​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?
TT

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

Suriye, yerel, bölgesel ve küresel güçler arasındaki veraset savaşlarının merkezi haline geldi. Şamlı olmayanlar, Şam’ın nüfusunu arttırırken yerlerinden edilmiş olan Suriyeliler, vatan hasretiyle yanıp tutuşuyorlar. Bu büyük hayal kırıklığının yarattığı psikoloji, koca bir moloz yığını gibi ortada dururken, Golan Tepeleri’nden Şam’ı inleten bir çığlık duyuldu.
Genci yaşlısı, kadını erkeği ile tüm Suriyeliler, vatanlarına olan bağlılıklarını test etmeye kalkışanları buna pişman eden büyük bir tepki ile hep bir ağızdan Golan Tepeleri'ndeki işgalin meşrulaştırılmasına “hayır” dediler.
İsrail İçişleri Bakanı Aryeh Deri, Suriye’nin İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nin eteklerindeki Mecdel Şems, Mas'ade, Ayn Kanya ve Bukata köylerindeki seçimlerin, İsrail’deki belediye seçimleriyle birlikte yapılması girişimini, bölge halkına “kendi kendilerini yönetme hakkı” verdiğini iddia ederek “demokratik bir hediye” olarak nitelendirdi. Bu seçimlerle İsrail'in işgalini meşrulaştırma girişimi, onun geleneksel hesaplamalarına işaret ediyor. İsrail tıpkı işgal altındaki Doğu Kudüs'e yönelik çalışmalarında olduğu gibi Golan’ı da bir “İsrail bölgesi” yapmak için 15 yıl uğraştı.
Ne var ki bu seçimler, İsrail’in son üç yılda Şam, Moskova, Tahran ve Ankara’ya yönelik başlattığı ve Suriye pastasından pay almak için şişirdiği onlarca “deneme balonundan” biriydi. Tel Aviv, Suriye savaşının sona erdiği ve ganimetlerin paylaşılma zamanının geldiğine inanıyor. Türkiye, Suriye’nin kuzey batısından “pay” isterken, Rusya Suriye topraklarındaki varlığını kalıcı hale getirmek, İran ise Suriye’nin üzerinde daha fazla nüfuza sahip olmak istiyor. İsrailli yetkililer ise kendi mantıklarınca, Suriye'nin tüm yüz ölçümünün (185 bin kilometrekare) sadece yüzde 1'ini (bin 800 kilometrekare) aşmayan bu “küçük noktayı” alma hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar.
İsrail’in Golan’ı alma hayalleri
İsrail hükümeti yıllardır işgal altındaki bu noktayı kazanmaya çalıştı. Golan’ı Yahudi devletinin ayrılmaz bir parçası haline getirmeye çalışan İsrail bu konuda başarısız oldu.
İsrail, Golan Tepeleri’ni alma girişimlerine Yahudi yerleşim birimleri kurarak başladı. Bunun için büyük harcamalar yaptı. 1981 yılında İsrail parlamentosu  Knesset'te Golan Tepeleri’nin İsrail egemenliğine dahil olması için bir yasa çıkarıldı. İsrail'deki resmi fiyatların yarısına konut satışları teklif edildi. Vergiler ise yüzde 12 oranında azaltıldı. İsrail hükümeti, bölgede buz pateni sahası dahil olmak üzere sanayi bölgeleri, hayvan çiftlikleri ve turistik tesisler kurdu. Golan’daki Katzrin şehrinde yerleşim birimleri ve 32 yerleşimci köyü kuruldu. İsrail ordusu, Golan bölgesinin yüzde 60'ında halkı korumak ve güvenliği tesis etmek için askeri üsler oluşturdu. Ancak bölgede kurulan ve yukarıda isimleri zikredilen 4 Yahudi köyü ve el-Gacar köyündeki 27 bini aşamayan Yahudi nüfusu, Araplara oranla düşük kaldı. 1992'de dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin, Suriye ile tam barış anlaşması karşılığında Golan'dan çekilme sürecinin 15 yıl içinde kademeli olarak gerçekleşmesi şartı koyulmasını istedi. Fakat Golan'ı İsrail’e 25 + 25 yıl olarak kiralama formülüne geri dönen Suriye yönetimi bu fırsatı kaybetti.
Tel Aviv ve Şam arasında bu formüle göre yapılan müzakerelerde, özellikle 2008 yılında dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert sayesinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Ancak ABD yönetiminin o dönem Şam ile arasında sert anlaşmazlıkların yaşanması anlaşmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı.
