Bangsamoro Müslümanları bugün kaderlerini belirliyor

Bangsamoro Müslümanları bugün kaderlerini belirliyor
TT

Bangsamoro Müslümanları bugün kaderlerini belirliyor

Bangsamoro Müslümanları bugün kaderlerini belirliyor

Filipinler'in güneyi Mindanao Adası'ndaki Cotabato şehrinde Bangsamoro Müslümanlarının kaderini belirleyecek halk oylaması bugün yyapılıyor.
Filipinler'in güneyinde bulunan Mindanao Adası'ndaki Cotabato şehrinde Bangsamoro Müslümanlarının geleceğini belirleyecek halk oylaması bugün düzenleniyor.
Yüzyıllardır sahip oldukları özgürlükleri 1898'de Amerikalılar, ardından 1946'da Filipinliler tarafından alınan Morolar, Temmuz 2018'de Manila hükümetiyle imzalanan kapsamlı özerklik anlaşmasında son aşamaya geldi. 
Yaklaşık 3 milyon seçmenin oy vermesi beklenen referandum öncesinde Cotabato'da güvenlik tedbirleri artırılırken, bölgedeki asker ve polis yoğunluğu dikkati çekiyor.
Askeri araçlar referandum öncesi Cotabato merkezinde devriye gezerken şehrin birçok noktasında kontrol noktası gibi önlemler alınmaya devam ediyor.
Yerel basında yer alan haberlere göre, Filipinler ordusu 6. Mekanize Tümeni Sözcüsü Binbaşı Arvin Encinas, DEAŞ eğilimli Bangsamoro İslami Özgürlük Savaşçılarının (BIFF) seçimi sabote edebileceğini, ordunun şehirdeki güvenlik tedbirlerini artırdığını bildirdi.
Referandum güvenliği kapsamında ordunun şehirde 2 bin 500 askerlik 6 tabur görevlendirdiğini belirten Encinas, 400 kişilik polis gücünün de hazır edildiğini ve ayrıca Özel Harekat Kuvvetlerinin görev yapacağını söyledi.
Bu kapsamda Cotabato'nun etrafındaki köylerde de operasyonlar yapıldığı bilgisini paylaşan Encinas, bunun sonucunda çok sayıda uzun namlulu silahın ele geçirildiğini kaydetti.
Diğer yandan bazı grupların tarihi referandumu sabote etme ihtimaline karşı Moro İslami Kurtuluş Cephesinin (MİKC) silahlı kanadı da ihtiyaç halinde orduya yardım etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Referanduma dair sloganlar
Cotabato'da tarihi referandum öncesi "evet" ve "hayır" oyu kullanılması yönünde çağrı yapan grupların kullandıkları afişler ve sloganlar şehrin genelinde dikkati çekiyor.
Bangsamoro Organik Yasasının (BOL) imza sahipleri Başkan Rodrigo Duterte, MİKC lideri Hacı Murad İbrahim'in yer aldığı afişlerde "Kültürel Tanınma için BOL", "Federe Devletin En İyi Modeli BARMM", "BOL ilerlemek demek", "İslami idare için BOL", "Şehitlerimiz için BOL" gibi sloganlar yer alıyor.
Bunların yanı sıra Filipinler'de hakim olan gruplardan Hristiyanlar, Lumadlar ve Müslümanların hep birlikte BOL'u onayladığı resmedilen afişler dikkati çekiyor.
Öte yandan BOL'u destekleyen ve halktan referandumda "evet" oyu vermeleri için çağrıda bulunan Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed'in afişleri şehrin çeşitli bölgelerinde öne çıkıyor.
Referandumda "hayır" oyu kullanılması yönünde çağrı yapan gruplar ise "BOL'a Hayır Federalizme Evet", "Cotabato halkı Federalizmi Onaylıyor, BOL'u reddediyor" ifadelerinin yer aldığı afişleri kullanıyor.
Bölgede basın Moro bölgesinin hangi şehirlerinde nasıl oy kullanılacağı noktasında haberler yayımlıyor.
Cotabato'ya iki gün önce gelen ve kapsamlı özerkliği destekleyen Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Roa Duterte, on binlerce Moroludan "evet" oyu kullanmalarını istemiş, "Oylamada evet çıkmazsa bir daha buraya gelmem." ifadesini kullanmıştı.
Cotabato Belediye Başkanı Cynthia Guiani-Sayadi ise oylamada "hayır" verilmesi gerektiğini savunuyor.
Katılım daha önce 2 kez reddedildi
29 yıldır yürürlükte bulunan mevcut Müslüman Mindanao Özerk Bölgesi'ni (ARMM) lağvedip yerine kapsamlı özerkliğin hayata geçirildiği Müslüman Mindanao’da Bangsamoro Özerk Bölgesi (BARRM) adıyla yeni bir idari bölgenin kurulması hedefleniyor.
Referandumdan evet çıkması halinde 6 Şubat'ta da Lanao del Norte eyaletinde bazı belediyeler, Kuzey Cotabato’daki 6 semt ve diğer bazı bölgelerde de BARMM'a katılma oylaması yapılacak.
Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, temmuz sonunda imzaladığı Bangsamoro Müslümanlarına kapsamlı özerklik sağlayan yasayla, bölge Müslümanlarının hukuki ve ekonomik kazanımlarının artırılması öngörülüyor. Yasa, nüfusun yoğun yaşadığı Mindanao eyaletinin bazı bölgeleri ile çevresindeki adalara, mevcut özerk yapıdan çok daha kapsamlı bir özerklik sağlayacak.
Yeni düzenlemeyle Bangsamoro özerk hükümeti kurulacak. Bölgede dini özgürlükler konusunda bağımsız olarak şeri hükümlerin uygulanacağı mahkemeler açılabilecek.
Merkezi yönetim, Mindanao'daki idari yetkileri Bangsamoro hükümetine devredecek.
Bangsamoro bölgesindeki iç sular ulusal hükümet ile eş zamanlı idare edilecek. Özerk yönetim enerji kaynaklarını çıkarıp yönetimini sağlayacak.
Ayrıca eski Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MUKC) ve Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MİKC) savaşçıları kolluk kuvvetlerine katılabilecek.



