İran Devrimi ile Fransız, Rus ve Çin devrimleri arasındaki fark

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran'ın merkezindeki Azadi (Özgürlük) Meydanı'nda devrimin 40’ıncı yıldönümünü münasebetiyle bir konuşma yaptı (Mehr)
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran'ın merkezindeki Azadi (Özgürlük) Meydanı'nda devrimin 40’ıncı yıldönümünü münasebetiyle bir konuşma yaptı (Mehr)
TT

İran Devrimi ile Fransız, Rus ve Çin devrimleri arasındaki fark

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran'ın merkezindeki Azadi (Özgürlük) Meydanı'nda devrimin 40’ıncı yıldönümünü münasebetiyle bir konuşma yaptı (Mehr)
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran'ın merkezindeki Azadi (Özgürlük) Meydanı'nda devrimin 40’ıncı yıldönümünü münasebetiyle bir konuşma yaptı (Mehr)

İran geleneğinde ‘40’ sayısı, genellikle ‘ikinci bahar’ veya ‘metafizik’ kavramlarla ilişkilendirilir. Tasavvufta ise ‘inziva’ olarak bilinen 40 gün boyunca dış dünya ile bağlantıların tamamen kesildiği, insanın ruhunu ve zihnini arındırdığı bir dönemdir.
Nuh peygamber kıssasında anlatılan büyük tufan öncesinde yeryüzüne 40 gün 40 gece aralıksız olarak yağmur yağmıştır. Eski İran'da 40 gün süren at biniciliği ve eskrim yarışmaları birçok yarışmacıyı bu topraklara çekmiştir. İranlı şair Sadi Şirazi’ye göre 40 yaşına gelmiş bir adam artık ömrünün zirvesine ulaşmış ve gerçek dünyanın tam olarak farkına varmıştır.
Belki de şu an Tahran'da iktidarı yöneten Şii din adamlarının, devrimin 40’ıncı yıldönümünü özel bir olaya dönüştürmeye çalışmasının nedeni budur. İktidar, devrimin gerçekleşmesinden bu yana yakaladığı başarıları, çok sayıda sergi, festival ve konferans aracılığıyla harika ve etkileyici bir şekilde hatırlatmak için tüm kaynaklarını seferber etti.
Neden olgunluk çağına eriştiğini iddia ettikleri Humeyni Devrimi’nin geldiği nokta ile diğer devrimlerin geldikleri nokta arasında hızlı bir karşılaştırma yapamayız? Bunun nedeni, Humeyni Devrimi’nin küresel çapta bir devrime dönüşme isteği taşıması ve kendini tüm dünyaya ihraç etme arzusudur. Bu yüzden İran Devrimi’ni ancak aynı özlem ve umutlar taşıyan diğer devrimlerle karşılaştırmamız adil olacaktır. Bu yüzden İran Devrimi’ni karşılaştırabileceğimiz 3 devrim bulunuyor. Bunlar; 1789 Fransız Devrimi, 1917 Rus Devrimi ve 1949 Çin Komünist Devrimi’dir.
Fransız Devrimi
Fransız Devrimi 40’ıncı yılına geldiğinde, geleceğe dair umutlarını keşfetmek için geçmişten ders çıkaran Fransız halk tarihinin sonu gelmiş gibiydi. 1789'da başlayan hayat köprüsünün altından çok sular aktı. Fransız Devrimi'nin çok kanlı bir şekilde devirdiği iktidar ailesi Bourbon Lordluğu, tüm ihtişamıyla geri döndü. Kral X. Charles iktidarı demir yumrukla elinde tutmaya çalışıyordu. Bir yıl sonra Orleans’taki rakip ailenin lideri Prens Louis Philippe, mini bir devrimle ülkenin yeni kralı oldu.
Bununla birlikte Fransa, 1830'da devrimci hareketleri tamamen durdurdu ve yükselen iktidarın geleneksel hırslarıyla ulus devlet olarak yoluna devam etti. Avrupa siyasi sahnesinde Fransa’nın büyük bir ulusal güç olarak yeniden ortaya çıkması gerektiğini fark eden yönetim, ülkedeki demokratik kurumların güçlendirilmesi ve birleştirilmesine odaklandı. Parlamentonun temsil yetkileri artırıldıktan sonra dördüncü demokratik güç olarak tanımlanan basının gelişmesi ve büyümesine izin verildi.
