​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?
TT

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

Suriye, yerel, bölgesel ve küresel güçler arasındaki veraset savaşlarının merkezi haline geldi. Şamlı olmayanlar, Şam’ın nüfusunu arttırırken yerlerinden edilmiş olan Suriyeliler, vatan hasretiyle yanıp tutuşuyorlar. Bu büyük hayal kırıklığının yarattığı psikoloji, koca bir moloz yığını gibi ortada dururken, Golan Tepeleri’nden Şam’ı inleten bir çığlık duyuldu.
Genci yaşlısı, kadını erkeği ile tüm Suriyeliler, vatanlarına olan bağlılıklarını test etmeye kalkışanları buna pişman eden büyük bir tepki ile hep bir ağızdan Golan Tepeleri'ndeki işgalin meşrulaştırılmasına “hayır” dediler.
İsrail İçişleri Bakanı Aryeh Deri, Suriye’nin İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nin eteklerindeki Mecdel Şems, Mas'ade, Ayn Kanya ve Bukata köylerindeki seçimlerin, İsrail’deki belediye seçimleriyle birlikte yapılması girişimini, bölge halkına “kendi kendilerini yönetme hakkı” verdiğini iddia ederek “demokratik bir hediye” olarak nitelendirdi. Bu seçimlerle İsrail'in işgalini meşrulaştırma girişimi, onun geleneksel hesaplamalarına işaret ediyor. İsrail tıpkı işgal altındaki Doğu Kudüs'e yönelik çalışmalarında olduğu gibi Golan’ı da bir “İsrail bölgesi” yapmak için 15 yıl uğraştı.
Ne var ki bu seçimler, İsrail’in son üç yılda Şam, Moskova, Tahran ve Ankara’ya yönelik başlattığı ve Suriye pastasından pay almak için şişirdiği onlarca “deneme balonundan” biriydi. Tel Aviv, Suriye savaşının sona erdiği ve ganimetlerin paylaşılma zamanının geldiğine inanıyor. Türkiye, Suriye’nin kuzey batısından “pay” isterken, Rusya Suriye topraklarındaki varlığını kalıcı hale getirmek, İran ise Suriye’nin üzerinde daha fazla nüfuza sahip olmak istiyor. İsrailli yetkililer ise kendi mantıklarınca, Suriye'nin tüm yüz ölçümünün (185 bin kilometrekare) sadece yüzde 1'ini (bin 800 kilometrekare) aşmayan bu “küçük noktayı” alma hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar.
İsrail’in Golan’ı alma hayalleri
İsrail hükümeti yıllardır işgal altındaki bu noktayı kazanmaya çalıştı. Golan’ı Yahudi devletinin ayrılmaz bir parçası haline getirmeye çalışan İsrail bu konuda başarısız oldu.
İsrail, Golan Tepeleri’ni alma girişimlerine Yahudi yerleşim birimleri kurarak başladı. Bunun için büyük harcamalar yaptı. 1981 yılında İsrail parlamentosu  Knesset'te Golan Tepeleri’nin İsrail egemenliğine dahil olması için bir yasa çıkarıldı. İsrail'deki resmi fiyatların yarısına konut satışları teklif edildi. Vergiler ise yüzde 12 oranında azaltıldı. İsrail hükümeti, bölgede buz pateni sahası dahil olmak üzere sanayi bölgeleri, hayvan çiftlikleri ve turistik tesisler kurdu. Golan’daki Katzrin şehrinde yerleşim birimleri ve 32 yerleşimci köyü kuruldu. İsrail ordusu, Golan bölgesinin yüzde 60'ında halkı korumak ve güvenliği tesis etmek için askeri üsler oluşturdu. Ancak bölgede kurulan ve yukarıda isimleri zikredilen 4 Yahudi köyü ve el-Gacar köyündeki 27 bini aşamayan Yahudi nüfusu, Araplara oranla düşük kaldı. 1992'de dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin, Suriye ile tam barış anlaşması karşılığında Golan'dan çekilme sürecinin 15 yıl içinde kademeli olarak gerçekleşmesi şartı koyulmasını istedi. Fakat Golan'ı İsrail’e 25 + 25 yıl olarak kiralama formülüne geri dönen Suriye yönetimi bu fırsatı kaybetti.
Tel Aviv ve Şam arasında bu formüle göre yapılan müzakerelerde, özellikle 2008 yılında dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert sayesinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Ancak ABD yönetiminin o dönem Şam ile arasında sert anlaşmazlıkların yaşanması anlaşmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı.
