Akıllı telefonları bu kadar akıllı yapan nedir?

Akıllı telefonları bu kadar akıllı yapan nedir?
TT

Akıllı telefonları bu kadar akıllı yapan nedir?

Akıllı telefonları bu kadar akıllı yapan nedir?

Akıllı telefonların kullanımı ve etkileri hakkında bilinçli bir tartışma yapabilmek için, onları akıllı kılan teknik yönler kadar kültürel ve bireysel süreçleri de incelememiz gerekiyor.
Akıllı telefon kadar hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan ve böylesine samimi ilişki kurduğumuz bir icat daha var mıdır? Diğer yandan bu telefonlar anlaşılması zor cihazlar. İnsanların birbirleriyle iletişim kurma ve bilgi edinme becerilerinde seviye atlamasını sağlıyor. Aynı zamanda, dış dünyanın tesirine karşı insanların savunmasız kalmasına da sebep oluyor. Akıllı telefonlar, hem özgürlük ve iletişim sağlıyor, hem de bizimle ilgili veri toplayan ve mahremiyeti ihlal eden şirketlerin bir işareti.
Ben bir antropoloğum ve şu anda bu sorunlar üzerine araştırma yapan bir ekibin parçasıyım. Çok basit bir soruya cevap vermeye çalışıyoruz: akıllı telefon nedir? Sosyal ilişkiler çalışmalarında uzmanlaşmış bir grup akademisyenin bu konuyla ilgili çalışması tuhaf görünebilir, fakat belki de bu soruyu cevaplayabilecek tek uzman türü biziz.
Peki neden? Apple iPhone’u, Samsung Galaxy’yi üretiyor; bunlar akıllı olma kapasitesine sahip telefonlar. Ama onları gerçekten akıllı yapan şey tabandan geliyor: bu da kullanıcılar tarafından özelleştirilmeleridir.
Çok az insan, telefonunda var olan uygulamalarla yetiniyor. Bunun yerine, herkes ek uygulamalar ve değiştirilebilen ayarlarla kendine has bir düzenleme oluşturuyor. Yapay zekâ ve algoritmalar, telefonun kişisel kullanıma uygun şekilde ayarlanarak özelleştirilmesine olanak sağlıyor. Akıllı telefonun ne olduğunu anlamak için bu süreçleri inceleyip telefonun nasıl ortaya çıktığını gözlemlemek gerekiyor.
Biz, Brezilya, Kamerun, Şili, Çin, İrlanda, İtalya, Japonya, Doğu Kudüs ve Uganda gibi yerlerde insanların telefonları nasıl kişiselleştirdiğini araştırarak akıllı telefonları küresel bir bakış açısıyla inceliyoruz. Odak noktamız orta yaştaki insanlar.  
Aynı zamanda, insanlarda sağlık problemleri sebebiyle ortaya çıkan yetenek kaybının etkilerini akıllı telefonların nasıl azaltabileceğini ve telefonların kişisel değerler üzerindeki etkileri kadar kültürel olana tesirini de inceliyoruz.
Philip Pullman’ın Kuzey Işıkları romanında yazarın bir karakter olarak kullandığı cin ile akıllı telefonlar arasında benzerlik kurmak bu telefonları anlamamıza yardımcı olabilir. Kitapta cinler, insanlar doğduktan itibaren yanlarında bulunan ve insanlara aşırı derecede bağlı yaratıklar. Yazar cinlerin bağlılık şekillerine vurgu yapıyor. Kuzey Işıkları kitabındaki dünyada, insanoğlunun gençlikte değişebilen bir hayvan avatarı vardır, ancak daha sonra bu avatar insanın yetişkin halini en iyi yansıtan bir türe dönüşüyor: Bu yeni tür, kişilikleri veya uğraşlarının bir yönünü geliştirme kapasitesine sahip yaratıklar. Örneğin Pullman’ın La Belle Sauvage isimli son romanında, Asta isimli cin karanlıkta daha iyi görmek için bir baykuşa dönüşebilir.
Hatta birinin cininden uzak kalması yürek burkucu olabilir.
Benzer şekilde, telefonlarımızla kurduğumuz ilişki kadar, diğerleriyle ve nihayetinde kendimizle bir ilişkimiz var. Yanlışlıkla evde bıraktığımız telefonla ilgili endişemiz sadece bir makinenin yokluğu değil, kendimize ait bir parçanın geçici olarak kaybolması olabilir.   
Telefon cinleri
Projede bana düşen görevi İrlanda’da yürütüyorum, burada her bir telefonun nasıl belirli bir kişinin cini haline geldiğini gözlemliyorum. Örneğin, 69 yaşındaki profesyonel bir kadının iPhone'u bir mucize. Telefonundaki tüm uygulamalar, finans, spor, haberler ve hizmet programları ismi altında iç içe klasörlenmiş. Bir faturanın ödenmesi gibi her bir görev, kadının takviminde planlanıyor, bu takvim onun izlemesi gereken planla ilgili ana hatları içeren her adımı, ilgili şifreleri ve web sitelerini telefondaki uygulamalara bağlıyor.  Böylece telefonu birkaç yüz sayfalık bir yaşam kılavuzu haline geliyor.
