Zaoui:Yurttaşlık bilincinin zayıflığı nefret söylemi üretiyor

Amin Zaoui
Amin Zaoui
TT

Zaoui:Yurttaşlık bilincinin zayıflığı nefret söylemi üretiyor

Amin Zaoui
Amin Zaoui

Amin Zaoui Cezayirli bir roman yazarı ve akademisyen. Halihazırda Vahran Üniversitesi’nde profesör olan Zoui, bir dönem başkent Cezayir’deki Ulusal Kütüphane Müdürlüğü'nü de yürütmüştü. Birçok edebiyat ödülü kazanan  Zoui’nin uluslararası toplantı ve buluşmalarda edebi olarak önemli bir varlığı da bulunuyor. Hem Arapça hem de Fransızca bir çok romanı yayınlanan Zoui, son olarak Arapça “Samimi Dostlar” romanını yayınladı.
Cahiziyye Kültür Merkezi’ndeki Roman Derneği’nde son romanı “Samimi Dostlar” için yapılan tanıtım vesilesiyle kendisi ile konuştuk ve ortaya bu röportaj çıktı:
-Son romanınız “Samimi Dostlar”ın kahramanları Müslüman Rüşdi, Hristiyan Augustin ve Yahudi Levi, ve üçü de Cezayir Bağımsızlık savaşına katılıyor. Bu bir birlikte yaşama çağrısı mı ve neden sonu acı bitiyor?
Evet, “Samimi Dostlar” romanı, bir yanıyla inançları, ırkları ve dilleri ne olursa olsun herkese yetecek kadar bir geniş vatanda yani Cezayir’de birlikte yaşamaya ve hoşgörüye bir çağrıdır.  Diğer yanı ile de resmi tarihe karşı çıkan bir romandır. Romanda geçen olaylar Cezayir tarihinin İkinci Dünya Savaşı sonrası döneminden başlayarak bağımsızlığa kadar olan dönemde geçmektedir. Yani Bağmsızlık Savaşı’nın öncesi ve sonrasındaki döneme aittir. Roman, okura Cezayir toplumundan örnekler sunmaktadır. Örneğin Peder Deval dini bir kişiliktir. Ama roman boyunca onun nasıl devrimin bir destekçisine dönüştüğünü, devrim sırasında kendisine  Muhammed Deval adının verilmesini, Cezayir’de yaşayan bütün bu hristiyanların nasıl sömürge Cezayir’de haksızlığa ve sömüreye karşı olan aydınlanmacı hareketin ve devrimin bir parçası oldukları anlatılmaktadır. Buna karşılık; yine Hristiyan olan Vahran’ın Belediye Başkanı Gabriel Lambert tam karşıt bir örneği yani faşist ve radikal bir Hristiyanı temsil etmekte.
Bu 2 kişilik üzerinden Cezayir toplumu içerisindeki Hristiyanlar arasındaki iki karşıt bakış açısına yer vermeye çalıştım. Romanın bir diğer kişisi ise bir Yahudi olan Levi Zmorman en-Nakava’dır. Nakava ailesi Tilimsan’ın büyük ailelerinden biridir ve dedeleri Devin, Tilimsan şehrinin büyük hahamı ve “el-Andijan”lardan biridir. Bu ad; Cezayir’de 1870 yılında yürürlüğe giren yasaya göre sadece Yahudi ve Müslümanlar için kullanılırdı. Avrupalılar için ise kullanılmazdı. Romanın üçüncü kahramanı ise müslüman Avolay Rüşdi’dir. Bu üç kişi Vahran’daki bir askeri kışlada karşılaşıyorlar ve dost ya da kardeş gibi yaşıyorlar.
Dönemin Vahran toplumunu ve o günlerde yaşanan olayları, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra ve Cezayir Devrimi’nin arifesinde Cezayir’i ve bilhassa romanın olaylarının geçtiği Vahran’ın nasıl göründüğnü anlamak için tarih ve sosyoloji ile ilgili birçok kitap okudum. Bu okumalarımın beni, Cezayir toplumunun geçmişte dinler, ırklar ve dillerden oluşan bir karışım olduğu sonuca götürdüğünü söyleyebilirim.Romanımda, Cezayir tarihine yeni bir bakış açısı getirmek için de elimden geldiğince Cezayir toplumunu oluşturan bütün bu renkleri temsil eden kişilere yer vermeye çalıştım.