Sonra koşullar değişti. 2011'de Suriye’de patlak veren iç savaş, İsrail’in tutumunda keskin bir dönüşe neden oldu. İsrail yönetimi ve istihbarat servisleri, Suriyelileri seyretmeyi, birbirlerini nasıl öldürdüklerini ve devletin kaynaklarını nasıl tükettiklerini izlemeyi tercih etti. Burada “Suriye rejimi kendi vatanını ve halkını yok ederken İsrail'in Golan'ı Suriye’ye iade etmesi mantıklı mı?” sorusunu sormamız gerekiyor. Eğer İsrail Golan’dan çekilseydi, savaş 1967 savaşından önce olduğu gibi Tiberya ve Yukarı Celile’ye ulaşırdı.
Dolayısıyla İsrail, Suriye'de taraflar arasındaki çatışmaları izlemeye koyuldu. Bir takım muhalif grupla bir araya gelen İsrail, Golan'ın uzun vadeli kiralanmasıyla ilgili “uzlaşılara” varırken burayı “bölgesel barış bahçesine” dönüştürdü.
İsrail Suriyeliler “savaştıkça” ülkenin birkaç taraf arasında bölüneceğini ve komşularının buradan pay almak isteyeceklerini gördü.  Bu nedenle Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olarak tanınması için uluslararası çağrıda bulundu.
İran'la uzlaşılara dair işaretler
Binyamin Netanyahu hükümeti Golan Tepeleri’nin uluslararası olarak tanınması hedefine ulaşmak için daha önce de hem açıktan hem de gizli kanallardan mümkün olan tüm kapıları çaldı. ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul ettikten ve ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdıktan sonra Netanyahu, bu yılın başlarında yaptığı bir konuşmada, “ABD'nin Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanınmasını umduğunu” açıkça belirtti.
İsrail Başbakanı Netanyahu, geçtiğimiz Mayıs ayında yaptığı açıklamada ABD’nin birkaç ay içerisinde Golan Tepeleri’ni İsrail toprakları olarak tanıyabileceğini belirtirken, ABD’li bazı yetkililer, İran’ın Suriye’deki nüfuzunun azaltılması ve önlenmesi bahanesiyle bu adımı desteklediklerini ifade ettiler.
Görüldüğü üzere Washington bu adıma asla karşı olmadı. ABD Başkanı Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, 20 Ağustos 2018'de Tel Aviv’e yaptığı ziyaret sırasında İsrail basınına verdiği bir demeçte,  İsrail'in Golan'ı ilhak ettiğini kabul etme konusunun tartışılmadığını ve ABD yönetiminin bu konuda herhangi bir karar almadığını ifade etti. Ancak ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Friedman, 7 Eylül 2018'de yaptığı bir açıklamada, “Golan Tepeleri her zaman İsrail egemenliği altında kalacak ve Suriye'ye iade edilmeyecek” dedi. Golan Tepeleri’nin sonsuza kadar İsrail’in bir parçası olmaması gibi bir durumu hayal dahi edemediğini söyleyen Friedman, “İsrail'in Golan'dan çekilmesi onu büyük bir güvenlik sarmalına sokar. Bu nedenle mevcut durumun aynen devam etmesini umuyorum” şeklinde konuştu.
Tel Aviv’deki üst düzey bir yetkiliye göre Başbakan Binyamin Netanyahu, Batılı yetkililerle yaptığı görüşmelerde fırsatı değerlendirerek ve Ruslarla, Suriye'deki nüfuzu paylaşmaya yönelik kapsamlı bir anlaşmanın parçası olarak Golan Tepeleri’nin ilhakının tanınmasını talep etti.
Bu nedenle İsrailli uzmanlar, Netanyahu hükümetinin İran’la Golan'ı İsrail toprağı olarak tanıması karşılığında İran'ın Suriye'deki varlığını sembolik olarak kabul etme temelinde bir anlaşma yapmış olabileceği ihtimaline uzak bakmıyorlar.
Öte yandan Tahran yönetimi, ABD yaptırımlarının zaten çökmüş olan İran ekonomisine etkileriyle birlikte artık daha da zayıflamış gibi görünüyor. Buna bir de İsrail’in savaş tehditlerinin yanı sıra İsrail’in doğrudan veya dolaylı olarak Suriye’deki İran milislerine yönelik saldırıları ve İsrail'in İran’daki istihbarat operasyonlarıyla çok sayıda İranlı nükleer bilimcinin öldürmesi, nükleer reaktördeki bilgisayar programlarının silinmesi ekleniyor. İsrail istihbaratı Tahran'ın kalbine girmeyi ve İran nükleer projesinin arşivlerini alıp gizlice İsrail'e götürmeyi başardı. Tüm bunları kendisine bir hakaret sayan, yurt içinde ve dışında onur kırıcı bulan İran, bunların tekrarlanmasını istemiyor.
