Samir Caca: İran, Lübnan’da kazanamadı sadece şu anda hiç kimse kendisi ve Hizbullah ile yüzleşmek istemiyor

Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca
Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca
TT

Samir Caca: İran, Lübnan’da kazanamadı sadece şu anda hiç kimse kendisi ve Hizbullah ile yüzleşmek istemiyor

Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca
Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca

Maruni Hristiyan Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Dr. Samir Caca, “Hâlihazırda Lübnan’da hiç kimse İran’la yüzleşmek, mücadele etmek istemiyor. Bu, İran’ın kazandığı anlamına da gelmiyor. İran’ın Lübnan’da zafer kazandığı görüşlerini kabul etmiyorum” dedi. Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtlayan Caca, Hizbullah’ın silahı konusunda “Lübnan Kuvvetleri”nin tutumunun bazı müttefikleri tarafından desteklenmemesinden duyduğu üzüntüyü de dile getirdi. Caca, “Başbakan Saad Hariri, bu tutumuzu takdir ettiğini bildirdi ama karşı tarafın bunun doğru olmadığını anlaması için başka sesler de duyması gerekiyor. Çünkü çoğunluğun kendisini desteklediğini düşünür hale geldi” dedi.
Her bir oluşumun içindeki tarafların benzer ihlallerde bulunmasına rağmen Caca, politikada 8 ve 14 Mart adı verilen geniş çizgilerin hala var olduğunu belirtti. Özgür Yurtsever Hareketi ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile ilişkilerin “mevcut hali ile iyi olmadığını” ifade eden Caca, seçimlerin sona ermesi ve hükümetin kurulması ile işbirliğinin daha iyi seviyelere gelmesini umduğunu dile getirdi. Dr. Samir Caca, ”Biz, Cumhurbaşkanı’nın kendisi ile Cibran Basil ve arasındaki ilişkiyi birbirinden ayırıyoruz. Gecenin sonunda kimin kiminle ne konuştuğu bizi ilgilendirmiyor” dedi. 
İşte röportajın tam metni:
Hükümet kurulmasından sonraki aşamada Lübnan Kuvvetleri kendisine nasıl bir yol haritası belirledi?
Doğrusu ekonomik durum çok hassas ve yolsuzlukla mücadelenin gerekliliği vb. söylemleri kaldıracak bir durumda değil. Bunun yerine pratik adımlara yönelmeliyiz. Hükümet olarak atmamız gereken ilk ve öncelikli pratik adım, bana göre temel mesele olan bütçedir. Çünkü bütçe yani devletin gelir ve giderleri yaklaşık 30 yıldır tabiri caizse delik bir kap gibidir. Birçok kişi CEDRE Konferansı’na ve sonuçlarına güveniyor. Oysa ondan önce de 1, 2, 3 hatta 15. Paris Konferansı yapıldı. Ama eğer kap delikse içine ne koyarsak koyalım boşuna akıp gidecektir. Bu nedenle her şeyden önce kaptaki deliği tıkamalıyız. Açık konuşmamız gerekirse, Lübnan Kuvvetleri olarak bütçe konusunda net ve kararlı olacağımızın altını çizmek isterim. Çünkü CEDRE Konferansı’nda yürütülen müzakerelerde bütçe açığının %8 olduğu tahmin ediliyordu ama gerçekte yapılan hesapların ardından 2018 yılı bütçe açığının %11 oranında olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla bütçe açığını %11’den %7’ye indirmemiz gerekiyor yoksa Lübnan ekonomik ve finansal bir çöküşün eşiğine gelebilir. Elbette bunu yapmak hiç de kolay değil. CEDRE’de Lübnan’dan açığı gelecek 5 yıl süresince her yıl bir puan düşürmesi talep edildi. Ama bu öneri bütçe açığının %8 olduğu göz önüne alınarak yapılmıştı. Ancak görüldüğü gibi bütçe açığı %11’e ulaştı. Kamu borcu faizlerinin artması nedeniyle en az %1’lik bir artış gerçekleşeceği için 2019’da ise %12’ye ulaşacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla bu adım doğru değil ve uygulanması halinde de hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bunun yerine açığı %7- 7.5 indirmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Çünkü sadece o zaman doğru yolda yürümeye başladığımızı söyleyebiliriz.