Sonra koşullar değişti. 2011'de Suriye’de patlak veren iç savaş, İsrail’in tutumunda keskin bir dönüşe neden oldu. İsrail yönetimi ve istihbarat servisleri, Suriyelileri seyretmeyi, birbirlerini nasıl öldürdüklerini ve devletin kaynaklarını nasıl tükettiklerini izlemeyi tercih etti. Burada “Suriye rejimi kendi vatanını ve halkını yok ederken İsrail'in Golan'ı Suriye’ye iade etmesi mantıklı mı?” sorusunu sormamız gerekiyor. Eğer İsrail Golan’dan çekilseydi, savaş 1967 savaşından önce olduğu gibi Tiberya ve Yukarı Celile’ye ulaşırdı.
Dolayısıyla İsrail, Suriye'de taraflar arasındaki çatışmaları izlemeye koyuldu. Bir takım muhalif grupla bir araya gelen İsrail, Golan'ın uzun vadeli kiralanmasıyla ilgili “uzlaşılara” varırken burayı “bölgesel barış bahçesine” dönüştürdü.
İsrail Suriyeliler “savaştıkça” ülkenin birkaç taraf arasında bölüneceğini ve komşularının buradan pay almak isteyeceklerini gördü.  Bu nedenle Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olarak tanınması için uluslararası çağrıda bulundu.
İran'la uzlaşılara dair işaretler
Binyamin Netanyahu hükümeti Golan Tepeleri’nin uluslararası olarak tanınması hedefine ulaşmak için daha önce de hem açıktan hem de gizli kanallardan mümkün olan tüm kapıları çaldı. ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul ettikten ve ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdıktan sonra Netanyahu, bu yılın başlarında yaptığı bir konuşmada, “ABD'nin Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanınmasını umduğunu” açıkça belirtti.
İsrail Başbakanı Netanyahu, geçtiğimiz Mayıs ayında yaptığı açıklamada ABD’nin birkaç ay içerisinde Golan Tepeleri’ni İsrail toprakları olarak tanıyabileceğini belirtirken, ABD’li bazı yetkililer, İran’ın Suriye’deki nüfuzunun azaltılması ve önlenmesi bahanesiyle bu adımı desteklediklerini ifade ettiler.
Görüldüğü üzere Washington bu adıma asla karşı olmadı. ABD Başkanı Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, 20 Ağustos 2018'de Tel Aviv’e yaptığı ziyaret sırasında İsrail basınına verdiği bir demeçte,  İsrail'in Golan'ı ilhak ettiğini kabul etme konusunun tartışılmadığını ve ABD yönetiminin bu konuda herhangi bir karar almadığını ifade etti. Ancak ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Friedman, 7 Eylül 2018'de yaptığı bir açıklamada, “Golan Tepeleri her zaman İsrail egemenliği altında kalacak ve Suriye'ye iade edilmeyecek” dedi. Golan Tepeleri’nin sonsuza kadar İsrail’in bir parçası olmaması gibi bir durumu hayal dahi edemediğini söyleyen Friedman, “İsrail'in Golan'dan çekilmesi onu büyük bir güvenlik sarmalına sokar. Bu nedenle mevcut durumun aynen devam etmesini umuyorum” şeklinde konuştu.
Tel Aviv’deki üst düzey bir yetkiliye göre Başbakan Binyamin Netanyahu, Batılı yetkililerle yaptığı görüşmelerde fırsatı değerlendirerek ve Ruslarla, Suriye'deki nüfuzu paylaşmaya yönelik kapsamlı bir anlaşmanın parçası olarak Golan Tepeleri’nin ilhakının tanınmasını talep etti.
Bu nedenle İsrailli uzmanlar, Netanyahu hükümetinin İran’la Golan'ı İsrail toprağı olarak tanıması karşılığında İran'ın Suriye'deki varlığını sembolik olarak kabul etme temelinde bir anlaşma yapmış olabileceği ihtimaline uzak bakmıyorlar.
Öte yandan Tahran yönetimi, ABD yaptırımlarının zaten çökmüş olan İran ekonomisine etkileriyle birlikte artık daha da zayıflamış gibi görünüyor. Buna bir de İsrail’in savaş tehditlerinin yanı sıra İsrail’in doğrudan veya dolaylı olarak Suriye’deki İran milislerine yönelik saldırıları ve İsrail'in İran’daki istihbarat operasyonlarıyla çok sayıda İranlı nükleer bilimcinin öldürmesi, nükleer reaktördeki bilgisayar programlarının silinmesi ekleniyor. İsrail istihbaratı Tahran'ın kalbine girmeyi ve İran nükleer projesinin arşivlerini alıp gizlice İsrail'e götürmeyi başardı. Tüm bunları kendisine bir hakaret sayan, yurt içinde ve dışında onur kırıcı bulan İran, bunların tekrarlanmasını istemiyor.
