Bölgesel askeri ittifak, 40 Boko Haram militanı öldürdü

Bölgesel askeri ittifak, 40 Boko Haram militanı öldürdü
TT

Bölgesel askeri ittifak, 40 Boko Haram militanı öldürdü

Bölgesel askeri ittifak, 40 Boko Haram militanı öldürdü

Çad Gölü çevresinde faaliyet gösteren radikal Boko Haram ile mücadele etmek için 4 ülkenin ordularından oluşturulan bölgesel askeri ittifak, geçtiğimiz Cuma gününden beri Nijer ve Nijerya’da gerçekleştirilen operasyonlarda terör örgütünden en az 40 militanın öldürüldüğünü açıkladı. 
Nijer, Nijerya, Çad ve Kamerun’un ordularından oluşturulan bölgesel askeri ittifak, Boko Haram militanlarının geçtiğimiz Cuma günü Nijer’in güneyini hedef alan saldırılar gerçekleştirdiğini açıkladı. Ancak hükümet güçlerinin 27 teröristi etkisiz hale getirdiği belirtildi.
Bölgesel askeri ittifak tarafından yapılan açıklamada, çatışmanın ardından çok sayıda silahlı teröristin Nijer’den Nijerya’ya kaçtığı ifade edildi. Boko Haram’ın Nijer ve Nijerya arasındaki sınırda faaliyet gösterdiği, engebeli arazide bulunan ormanlarda saklanarak eğitimler gerçekleştirdiği ve rehineleri burada alıkoyduğu belirtildi.
Açıklamada, Askeri ittifak ile Boko Haram arasındaki son çatışmanın geçtiğimiz Cumartesi günü Nijerya’nın kuzeyindeki Abadam şehri çevresinde meydana geldiği ifade edildi. Söz konusu çatışmalarda 23 teröristin öldürüldüğü ve 1 teröristin canlı olarak ele geçirildiğini bildirildi.
Bu operasyon, Boko Haram’ın son zamanlarda verdiği en büyük kayıp olarak kaydedildi. Öte yandan askeri ittifak, Boko Haram’ın egemenliği altındaki son bölgelerdeki etkisini sona erdirmek için operasyonlarını yoğunlaştırmak üzerine çalışacağını açıkladı. Bölgesel askeri ittifak, batılı ülkeler tarafından destekleniyor. Söz konusu ittifak aylardır Çad gölü çevresinde yerel halktan oluşan gözetim komitelerine yardımcı oluyor. İttifak, örgütün büyük darbe almasına sağladı.  Ancak örgüt son dönemlerde gücünü yeniden toplayarak kanlı ve sert terör saldırıları gerçekleştirmeye başladı.
İİT saldırıları kınadı
Boko Haram’ın 2009 yılında Nijerya’nın kuzeydoğusunda ortaya çıkmasından beri 27 binden fazla insan hayatını kaybetti. Hala 1,8 milyon kişi evine dönemiyor. Çatışmaların Nijerya’ya komşu olan Nijer, Çad ve Kamerun’a sıçraması Çad Gölü bölgesinde insani krize neden oldu. Boko Haram’ın geçtiğimiz Cuma günü gerçekleştirdiği sert saldırı, çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Söz konusu saldırı uluslararası toplum tarafından kınandı. Öte yandan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Dr. Yusuf el- Useymin, Nijer hükümeti ve saldırıda hayatını kaybedenlerin aileleri için bir taziye yayınladı. Din adına işlenen suçların terör eylemi olduğunu ve faillerinin yasalara göre yargılanması gerektiğini vurguladı.
Boko Haram, yoksulluktan besleniyor
Useymin, İİT’nin tüm terör çeşitleri ve olgularını ret ve boykot ettiğinin altını çizdi. Teşkilat’ın bölgedeki tüm ülkeler tarafından yapılan ‘terör ve radikalizm’ mücadelesine destek verdiğini vurguladı. Boko Haram’ın faaliyet gösterdiği tüm ülkeler, radikalizm ve terörün yayılmasına karşı mücadele yürütüyor. Bu ülkeler, aralarında İİT’nin de bulunduğu uluslararası hayır ve fon kurumlarının desteği ile eğitim üzerine odaklanıyor. Söz konusu kurumlar Uganda ve Nijer’de 5 insani projeye yardım eli uzatıyor. Projeler arasında, İslam aleminde ilim ve bilgiyi yayan Uganda İslam Üniversitesi’ne eğitim yardımı da bulunuyor. Boko Haram, Nijer, Nijerya ve Çad’da geniş bölgelere yayılan cehalet ve fakirliği kullanıyor. Uluslararası uzmanlar tarafından hazırlanan raporda bu nedenle örgütün büyük bir çoğunluğu fakirlik ve cehaletten muzdarip olan ve ülkelerinde daha iyi bir hayat şansı sunulmayan gençlerden oluştuğu ifade edildi.
Boko Haram, kuzeydeki Müslümanlar ve güneydeki Hristiyanlar arasındaki anlaşmazlıklar, toplumsal adalet eksikliği ve yolsuzluğun yayılmasını fırsat bilerek 2009 yılında Nijerya’nın kuzeydoğusunda ortaya çıkmıştı. Nijerya, Afrika kıtasının petrol bakımından en zengin ülkesi sayılmakta ancak nüfusun büyük bir çoğunluğu fakirlik sınırı altında yaşıyor.



Biden, Trump'ın başkanlık seçiminin sonucunu "kabul etmeyeceğinden" emin

ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump  (Reuters)
ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump  (Reuters)
TT

Biden, Trump'ın başkanlık seçiminin sonucunu "kabul etmeyeceğinden" emin

ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump  (Reuters)
ABD Başkanı Joe Biden ve Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump  (Reuters)

ABD Başkanı Joe Biden, CNN'e verdiği röportajda önümüzdeki Kasım ayında yapılması planlanan seçimlerde ikinci bir dönem daha kazanacağından emin olduğunu ifade ederek, Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump'ın önceki seçimlerde olduğu gibi bu sonucu da "kabul etmeyeceğini" vurguladı.

Biden, Trump "seçimin sonucunu kabul etmeyebileceğini" söyledi. “Sizi temin ederim ki kabul etmeyecektir" ifadelerini kullandı.

Trump geçen hafta Milwaukee Journal Sentinel'e verdiği röportajda şöyle demişti: "Her şey adil yapılırsa sonuçları memnuniyetle kabul ederim, ancak durum böyle değilse ülkenin iyiliği için savaşmak zorunda kalacağız."

Biden, eski Demokrat Başkan Barack Obama'nın kampanyasında aktif olarak yer aldığını ve kendisine yaptığı şeyi "yapmaya devam etmesini" tavsiye ettiğini belirtti.

ABD basını son dönemde Obama'nın, anket sonuçlarının Trump'a yakın, hatta bazı kritik eyaletlerde onun gerisinde olduğunu gösterdiği Biden'ın kampanyasına ilişkin çekinceleri hakkında haberler yayınladı.