Diğer yandan bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. O da devletin bugüne kadar hazırladığı bütçeler hep çoğu zaman uygundu. Ama asıl sorun, birçok bakanın memur alımı başta olmak üzere birçok kalemde bu bütçelere bağlı kalmamalarıydı. Örneğin sadece geçen yıl 4 ila 5 bin yeni memur alımı yapılmış. Siyasi makamların kendisi ile çelişmesi, belirlemiş olduğu bütçeyi aşması, memurluk için belirli yasalar koyması ardından bu yasaları bizzat kendisinin ihlal etmesi doğru değildir.
Yolsuzluğa karşı sessiz kalmayacağınızı belirttiniz, peki Lübnan Kuvvetleri’nin bu aşamada kendisine belirlediği parametreler nelerdir?
Eski hükümette elektrik sorununu nasıl ele aldıysak bundan sonra da o şekilde davranacağız. Nerede bir yolsuzluk ya da doğru olmayan bir şeyin kokusunu alırsak hemen harekete geçip gerekli adımları atacağız ve geçmemesi için çoğunluğu sağlamaya çalışacağız. Bu konuda hiçbir şeyi hatta siyasi ittifaklara önem vermeyeceğiz. Çünkü eski hükümette ittifakların sarsılabileceğini gördük. Bizler Lübnan’da yaşanan tüm sorunları görmezden gelip iktidar mücadelesine girmek için hükümet içerisinde yer almadık. Biz ancak Lübnan için bir şeyler yapmak ve ona hizmet etmek için hükümet içerisinde yer alırız. Aksi takdirde biz yokuz.
Lübnan Kuvvetleri ile Velid Canbolat, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Marada’yı bir araya getiren yeni ittifak mı kuruluyor?
Her bir oluşumun içindeki taraflar, benzer ihlallerde bulunsa da 8 ve 14 Mart adı verilen geniş çizgiler hala politikada varlıklarını koruyor. 14 Mart Bloğu, her ne kadar yaklaşım olarak farklı olsalar da Müstakbel ve Sosyalist Güçler’den oluşuyor. Örneğin Lübnan Kuvvetleri’nin bakanlık açıklamasının hazırlık oturumunda sunduğu devletin egemenliğini güçlendirme önerisi yeterince ilgi görmedi. Lübnan Kuvvetleri bu önerisini sadece bu amaçla yapmış olsa da diğer güçler tarafından yalnız bırakıldı. Hiç kimse bu öneriyi desteklemedi. Ama bu görüş ayrılıklarına rağmen 14 Mart Bloğu’nu gerektiğinde bir araya getirecek olan o çizginin hala var olduğuna inanıyorum. Aynı şey 8 Mart Bloğu için de geçerlidir. Bu geniş çizgiler altında hükümet içerisinde enerji gemileri konusu gibi bir dizi teknik konular da ele alınmaktadır. Bu konuda, Lübnan Kuvvetleri’nin her 2 taraftan da farklı bir tutum benimsediğini söyleyebiliriz. Örneğin Müstakbel ile aramızda olduğu gibi ortak bir siyasi anlayış olmasa da Sosyalist Güçler, Emel, Hizbullah ve Marada ile bu konuda aynı taraftaydık. Özgür Yurtsever Hareket ve diğerleri gibi biz de bu konuda Müstakbel Hareketi’nden farklı düşünüyoruz. Kısacası hükümet içerisinde birbirinden ayrı geniş çizgiler bulunuyor. Ama yine de bu, siyasi grupların ele alınan konuya göre taraf seçmelerini ve bu konudaki görüşlerine göre oylarını kullanmalarını engellemiyor.
Bir süredir Marada ile ilişkilerinizi iyi yönde gelişiyormuş gibi görünüyor. Diğer yandan Meclis Başkanı Berri ile de karşılıklı olarak ilişkileri iyileştirmeye yönelik bir eğilim içinde misiniz?
