nin istihbarat teşkilatının başında görev yaptı. Ayrıca, Ankara'nın Latin Amerika'dan Afrika ve Güney Asya'ya kadar uzanan etki alanını genişletmesinde önemli bir rol oynayan, Türkiye'nin dünya çapındaki yardım programından da sorumluydu.

Endonezya tarafından satın alınan ve diğer Doğu Asya ülkelerinin de ilgisini çeken TUSAŞ Kaan savaş uçağı, sadece bir mühendislik projesi değil, Türkiye'nin ABD'ye bağımlı olmadan kendi motorlarını geliştirme konusundaki bağımsızlığının da bir ifadesidir.

dfgt
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bölünmüş başkenti Lefkoşa'da, 1974 yılında Kıbrıs'ın işgalini anmak için düzenlenen askeri geçit törenine katıldılar, 20 Temmuz 2025 (Reuters)

Küresel güçlerin savunma tedarikçisi olarak Türkiye'ye yönelmesinin sebebi sadece teknoloji değil, aynı zamanda insan ve teknik unsurları içeren entegre bir istihbarat sistemi olması da buna itiyor. Türkiye'nin ABD ve Avrupa'ya tamamen bağımlı olmadan öğrenme, uyum sağlama ve yenilik yapma kabiliyeti, onu ABD’nin savunma alanında hegemonyasına alternatif arayan Afrika, Asya ve hatta Güney Amerika ülkeleri için cazip bir seçenek haline getirdi.

Türk istihbaratının yükselişi Trump'ın dikkatini çekerken, Avrupalılar da Ankara'yı Rusya ve Çin'e karşı stratejik bir seçenek olarak görmeye başladı.


İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
TT

İsrail Dışişleri Bakanlığı, Trabzon'daki eyleme tepki gösterdi

Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)
Kafasına çuval geçirilen Netanyahu maketinin üzerine "Savaş suçlusu" yazılı bir kağıt da asıldı (X/Kemalsaglamart1)

İsrail Dışişleri Bakanlığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun maketinin cumartesi günü Trabzon'da "Netanyahu'ya idam" afişiyle birlikte bir inşaat vincine asılmasına tepki gösterdi.

Pazar günü X'te yapılan paylaşımda, Artvin Çoruh Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğretim üyesi olan Kemal Sağlam'ın öncülüğüyle gerçekleştirilen eylemde TOKİ konutları inşaatındaki bir vincin kullanıldığı hatırlatıldı:

Türk akademisyen Başbakan Netanyahu'nun maketini bir 'İdam Cezası' afişiyle birlikte asıyor. Bir devlet şirketi gururla yardım ediyor. Türk yetkililer bu skandala karşı çıkmadı. Erdoğan'ın Türkiyesi'nde nefret ve antisemitizm kınanmıyor, kutlanıyor.

Sağlam, yerel basına yaptığı açıklamada Gazze'deki katliamlara dikkat çekmek istediğini belirterek "İsrail hükümetinin politikası uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlal ediyor" demişti. 

Türkiye'deki resmi makamlar henüz konuya dair herhangi bir açıklama yapmadı. 

Gazze savaşı Ankara-Tel Aviv ilişkilerini gerse de Türkiye, Mısır ve Katar'la birlikte ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik planının garantörlerinden biri oldu. 

ABD'nin talebi üzerine Türkiye, ateşkes ve rehine takası anlaşmasını imzalaması için Hamas'ı ikna etmişti. Trump da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a desteği için teşekkür etmişti.

Diğer yandan Türkiye'nin Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası güvenlik gücünde yer alamayabileceği son günlerde bildiriliyor.

ABD Dışişleri Marco Rubio, Gazze'de görev yapacak güvenlik gücünün İsrail tarafından da onaylanması gerekeceğini cuma günü söyledi.

Rubio, Türkiye'nin katılımına dair doğrudan açıklama yapmazken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Yardımcısı JD Vance'le 22 Ekim'de yaptığı görüşmede Türkiye'nin olası rolüne dair "Bu konuda karar İsrail yönetimine danışılarak alınacak. Çok net görüşlerim var" demişti.