İsrail'in Umman atağı: İran'la temas
Diğer yandan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Umman dahil olmak üzere yakın dönmede temas kurduğu bazı Arap ülkelerinde yaptığı toplantılarda konuyu kişisel olarak dile getirdiği yönünde ipuçları bulunuyor. İsrail ile diplomatik ilişkileri olmayan diğer bir takım ülkelerle gizli olarak haberleşmeyi sağlayan İsrail dış istihbarat servisi Mossad'ın Başkanı Yossi Cohen de aynısını yaptı.
İsrail güvenlik uzmanlarının basında yer alan görüşlerine göre, Tel Aviv, İran’a çeşitli aracılarla  hem söz konusu talebini hem de “uzlaşılara ilişkin bir anlaşma” yapılabileceğine dair mesajlar gönderdi. Örneğin Netanyahu’nun Umman’a yaptığı ziyaret Filistin meselesiyle sınırlı değildi. Maskat’taki görüşmelerde eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde İran ile büyük güçler arasında imzalanan nükleer anlaşma için yapılan ilk görüşmelere ev sahipliği yapan Umman’ın İran'la yakın ilişkiler içinde olduğunu anlayan Tel Aviv yetkilileri, İran sorununa da ayrıntılı olarak değindi.
Öte yandan İsrail basınının önde gelen isimlerinden gazeteci Yossi Melman, İsrail’in Lübnan’da uçağı düştükten sonra kayıplara karışan İsrailli pilot Ron Arad'a ne olduğunu görüşmek üzere 2015 yılında Batılı bir istihbarat servisi aracılığıyla Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları (DMO) ile iletişime geçtiğini söyledi. İsrail’in koyduğu askeri sansür nedeniyle görüşmelerle ilgili bazı detayların yayınlanmasına izin verilmediğini belirten Melman, Hizbullah’ın yakın bir zamanda 30 yıl önce uçağı düştükten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Arad’la ilgili edindiği yeni istihbarat bilgileriyle birlikte pilota ne olduğunun anlaşılmasına dair ipuçları bulunabileceği konusunda iyimser olduğunu kaydetti. Ancak Hizbullah görüşmelerin sonunda pilotun öldükten sonra birkaç kez farklı yerlere gömülmesi dışında bir ipucuna ulaşamadığını belirtti. Melman ayrıca, Mayıs 2016’da eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin yardımcısının da katılımıyla Kıbrıs’ta gerçekleşen İsrail-İran toplantısına ilişkin yayınlanan bilgilere dikkati çekti.
Son belediye seçimleri
İsrail’in son belediye seçimlerine geri dönersek, İsrail'in büyük bir çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Golan halkını geçmişte de bir çok kez denediği ve onları anavatanları olan Suriye'ye aidiyetten koparamadığını belirtmemiz gerekiyor. Yani İsrail, Golan’da bir nevi havuç ve sopa politikası yürüttü, ancak başarısız oldu.
Bununla birlikte Golan Tepeleri, rejim destekçileri ile muhalif grupların destekçileri arasında paylaşıldı. Bu durum, anlaşmazlıkları derinleştirerek ideolojik ve örgütsel çatışmalara dönüştürdü. Ancak Golanlılar “bölgelerinin kırmızı bir çizgi olduğu için atlanamayacağını” göz önünde bulundurarak aralarındaki birliği korudular. Suriye'de olup bitenler hakkında tartıştılar, farklı görüşler sundular ve mücadele ettiler. Ancak etkileyici bir şekilde sosyal ilişkilerini sürdürdüler.
Elbette “Suriye savaşını Golan Tepeleri’ni ilhak sürecini ilerletme ve egemenliğini dayatma fırsatı” olarak gören İsrailli yetkililer vazgeçmediler. Golan halkına “savaşları bitirmeleri” için rüşvet verme kararı alan yetkililer, bölgedeki belediye seçimlerini İsrail belediye seçimleri ile birlikte yapmaya karar verdiler. İçişleri Bakanı Aryeh Deri'ye göre Netanyahu hükümeti yeni bir yaklaşımla, Suriye rejiminin Suriye halkına yaptığı katliamlara karşı, İsrail’in Golan'daki Suriyelilere üst düzey özgürlüklerle birlikte demokratik bir ortam sundu.