Bazı konularda anlaşırken bazıların da ihtilaf ediyoruz. Örneğin enerji gemileri gibi bazı iç sorunlarda Meclis Başkanı Berri ile aynı düşünüyoruz. Nitekim eski hükümette de ortak tavır içerisinde olduğumuz bazı konular vardı. Ama Arap Ekonomi Zirvesi gibi bazı bölgesel konularda çok farklı düşünüyoruz.
Özgür Yurtsever Hareketi ve Cumhurbaşkanı ile ilişkiniz nasıl? Hala Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile Özgür Yurtsever Hareketi’ni birbirinden ayırıyorsunuz, bu ilişkinin gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şimdi olduğu gibi iyi değil. Belki de bunun nedeni, hükümetin kuruluşu aşamasında, bizler hakkımız olanı almaya çalışırken Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in Lübnan Kuvvetleri’nin payını küçültme çabaları olabilir. Sırada ise parlamento seçimleri var ve doğal olarak mecliste daha fazla sandalye elde etmek için partilerin birbirleri ile daha çok rekabet etmesi içinde olacaklar. Dolayısıyla seçimlerin sona ermesi ve hükümetin kurulmasının ardından bazı konularda kendileri ile daha iyi bir işbirliğinde olacağımızı umuyorum. Nitekim eski hükümette, Suriyeli göçmenler gibi bazı konularda aynı bakış açısına sahipken enerji gemileri gibi diğer konularda karşı taraflardaydık.
Bu sözlerle hem Cumhurbaşkanı’nı hem de partiyi mi kastediyorsunuz?
Evet, ve hayır. Bizim için Cumhurbaşkanı’nın kendisi ile Cibran Basil aralarındaki ilişki ayrıdır. Gecenin sonunda kimin kiminle ne konuştuğu bizi ilgilendirmiyor. Bizler Cumhurbaşkanı’ndan bahsederken bu makama duyduğumuz saygıya dayanarak konuşuyoruz. Özgür Yurtsever Hareketi (ÖYH) bakanları ve Cumhurbaşkanı’na ait 9 bakan ile birlikte Avn’ın hükümet içerisinde en az 13 bakanı bulunurken bizim ise sadece 4 bakanımız var. Ama Dışişleri Bakanı Cibran Basil, cumhurbaşkanlığı makamını farklı amaçlar için kullanmak isterse elbette 13 bakanın tamamı kendisini desteklemeyecektir. Biz bu noktada parti ile Cumhurbaşkanı’nı ayırıyoruz. Örneğin enerji gemileri dışında seçim yasasından Suriyeli göçmenlere ve bütçeye kadar 2 yıldan bu yana Cumhurbaşkanı’nın politikalarını hep destekledik.
ÖYH yetkilileri, sizin karşı çıkmanız sonucunda hakkı olan 11 bakanlık yerine 9 bakanlık elde ettiğini iddia ediyorlar. Bu doğru mu?
Daha az bakanlık elde etmelerinin nedeni ben değilim. Hiç kimse kendisini kandırmasın. Dış Ticaret Bakanlığı ve Mültecilerden Sorumlu Devlet Bakanlığı zaten Esed yanlısı 8 Mart cephesinin hakkıydı.
Suriye rejimi destekçisi Hizbullah ile Cibran Basil arasında bir sorun vardı ve hükümetin kuruluşunun 2 ay gecikmesinin nedeni de budur.
Bakanlık açıklamasında, Hizbullah’ın silahı ve hükümetin bu konuyu ele alış şekline karşı çıktınız ama kimse sizin tarafınızda yer almadı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Lübnanlılar, İsrail işgaline karşı direnme hakkına sahiptir. Hepimiz buna inanıyoruz ama bu direnişin Lübnan devletinin meşru kurumları çerçevesinde yürütülmesi şartıyla. Ama onlar bunu reddediyorlar. Neden? İşte burada asıl meselenin İsrail’e karşı mücadele değil devlet dışında bir çerçeve oluşturma meselesi olduğu anlaşılıyor. Bizim de bunu yani meşru devletin kontrolü dışında bir silahlı gücü kabul etmemiz mümkün değil.
Hizbullah ile ilişkiniz nasıl?
