Geleceği olmayan bir astsubaydan, husumetli ülkelere açılım diplomasisinin liderliğine: ‘Türkiye’nin sır küpü’ Hakan Fidan

Hakan Fidan
Hakan Fidan
TT

Geleceği olmayan bir astsubaydan, husumetli ülkelere açılım diplomasisinin liderliğine: ‘Türkiye’nin sır küpü’ Hakan Fidan

Hakan Fidan
Hakan Fidan

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni kabinesinde bakan olarak atanması Türk halkı için sürpriz olmadı. Fidan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 2015 yılında milletvekilliği seçimlerinde aday gösterilme talebinden siyasi bir kariyer istediği herkes tarafından biliniyordu. Ancak Türk halkı için asıl sürpriz üstlendiği bakanlık, yani güvenlik alanından gelen isimler yerine diplomatların görev aldığı bilinen dışişleri bakanlığı görevini üstlenmesi oldu. Fidan’ı yakından tanıyanlar, bu görevi üstlenmesi karşısında şaşırmazken Türkiye’nin dış politikasında, özellikle ‘husumetli’ olarak sınıflandırılan ülkelere açılım konusunda büyük bir atılım gerçekleştirmeyi başarmasını bekliyorlar.

Washington Post gazetesinin 2013 yılında İsrail’in İran’daki 10 ajanının kimliğini ifşa etmekle suçladığı Fidan'a İsrail'in duyduğu ‘nefret’ hakkında çok şey yazıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hakan Fidan hakkında kullandığı belki de en açık ifade “Benim sır küpüm, devletin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü” ifadesiydi. 2016’daki karşı darbe girişimini fark eden ilk kişinin Fidan olduğuna inanılıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakın çevresinden yetkililer, Fidan'ın Erdoğan’a ulaşarak onu uyarmaya çalıştığını, ancak Erdoğan’a kolay kolay ulaşamadığını, çünkü Erdoğan’ın o sıra ailesiyle tatilde olduğunu, bunun üzerine Fidan’ın Erdoğan'ın damatlarından biriyle temasa geçtiğini ve haberi ona ilettiğini söylediler. Dışişleri Bakanlığı’nın yeni patronunun kitleleri harekete geçirmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ekranlarda görünmesini tavsiye ettiği ve “Onlarla (darbecilerle) ölümüne savaşacağız, gidip halkla konuşacağız” dediği söyleniyor.

Bir Türk kaynak, ilk izlenimlerin aksine Türkiye’nin Fidan'ın diplomasi döneminde dışişleri bakanını istihbarattan, savunma bakanının ordudan ve içişleri bakanını devlet idaresinden geldiği İngiliz sistemine yakın yeni bir politika benimseneceğinden söz etti. Birçok kişi Fidan'ın ‘çeşitli bağlantılara ve bilgilere sahip olduğu’ ve bunları nasıl değerlendireceğini iyi bildiği için görevinde başarılı olmasını bekliyor. Tüm bunlara Fidan’ın Türk siyasetindeki yeni düzene göre yeniden ‘komşularla sıfır sorun’ politikasına doğru yönelimin olduğu son iki yıldır dış politikada oynadığı büyük rol ekleniyor.

Fidan, Türk hükümetinin Suriye ve Mısır gibi husumetli olduğu ülkelerle ve İran gibi ilişkilerine ‘rekabetin’ damgasını vurduğu bazı ülkelerle ‘temas noktası’ konumundaydı. Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, kısa süre önce Suriye ile geniş bir müzakere süreci başlatanın da Hakan Fidan olduğunu ve Suriyeli yetkililerle görüşme yeri açıklanmadan bizzat yürüttüğü görüşmeler sonucunda müzakere sürecinin başladığını söylediler.

Eski Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı Başkanı Abbas İbrahim de Fidan'ın atanmasının ‘Türkiye-Suriye ilişkilerini olumlu yönde etkileyeceğine’ inandığını ifade etti. Fidan'la bazı dosyalarda ortak çalışma fırsatı bulan İbrahim, Fidan'ın daha çok pragmatik bir adam olduğunu ve dosyayı ayrıntılarıyla bildiğini söyledi. İbrahim, Fidan’ın Suriyeli yetkililerle son görüşmeleriyle ilgili olarak “Onları anlıyor, onlar da onu anlıyor” yorumunda bulundu. Fidan'ın ‘Suriye tarafıyla güveni yeniden tesis edebilecek yeteneğe sahip olduğunu’ düşünen İbrahim, Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik, siyaset ve askeri varlığı dosyaları üzerinde çalıştığını belirterek, “Fidan, Suriyeli yetkililerle Türkiye-Suriye anlaşmazlığıyla ilgili bir anlaşmaya ulaştı, ancak ne yazık ki anlaşma, Türk siyasetçiler tarafından uygulanmadı” şeklinde konuştu.

Suriyeli yetkililerle Lübnan'da müzakereler

Daha önce Fidan ile ‘çalışma arkadaşlığı’ yaptığını söyleyen İbrahim, Türk yetkililerin ‘Suriye topraklarındaki gerilimi azaltmak’ amacıyla Beyrut'ta Türkiye-Suriye müzakerelerini başlatmak istediklerini, ancak Suriyelilerin buna yanıt vermediğini anlatırken, bu yüzden Türkiye’nin yeni dışişleri bakanının başarılı olmasını beklediğini, çünkü güvenlik görevlerinde üst düzeyde diplomasi yürüttüğünü söyledi. İbrahim, Fidan’ın dış politika liderliğinde Türkiye’nin yeniden komşularla sıfır sorun politikasına döneceği göz önüne alındığında bu niteliklere sahip bir dışişleri bakanının sorunları büyük ölçüde azaltabileceğini düşünüyor.

Türk dizileri aşığı!

Siyaset dışında Türk filmlerini ve dizilerini çok seven Fidan'ın ‘sanat seven’ yanından da söz edilir ve Fidan’ın sevdiği dizilerin neredeyse hiçbirini kaçırmadığı söylenir. Bazıları Netflix platformunda gösterilen Türk yapımları için yazılmış senaryolara, özellikle de tarihi dizilere ilgi duyduğunu belirtiyor. Fidan’la çalışan bir Türk yetkili Fidan hakkında, çok kitap okuduğunu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seyahatleri sırasında en çok kitap okuyan kişilerin başında geldiğini söyledi. Hakan Fidanı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) başkanlığı yaptığı dönemden beri tanıdığını söyleyen yetkili, Fidan’ın bu görevin ardından Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı, MİT Müsteşar Yardımcılığı ve MİT Başkanlığı görevlerindeyken de iletişimlerinin sürdüğünü belirterek, Fidan'ın ‘ekip çalışmasına sonuna kadar inandığını ve ekibini cesaretlendirmeye çalıştığını, vizyon sahibi ve kararlı biri olduğunu ve bu yönünün çok etkili olduğunu kaydetti.

Adını açıklanmasını istemeyen yetkili, Fidan'ın ‘teknolojiye çok meraklı ve MİT’te yüksek teknolojinin kullanılmasında büyük emeği olduğunu’ belirterek, Fidan hakkında şunları söyledi:

Analizleri doğru, mesajları açık ve nettir. Konuşurken sizi manipüle ettiğini anlamazsınız. Sorularınıza açık sözlülükle cevaplar verir. Söylediklerinin karşı tarafa ulaşmasını önemser ve mesajlarını iletmeyi sever. Karşı tarafın gözünde fikrinin net olduğundan emin olmak ister. Dengeli bir karakteri vardır ve karşısındakinin de öyle olmasını ister.

Eski Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı Başkanı Abbas da Fidan’ın ‘çok sakin bir kişiliğe sahip, sabırlı ve iyi bir dinleyici, ilişkilerini sürdüren ve hiçbir koşulda iletişimi kesmeyen, dosyaları son derece dikkatli takip eden biri’ olarak tanımladı.

