Türkiye ve İran'dan PKK'ya karşı ortak operasyon

Türkiye ve İran'dan PKK'ya karşı ortak operasyon
TT

Türkiye ve İran'dan PKK'ya karşı ortak operasyon

Türkiye ve İran'dan PKK'ya karşı ortak operasyon

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bu sabah saat 08.00 itibariyle İran’la beraber doğu sınırımızda PKK’ya yönelik ilk kez operasyon yaptık. Bilesiniz bunlara nefes aldırmayacağız, kökünü kazıyacağız. Milletimizi bu musibetten kurtaracağız” dedi. Antalya’da temaslarını sürdüren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Serik ilçesinde vatandaşlara hitapta bulundu.
Amerika'nın Türkiye'ye, ‘Afrin'e giremezseniz' dediğini ifade eden Soylu, “Çatır çatır girdik mi? Bunu kim sağladı biliyor musunuz? Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan. Sizin iradeniz ve 50 gramlık oy pusulanız sayesinde. Sadece orada terör koridorunu engellemedi, dünyaya ve gelecek nesillere not bıraktı. Biz parmağımızı oynatmadığımız sürece bu Coğrafya da kimseye oyun kurdurtmayız. Tezgah güzel. Bir dolar operasyonuyla hükumet ve milletin arasını açabilir miyim? Onu da yaptılar Hiç vazgeçmediler. Zayıflığımızı bekliyorlar” dedi. 
'Ulan sizi yürüten adam değildir' dedim'
Soylu, “Şimdi çıkacak diyecekler ki, ‘Biz APO'nun serbest bırakılması için İstanbul'dan yürüyüş yapacağız' diyecekler. Kim yapacak? HDP'nin vekilleri yapacak. Nereye? Diyarbakır'a gideceklermiş. Bütün vekilleri. Ben onlara milletvekili demiyorum, kimse kusura bakmasın. Ben onlara PKK'nın vekili, terörün vekili diyorum. Bu asil milletin vekili olamazlar. Karekterleri yok, şahsiyetler, yok. Bu ülkeye hizmet etmiyorlar. Diyorlar ki; ‘İstanbul'da başlayacağız, 15 ili geçeceğiz, Diyarbakır'a gideceğiz. Bana dediler ki; ‘İçişleri Bakanı böyle söz söyler mi? Ne dedim? ‘Ulan sizi yürüten adam değildir' dedim. Yürüyebildiler mi? Ben onlara diyorum ki ‘sakın terörist cenazesine gitmeyin' o günler geçti, artık gidemezsiniz. Götürmem dedim. Dün gece Diyarbakır'a gitmeye çalışıyorlardı. Ya nafile niye uğraşıyorsunuz? ne havalimanına sokarım, ne şehrin içine sokarım, ne de mezarlığa sokarım. Türkiye eski Türkiye değil. Teröre değil destek vermek, Moral verene tahammülümüz yok” şeklinde konuştu.
Bakan Soylu, yıllardır Türkiye üzerinde oynanan oyunlara değindi.
'O lafı Kılıçdaroğlu söylettirdi'
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Size bir soru soracağım? 6 aylık kundakta ki bebeğini bırakıp da milletin namusu, ay yıldızlı bayrak için şuan da mücadele eden çocuklarımıza ne anlatacağız? Biz yanlış mı yaptık? Ben 2 buçuk yıldır bakanlık yapıyorum. Şehit cenazelerinde babayı, eşini aradığım zaman, ‘vatan sağ olsun deyince ben eziliyorum. Ne anlatacağız. Türkiye'den bu millette intikam alacaklar diye bu kirli pazarlıklar ya. Bunlar bunu yapıyorlar. 