- “Bacak Bacak Üstüne” adlı bir başka romanınız da devrim ve mücahitlerin tarihine ışık tutuyordu. Sizce edebiyatın tarih, edebiyatçının da tarihçi gibi olması mümkün müdür?
Evet romanlarda tarihi yazarlar. Ama tarihi olayları; şu yılda bu savaş yaşandı ya da bu yılda mücahitler kazandı gibi kronolojik ve sıkıcı bir şekilde değil de çok daha zevkli ve edebi bir üslupla anlatırlar. Romanlar; okuyucuya belirli bir zaman dilimini edebi ve eğlenceli bir şekilde anlatarak tarihi yazarlar. Ben de tarihi düzeltmek için tam olarak bu metodu kullanıyorum . “Samimi Dostlar”  adlı roman projemin de amacı budur. Vahran’da bir asker kışlasında 3 kişi bir araya geliyor, her birinin kendi özel hayatı var, her birinin babası, annesi, dedesi, sokağı, kendi özel hatıraları ve kültürel kaynakları var. Ama bir asker kışlası üçünü de bir araya getiriyor ve burada günlük yaşamlarını sanki kardeş, arkadaş ve samimi dostlar gibi geçiriyorlar. Çünkü romanın vermek istediği -ki bu benimdir de- mesaj; vatan dinden, vatandaşlık ibadetten önce gelir. Neden? Çünkü vatan bütün dinleri, inançları, inançsızlıkları bir araya getirendir. Vatandaşlık kültürüne sahip olduğumuzda dinimizi ve başkalarının dinini koruruz. Vatandaşlık kültürüne sahip olmadığımızda ise nefret kültürünü üretiriz, birbirimize benim dinim bana senin dinin ise sana deriz ve düşmanlık ile dışlama başlar. Roman; temel bir meseleyi yani vatan her şeyden önce gelir, vatan herkesin yaşadığı alandır, ten rengimiz, inancımız ve dilimiz farklı olsa da hepimizi koruyandır meselesini savunmaktadır. Bir müslüman, yahudi ve hristiyan bu kışla da karşılaşıyorlar ve sonra devrim başlıyor. Onlar da hep birlikte devrime katılıyorlar. Çüünkü aralarında ortak bir dava var. Vatanı, bağımsızlığı, onuru, adaleti ve Cezayir’i savunmak. Tüm kalpleri ile inanarak devrime katılıyorlar. Çünkü devrimin bir dini yoktur. Din her zaman arka plandadır çünkü vatan olmazsa din de olmaz. Vatan insani bir değerdir. Bu nedenle Levi en-Nakava (Yahudi) devrim sırasında şehit düştüğünde devrimin diğer şehitleri gibi görülür.
Ama ne yazık ki bağımsızlıktan sonra şehitlerin naaşları onlar için hazırlanan şehitliğe taşındığında sorun bir kez daha gün yüzüne çıkar. Levi El-Nakava’nın şehitler mezarlığına defnedilmesine izin verilmez. Çünkü devrim perdesi ile örtülmüş olan din tekrar gün yüzüne çıkmaya ve din üzerindeki perdenin altından yavaşça baş göstermeye başlamıştır. Ardından “Kutsal Şiddet” bağımsız Cezayir’de yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda bir kez daha esir alır
-Cezayir’in resmi tarihi anlatısına karşı mısınız?