İsrail ile kötü ilişkiler

Öte yandan, Washington Post gazetesinin 2013 yılında, İsrail’in İran'daki 10 ajanını ifşa etmekle suçladığı Fidan’a İsrail’in duyduğu ‘nefret’ hakkında çok şey yazıldığından, Fidan'ın İsrail ile ilişkisinin ciddi bir meydan okuma olması bekleniyor. New York Times (NYT) gazetesinin bir haberinde de Fidan'ın İran istihbaratına ve Suriye'deki cihatçılara bilgi sızdırabileceği endişesiyle Türkiye-İsrail iş birliğinin gerilediği yazıldı. O sıralar İsrail gazetesi Haaretz, Fidan ile ilgili yayınladığı bir haberde Mossad'ın, Özgürlük Filosu’nu organize etme rolü ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan'a olan yakınlığı ve İran'ın nükleer programını savunması nedeniyle dışişleri bakanlığına getirilmesiyle ilgili korkuları aktardı.

Olağanüstü bir özgeçmiş

Hakan Fidan, oldukça etkileyici bir özgeçmişe sahip. Çalışma hayatı dışında çok az bilgi yer alıyor. Sakin bir karakter. Türk halkı, dışişleri bakanlığı devir teslim töreni sırasında yaptığı konuşma dışında daha önce sesini duymamıştı. Buna karşın biyografisine bakıldığında hayatında muazzam bir ivme yakaladığı hemen göze çarpıyor. Fidan, 15 yıl boyunca orduda astsubay olarak görev yaptı. Ancak orduda ne kadar kalırsa kalsın üst rütbeye yükselemeyecek ‘mütedeyyin bir delikanlı’ olarak parlak bir geleceğe sahip olabileceği için askerlik hayatını astsubaylık rütbesinde bitirdi.

Evli ve 3 çocuk babası olan Fidan, 1968 yılında başkent Ankara’da doğdu. 1986 yılında Kara Kuvvetleri Muhabere Okulu ve Kara Kuvvetleri Dil Okulu'ndan mezun oldu. Daha sonra istihbarat alanında pratik deneyim kazandı ve 1986-2001 yılları arasında Almanya'da NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu İstihbarat ve Harekat Başkanlığı’nda yurtdışı görevde bulundu. Bu dönemde Almanya'da üniversite eğitimini tamamladı ve ABD'de Maryland Üniversitesine bağlı University of Maryland University College'dan yönetim ve siyaset bilimi alanından lisans dereceleri aldı. Burası Amerikan askerlerinin yurt dışında eğitimlerine devam edebilmeleri için kurulmuş bir kolejdir. Daha sonra Bilkent Üniversitesinde ‘Dış Politikada İstihbaratın Yeri’ isimli teziyle yüksek lisans ve 2006'da da ‘Bilgi Çağında Diplomasi: Antlaşmaların Doğrulanmasında Enformasyon Teknolojilerinin Kullanımı’ başlıklı tez ile doktora yaptı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde 15 yıl hizmet ettikten sonra 2001'de astsubay rütbesinden istifa etti. Siyasi ve ekonomik danışman olarak Dışişleri Bakanlığı bünyesinde çalıştıktan sonra ardından o dönem Başbakanlığa bağlı olan TİKA başkanlığına atandı. Aynı zamanda Başbakanlık Dış Politika ve Uluslararası Güvenlikten Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı yaptı.

Fidan'ın çalışmalarını yakından takip eden gazeteci Erdem Atay, Fidan’ın bu noktada istihbarata olan ilgisiyle ilgili olarak Şarku’l Avsat’a şunları söyledi:

Fidan'ın istihbarata olan ilgisi NATO'daki yurtdışı görevinden dönüşünde başladı. Ankara'daki ilk işi ‘Dış Politikada İstihbaratın Yeri’ isimli teziyle yüksek lisans yapmak oldu. Tezinde, ‘başarılı bir dış politika için güçlü ve nitelikli istihbaratın şart olduğu’ görüşünü savundu.

Atay, Fidan'ın istihbarat bilgilerini dış politikada başarıyla kullanan ABD ve İngiltere'nin istihbarat yapılarını incelediğini, ardından Türk istihbaratıyla karşılaştırma yaptığını ve çalışma sisteminin daha da geliştirilmesi için bazı önerilerde bulunduğunu belirtti. Atay, Fidan’ın tezini tamamladıktan sonra 2000 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yatırım kuruluşu olan OYAK'ın Genel Kurul üyeliğine seçildiğini ve 2001 yılında da ordudan istifa ettiğini kaydetti.

Fidan, ordudan ayrıldıktan sonra Avustralya'nın Ankara Büyükelçiliği'nde kıdemli siyasi ve ekonomik danışman olarak görev yaptı. Burada, mevcut Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in de o dönem ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde benzer bir görevde olduğu ve aynı şeyin eski TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi Suat Kınıklıoğlu için de geçerli olduğunu belirtmek gerekir.

Fidan'ın hızlı yükselişi, 2003 yılında TİKA başkanlığına atanmasıyla başladı. TİKA, o dönemde Devlet Bakanı Beşir Atalay'a bağlıydı. Fidan, dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ilişkileri iyi olan Atalay'a o kadar yakın çalışıyordu ki, Gül cumhurbaşkanı olunca Fidan'ın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine getirileceği söylentileri yayıldı. Ancak bu olmadı çünkü Fidan, TİKA'dayken o dönemde Başbakan olan Erdoğan'ın dikkatini çekti ve 2007'de Fidan’ı ekibine dahil etti. Ardından Fidan, Başbakanlık Dış Politika ve Uluslararası Güvenlikten Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevine getirildi. Bu noktada TİKA’nın hem dışişleri hem de istihbarat birimleri ile iş birliği içinde faaliyet gösterdiğini belirtmekte fayda var. TİKA, Orta Asya başta olmak üzere Türkiye ile tarihi ve kültürel ilişkileri olan ülkelerle ilişkilerine ağırlık verdiği ve oradan da Afrika'ya doğru yola çıktığı için TİKA Başkanlığı Fidan için tamamen uygun bir konumdu.

O dönemde Başbakan Erdoğan’ın Dış Politika Baş Danışmanı olan Ahmet Davutoğlu'na bölge gezilerinde eşlik ediyordu. Dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e de yurt dışı gezilerinde eşlik ederken yakın iş birliği içinde çalıştı. Fidan ayrıca, Erdoğan'ın Türkiye dışındaki ziyaretlerine katılan ve yabancı misafirleri karşılayan heyetlere de katılıyordu.

Fidan'ı korumak için 48 saat içinde yasa çıkarıldı

Öte yandan Fidan, Erdoğan'ın müttefikiyken amansız düşmanına dönüşen Fethullah Gülen tarafından yönetilen örgütün düşmanlığını da kazandı. Fidan, bu örgüt tarafından yakın takibe alındı. Hatta telefon görüşmeleri dinlendi ve bazı muhalif gazetelere bilgi sızdırmakla suçlandı. Fidan, 2010 yılında MİT Başkanı olmadan önce ne kadar önemli olduğunu gösteren bir olay yaşandı. Fidan, PKK'ya destek sağladığı ya da PKK’nın Türkiye'de güvenlik görevlilerine yönelik gerçekleştirdiği silahlı operasyonlar ve saldırılarla ilgili önceki bilgileri görmezden geldiği şüphesiyle 4 MİT yetkilisiyle birlikte şüpheli olarak soruşturuldu. Ancak hükümet derhal istihbarat görevlilerine ceza mahkemelerinde ifade vermekten muafiyet sağlayan bir yasa tasarısı sundu. Yasa, muhalefetin eleştirilerine rağmen 48 saat içinde TBMM’den geçti.

İstihbaratta değişim

Hakkındaki tüm suçlamalara rağmen Erdoğan'ın desteğinden aldığı gücü MİT’i yeniden yapılandırmak için kullanan Fidan'ın başarılarından biri de ‘Açık Kaynak İstihbaratı Daire Başkanlığı’nı kurması oldu. Erdem Atay'a göre Fidan’ın en büyük başarısı ise Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu oluşturularak, Genelkurmay Başkanlığı ile Jandarma arasındaki istihbarat savaşını bitirmesi oldu. Artık devletin tüm istihbarat servislerinin tartışmasız tek başkanı olarak yoluna devam edebilirdi. Bunun yanında Fidan, 1992'de MİT başkanlığını üstlenen Sönmez Köksal’dan sonra bu göreve kurum dışından atanan ikinci isimdir.