Fransa, yine 1830’da modern ve yetenekli bir kapitalist ekonomi kurmanın, yurtdışında nüfuz kazanması açısından önemli olduğunu ve ulusal güç kaynağı olarak değerini anladı. Bu kültürel dalganın özelliklerinden biri de ülkesine hizmet etmek isteyenler için ‘zengin ol!’ şeklinde basit tavsiyelerde bulunan François Guizot gibi liberal ekonomistlerin himayesinde olmasıydı. Bu aşama, aynı zamanda ilk Fransız demiryollarının, modern limanların ve ülke genelinde yeni büyük sanayi tesislerinin inşasını kapsayan, altyapıda modernleşmeye gidilen bir dönemdi. Fransız Devrimi'nden 40 yıl sonra, kötü sonuçlanan Napolyon savaşı ve iç karışıklık yıllarına rağmen Fransa, ulusal ekonomisinin büyüklüğünü iki katına çıkarmayı başardı.
Siyasi düzeyde ise hukuk devleti, güç ayrımı ve ulusal egemenlik gibi katı kavramlar günden güne ivme, derinlik ve saygı kazandı.
Daha önceki yıllarda diplomasi, görgü kuralları, protokol, moda ve refah ile ilgili konularla sınırlı olan ‘Fransız etkisi’, siyaset alanında insan hakları, eşitlik, sosyal dayanışma gibi yeni kavramlarla anılmaya başladı ve bu durum, dünyanın dört bir yanından kitlelerin kalplerine nüfuz etti. Napolyon'un ilkeleri, dünyanın diğer pek çok ülkesi tarafından benimsenirken, Fransız eğitim sistemi, özellikle uygulamalı bilimler alanında birçoklarına örnek oldu.
Başta İngiltere ve Prusya olmak üzere uluslararası rakipleriyle ilişkilerinin normalleşmesinin ardından Fransa, meşhur Avrupa çabasını yakalamayı başardı. Afrika kıtasının kuzeyindeki Cezayir şehrini istila etmesi, Fransa'yı 19’uncu yüzyılın ikinci büyük imparatorluğuna dönüştürmeyi amaçlayan Fransız sömürgeciliğinin başlangıcı oldu.
Devrimden 40 yıl sonra Fransa, dünya sahnesinde güçlü bir edebi ve sanatsal güç olarak yerini aldı. Stendhal ve Honoré de Balzac gibi yazarların, Victor Hugo gibi şairlerin şöhretleri Fransa’nın sınırlarını aştı. Ardından Fransız sanatı gelişerek Eugène Delacroix gibi yazarlar yetiştirdi. Fransız müziği, Jean-Baptiste Lully, Gabriel Fauré, Jean-Philippe Rameau, Giacomo Puccini ve Georges Bizet gibi besteciler sayesinde Almanya ve İtalya için güçlü bir rakip haline geldi. Kont de Mirabeau, Eugène Marin Labiche ve daha birçokları sayesinde Fransız tiyatrosunun temelleri atıldı.
Gerçek Fransız devrimi, devrimin asla bir güç kullanma aracı değil, güç kazanma aracı olduğu gerçeğini anlamaktı. Önemli olan Fransa’nın devrimler tarihine son verilmesi ve devletin ülkedeki ulusal hayatı düzenleyen bir çerçeve olarak yeniden canlanmasıydı.
Rus Devrimi
Ardından Rus Devrimi yaşandı. Devrimci Bolşevikler Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) merkezi haline gelen Rusya'nın St. Petersburg kentinde iktidara el koyduktan 40 yıl sonra devrimden devlete bir geçiş gerçekleştirdiler. 1956’da SSCB’nin ilk lideri olan Nikita Kruşçev, Joseph Stalin rejiminin işlediği korkunç suçları ortaya çıkardı. Bunu yapma amacı, modern Rus tarihinde devrimler sayfasını tamamen kapatmaktı. Komünist Parti’nin başı olarak Kruşçev’in yanı sıra Devlet Başkanı olarak Kliment Voroşilov ve Başbakan olarak Nikolay Bulganin ile üçlü bir güç dağılımı ortaya çıktı.
Bu gelişmeler yaşanırken SSCB, yakın ve uzak çeşitli ülkelerle ilişkilerini normalleştirmeye başladı. Japonya ile resmi bir anlaşma imzalanarak savaşın sona ermesi sağlandı. ABD başkanlarıyla ikili görüşmeler başlatıldı. Daha sonra İran Şahı da dahil olmak üzere diğer liderler, Moskova’ya davet edilerek, Sovyet liderlerinin niyetlerine ilişkin mesajlar verildi.