İsrail'in İran'a saldırısının sonuçları ve yansımaları

İsrail'in Tahran'a düzenlediği hava saldırısının ardından petrol rafinerisinde çıkan yangın sonucu yükselen duman (AFP)
İsrail'in Tahran'a düzenlediği hava saldırısının ardından petrol rafinerisinde çıkan yangın sonucu yükselen duman (AFP)
TT

İsrail'in İran'a saldırısının sonuçları ve yansımaları

İsrail'in Tahran'a düzenlediği hava saldırısının ardından petrol rafinerisinde çıkan yangın sonucu yükselen duman (AFP)
İsrail'in Tahran'a düzenlediği hava saldırısının ardından petrol rafinerisinde çıkan yangın sonucu yükselen duman (AFP)

Nebil Fehmi

İsrail'in İran’a saldırısı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun açıkça ifade ettiği gibi tüm bölgeye şiddet uygulayarak veya şiddet uygulamakla tehdit ederek, Ortadoğu'yu yeniden şekillendirme kararlılığı çerçevesinde gerçekleşti. Askeri, güvenlik ve siyasi sonuçlar ile devam eden olaylar henüz tamamlanmadı. Nihayetinde tüm bunların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor.

İsrail'in İran'a yönelik son eylemlerinden anlaşıldığı kadarıyla hedeflerinin başında İran’ın nükleer programı ortadan kaldırmak, askeri kapasitesini sınırlandırmak, İsrail'in bölgedeki üstün ve ayırt edici askeri ve siyasi yeteneklerini teyit etmek, kendini savunma bahanesiyle önleyici güç kullanma hakkını pekiştirmek ve İsrail istihbarat teşkilatlarının bölgesel ve uluslararası saygınlığını geri kazanmak, İran rejimini değiştirmek ve içinde bölünmeler yaratmak geliyor. Peki, şimdiye kadar yaşanan gelişmelerden İsrail'in hedeflerine ulaştığı sonucuna varılabilir mi?