Bu öneri, Golanlılar arasında ateşli tartışmalara neden olurken Suriye’deki duruma dair görüş ayrılıkları bulunan uluslararası güçler de ilhaka karşı birleşik bir tutum sergileyerek söz konusu seçimleri reddettiler.
Laikliklerle dindarlar arasında ortaya çıkan çatlaklara rağmen, yeniden birleşmeyi başaran Golan halkı seçimleri reddetmekle kalmadı, aynı zamanda seçimleri yapmayı veya aday olmayı kabul eden herkesi dini, sosyal ve siyasi olarak toplumdan dışladı. Mas'ade ve Bukata köylerindeki tüm adaylar çekildi. Bu da seçimlerin iptal edilmesi anlamına geliyordu. Mecdel Şems ve Ayn Kanya köylerinde seçimler yapıldı. Ancak köylerden birinde halkın yalnızca yüzde 2’si diğerinde ise yüzde 1’i oy kullandı. Yüzlerce kişilik protesto gösterileri düzenlendi. Gösterilerde, İsrail’in işgal altındaki Golan köylerine zorla dayatmaya çalıştığı seçimleri reddettiklerini belirten sloganların yanı sıra yerel yetkililerin seçimlere dair tutumları bir vatan meselesine dönüştürülerek “işgalcilerle işbirliği” yaptıklarına işaret eden sloganlar attılar.
İsrailli yetkililer, 4 köyün sakinlerine yönelik polis gücü de dahil olmak üzere baskıcı müdahalelerde bulunmakta gecikmedi. İşgal güçleriyle halk arasında şiddetli çatışmalar yaşanırken, gösteriler çok sayıda insanın yaralanması veya tutuklanmasıyla sona erdi. Fakat baskıya boyun eğmeyen protestocular, sandıklar kapanana kadar eylemlerini sürdürdüler. Halk hareketine, Arap kimliğine bağlılığını göstermek isteyen kadın erkek, genç yaşlı çok sayıda vatandaşın yanı sıra dini grupların liderleri ve önde gelen isimler katıldı.
İsrail hükümeti ve güvenlik güçleri sonunda Golan planlarının başarısızlığa uğradığını kabul etti. Ancak seçim deneyinin sonucu sadece bir başarısızlık olarak değil, İsrailli bir spikerin de dediği gibi aynı zamanda “utanç verici bir durum ve İsrail’in yüzüne inen bir şamar” olarak görüldü. Bu yüzden halk nezdinde Golan’ın ilhak kapısı kapanırken Netanyahu ve yandaşları başka oyun alanları araştırmaya koyuldu.
1967’den beri bitmeyen sorun: Golan Tepeleri
İsrail, iyi planlanmış bir savaşla 1967 yılında Suriye'nin güneybatısındaki Golan Tepeleri’ni işgal etti. Üç gün boyunca top atışları ve bombardımanlara maruz kalan bölge, 9 Haziran'da kara birlikleri tarafından işgal edildi. 30 saatlik ezici mücadelenin ardından Suriye ordusu geri çekilirken o dönem 145 bin olan nüfusun çoğunluğu bölgeden kaçtı.
2001 yılında Ariel Şaron hükümetinde bakanlık yapan ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’den (FHKC) bir hücre tarafından öldürülen Rehavam Ze'evi, bölgenin halktan arındırılmış olması gerektiğini söyledi. Bölgede 25 bin kişinin kaldığı tespit edildi. Bu kişiler de zorla sınır dışı edildiler veya gitmek zorunda bırakıldılar. Yalnızca Dürziler ve Çerkeslerin kalmasına izin verildi.
Bölgede sadece 10 bin kişi kaldı. İsrail ordusu, sistematik olarak 110 köyü yıkarken geriye, tüm sakinlerinin Dürzilerden oluşan Mecdel Şems, Mas'ade, Ayn Kanya,  Bukata köyleri ve tamamı Alevilerden oluşan el-Gacar köyü kaldı. Bununla birlikte İsrail, Golan Tepeleri’ni işgal ettiği ilk günden bu yana Dürzilerin kendisine biat etmesinin hayalini kuruyor.
İsrail 1981 yılında, Golan Tepeleri'ni İsrail topraklarına dahil eden bir yasa çıkardı. Golanlılar yasaya karşı 6 ay süren grevler başlatırken, kabul eden herkesi dini ve sosyal olarak kısıtlayacak olan İsrail vatandaşlığına geçme teklifini güçlü bir şekilde reddettiler. O tarihten bu yana göreve gelen tüm İsrail hükümetleri Golan'la bir İsrail bölgesiymiş gibi ilgilenmeye çalıştılar. Bu çalışmalara belediye seçimleri de dahil. Ancak Golanlılar İsrail’in tüm bu işgali resmileştirme planlarına karşı çıktılar. İnanılmaz bir ulusal mücadele veren nüfusun sadece yüzde 13'ü İsrail vatandaşlığını kabul etti.



İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

TT

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

ABD’nin Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir güç konuşlandırması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) bazı üyeleriyle sunduğu karar taslağı, geniş çaplı tepkilere yol açtı. Hem Filistin Yönetimi hem de İsrail, önerideki kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşündükleri bazı maddeler hakkında çekincelerini dile getirdi.

ABD merkezli haber sitesi Axios'un ulaştığı, hassas ancak gizli olmayan bir belge olan taslak karar, ABD ve uluslararası güce katılan diğer ülkelere 2027 yılı sonlarına kadar Gazze'yi yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu yetkilerin uzatılması da mümkün olacak.

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli kaynaklar, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nde uluslararası bir güç kurulmasına ilişkin ABD tarafından sunulan öneriyi Arap ülkeleri ile görüşeceğini ve karar metninde değişiklik talep etmeyi amaçladığını bildirdi.

Kaynaklar şunları söyledi:

“BMGK aracılığıyla bu gücün oluşturulmasını memnuniyetle karşılıyoruz, ancak bunun BM Şartı'nın VI. ve VII. bölümü kapsamında yapılmasını istiyoruz. Gücün çalışma şekli, görev süresi ve otoritenin rolü konusunda bir takım çekincelerimiz var. Filistin devletinin güçlendirilmesine olanak tanıyan daha net bir rol istiyoruz. Tüm bu hususlar ve diğer gözlemler Arap ülkeleriyle görüşülecek.”

gtyh
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta Gazze konusunda Arap ve Müslüman ülkelerin liderleri ve bakanlarıyla bir araya geldi (Reuters)

Axios'a konuşan ABD’li bir yetkiliye göre karar taslağı ocak ayına kadar Gazze'ye ilk askerlerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BMGK üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak. Yetkili, uluslararası gücün barış gücü değil, yaptırım gücü olacağını vurguladı. Söz konusu uluslararası güç katılımcı ülkelerden gelen askerlerden ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığını üstleneceğini açıkladığı Gazze Barış Konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak. Karar taslağı ayrıca Gazze Barış Konseyi'nin en az 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Karar taslağı ayrıca, ‘geçiş dönemi yönetim otoritesi’ olarak Gazze Barış Konseyi’ne, “Filistin Yönetimi'nin reform programını başarıyla tamamlayana kadar, Gazze Barış Konseyi'nin onayıyla’ Gazze'nin yeniden inşası için öncelikleri belirleme ve fon sağlama yetkisi verilmesini talep ediyor.

