Hamaney ile Ruhani arasında yeni bir kriz mi patlak veriyor?

Hamaney’in web sitesi arşivinden bir fotoğraf… Sağındakiler ise İmam Hatip Ahmed Alemulhuda ve Astan Quds Razavi Vakfı Başkanı İbrahim Reisi
Hamaney’in web sitesi arşivinden bir fotoğraf… Sağındakiler ise İmam Hatip Ahmed Alemulhuda ve Astan Quds Razavi Vakfı Başkanı İbrahim Reisi
TT

Hamaney ile Ruhani arasında yeni bir kriz mi patlak veriyor?

Hamaney’in web sitesi arşivinden bir fotoğraf… Sağındakiler ise İmam Hatip Ahmed Alemulhuda ve Astan Quds Razavi Vakfı Başkanı İbrahim Reisi
Hamaney’in web sitesi arşivinden bir fotoğraf… Sağındakiler ise İmam Hatip Ahmed Alemulhuda ve Astan Quds Razavi Vakfı Başkanı İbrahim Reisi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin halk protestolarının ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesi üzerindeki rolü hususunda yaptığı açıklamalardan üç gün sonra, Hatt-ı Hizbullah aracılığıyla Ruhani’ye cevap verdi.
Taraflar (İran Cumhurbaşkanı ve Hamaney’in Ofisi), protestocuların İran rejimini ve iktidar unsurlarını kınayan sloganlar attığı ve Humeyni ile Ali Hamaney’in resimlerini yaktığı protesto gösterilerinin, Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilme sözünün ve İran rejimine karşı benzeri görülmemiş uygulamalarda bulunmasının arkasındaki sebepler olduğu hususunda ittifak ettiler.
Ancak taraflar arasındaki ayrılık, protestoların zamanlaması ile ilgiliydi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Pazartesi günü yeni bütçeyi meclise sunarken yaptığı açıklamada, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin hükümetinin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunların en büyük sebebi olduğunu söyledi. Ruhani’nin açıklamalarının üzerinden 3 gün geçmeden, İran Dini Liderinin ofisinin resmi internet sitesinden yayınlanan haftalık gazete Hatt-ı Hizbullah’ın ilk sayfasında, yanan bir otobüs ve protestocuların göründüğü bir fotoğraf yayınlandı. Manşette ise “Amerika’nın çekilmesinin ardında 2009 fitnesi var” ibaresi yer aldı.
İran'daki en büyük halk protestoları
Ruhani, bundan yaklaşık bir yıl önce, ekonomi vaatlerinin başarısız olması ve İran para biriminin tanık olduğu düşüş sebebiyle sert eleştiriler ile karşı karşıya kaldı. İran parasının dolar karşısında kaybettiği değer ilerleyen aylarda daha da kötüleşti ve yüksek fiyatlar İran pazarlarını sarstı. Bu durum Aralık ayı sonlarında halk protestolarına yol açtı. Halk, protestoların ilk gününde “Yüksek fiyatlara hayır!” sloganı ile sokaklara döküldü.
İran Cumhurbaşkanı, görevine geldiği sırada gözlemciler tarafından politikaya önem veren Mahmud Ahmedinejad’ın aksine ekonomi başkanı olarak değerlendirilmişti. Ekonomik ihtiyaçlar, Arap Baharı sonrası İran rolünün artmasına ve 6 büyük devlet ile iki yıl boyunca süren müzakerelerin ardından nükleer anlaşmanın tamamlanması ile ABD yaptırımlarının kaldırılması hususunda ısrar etmesine yol açtı. Ancak Ruhani’nin nükleer anlaşmayı halkın bir talebi haline getirme stratejisinin ardından, İran halkının nükleer anlaşmaya ilişkin beklentileri tavan yaptı. İran Dini Lideri yaptığı konuşmaların birinde bu duruma atıfta bulundu. Böylece ekonomi, daha önce hükümet için bir güç kaynağı konumda iken büyük bir zayıflık kaynağı haline geldi.
ABD çekilmesinin ardındaki protestolar
