Samir Caca: İran, Lübnan’da kazanamadı sadece şu anda hiç kimse kendisi ve Hizbullah ile yüzleşmek istemiyor

Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca
Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca
TT

Samir Caca: İran, Lübnan’da kazanamadı sadece şu anda hiç kimse kendisi ve Hizbullah ile yüzleşmek istemiyor

Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca
Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca

Maruni Hristiyan Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Dr. Samir Caca, “Hâlihazırda Lübnan’da hiç kimse İran’la yüzleşmek, mücadele etmek istemiyor. Bu, İran’ın kazandığı anlamına da gelmiyor. İran’ın Lübnan’da zafer kazandığı görüşlerini kabul etmiyorum” dedi. Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtlayan Caca, Hizbullah’ın silahı konusunda “Lübnan Kuvvetleri”nin tutumunun bazı müttefikleri tarafından desteklenmemesinden duyduğu üzüntüyü de dile getirdi. Caca, “Başbakan Saad Hariri, bu tutumuzu takdir ettiğini bildirdi ama karşı tarafın bunun doğru olmadığını anlaması için başka sesler de duyması gerekiyor. Çünkü çoğunluğun kendisini desteklediğini düşünür hale geldi” dedi.
Her bir oluşumun içindeki tarafların benzer ihlallerde bulunmasına rağmen Caca, politikada 8 ve 14 Mart adı verilen geniş çizgilerin hala var olduğunu belirtti. Özgür Yurtsever Hareketi ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile ilişkilerin “mevcut hali ile iyi olmadığını” ifade eden Caca, seçimlerin sona ermesi ve hükümetin kurulması ile işbirliğinin daha iyi seviyelere gelmesini umduğunu dile getirdi. Dr. Samir Caca, ”Biz, Cumhurbaşkanı’nın kendisi ile Cibran Basil ve arasındaki ilişkiyi birbirinden ayırıyoruz. Gecenin sonunda kimin kiminle ne konuştuğu bizi ilgilendirmiyor” dedi. 
İşte röportajın tam metni:
Hükümet kurulmasından sonraki aşamada Lübnan Kuvvetleri kendisine nasıl bir yol haritası belirledi?
Doğrusu ekonomik durum çok hassas ve yolsuzlukla mücadelenin gerekliliği vb. söylemleri kaldıracak bir durumda değil. Bunun yerine pratik adımlara yönelmeliyiz. Hükümet olarak atmamız gereken ilk ve öncelikli pratik adım, bana göre temel mesele olan bütçedir. Çünkü bütçe yani devletin gelir ve giderleri yaklaşık 30 yıldır tabiri caizse delik bir kap gibidir. Birçok kişi CEDRE Konferansı’na ve sonuçlarına güveniyor. Oysa ondan önce de 1, 2, 3 hatta 15. Paris Konferansı yapıldı. Ama eğer kap delikse içine ne koyarsak koyalım boşuna akıp gidecektir. Bu nedenle her şeyden önce kaptaki deliği tıkamalıyız. Açık konuşmamız gerekirse, Lübnan Kuvvetleri olarak bütçe konusunda net ve kararlı olacağımızın altını çizmek isterim. Çünkü CEDRE Konferansı’nda yürütülen müzakerelerde bütçe açığının %8 olduğu tahmin ediliyordu ama gerçekte yapılan hesapların ardından 2018 yılı bütçe açığının %11 oranında olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla bütçe açığını %11’den %7’ye indirmemiz gerekiyor yoksa Lübnan ekonomik ve finansal bir çöküşün eşiğine gelebilir. Elbette bunu yapmak hiç de kolay değil. CEDRE’de Lübnan’dan açığı gelecek 5 yıl süresince her yıl bir puan düşürmesi talep edildi. Ama bu öneri bütçe açığının %8 olduğu göz önüne alınarak yapılmıştı. Ancak görüldüğü gibi bütçe açığı %11’e ulaştı. Kamu borcu faizlerinin artması nedeniyle en az %1’lik bir artış gerçekleşeceği için 2019’da ise %12’ye ulaşacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla bu adım doğru değil ve uygulanması halinde de hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bunun yerine açığı %7- 7.5 indirmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Çünkü sadece o zaman doğru yolda yürümeye başladığımızı söyleyebiliriz.
Diğer yandan bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. O da devletin bugüne kadar hazırladığı bütçeler hep çoğu zaman uygundu. Ama asıl sorun, birçok bakanın memur alımı başta olmak üzere birçok kalemde bu bütçelere bağlı kalmamalarıydı. Örneğin sadece geçen yıl 4 ila 5 bin yeni memur alımı yapılmış. Siyasi makamların kendisi ile çelişmesi, belirlemiş olduğu bütçeyi aşması, memurluk için belirli yasalar koyması ardından bu yasaları bizzat kendisinin ihlal etmesi doğru değildir.
Yolsuzluğa karşı sessiz kalmayacağınızı belirttiniz, peki Lübnan Kuvvetleri’nin bu aşamada kendisine belirlediği parametreler nelerdir?