Türk basınına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT’in modernleşmesi ve kurumsallaşması için başına kendisine yakın bir ismi atamak ve çalışanlarının yüzde 50'si halen ordudan olduğu için MİT'i ordunun etkisinden çıkarmak istedi. Fidan da Türk istihbaratının sıcak noktalardaki varlığını artırmak ve Türkiye'nin Ortadoğu, Rusya, Kafkasya, Asya ve Afrika'dan ABD, Avrupa ve İsrail'e kadar büyüyen ihtiyaçlarını karşılamak için ABD'deki FBI ve CIA benzeri istihbaratı biri iç diğeri dış olmak üzere ikiye ayırmaya çalıştı.



Dünya endişe içinde: Refah'ta neler oluyor?

BM Konut Hakkı Özel Raportörü Balakrishnan Rajagopal, İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde neden olduğu zorla yerinden edilmelere ilişkin "daha önce hiç böyle şok edici vahşet görmediği" değerlendirmesinde bulundu (Reuters)
BM Konut Hakkı Özel Raportörü Balakrishnan Rajagopal, İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde neden olduğu zorla yerinden edilmelere ilişkin "daha önce hiç böyle şok edici vahşet görmediği" değerlendirmesinde bulundu (Reuters)
TT

Dünya endişe içinde: Refah'ta neler oluyor?

BM Konut Hakkı Özel Raportörü Balakrishnan Rajagopal, İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde neden olduğu zorla yerinden edilmelere ilişkin "daha önce hiç böyle şok edici vahşet görmediği" değerlendirmesinde bulundu (Reuters)
BM Konut Hakkı Özel Raportörü Balakrishnan Rajagopal, İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde neden olduğu zorla yerinden edilmelere ilişkin "daha önce hiç böyle şok edici vahşet görmediği" değerlendirmesinde bulundu (Reuters)

Yüzbinlerce Filistinlinin Refah'ı terk etmesi için çağrıda bulunan İsrail bugün de Gazze'yi vurmayı sürdürdü. 

Fransız haber ajansının (AFP) bölgedeki kaynaklarına göre, İsrail'in Gazze'nin kuzey, orta ve güney kesimlerine yönelik hava saldırıları gece boyunca ve gündüz devam etti. 

Mısır sınırındaki Refah'ta son 24 saatte en az 18 kişinin öldürüldüğü bildiriliyor.

Gazze'nin orta kesmindeki Deyrel Balah bölgesinde baba-oğul iki doktorun hayatını kaybettiği de aktarıldı.

Cibaliya Mülteci Kampı'na dün gece yüzden fazla saldırı düzenlemesi üzerine binlerce Filistinli, kuzey bölgelerinden kentin batısına doğru göç etmek zorunda kaldı.

xsdvfb
İsrail Ordusu, hem güneydeki Refah'ta hem de kuzeyde uçaklardan attığı el ilanlarıyla tahliye çağrısı yapıyor (AFP)​​​​​

Diğer yandan uluslararası toplum da savaşın durması gerektiğini söylüyor. Bugün Kuveyt'teki bir bağış konferansına katılan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, "acil insani ateşkes, rehinelerin koşulsuz serbest bırakılması ve insani yardımın hızlıca artırılması" için çağrıda bulundu:

Ancak ateşkes yalnızca bir başlangıç olacak. Bu savaşın yıkımı ve travmasını aşmak için uzun bir yol var.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk de bugün yaptığı açıklamada Refah'a kapsamlı kara operasyonuna karşı çıktı. "Olamaz" dediği bu operasyon hakkında, tüm devletlere engel olmak için güçlerinden geleni yapma çağrısında bulundu:

Son tahliye emirleri Refah'taki bir milyona yakın kişiyi etkiliyor. Peki şimdi nereye gitmeliler? Gazze'de güvenli bir alan yok! Bu tükenmiş ve açlık çeken kişilerin çoğu daha önce pek çok kez evinden oldu ve iyi bir seçeneğe sahip değil.

Uluslararası insan hakları hukukunun ve Uluslararası Adalet Divanı'nın iki kararının bağlayıcı gerekliliklerinin, tam kapsamlı bir saldırı bir yana, sivillerin bu kadar yoğun yaşadığı bir bölgeye yönelik son tahliye emirleriyle uyuşması için hiçbir yol göremiyorum.

İki tarafa da seslenen Türk, ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması için çağrıda bulundu.

nym
İsrail Güvenlik Kabinesi yaklaşık 1,5 milyon kişinin sığındığı Refah kentindeki kara saldırılarının "alanının genişletilmesine" ilişkin kararı 10 Mayıs'ta onaylamıştı (Reuters)​​​​​

BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, Tunus'ta düzenlenen Mağrib Maşrik Forumu'nda konuştu:

Tereddüt etmeden Gazze'de yaşananların bir savaş değil, soykırım olduğunu söyleyebilirim. Batılı ülkelerde, soykırım kelimesinin kullanımı konusunda büyük bir rahatsızlık var. Bunun da sebebi, soykırım kelimesinin Holokost'u çağrıştırması. 'Holokost'a uğramış İsrail (Yahudiler) nasıl olur da soykırım yapar, böyle bir şey düşünülemez' diye. Fakat şu an tam da bunu yapmaktalar.

BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini sosyal medyada yaptığı paylaşıda İsrail'in Gazze'de halkı zorla yerinden etmeyi sürdürdüğünü belirtti:

Güvenli bölge iddiası yanlış ve yanıltıcıdır. Gazze'de hiçbir yer güvenli değil.

xscdf
Gazze'nin kuzeyindeki Daraj mahallesinde yaşayan çocuklar zafer işareti yapsa da yakınlardaki Cibaliya Mülteci Kampı'na gece boyunca yüzden fazla saldırı düzenledi (AFP)​​​​​

Diğer yandan ABD Başkanı Joe Biden da dün "Eğer Hamas elindeki rehineleri, kadınları ve yaşlıları serbest bıraksa yarın bir ateşkes olurdu" dedi. 

Joe Biden, önceki gün yaptığı açıklamada da Refah'a büyük bir saldırı düzenlemesi halinde İsrail'e silah yardımlarını askıya alacağını söylemişti.

İsrail, sadık müttefiki ABD'nin baskılarına rağmen bu hafta Refah'ın doğusuna tank ve asker göndererek yardımların geçtiği kapıyı kapadı. Dün açıklama yapan İsrail ordusu, 300 bini aşkın Filistinlinin bölgeden ayrıldığını duyurdu. UNRWA da aynı sayıyı verdi.

Tel Aviv yönetimi, Gazze'nin tamamen Hamas'tan temizlenmesi için Refah'a operasyon düzenlenmesi gerektiğini savunurken uluslararası toplum Gazze'nin yıkılmış bölgelerinden kaçan sivillerin sığınacak yeri kalmadığını vurguluyor.

İsrail, Hamas öncülüğündeki Filistin güçlerinin 7 Ekim'de düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu'nda çoğu sivil 1170 kişinin öldüğünü bildiriyor. 

Tel Aviv'in tahminlerine göre Gazze'de rehin tutulan 128 kişiden 36'sı hayatını kaybetti. 

İsrail'in saldırılarındaysa 35 bini aşkın kişi öldü, 80 bine yakın da yaralı var. Gazze Sağlık Bakanlığı bunların çoğunun kadın ve çocuk olduğunu aktarıyor.

Mısır, Katar ve ABD'nin sürdürdüğü arabuluculuk çabaları henüz sonuç vermedi. 

zxscd
Diğer yandan İsrail'de Binyamin Netanyahu yönetimine karşı gösteriler de sürüyor (AFP)

Dün Tel Aviv'de sokaklara çıkan göstericiler, hükümetin ateşkes ve rehine anlaşması yapmasını istedi. Bu eylemden birkaç saat önce Hamas, İsrail ve Britanya pasaportlarına sahip Nadav Popplewell'in esir tutulurken İsrail saldırısı sonucu öldüğünü bildirmişti. 

Independent Türkçe


Gazze Şeridi'nde tekrarlanan tahliye çağrıları, İsrail'in savaş stratejisinin başarısızlığını nasıl ortaya koyuyor?