SSCB, ilk atom ve hidrojen bombası testlerini gerçekleştirerek nükleer enerji cephaneliğini tanıtmış ve Moskova'nın ulusal devrim yerine kapitalist rakiplerle ulus devlet olarak rekabet etme arzusunu ortaya koymuştu. ‘Sputnik 1’ ve ‘Layka’ adlı köpeği taşıyan ‘Sputnik 2’ uydularını uzaya göndermesi ise SSCB’nin, dünya standartlarında beklentileri olan dev bir sanayi gücü haline gelme konusundaki ciddiyetine işaret ediyordu.
Bununla birlikte çağdaş Rus tarihindeki devrim sayfasının kapatılması, milyonlarca vatandaşı kapsayan genel bir af çıkmasını sağladı. Kuzey Kafkasya'daki Çeçen ve Kırım Tatarları gibi Sibirya ve Kazakistan'a zorla sürgüne gönderilenlerin geri dönmelerine izin verildi.
Komünist hareketleri desteklemek için devlet kaynaklarını kullanan SSCB, Rus Devrimi’nin farklı versiyonlarını dünyanın başka yerlerine ‘ihraç etme’ konusunda bir takım başarılara imza attı.
1949'da, komünist hareketlerin Kore Yarımadası ve Hindiçin’de popüler olduğu bir dönemde Çinli komünistler Çin'i işgal etmeyi başardılar. Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri kısa süre içinde komünizmin çekici ideolojisi nedeniyle değil, elinde bulundurduğu ölümcül silahlar nedeniyle SSCB’nin eksenine girmişti. Batı Avrupa ve Latin Amerika'da ise genel olarak Moskova tarafından finanse edilen Komünist partiler, büyük kalabalıklar toplamış ve bazıları seçimler yoluyla güç kazanmaya başlamıştı.
Rus Devrimi'nden 40 yıl sonra SSCB, birçok ideolojik kısıtlamanın varlığına rağmen, edebi ve sanatsal yaratıcılığın kapısını da aralamıştı. Doktor Jivago adıyla da bilinen Rus yazar ve şair Boris Pasternak’ın ‘Eriyen Buz’ eseri buna olanak sağlamıştı. Böylece Mihail Bulgakov, Anna Ahmatova, Osip Mandelstam gibi şairler de eserlerini yayınlama fırsatı yakaladılar. Yevgeni Yevtuşenko ve Varlam Shalamov liderliğinde şair ve yazarlar, komünist ideolojinin demir yumruğunu kırmayı başardı. 1957’ye gelindiğinde Rus Devrimi’nin gerçekleşmesinin ardından popülaritesini yitiren Rus sineması, balesi ve müziği büyük bir sıçrama yaşadı.
Devrimden 40 yıl sonra Rusya, tıpkı Fransa’nın devrimden 40 yıl sonra Avrupa'nın ikinci gücü olması gibi dünyanın ikinci süper gücü haline geldi. Devrimden 40 yıl sonra Rusya'nın, bir ulus devlet olarak yeniden canlanması, SSCB’nin dağılması ve çöküşünün muazzam şokunu atlatana kadar ayakta kalabilmesini sağlayan en önemli faktörlerden biriydi.
Çin Devrimi
Benzer bir karşılaştırma 1949'daki Çin Devrimi ile de yapılabilir. 1989’a gelindiğinde, Çin tarihinin devrim sayfasını tamamen kapatmış ve ulus devlet olarak yeni bir sayfa açmıştı. Bu durum, Çin Devrimi’nin Fransız ve Rus Devrimlerinin yeni bir versiyonu olduğu anlamına geliyordu.
Fransa, Rusya ve Çin atılımlar yaparak kendilerini eski devrim tantanasından uzaklaştırabildiler ve devrimin 40’ıncı yıldönümünü kutlayan İran İslam Cumhuriyeti'nin gerçekleştiremediği ulus devleti yeniden hayata geçirdiler.
İran’daki geleceğe yönelik belirsizlik, mevcut ekonomik çöküş, uluslararası diplomatik izolasyon, sosyal ve kültürel yanlış bilgilendirme ve daha pek çok olumsuzluk, ülke yöneticilerinin ve liderlerinin devrimin kısa ömürlü bir dönem olması ve ulus devlete geçiş yapılması gerektiğini anlama konusundaki başarısızlıklarının bir sonucudur.
Kim bilir belki de artık İranlı mollaların Fransa, Rusya veya Çin'den bir şeyler öğrenme zamanı gelmiştir.



Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
TT

Dünya liderleri, Avustralya’daki Bondi sahili saldırısını kınadı

14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)
14 Aralık 2025'te Avustralya'nın Bondi plajındaki silahlı saldırı olay yerinde bir polis aracı duruyor (Reuters)

Dünya liderleri, Pazar günü Sydney’in Bondi Sahili’nde düzenlenen Yahudi kutlamasına yönelik saldırıyı şiddetle kınadı. Saldırıda en az 12 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, olayı “Avustralya’daki Yahudilere yönelik bir saldırı. Hanuka Bayramı’nın ilk günü, normalde sevinç ve inançla kutlanması gereken bir gün…” sözleriyle değerlendirdi ve polis ile güvenlik güçlerinin olaya karışanları tespit etmek için çalıştığını söyledi.

frgt
Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatı (ASIO) Güvenlik Genel Direktörü Mike Burgess, Sidney'deki Bondi Plajı saldırısının ardından 14 Aralık 2025'te Canberra'daki Parlamento Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşuyor (EPA)

Avustralya muhalefet partisi Liberal Parti lideri Susan Lee, “Avustralyalılar bu akşam derin bir yas içinde. Şiddet ve nefret, toplumumuzun kalbini vurdu… Hepimizin bildiği ve sevdiği Bondi’de” ifadelerini kullandı.

frgt
Avustralya Federal Polisi'nde ulusal güvenlikten sorumlu geçici komiser yardımcısı Nigel Ryan (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, “Bu dünyada antisemitizme yer yok. Kalplerimiz bu korkunç saldırının kurbanları, Yahudi toplumu ve Avustralya halkı ile birlikte” dedi.

Saldırıya ilişkin tepkilerini dile getiren dünya liderleri arasında İngiltere Başbakanı Keir Starmer, olayın “son derece üzücü haberler” olduğunu söyledi. Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ise, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bir aile gibi olduğunu belirterek, Bondi’deki saldırının kurbanlarıyla dayanışma içinde olduklarını ifade etti.

sd
Avustralya polisi ve acil durum ekipleri, 14 Aralık 2025'te Bondi Plajı'ndaki silahlı saldırı olayının yaşandığı yere yakın bir bölgede çalışıyor (EPA)

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, saldırının “Yahudi topluluğuna yönelik antisemitizmin bir sonucu” olduğunu ifade etti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avustralya ve Yahudilerle dayanışma içindeyiz. Şiddet, nefret ve antisemitizme karşı birleşiyoruz” açıklamasında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson da benzer şekilde saldırıyı kınayarak, kurbanlar ve ailelerine başsağlığı dileklerini iletti.