Evet, karşıyım hatta kınıyorum. Bu nedenle; Samimi Dostlar romanının resmi tarihe karşı olmasını istedim. Bugün bilhassa romanlar aracılığıyla tarihi okuyan gençlere; gerçeği geri vermemiz ve Cezayir devriminin tarihinin renkli ve karmaşık gerçeklerini onlara geri getirmemiz gerektiğini söylemek istedim. Cezayir’in tarihi şimdi bizlere okutulan tarih değildir. Bu tarih yalanlar ve iftiralar ile doludur. Oysa Cezayir tarihi bundan çok daha derindir. Bana göre romanlar, edebiyat aracılığıyla bunları cesaretle ifade etmelidirler. Çünkü roman, tarih yazımı değil bir zevktir.
Roman; yazım, dil, yapı ve şiirsellik düzeyinde dengeli bir metindir. Ama ben aynı zamanda bu metnin kültürel ve içeriksel boyutunu da yorumluyorum.
-Başlangıçta Arapça yazıyordunuz daha sonra Fransızca da yazmaya başladınız, peki roman yazımında daha çok tercih ettiğiniz dil hangisi? Kimileri Fransızca yazma nedeninizin Fransa’da tanınmak olduğunu söylüyorlar, buna ne diyorsunuz?
Şahsen Arapça ya da Fransızca yazsam da okuruma ihanet etmediğimi düşünüyorum. Çünkü Arapça yazdığım konular ve sorunlar Fransızca yazdıklarım ile aynı, Arapçada ele aldığım dertler ve hüzünler ile Fransızca da ele aldıklarım arasında hiçbir fark bulunmuyor. Ben iki kişi değilim. Bu nedenle iki dildeki yazılarımda iç içe geçmektedir. Hatta Fransızca metinlerde yer alan bazı kişiler Arapça yazdığım metinde yer alan kişilerin bir devamı ya da uzantısı olabiliyor. Ben, Arapça ya da Fransızca yazsam da sonuç olarak hepsi de roman projeme hizmet etmektedir
-Peki bu roman projenizin özellikleri nelerdir?
Roman projem, şunlara dayanmaktadır: Birincisi kadını savunmaktır. Kadının haklarını, özgürlüğünü, toplum içinde varlığını, siyasi varlığını, ekonomik varlığını, kültür ve bilim alanındaki varlığını savunmaktır.
İkinci nokta; din, dindarlık, kutsallar, kutsal şiddettir. Bu konular en çok üzerinde düşündüğüm konulardandır. Çünkü günümüzde din, siyasi  alanda kullanılan bir sermayeye dönüştü.
Üçüncü nokta ise tarihtir. Tarih, geçmişe yayılmış özümüz ve tarih ile ilişkimizi çok düşünüyorum. Bence geçmişimizin bizim için bir yük ya da önümüzde süreklediğimiz ve bizi yavaşlatan bir ağırlığa dönüşmemelidir. Bilakis sadece ilerlemek için dönüp ona baktığımız bir şey olmalıdır. Bu proje de benim için önemli olan bir diğer konu da çoğulculuğu, kültürel çoğulculuğu, dini çoğulculuğu, ırk ve insani çoğulculuğu savunmaktır. Bana göre tek tip toplumlar ölü ve başarısız toplumlardır. İçinde farklılığı ve çeşitliliği barındıran toplumlar ise gelişme, ilerleme gücüne ve potansiyeline sahip toplumlardır.
-Din hakkında söyledikleriniz ve romanlarınızda din ile ilgili görüşleriniz ile dini bir araç gibi kullananlara karşı olduğunuzu belirtiyorsunuz. Ama bazı okurlar bunu sizin dine karşı olduğunuz şeklinde anlıyorlar. Bildiğiniz gibi İslamofobi karşı yakada yani Avrupa’da çok yaygın.