İsrail'in Umman atağı: İran'la temas
Diğer yandan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Umman dahil olmak üzere yakın dönmede temas kurduğu bazı Arap ülkelerinde yaptığı toplantılarda konuyu kişisel olarak dile getirdiği yönünde ipuçları bulunuyor. İsrail ile diplomatik ilişkileri olmayan diğer bir takım ülkelerle gizli olarak haberleşmeyi sağlayan İsrail dış istihbarat servisi Mossad'ın Başkanı Yossi Cohen de aynısını yaptı.
İsrail güvenlik uzmanlarının basında yer alan görüşlerine göre, Tel Aviv, İran’a çeşitli aracılarla  hem söz konusu talebini hem de “uzlaşılara ilişkin bir anlaşma” yapılabileceğine dair mesajlar gönderdi. Örneğin Netanyahu’nun Umman’a yaptığı ziyaret Filistin meselesiyle sınırlı değildi. Maskat’taki görüşmelerde eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde İran ile büyük güçler arasında imzalanan nükleer anlaşma için yapılan ilk görüşmelere ev sahipliği yapan Umman’ın İran'la yakın ilişkiler içinde olduğunu anlayan Tel Aviv yetkilileri, İran sorununa da ayrıntılı olarak değindi.
Öte yandan İsrail basınının önde gelen isimlerinden gazeteci Yossi Melman, İsrail’in Lübnan’da uçağı düştükten sonra kayıplara karışan İsrailli pilot Ron Arad'a ne olduğunu görüşmek üzere 2015 yılında Batılı bir istihbarat servisi aracılığıyla Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları (DMO) ile iletişime geçtiğini söyledi. İsrail’in koyduğu askeri sansür nedeniyle görüşmelerle ilgili bazı detayların yayınlanmasına izin verilmediğini belirten Melman, Hizbullah’ın yakın bir zamanda 30 yıl önce uçağı düştükten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Arad’la ilgili edindiği yeni istihbarat bilgileriyle birlikte pilota ne olduğunun anlaşılmasına dair ipuçları bulunabileceği konusunda iyimser olduğunu kaydetti. Ancak Hizbullah görüşmelerin sonunda pilotun öldükten sonra birkaç kez farklı yerlere gömülmesi dışında bir ipucuna ulaşamadığını belirtti. Melman ayrıca, Mayıs 2016’da eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin yardımcısının da katılımıyla Kıbrıs’ta gerçekleşen İsrail-İran toplantısına ilişkin yayınlanan bilgilere dikkati çekti.
Son belediye seçimleri
İsrail’in son belediye seçimlerine geri dönersek, İsrail'in büyük bir çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Golan halkını geçmişte de bir çok kez denediği ve onları anavatanları olan Suriye'ye aidiyetten koparamadığını belirtmemiz gerekiyor. Yani İsrail, Golan’da bir nevi havuç ve sopa politikası yürüttü, ancak başarısız oldu.
Bununla birlikte Golan Tepeleri, rejim destekçileri ile muhalif grupların destekçileri arasında paylaşıldı. Bu durum, anlaşmazlıkları derinleştirerek ideolojik ve örgütsel çatışmalara dönüştürdü. Ancak Golanlılar “bölgelerinin kırmızı bir çizgi olduğu için atlanamayacağını” göz önünde bulundurarak aralarındaki birliği korudular. Suriye'de olup bitenler hakkında tartıştılar, farklı görüşler sundular ve mücadele ettiler. Ancak etkileyici bir şekilde sosyal ilişkilerini sürdürdüler.
Elbette “Suriye savaşını Golan Tepeleri’ni ilhak sürecini ilerletme ve egemenliğini dayatma fırsatı” olarak gören İsrailli yetkililer vazgeçmediler. Golan halkına “savaşları bitirmeleri” için rüşvet verme kararı alan yetkililer, bölgedeki belediye seçimlerini İsrail belediye seçimleri ile birlikte yapmaya karar verdiler. İçişleri Bakanı Aryeh Deri'ye göre Netanyahu hükümeti yeni bir yaklaşımla, Suriye rejiminin Suriye halkına yaptığı katliamlara karşı, İsrail’in Golan'daki Suriyelilere üst düzey özgürlüklerle birlikte demokratik bir ortam sundu.