ABD ve Kanada yetkilileri de saldırıyı terör eylemi olarak nitelendirerek, kurbanlara ve Avustralya halkına destek mesajı verdi. Almanya’daki Yahudi Derneği ise yaptığı açıklamada, “Derin bir şok içindeyiz. Antisemitizm öldürür” ifadelerini kullandı.

New South Wales Başbakanı Chris Minns, “Hanuka’nın ilk günü kutlanan bir bayram, ne yazık ki bu korkunç saldırı nedeniyle kabusa dönüştü. En az 12 kişi hayatını kaybetti, saldırganlardan biri de öldü” dedi.


Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
TT

Avustralya, silahlı saldırganı durduran Ahmed el Ahmed'i konuşuyor

Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)
Ahmed'in silahlı saldırganla karşı karşıya geldiği anı ve vurulduktan sonra tedavi edildiği anı gösteren bir videodan alınan birleşik görüntü (Dolaşımda)

Bondi Plajı’nda düzenlenen Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan ve en az 12 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya dair ortaya çıkan görüntülerde, bir sivilin saldırgana müdahale ederek silahını elinden aldığı görüldü. Söz konusu davranış, kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, çok sayıda kişinin hayatının kurtarılmış olabileceği değerlendirildi.

Görüntülerde, otoparkta beyaz tişört giymiş bir kişinin, tüfek taşıyan koyu renkli tişörtlü saldırgana hızla yaklaştığı, arkasından saldırarak silahı ele geçirdiği ve ardından silahı saldırgana doğrulttuğu görülüyor. Saldırganın dengesini kaybederek geriye doğru çekildiği ve köprüye doğru yöneldiği, kahraman vatandaşın silahı daha sonra yere bıraktığı anlar videoda net şekilde yer alıyor.

Olay anına ait görüntüler kısa sürede sosyal medyada yayılırken, çok sayıda kullanıcı müdahalede bulunan kişinin cesaretini övdü ve bu davranışın birçok insanın hayatını kurtarmış olabileceğini dile getirdi. Avustralya merkezli News.com.au sitesi, kahraman olarak anılan kişinin Sidney’de yaşayan ve Sutherland’da bir manav işleten 43 yaşındaki Ahmed el-Ahmed olduğunu duyurdu.

İki çocuk babası olan Ahmed’in, bu müdahalesi sırasında iki kurşunla yaralandığı, kuzeninin 7News kanalına yaptığı açıklamayla doğrulandı. Duygusal görüntülerde, 43 yaşındaki manavın saldırganlardan birinin silahını zorla aldığı anlar dikkat çekti.

h
Viral videodan bir görüntü (ABC Avustralya Haber Ağı)

Reuters, güvenilir görüntüler üzerinden videonun doğruluğunu teyit etti. Ajans ayrıca, söz konusu görüntülerdeki saldırganların, daha sonra polis tarafından çevrelendiği doğrulanan kişilerle aynı kişiler olduğunu, kıyafetlerinden yola çıkarak belirlediğini aktardı. Şüpheli saldırganlardan birinin öldürüldüğü, diğerinin ise ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

“Nefreti körüklüyor” açıklaması

Saldırıdan saatler sonra açıklama yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ağustos ayında Avustralya Başbakanı Anthony Albanese’ye bir mektup gönderdiğini ve Canberra yönetimini “antisemitizm ateşini körüklemekle” suçladığını söyledi.

Albanese hükümetinin Filistin devletini tanımayı da içeren politikalarının, Yahudi karşıtlığını teşvik ettiğini ve sokaklarda yayılmasına neden olduğunu savunan Netanyahu “Antisemitizm bir kanserdir. Liderler sessiz kaldığında yayılır. Zayıflığın yerini eylem almalıdır” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı “dehşet verici” olarak nitelendiren Netanyahu, “Bu soğukkanlı bir cinayettir. Ne yazık ki her dakika kurbanların sayısı artıyor. En uç kötülüğü gördük. Aynı zamanda Yahudi kahramanlığının zirvesine de tanık olduk” dedi. Netanyahu, kendisinin Yahudi olduğunu söyleyen ve saldırganlardan birinin silahını alan bir sivile atıfta bulundu.