Kitaplarım 13 dünya diline çevrildi. Çünkü bana göre kitaplarımın hayatı insanlaştırmak gibi açık ve net bir projesi bulunuyor. Dine gelince, ben iki şeyi birbirinden ayırıyorum. Yani din ile dindarlığı ve beni aslı rahatsız eden şey “dindarlık”tır. Din ise kişisel bir meseledir. Dinimin ne olduğunu umursamıyorum. Aynı şekilde hristiyan, müslüman, yahudi, budist ya da dinsiz olsun karşımdakinin hangi dinden olduğu  ile de ilgilenmiyorum. Benim için önemli olan; insanın çevresi ve içinde yaşadığı ortam ile ilişkisi ile vatadaşlığın değerini ne kadar bildiğidir. Savunduğum vatandaşlık felsefesi tek ilgi alanımdır. Dindar olmak ya da öğle ezanı okunduğunda otoyolun ortasında arabayı durdurup namaz kılmaya gelince ben bunu din olarak kabul etmiyorum. Benim için bu dindarlıktır. Bizi öldüren, hakkımızda kötü bir algı oluşmasını sağlayan da bu olgular ve uygulamalardır. Çünkü günümüzde din bir politikaya ve  şekilciliğe dönüştü. Dolayısıyla bu uygulamalar insanı maneviyattan ve aslında korku, sorgulama, felsefe, şüphe olan gerçek dinden uzaklaştırmaktadır. Dini  bütün bu büyük değerlerden uzaklaştırarak içini boşaltmaktadır. Kısacası sakal bırakmak ve tesbih taşımak din değildir. Bugün geldiğimiz durum gerçekten de çok garip. Dün televizyon da hem de canlı yayında hocanın biri, içine cin girdiğini söylenen birisinin içinden cin çıkarıyordu. Gerçekten de çok garip değil mi? Sözde cinle konuşup seni kovuyorum, seni Kuran’la yakacağım gibi şeyler söylüyordu. Bu kadar mı düştük, hem de din adına? Bu uygulamaların durması ve kınanması gerekir. Bence bu aydınların görevidir. Bizim görevimiz bu tür uygulamaları kınamaktır. Çünkü bu uygulamalar çocuklarımızı, yeni nesli bozmaktadır. Ben bu tür bir dindarlığı, saçmalığı ve dinin bu şekilde sömürülmesini kınıyorum. Kuran’ı Kerim; dini ve kendisini kötüleyen bir şekilde televizyon ekranlarına değil kalplerimize ve dillerimize yerleşmelidir. Ama ne yazık ki bu sorun; İslam dünyamızın birçok ülkesinde mevcuttur ve durum gün geçtikçe daha tehlikeli bir hale gelmektedir.
-Yetmişli yılların edebiyatında sol ideoloji baskındı. Örneğin Tahar Ouettar ve Rachid Boudjedra gibi edebiyatçılar da bunu görebiliriz. Seksenli ve doksanlı yıllarda ise farklı konular ele alınmaya başladı. Sizce bu ideolojilerin yıkıldığı ve edebiyatın onlardan vazgeçtiği anlamına mı gelmektedir?
Yazmada ideolojilere güvenirseniz bu,yaratıcı yazımda kaybetmeye mahkumsunuz demektir. Ancak adalet ve özgürlük gibi değerleri savunmak insanı başkadır. Çünkü bu insanı savunmaktır. Yazmak; güzelliği, özgürlüğü, adaleti, sosyal adaleti, kişisel özgürlüğü savunmaktır. Bana göre genel olarak yazmanın amacı da budur. Doğal olarak yetmişli yıllarda  baskın olan ideoloji solcu ya da sosyalist düşünceydi. Dolayısıyla siyasi düzeyde bu ideolojinin baskın olması yazıyı da etkilemiş ve onu estetik olan her lşeyden uzaklaştırmıştır. Şahsen yetmişli yıllarda bile sürünün dışında olmayı seçtiğimi belirtmeliyim. O dönemde adaleti sosyalist bir ideoloji olarak değil de bir değer olarak savunduğum için beni bir burjuva veya liberal olarak görürlerdi.