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, 6 ayı geçmeyen bir zaman diliminde ikinci kez ABD'nin geri çekilmesi ile 80'den fazla İran kentinde meydana gelen ve yetkililere göre 21 kişinin ölümüne yol açan protestolar arasında bir ilişki olduğunu söyledi. Göstericiler, 3 hafta boyunca devam eden protestolar sırasında Hamaney’in İran şehirlerindeki temsilcilerine ait olan 65 ofisinin yanı sıra çeşitli şehirlerdeki onlarca hükümet ve mahkeme binasını yaktılar. Göstericiler, aralarında rejimin devrilmesi sloganların da bulunduğu, İran'ın dış politikası ve bölgesel müdahaleleri ile ilgili olarak en üst düzey yetkilileri eleştirdikleri 40’tan fazla slogan attılar. Bunun en büyük kanıtı, Ruhani de dâhil olmak üzere üst düzey İranlı yetkililerin, halkın rejime olan güveninin çökmüş olduğuna dair uyarılarda bulunmasıydı. Daha önceki protestolar fevri olmakla birlikte genellikle alt tabaka olarak sınıflandırılan orta ve fakir sınıflar tarafından gerçekleştirilmişti.
Ruhani ile Ahmed Allamu’lhüda arasında bir mübareze
Protestoların kıvılcımlarına ve protestolara katılan taraflar üzerine odaklanalım. Protestolar, Devrim Muhafızlarının ikinci kalesi olan Meşhed şehrinde patlak verdi. Göstericilerin protestoların ilk saatlerinde attıkları sloganlar, genelde hükümetin ekonomik performansının zayıflığına ilişkindi. Meşhed şehri daha önce finansal yatırım kurumlarının iflas etmesi üzerine patlak veren protestolara sahne olmuştu. Ahmed Allamulhüda’nın Hamaney’in temsilcisi olarak şehre atanmasının ardından muhafazakâr hareketlerin gücü arttı. Hamaney daha sonra 6 Mart 2016'da Allamulhüda’nın damadı İbrahim’i Astan Quds Razavi Vakfı’nın başkanlığına getirdi. Bu vakıf, ülkede vergiden muaf tutulan en büyük kurumdur. Esas olarak 8'inci Şii İmam Ali bin Musa el-Rıza’nın türbesine dayanan bu kurum, İran ekonomisinin denizinde izole bir ada olarak değerlendiriliyor.
Meşhed, Hamaney’in temsilcisi Allamulhüda’nın kontrolü ile birlikte Tahran ve muhafazakârların ilk kalesi olan Kum’daki muhafazakâr çevrelerde faaliyet gösteren baskıcı gruplar ile şekillendi.
Nükleer anlaşmaya ve İran'ın dış politikasına saldıran kilit milletvekilleri listesine bakıldığında, İran'ın Avrupa ülkeleriyle yakınlaşmasının en önde gelen muhalifi olan Allamulhüda’nın söylemleri ile desteklenen bu kimselerin Meşhed şehrinde ilerleme kaydettiği görülür. Meşhed şehri, 2017’nin Aralık ve Ocak aylarındaki protestolardan önce Suudi elçiliğine yapılan saldırılara tanık oldu. Besic yanlısı radikaller, şehirdeki Suudi Konsolosluğuna saldırdılar. Bu durum Ruhani ile bölgesel devletler arasında büyük bir diplomatik krize neden oldu.
Kültürel olarak ise ülkenin sanat, müzik ve edebiyat haritasında önemli bir yere sahip olan Horasan şehrindeki konserler Allamulhüda tarafından yasaklandı. Allamulhüda’nın müzik aleyhindeki tutumu önceki hükümetteki eski Kültür Bakanı Ali Cenneti’nin değiştirmesine sebep oldu. Ruhani, ikinci dönem cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandıktan sonra 3 Haziran 2017'de üst düzey İranlı yetkililere yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Herhangi bir şehirde lider olarak kabul edilen bir kişinin kendi yasalarına ve mizacına göre insanların yaşamlarını manipüle etmesine izin vermeyeceğiz. Çünkü insanlar arasındaki huzurun günden güne değişen kanunlar ile sağlanacağını düşünmüyoruz.”