Hizbullah ile aramızda hiçbir ilişki bulunmuyor. Ancak Bakanlar Kurulu ve meclisin işleyişini engellememek için bakanlar arasında halkın günlük meseleleri ile ilgili elbette bir görüş alışverişi oluyor. Aynı şekilde milletvekillerimiz de birbirleri ile görüşüyor ve görüş alışverişinde bulunuyor. Yani teknik konularda bir görüş alışverişi var.
Sınırdaki durum ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Mevcut askeri durumun sarsılmasına yönelik korkularınız var mı?
Doğrusu bölgedeki durum çok da iyi görünmüyor. Bölgede tansiyon yükselmiş görünüyor. Hatta son zamanlarda eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Bölgedeki durum hiç rahatlatıcı değil.
Hükümetin işleyişini engellememek adına hükümet içerisinde Hizbullah ile ilişkileri normalleştirmek istediğiniz söyleniyor, sizce öngörülebilir bir gelecekte Hizbullah silahlarına bir çözüm bulunabilir mi?
Bana sorarsanız, hâlihazırda tüm siyasi grupların yapması gereken kendi çıkarlarını düşünmek yerine bu konuda ilkeli olmak ve açık bir pozisyon benimsemektir. Örneğin bakanlık açıklamasında bizden başka siyasi grupların da silahın sadece meşru devletin elinde olması gerektiğini dile getirmesini dilerdim. Bu hepimizin hedefi olmalıdır. Evet, gerilimi yükseltmek istememelerini anlıyorum ama benim asıl anlamadığım şey bu konuda kesin bir pozisyon benimsemekten kaçınmalarıdır.
Başbakan Hariri bu tutumunuzu takdir etti mi?
Elbette, o bizim gibi düşünüyor. Ama karşı tarafın yaptığının doğru olmadığını anlaması için daha fazla sesin yükselmesi gerekiyor. Gerçekte Lübnanlıların büyük bir çoğunluğu buna karşı ama kimse sesini çıkarmadığı için karşı taraf da çoğunluğun kendisi gibi düşündüğüne inanıyor. İşte politik tartışmalar ve çekişmelerin nedeni de budur.
Bölgedeki genel hava İran’ın kazandığı ve bu zaferini Lübnan’da kullanmak istediği yönünde, sizce bu doğru mu?
Ben bu teoriye tamamen karşıyım. Çünkü bölgede İran’a karşı mücadele hala devam ediyor. Bazı yerlerde taktiksel zaferler elde edilirken bazılarında da taktiksel yenilgiler alınıyor. İran’ın Lübnan’ı tamamen kontrol altına aldığı doğru değil. Buna örnek olarak da Nasrallah’ın son önerileri verilebilir. Nitekim Lübnan ordusunu silahlandırmaya hazır olduklarını belirten İran Dışişleri Bakanı da farklı bir şekilde olsa da aynı öneriyi dile getirdi. Elbette onlar bu sözlerinde ciddiydi. Kendi ürünlerini, ilaçlarını Lübnan pazarlarına sokmak istiyorlar ama ne oldu? Bu çabaları bir sonuç verdi mi? Hayır, hiçbir sonuç vermedi ve hiçbir zaman da vermeyecek. Dolayısıyla İran’ın Lübnan’ı kontrol ettiği doğru değil. Hâlihazırda hiç kimse İran’la mücadele etmiyor, onunla yüzleşmek istemiyor ama bu İran’ın kazandığı anlamına da gelmiyor.
Arap ülkelerinin ve uluslararası toplumun hükümetin kurulmasına yönelik tepkileri beklediğiniz gibi coşkulu değil miydi?
Evet, doğru. Çünkü hükümetin kuruluşu 8 aydan fazla sürdü. Yine bu süreçte bazı beklenmedik şeyler de yaşandı. Örneğin 8 Mart Bloğu’ndan bir Sünni’yi bakan yapmak mantık dışıydı. Bakanlarının %100’ünün milletvekillerinden seçildiği bir grup var mı? Bu nedenle Arap ve uluslararası tarafların birçoğu bu hükümeti bir “oyalama hükümeti” olarak gördü.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.