İsrail ordusu tarafından verilen tahliye emrinin ardından Refah'ı terk etmeye hazırlanan yerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
İsrail ordusu tarafından verilen tahliye emrinin ardından Refah'ı terk etmeye hazırlanan yerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
TT

Gazze Şeridi'nde tekrarlanan tahliye çağrıları, İsrail'in savaş stratejisinin başarısızlığını nasıl ortaya koyuyor?

İsrail ordusu tarafından verilen tahliye emrinin ardından Refah'ı terk etmeye hazırlanan yerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
İsrail ordusu tarafından verilen tahliye emrinin ardından Refah'ı terk etmeye hazırlanan yerinden edilmiş Filistinliler (EPA)

Guardian gazetesine göre İsrail ordusunun dün (Cumartesi) Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki bölgeler ve güneydeki Refah için yayınladığı tahliye emirleri, ‘İsrail'in savaş stratejisindeki zayıflıkları’ ortaya koyan iki ‘çarpıcı’ unsuru vurguladı.

İsrail savaş uçakları, dün savaşın 218’inci gününde Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine yönelik bombardımanlarını sürdürdü. Diğer yandan İsrail ordusu yeni tahliye emirleri yayınlarken çeşitli bölgelere yönelik eşzamanlı bombardımanı genişletti.

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki bölge sakinleri ve yerinden edilmiş kişiler, dün sabah İsrail ordusundan ‘tehlikeli bir savaş bölgesinde’ olduklarını belirten telefonlar aldı ve batı bölgelerine gitmeleri istendi. İsrail ordusu güneydeki Refah kentine havadan broşürler bıraktı ve sosyal medya hesapları üzerinden paylaşımda bulunarak, bölge sakinlerinden bazı kampları boşaltmalarını ve ‘insani bölge’ olarak belirlenen el-Mevasi’ye gitmelerini istedi.

Guardian'a göre son tahliye uyarılarında özellikle iki unsur dikkat çekiyor. Birincisi, özellikle Refah'a yönelik uyarıların, ‘sanki İsrail ordusu yaklaşan saldırının önemini en aza indirmeye çalışıyormuş gibi’ sosyal medyadaki yazılı paylaşımların sonuna yerleştirilmiş olması.

Bunun nedeni, İsrailli askeri yetkililerin son günlerde medyaya, tek amacı Mısır sınır kapısını ele geçirmek olan kentte ‘hassas, sınırlı ve hedefe yönelik’ operasyonlar yürüttüklerini söylemiş olmaları olabilir. İngiliz gazetesine göre, bombardımanın genişlemesiyle birlikte durumun böyle olmadığı ve hiçbir zaman da böyle olmayacağı anlaşıldı.

İngiliz gazetesi, ‘İsrail ordusunun isteksizliğini’ ortaya koyarak savaşın yeni bir aşamasının başladığını ve bu aşamanın şaşırtıcı olmamakla birlikte çok kanlı olabileceğini vurguladı. Birleşmiş Milletler (BM) yetkililerinin böyle bir saldırının gerçekleştirilmesi halinde insani bir felaket yaşanacağı yönündeki uyarılarına ve başta İsrail'in en büyük destekçisi ABD olmak üzere pek çok büyük ülkenin Tel Aviv'i büyük bir diplomatik krizle tehdit eden muhalefetine rağmen, İsrailli üst düzey yetkililer aylardır Refah'ta kalan Hamas taburlarını ortadan kaldırmak ve esirleri geri almak için geniş çaplı bir saldırı başlatma tehdidinde bulunuyor.

İkinci unsur ise İsrail'in, tekrarlanan askeri operasyonların yapıldığı ve İsrail ordusunun ‘Hamas güçlerini yenilgiye uğrattığı’ yerleri boşaltma çağrısıdır.

Uyarılar, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nde Hamas'ı etkili bir şekilde ortadan kaldırmasının ne kadar zor olduğunu ve olmaya devam edeceğini vurguluyor. Guardian'a göre, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ‘tünel ağının’ bazı kısımları halen sağlam ve İsrail'e fırlatmak için yeterli roket stokları mevcut. Ayrıca hareketin halk arasındaki ‘desteği’, İsrail güçlerinin bulunmadığı hemen her yerde rahatça var olmasını ve faaliyet göstermesini sağlıyor.

Siyasi, diplomatik ve ekonomik nedenlerden dolayı İsrail, Gazze Şeridi'nde çok sayıda askerini sahada tutmak istemiyor. Diğer yandan İsrail’in, Hamas'ı çıkardığı iddia edilen bölgelerde herhangi bir etkili yönetim kurmayı başaramaması, Gazze Şeridi'ndeki savaş stratejisinin başarısını tehlikeye atıyor.


İngiltere, sivilleri korumak için ‘net bir plan’ olmadan Refah'ta askeri operasyona karşı çıkıyor

Eşyalarından geriye kalanlarla birlikte Refah’tan ayrılan Filistinliler (Reuters)
Eşyalarından geriye kalanlarla birlikte Refah’tan ayrılan Filistinliler (Reuters)
TT

İngiltere, sivilleri korumak için ‘net bir plan’ olmadan Refah'ta askeri operasyona karşı çıkıyor

Eşyalarından geriye kalanlarla birlikte Refah’tan ayrılan Filistinliler (Reuters)
Eşyalarından geriye kalanlarla birlikte Refah’tan ayrılan Filistinliler (Reuters)

İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron bugün (Pazar), şehirde yaşayan bir milyondan fazla insanı korumak için ‘net bir plan’ olmaması nedeniyle İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a yönelik kara saldırısına karşı olduğunu ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre Cameron, Sky News'e verdiği demeçte, “Refah'a yönelik geniş çaplı bir saldırı için, insanların zarar görmeden nasıl kurtarılacağı konusunda çok net bir plan olmalı. Ancak böyle bir plan görmedik. Bu yüzden İsrail saldırısından yana değiliz. Böyle bir planın yokluğunda, büyük çaplı bir saldırı gerçekleştirmeye çalışmak son derece tehlikeli olur” ifadelerini kullandı.

İsrail, Salı gününden bu yana hava ve topçu bombardımanını yoğunlaştırdı. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre çoğu İsrail ile Hamas arasındaki savaş nedeniyle başka bölgelerden göç etmek zorunda kalan yaklaşık 1,4 milyon kişinin yaşadığı Mısır sınırındaki Refah kentine kara saldırılarına başladı.

İsrail, Refah'ın doğu mahallelerinde yaşayanlara el-Mevasi'deki ‘insani bölgeye’ gitmeleri çağrısında bulundu. İsrail ordusu dün (Cumartesi), Refah'ın doğusunda yerinden edilenlerin sayısının 300 bini aştığını doğruladı.

İsrail'in Refah'a saldırı planları, başta ABD olmak üzere İsrail’in müttefiklerini, bu saldırının siviller üzerindeki sonuçları ve kıtlık tehdidi altındaki Gazze Şeridi'nde halihazırda felaket boyutunda olan insani koşullarla ilgili uyarılar nedeniyle, geniş çaplı bir uluslararası endişeye yol açtı.

Cameron bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in kuşatma altındaki Gazze Şeridi'ne yardım girmesine izin verme konusunda ‘daha fazlasını yapabileceğini’ söyledi. “İsrail'in insani yardım alanında attığı adımlardan memnun olmadığımı defalarca söyledim” diyen Cameron, iyileşme işaretlerinden söz etti.


Ukrayna bombardımanı Rusya'nın Belgorod kentinde bir apartmanın yıkılmasına ve 7 kişinin ölümüne neden oldu

 Rusya'nın Belgorod kentinde bugün (pazar) Ukrayna bombardımanı sonucu yıkılan apartmanın fotoğrafı (Reuters)
Rusya'nın Belgorod kentinde bugün (pazar) Ukrayna bombardımanı sonucu yıkılan apartmanın fotoğrafı (Reuters)
TT

Ukrayna bombardımanı Rusya'nın Belgorod kentinde bir apartmanın yıkılmasına ve 7 kişinin ölümüne neden oldu

 Rusya'nın Belgorod kentinde bugün (pazar) Ukrayna bombardımanı sonucu yıkılan apartmanın fotoğrafı (Reuters)
Rusya'nın Belgorod kentinde bugün (pazar) Ukrayna bombardımanı sonucu yıkılan apartmanın fotoğrafı (Reuters)

Rus medyası, iki ülke arasındaki sınıra yakın Rus şehri Belgorod'a Ukrayna tarafından düzenlenen füze saldırısı sonucu bir apartmanın kısmi olarak yıkıldığını ve en az yedi kişinin öldüğünü bildirdi.