Ruhani’nin bu tutumunun Allamulhüda’nın aleyhinde olduğuna kuşku yok. İran Cumhurbaşkanı Ağustos ayında, döviz kurunda yaşanan bir krizin ve Tahran’da tanık olunan protestoların ardından televizyona çıktı ve İranlılara, ülkedeki protesto gösterilerinin ABD yönetimini nükleer anlaşmadan çekilmeye teşvik ettiğini söyledi. Bu açıklama, İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri’nin 29 Aralık'ta protestolara ilişkin yaptığı ilk yorumları hatırlatıyor. Cihangiri, o sıralar Meşhed kentinde bulunan ve hükümeti eleştiren kimselere karşı sert eleştirilerde bulunarak şunları söylemişti:
“Her ne kadar ekonomik göstergelerin durumu normal görünse de fiyatlar yükseliyor. Hükümet fiyatları düzeltmekle sorumludur. Bununla birlikte söz konusu ekonomik meseleler diğer bazı meseleler için bahane olarak öne sürülüyor. Perdenin arasında farklı meseleler var. Hükümet aleyhinde birtakım faaliyetler de bulunan kimseler bu faaliyetlerin zararının kendilerine ulaşacağını bilmeliler. Sokaklarda siyasi bir hareketliliğin baş göstermesi ve dalga dalga yayılması ile birlikte sorumlu olacak kişiler bu kıvılcımı ilk çakan kimseler olacaklar.”
Ruhani’nin müttefiki olan Kargozaran-ı Sazendegi Partisi Genel Başkanı Gulam Hüseyin Kerbasçi, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani’nin protestolardaki rolü nedeniyle Allamulhüda’ya kızdığını söyledi. Bu daha sonra Şemhani ve Allamulhüda tarafından reddedildi. Protestoların başlamasından bu yana bir yıl geçmesine rağmen, hükümet hala liderliğindeki baskıcı grupları (lobicileri) protestoların arkasında olmakla itham etmekte ısrar ediyor.
Hükümetin tutumu çeşitli meselelere işaret ediyor. Birincisi, protestolar ve sorumlu taraflar hala İran çevreleri arasındaki tartışmaların odağını oluşturuyor. İkincisi ise, Ruhani’nin hareketi,  protestolardan sorumlu olan taraflara yönelik cezanın kaldırılmasını talep ediyor. Üçüncü olarak ise Ruhani hükümeti, Allamulhüda’nın ve onun müttefiki olan milletvekillerinin, kara para aklama sözleşmesine ilişkin düzenlemeler ile ilgili taslağın oylanması hususunda hükümete fazlasıyla baskı uyguladığını düşünüyor.
Dün Ruhani hükümetinin planlarına yönelik eleştirilerde bulunan Allamulhüda, Meşhed’de verdiği bir hutbe sırasında şunları söyledi:
“Düşmanlar, yeni yılda ülkeyi dar bir boğaza sürüklemeye hazırlanıyor. Kara para aklanmasına ilişkin düzenlemeler, İran’da yeni bir fitnenin başlangıcı olacak.”
Laiklerin basiretsiz bir takım kimseler aracılığıyla dini lideri hedef almaları hususunda uyarılarda bulunan Allamulhüda, bu durumun 2009’dakine benzer bir fitneye yol açacağını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Düzenlemelerin kabul edilmesi ve bazı gafillerin kara para aklama ile mücadele taslağını geçirmesi, İran’ı dar bir boğaza sürükleyecek kapının açılmasına sebep olacak. Parlamento ve hükümet ABD’nin İran’a dayattığı yolu izliyor.”
Hamaney’in ofisi iki gün önce Hatt-ı Hizbullah aracılığıyla Ruhani’nin protestolar hakkındaki açıklamalarına cevap verdi. Ön sayfada yayınlanan “yaptırımlara neden olan fitne” başlığı altındaki açıklamalar, reformist Yeşil Hareket tarafından gerçekleştirilen protestolar karşısında güç kullanması nedeniyle Tahran'a yaptırım uygulanmasına yönelik Kongre’de alınan 6 karara işaret ediyor. Bu adım, hükümet tarafından protestolardan sorumlu olarak değerlendirilen taraflar karşısında Ruhani’nin taleplerine ilişkin İran Dini Liderinin tutumunu işaret ediyor.