24 Haziran'da her yeri yırttık. Kılıçdaroğlu çıktı şunu söyledi ‘bir oy CHP'ye bir oy HDP'ye' ne oldu? Bunları meclise soktular. Karşımda kadın şöyle söyledi; ‘Senin askerlerin Hakkari'de, Siirt'te, Diyarbakır'da işgal askeridir' dedi. Bizim askerimiz, polisimiz, işgal polisi değildir. Bu milletin bu toprakların evlatlarıdır. Ben lafı söyleyene bakmam, lafı söylettirene bakarım. O lafi Kılıçdaroğlu söylettirdi. Ağzını payını fazlasıyla veririm. Bu memleket bunları hak etmiyor” ifadelerini kullandı.
Uyuşturucu ile mücadeleye değinen Bakan Soylu, 2017 yılında uyuşturucu nedeniyle 941 kişinin hayatını kaybettiğine dikkat çekti.
'Kodese tıktık'
2018'de bu rakamın yarı yarıya düştüğünü kaydeden Soylu, “Daha bitmedi. 57 bin uyuşturucu satıcısını kodese tıktık. Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonlarını yaptık. Şunu söylemek istiyorum; büyük bir mücadele var. Kılıçdaroğlu çıkmış, ‘Sadece uyuşturucusu satıcılarını yakalıyorlar' diyor. Hayır, 300 tane adı sanı bilinmeyen kişiyi kodese gönderdik. Neden? İnancımıza, aile yapımıza saldırıyorlardı. Terör neyse bu da bize aynısını yapmak istiyor. Ailemizi parçalamak istiyor. Onları yerin yedi kat dibine gömmezsek Allah'ta, millet de hesabını sorsun. Hiç acımayacağız” şeklinde konuştu.
'Ben mafya-tafya tanımam'
Türkiye'de 2018 yılında evden hırsızlığın yüzde 35 azaldığını belirten Bakan Soylu, bunun büyük bir iş olduğunu söyledi. Büyük bir mücadele ortaya koyduklarını dile getiren Bakan Soylu, “Ben öyle mafya-tafya tanımam. 275 organize suç örgütünü Türkiye'de çökerttik. Anne sabahleyin çocuğunu okula gönderdiğinde gözü arkada kalmayacak. Sabahleyin amcamız namaza giderken huzur içerisinde gidecek. Esnaf dükkanına kimse musallat olamayacak. Bakın Mardin'e 2018'de 3 milyon turist geldi. Huzursuz olsa gelir mi? Tunceli'de bu yıl otellerde yer yok. Ülkemin her yerinde huzur var. İnşallah bu yıl 50 milyon turistin üzerine çıkacağız. İslim üzerindeyiz. Birileri buna zarar vermeye çalışıyor” diye konuştu.
'Kafalarını çıkaramayacaklar'
‘Size bir şey söyleyeceğim ama kimseye söylemeyeceksiniz' diyerek espri yapan Bakan Soylu, “Size güveniyorum ama kameramanlara güvenmiyorum. Şimdi insansız hava araçlarını (İHA) öyle bir yazılım yaptık ki çıldırıyorlar. Öyle bir yazılım yaptık ki. Bundan sonra bırak terör örgütleri bırak dağlarda yürümeyi kafalarına çıkaramayacaklar” dedi.
İran'la yapılan ortak operasyona değinen Soylu, “Bu sabah saat 08.00 itibariyle İran'la evet doğu sınırımızda PKK'ya yönelik ilk kez operasyon yaptık. Bilesiniz bunlara nefes aldırmayacağız, kökünü kazıyacağız. Milletimizi bu musibetten kurtaracağız” sözlerine ekledi. 