Belgorod Bölgesi Valisi Vyacheslav Gladkov tarafından olay yerinden yayınlanan görüntülerde binanın en az 10 katının yıkıldığı görüldü.

Gladkov, “Belgorod şehri ve Belgorod bölgesi Ukrayna silahlı kuvvetlerinin yoğun bombardımanına maruz kaldı” ifadesini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre Gladkov, “Bir füzenin doğrudan bir konut binasına isabet etmesi sonucu, onuncu kattan birinci kata kadar tüm cephe çöktü” şeklinde konuştu.

Rusya'dan gelen ilk haberlerde ölü sayısının en az üç olduğu ve 20 kişinin enkaz altında kalmış olabileceği belirtildi.

Ukrayna'dan şu ana kadar herhangi bir açıklama gelmedi. Reuters henüz her iki taraftan da savaş alanında neler olduğuna dair açıklamaları doğrulayabilmiş değil.


Hamas yenilgiye uğratılabilir mi?

İllüstratör: Nash Weerasekera
İllüstratör: Nash Weerasekera
TT

Hamas yenilgiye uğratılabilir mi?

İllüstratör: Nash Weerasekera
İllüstratör: Nash Weerasekera

Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısı ve buna karşılık olarak İsrail'in yürüttüğü yıkıcı savaş, bazılarını ‘ideolojilerin askeri olarak yenilgiye uğratılamayacağı’ düşüncesiyle Hamas'ı ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı sonucuna götürdü. Öte yandan bazıları da askeri gücün, özellikle Gazze'de radikalleşmiş yeni bir neslin ortaya çıkması riski taşıdığını ve bunun da Hamas saflarına yeni katılımlar sağlayabileceğini savunuyor.

Her iki argüman da yanlıştır. Askeri güç bir ideolojiyi tamamen ortadan kaldırmasa da operasyonel kabiliyetlerini önemli ölçüde zayıflatarak o ideolojinin önemini azaltabilir. Hamas gibi gruplara karşı düzenlenen askeri operasyonların radikalleşmeye neden olduğu ve böylece bu tür grupların bünyesine yeni üye katıp güçlenmesine yol açtığı yönündeki diğer argüman ise genellikle insan eylemliliğinin önemini en aza indirgerken bireylerin ve toplulukların dış baskılardan ya da şiddet eylemlerinden bağımsız olarak seçim yapma ve hareket etme yeteneklerini göz ardı ediyor. Bu bakış açısı, silahlı çatışmanın uzun vadede olumlu sonuçlara yol açtığı geçmişteki vakaları görmezden gelme eğilimi gösteriyor.

Fikirler kurşun geçirmez midir?

“Fikirler kurşun geçirmezdir” sözü kulağa ikna edici gelebilir, ancak bu bir ‘aşırı basitleştirme’ örneğidir. Hamas'ınki de dahil olmak üzere tüm ideolojiler genellikle dirençli olmakla birlikte nadir durumlarda tamamen yok olurlar. Örneğin, askeri yenilgiye ve ahlaki itibar kaybına rağmen Nazilerin, El Kaide'nin ve DEAŞ’ın ideolojileri tamamen silinmedi. Bu ideolojilere tutunan örgüt üyeleri her zaman oldu ve yeniden ortaya çıkmalarını kolaylaştıracak şartlar yeniden olgunlaşabilir. Benzer şekilde Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan-ı Müslimin) gibi hareketler de defalarca kez ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Hamas’a yönelik askeri operasyonları bu tür yöntemlerin grubu tamamen ortadan kaldıramayacağı gerekçesiyle reddedenler gerçekçi olmayan bir başarı standardına bel bağlıyorlar.

Ancak bu durum, Hamas da dahil olmak üzere bu tür ideolojilerin ve örgütlerin, büyük tehditlerden - bazen tehlikeli, bazen de potansiyel olarak trajik olsa da - marjinal bir baş belasına dönüştürüldükleri ölçüde yeterince yenilgiye uğratılamayacakları anlamına gelmez. Hamas ve benzeri örgütleri etkili kılansa sadece benzersiz olmayan ideolojileri değil, bu ideolojiyi sürekli şiddet yoluyla operasyonel hale getirme becerileridir.

Hamas'ı siyasi ya da ekonomik teşviklerle başka yöne çekme, ılımlılaştırma ya da marjinalleştirmeye yönelik tüm girişimler her seferinde başarısızlıkla sonuçlandı.

Hamas siyasi gücünü öncelikle sürekli şiddete başvurma becerisi üzerinden inşa etti. Hatta popülaritesinin en zayıf olduğu 1990'lı yıllarda bile stratejik olarak şiddeti kullanması, o zamanlar Filistin'in kurtuluşu için yaygın olarak desteklenen barışçıl yaklaşımı bozdu ve kendisini siyasi bir alternatif olarak konumlandırmasını sağladı. O dönemden beri şiddet, Hamas'ın öncelikli stratejisi olmaya devam ediyor.

Hamas'ı siyasi ya da ekonomik teşviklerle başka yöne çekmeye, ılımlılaştırmaya ya da marjinalleştirmeye yönelik tüm girişimler her seferinde başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun başlıca nedeni Hamas'ın vizyonuna göre şiddet kullanımının barış sürecini sabote etmekten 2007 yılında Gazze'nin kontrolünü ele geçirmeye kadar hedeflerine etkili bir şekilde ulaşmış olması. Bunun bir başka kanıtı da 7 Ekim'de yaşananlar. Hamas askeri yeteneklerini koruduğu sürece siyasi sonuçları etkileyebilecek önemli bir güç olmaya devam edecek. Hamas’la etkin bir şekilde mücadele edebilmek için şiddet uygulama kabiliyetinin elinden alınması, güç kullanımını gerektiren önemli bir ilk adımdır.

Savaş Hamas'a yeni üyelerin katılmasını sağladı

Askeri yaklaşımın ağır siyasi bedelleri olacağı şüphesiz. İsrail'in savaş sırasındaki aşırılıkları ve insani yardımların ulaştırılmasına getirdiği kısıtlamalar silinmez izler bırakacak ve savaşa ilk elden tanıklık eden Gazzeliler, yurttaşlarının çektiği acıları gören Filistinliler ve soydaşlarının uğradığı yıkımı gören Araplar bunun için uzun yıllar boyunca İsrail'i suçlayacaktır. İsrail'in İsrail'in Hamas'ın 7 Ekim'deki vahşi saldırısını asla tekrarlayamamasını sağlama hedefi ne kadar meşru olursa olsun ya da örneğin Hamas gibi kendi halkının hayatını hiçe sayan bir düşmana karşı meskun mahal savaşının karmaşıklığıyla ilgili olanlar gibi bazıları makul olsa bile sunduğu gerekçeler ne olursa olsun bu suçlamalar yapılması kaçınılmaz.

cdvfbrtghx
Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları üyeleri Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devriye geziyor, 26 Ocak 2020 (Shutterstock)

Filistin ve İsrail toplumlarının birbirlerine güvenebilecekleri ve hatta yakın zamanda makul bir düzeyde bir arada yaşayabilecekleri yönündeki tüm hayaller - eğer elde edilebilirse - en iyi ihtimalle nesiller boyu sürecek bir çabanın sonucu olabilir. Bu, iki devletli bir çözüme asla ulaşılamayacak demek değilse de bu çözüm, iş birliğinden ziyade ayrılığa dayalı bir çözüm olabilir.

Gazze Savaşı gibi çatışmaların acı hatıraları zamanla soyutlaşmaya başlıyor ve bir neslin çıkardığı dersler bir sonraki nesil tarafından genellikle unutuluyor.