ABD Başkanı CNN'e verdiği röportajda "Kampanyanın gidişatından memnunum," özellikle de "çoğu insanın sonbahara kadar odaklanıp bir karar vermeyeceği için" şeklinde konuştu.

Trump 2020 başkanlık seçimlerinde Biden karşısında aldığı yenilgiyi hiçbir zaman kabul etmedi.

Biden, Tramp’ın bazı seçim bölgelerinde itiraz etmek için yaptığı başarısız girişimlere atıfta bulunarak "Kaç dava kaybetti?" diye sordu.

Biden, "Bu adam demokrasi yanlısı değil" ifadelerini kullandı.

Demokrat Başkan, kampanyasının "eski usulle kapıları çalarak, seçmenlere ulaşma çabalarını" övdü

Amerikalıların ekonomik konular söz konusu olduğunda rakibine daha fazla güvendiğini gösteren anketlerle ilgili bir soruya Biden, Trump'ın "istihdam yaratma konusunda hiç başarılı olamadığını, kendisinin ise hiç başarısız olmadığını" söyledi. “Ben 15 milyon istihdam yarattım, ekonomimiz dünyanın en güçlü ekonomisi" şeklinde karşılık verdi.

Biden, her zaman olduğu gibi, katıldığı uluslararası zirvelerde yabancı liderlerin çoğunun kendisine "Kazanmak zorundasınız" dediğini vurguladı.


CIA direktörü, Netanyahu ve Mossad başkanıyla yaptığı görüşmelerin ardından Kahire'ye döndü

CIA Direktörü William Burns (Reuters)
CIA Direktörü William Burns (Reuters)
TT

CIA direktörü, Netanyahu ve Mossad başkanıyla yaptığı görüşmelerin ardından Kahire'ye döndü

CIA Direktörü William Burns (Reuters)
CIA Direktörü William Burns (Reuters)

CIA Direktörü William Burns, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Mossad şefi David Barnea ile İsrail'de yaptığı görüşmelerin ardından dün (Çarşamba) Mısır'ın başkenti Kahire'ye döndü.

CNN’in haberine göre Burns, ateşkes anlaşmasına son rötuşları yapma girişimi kapsamında hızlı bir bölge turu kapsamında geçen hafta sonlarında Ortadoğu'ya gelerek Kahire, Doha ve Tel Aviv'e ziyarette bulundu.

ABD'li yetkililer ateşkes görüşmelerinin gidişatı konusunda bu hafta iyimser olduklarını ifade etti.

Arap Dünyası Haber Ajansı'na konuşan bir Hamas yetkilisi ise İsrail'in engellememesi halinde ateşkes anlaşmasına varmak için fazla bir sorun kalmadığını belirterek, müzakerelerin önümüzdeki saatlerinin belirleyici olacağını belirtti.

İsrail'in, İsrail'in gerekli taleplerini karşılamadığını söylediği, Hamas'ın onayladığı Mısır-Katar önerisini reddetmesinin ardından, Gazze'de ateşkes anlaşması ve tutuklu değişimi konusundaki müzakereler Mısır'ın başkenti Kahire'de devam ediyor.


Biden: İsrail'e göndermeyi durdurduğumuz bombalar Gazze Şeridi'nde sivilleri öldürdü

ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
TT

Biden: İsrail'e göndermeyi durdurduğumuz bombalar Gazze Şeridi'nde sivilleri öldürdü

ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
ABD Başkanı Joe Biden (AFP)

ABD Başkanı Joe Biden bugün (perşembe) yaptığı açıklamada, ABD tarafından İsrail'e tedarik edilen ve artık göndermeyi bıraktığı bombaların Filistinli sivilleri öldürmek için kullanıldığını söyledi.

Biden CNN'e verdiği mülakatta, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun güçlerine Refah'ı işgal etme emri vermesi halinde İsrail'e silah sevkiyatını askıya alacağını belirterek, İsrail'in ülkesinden temin ettiği silahların Gazze Şeridi'nde sivilleri öldürmek için kullanıldığını kaydetti.

Biden, Gazze Şeridi'nde sivillerin yerleşim bölgelerinde bomba ve diğer araçların kullanılmasıyla öldürüldüğünü açıklayarak, yönetiminin geçen hafta İsrail'e sevkiyatı askıya alma kararı aldığı 2 bin kiloluk bombalara atıfta bulundu.

Biden, “Refah'a girerlerse, ki şu ana kadar böyle bir şey olmadı, daha önce Refah'a karşı kullanılmış silahları teslim etmeyeceğimi açıkça söyledim” dedi.

ABD Başkanı, İsrail'in Refah'ı işgal etmesi halinde silah sevkiyatının durdurulacağını da belirtti.

Biden, “İsrail'in Demir Kubbe konusunda güvenliğinin ve son dönemde Ortadoğu'dan gelen saldırılara cevap verme yeteneğinin sağlanması için çalışmaya devam ediyoruz. Ancak silah ve topçu mühimmatı sağlamayacağız” ifadelerini kullandı.

Biden, İsrail'in Refah'taki askeri operasyonlarının “henüz yoğun nüfuslu bölgelere girerek kırmızı çizgiyi aşma seviyesine yükselmediğini” de belirtti.

ABD Başkanı, Gazze Şeridi'ni yeniden inşa etmek ve savaş sonrasında iki devletli çözüme geçişte yardımcı olmak isteyen Arap ülkeleriyle birlikte çalıştıklarını açıkladı.


Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat
TT

Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Macid Keyali

İsrail'in Gazze’deki savaşı, Filistin ulusal hareketinin gelişimi ve İsrailliler ile Filistinliler arasındaki çatışma açısından ve belki bununda ötesinde İsrail'in bölgedeki konumunun belirlenmesi, Arap ülkeleri ile İsrail ilişkilerinin şekli ve ABD'nin Ortadoğu'daki düzenlemelerinin geleceği de dahil olmak üzere bundan sonra yaşanacakların temelini oluşturacak çok önemli bir olay olarak tarih sayfalarındaki yerini alacak. Gazze'deki savaşın ‘ertesi günü’ olarak adlandırılan günün en doğru anlamı bu olabilir.