Savaş Ortadoğu'yu nereye götürüyor?

Fotoğraf: Sara Padovan
Fotoğraf: Sara Padovan
TT

Savaş Ortadoğu'yu nereye götürüyor?

Fotoğraf: Sara Padovan
Fotoğraf: Sara Padovan

Robert Ford

Donald Trump'ın İran'a karşı savaşında İsrail'i ne kadar destekleyeceği belirsizliğini koruyor, ancak tahminler, çatışmanın ivmesinin bu yılın sonlarında gerileyeceği yönünde.

Kendi açısından İran, ABD ile tam ölçekli bir çatışmaya kaymak konusunda istekli görünmüyor. Nitekim 23 Haziran'daki sınırlı misilleme, füze saldırısı öncesinde ABD’ye saldırıyı bildirdi. Trump da bunu daha sonra hesaplı bir adım olarak değerlendirdi. Ancak bu, çatışmanın yakın bir zamanda sona ereceği anlamına gelmiyor.

İran, nükleer ve balistik füze programlarına halen sıkı sıkıya bağlı ve kapsamlı yabancı denetimlere izin vermiyor. İsrail'in İran güvenlik kurumlarını hedef alması ve İsrailli yöneticiler ile Donald Trump'ın tekrarlanan açıklamaları, geride kalan İranlı yöneticiler arasında İsrail ve ABD'nin er ya da geç İslam Cumhuriyeti'ni devirmeye çalıştığına dair inancın pekişmesine yardımcı oldu.

Ancak İran rejimi gerçekte devrilmedi. Gerçek şu ki, ne kadar yoğun ve sürekli olursa olsun, hava ve füze saldırılarının sonucu olarak bir rejim değişikliğine hiç şahit olmadık. İran’da, 2011'de Libya'da veya 2024'te Suriye'de olduğu gibi, hükümet kurumlarının kontrolünü ele geçirebilecek güçlü bir silahlı muhalefet de yok. Aynı biçimde, 1979'da İran'ın kendisinde olduğu gibi, İran nüfusunun büyük bir kesiminin etrafında toplanabileceği net bir muhalif figür de yok.

Washington'u, Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olmadığına, ancak Bağdat'ın işgali ve Amerikalı uzmanların doğrudan denetimleri ikna edebilmişti

Bir yıl sonra, İran dini lideri bir din adamı veya İran Devrim Muhafızları'ndan bir subay olabilir, ancak rejimin doğası büyük ölçüde değişmeden olduğu gibi kalacaktır. ABD ve Avrupa’nın desteğini almış bir İsrail saldırısı, sendeleyen İran devletinin İsrail'e olan düşmanlığını sürdürmesini sağlayacaktır. Batı'ya karşı düşmanlığını açıkça ifade etmese de en azından ona karşı derin bir şüphe duymaya devam edecektir.

Tahran, İsrail ve ABD'nin İran hükümetini ve ekonomisini zayıflatmayı bırakacağına güvenmediği için nükleer ve balistik füze programlarından koşulsuz vazgeçmek için hiçbir gerekçe görmüyor. Ayrıca, bu programları kademeli de olsa yeniden inşa etmek için teknolojik kapasiteye sahip. Dahası İslam Cumhuriyeti içinde hızla nükleer silah geliştirilmesini isteyen sesler giderek daha fazla yükselecektir. Kuzey Kore örneğine bakıldığında, hayatta kalan İran liderleri, rejime yönelik ek dış tehditleri yalnızca bir nükleer silahın caydırabileceği sonucuna varabilirler.

Buna karşılık, Amerikalılar ve İsrailliler, yeni şüpheli nükleer tesisleri ve personelini hedef almak için her zaman doğru olmayabilecek istihbarata dayanacaklar. Bu hava saldırıları, bazı açılardan, Kuveyt Savaşı ile 2003 ABD işgali arasındaki yıllarda Saddam Hüseyin döneminde Irak'a karşı gerçekleştirilen ABD operasyonlarına benzeyecek. Ancak Washington'daki Carnegie Vakfı'nda Nükleer Politika Programı Direktörü ve akademisyen James Acton, 19 Haziran'da New York Times'da, hedef alınan devlet nükleer programı sürdürmeye kararlıysa, hiçbir hava harekatının nükleer programı tamamen durdurmada başarılı olamadığı konusunda uyardı. Hatırlayalım ki, Washington'u Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olmadığına, ancak Bağdat'ın işgali ve ABD uzmanlarının doğrudan denetimleri ikna edebilmişti.