Bir başka akıllı telefon kullanıcısının da yelken tutkusuna yönelik indirdiği yedi uygulama, cihazına hükmediyor. Veya bir başka kullanım şekli, 90 yaşındaki bunama hastalığı (demans) olan annesinin bakımına destek olması için düzenlenen ‘bakıcı’ telefon. Böylece yaşlı kadın, WhatsApp yoluyla aile bakımını organize etmek, torunlarının fotoğraflarını Facebook aracılığıyla göstermek, hastane randevusuna yetişmek için haritaları kullanmak gibi imkânlara sahip oluyor.
Genellikle bu insanlar kendi telefonlarını belli bir amaca yönelik düzenlemek için 25 - 30 farklı fonksiyon kullanıyor. İnsanların telefonlar üzerinde yaptığı bu kişiselleştirme, uygulama indirmeyi içerebilir, ancak daha önemlisi WhatsApp ve takvim gibi platformları kişilerin kendi ihtiyaçlarına göre uyarlamasıdır. Bu şekilde, telefon bu kullanıcının bir avatarı veya cini haline gelir.
İnsan benzeri makineler
Bir asırdan fazla bir süredir insanlık, robotun gelişimi ve bir insanın özelliklerine sahip veya ona benzeyen (antropomorfik) bir makine hayalini gerçekleştirme potansiyeline kendini kaptırdı. Robot,  bir ‘öteki’ olsa da, gitgide bize benzemesi gereken bir makine olarak tasarlandı. Fakat robota kıyasla akıllı telefon, insan benzeri makineye doğru daha köklü ve ileri bir gidişata işaret ediyor; bu makineler insanla yakınlık kurarak ilerliyor.
Bilindiği üzere robotlara ilişkin kaygılarımız onların dış görünüşüne odaklandı. Bize benzeyen bir nesneye karşı duygu karmaşası hissediyoruz. Aksine, akıllı telefon bir insana benzemiyor. Kolları ve bacakları yok. Bunun yerine, pantolon ceplerine veya el çantalarına yerleştirildiğinde hareket etmeyi başarıyor. İşte insanbiçimcilik (antropomorfizm), bu protez işlemler aracılığıyla geliştiriliyor, yani telefonun bize yardım elini uzatma yoluyla ve sahibi olan kişiyi dönüştürme yeteneğiyle ilerleme gösteriyor.
Telefonların insanla bu denli yakın ilişki kurması da birçok soruna neden olabilir. Mahremiyetin kaybolması ve şirketler tarafından izlenme gibi durumlar aşina olduğumuz problemlerden birkaç tanesi.
Telefon kullanımının yaşlı insanlara öğretilmesi ise telefonların aptallığını ortaya koyuyor. Bir başka nokta ise, öğrencilerimden bir uygulama indirmelerini isteyince, indirilenler adlı simgeye basıyorlar. Öğrenciler Google Play'in oyunlar için hazırlandığını sanıyor. İnternete girmelerini istediğinizde, onlar bunun Samsung internet, Chrome, OK Google veya İnternet adlı bir şeyin mi kastedildiğini anlamıyor. Gençler, yaşlı insanlara akıllı telefonların sezgisel olduğunu söylüyor. Fakat bu konuda oldukça yanılıyorlar.
Akıllı telefonlarla ilgili hem bu sorunlar hem de onların yeni becerileri bölgeye göre farklılık gösteriyor. Örneğin, Şangay'daki yaşlı insanlar, telefonun modernliğine kucak açıyor ve bir restoranda telefonlarına dalıyor, gençler ise birbirleriyle direkt olarak sohbet ediyor. İnsanların maddiyata önem vermediği bir ülke olan Japonya'da ise cin benzeri özelliklere sahip nesne geleneği ve bu süreçleri anlamlandıran Japonlara has bir yakınlık kurma alışkanlığı zaten vardı.
Akıllı telefonların kullanımı ve etkileri hakkında bilinçli bir tartışma için, onları akıllı kılan teknik yönler kadar kültürel ve bireysel süreçleri de incelememiz gerekiyor.
Daniel Miller, UCL'de maddi kültür profesörü. Bu makale ilk The Conversation’da yayınlandı
 



"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
TT

"Asya tek boynuzlu atı"nın genom haritası ilk kez çıkarıldı: Yok olmalarını engelleyebilir mi?

Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)
Laos'ta 1999'da kameralara yakalanan saolanın en iyi tahminlere göre 100'den az üyesi kaldı (Ban Vangban Village/Wildlife Conservation Society)

Son derece nadir rastlanan "Asya tek boynuzlu atı" saolanın ilk defa genom haritası çıkarıldı. Yeni çalışma nesli kritik tehlike altındaki türün yaşamasını sağlayabilir. 

İlk kez 1992'de tanımlanan saola (Pseudoryx nghetinhensis), en yakın zamanda keşfedilen büyük memeli türü. Vietnam ve Laos'un dağlık ormanlarında yaşayan bu sığır türü, boynuzlarının yanı sıra çok nadir görülmesi nedeniyle "Asya tek boynuzlu atı" diye biliniyor.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'ne (IUCN) göre nesli kritik tehlike altındaki bu türün 100'den daha az üyesi kaldığı tahmin ediliyor. Üstelik en son 2013'te görülmesi, soyunun çoktan tükenmiş olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor. 

Uluslararası bir araştırma ekibi, avcıların evlerinden toplanan saola kalıntılarından alınan parçaları analiz ederek 26 saolanın tam genomunu çıkardı. Türünün ilk örneği olan bu çalışma, saolanın geçmişini anlama ve geleceğini güvence altına alma yolunda kritik bilgiler sundu. 

Bulguları hakemli dergi Cell'de 5 Mayıs Pazartesi günü yayımlanan çalışmaya göre saolalar 5 bin ila 20 bin yıl önce iki ayrı popülasyona ayrılmış. 

Makalenin başyazarı Genís Garcia Erill "Saolanın önemli genetik farklılıklara sahip iki popülasyona ayrıldığını görmek bizi epey şaşırttı" diyerek ekliyor: 

Bu daha önce hiç bilinmiyordu ve genetik veriler olmadan bilmemizin yolu yoktu. Bu önemli bir sonuç çünkü türün genetik varyasyonunun nasıl dağıldığını etkiliyor.

Bilim insanları ayrıca iki popülasyonun da Son Buzul Çağı'ndan itibaren azaldığını saptadı. Ekip, toplam saola nüfusunun 10 bin yıldır hiçbir zaman 5 binin üstüne çıkmadığını tahmin ediyor.

Bu durum, iki grubun da genetik çeşitliliğini kaybettiği anlamına geliyor. Ancak her biri genetik kodlarının farklı kısımlarını kaybetmiş. Araştırmacılara göre bu, nesillerinin tükenmesini önlemede kritik bir rol oynayabilir. 

Garcia Erill "Bir popülasyonda kaybolan genetik varyasyon diğerini tamamlıyor. Yani eğer bunları karıştırırsak, diğerindeki eksiklik giderilebilir" diye açıklıyor.

Bilim insanları saolaların hayatta kalması için esaret altında çiftleşmelerini sağlayacak bir program geliştirmeye çalışıyor. Yeni çalışmayı yürüten ekibin hesaplamalarına göre böyle bir program, tükenme riski karşısında en etkili çözümü sunuyor. 

Çalışmanın bir diğer yazarı Rasmus Heller şöyle diyor:

Gelecekteki bir popülasyonun temelini oluşturmak için en az bir düzine saolayı (ideal olarak her iki popülasyonun karışımı) bir araya getirebilirsek, modellerimiz türlerin uzun vadede hayatta kalma şansının yüksek olacağını gösteriyor.

En son 2013'te görülen bir türün 12 üyesini bulmak zorlu bir iş. Ancak araştırmacılar, yeni çalışmanın bu sorunu çözebileceğine inanıyor. Saolanın genetik haritasının çıkarılması, daha kapsamlı arama çalışmalarının önünü açabilir. 

Makalenin yazarlarından Minh Duc Le, "Birçok araştırmacı, suda ve hatta aynı habitatta yaşayan kan emiciler olan sülüklerde, saola DNA'sının izlerini bulmayı deneyip başaramadı" diyerek ekliyor:

Bu tekniklerin hepsi küçük DNA parçalarını tespit etmeye dayanıyor ama artık saola genomunun tamamını bildiğimize göre, bu parçaları bulmak için çok daha geniş bir el kitabımız var.

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org, Cell