Ancak şu da bir gerçek ki Gazzeliler, Filistinliler ve Araplar, İsrail'e karşı ne tür duygular beslerse beslesinler, hiç kimsenin gelecekte böyle bir trajedinin tekrarlanmasını istemeyeceği kesin.

Her şey an meselesi

Sık sık dile getirildiği üzere askeri eylemler kalıcı ve sürdürülebilir sonuçlar üretemez. Bu düşünce, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana dünya genelinde varlığını sürdürüyor. Gazze Savaşı gibi çatışmaların acı hatıraları zamanla soyutlaşmaya başlıyor ve bir neslin çıkardığı dersler bir sonraki nesil tarafından genellikle unutuluyor. Ancak, kalıcı ve sürdürülebilir olamama durumu sadece askeri eylemlerin sonuçlarıyla sınırlı olmamakla birlikte - eğer varsa - kalıcı olan çok az şey vardır. Eğer politikalar kalıcılıklarına göre değerlendirilirse, çok azı zaman testinden geçebilecektir.

Ancak Hamas'ı askeri olarak yenmek çok önemli bir şeyi garanti edebilir. O da zaman. Zaman son derece önemlidir. Herhangi bir önemli siyasi, ekonomik ya da sivil reformu gerçekleştirmek için zamana ihtiyaç duyulur. Sadece askeri müdahalenin gerekli olup olmadığı değil, aynı zamanda bu müdahalenin sağlayacağı zamanın nasıl kullanılacağı da önemli bir soru.

fvbg
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus’ta bir askeri geçit töreni sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçıları (Shutterstock)

Bununla ilgili tarihte iki örnek var. Bunlardan birincisi -günümüz tartışmalarında sıkça duyulan- savaşın radikalleşmeye ve daha fazla huzursuzluğa yol açtığı Irak ve Filistin-İsrail çatışmasının farklı aşamalarının teşkil ettiği örnek olurken diğeri çatışmanın aşılarak istikrarlı ve huzurlu bir geleceğin kurulmasının mümkün olduğunu gösteren Almanya, Japonya, Güney Kore, Vietnam ve Ruanda gibi ülkelerin teşkil ettiği örnektir. Her ne kadar bu örnekler hatasız değil ve mükemmel bir tarihi analoji barındırmıyor olsa da her modelde temel ortak noktalar bulunuyor.

Birinci örnekte çatışmayı genellikle acıların artmasına ve işlevsizliğe yol açan kötü politikalar takip ediyor. Tıpkı Irak savaşı sonrasında görüldüğü gibi. Irak’ta savaş sonrası istikrarsızlık, yolsuzluk ve yönetim boşluğunun özellikle de artık önceki rejimler altında yaşamaya dair anıları olmayan gençler arasında radikalleşmeyi kolaylaştırdığı görüldü.

Filistin örneğinde, Hamas’ı ya da ideolojik olarak benzer bir şeyi destekleyenler her zaman olacaktır.

Buna karşın ikinci örnektekiler gibi öfkenin yerini umudun almasını sağlayan olumlu alternatifler ortaya çıktığı görüldü. Ulusal odak yeniden inşaya ve geleceğe yönelik hedeflere kaydıkça, geçmişteki acılar tamamen ortadan kalkmasa da daha az önemli hale gelir. Bu tür durumlarda, eski düşünceler ve geçmiş acılar devam etseler bile ülkelerin geleceğini belirleyemezler.

Hamas sonrası

Filistin örneğinde, Hamas'ı ya da onun ideolojik olarak bir başka benzerini destekleyenler her zaman olacağı şüphesiz. Zira siyasal İslamcılar Arap siyasetinin bir özelliğidir. Bununla ilgili olarak geçtiğimiz yüzyılı Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı ortadan kaldırmaya çalışarak geçiren Arap ülkelerini düşünmemiz yeterli olur. Şiddet yanlısı uç radikal her toplumda vardır ve sürekli güvenlik, istihbarat ve aşırı durumlarda askeri müdahalede bulunulması gerekir. Bu açıdan bakıldığında Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı sorusunun cevabı ‘hayır’ olacaktır.

dvfbg
Gazze'deki bir tüneli inceleyen bir İsrail askeri (Reuters)

Hamas'ı sadece ara sıra şiddet uygulayabilen, ama siyasi ve güvenlik ortamını değiştirmeye gücü yetmeyen marjinal bir fenomene dönüştürmek ulaşılabilir bir hedef olacaktır. Ancak bu, böyle bir hedefin kolayca ulaşılabilir olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü inandırıcı ve ikna edici bir alternatifin yaratılmasını gerekiyor.

Böyle bir alternatif yaratmak için birbiriyle ilişkili üç bileşene ihtiyaç var. Bunlardan ilki Hamas'ın yeniden yapılanmasını engellemek için savaş bittikten sonra da güvenlik önlemlerinin devam ettirilmesi. Açık olmak gerekirse Hamas'ın savaş öncesi gücüne dönmesine gerek yok. Sadece savaş sonrası çabaları bozmak için yeterli kapasiteyi yeniden inşa etmesi yeterli.

İkincisi olarak silahlı çatışmaların hemen ardından önemli iyileştirme ve yeniden inşa çabalarına girişilmeli. Üzüntü ve öfke ortadan kalkmayacaksa da elle tutulur bir değişim Gazze halkına hayatlarının parçalarını toplamaya başlayabileceklerinin sinyalini verebilir.

Üçüncüsü olarak ise Filistin Yönetimi'nin yeniden canlandırılması gerekiyor. Filistinlilerin çoğunluğu Filistin Yönetimi'ni gayrimeşru olarak gördüğü sürece Hamas kendisini tek geçerli alternatif olarak sunmaya devam edecektir. Filistin Yönetimi'nin yeniden canlandırılması içinse önce yolsuzluk ve kötü yönetim sorunlarının ele alınması gerekiyor. Filistinlilerin çoğunluğu Filistin Yönetimi liderlerini etkisiz hırsızlar olarak gördükleri sürece, Hamas'la mücadele için gereken inandırıcılığı kazanamayacakları kesin. Ancak daha da önemlisi, Filistin Yönetimi'nin temel önermesi olan diplomasinin Filistinliler için sonuç getirebileceği fikrinin onarılması gerekiyor. Bağımsız bir Filistin devleti kurulması için şu an fazla gerçekçi değilse bile Filistin Yönetimi, halkına bağımsızlık yolunda ilerlediğini gösterebilmeli.

Hamas'a karşı koymak için siyasi, diplomatik, idari ve ekonomik önlemlerin alınmasının yanı sıra Filistin Yönetimi, İsrail, Arap devletleri ve uluslararası toplum açısından önemli kararlar alınması ve eyleme geçilmesi gereken karmaşık ve çok yönlü bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bu görev, doğası gereği zahmetli ve riskli olmasının yanında başarısızlık potansiyeli de taşıyor. Ancak Hamas askeri olarak etkisiz hale getirilmeden ve askeri yetenekleri azaltılmadan, altta yatan siyasi ve ekonomik meseleleri ele alan bu daha geniş stratejileri hayata geçirmek mümkün olmayacak. Bu adım atılmadığı takdirde zaten zor olan bu görev daha da imkansız hale gelecek.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Yakuzaların tahtını ele geçiren Tokuryu, Japon polisine ter döktürüyor

Yakuzalar genellikle tüm vücutlarını kaplayacak şekilde yaptırdıkları dövmeleriyle tanınıyor (AFP)
Yakuzalar genellikle tüm vücutlarını kaplayacak şekilde yaptırdıkları dövmeleriyle tanınıyor (AFP)
TT

Yakuzaların tahtını ele geçiren Tokuryu, Japon polisine ter döktürüyor

Yakuzalar genellikle tüm vücutlarını kaplayacak şekilde yaptırdıkları dövmeleriyle tanınıyor (AFP)
Yakuzalar genellikle tüm vücutlarını kaplayacak şekilde yaptırdıkları dövmeleriyle tanınıyor (AFP)

Japonya'da yakuzalar güç kaybederken, "tokuryu" adı verilen yeni bir suç yapılanması onların yerini almaya başladı. 