İsrail basını, saldırının ilk günlerinde İran’ın üst düzey siyasi ve askeri isimlerinin öldürüldüğünü ve İran'ın önemli hedeflerinin vurulduğunu hızla duyurarak, İsrail'in istihbarat ve askeri yeteneklerini büyük ölçüde öne çıkarmayı başardı. Aynı zamanda İsrail'deki can ve mal kayıplarına ilişkin bilgileri de kontrol altında tuttu.

İsrail, siyasi ve askeri açıdan önemli 20’den fazla isim ve nükleer alanda uzman bilim adamını öldürdü. İran’ın askeri kontrol merkezleri ve nükleer tesisleri, enerji santralleri ve askeri üsler dahil olmak üzere 100'den fazla stratejik hedefi, üstün askeri gücü ve Batı'nın güvenlik desteğiyle vurdu. İsrail, İran sınırları içindeki operasyonlar sırasında büyük askeri kayıplar vermeden İran'ın genel kapasitesini etkilemeyi başardı. Buna rağmen İran, İsrail'e füze saldırılarına devam etti. İsrail’e bazı kayıplar verdiren İran, İsraillilere gerçek bir savaşta oldukları hissettirdi, ancak tam verim alamadı.

İran'ın nükleer programının İsrail saldırısından ne ölçüde etkilendiği ve Natanz ve Fordo nükleer tesislerinde ne derecede kayıp verdirdiği henüz net değil. Çünkü bu programı ortadan kaldırmak amacıyla nükleer silahların üretimi için gerekli nükleer malzemelerin engellenmesi, ihtiyaç duyulan cihazların imha edilmesi ve İran’ın tüm bu malzemeleri nükleer silahlara dönüştürmesi için gerekli bilgisinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunların hiçbirinin gerçekleştiğine dair somut bir kanıt bulunmadığından, İsrail'in bu hedefine ulaştığı henüz söylenemez.

Dikkat çekici nokta, İran'ın on yılı aşkın süredir Batı'nın yaptırımlarına maruz kalmasına rağmen, kurumlarını hızla yeniden yapılandırmayı başarması ve İsrail'e karşı yüzlerce füze fırlatmaya devam etmesi oldu. Bu durum, İsrail'in İran'a büyük kayıplar verdirdiğini, ancak İran'ın nükleer olmayan askeri kabiliyetlerini henüz tamamen ortadan kaldıramadığını gösteriyor.

İsrail, tek taraflı ve önleyici amaçlı güç kullanarak, bu şekilde güç kullanımını yasaklayan BM Şartı'nın ikinci maddesinin dördüncü fıkrasını ihlal etti ve uluslararası hukuku ve insancıl hukukun tüm maddelerini bir kez daha çiğnedi. Ayrıca, nükleer tesislerin hedef alınmasını yasaklayan Cenevre Sözleşmesi Ek Protokolü'nün 56. maddesini de ciddi şekilde ihlal ederek uluslararası nükleer tesisleri hedef aldı. Bilindiği üzere Batılı ülkelerin çoğu bu anlaşmanın tarafları arasında yer alıyor. Ancak yine de İsrail'in kendini savunma hakkını desteklediklerini ilan ederek, tüm uluslararası hukukun güvenilirliğini zedeliyor ve zayıflatıyorlar.

İsrail'in elde ettiği en büyük başarı, İran’a derinlemesine sızarak son derece hassas ve önemli bilgiler elde etmek suretiyle İsrail askeri istihbarat sistemine ve kurumlarına büyük ölçüde prestij kazandırması ve bu sayede uluslararası ve bölgesel düzeyde geniş çapta etki yaratması oldu. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin başkent Tahran'da İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) koruması altındaki bir konutta öldürülmesi de bunun bir teyidi idi. Bu olay, İran'ın siyasi ve kurumsal yapısında birçok zayıf nokta olduğunu açıkça ortaya koydu. Ayrıca, İran'ın İsrail'e istihbarat açısından da sızdığını gördük, ancak onunki İsrail’e kıyasla daha düşük seviyelerdeydi.