Gazze’deki savaş, İsrail'in savaşları arasında 1948 ve 1967 yıllarında yaşanan en önemli iki savaşı kadar önem taşıyacak. Bunlardan ilki olan 1948 yılındaki savaş, Nekbe’ye (Büyük Felaket), İsrail Devleti'nin doğuşuna ve mülteci sorununun ortaya çıkmasına neden oldu. İkincisi savaş ise İsrail'in Arap dünyası tarafından tanınan bir devlet olmasına ve Filistin ulusal hareketinin yükselişe geçerek Filistinlileri temsil eden siyasi bir oluşuma dönüşmesine yol açtı. Gazze’deki mevcut savaş aynı zamanda işgal altındaki topraklarda ilki 1987-1993 yılları arasında ikincisi ise 2000-2004 yılları arasında patlak veren iki intifada gibi (ayaklanma) tarihe bir dönüm noktası olarak geçecek. Birinci İntifada 1993 yılında Oslo Anlaşması’nın imzalanması ve Filistin ulusal hareketinin bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye dönüşmesiyle, Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) rolünün azalmasıyla, mülteci meselesinin marjinalleştirilmesiyle ve 1967 yılında işgal edilen Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, toprakların bir bölümünde halkın bir kısmı için bazı haklara sahip bağımsız bir devlet kurulmasına odaklanılmasıyla sonuçlandı. İkinci İntifada ise Hamas Hareketi’nin statü, liderlik ve güç dengesinde Fetih Hareketi’ne (El Fetih) rakip olarak Filistin sahnesinde yükselişiyle sonuçlandı. Bu yükseliş, Filistin ulusal hareketinin doğasında, mücadele biçimlerinde ve söylemlerinde bir değişimi, halk düzeyinde ve Filistin siyasi sistemi içinde ve dış bağlantıları nedeniyle dayattığı bölünme halinin bir göstergesiydi.

Hamas Hareketi ve iktidar

Hamas, Birinci İntifada’nın (1987) başlarında Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan-ı Müslimin) bir uzantısı olarak Filistinliler ve Ürdünlüler tarafından kuruldu. El Fetih tarafından 1960'lı yılların ortasında başlatılan silahlı mücadeleye katılmayan Hamas Hareketi, bundan 22 yıl sonra FKÖ çatısı altına da girmedi. Bu durum, El Fetih ile arasında anlaşmazlıklara, rekabete ve çatışmalara sebep oldu. Bu da Filistinli taraflar arasında iç anlaşmazlığa, çekişmeye ve bölünmeye yol açtı.

Hamas Hareketi, kuruluşundan kısa bir süre sonra onlarca yıldır Filistin hareketine hakim olan El Fetih’e rakip oldu. Ardından 2006 yılındaki seçimlerde onu yenilgiye uğrattı ve böylece Filistin hükümetini kurmaya hak kazandı. Hükümet, tüm yetkinin devlet başkanında olduğu siyasi sistemin doğasından ve iki hareketin gündemleri arasındaki farktan dolayı başarısız oldu. Başarısızlığın bir diğer sebebi de İsrail'in çözüm sürecinden kaçması nedeniyle El Fetih seçeneğine başkaldırıydı. Bununla birlikte Hamas birçok konuda başarısız oldu, uygun ve net bir siyasi ve mücadele stratejisinden yoksundu. Batı Şeria'daki rakibi El Fetih'ten daha iyi bir model sunamadan sadece Gazze'yle sınırlı bir otoriteye dönüştü.

Hamas’ın sorunu, kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıydı.

Hamas'ın bir otorite olarak sorunu, Gazze'deki kaynakları, kararları ve silahları tekeline almasının yanı sıra kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıdır. Bu da kendi seçmen kitlesi dışındaki popülaritesini etkiledi. Hamas'ın İslamcı bir hareket olarak imajı ulusal bir hareket olmasının önüne geçti.

Bu yüzden Hamas, siyasi bir hareketle dini bir hareket olmak, ulusal bir hareket olmakla siyasal İslamcı bir hareket olmak ya da bir kurtuluş hareketi olmakla bir otorite olmak arasında kalarak tüm bunların kendine özgü gereklilikleri, işlevleri ve hedefleri olduğundan bocaladı.

Sonuç olarak Hamas, güvenlik aygıtı, vergilendirme ve yönetimin askeri boyutunun sosyal ve ekonomik kalkınma boyutunun önüne geçmesiyle, kontrol ettiği topraklarda toplumu yönetmede başarılı olamadı. Batı Şeria’daki El Fetih yönetiminin eleştirilerine bile kulak asmadı. Siyasi tercihler konusundaki kararları tekeline alıp sivil toplumu zayıflatmaya çalışmıştı. Bunu yaparken de siyasal İslamcı hareketlerin diğer görüşlere saygı duymayı, toplumdaki çeşitliliği ve çoğulculuğu zenginleştirmeyi, katılımcılığı ve iktidarın dönüşümlü olması ilkesini kabul etmeyi öngören demokratik bir yapıya dönüşebileceğine dair güven vermeyi başaramadı.

Hamas Hareketi elbette iktidardan vazgeçebilir, bir ulusal kurtuluş hareketi, bir direniş hareketi olarak kalabilir ve Filistin Yasama Meclisi’nde (PLO) bir parti ve Filistin liderliği üzerinde bir baskı gücü olarak varlığını sürdürebilirdi.

Ancak Hamas’ın farkına varamadığı en önemli şey, kaynakları yetersiz olan ve iki milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı ve toplam alanı Filistin topraklarının yüzde 1,3'ü ve Batı Şeria'nın yüzde 6'sı kadar olan Gazze Şeridi ile gerçekçi bir şekilde ilgilenmesi gerektiğiydi. Hamas, Gazze Şeridi’ni sadece kurtarılmış bir bölge olarak değil, aynı zamanda Filistin'in kurtuluşu için bir üs ya da bir diğer deyişle roket savaşı modeline göre ‘direniş ve Batı Şeria'dan işgalci İsrail’i yenmek için bir üs’ olarak gördü. Bu durum İsrail’in 2007 yılından bu yana Gazze Şeridi’ne sıkı bir abluka uygulamasına ve (2008, 2012, 2014, 2021, 2023 ve devam etmekte olan) birçok yıkıcı savaşa yol açtı.

Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar

Hamas, Gazze Şeridi'ni olgunlaşmış bir Filistin yönetimi altında, dünyaya gelecekteki Filistin devleti için bir model sunacak, eğitim, kalkınma ve kurumların inşasına önem veren kurtarılmış bir bölgeye dönüştürme seçeneğine sahipti. Dünyadaki tüm Filistinliler için bir varış noktası haline gelebilir, böylece uluslararası toplumda ve Arap dünyasında uygun koşulları sağlayarak Filistinlilerin ulusal hedeflerine ulaşmayı amaçlayan bir Filistin ulusal süreci için büyük bir değer olabilirdi.