Bu öneri, Golanlılar arasında ateşli tartışmalara neden olurken Suriye’deki duruma dair görüş ayrılıkları bulunan uluslararası güçler de ilhaka karşı birleşik bir tutum sergileyerek söz konusu seçimleri reddettiler.
Laikliklerle dindarlar arasında ortaya çıkan çatlaklara rağmen, yeniden birleşmeyi başaran Golan halkı seçimleri reddetmekle kalmadı, aynı zamanda seçimleri yapmayı veya aday olmayı kabul eden herkesi dini, sosyal ve siyasi olarak toplumdan dışladı. Mas'ade ve Bukata köylerindeki tüm adaylar çekildi. Bu da seçimlerin iptal edilmesi anlamına geliyordu. Mecdel Şems ve Ayn Kanya köylerinde seçimler yapıldı. Ancak köylerden birinde halkın yalnızca yüzde 2’si diğerinde ise yüzde 1’i oy kullandı. Yüzlerce kişilik protesto gösterileri düzenlendi. Gösterilerde, İsrail’in işgal altındaki Golan köylerine zorla dayatmaya çalıştığı seçimleri reddettiklerini belirten sloganların yanı sıra yerel yetkililerin seçimlere dair tutumları bir vatan meselesine dönüştürülerek “işgalcilerle işbirliği” yaptıklarına işaret eden sloganlar attılar.
İsrailli yetkililer, 4 köyün sakinlerine yönelik polis gücü de dahil olmak üzere baskıcı müdahalelerde bulunmakta gecikmedi. İşgal güçleriyle halk arasında şiddetli çatışmalar yaşanırken, gösteriler çok sayıda insanın yaralanması veya tutuklanmasıyla sona erdi. Fakat baskıya boyun eğmeyen protestocular, sandıklar kapanana kadar eylemlerini sürdürdüler. Halk hareketine, Arap kimliğine bağlılığını göstermek isteyen kadın erkek, genç yaşlı çok sayıda vatandaşın yanı sıra dini grupların liderleri ve önde gelen isimler katıldı.
İsrail hükümeti ve güvenlik güçleri sonunda Golan planlarının başarısızlığa uğradığını kabul etti. Ancak seçim deneyinin sonucu sadece bir başarısızlık olarak değil, İsrailli bir spikerin de dediği gibi aynı zamanda “utanç verici bir durum ve İsrail’in yüzüne inen bir şamar” olarak görüldü. Bu yüzden halk nezdinde Golan’ın ilhak kapısı kapanırken Netanyahu ve yandaşları başka oyun alanları araştırmaya koyuldu.
1967’den beri bitmeyen sorun: Golan Tepeleri
İsrail, iyi planlanmış bir savaşla 1967 yılında Suriye'nin güneybatısındaki Golan Tepeleri’ni işgal etti. Üç gün boyunca top atışları ve bombardımanlara maruz kalan bölge, 9 Haziran'da kara birlikleri tarafından işgal edildi. 30 saatlik ezici mücadelenin ardından Suriye ordusu geri çekilirken o dönem 145 bin olan nüfusun çoğunluğu bölgeden kaçtı.
2001 yılında Ariel Şaron hükümetinde bakanlık yapan ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’den (FHKC) bir hücre tarafından öldürülen Rehavam Ze'evi, bölgenin halktan arındırılmış olması gerektiğini söyledi. Bölgede 25 bin kişinin kaldığı tespit edildi. Bu kişiler de zorla sınır dışı edildiler veya gitmek zorunda bırakıldılar. Yalnızca Dürziler ve Çerkeslerin kalmasına izin verildi.
Bölgede sadece 10 bin kişi kaldı. İsrail ordusu, sistematik olarak 110 köyü yıkarken geriye, tüm sakinlerinin Dürzilerden oluşan Mecdel Şems, Mas'ade, Ayn Kanya,  Bukata köyleri ve tamamı Alevilerden oluşan el-Gacar köyü kaldı. Bununla birlikte İsrail, Golan Tepeleri’ni işgal ettiği ilk günden bu yana Dürzilerin kendisine biat etmesinin hayalini kuruyor.
İsrail 1981 yılında, Golan Tepeleri'ni İsrail topraklarına dahil eden bir yasa çıkardı. Golanlılar yasaya karşı 6 ay süren grevler başlatırken, kabul eden herkesi dini ve sosyal olarak kısıtlayacak olan İsrail vatandaşlığına geçme teklifini güçlü bir şekilde reddettiler. O tarihten bu yana göreve gelen tüm İsrail hükümetleri Golan'la bir İsrail bölgesiymiş gibi ilgilenmeye çalıştılar. Bu çalışmalara belediye seçimleri de dahil. Ancak Golanlılar İsrail’in tüm bu işgali resmileştirme planlarına karşı çıktılar. İnanılmaz bir ulusal mücadele veren nüfusun sadece yüzde 13'ü İsrail vatandaşlığını kabul etti.