Eski hükümette elektrik sorununu nasıl ele aldıysak bundan sonra da o şekilde davranacağız. Nerede bir yolsuzluk ya da doğru olmayan bir şeyin kokusunu alırsak hemen harekete geçip gerekli adımları atacağız ve geçmemesi için çoğunluğu sağlamaya çalışacağız. Bu konuda hiçbir şeyi hatta siyasi ittifaklara önem vermeyeceğiz. Çünkü eski hükümette ittifakların sarsılabileceğini gördük. Bizler Lübnan’da yaşanan tüm sorunları görmezden gelip iktidar mücadelesine girmek için hükümet içerisinde yer almadık. Biz ancak Lübnan için bir şeyler yapmak ve ona hizmet etmek için hükümet içerisinde yer alırız. Aksi takdirde biz yokuz.
Lübnan Kuvvetleri ile Velid Canbolat, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Marada’yı bir araya getiren yeni ittifak mı kuruluyor?
Her bir oluşumun içindeki taraflar, benzer ihlallerde bulunsa da 8 ve 14 Mart adı verilen geniş çizgiler hala politikada varlıklarını koruyor. 14 Mart Bloğu, her ne kadar yaklaşım olarak farklı olsalar da Müstakbel ve Sosyalist Güçler’den oluşuyor. Örneğin Lübnan Kuvvetleri’nin bakanlık açıklamasının hazırlık oturumunda sunduğu devletin egemenliğini güçlendirme önerisi yeterince ilgi görmedi. Lübnan Kuvvetleri bu önerisini sadece bu amaçla yapmış olsa da diğer güçler tarafından yalnız bırakıldı. Hiç kimse bu öneriyi desteklemedi. Ama bu görüş ayrılıklarına rağmen 14 Mart Bloğu’nu gerektiğinde bir araya getirecek olan o çizginin hala var olduğuna inanıyorum. Aynı şey 8 Mart Bloğu için de geçerlidir. Bu geniş çizgiler altında hükümet içerisinde enerji gemileri konusu gibi bir dizi teknik konular da ele alınmaktadır. Bu konuda, Lübnan Kuvvetleri’nin her 2 taraftan da farklı bir tutum benimsediğini söyleyebiliriz. Örneğin Müstakbel ile aramızda olduğu gibi ortak bir siyasi anlayış olmasa da Sosyalist Güçler, Emel, Hizbullah ve Marada ile bu konuda aynı taraftaydık. Özgür Yurtsever Hareket ve diğerleri gibi biz de bu konuda Müstakbel Hareketi’nden farklı düşünüyoruz. Kısacası hükümet içerisinde birbirinden ayrı geniş çizgiler bulunuyor. Ama yine de bu, siyasi grupların ele alınan konuya göre taraf seçmelerini ve bu konudaki görüşlerine göre oylarını kullanmalarını engellemiyor.
Bir süredir Marada ile ilişkilerinizi iyi yönde gelişiyormuş gibi görünüyor. Diğer yandan Meclis Başkanı Berri ile de karşılıklı olarak ilişkileri iyileştirmeye yönelik bir eğilim içinde misiniz?
Bazı konularda anlaşırken bazıların da ihtilaf ediyoruz. Örneğin enerji gemileri gibi bazı iç sorunlarda Meclis Başkanı Berri ile aynı düşünüyoruz. Nitekim eski hükümette de ortak tavır içerisinde olduğumuz bazı konular vardı. Ama Arap Ekonomi Zirvesi gibi bazı bölgesel konularda çok farklı düşünüyoruz.
Özgür Yurtsever Hareketi ve Cumhurbaşkanı ile ilişkiniz nasıl? Hala Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile Özgür Yurtsever Hareketi’ni birbirinden ayırıyorsunuz, bu ilişkinin gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şimdi olduğu gibi iyi değil. Belki de bunun nedeni, hükümetin kuruluşu aşamasında, bizler hakkımız olanı almaya çalışırken Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in Lübnan Kuvvetleri’nin payını küçültme çabaları olabilir. Sırada ise parlamento seçimleri var ve doğal olarak mecliste daha fazla sandalye elde etmek için partilerin birbirleri ile daha çok rekabet etmesi içinde olacaklar. Dolayısıyla seçimlerin sona ermesi ve hükümetin kurulmasının ardından bazı konularda kendileri ile daha iyi bir işbirliğinde olacağımızı umuyorum. Nitekim eski hükümette, Suriyeli göçmenler gibi bazı konularda aynı bakış açısına sahipken enerji gemileri gibi diğer konularda karşı taraflardaydık.
Bu sözlerle hem Cumhurbaşkanı’nı hem de partiyi mi kastediyorsunuz?
Evet, ve hayır. Bizim için Cumhurbaşkanı’nın kendisi ile Cibran Basil aralarındaki ilişki ayrıdır. Gecenin sonunda kimin kiminle ne konuştuğu bizi ilgilendirmiyor. Bizler Cumhurbaşkanı’ndan bahsederken bu makama duyduğumuz saygıya dayanarak konuşuyoruz. Özgür Yurtsever Hareketi (ÖYH) bakanları ve Cumhurbaşkanı’na ait 9 bakan ile birlikte Avn’ın hükümet içerisinde en az 13 bakanı bulunurken bizim ise sadece 4 bakanımız var. Ama Dışişleri Bakanı Cibran Basil, cumhurbaşkanlığı makamını farklı amaçlar için kullanmak isterse elbette 13 bakanın tamamı kendisini desteklemeyecektir. Biz bu noktada parti ile Cumhurbaşkanı’nı ayırıyoruz. Örneğin enerji gemileri dışında seçim yasasından Suriyeli göçmenlere ve bütçeye kadar 2 yıldan bu yana Cumhurbaşkanı’nın politikalarını hep destekledik.