Hamas, Gazze Şeridi'ni dünyadan, gerçeklikten, uluslararası toplumdan ve Arap dünyasından izole edilmiş bir bölgeymiş gibi, kaderci ve iradeci bir zihniyetle, abartılı davranışlar ve gerçekçi olmayan bahislerle, neyi yapıp neyi yapamayacağını tam olarak tanımlamadan ve halkına ne istediğini ve taleplerini nasıl elde edeceğini açıklamadan El Fetih'ten iktidarı almaya odaklandı. İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı kaldıramamasına, devam eden savaşlarda Filistinlileri ölüm ve yıkımdan kurtaramamasına ve tüm bunların sonucunda Filistinlilerin içinde bulundukları koşulların kötüleşmeye devam etmesine rağmen ‘İsrail’in altındaki halıyı çekmekten’, ‘angajman kurallarından’, ‘karşılıklı caydırıcılıktan’, ‘terör dengesinden’ ve ‘bölgelerin birliğinden’ bahsetmeye devam etti.

zxscdefr
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Gerçek şu ki, bu zor, karışık ve tehlikeli deneyimin tüm karmaşıklığına rağmen Hamas, Arap dünyasındaki siyasal İslamcı ya da seküler, solcu ya da sağcı, ulusçu, milliyetçi ya da uluslararasıcı tüm siyasi hareketler gibi eleştiriye alışık değildi. Siyasal İslamcı hareketlerin diğerleriyle arasındaki bir diğer fark da politikalarına ve tutumlarına bir tür kutsallık atfetmeye çalışmaları ve böylece fedakarlığı kutsallaştırma bahanesiyle kendilerini hesap verebilirlik, eleştiri ve hesap sorulabilirlik çerçevesinden çıkarmalarıdır.

Çatışmadan savaşa ve Nekbe'ye

Savaş, Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları'nın iyi hazırlanmış olduğu anlaşılan bir operasyonla Gazze Şeridi sınırındaki İsrail yerleşimlerine ve askeri üslerine saldırmasıyla başladı. Hamas’ın saldırısı, İsrail için büyük ve benzeri görülmemiş bir güvenlik, istihbarat ve askeri darbe oluştururken aralarında sivillerin ve askerlerin olduğu yaklaşık bin 200 kişinin ölümü ve 234 kişinin rehin alınmasıyla İsrail'e ağır insani kayıplar verdirdi.

Hamas'ın saldırısı sadece birkaç saat sürse de İsrail bunu 7 Ekim 2023'ten bu yana, yani 200 günü aşkın bir süredir devam eden yıkıcı bir savaşa dönüştürdü. Dahası, saldırı inisiyatifi İsrail ordusuna geçtikten sonra Hamas saldırıdan savunmaya geçti. Savaş sahası da Gazze'nin çevresindeki İsrail yerleşimleriyken Gazze Şeridi'nin tüm şehirlerine dönüştü.

Sonuç olarak Hamas ne halkını savunabildi ne İsrail ordusunun Gazze’nin dört bir yanında ilerlemesini durdurabildi ne de çok sayıda Filistinlinin bir bölgeden diğerine göç etmesini ve 100 binden fazlasının Gazze'den ayrılmasını engelleyebildi. İsrail’in iki milyondan fazla Filistinlinin evleri, hastaneler, okullar, üniversiteler, kamu binaları, sokaklar ve altyapı dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin yüzde 70’ini, hatta daha fazlasını yok etmesine engel olamadı.  Gazze'deki şehirlerin çoğuna su, gıda, elektrik, yakıt ve ilaç tedarikini kesmesini önleyemedi. Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar.

İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, gerçek amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek olduğunu gösteriyor.

Hamas, her ne kadar çatışmaya devam edebilmiş ve İsrail ordusunun rehineleri kurtarmasını engelleyebilmiş olsa da büyük bir felaketle sonuçlanan bu deneyim, Hamas yönetiminin bu savaş için toplumunu hazırlama ve İsrail'in misillemelerine karşı kendilerini koruma konusunda iyi hesap yapamadığını ortaya koydu. Ayrıca 7 Ekim'deki saldırıyla neyi hedeflediği de halen belirsizliğini koruyor.

İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Deyf'in 7 Ekim’deki açıklamasına göre bu bir ‘kurtuluş savaşı, işgalci İsrail’in yenilgisi ve işgalci İsrail’in yenilgiye uğratılması için vaat edilmiş bir gündü’ ve Deyf, ‘nehirden denize ve sığınılan ülkelerdeki tüm Filistinlileri, Arap ve Müslüman ülkelerini her şekilde bu savaşa katılmaya’ çağırdı.

Ayrıca Hamas'ın başarısızlığının sebebi, direniş ile savaş arasında kafa karışıklığı yaşamasıydı. Direniş orduya ordu, rokette roket şeklindeki savaştan farklıdır. Direnişle ‘halk savaşı’, ‘vur-kaç’ ve ‘zayıfın güçlüye karşı savaşı’ kurallarına göre düşmanın zayıflıklarını hedef alarak, güçlü yanlarından kaçınarak, ordusunu mümkün olduğunca etkisiz hale getirerek, askeri cephaneliğini kullanmasını zorlaştırarak ve toplumunun parçalanmasına yol açan ya da çelişkilerini güçlendiren ve birleşmesini değil tükenmesini sağlayan operasyonlar yürüterek mücadele etme seçeneği vardı. Direniş, fedakarlıkların ve kahramanlıkların çarçur edilmesine ya da halkına kat be kat pahalıya mal olmasına değil, bunlardan yararlanılmasına olanak tanıyan kademeli ve uzun soluklu bir eylemdir.

Olaylara gerçekçi bir açıdan bakarsak, koşulları, olanakları ve yansımaları bakımından direnişten farklı bir nakavt savaşı başlatan ya da bu savaşın içine çekilen bir Filistin hareketiyle karşı karşıyayız. Bu savaş Filistin halkı için yeni bir felaketle sonuçlandı. Bunun Hamas'ın doğasıyla hiçbir ilgisi yoktu. Zira aynı durum, siyasi ya da mücadele seçeneğinin değerlendirilmesi, Filistin’in, Arap ülkelerinin ve uluslararası toplumun şartlarına uygunluğu, doğruluk derecesi ve fedakarlıkların siyasi kazanımlara yatırılabilmesi açısından El Fetih ya da sol görüşlü diğer hareketler için de geçerli.

Özetle taktiksel açıdan savaşta başarılı olduğunu söyleyen Hamas, İsrail'in gücünü takdir etmediği, güvenliğinin ve üstünlüğünün uluslararası çevrelerce garanti altına alındığını anlamadığı, olumsuz Arap gerçekliğinden kopuk olduğu ve Gazze'deki halkını böylesine uzun ve yorucu bir savaşa hazırlamadığı için bu saldırıyı gerçekleştirme kararı alırken stratejik açıdan başarısız oldu.

Dün dünde kaldı

Öte yandan İsrail, Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşın amacı Hamas'ı ortadan kaldırmak, İsrailli rehineleri kurtarmak ve yeni bir 7 Ekim'in daha yaşanmasını engellemek olduğunu öne sürüyor. Ancak İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, bu savaşın asıl amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek, İsrail'in tarihi Filistin topraklarındaki hegemonyasını güçlendirmek, Gazze Şeridi'ni yaşanmaz bir yere dönüştürmek ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin demografik ağırlığını zorla ya da (zorlayıcı yollarla) gönüllü olarak mümkün olduğunca azaltmak olduğunu ortaya koyuyor.