Rubio'nun İsrail ziyareti… Gazze ateşkesinde bir atılım mı, yoksa yerinden etmeye destek mi?

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
TT

Rubio'nun İsrail ziyareti… Gazze ateşkesinde bir atılım mı, yoksa yerinden etmeye destek mi?

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru ilerleyen Filistinliler (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun, Gazze Şeridi'nde gerginliğin artması ve İsrail'in Hamas liderlerini hedef alan Doha saldırısının ardından müzakerelerin durması üzerine İsrail'i ziyaret etmesi bekleniyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlara göre, bu ziyaret iki olası senaryo barındırıyor: Ya ‘Gazze Şeridi'nde ateşkes konusunda ciddi görüşmeler yapılmayacak’ ya da ‘yıl sonuna kadar savaşın sona ermesi ve sınırlı bir ateşkesin kabul edilmesi ele alınacak’.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott'a göre Rubio’nun İsrail ziyaretinin amacı, Gazze şehrinin kontrolünü ele geçirmeyi de içeren İsrail'in yeni operasyonundaki ‘operasyonel’ hedeflerini görüşmek. Pigott ayrıca, bu ayki Birleşmiş Milletler (BM) toplantısına atıfta bulunarak, Rubio’nun, ‘Hamas terörizmini ödüllendiren Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınması da dahil olmak üzere, İsrail karşıtı hareketlerle mücadele etme taahhüdünü yineleyeceğini’ bildirdi.

Pigott'a göre, Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile New York'ta yaptığı görüşmenin hemen ardından gerçekleşen bu ziyarette Rubio, ‘ABD'nin İsrail'in güvenliğine olan bağlılığını vurgulayacak ve Hamas'ın bir daha Gazze Şeridi'ni yönetmemesini ve tüm rehinelerin geri dönmesini sağlamanın gerekliliğini ifade edecek.’

İsrail'in planladığı ‘gönüllü göç’ konusu, Rubio'nun İsrail ziyareti sırasında, Filistinlileri kabul edecek birkaç ülkeyle yapılan görüşmelerin bir parçası olarak gündeme getirilecek.

Arap ve uluslararası toplum tarafından reddedilen yerinden edilmeye dayalı plan, İsrail güvenlik birimleri tarafından Binyamin Netanyahu'ya sunuldu. İsrail'in Kanal 12 televizyonunun cuma günü yayınladığı habere göre söz konusu plan, Gazze Şeridi sakinlerinin önümüzdeki aydan itibaren hava ve deniz yoluyla Gazze Şeridi'nden ayrılmalarına izin veriyor.

Rubio ve Netanyahu arasındaki görüşmeler, İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee'nin dün Gazze şehrinin bazı bölgelerinin tahliye edileceğini duyurmasının ardından gerçekleşti. Adraee, ordunun tahminlerine göre Gazze şehrinin çeyrek milyondan fazla sakininin kendi güvenlikleri için şehirden ayrıldığını belirtti ve Hamas'ı yenilgiye uğratmakta kararlı olduklarını vurguladı.

fgthyju
Nuseyrat Mülteci Kampı yakınlarındaki sahil yolu boyunca eşyalarıyla birlikte Gazze şehrinden güneye doğru giden Filistinlileri izleyen bir adam (AFP)

Amerikalı stratejik ilişkiler uzmanı Irina Tsukerman'a göre, Rubio'nun İsrail'e gelişi daha acil bir soruyu gündeme getiriyor: “Washington ateşkes için zemin mi hazırlıyor, yoksa başka taktikler için siyasi koruma mı sağlıyor?”

Tsukerman, “Rubio'nun gündemindeki acil konu, her iki tarafın da zafer olarak pazarlayabileceği sınırlı bir ateşkes için bir çerçeve sağlamak… Bu, İsrail'e Gazze şehri içinde ve dışında büyük ölçekli operasyonları durdurmak için net parametreler belirlemesi konusunda baskı yapmak ve Katar'daki Hamas müzakerecilerinden rehineler ve insani koridorlar konusunda garantiler almak anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

Tsukerman'a göre Rubio'nun, Netanyahu'ya kişisel olarak baskı uygulayarak iç siyasi talepler ile Washington'un savaşı uluslararası alanda kararlı ve sorumlu olarak sunulabilecek şartlarla sona erdirme stratejik ihtiyacını dengelemesi bekleniyor.