Birleşik Krallık'ın önde gelen gazetelerinden Guardian, yakuzalara kıyasla tokuryuların daha dağınık ve katı hiyerarşiden uzak şekilde faaliyet gösterdiğini aktardı. 

Hırsızlık, dolandırıcılık, silahlı saldırı ve cinayet gibi farklı suçlar işleyen tokuryular, genellikle emirlerin nereden geldiğini ve operasyonları kimin yönettiğini bilmiyor. 

Japonya Ulusal Polis Ajansı'nın verilerine göre Eylül 2021-Şubat 2023 arasında en az 10 bin tokuryu yakalandı. 

Polis ayrıca artan tokuryu tehdidine karşı, Kuyshu adasındaki Fukuoka bölgesinde geçen ay 100 kişilik yeni bir güvenlik birimi kurdu. Söz konusu bölge eskiden yakuzaların kalelerinden biri olarak görülüyordu.

Başkent Tokyo'nun Ginza bölgesinde geçen yıl mayısta yaşanan bir olayda, maskeli kişiler lüks saat dükkanına gündüz vakti müşteriler içerideyken girip soygun düzenlemişti. 

Polisin operasyonuyla yakalanan dört hırsızdan ikisi 19, biri 18 diğeriyse 16 yaşındaydı. Yapılan incelemelerde suçluların, internetteki bazı ilanlara başvurarak soygunu düzenlemeleri için işe alındığı tespit edilmişti.

Tokyo'nun Tochigi bölgesinde 16 Nisan'da yaşanan bir olaydaysa 55 yaşındaki Ryutaro Takarajima ve 56 yaşındaki eşi Sachiko Takarajima'nın yanmış cesetleri bir nehir kenarında bulunmuştu. Restoran sahibi çiftin ölümüyle ilgili 6 kişi gözaltına alınmış, şüphelilerin birbirlerini tanımadığı tespit edilmişti.

Japon polisine göre aynı suçu işlemesi için tutulan tokuryular, genellikle birbirlerini tanımıyor. Faaliyetleriyse kimliği belirsiz kişiler tarafından internet üzerinden koordine ediliyor.

Tokuryuların sadece Japonya'da değil, yakuzaların faaliyet gösterdiği Kamboçya, Tayland ve Vietnam'da da son dönemde etkisini artırdığı aktarıldı. 

En etkili dönemini 1960'larda yaşayan yakuzaların sayısı o dönemde 180 bine ulaşmıştı. Ancak son 30 yıldır Japon güvenlik güçlerinin operasyonları ve yakuza karşıtı yasalarla gangsterlerin sayısı geçen yıl itibarıyla 20 bin 400'e geriledi. 

Yasalar kapsamında yakuzaların banka hesabı açmalarına, kredi kartı almalarına veya sigorta poliçesi yaptırmalarına izin verilmiyor.

Independent Türkçe, Guardian, Japan Times


Rishi Sunak, Eurovision protestolarını eleştirdi

İklim aktivisti Greta Thunberg, İsrail'in yarışmaya katılımına karşı düzenlenen İsrail'i Durdurun protestosunda (Reuters)
İklim aktivisti Greta Thunberg, İsrail'in yarışmaya katılımına karşı düzenlenen İsrail'i Durdurun protestosunda (Reuters)
TT

Rishi Sunak, Eurovision protestolarını eleştirdi

İklim aktivisti Greta Thunberg, İsrail'in yarışmaya katılımına karşı düzenlenen İsrail'i Durdurun protestosunda (Reuters)
İklim aktivisti Greta Thunberg, İsrail'in yarışmaya katılımına karşı düzenlenen İsrail'i Durdurun protestosunda (Reuters)

Rishi Sunak, İsrail'in Eurovision şarkı yarışmasına katılımı nedeniyle yapılan "çok çirkin" protestoları ve boykot çağrılarını eleştirdi.

Downing Sokağı (BK Başbakanlık Konutu ve Ofisi'nin yer aldığı sokak -ed.n.), başbakanın göstericileri "korkunç bir terör saldırısının ardından ve rehineler hâlâ Hamas'ın elindeyken" görüntüleri izleyen İsrailli ve Yahudi Eurovision hayranlarının duygularını dikkate almaya çağırdığını duyurdu.

Tahminen 10 bin ila 12 bin Filistin yanlısı protestocu perşembe günü yarışmanın düzenlendiği Malmö'de yürüyüş yapmıştı.

Cumartesi günü düzenlenecek final için daha fazla yürüyüş planlanırken, İsrail'in Gazze'de Hamas'a karşı yürüttüğü ve 34 binden fazla Filistinlinin ölümüne neden olan savaş nedeniyle sanatçılara bu yılki finali boykot etmeleri çağrısında bulunuluyor.

10 Numara'dan (BK Başbakanlık Konutu ve Ofisi -ed.n.) şu açıklama geldi: 

Başbakan bu protestoların yanlış olduğunu düşünüyor. Bu yüzden gördüğümüz sahneler çok çirkindi. Gazze'deki insani krizle ilgili derin endişeleri paylaştığımız gibi... Eurovision ve bu protestolarla ilgili bu tartışma söz konusu olduğunda, Eurovision'u seven İsraillileri ve dünyanın dört bir yanındaki Yahudileri, korkunç bir terör saldırısının ardından ve rehineler hâlâ Hamas'ın elindeyken bunu görmekten duydukları hisleri son derece önemsiyoruz. Başbakan, insanları bu haksız boykot çağrılarını tekrarlarken bunu göz önünde bulundurmaya çağırıyor.

Başbakanlık sözcüsü de Sunak'ın "eylemlerinin boykot edilmesi çağrısında bulunmanın yanlış ve haksız olduğunu düşündüğünü” sözlerine ekledi. 

İsrail'e, İsrail'in meşru müdafaa hakkına ve gördüğümüz gibi bir terör saldırısının bir daha yaşanmasını önleme hakkına verdiğimiz destekte kararlıyız. Aynı zamanda, giderek büyüyen insani kriz karşısında yardım konusunda daha fazla adım atılması çağrısında bulunmayı sürdürüyoruz. Barışçıl protesto hakkı her zaman vardır, bu burada ve tüm dünyada demokrasinin bir parçasıdır, ancak başbakanın görüşüne gelince, bu sahneler ve eylemlerine boykot çağrısı yapmanın doğru olup olmadığı hakkında, hayır, başbakan bunun yanlış olduğunu düşünüyor.

xd
Yarı finalde Eden Golan (AP)​​​​​​

Birleşik Krallık'tan Olly Alexander ve İrlanda'dan Bambie Thug ortak bir açıklamayla yarışmamaları yönündeki baskıları reddeden sanatçılar arasında yer aldı.

İsrailli şarkıcı Eden Golan bu hafta sonu yapılacak finale katılmaya perşembe günü hak kazanmıştı.

Independent Türkçe


Roma mezarının sırrı, 20 yılda çözüldü

2004'te çıkarılan kalıntıların yaklaşık 1800 yıl önce ölen kişilere ait olduğu anlaşıldı (Wels Şehir Müzesi)
2004'te çıkarılan kalıntıların yaklaşık 1800 yıl önce ölen kişilere ait olduğu anlaşıldı (Wels Şehir Müzesi)
TT

Roma mezarının sırrı, 20 yılda çözüldü

2004'te çıkarılan kalıntıların yaklaşık 1800 yıl önce ölen kişilere ait olduğu anlaşıldı (Wels Şehir Müzesi)
2004'te çıkarılan kalıntıların yaklaşık 1800 yıl önce ölen kişilere ait olduğu anlaşıldı (Wels Şehir Müzesi)

Avusturya'da 20 yıl önce keşfedilen mezarda birbirine sarılmış haldeki iki kişinin sevgili değil, anne-kız olduğu anlaşıldı. Avrupa ülkesinde ilk defa Roma dönemine ait böyle bir mezar bulundu. 

Arkeologlar 2004'te, artık Wels diye bilinen eski Roma şehri Ovilava'daki bir mezarlıkta iki insan ve en az bir atın kalıntılarının yanı sıra altın kolyeler çıkarmıştı. İlk başta MS 6 ila 7. yüzyıla tarihlenen mezardaki insanların birbirine sarılması, evli bir çift oldukları düşüncesine yol açmıştı. 