İsrail'in gerçek hedefleri bunlar olsa da Hamas, bu hedefleri saptırma girişiminde sınırlı seçeneklere sahip. Çünkü İsrail ordusunu yenebilecek gücü yok. Zaten bunu yapması da beklenemez. Dahası Hamas, İsrail’in Gazze Şeridi'nin herhangi bir yerine saldırısını püskürtemeyeceği gibi, acı ve feci tecrübelerin de ortaya koyduğu üzere Gazze’deki halkını koruyabilecek yeteneklere de sahip değil. Bununla birlikte uluslararası alanda kendisine uygulanan baskılar ve Arap ülkeleri düzeyinde dışlanmasının yanı sıra iki milyondan fazla Filistinlinin yerinden yurdundan edilmiş, evlerinin dışında, yaşamın temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılmış halde olmasından kaynaklanan mali, ahlaki ve siyasi açıdan büyük baskıyla birlikte çatışmanın devam etmesiyle elindeki imkanlar da yitip gidiyor.

Dolayısıyla Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin yaşamında çok önemli bir tarihi dönüm noktasındayız. Ancak burada ve şimdi, Filistinlilere karşı yürütülen en uzun, en ölümcül ve en yıkıcı savaş olan bu savaştan ya da Nekbe'den sonra Hamas'a ne olacağı sorusunun sorulması gerekiyor.

Hamas'ın Filistin ulusal hareketinin çatısı altına girmesi senaryosuna bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar itiraz edebilir.

Sonuç olarak Hamas sınırlı seçeneklerle karşı karşıya. Sorun ise özellikle tüm bu olanlardan sonra şartlarını kabul ettiremediğinden İsrail'in soykırım savaşını durduracak ve bu elverişsiz koşullarda hedeflerini saptıracak bir çıkış ya da geri çekilme planı hazırlamamış olması. Bırakın şu anki savaşı, daha önceki savaşlarda bile bunu başaramadı. İsrailli rehineler kartının da Hamas’ın iddialarının aksine zayıf ve güvenilmez olduğu ortaya çıktı. Aynı durum, İsrail'in İran’ın Şam’daki konsolosluk binasını bombalamasının ve ABD'nin uzlaştırıcılığında İran’ın İsrail’e sınırlı bir misillemeyle karşılık vermesinin ardından tecrübe edildiği üzere İran, bu savaştan ve İsrail ile ABD’yi karşısına almaktan uzak durmaya kararlıyken, İsrail'i Filistinlilere karşı savaşını hafifletmeye itecek kadar etkilemeyen ‘meydanların birliği’ şeklindeki dayanaksız bahis için de geçerli.

xscdvfb
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Dolayısıyla Hamas, ateşkes olsun ya da olmasın, savaş dursun ya da durmasın bir ikileme düşmüş durumda. İsrail, Gazze'ye yönelik saldırılarını durdursa bile, yüzde 70’i ve belki daha fazla yok olan Gazze Şeridi artık insani, mimari ve ekonomik olarak var olmayacak. Tüm bunlar, 7 Ekim öncesine, yani savaş öncesine dönme fikrinin ne kadar içi boş bir argüman olduğunu da ortaya koyuyor. Çünkü geçmişe dönmek mümkün değil. Yıkılanlar, yok edilenler ve hatta Hamas bile artık savaştan önceki gibi değil. Nihayetinde Filistin, İsrail, Arap ülkeleri ve uluslararası tarafların şartları, verileri ve kaynakları izin verirse, Gazze Şeridi'nin 7 Ekim öncesine geri dönmesi için onlarca yıla ve on milyarlarca dolara ihtiyacı var. Etkili, nüfuzlu ve kararlı tüm tarafların, savaşın ya da Nekbe’nin ertesi günüyle ilgili ciddi bir konuşma yapılmasının ön şartı olarak Hamas'ın sahneden çıkarılmasını açıklamaları, durumu daha da kötüleştiriyor.

Ertesi gün senaryoları

Yukarıda bahsedilenler çerçevesinde, tüm bu yaşananlardan sonra duygulardan, isteklerden ve partizan ya da ideolojik fanatizmden uzak bir şekilde olgusal temellere ve verilere göre Hamas'ın geleceği tartışılabilir ve önündeki siyasi seçeneklere ilişkin senaryolar üretilebilir. Bu senaryolardan bazıları şöyle:

1- Onurlu bir çıkış ya da geri çekilme senaryosu. Ürdün'den (1970) Lübnan'a (1982) ve Oslo Anlaşması'nın (1993) imzalanmasıyla bir kurtuluş hareketinden otoriteye geçişle birlikte Filistin ulusal hareketinin geçmiş deneyiminde buna tanık olduk. Gazze'deki Hamas liderlerinin yurtdışına gideceğine dair sızıntılar var ki Hamas'ın Filistin, Arap dünyası ve uluslararası düzeyde bazı düzenlemeler yapılmadığı sürece bunu kabul etmesi pek mümkün değil. Bu da Hamas'ın siyasi ve ideolojik bir yapı olarak, Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin dokusunun bir parçası olarak kalacağı, yani yok olmayacağı anlamına geliyor.

2- Entegrasyon senaryosu. Bu senaryo Hamas'ı Filistin ulusal hareketinin, FKÖ'nün ve Filistin Yönetimi'nin çatısı altına almak ve aynı zamanda bağımsız bir Filistin devleti kurulması temelindeki çözümü kabul etmek anlamına gelmektedir. Hem Hamas hem de Filistinliler için bu uygun bir senaryo. Ancak bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar buna itiraz edebilirler. Dolayısıyla Filistin Yönetimi’nin, Hamas'ın sınırlandırılması, belki FKÖ çatısı altına girmesi ve iktidar rolü üstlenmemesi ya da Filistin Yönetimi hükümetinde yer alması ve bunun Araplar ve uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi koşulları dışında böyle bir durumu kabul edip etmeyeceği şüpheli.

Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici.

3- Arap ve uluslararası güç senaryosu. Özellikle İsrail'in Gazze'nin Filistin Yönetimi'ne devredilmesiyle sonuçlanabilecek ya da sonuçlanmayacak bir geçiş aşaması konusundaki ısrarıyla gündeme gelen bu seçenek, Filistinlilerin korunmasını, gözetilmesini ve onlara yardım ulaştırılmasını sağlayacak ve Gazze'yi yeniden inşa edecek bir uluslararası himaye altında gerçekleştirileceğinden masada yer alıyor.

4- “Filistin'in Hizbullah'ı” olarak Hamas ya da Hamas içindeki eğilimler bir noktada Lübnan'daki Hizbullah ve Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) deneyimlerini taklit etmeye doğru kaymış olabilir. Böylece iktidar olmanın sonuçlarından ya da şüphelerinden kaçınmasına, sonuçların sorumluluğundan kurtulmasına ve bir direniş hareketi olarak konumunu güçlendirmesine, muhtemelen Filistin halkı nezdindeki konumunu pekiştirmesine, Filistin Yönetimi üzerinde baskı kurmasına ve (Lübnan'da olduğu gibi) siyasi seçeneklerine kısıtlamalar getirmesine izin verebilir. Ancak sorun şu ki, daha önce var olan bu seçenek, Gazze’deki savaştan sonra ilgili tüm taraflar için imkansız olmasa da zor hale gelmiş olabilir. Halk düzeyinde ise bu durum Gazzelilerin geniş bir kesimi, özellikle de her şeylerini kaybettikten sonra kendi işlerine dönmek isteyenler için kabul edilebilir olmayabilir.