Bu nedenle Tsukerman'a göre Rubio'nun ziyareti, sadece mevcut çatışmaları sona erdirmekle kalmayıp, Washington ve en yakın müttefikleri için elverişli koşullar altında ‘ertesi gün’ için siyasi sistemin ilk bölümlerini yazmayı da amaçlıyor. Tsukerman, ABD Başkanı Donald Trump'ın ‘savaş için siyasi bir zaman sınırı belirlediğini ve bunun 2026 ABD seçim yılına kadar sürmesine izin verilemeyeceğini’ vurguladığını belirtti.

Öte yandan Filistinli siyasi analist Dr. Abdulmehdi Mutava, Rubio'nun İsrail ziyaretinin Gazze ateşkesi ile hiçbir ilgisi olmadığına inanıyor. Çünkü bu konudan ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff sorumlu. Mutava, ziyaretin Filistinlilerin yerinden edilmesine ilişkin düzenlemelere ve Başkan Donald Trump'ın Netanyahu'nun Gazze'yi işgalini tamamlamasına itiraz etmediğinin teyit edilmesine odaklanacağını düşünüyor. Ancak İsrail ve ABD kaynaklarından sızan bilgilere göre, bunun için belirlenen en uzun süre bu yılın sonu.

Mutava, ABD – İsrail koordinasyonunun, Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona ermesinden sonraki gün için, özellikle Hamas'ın silahsızlandırılması için net bir plan olduğunu doğruladığını ve bu nedenle ateşkes çağrısının şu anda dikkate alınmayabileceğini ifade etti.

dfty
İsrail hava saldırıları sonrası Gazze şehrinden yükselen dumanlar (AFP)

Uluslararası arena, Arap ülkeleri ve İslam dünyası Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması konusunda kararlılığını sürdürüyor. Ürdün Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Bakan Eymen es-Safadi ve İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper'ın yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze Şeridi'nde kalıcı ve kapsamlı bir ateşkesin sağlanması için çabaların yoğunlaştırılması gerektiğini yinelediklerini duyurdu.

Ürdün ve Birleşik Krallık'ın bu tutumu, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanlarının 9 Eylül'de Doha'ya yapılan İsrail saldırısının ‘müzakere yoluyla bir anlaşmaya varılmasına ciddi bir tehdit oluşturduğunu’ belirten ortak açıklamalarının ertesi günü geldi. Söz konusu açıklamada şöyle denildi: “Katar ile dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyor ve İsrail ile Hamas arasındaki arabuluculuk çabalarında Katar'ın oynamaya devam ettiği önemli rolü tam olarak destekliyoruz.”

Üç ülke, ‘sivil halkın kitlesel göçüne, sivil kayıplara ve hayati altyapının tahrip olmasına neden olan İsrail'in Gazze şehrindeki askeri operasyonlarının derhal durdurulması’ çağrısında bulundu.

Mutava, Washington'un ısrar ettiği tek çözümün, İsrail'in herhangi bir anlaşmadan geri adım atmaması için, gelecekte Hamas'ın yokluğu ve uluslararası güçlerin varlığıyla birlikte, Başkan Trump'ın kapsamlı bir anlaşma önerisini kabul etmek olduğunu düşünüyor. Mutava, İsrail operasyonlarına devam ettiği sürece bu çözümün gerçekleşme olasılığının düşük olduğunu ve bu nedenle savaşı sona erdirmek için acil bir müzakere veya anlaşma olmadığını belirtti.

Çatışmanın yıl sonuna kadar devam edeceğini düşünen Tsukerman sözlerini şöyle noktaladı: “İsrail'in operasyonlarını ABD'nin stratejik çıkarlarıyla uyumlu hale getirmek ve Trump'a siyasi bir zafer kazandırmak, hem yurt içinde hem de yurt dışında yankı uyandıracaktır.”


