​İran DMTK Başkanı Şahrudi öldü mü?

Haşimi Şahrudi DMTK’ya son olarak 7 Temmuz'da başkanlık etti (Tesnim)
Haşimi Şahrudi DMTK’ya son olarak 7 Temmuz'da başkanlık etti (Tesnim)
TT

​İran DMTK Başkanı Şahrudi öldü mü?

Haşimi Şahrudi DMTK’ya son olarak 7 Temmuz'da başkanlık etti (Tesnim)
Haşimi Şahrudi DMTK’ya son olarak 7 Temmuz'da başkanlık etti (Tesnim)

İran’da Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi (DMTK) Başkanı Mahmud Haşimi Şahrudi'nin sağlık durumuyla ilgili Tahran’dan akıllarda soru işareti bırakan açıklamalar gelmeye devam ediyor.
İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı haber ajansları Şahrudi’nin öldüğünü rapor ederken hükümet ajansları ise DMTK Başkanı’nın öldüğü haberlerini reddetti. 70 yaşındaki Haşimi Şahrudi, tıbbi kaynakların sindirim sisteminden rahatsızlandığını doğrulamasından önce, mevcut İran Dini lideri Ali Hamaney'in yerine aday gösteriliyordu.
2017 yılında Hamaney tarafından DMTK’nın başkanlığına getirilen Şahrudi, aynı zamanda üyeleri doğrudan Hamaney tarafından seçilen Anayasayı Koruma Konseyi hukukçularından biri.
Şahrudi, 10 yıl sürdürdüğü Yargı Erki Başkanlığı görevini 2009 yılında İran rejiminin en üst düzey ikinci nesil yetkililerinden sayılan Sadık Laricani’ye devretti.
1980'lerin başında Irak İslam Yüksek Konseyi ve onun askeri kanadı Bedir Tugayı’nın kurulmasında kilit rol oynayan Şahrudi, Almanya'nın Hannover kentindeki bir hastanede tedavi gördü ve ülkesine geri döndü. Almanya’da tedavi gördüğü sırada insan hakları örgütleri, Alman makamlarına insan hakları ihlallerindeki rolünden ötürü Şahrudi’yi tutuklama çağrısında bulundular.
İran medyasında farklı sesler yükseliyor
Dün sabah saatlerinde DMO’ya bağlı “Fars” ve “Tesnim” haber ajanslarının yanı sıra muhafazakâr çevreden hükümete yakın “Mehr”  haber ajansı, Haşimi Şahrudi'nin öldüğünü duyurdu. Resmi haber ajansı IRNA ise Şahrudi’nin öldüğü haberlerini “söylentilerden” ibaret olduğunu kaydetti. İran'ın yarı resmi haber ajansı ISNA, Şahrudi’nin öldüğü haberlerine karşılık onun hayatından kesitlerin yer aldığı bir haber yayınladı. ISNA, Hatemu'l-Enbiya Hastanesi’nin başhekimi Hadi Kazımi’nin yaptığı “Şahrudi’nin sağlık durumunda bir değişiklik yok” şeklindeki açıklamasını aktardı.
Öte yandan DMTK, geçtiğimiz Pazar günü yapılan son toplantısını, Anayasayı Koruma Konseyi başkanlığını yürüten 92 yaşındaki Ahmed Cenneti başkanlığında gerçekleştirdi. Cenneti’nin DMTK’ya geçici olarak başkanlık etmesi Hamaney’in Konsey’e yeni isimler seçeceği yorumlarına neden olurken, aynı zamanda Hamaney’in halefi ile ilgili birçok spekülasyon ortay çıktı. 20 yıl boyunca İran eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin adıyla ilişkilendirilen DMTK’nın en önemli görevleri, ülkenin kamu politikalarını belirlemek, Parlamento ile Anayasayı Koruma Konseyi arasındaki anlaşmazlıkları gidermek, İran Dini Lideri’ne tavsiyelerde bulunmak. DMTK üyeleri her 5 yılda bir İran Dini Lideri tarafından seçilirken, son üye seçimi Ağustos 2017’de yapıldı.
Bazı güvenilir kaynaklar birkaç gün önce Yargı Erki Başkanı Sadık Laricani’nin DMTK başkanlığı için düşünülen bir isim olduğunu belirttiler. Bunun ardından İran Başsavcısı Muhammed Cafer Muntazeri, Astan-i Kudsi Rezevi'nin başkanı Ayetullah Seyyid İbrahim Reisi’nin Yargı Erki Başkanlığına vekâleten atandığını doğruladı.
Muntazeri, geçtiğimiz hafta yargı değişikliğini tartışmak üzere Laricani ve Reisi arasında yapılan toplantılara ilişkin haberleri yorumladı. Kaynaklar, Reisi’nin Yargı Erki Başkanı kıdemli yardımcılarıyla bu konuda bir toplantı yaptığını söylediler. İran rejiminin üç numarası olan iki makam, Hamaney’in haleflerinden farklı olarak İran’da iki kat öneme sahip.
Reisi’nin İran’ın dini lideri olması mümkün mü?
Eğer Reisi hakkındaki bilgiler doğrulanırsa, muhafazakâr çevrelerden yapılan çağrıya karşılık katıldığı 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hasan Ruhani’ye mağlup olan Reisi’nin İran’ın dini lideri olması yolundaki şansı artacak.
Öte yandan, Laricani’nin atanmasının beklendiği DMTK’ya yeniden seçilerek özellikle 2017 cumhurbaşkanlığı seçimleri dışında tutulduktan sonra rakiplerine sürpriz yapan eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile Laricani arasındaki anlaşmazlıklar yeniden ortaya çıkacak.
Haşimi Şahrudi ile iyi ilişkileri olan Ahmedinejad, geçen yıl Kasım ayında Hamaney’den kendisiyle Laricani kardeşler arasındaki anlaşmazlıkları çözmek üzere Şahrudi’nin başkanlığında bir komisyon oluşturmasını istemişti.
Fakat Sadık Laricani, kardeşi İran Meclis Başkanı Ali Laricani ile birlikte, Ahmedinejad'la yaşadıkları anlaşmazlıklara ilişkin düzenlenen bir dizi toplantıya katılmamayı tercih etti.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.