Türkiye Savunma Bakanlığı, Karadeniz üzerinde bir insansız hava aracının düşürüldüğünü duyurdu

Türk Hava Kuvvetlerine ait bir F-16 savaş uçağı, 9 Haziran 2023'te Kuzey Almanya'da yapılan hava tatbikatları sırasında kalkış yapıyor (Reuters).
Türk Hava Kuvvetlerine ait bir F-16 savaş uçağı, 9 Haziran 2023'te Kuzey Almanya'da yapılan hava tatbikatları sırasında kalkış yapıyor (Reuters).
TT

Türkiye Savunma Bakanlığı, Karadeniz üzerinde bir insansız hava aracının düşürüldüğünü duyurdu

Türk Hava Kuvvetlerine ait bir F-16 savaş uçağı, 9 Haziran 2023'te Kuzey Almanya'da yapılan hava tatbikatları sırasında kalkış yapıyor (Reuters).
Türk Hava Kuvvetlerine ait bir F-16 savaş uçağı, 9 Haziran 2023'te Kuzey Almanya'da yapılan hava tatbikatları sırasında kalkış yapıyor (Reuters).

Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, Karadeniz'den Türk hava sahasına yaklaşan "kontrol dışı" bir insansız hava aracının (İHA) düşürüldüğünü duyurdu.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre bakanlık açıklamasında, İHA, yerleşim yerlerinden uzakta, güvenli bir bölgede düşürüldü" ifadelerini kullandı.

Ankara, Karadeniz üzerinde “rutin prosedürler kapsamında bir hava cisminin tespit edildiğini ve izlendiğini”, “söz konusu hava cisminin kontrolsüz bir insansız hava aracı olarak tanımlandığını” belirtti. Açıklamada, “Hava sahamızın güvenliğini sağlamak için NATO ve ulusal komuta altında F-16 savaş uçaklarımız önleme görevine gönderildi” denildi.

Bu olay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son haftalarda gemilere yönelik çeşitli saldırıların ardından Karadeniz'in Rusya ve Ukrayna arasında bir “çatışma bölgesi” haline gelebileceği uyarısının ardından gerçekleşti.


Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
TT

Estonya, Rusya yanlısı siyasetçileri vatana ihanetten suçlu buldu

NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)
NATO ülkesi yalnızca 1,4 milyon kişilik nüfusa sahip (AFP)

Kasım 2023'te başlayan dava nihayet sonuçlandı ve Estonya yargısı, aynı yılın mart ayında tutuklanan politikacılar hakkındaki kararını verdi. 

Harju Bölge Mahkemesi'nde geçen perşembe görülen davada muhafazakar Koos partisinin kurucularından Aivo Peterson vatana ihanetten 14 yıl, Dmitri Rootsi ve Andrei Andronov ise 11'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Ekim 2022 - Mart 2023'te Estonya devleti ve toplumunun hilafına Rusya'nın politikalarını desteklemekle suçlanan üç siyasetçi bu iddiaları reddediyor. 

Moskova'dan aldıkları emirlerle hareket etme iddialarının hedefindeki üçlü, temyize başvuracaklarını açıkladı. 

Partiden yapılan açıklamada da savcıların Estonya'nın anayasal düzeni ve güvenliğine nasıl zarar verildiğine dair somut kanıt gösteremediği savunuldu.

Estonya'nın Ukrayna'ya yardımına karşı çıkan Koos partisi, bu yıl düzenlenen belediye seçimlerinde ülke genelindeki oyların yalnızca binde 8'ini alabilmişti. 

2022'de kurulan parti, Baltık ülkesinin NATO'dan çıkıp tarafsızlığını ilan etmesini ve yabancı askerlerin ülke topraklarından çekilmesini isterken, diğer ülkeler arasındaki askeri çatışmalara doğrudan ya da dolaylı olarak karışılmasına karşı çıkıyor. 

Öte yandan Aivo Peterson, Ukrayna'dan 2014'te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden ve Eylül 2022'de Rusya'ya katılma kararı alan Donetsk Halk Cumhuriyeti'ni 2023'te ziyaret etmişti. 