Netanyahu açıklamasında, “Küresel antisemitizme karşı bir mücadele içindeyiz. Bununla mücadele etmenin tek yolu onu açıkça kınamak ve kararlılıkla karşı durmaktır. İsrail’de yaptığımız da budur. Ordumuz, güvenlik güçlerimiz, hükümetimiz ve halkımızla birlikte bunu sürdürmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Avustralya hükümetine dolaylı eleştirilerde bulunan Netanyahu, “Kınamayan, hatta teşvik edenleri kınamayı sürdüreceğiz. Özgür ülkelerin liderlerinden beklenen adımları atmaları için baskı yapmaya devam edeceğiz. Teslim olmayacağız, eğilmeyeceğiz ve atalarımızın yaptığı gibi mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.


Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
TT

Boeing motor arızası Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı pistinde yangına neden oldu

United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)
United Airlines uçağı kazasında dumanlar yükseliyor (Reuters)

United Airlines’a ait bir Boeing 777-200ER uçağı, kalkış sırasında meydana gelen motor arızası nedeniyle pistte çıkan yangın sonucu dün Tokyo’ya gitmek üzere havalandığı Washington’daki Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri dönmek zorunda kaldı.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre United Airlines şirketi, “UAL803, kalkıştan kısa bir süre sonra Washington’daki Dulles Uluslararası Havalimanı’na geri döndü ve motorlarından birinde meydana gelen güç kaybını gidermek için güvenli bir şekilde indi” açıklamasını yaptı ve 275 yolcu ve 15 mürettebat arasında yaralanan olmadığını belirtti.

Açıklamaya göre yolcuların başka bir uçakla United Airlines uçuşunun asıl varış noktası olan Tokyo Haneda Havalimanı'na götürmesi planlanıyor.

ABD'nin başkenti Washington’daki en büyük havaalanı olan Dulles Uluslararası Havaalanı’nın sözcüsü, uçağın saat 12:20 civarında (17:20 GMT) kalktığını ve olayın ‘pist yakınlarındaki bazı ağaçlarda yangına neden olduğunu’ söyledi.

Sözcü, açıklamasına şöyle devam etti:

“Yangın söndürüldü, uçak Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndü, saat 13.30 civarında güvenli bir şekilde indi ve havalimanı itfaiye ekipleri tarafından incelendi.”

Hasar gören pistin sınırlı bir süre için kapatıldığını açıklayan sözcü, Dallas Uluslararası Havaalanı'nda birkaç pist olduğu için diğer uçuşların etkilenmediğini de sözlerine ekledi.

rfgtyh
Uçak Dulles Uluslararası Havalimanı'na indikten sonra, bir acil müdahale aracı pistin yakınlarındaki yangını söndürmeye çalışıyor (Reuters)

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), uçağın ‘kalkış sırasında motor arızası’ yaşadığı için Dulles Uluslararası Havaalanı’na geri döndüğünü açıkladı, ancak daha fazla ayrıntı vermedi. FAA, olayı soruşturacağını belirtti.

ABD Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu (NTSB) da resmi bir soruşturma açıp açmayacağına karar vermek için şu anda olayla ilgili verileri topladığını duyurdu.

Havacılık haber ağı AIRLIVE, uçağın motorunun kalkış sırasında alev aldığını ve pistin sonunda yangına neden olduğunu bildirdi.

AIRLIVE, olayın ardından acil iniş denemesi öncesinde uçağın ağırlığını azaltmak için kritik bir güvenlik prosedürü olan yakıt boşaltma manevrası yaptığının görüldüğü bildirdi.

AIRLIVE tarafından yayınlanan uçak kayıt bilgilerine göre uçak 1998 kasımında Continental Airlines'a teslim edilmiş, daha sonra United Airlines tarafından satın alınmış ve (2024 yılından beri GE Aerospace olarak bilinen) iki General Electric motorla donatılmıştı.