Kolombiya yargısı, Meta'ya dava açan yetişkin filmi yıldızını haklı buldu

Esperanza Gómez'in Instagram'da 1,6 milyon, TikTok'taysa 1,7 milyon takipçisi var (Instagram/@yoesperanzagomez)
Esperanza Gómez'in Instagram'da 1,6 milyon, TikTok'taysa 1,7 milyon takipçisi var (Instagram/@yoesperanzagomez)
TT

Kolombiya yargısı, Meta'ya dava açan yetişkin filmi yıldızını haklı buldu

Esperanza Gómez'in Instagram'da 1,6 milyon, TikTok'taysa 1,7 milyon takipçisi var (Instagram/@yoesperanzagomez)
Esperanza Gómez'in Instagram'da 1,6 milyon, TikTok'taysa 1,7 milyon takipçisi var (Instagram/@yoesperanzagomez)

Kolombiya Anayasa Mahkemesi, ülkenin en meşhur yetişkin filmi yıldızlarından birinin açtığı davada vardığı kararı cuma günü açıkladı. 

Esperanza Gomez'in 5 milyon takipçili Instagram hesabının kapatılmasının, onun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varıldı. 

İç çamaşırlı fotoğraflar paylaşmasının işinin bir parçası olduğunu savunan 45 yaşındaki oyuncu, net bir açıklama yapılmadan hesabının kapatılmasının çalışma kabiliyetini etkilediğini vurgulamıştı. 

Meta ise çıplaklığa dair kurallarının ihlal edildiğini öne sürmüştü. 

Ancak Kolombiya Anayasa Mahkemesi, diğer hesaplarda benzer fotoğrafların paylaşıldığını belirterek Meta'nın politikalarını tutarsızca uyguladığı kanaatine vardı. 

Mahkeme, bu sosyal medya platformunun yanı sıra Facebook ve WhatsApp'ı da çatısında barındıran şirkete gizlilik politikalarını değiştirme emri verdi.

Meta'nın kurallarını daha net bir şekilde kullanıcılara aktarması gerektiği bildirildi. 

Sosyal medya devinin bu karara uymaması durumunda hangi yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceği net değil. 

Şirket henüz konuya dair herhangi bir yorum yapmadı. 

Meta daha önce de Güney Amerika mahkemelerinden politikalarını değiştirmesi yönünde uyarı almıştı.

Kısa süre önce Brezilya Yüksek Mahkemesi, yasadışı içeriklerden sosyal medya platformlarının sorumlu olduğunu belirtmiş, nefret söyleminin kullanımı gibi durumlarda hem bu paylaşımların hem de ilgili hesapların kaldırılması gerektiğini vurgulamıştı. 

Bu karar öncesinde onlarca X hesabının, dezenformasyon yaptıkları gerekçesiyle kapatılması emredilmişti. Başta karara uymayan sosyal medya platformu kısa bir süreliğine yasaklandıktan sonra Brezilya yargısını dinlemiş ve 5,1 milyon dolarlık ceza ödemişti. 
Independent Türkçe, BBC, AFP


İkinci sezonuyla dönen dizi Netflix'te zirveye oynuyor

Beauty in Black'te Kimmie'yi canlandıran 32 yaşındaki Taylor Polidore Williams, suç dizisi Snowfall'daki rolüyle de tanınıyor (Netflix)
Beauty in Black'te Kimmie'yi canlandıran 32 yaşındaki Taylor Polidore Williams, suç dizisi Snowfall'daki rolüyle de tanınıyor (Netflix)
TT

İkinci sezonuyla dönen dizi Netflix'te zirveye oynuyor

Beauty in Black'te Kimmie'yi canlandıran 32 yaşındaki Taylor Polidore Williams, suç dizisi Snowfall'daki rolüyle de tanınıyor (Netflix)
Beauty in Black'te Kimmie'yi canlandıran 32 yaşındaki Taylor Polidore Williams, suç dizisi Snowfall'daki rolüyle de tanınıyor (Netflix)

Tyler Perry'nin karanlık drama dizisi Beauty in Black'in ikinci sezonu Netflix'te izleyiciyle buluştu ve kısa sürede platformun en popüler yapımları arasına girdi.