55 yaşındaki siyasetçi, Şubat 2022'de başlayan Ukrayna savaşına dair bilgi almak için bölgeye gittiğini şu ifadelerle savunmuştu:

Estonya medyasından aldığımız bilgiler tek taraflı. Tüm gazetecilerimiz Kiev'i destekliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova haziranda yaptığı açıklamada Estonya için "düşmanca davranan ülkeler arasında ilk sıralarda" ifadesini kullanmış, Tallin yönetiminin kendilerini yalanlarla bir tehdit gibi gösterdiğini öne sürmüştü. 

Independent Türkçe, ERR, RT


Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
TT

Barrack, Netanyahu’yu Gazze’de Türkiye’nin rolünü kabul etmeye ikna etmeye çalışıyor

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasında Pazartesi günü gerçekleşen görüşmeden bir kare (İsrail hükümeti)

İsrail basınında yer alan haberlerde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ile pazartesi günü Kudüs’te yaptığı görüşmede, Trump yönetiminden “sert ve özel mesajlar” aldığı belirtildi. Görüşmenin, ay sonunda Florida’da yapılması planlanan ABD-İsrail zirvesi öncesinde gerçekleştiği aktarıldı. Barrack-Netanyahu görüşmesinin ana gündem maddelerinin Gazze, Suriye ve Trump’la yapılacak buluşma olduğu kaydedildi.

Gazze’de “kabul edilemez” açıklamalar

Gazze dosyasında, Ekim ayında başlayan kırılgan ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesi ele alınırken, Yedioth Ahronoth gazetesi Barrack’ın, Netanyahu’nun Türkiye’nin rolüne ilişkin kaygılarını gidermeye çalıştığını ve Türkiye’nin Gazze’de kurulması öngörülen uluslararası güce katılmasına ikna etmeye çalıştığını yazdı. Haberde, Barrack’ın Türkiye’nin Hamas üzerinde en fazla etkiye sahip ülke olduğunu ve silahsızlanma konusunda Hamas’ı ikna edebilecek en güçlü aktör konumunda bulunduğunu vurguladığı belirtildi.

frt
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şarm el-Şeyh Ortadoğu Barış Bildirgesi'ni imzalarken (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth’tan aktardığı habere göre Barrack, Türkiye’nin Trump planını imzaladığını ve Hamas adına silahların teslimini içeren maddeye taahhüt verdiğini Netanyahu’ya hatırlattı. Türkiye’nin katılımının, şu aşamada çekimser olan birçok ülkeyi de uluslararası güce katılmaya teşvik edeceğini savundu.

Haberde, Barrack’ın “Türkiye’nin dışlanmasının diğer ülkelerin de geri adım atmasına yol açtığını, Başkan Trump’ın bu planın başarısız olmasına izin vermeyeceğini” söylediği aktarıldı. Ayrıca Netanyahu’nun “Hamas’ın silah bırakacağına güvenmediği” yönündeki açıklamalarının ve İsrail’in bunu zorla sağlayabileceğine dair ifadelerinin “kabul edilemez” olduğu ve planı tehdit ettiği uyarısında bulunduğu kaydedildi.

Bu bilgiler, İsrail Kanal 12 televizyonunun aktardıklarıyla da örtüştü. Kanal 12, Beyaz Saray’ın Netanyahu’ya “özel ve sert” bir mesaj gönderdiğini ve Hamas’ın üst düzey askeri isimlerinden Raid Saad’ın öldürülmesinin, Trump arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasının ihlali olarak görüldüğünü bildirdi.

Kanal ayrıca, Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan anlaşmanın ikinci aşamasına geçiş konusundaki görüş ayrılıkları ve İsrail’in bölgedeki genel politikaları nedeniyle Trump yönetimi ile Netanyahu hükümeti arasında artan bir gerilim yaşandığını aktardı.

ABD’li iki yetkili, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Beyaz Saray Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Başkan Trump’ın damadı Jared Kushner’in Netanyahu’nun tutumundan “son derece rahatsız” olduğunu söyledi. Üst düzey bir ABD’li yetkiliye göre Netanyahu’ya verilen net mesajda şu ifadelere yer verildi: “Eğer itibarını zedelemek ve anlaşmalara uymayan bir lider olarak görünmek istiyorsan bu senin tercihin. Ancak Trump’ın arabuluculuğunda sağlanan Gazze anlaşmasının itibarını zedelemene izin vermeyiz.”