İsrail güvenlik birimleri, Katar'daki Hamas liderlerine yönelik saldırının başarısız olduğuna giderek daha fazla inanıyor

İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'ya düzenlediği saldırıda hasar gören bina (AP)
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'ya düzenlediği saldırıda hasar gören bina (AP)
TT

İsrail güvenlik birimleri, Katar'daki Hamas liderlerine yönelik saldırının başarısız olduğuna giderek daha fazla inanıyor

İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'ya düzenlediği saldırıda hasar gören bina (AP)
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'ya düzenlediği saldırıda hasar gören bina (AP)

İsrail Kanal 12 televizyonu dün, güvenlik kurumlarının değerlendirmelerinin şu anda salı günü Doha'daki Hamas liderliğini hedef alan saldırının başarısız olduğu ve hükümetin saldırıların sonuçları konusunda ‘iyimser olmadığı’ yönünde olduğunu bildirdi.

Kanal, güvenlik kurumlarının aldığı son bilgilere göre operasyonda hedef alınan kişilerin çoğunun hayatta kaldığını açıkladı.

Kanal, güvenlik kurumlarının dün bakanlara İsrail'in ‘saldırının sonuçları konusunda iyimser olmadığını’ bildirdiğini ve benzer bir mesajın Washington'a da gönderildiğini belirtti.

Ancak Kanal 12 televizyonu, ismi açıklanmayan bir İsrailli yetkilinin, yetkililerin bazı hedeflerin öldürüldüğünü umduğunu söylediğini aktardı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kanal 12 televizyonundan aktardığına göre, güvenlik yetkilileri saldırıda kullanılan patlayıcıların yetersiz olup olmadığını veya Hamas yetkililerinin bombalar düşmeden önce hedef alınan binanın başka bir bölümüne geçip geçemediklerini belirlemeye çalışıyor.

Katar dün, Emir Şeyh Temim bin Hamad Al Sani'nin katılımıyla, Doha'daki Hamas liderlerini hedef alan eşi görülmemiş İsrail bombardımanında öldürülen altı kişi (beş Hamas mensubu ve bir Katarlı güvenlik görevlisi) için cenaze töreni düzenledi.


İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
TT

İsrail Suriye'den ne istiyor?

Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)
Şara, Netanyahu'nun Suriye'nin güneyinin silahsızlandırılması talebine Dürzilerin temsilcileriyle bir araya gelerek yanıt verdi (SANA)

İbrahim Hamidi

Bu soru Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, Lübnan'da, Yemen'de ve İran'da soruluyor. Ancak Suriye'de, komşuluk, tarih ve bağlamla ilgili birçok nedenden dolayı bu sorunun bazı yan boyutları da var.

Beşşar Esed rejiminin geçtiğimiz yılın sonlarında düşmesi, İran ve ‘direniş ekseni’ için en büyük darbe olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Zira Suriye, Lübnan'daki Hizbullah'ın silah koridoru, Irak'ın arka bahçesi, Tahran'ın desteklediği Filistinli silahlı grupların karargahı ve Husiler ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı milislerin eğitim kamplarının merkeziydi. Bu yüzden Heyet-i Tahriru’ş-Şam’ın (HTŞ) geçtiğimiz yıl kasım ayı sonlarında Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nu başlatmasının ardından İsrail'in, Esed adına Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasını önlemek için İran'a saldırması şaşırtıcı değildi. İsrail ayrıca, kasım ayında Halep düştüğünde rejimi desteklemek için sınırı geçmeye çalışan Iraklı milislere de saldırılar düzenledi. Aslında İsrail, kasım ayında, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu başlamadan önce 2011 yılından bu yana İdlib kırsalında bu türden ilk saldırı olarak, Hizbullah ve DMO’nun Serakib'deki operasyon odasını yok eden cerrahi saldırılar düzenlemişti.

Fakat HTŞ'nin geçtiğimiz yıl aralık ayında Şam'a girmesi, İsrail'i Suriye ve Esed rejimi konusunda 50 yıldır süren ‘belirsizlik halinden’ çıkardı. Golan Tepeleri, 1974 yılında iki ülke arasında Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşmasının imzalanmasından bu yana onlarca yıldır tarafsız ve sessiz bir cephe oldu ve stratejik silahlar kontrol altındaydı. Füzeler, kimyasal silahlar ve varil bombaları güney cephesinde veya İsrail ile savaşta değil, Suriyelilere karşı kullanıldı.

Suriye belirsizliği ile karşı karşıya kalan İsrail, kısa sürede 700 saldırı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti ve Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'nde ilan edilen tampon bölgeyi işgal etti.

İsrail, Suriye’nin yeni yönetimi üzerindeki belirsizlik karşısında neler yaptı?