Şikago'da geçen hikaye, genç yaşta evden atılan ve seks işçiliğine zorlanan Kimmie'nin hayatını anlatıyor. 

Netflix, 18 yaş altına uygun olmadığını belirttiği dizinin konusunu şöyle özetliyor:

Sorunlu bir aile ile yolu kesişen bir egzotik dansçının kaderi değişir. Bir kozmetik imparatorluğunu yöneten aile aynı zamanda girift bir kaçakçılık işinin de arkasındadır.

Taylor Polidore Williams ve Crystal Stewart'ın başrollerini paylaştığı dizi, yeni sezonun ilk bölümleri yayımlandıktan sadece birkaç gün sonra izlenme listelerinde zirveye çıktı.

İlk kez Ekim 2024'te yayına giren Beauty in Black, ilk 4 günde 8,7 milyon izlenmeye ulaşarak önce platformun en çok izlenen 4. dizisi olmuş, ardından zirveye yükselmişti.

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'ta diziyi değerlendiren izleyicilerden biri, "Normalde şiddet dolu yapımları sevmem, romantik dizileri tercih ederim. Ama bu diziye başladım ve ilk sezonu bir günde bitirdim. Bağımlılık yaptı" diye yazdı. 

Bir başka izleyici ise "Benzersiz bir konu, harika bir oyuncu kadrosu ve izletme gücü var. Yeni sezonlarda neler olacağını merakla bekliyorum" yorumunda bulundu.

Başka bir Netflix abonesi ise "Beauty in Black, Tyler Perry'nin şimdiye kadar yaptığı en iyi iş. Gerilim, dram ve karakterlerin inatçılığı olağanüstü. Evet, bazı kusurları var ama çılgınlığı ve sürükleyiciliğiyle bunu telafi ediyor" dedi. 

Ancak her eleştiri olumlu değil. Birleşik Krallık merkezli Guardian gazetesi, bir yıldız verdiği ilk sezonu "ahlaksızlıkla övünen, kasıtlı olarak pornografik ve kaotik bir karmaşa" diye niteliyor. Ready Steady Cut ise "yarım yamalak" bulduğu dizinin senaryosunu "gülünç" diye tanımlıyor. Decider, ana karakter Kimmie için "tek boyutlu" ifadesini kullanıyor.

Yine de bu olumsuz eleştiriler, izleyicilerin ikinci sezona büyük ilgi göstermesine engel olmadı. Beauty in Black, Türkiye'de en çok izlenen diziler arasında 7. sıraya yerleşti. ABD'de tüm rakiplerini geride bırakarak zirveye oturan dizi, Netflix'in küresel izlenme listesinde ise üçüncü sırada yer alıyor. 

Tyler Perry, yeni bölümlerle ilgili Netflix'in resmi sitesi Tudum'a yaptığı açıklamada, "Kimmie, asla küçümsenmemesi gereken bir karakterin ruhunu temsil ediyor. Hayranların onun hikayesini izlemeye devam etmesi için sabırsızlanıyorum. Eğer ilk sezon size çılgınca geldiyse, ikincisine hazır değilsiniz" dedi.

Independent Türkçe, Metro, ScreenRant, Decider, Guardian, Ready Steady Cut, Tudum


Başrol oyuncusu anlattı: Tarihin en kötü 100 filminden biri nasıl çekildi?

Ünlü rapçi ve aktör Ice Cube, Büyük Hayaller (The High Note), Yeni Nesil Ajan: Xander Cage'in Dönüşü (xXx: Return of Xander Cage) ve Zor Biraderler (Ride Along) serisiyle de tanınıyor (Amazon Prime Video)
Ünlü rapçi ve aktör Ice Cube, Büyük Hayaller (The High Note), Yeni Nesil Ajan: Xander Cage'in Dönüşü (xXx: Return of Xander Cage) ve Zor Biraderler (Ride Along) serisiyle de tanınıyor (Amazon Prime Video)
TT

Başrol oyuncusu anlattı: Tarihin en kötü 100 filminden biri nasıl çekildi?