Batı Şeria ve bölgesel gerilim

Batı Şeria konusunda da Beyaz Saray’ın, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddetinden ve “Arap dünyasında provokasyon olarak algılanan” İsrail adımlarından giderek daha fazla endişe duyduğu belirtildi. ABD’li bir yetkili, Washington’un Netanyahu’dan İsrail’in güvenliğini tehlikeye atmasını değil, İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’nın genişletilmesine zarar verecek adımlardan kaçınmasını istediğini söyledi.

Aynı yetkili, Netanyahu’nun son iki yılda uluslararası alanda giderek yalnızlaştığını savunarak, “Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin neden onunla görüşmeyi reddettiğini ve Abraham Anlaşmaları’nın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen neden BAE’ye davet edilmediğini kendisine sorması gerekir” dedi. Yetkili, Netanyahu’nun tansiyonu düşürmeye hazır olmaması halinde Washington’un Abraham Anlaşmaları’nı genişletme çabalarına zaman ayırmayacağını da ifade etti.

Beyaz Saray’da Netanyahu’ya öfke

Trump’ın, son dönemde Netanyahu’nun sert eleştirilerine maruz kalan Barrack’ı Kudüs’e göndermesi dikkat çekti. Netanyahu, Barrack için “Amerika’daki Türk büyükelçisi gibi davranıyor” ifadesini kullanmıştı. Barrack’ın İsrail demokrasisine ilişkin sözleri de Netanyahu’nun tepkisini çekmiş, Barrack bu açıklamalar için özür dilemişti.

Yedioth Ahronoth yazarı Nahum Barnea, ABD’li kaynaklara dayandırdığı yazısında, Washington’un Netanyahu’nun Trump’ın barış planını hayata geçirme konusunda samimi olmadığı ve İsrail’in sürekli savaş halinde kalması için çaba gösterdiği kanaatine vardığını yazdı. Barnea, Beyaz Saray’da Netanyahu’ya yönelik sert ve ağır ifadeler kullanıldığını, bunların bir kısmının doğrudan Netanyahu’ya da iletilmiş olabileceğini belirtti.

Suriye’de “kırmızı çizgiler”

İsrail basınına göre Barrack, Netanyahu’ya Suriye konusunda da “kırmızı çizgiler” iletti. Trump yönetiminin, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı Washington’un bir müttefiki olarak gördüğü ve ülkenin istikrarı için desteklenmesi gerektiği görüşünde olduğu aktarıldı. ABD’nin, İsrail’in yoğun askeri operasyonlarının Suriye’de yönetimin çökmesine yol açmasından endişe duyduğu ve güvenlik anlaşmasına varılmasını istediği belirtildi.

Lübnan konusunda ise Trump’ın, İsrail’in Hizbullah’a karşı sınırlı baskıyı sürdürmesini desteklediği, ancak geniş çaplı bir savaşa onay vermediği ifade edildi.

İsrailli analistler, Netanyahu’nun Barrack’ın tüm taleplerini reddetmeyeceğini, ancak kesin taahhütlerden kaçınarak Trump’la 29 Aralık’ta Florida’da yapacağı görüşmenin önünü açmaya çalıştığını öne sürdü. Buna karşın Netanyahu’nun, Barrack’ın ofisine ulaşmasından hemen önce Suriye’ye hava saldırısı düzenlenmesi talimatı vererek bağımsız hareket ettiği mesajını da vermekten geri durmadığı kaydedildi.

vgt
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Pazartesi günü bir araya geldi (İsrail hükümeti)

Türkiye’ye mesaj olarak yorumlanan bir adımda ise Netanyahu’nun, Yunanistan Başbakanı ve Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle üçlü bir zirve düzenleme kararı aldığı belirtildi. İsrail’de bu toplantı, Türkiye’ye yönelik doğrudan siyasi mesaj olarak değerlendirildi. Barrack ise görüşme sonrasında, temasların “bölgesel barış ve istikrarı hedefleyen yapıcı bir diyalog” olduğunu söyledi.