5- En uzak seçenek senaryosu. “Cihat; ya zafer ya şehitlik” sloganıyla son nefese kadar savaşmaya devam etmek anlamına geliyor. Bu seçenek her  ne kadar kahramanca bir seçenek olsa da aynı zamanda İsrail'in Hamas'tan kıyas dahi edilemeyecek kadar fazla kaynağa sahip olması ve dünyanın en güçlü ülkelerinden aldığı desteğin fazlalığı nedeniyle trajik bir seçenektir.

Elbette bu seçeneğin İsrail'in Gazze'yi yeniden işgal etmesi, sivil bir İsrail yönetiminin ya da ona yakın bir yönetimin dayatılması, Gazze'nin Batı Şeria'dan ayrı tutulması ve nüfusunun büyük bir bölümünün yurt dışına sürülmesi gibi çeşitli yansımaları da olacaktır.

Dolayısıyla Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici. Bu yüzden özellikle de Hamas artık herhangi bir şart öne sürecek durumda olmadığından İsrail’in yukarıda bahsedilen hedeflerini saptıracak seçenekler araması gerekiyor. Ancak bu senaryoların hiçbirinin Filistinlileri yeni Nekbe'nin yansımalarından kurtaramayacağından korkuluyor. Ne yazık ki, özelde Gazzelilerin, genel olarak ise tüm Filistinlilerin başına gelenlerin Nekbe’den başka bir adı yok.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli  Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Uydu görüntüleri ortaya koydu: "Kim Jong-un kışlık sarayını yıkıyor"

40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
TT

Uydu görüntüleri ortaya koydu: "Kim Jong-un kışlık sarayını yıkıyor"

40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)
40 yaşındaki Kim, 2011'den bu yana Kuzey Kore'nin lideri konumunda (Reuters)

Uydu görüntüleri, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un kışlık sarayındaki bazı binaların yıkıldığını ortaya koydu.

Twitter'da @NobodyGerman adlı kullanıcının 4 Mayıs'ta paylaştığı uydu görüntülerinde, başkent Pyongyang'ın kırsal bölgesinde yer alan Ryokpo Sarayı'ndaki bazı yapıların yıkıldığı dikkat çekti. 

Kimliği bilinmeyen Twitter kullanıcısı, gönderisinde "Son uydu görüntüleri, Kim Jong-un'un Ryokpo Saray Konutu'nun bazı bölümlerinin yıkıldığını ya da renove edildiği gösteriyor" ifadelerine yer verildi. 

Kuzey Kore'ye odaklanan araştırma platformu NK Pro da uydu görüntülerinin analiz edildiğini ve arazide büyük çaplı bir inşaat yürütüldüğünü aktardı.

Platform, ana konutların ve bunlara bağlı diğer küçük binaların 21 ila 25 Nisan'da yıkılmış olabileceğini savundu.

NK Pro'ya konuşan uzmanlar, saray arazisindeki çalışmaların yüksek ihtimalle askeri amaçlarla yürütüldüğünü iddia etti. 

Haberde, arazide yeni askeri binalar ve tesisler inşa edilebileceği ileri sürüldü. 

Kim'in saray arazisindeki inşaata yönelik iddialar, Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki gerginliğin arttığı bir döneme denk geliyor. 

Güney Kore'yle ABD, 12 Nisan'da yaklaşık 100 savaş uçağının katılımıyla Kuzey Kore'nin askeri tehditlerine karşı kapasitelerini güçlendirmek için tatbikat başlatmıştı. 

Pyongyang yönetimi de buna tepki olarak 23 Nisan'da, düşman hedeflerine nükleer misilleme senaryosu üzerinde çalışılan, çoklu roketatarların kullanıldığı bir tatbikat düzenlemişti.

Diğer yandan Kuzey Kore, Güney Kore'yle sınırını bağlayan ve Askerden Arındırılmış Bölge (DMZ) içerisinde yer alan yollara geçen ay mayın döşemişti. Kim, ocakta da sınır boyunca iki ülke arasındaki tüm iletişimin kesilmesi için sert önlemler alınması talimatını vermişti.

Independent Türkçe, Newsweek, New York Post, NK Pro


Haaretz, Türkiye'nin İsrail boykotunu yazdı: "Ne kadar etkili olacak?"

İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
TT

Haaretz, Türkiye'nin İsrail boykotunu yazdı: "Ne kadar etkili olacak?"

İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)
İstanbul'da geçen ay düzenlenen eylemlerde protestocular, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulmasını istemişti (AP)

İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, Türkiye'nin Tel Aviv yönetimiyle ticareti durdurmasını yazdı. 

"Türkiye'nin ticari boykotu: İsrail ekonomisine ne kadar büyük bir darbe?" başlıklı analizde, Ankara'nın ticareti durdurma kararının, İsrail'in Refah operasyonuyla diğer ülkelere yayılabileceğinden endişelenildiğine dikkat çekildi. 

Meirav Arlosoroff imzalı yazıda, Türkiye'nin ticaret boykotunun İsrail açısından çok büyük zarara yol açmayacağı savunularak şu ifadelere yer verildi: 

İsrail için Türkiye nispeten küçük bir ticaret ortağı ve Türkiye'den ithal ettiğimiz neredeyse tüm ürünler başka yerlerde de mevcut. Bunların Türkiye'den alınmasının nedeni hem ürün hem de nakliye fiyatlarının görece düşük olması.

Yazıda, İsrailli firmaların ürünleri tedarik etmek için Türkiye yerine başka kaynaklar bulabileceği belirtilirken, bunun maliyetleri ister istemez artıracağı değerlendirmesi yapıldı. 

İsrail'de konut fiyatları başta olmak üzere yaşam maliyetlerinin ve enflasyonun artabileceğine işaret edildi.

Türkiye, geçen yıl İsrail'e 5,4 milyar dolarlık ihracat yapmıştı. Aynı yılın ithalat rakamıysa 1,64 milyar dolardı. 