cdfg
Fotoğraf: Sara Padovan

Trump'ı İran'a karşı askeri bir saldırı düzenlemeye zorlayanlar, İran'ın dahili nükleer ve füze programlarının tamamen ve garantili olarak ortadan kaldırılmasının ancak kara kuvvetlerinin konuşlandırılmasıyla sağlanabileceği gerçeğini sürekli olarak göz ardı ediyorlar. Ancak Trump, İran ile askeri bir gerilimi tırmandırma peşinde değil; aksine, müzakere masasında İran'ı siyasi olarak teslim olmaya itmeye çalışıyor. Burada soru şu; İran'ı kısa sürede teslimiyet müzakerelerini kabul etmeye zorlama gücüne sahip mi?

Bununla beraber Trump'ın İran'a büyük çaplı bir kara harekâtını onaylaması pek olası değil. Operasyonel koşullar düşük riskli olduğu sürece hava saldırılarını tercih edecektir ama bilindiği gibi, daha önce Yemen'de Husilere karşı yürütülen hava harekatının uzun sürmesinden rahatsızlık duyduğunu da dile getirmişti. Buna ilave olarak, deniz devriyelerinin artırılmasını destekleyeceği ve Çin'e yapılan sevkiyatlar da dahil olmak üzere İran petrol ihracatına fiili bir ambargo uygulama yönünde harekete geçeceği de tahmin ediliyor. Bu adımlarının amacı, düşman İran hükümetini döviz rezervlerinden mahrum bırakmaktır. İran petrol ihracatını durdurmak Tahran'ı daha da zayıflatacak, nükleer ve balistik füze programlarını yeniden inşa etme girişimlerini yavaşlatacak olsa da onu tamamen felç etmeye yetmeyecektir.

İran Devrim Muhafızları Ordusu artık mali ve askeri olarak daha zayıf ve Bağdat ile Güney Irak'ta bir zamanlar sahip olduğu etki seviyesini koruyamayacaktır

İsrail daha güçlü, ancak kısıtlamalar varlığını sürdürecektir.

İran'da bir rejim değişikliği ihtimali azalırken, İsrail her zamankinden daha fazla Amerikan desteğine ihtiyaç duyacaktır. İsrail Hava Kuvvetleri'nin İran hedeflerine karşı elde ettiği kayda değer başarılara rağmen, özellikle de Fordo'daki müstahkem yeraltı İran nükleer tesisini yok edememesi başta olmak üzere, çatışma aynı zamanda gücünün sınırlarını da açığa çıkardı. Buna ilaveten İsrail, kıyılarına bir ABD Donanma muhribi ve sınırlı ABD stoklarından ek THAAD füze savunma sistemi birimleri konuşlandırılması gibi, füze savunma sistemini takviye etmek için ABD’den takviye talebinde bulunmak zorunda da kaldı.

Bu Amerikan örtüsü altında, İsrail sadece İran nükleer programıyla bağlantılı olduğundan şüphelenilen yerleri hedef alan düzensiz saldırılar düzenlemekle kalmayacak, aynı zamanda Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarına ve Batı Şeria'nın bazı kısımlarını kademeli olarak ilhak etmeye devam edecektir. Bunun karşısında Filistinliler kendilerini kasvetli bir gelecekle karşı karşıya bulacaklardır. Aynı zamanda, İsrail'in güvenilirliği ve desteklenmesine verilen destek, Demokrat Parti'yi destekleyen genç Amerikalılar arasında azalmaya devam ediyor ve bu yaklaşık on yıldır belirgin olan bir eğilim.

Son zamanlarda, genç Cumhuriyetçiler de İsrail’i daha az destekler oldu ve Kongre'deki İsrail yanlısı grupların hakimiyeti muhtemelen önümüzdeki üç yıl boyunca devam edecek fakat ABD bütçesi üzerindeki artan yük ve yerel sosyal programlara yapılan harcamaların gerilemesi, İsrail'e koşulsuz ABD desteğinin uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği hakkındaki mevcut sorgulamaları yoğunlaştıracak.