ÖYH yetkilileri, sizin karşı çıkmanız sonucunda hakkı olan 11 bakanlık yerine 9 bakanlık elde ettiğini iddia ediyorlar. Bu doğru mu?
Daha az bakanlık elde etmelerinin nedeni ben değilim. Hiç kimse kendisini kandırmasın. Dış Ticaret Bakanlığı ve Mültecilerden Sorumlu Devlet Bakanlığı zaten Esed yanlısı 8 Mart cephesinin hakkıydı.
Suriye rejimi destekçisi Hizbullah ile Cibran Basil arasında bir sorun vardı ve hükümetin kuruluşunun 2 ay gecikmesinin nedeni de budur.
Bakanlık açıklamasında, Hizbullah’ın silahı ve hükümetin bu konuyu ele alış şekline karşı çıktınız ama kimse sizin tarafınızda yer almadı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Lübnanlılar, İsrail işgaline karşı direnme hakkına sahiptir. Hepimiz buna inanıyoruz ama bu direnişin Lübnan devletinin meşru kurumları çerçevesinde yürütülmesi şartıyla. Ama onlar bunu reddediyorlar. Neden? İşte burada asıl meselenin İsrail’e karşı mücadele değil devlet dışında bir çerçeve oluşturma meselesi olduğu anlaşılıyor. Bizim de bunu yani meşru devletin kontrolü dışında bir silahlı gücü kabul etmemiz mümkün değil.
Hizbullah ile ilişkiniz nasıl?
Hizbullah ile aramızda hiçbir ilişki bulunmuyor. Ancak Bakanlar Kurulu ve meclisin işleyişini engellememek için bakanlar arasında halkın günlük meseleleri ile ilgili elbette bir görüş alışverişi oluyor. Aynı şekilde milletvekillerimiz de birbirleri ile görüşüyor ve görüş alışverişinde bulunuyor. Yani teknik konularda bir görüş alışverişi var.
Sınırdaki durum ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Mevcut askeri durumun sarsılmasına yönelik korkularınız var mı?
Doğrusu bölgedeki durum çok da iyi görünmüyor. Bölgede tansiyon yükselmiş görünüyor. Hatta son zamanlarda eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaştı. Bölgedeki durum hiç rahatlatıcı değil.
Hükümetin işleyişini engellememek adına hükümet içerisinde Hizbullah ile ilişkileri normalleştirmek istediğiniz söyleniyor, sizce öngörülebilir bir gelecekte Hizbullah silahlarına bir çözüm bulunabilir mi?
Bana sorarsanız, hâlihazırda tüm siyasi grupların yapması gereken kendi çıkarlarını düşünmek yerine bu konuda ilkeli olmak ve açık bir pozisyon benimsemektir. Örneğin bakanlık açıklamasında bizden başka siyasi grupların da silahın sadece meşru devletin elinde olması gerektiğini dile getirmesini dilerdim. Bu hepimizin hedefi olmalıdır. Evet, gerilimi yükseltmek istememelerini anlıyorum ama benim asıl anlamadığım şey bu konuda kesin bir pozisyon benimsemekten kaçınmalarıdır.
Başbakan Hariri bu tutumunuzu takdir etti mi?
Elbette, o bizim gibi düşünüyor. Ama karşı tarafın yaptığının doğru olmadığını anlaması için daha fazla sesin yükselmesi gerekiyor. Gerçekte Lübnanlıların büyük bir çoğunluğu buna karşı ama kimse sesini çıkarmadığı için karşı taraf da çoğunluğun kendisi gibi düşündüğüne inanıyor. İşte politik tartışmalar ve çekişmelerin nedeni de budur.
Bölgedeki genel hava İran’ın kazandığı ve bu zaferini Lübnan’da kullanmak istediği yönünde, sizce bu doğru mu?
Ben bu teoriye tamamen karşıyım. Çünkü bölgede İran’a karşı mücadele hala devam ediyor. Bazı yerlerde taktiksel zaferler elde edilirken bazılarında da taktiksel yenilgiler alınıyor. İran’ın Lübnan’ı tamamen kontrol altına aldığı doğru değil. Buna örnek olarak da Nasrallah’ın son önerileri verilebilir. Nitekim Lübnan ordusunu silahlandırmaya hazır olduklarını belirten İran Dışişleri Bakanı da farklı bir şekilde olsa da aynı öneriyi dile getirdi. Elbette onlar bu sözlerinde ciddiydi. Kendi ürünlerini, ilaçlarını Lübnan pazarlarına sokmak istiyorlar ama ne oldu? Bu çabaları bir sonuç verdi mi? Hayır, hiçbir sonuç vermedi ve hiçbir zaman da vermeyecek. Dolayısıyla İran’ın Lübnan’ı kontrol ettiği doğru değil. Hâlihazırda hiç kimse İran’la mücadele etmiyor, onunla yüzleşmek istemiyor ama bu İran’ın kazandığı anlamına da gelmiyor.
Arap ülkelerinin ve uluslararası toplumun hükümetin kurulmasına yönelik tepkileri beklediğiniz gibi coşkulu değil miydi?
Evet, doğru. Çünkü hükümetin kuruluşu 8 aydan fazla sürdü. Yine bu süreçte bazı beklenmedik şeyler de yaşandı. Örneğin 8 Mart Bloğu’ndan bir Sünni’yi bakan yapmak mantık dışıydı. Bakanlarının %100’ünün milletvekillerinden seçildiği bir grup var mı? Bu nedenle Arap ve uluslararası tarafların birçoğu bu hükümeti bir “oyalama hükümeti” olarak gördü.