Viyana Üniversitesi'nden araştırmacılar DNA analizi ve radyokarbon tarihleme yöntemini kullanarak bu keşifle ilgili bazı yanlışları düzeltti. Başta düşünülenden 500 yıl daha eski olduğu anlaşılan mezarın MS 2 ila 3. yüzyıla tarihlenmesiyle Roma dönemine ait olduğu ortaya çıktı.

Journal of Archaeological Science: Reports adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmayı yürüten ekip insanların cinsiyetiyle öldükleri yaşı da belirledi. İkisinin birinci dereceden akrabalık ilişkisindeki kadınlar olduğu tespit edilirken birinin yaşı 20-25, diğerininse 40-60 yaşında diye saptandı. 

Arkeologlar, DNA sonuçları ve aradaki yaş farkından dolayı iki kadının kardeş değil anne-kız olduğu sonucuna vardı. Araştırmanın yazarlarından Sylvia Kirchengast bu bulguyu Live Science'a şöyle açıklıyor: 

 O dönemlerde iki kız kardeş arasında 20 yaş fark olması pek muhtemel değil. Bu yüzden anne-kız ilişkisinin daha yüksek bir ihtimal olduğunu düşündük.

Kadınların at ve altın kolyelerle gömülmesi üst sınıfa işaret ederken, arkeologlar Romalı olmadıklarını düşünüyor. Çalışmanın başyazarı Dominik Hagmann, Romalıların atlarla pek yakın bir ilişkisi olmadığını söyleyerek şöyle ekliyor:

Bildiğimiz kadarıyla Romalıların atlarla gömülmesi son derece nadir görülen bir durum.

Hagmann'a göre ikili, atlarıyla gömüldükleri bilinen Keltlerden olabilir. Arkeologlar kemikler üzerindeki incelemeler sonucu, daha yaşlı kadının sıkça at sürdüğüne dair bulgular da edindi. 

İki kişinin neden beraber gömüldüğü netlik kazanmamakla beraber araştırmacılar bir hastalığa yakalanıp aynı zamanda öldüklerinden şüpheleniyor. 

Kirchengast çalışmanın önemini şu sözlerle vurguluyor: 

Bu, Avusturya'da Roma dönemine ait olduğu genetik yöntemlerle kanıtlanmış ilk anne-kız mezarı.

Independent Türkçe, Live Science, Phys.org, Journal of Archaeological Science: Reports


Feminist felsefeci Judith Butler: Biden, Gazze'deki soykırımı destekliyor

Judith Butler, 1990'da yayımladığı Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabıyla dikkatleri üzerine çekmişti (AP)
Judith Butler, 1990'da yayımladığı Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabıyla dikkatleri üzerine çekmişti (AP)
TT

Feminist felsefeci Judith Butler: Biden, Gazze'deki soykırımı destekliyor

Judith Butler, 1990'da yayımladığı Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabıyla dikkatleri üzerine çekmişti (AP)
Judith Butler, 1990'da yayımladığı Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi kitabıyla dikkatleri üzerine çekmişti (AP)

Amerikalı felsefeci Judith Butler, ABD Başkanı Joe Biden'ın "Gazze'deki korkunç soykırıma destek sağladığını" belirterek kasımdaki seçimlerde ona oy vermeyeceğini söyledi. 

Feminist düşüncenin önde gelen isimlerinden Butler, İspanyol gazetesi El Pais'e verdiği röportajda, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarla ilgili şu ifadeleri kullandı: 

Bu bir soykırımdır. Yüzlerce hukukçu, Gazze'de yaşananların Soykırım Sözleşmesi'ne göre böyle sayıldığını teyit etti. Bu artık çok iyi bilinen bir durum.

68 yaşındaki Yahudi kökenli felsefeci, Hamas'ın 7 Ekim'de düzenlediği Aksa Tufanı operasyonunun soykırım olarak değerlendirilemeyeceğini savunup, "Zulümler oldu ama bölgedeki tüm insanların dinlerine ya da milliyetlerine göre öldürülmesini istemediler" dedi.

Butler, Fransa'nın başkenti Paris'te martta düzenlenen sempozyumda, Aksa Tufanı'nı terör eylemi yerine "silahlı direniş ve ayaklanma" diye nitelemesiyle bazı kesimlerden tepki toplamıştı. Bunun üzerine Butler, Paris'te nisanda vereceği bir semineri de iptal etmişti. 

Prestijli Kaliforniya Berkeley Üniversitesi'nde görev yapan Butler, söylediklerinin arkasında olduğunu belirterek şunları ekledi: 

Bir ayrım yapmalıyız. Hamas'ı başından beri kınadım ve kınamaya devam ediyorum. Şiddet içermeyen bir etiği ve siyaseti savunuyorum. Desteklediğim Filistinli örgütlerin hepsi şiddet karşıtıdır. Direniş benim için romantik ya da ideal bir şey değil, tanımlayıcı bir olgu. Direndiklerini, İsrail işgaline karşı savaştıklarını anlıyorum ancak Hamas'ı hiçbir zaman desteklemedim ve zulümlerini kınamaya devam ediyorum.

Siyaset ve etik alanlarında çalışmalar yapan felsefeci, Biden'ın eski ABD Başkanı Donald Trump döneminden kalma göçmenlik karşıtı tavrı sürdürdüğünü de savundu. 

Trump'ın kazanmasını engellemek amacıyla Biden'a oy verme gibi bir strateji izlemeyeceğini söyleyen Butler, "Biden'a oy vermeyi sonuna kadar reddetmeliyiz.  Biden'a karşı çıkan tüm gençler haklı. Onun lehine bir şey söylemeyeceğim" dedi. 

Butler, toplumsal cinsiyet meselesinde biyolojik indirgemeciliğe düşen feminist akımları eleştirerek, bu yaklaşımların radikal sağcıları güçlendirmekle kaldığını savundu ve şunları ekledi: 

Sağcıların toplumsal cinsiyete saldırılarına karşı çıkmıyorlarsa, o zaman ne yapıyorlar? Suç ortağına dönüşüyorlar. Bunu reddetmeliler. Buna karşı mücadele etmeliler çünkü sağcıların toplumsal cinsiyete saldırısı, kürtaj hakkına da bir saldırıdır. Kadınları toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı koruyan yasalara ve İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik bir saldırıdır.

Independent Türkçe, El Pais, The Art Newspaper 


İsrail: Hamas'ın Cibaliye'de askeri yeteneklerini yeniden inşa etmesini engelliyoruz

İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kalanları arayan Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kalanları arayan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail: Hamas'ın Cibaliye'de askeri yeteneklerini yeniden inşa etmesini engelliyoruz

İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kalanları arayan Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısının ardından enkaz altında kalanları arayan Filistinliler (Reuters)

İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de faaliyet gösteren İsrail güçlerinin, Hamas'ın burada askeri yeteneklerini yeniden inşa etmesini engellediğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre bir basın toplantısı düzenleyen Hagari, “Son haftalarda Hamas'ın Cibaliye'de askeri yeteneklerini yeniden inşa etme girişimlerini gözlemledik. Bu girişimleri ortadan kaldırmak için bölgede çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

Hagari, Gazze’nin Zeytun mahallesinde operasyon düzenleyen İsrail güçlerinin yaklaşık 30 Filistinli militanı öldürdüğünü bildirdi.

İsrail ordusu, dün ilerleyen saatlerde Gazze Şeridi'nin Zeytun mahallesindeki çatışmalar sırasında bir askerin öldüğünü duyurdu.

Times of Israel gazetesi ölen askerin Nahal Tugayı 931’inci Tabur'da çavuş rütbesiyle görev yapan 20 yaşındaki Ariel Tzaim olduğunu ve Hamas üyeleriyle girdiği çatışmada öldüğünü yazdı.

Askerin ölümünün, aynı bölgede dört kişinin daha patlayıcı kullanılan bir düzenekle öldürülmesinin ardından geldiğini açıklayan gazete, Gazze Şeridi'ndeki kara operasyonunda İsrail ordusundan ölenlerin sayısının 272'ye yükseldiğini belirtti.