Ticaret Bakanlığı'ndan 2 Mayıs'ta yapılan açıklamada, İsrail'le ticaretin tamamen durdurulduğu bildirilmişti. Bakanlık geçen ay da 54 ürün grubunun İsrail'e satışını kısıtlamıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halktan gördüğü baskıyla ticareti durdurma kararı aldığının öne sürüldüğü analizde şu yorumlar paylaşıldı:

Türkiye'nin İsrail'e uyguladığı bir önceki kısmi boykotun aslında pratikte karşılığı yoktu. Bu kısıtlama hamlesi uygulamadan ziyade bir beyan niteliğindeydi. Fakat ortaya çıkan belirsizlik ve kafa karışıklığı yine de ciddi zarar yarattı. Erdoğan, Türkiye'deki popülist baskıları göğüslemek için yine benzer şekilde beyanda kalan bir tutum mu sergiliyor, yoksa bu gerçek ticari bir boykot mu? Bu henüz belli değil.

İsrail'de bazı kesimlerin Ankara'nın hamlesini gerçekçi bulmadığı, diğerlerininse gelişmeleri endişeyle izlediği aktarıldı. 

Analizde, iki ülke arasındaki tüm ticari bağların bir anda koparılmasının "uluslararası ticaret normlarının çok ötesine geçtiği ve son derece tehlikeli bir psikolojik sınırı aşabileceği" değerlendirmesi de yapıldı.

Independent Türkçe


ABD'nin Refah saldırısı nedeniyle silah sevkiyatını askıya alması İsrail'de "hayal kırıklığı" yarattı

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
TT

ABD'nin Refah saldırısı nedeniyle silah sevkiyatını askıya alması İsrail'de "hayal kırıklığı" yarattı

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin (Arşiv- Reuters)

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail'e yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatını askıya alma kararının, İsrail'in Refah'ta sivillerin korunmasına ilişkin yeni garantiler olmaksızın Washington'un karşı çıktığı bir saldırı başlatması nedeniyle alındığını söyledi.

Austin Senato'daki bir oturumda yaptığı açıklamada "İsrail'in Refah'ta, sivilleri dikkate almadan ve korumadan büyük bir saldırı başlatmaması gerektiği konusunda başından beri çok net olduk. Durumu tekrar değerlendirdikten sonra, bir parti yüksek patlayıcılı mühimmat sevkiyatını askıya aldık. Bu sevkiyatın nasıl devam edeceği konusunda henüz nihai bir karar vermedik" ifadelerini kullandı.

İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Gilad Erdan bugün yaptığı açıklamada, ABD'nin İsrail'e silah tedarikini durduracağına inanmadığını, ancak Washington'un bazı silah sevkiyatlarını durdurma kararını "büyük hayal kırıklığı, hatta sinir bozucu" olarak nitelendirdi. Erdan, İsrail'in Kanal 12 televizyonuna verdiği mülakatta, ABD Başkanı Joe Biden'ın "bir yandan Hamas'ı yok etme araçlarını geciktirirken, diğer yandan (Gazze savaşında) Hamas'ı yok etme hedefinde ortağımız olduğunu söyleyemeyeceğini" belirtti.

Axios sitesi bugün ismini açıklamadığı iki kaynağa dayandırdığı haberinde, üst düzey İsrailli yetkililer ABD'li muhataplarını, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin İsrail'e bazı silah sevkiyatlarını askıya alma kararının rehine müzakerelerini baltalayabileceği konusunda uyardığını bildirdi.

Üst düzey bir Amerikalı yetkili, bugün erken saatlerde yaptığı açıklamada, ABD'nin, Washington'un müttefikine yoğun nüfuslu ve güney Gazze Şeridi'nde yerlerinden edilenlerin yaşadığı Refah'a yönelik kapsamlı bir işgalden kaçınması ve ateşkes görüşmelerine daha fazla zaman verilmesi yönündeki baskısının bir parçası olarak, İsrail'e güçlü bomba sevkiyatını askıya aldığını duyurdu.

İsrail, Refah'ta saklandığını iddia ettiği binlerce Hamas savaşçısını yok etmeyi amaçladığını söyleyerek Refah'a büyük bir saldırı ve geniş çaplı bir işgal tehdidinde bulunuyor. Ancak Batılı ülkeler ve Birleşmiş Milletler, Refah'a yapılacak geniş çaplı saldırının insani bir felakete yol açacağı uyarısında bulunuyor.

ABD'nin İsrail'e silah sevkiyatını askıya alması, Biden yönetiminin 7 Ekim'deki Hamas saldırısının ardından İsrail'e tam destek vermesinden beri silah teslimatında yaşanan ilk gecikme oldu.

Washington İsrail'in en yakın müttefiki ve başlıca silah tedarikçisi. Reuters'a konuşan ve isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir İsrailli yetkili, "Tırnaklarımızla savaşmak zorunda kalsak da yapmamız gerekeni yaparız" dedi.

İsrail ordusu, ABD yönetiminin silah sevkiyatını askıya almasını küçümsedi ve iki müttefikin her türlü anlaşmazlığı "kapalı kapılar ardında" çözdüğünü belirtti.

İsrail ordu sözcüsü Daniel Hagari ise düzenlediği basın toplantısında, İsrail ve ABD arasındaki koordinasyonun "daha önce görülmemiş bir düzeye ulaştığına inanıyorum" dedi.


Biden yönetimi, İsrail raporunun yayım tarihini süresiz erteledi

ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
TT

Biden yönetimi, İsrail raporunun yayım tarihini süresiz erteledi

ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)
ABD Başkanı Joe Biden, 7 Mayıs 2024'te konuşurken. Yeni bir haber, Biden yönetiminin İsrail'in olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturmayı süresiz olarak durdurduğunu ortaya koyuyor (AP)

Politico'nun içeriden bilgi sahibi 4 kaynağa dayandırdığı haberine göre, Başkan Joe Biden yönetimi İsrail'in Gazze'de işlediği olası savaş suçlarını araştıran bir raporu süresiz olarak erteledi.

Bu gelişmeden önce, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın raporu çarşamba günü yayımlaması bekleniyordu.

Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in uluslararası insani hukuku ihlal ettiğini saptasaydı, ABD dış yardım göndermeyi durdurmak zorunda kalabilirdi. Leahy Yasası uyarınca ABD yönetimi "ağır insan hakları ihlalleri" gerçekleştirdiği saptanan yabancı güvenlik güçlerine yardım edemiyor.

İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) Gazze'deki tutumunu açıkça eleştiren Demokrat Senatör Peter Welch, salı günü Biden yönetimine İsrail yardımını durdurma çağrısında bulunmuştu. Welch, ABD'nin halihazırda Leahy Yasası'nı ihlal ettiğini savunmuştu.

Welch, diğer 8 meclis üyesiyle birlikte imzaladığı mektupta, "ABD yönetiminin Leahy Yasası'nı Amerikan güvenlik yardımını alan tüm taraflara tutarlı uygulamamasına ilişkin endişelerimizi yazıyoruz" demişti.

Welch mektubuna şöyle devam etmişti: 

Son dönemde yayımlanan haberler, birbirini izleyen yönetimlerin Leahy Yasası'nı İsrail'e uygulamayı ihmal ettiklerini belgeledi.

Geçen hafta onlarca meclis üyesi de Biden yönetimini İsrail'e yardımı yeniden gözden geçirmeye çağırmıştı.