Hüseyin Emir Abdullahiyan: Süleymani'nin dostu, İsrail'in düşmanı

Merhum İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, arka planda Kasım Süleymani (AFP)
TT

Hüseyin Emir Abdullahiyan: Süleymani'nin dostu, İsrail'in düşmanı

Merhum İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, arka planda Kasım Süleymani (AFP)

İran'ın kuzeybatısında pazartesi günü meydana gelen helikopter kazasında Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile birlikte hayatını kaybettiği açıklanan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Tahran'ın İsrail ve Batı karşıtı politikalarının ateşli bir savunucusuydu.

Reisi, 60 yaşındaki Abdullahiyan’ı Ağustos 2021'de atadı.

2013'ten 2021'e kadar bu görevi yürüten Muhammed Cevad Zarif'in yerine geçmek gibi zor bir görevi vardı; Zarif, önde gelen aktif bir diplomat, akıcı bir İngilizce konuşan, uluslararası çevrelerde tanınan bir yüz ve İran'ın dış politikasını yöneten deneyimli bir isimdi.

İran devlet televizyonu Emir Abdullahiyan'ı, Tahran tarafından yönetilen ve Lübnan Hizbullah'ı, Filistinli Hamas ile İslami Cihad hareketleri ve Iraklı silahlı gruplar gibi İran'ın ezeli düşmanı İsrail karşıtı grupların yer aldığı "Direniş Ekseni'nden üst düzey bir diplomat" olarak tanıttı.