Ünlü rapçi ve aktör Ice Cube, Büyük Hayaller (The High Note), Yeni Nesil Ajan: Xander Cage'in Dönüşü (xXx: Return of Xander Cage) ve Zor Biraderler (Ride Along) serisiyle de tanınıyor (Amazon Prime Video)
Ünlü rapçi ve aktör Ice Cube, Büyük Hayaller (The High Note), Yeni Nesil Ajan: Xander Cage'in Dönüşü (xXx: Return of Xander Cage) ve Zor Biraderler (Ride Along) serisiyle de tanınıyor (Amazon Prime Video)

Ünlü oyuncu Ice Cube, başrolünde yer aldığı Dünyalar Savaşı'nın (War of the Worlds) çekim sürecine dair çarpıcı detaylar paylaştı.

Amerikalı YouTuber Kai Cenat'a verdiği röportajda Ice Cube, bilimkurguyla gerilim türlerini harmanlayan filmin 2020'de pandemi döneminde çekildiğini açıkladı. 56 yaşındaki oyuncu, sahnelerini yalnızca 15 günde tamamladığını ve sette yönetmen ya da diğer oyuncuların bulunmadığını söyledi:

Pandemi sırasında uygulanabilir tek yöntem buydu. Yönetmen yoktu, diğer oyuncular yoktu. Ben sahnelerimi tek başıma çektim.

Ice Cube, filmin ancak 5 yıl sonra vizyona girmesinin sebebinin ise haklarının el değiştirmesi olduğunu belirtti. Universal tarafından çekilen film, daha sonra Amazon'a satılmış. Ayrıca çekilen sahneler dışında kullanılan görüntülerin tamamının dünyanın farklı yerlerindeki güvenlik kameralarından alınması da süreci uzatmış:

Tüm görüntüler gerçek güvenlik kameralarından toplandı. Bu görüntülerin oluşturulması, toplanması ve kurgulanması yıllar sürdü.

H. G. Wells'in 1898 tarihli meşhur romanından esinlenen Dünyalar Savaşı, fragmanıyla kısa sürede viral olmuştu. 30 Temmuz'da Prime Video'da yayına giren film, ilk haftasında ABD dahil 30 ülkede platformun en çok izlenen yapımı oldu.

Ice Cube filmde bilgisayar güvenliği analisti William Radford'u canlandırıyor. Karakter, uzaylı istilasıyla sarsılan dünyada kendisini küresel bir felaketin merkezinde buluyor. Kadroda ayrıca Eva Longoria, Clark Gregg ve Andrea Savage gibi isimler yer alıyor.

Senaryosunu Kenny Golde ve Marc Hyman'ın yazdığı yapım, izleyicilerin büyük ilgisine rağmen eleştirmenlerden geçer not alamadı. Variety yazarı Peter Debruge, "felaket" diye nitelediği film hakkında şöyle demişti: 

Eğer bu projeyi yayımlayan şirket Amazon olmasaydı sonuç belki daha da korkutucu olabilirdi. Sizi 90 dakikalık Amazon reklamı gibi bir yapım bekliyor.

ScreenAnarchy, filmi "Önce komik derecede kötü, sonra da tamamen saçma" sözleriyle değerlendirirken, Cinemalogue ise "Yanlış kurgulanmış bu yeniden yapım gerilim yaratmayı başaramıyor; aksine ilerledikçe daha da gülünçleşiyor" yorumunda bulunuyor.

Dünyalar Savaşı, eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da yalnızca yüzde 4'lük bir beğeni puanına sahip. Yönetmenliğini Rich Lee'nin üstlendiği bilimkurgu, böylece sitenin tüm zamanların en kötü 100 filmi listesine 76. sıradan girdi.

Independent Türkçe, Deadline, Variety, Cinemalogue, ScreenAnarchy