Independent Türkçe, RT, Haber61


Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
TT

Reuters: Türkiye, ABD ve Avrupa’yla savaş jeti pazarlığında

Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)
Analizde, Erdoğan'ın son dönemdeki diplomatik başarılarını kullanarak ABD'yle savaş jeti anlaşmalarını tamamlamak istediği yazılıyor (Reuters)

Türkiye bölgedeki hava gücünü artırmak için Avrupa ve ABD'den savaş jetleri satın alma çalışmalarını hızlandırdı.

Reuters'ın analizinde Ankara yönetiminin, ABD'nin tedarik ettiği F-15, F-16 ve F-35 jetlerine sahip İsrail'in Gazze, İran, Suriye, Lübnan ve Katar'a düzenlediği saldırılar karşısında tedirgin olduğu yazılıyor. Türkiye'nin "potansiyel tehditlere karşı koymak ve savunmasız kalmamak için hava gücünün hızla artırılmasını" istediği ifade ediliyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir kaynak, Türkiye'nin acil ihtiyacını karşılamak için Katar ve Umman'dan 12 adet kullanılmış Eurofighter Typhoon jeti satın alacağını söylüyor.

Satışın, Eurofighter konsorsiyumundaki Birleşik Krallık (BK), Almanya, İtalya ve İspanya tarafından onaylanması gerekiyor. Bu süreçte 28 yeni savaş uçağının daha ileri tarihlerde tedarik edilmesi planlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Katar ve Umman ziyaretlerinde jet sayısı, fiyatlandırma ve teslim takvimini gündeme getireceği öne sürülüyor.

BK ve Türkiye, temmuzda 40'a yakın Eurofighter uçağı için ön anlaşma imzalamıştı. Londra yönetiminden bir kaynak, "Sözleşmenin son detaylarını yakında belirlemeyi umuyoruz" diyor.

Türkiye Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, nihai bir anlaşmaya varılmadığı ve Britanya'yla görüşmelerin olumlu yönde ilerlediği, diğer konsorsiyum üyelerinin de jet tedarikini desteklediği belirtiliyor.

Katar ve Umman ise gelişmelerle ilgili yorum yapmadı.

Türkiye, 2020'de Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini satın almış, ABD de misilleme olarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokup Ankara'yı F-35 programından çıkarmıştı.

Analizde, Erdoğan'ın geçen ay Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump'la görüşmesinde ilerleme sağlanamadığı savunuluyor. Ancak Türkiye'nin, Gazze savaşında Hamas'ı ateşkes anlaşmasını imzalamaya ikna etmekte oynadığı rolle ivme kazandığı, bu sayede CAATSA yaptırımlarını aşmayı istediği aktarılıyor.

Kaynaklar, Trump'ın özel bir "muafiyet" kararı alarak, F-35 tedarikinin önünü açabileceğini söylüyor. Ankara'nın ilerleyen süreçte Washington'a böyle bir hamle teklifiyle gidebileceği öne sürülüyor.

AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Harun Armağan şu yorumları yapıyor:

CAATSA meselesinin çözülmesi gerekiyor. Bunun başkanlık muafiyetiyle mi yoksa Kongre kararıyla mı olacağı ABD'nin inisiyatifinde. Diplomasi ve işbirliği çabaları sürerken, bu CAATSA meselesi biraz tuhaf görünüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Trump'ın Türkiye'nin stratejik önemini bildiğini ve "tüm bu bekleyen sorunlara yaratıcı çözümler aradığını" söylüyor. Ancak olası planlara dair daha fazla bilgi paylaşmıyor.

Reuters, Türkiye'nin Batılı ülkelerden silah tedarikinde yaşadığı zorlukların ardından kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı geliştirdiğine de dikkat çekiyor. Ancak KAAN'ın, Türk hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16'ların yerini almasının yıllar sürebileceği yazılıyor. Ayrıca hava savunma sistemi Çelik Kubbe'nin geliştirme sürecinin de hızlandırıldığı belirtiliyor.

Independent Türkçe, Reuters, Defence News