İbrahim Anlaşmaları genişletiliyor mu?

Mevcut çatışmanın durmasıyla birlikte, Washington İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusunu yeniden gündeme getirirken, Kuveyt, Katar, Umman ve Suudi Arabistan bir dizi karmaşık hesaplarla yüzleşeceklerdir. Nitekim Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı konuşmada, Körfez ülkelerinin bu adımı atmaları umudunu dile getirse de bu adımın zamanlamasının tamamen onlara bağlı olduğunu kabul etti.

Cezayir, Tunus ve Yemen gibi bazı Arap Birliği üyeleri normalleşme sürecine yönelmeyecek olsalar da İsrail, özellikle Suudi Arabistan olmak üzere tüm Körfez ülkeleriyle resmi siyasi ve ticari ilişkiler kurmaya halen istekli ve buna önem veriyor.

Ancak, İran'ın belirgin şekilde zayıflamasıyla birlikte, Körfez ülkelerinin Tahran'ın tehditlerine karşı caydırıcı olarak İsrail ile acil iş birliği ihtiyacı da azalıyor.

Bu hükümetler, İsrail'in Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarından rahatsız olurlarsa, açıkça normalleşme adımları atmak yerine, İsrail ile sessiz bir iş birliği seviyesini sürdürmeyi tercih edebilirler.

Bununla birlikte, bu ülkeler ister normalleşme yolunda ilerlemeye ister ilerlememeye karar versinler, özellikle İsrail'in büyüyen askeri gücünün farkında oldukları için Washington ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışacaklardır. Aynı zamanda, Çin ve hatta Rusya da dahil olmak üzere diğer küresel güçlerle ilişkilerini güçlendirerek seçeneklerini çeşitlendirmek için gayret edeceklerdir.

7 Ekim'den önce, Akdeniz’den Arap Yarımadası, Hindistan ve belki de Uzak Doğu'ya kadar pazarları birbirine bağlayan bir ulaşım koridoru projesi ile ilgili aktif tartışmalar dönüyordu. Her Körfez ülkesinin, ekonomisini çeşitlendirme ve büyümeyi teşvik etme konusunda kendi vizyonu ve planları var. Ancak, ABD ve İsrail'in İran'a yönelik devam edecek hava harekatı, bölgesel yatırım ortamının çekiciliğini zayıflatacaktır. Sınırlı olsa bile, İran’ın saldırıları da arzu edilen istikrar için sürekli bir tehdit olmaya devam edecektir.

Trump, İran hedeflerine doğrudan saldırılar düzenlemek için ABD üslerini kullanmaya karar verirse Tahran zayıflayacaktır, ancak komşularına karşı daha düşmanca davranacaktır. Böyle bir senaryo, Körfez hükümetlerinin İran'a açılma politikalarıyla oluşturmaya çalıştıkları ve öncelikle yabancı yatırım çekmeyi amaçlayan istikrar ortamını baltalayacaktır. Bu nedenle, yatırım fırsatları, bölgesel olarak daha istikrarlı ve dolayısıyla bazı uzun vadeli yatırım biçimleri için daha cazip görünebilecek Latin Amerika gibi diğer bölgelere kayabilir.

Bu bağlamda, Körfez ülkeleri İran, İsrail ve ABD arasındaki savaş sona erdikten sonra büyük olasılıkla diplomatik ve politik bir çözüm çağrısında bulunmaya devam edeceklerdir. Ancak, böyle bir anlaşmaya varmak, çatışmanın doğrudan taraflarına bağlı kalmaya devam ediyor. Bunun için de Trump'ın 2015 nükleer anlaşmasından aniden çekilmesi, ardından 13 Haziran'da İsrail'in İran'a saldırmasının akabinde yeniden başlayan çatışmalarla baltalanan asgari düzeyde bir karşılıklı güven gerekiyor. Saldırıların sürmesi öngörülebilir, gelecekte daha düşük bir düzeyde de olsa çatışmanın ve yüksek tansiyonun devam etmesini olası kılıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.