Emir Abdullahiyan atandığı gün yaptığı açıklamada, bu grupların "İran'ın müttefikleri" olduğunu ve "onları güçlendirmenin hükümetin gündeminde olduğunu" söyledi.

Kapsamlı geziler

Ekim 2023'te İsrail ile Hamas arasında Gazze'de savaşın başlamasından beri bölgeye yaptığı ziyaretleri yoğunlaştırdı. Tahran, İsrail'e karşı Filistin hareketini ve savaşın çıkmasına yol açan 7 Ekim 2023 operasyonuna desteğini gizlemedi, ancak aynı zamanda bu operasyonun içinde yer almadığını da vurguladı.

Emir Abdullahiyan, Kasım Süleymani'nin izinden gidiyor gibi görünüyordu (Getty)Emir Abdullahiyan, Kasım Süleymani'nin izinden gidiyor gibi görünüyordu (Getty)

Geçtiğimiz nisan ayında, Tahran'ın Yahudi devletini sorumlu tuttuğu ve Şam'daki İran konsolosluk binasını yerle bir eden hava saldırısına karşılık olarak, İran'ın İsrail'e 300'den fazla insansız hava aracı ve füzeyle gerçekleştirdiği benzeri görülmemiş saldırıyı savundu.

İran'ın tepkisinin "meşru savunma ve uluslararası hukuk çerçevesinde" gerçekleştirildiğini söyledi.

Emir Abdullahiyan daha sonra İsrail'in İran'ın orta kesimindeki İsfahan eyaletine bir misilleme amaçlı saldırı düzenlediğine dair haberleri "çocuk oyuncağı" diyerek küçümsedi.

İzolasyonun Azaltılması

Mesleki kariyeri boyunca Devrim Muhafızları ile olan yakın ilişkileriyle tanınan Emir Abdullahiyan, Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlarından sorumlu olan Kudüs Gücü'nün komutanı ve 2020 yılında Irak'ın başkentinde bir ABD saldırısı sonucu öldürülen Tümgeneral Kasım Süleymani'ye yakındı.

Emir Abdullahiyan kariyeri boyunca Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu. Abdullahiyan, Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlarından sorumlu Kudüs Gücü'nün komutanı olan ve 2020 yılında Irak'ın başkentinde bir ABD saldırısı sonucu öldürülen Tümgeneral Kasım Süleymani'ye yakındı.

Emir Abdullahiyan, üç yıl boyunca İran'ın uluslararası sahnedeki izolasyonunu azaltmak ve ABD yaptırımlarının ülkesinin ekonomisi üzerindeki etkisini azaltmak için çalıştı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Çin'in himayesindeki bir anlaşma çerçevesinde Mart 2023'te Suudi Arabistan ile uzlaşmaya varılmasına yol açan süreçte kilit bir figür olmasa da İran'ın Arap komşularıyla ilişkilerin geliştirilmesinde rol oynadı.

1964 yılında Tahran'ın doğusundaki Damgan şehrinde doğan Abdullahiyan, 1991 yılında Tahran Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

1997-2001 yılları arasında Irak'ta ve 2007-2010 yılları arasında ise Bahreyn'de görev yaptı.

2011'den bu yana Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yaptı. Bu görevinde, Ali Ekber Salihi (Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın ikinci hükümetinde) ve Zarif (Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin ilk hükümetinde) gibi iki farklı bakanla çalıştı.

Merhum İran Dışişleri Bakanı, Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu (Sosyal paylaşım siteleri) Merhum İran Dışişleri Bakanı, Devrim Muhafızları'na yakınlığıyla biliniyordu (Sosyal paylaşım siteleri)

Ancak 2016 yılında Zarif onu görevden aldı. Bu hareket muhafazakârlar tarafından, Ruhani ve bakanına yönelik büyük eleştiriler yapılmasına neden oldu.

ISNA'ya göre daha sonra Umman Büyükelçiliği görevini reddetti ve 2021 yılında Dışişleri Bakanlığı'na gelmeden önce, Meclis Başkanı'nın uluslararası işlerden sorumlu özel yardımcısı olarak çalışmaya başladı.

Emir Abdullahiyan, uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer faaliyetlerini kısıtlayan 2015 anlaşmasının çökmesinin ardından, Washington'un 2018'de eski Başkan Donald Trump tarafından anlaşmadan çekilmesi sonrasında, İran'ın nükleer programına ilişkin müzakerelerin yeniden başlatılması çabalarına dahil oldu.