88 Demokrat üyeden oluşan bir koalisyon cuma günü Beyaz Saray'a bir mektup yazarak İsrail'in "ABD destekli insani yardım çabalarına getirdiği kısıtlamaların Filistinli siviller için eşi benzeri görülmemiş bir insani felaketi ve güvenilir haberlere göre Gazze'nin bazı bölgelerinde yaşanan kıtlığı daha kötü hale getirdiğini" savunmuştu.

Geçen ay Beyaz Saray, ABD'nin gelecekteki yardımlarının İsrail'in "sivillerin zarar görmesini, insani acıları ve yardım çalışanlarının güvenliğini ele almak için bir dizi belirli, somut ve ölçülebilir adım" açıklamasına bağlı olduğunu belirtmişti.

Öte yandan İsrail ordusu, İsrail güçlerinin Gazze'nin güneyinde Mısır'la sınırı olan Refah sınır kapısının Filistin tarafını kontrol altına aldığını doğruladı.

Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail'in Gazze'ye süregelen saldırılarında çoğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 35 bin kişinin öldüğünü açıkladı. Birleşmiş Milletler de insani yardıma getirilen kısıtlamaların "insan elinden çıkma bir kıtlık" yarattığını ve şeritteki 2,3 milyonluk nüfusun yarısının felaket boyutlarında açlık çektiğini belirtiyor.

Gazze'ye yönelik saldırılar, Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e sürpriz bir saldırı düzenleyerek yaklaşık 1200 kişiyi öldürmesi ve 250 kişiyi de rehin almasının ardından gelmişti.

Yine bu hafta Hamas, Gazze'deki savaşla ilgili önerilen bir ateşkes anlaşmasını kabul etti. Ancak İsrail bunu reddetti ve ateşkes görüşmelerinin sürdüğü söyleniyor.

The Independent yorum için ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçti ancak yanıt alamadı.

Independent Türkçe


Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
TT

Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)

İsrailli bir yetkili bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, İsrail'in Hamas ile Gazze Şeridi'ndeki bazı esirleri serbest bırakacak ateşkes için Mısır'ın arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde ilerleme kaydedileceğine dair bir işaret görmediğini, ancak müzakerecilerini şimdilik Kahire'de tuttuğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün (Salı) yaptığı açıklamada, Hamas'ın son ateşkes önerisinin İsrail'in temel taleplerini karşılamadığını ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin geri getirilmesi için askeri baskının halen gerekli olduğunu belirtti.

Netanyahu, Mısır'ın başkenti Kahire'de bulunan müzakere heyetinden Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için gereken koşullarda ısrar etmelerini istediğini söyledi. Netanyahu’nun Sözcüsü Ofir Gendelman ise “Bugün Kahire'ye giden heyete, esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ve İsrail'in güvenliğini sağlamak için gerekli taleplerde ısrarcı olmaya devam etmeleri talimatını verdim” ifadesini kullandı.

İsrail Başbakanlık Ofisi, Savaş Kabinesi'nin İsrail'in Refah'taki operasyona devam etmesine, esirlerin serbest bırakılması için Hamas'a askeri baskı uygulamasına ve savaşın diğer hedeflerine ulaşmasına oybirliğiyle karar verdiğini açıkladı.

Açıklamada ayrıca, İsrail'in Kahire'nin ev sahipliği yaptığı müzakereleri tamamlamak üzere bir heyet göndermeye karar verdiği belirtildi.

Hamas tarafından onaylanan yeni ateşkes anlaşması, iki taraf arasında esir ve mahkumların değiş tokuşunu ve sürdürülebilir sükunetin geri gelmesini içeren temel ilkeleri öngörüyor.

Anlaşma metnine göre çerçeve anlaşma, İsrail hapishanelerinde üzerinde mutabık kalınan sayıdaki tutuklu karşılığında Gazze Şeridi'ndeki tüm İsrailli esirlerin, sivil ve askerlerin serbest bırakılmasını, sürdürülebilir sükûnete geri dönülmesini, kalıcı ateşkesi, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini ve yeniden inşayı amaçlıyor. Çerçeve anlaşma birbiriyle bağlantılı ve birbirine bağlı üç aşamadan oluşuyor.

Diğer yandan Mısır-İsrail sınırındaki gerilim, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını bombaladığına ve İsrail güçlerinin dün (Salı) sabah erken saatlerde Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirdiğine dair haberlerin ardından son saatlerde arttı.


Kuzey Kore'nin ‘kişilik kültünün’ mimarı Kim Ki-nam hayatını kaybetti

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
TT

Kuzey Kore'nin ‘kişilik kültünün’ mimarı Kim Ki-nam hayatını kaybetti

Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)

Kuzey Kore Merkezi Haber Ajansı (KCNA) bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, Kim hanedanlığının ‘kişilik kültünün’ mimarı olarak kabul edilen Kuzey Kore'nin eski propaganda ustası Kim Ki-nam'ın dün (Salı) 94 yaşında hayatını kaybettiğini duyurdu.

KCNA, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un bu sabah Ki-nam'ın tabutu önünde ‘rejime sonsuz sadık kalan emektar bir devrimcinin kaybından duyduğu acı üzüntüyle’ sessizce yas tuttuğunu bildirdi.

XSDVF
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ve üst düzey yetkililer Pyongyang'daki cenaze töreni sırasında (AFP)

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre, 2022 yılından bu yana hastanede tedavi gören Kim Ki-nam, yaşa bağlı rahatsızlıklar ve ‘çoklu organ yetmezliği’ nedeniyle yaşamını yitirdi.

Ki-nam, 1950'lerde Pekin Büyükelçiliği, 1970'lerde ise devlete ait Rodong Sinmun gazetesinin genel yayın yönetmenliği ve ülkenin iktidardaki İşçi Partisi'nin başkan yardımcılığını yaptıktan sonra 1989-2017 yılları arasında Kuzey Kore'nin propaganda ve ajitasyon departmanını yönetmesiyle tanınıyordu.

Sovyetler Birliği'nde eğitim gördükten sonra, kariyerine, 1948'de Japon işgalinin sona ermesinden 1994'teki ölümüne kadar Pyongyang'da iktidarı elinde tutan Kim İl-sung'un yanında başladı. İl-sung’un oğlu ve Kim Jong-un'un babası Kim Cong-il'in (1994-2011) yakın arkadaşı olarak kabul edildi.

SDEFR
Kuzey Kore'nin eski propaganda ustası Kim Ki-nam (AP)

Rejimin temel sloganlarının ve liderlerinin konuşmalarının yazarı olan Kim Ki-nam, aynı zamanda Kuzey Kore'yi üç kuşaktır demir yumrukla yöneten Kim ailesi etrafındaki ‘kişilik kültünün’ de mimarı. Ki-nam emekli olduktan sonra bu görev 2018 yılında Kim Jong-un'un kız kardeşi Kim Yo-jong'a verildi.