  1. İsrail kısa bir süre içinde 700 hava saldırısı düzenleyerek Suriye’nin karada, havada ve denizde bulunan tüm stratejik askeri varlıklarını yok etti.
  2. Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması kapsamında Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girerek burayı işgal etti.
  3. Golan Tepeleri'nin kuzeyinden güneyine kadar tampon bölgeye paralel olarak Suriye topraklarında 7 kilometre derinliğinde bir şerit işgal etti.
  4. Golan Tepeleri’ndeki en yüksek stratejik zirve olan Cebel eş-Şeyh Gözlemevi’ni işgal etti.
  5. Şam ile Golan Tepeleri arasındaki bölgeyi güvenlik bölgesi ilan ederek Suriye ordusunun bu bölgeye girmesini yasakladı.
  6. Güneydeki üç il ve Suriye topraklarının çoğunda hava hakimiyetini ele geçirdi.
  7. Ankara'nın Türk askeri üsleri olarak kullanmak istediği Suriye'nin merkezindeki tesisleri ve havaalanlarını imha etti.
  8. Başbakan Binyamin Netanyahu, Suriye'deki son gelişmelerle birlikte ‘Dürzileri korumak’ istediğini açıkladı ve İsrail ordusu, Şam'a bu yönde baskı yapmak için Suriye'nin egemenliğinin merkezi olan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın girişini ve Savunma Bakanlığı binasını vurdu.
  9. Tel Aviv, Golan Tepeleri'nden Suveyda’ya insani yardım koridoru kurmak istediğini açıkladı.

Yeni Suriye yönetimine gelince, yönetimin liderleri Şam'a ulaştıklarında ‘İsrail dahil hiçbir komşu ülkeye tehdit oluşturma niyetleri olmadığını’ açıkladılar. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara daha sonra Paris ziyareti sırasında İsrail ile ‘dolaylı müzakerelerin’ sürdüğünü doğrularken Suriye Dışişleri Bakanlığı Paris'te İsraillilerle görüşmeler yapıldığını duyurdu. Beyaz Saray tarafından yapılan ve ABD Başkanı Donald Trump'ın 14 Mayıs'ta Riyad'da Şara ile yaptığı görüşmede, Suriye’nin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları'na katılmasını istediğini belirten açıklamasına itiraz edilmedi.

Suriye'nin ilk görüşü, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın uygulanmasını teyit etmek veya benzer bir anlaşmaya varmak için müzakere masasına oturmak ve ardından iki taraf arasında barışçıl bir sürece yol açabilecek bir siyasi süreç başlatmaktı. Bu süreç, Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları’na katılmasıyla sonuçlanabilirdi. Bunun yanında Suriye'nin, anlaşmaya katılan diğer Arap ülkelerinden farklı olduğu göz önünde bulundurulmalı. İsrail, Suriye’deki Golan Tepeleri'ni işgal etmiş durumda ve iki ülke arasında bazı temas hatları var. Bununla birlikte İsrail ordusu Suriye topraklarının derinliklerine girmiş durumda.

İsrail'in genişleyen talep listesi karşısında Şam'ın ‘Tel Aviv ne istiyor? Müzakere koşullarını iyileştirmek mi istiyor, yoksa yayılmacı emelleri mi var? Suriye'yi parçalamak ve bölmek mi istiyor?’ sorularını sıralaması oldukça doğal.

Bunlar Şam'da kapalı kapılar ardında sorulan ciddi sorular. Temasların kapsamı genişledikçe, müzakere toplantıları yapıldıkça ve Suriye'nin güneyinde saha testleri yapıldıkça İsrail'in gerçek hedeflerini ve Netanyahu'nun hedeflerinin ordu ve istihbarat servislerinin hedefleriyle aynı olup olmadığını anlamakta daha fazla belirsizlik ve kafa karışıklığı ortaya çıkıyor gibi görünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre İsrailliler, Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın yenilenmesiyle ilgilenmediklerini, bunun geçmiş bir döneme ait olduğunu ve 1974'te imzalanmasına yol açan koşulların şu anki durumdan tamamen farklı olduğunu düşündüklerini söylediler. Başka bir deyişle, Hafız Esed ve ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger tarafından müzakere edilen anlaşma onlarla birlikte toprağa gömüldü. Daha da tehlikelisi, Şam'ın dış mahalleleri ile ayrılık hattı arasındaki bölgenin ağır silahların ve Suriye ordusunun bulunmadığı bir bölge olmasını ve ‘Suriye'nin güneyinde 7 Ekim'in tekrarlanmasını önlemek’ için hareket özgürlüğü, saldırı ve hava kontrolü ile erken uyarı düzenlemeleri ve önlemleri içermesini öneriyor olmaları.

Sahi İsrail Suriye'de ve Suriye'den ne istiyor?