Bunu savunanların sessiz kalması gayet doğal ve mantıklı. Sistemler ve toplumlar, kayıpların boyutunu, niteliğini ve etkilerini derinlemesine değerlendirdikten sonra durumu gözden geçirmeli. İsrail'in özellikle de Başbakan Binyamin Netanyahu'nun öne çıkardığı hedeflerden biri olan İran rejimini değiştirme konusunda da şimdiye kadar başarılı olamadığı açıkça ortada.

Siyasi ve askeri gözden geçirme sürecinin İsrail'i de kapsayacağı ve hatta diğer ülkeler ve alanlara da yayılacağı tahmin ediliyor. Herkesin olayları, sonuçlarını, İran ve İsrail taraflarının davranışlarını ve uluslararası toplumun zayıf ve farklı tepkilerini gözden geçirdikten sonra, olayların militarize olması ve diplomasinin daralması nedeniyle sürprizlere ve gerginliklere karşı ihtiyatlı olmak artık acil bir ihtiyaç haline geldi.

Tüm bu olayları takip ediyorum ve 1974 yılından bu yana Mısır'ın İran ile iş birliği içinde Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılması için attığı adımları ve 1990'lı yılların başlarında tek başına bölgede nükleer silahların ve diğer kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarının ortadan kaldırılması için başlattığı bilinçli girişimleri hatırlıyorum. Bu girişimler, bölgedeki mevcut gerilimleri ve bunlarla bağlantılı nükleer tehlikeleri önleyebilirdi. Ancak tüm bu çabalar, İsrail'in nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasına katılmayı reddetmesi ve Mısır'ın girişimlerinin hayata geçirilememesi nedeniyle başarısız oldu. Ayrıca, anlaşmayı imzalayan ülkeler olan ABD, Sovyetler Birliği ve İngiltere’nin politikalarının ve standartlarının tutarsızlığı ve ikiyüzlülüğü ile İsrail'in nükleer programını ciddiye almamaları da bu çabaların boşa gitmesine sebep olan faktörler arasında sıralanabilir.

Son olayların ardından gerçek güvenlik tehditler ortaya çıkmıştı. Hava ve deniz taşımacılığına yönelik saldırıların ekonomik yansımaları hem bölgedeki bütün ülkeleri hem de ötesini etkiliyor. Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan aktardığı analize göre uluslararası toplumun hızlı hareket etmesi ve BMGK’nın beş daimi üyesinin bir araya gelmesini talep etmesi gerekiyor. Zira BMGK, uluslararası barışı ve güvenliği korumak ve aşağıdaki amaçlarla ortak, acil ve yoğun diplomatik temaslarda bulunmakla görevlidir. İşte o amaçlar:

1- İsrail ve İran arasında ateşkesin derhal başlatılması ve krizin diplomatik yollarla çözülmesi gerektiğinin vurgulanması.

2- BMGK’nın daimi üyesi olan beş ülkenin, ateşkesin uygulanmasını uzaktan denetlemesi ve ateşkesin ihlali durumunda BMGK’ya rapor vermesi.

3- ABD-İran nükleer müzakerelerinin derhal yeniden başlatılması, İran'ın nükleer programıyla ilgili endişelerin giderilmesi ve bu konuda gerekli şeffaflığın sağlanması, Tahran'ın nükleer enerjinin barışçıl kullanımından yararlanma hakkının saygı görmesi.

4- Nükleer savaşların önlenmesi ve uluslararası anlaşmalara uyulması, güç kullanımı veya nükleer tesislerin hedef alınmaması gerektiği konusunda BMGK’nın tutumunun vurgulanması.

5- BMGK’nın bölgesel barışa yönelik güven artırıcı bir adım olarak Ortadoğu'nun istisnasız olarak tüm nükleer silahlardan arındırılması için önümüzdeki sonbaharda yapılacak BM Genel Kurul oturumu öncesinde müzakerelere başlanması konusunda bir karar almaya ve Filistin-İsrail çatışmasını çözerek Ortadoğu'da bölgesel bir güvenlik yapısı oluşturmaya çağırılması.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.