İsrail’in karar taslağında talep ettiği değişiklikler

İsrail basını, isimsiz İsrailli kaynaklara dayanarak, ‘önerilen karar tasarısı taleplerine yakın olsa da bazı çekinceler olduğunu’ bildirdi.

İsrail, bu gücün BMGK tarafından kurulmasını istemiyordu, ancak VII.  Bölüm kapsamında kurulmaması kabul edilebilir bir durumdu.

BM Şartı'nın VII. Bölümü, barışa yönelik tehditler, barışın ihlali ve saldırı eylemleri durumunda alınacak önlemlerle ilgili. Bu bölümün bazı maddeleri, BMGK belirli durumlarda uluslararası barış ve güvenliği korumak veya yeniden tesis etmek için hava, deniz veya kara kuvvetleri ile gerekli önlemleri alma yetkisi veriyor.

İsrailli kaynaklar ayrıca, Gazze Şeridi'nde silahsızlanma sürecine ordunun katılımına ilişkin metni kabul ettiklerini ifade ettiler. Bu konu önemli bir mesele olup, Filistinliler tarafından yaygın bir şekilde reddedilmesi bekleniyor.

İsrail, Filistin Yönetimi'nin varlığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) konuşlandırılması olasılığını reddediyor, ancak Filistin polis gücünün varlığını kabul edebilir.

Kaynaklar Yedioth Ahronoth'a, İsrail'in Filistin polis gücünün kurulmasına karşı olduğunu, ancak bunun bir Arap talebi olduğunu anladığını ve kabul edebileceğini söyledi.

Yetkililer, İsrail'in yorumlarını doğrudan ABD’ye ilettiğini belirtti. Bu öneri henüz bir taslak karar ve Avrupa ile Arap ülkelerinden de yorumlar bekleniyor.

İsrail, TSK’nın Gazze Şeridi’ndeki varlığını reddettiğini Washington'a yineleyecek.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a konuşan diplomatik kaynaklar şunları söyledi:

“Türkler barış gücü içinde yer almayacak ve Gazze'ye asker göndermeyecek. Ancak İsrail, yatırımlar ve fon akışı açısından Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılımlarına itiraz edemeyecek gibi görünüyor.”

Hangi ülkelerin bu güce katılacağı henüz belirlenmedi. Arap ülkeleri katılımlarını gücün Gazze'deki görevinin niteliğiyle bağdaştırdı.

Ülkelerin Hamas ile çatışma ilkesine karşı çıkmalarının, amaçlarının ‘barışı dayatmak’ değil, ‘barışı korumak’ olması gerektiği şeklindeki bir önceliğe dayandığına inanılıyor.

İsrail'in tahminlerine göre bu güce Endonezya, Pakistan ve Azerbaycan katılacak.

İsrail parlamentosu Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyeleri geçtiğimiz hafta kapalı bir toplantıda, uluslararası istikrar gücünün Endonezya, Azerbaycan, Pakistan ve henüz belirlenmemiş diğer ülkelerden askerlerden oluşacağı konusunda bilgilendirildi.


Mısır-İsrail gaz anlaşması ve anlaşmayı tehdit eden yeni engeller

Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
TT

Mısır-İsrail gaz anlaşması ve anlaşmayı tehdit eden yeni engeller

Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

İsrail'in Mısır'a gaz ihraç etme anlaşması, ABD'nin anlaşmayı onaylaması için baskı yapmasına rağmen, İsrail Enerji Bakanı Eli Cohen'in anlaşmanın uygulanması için hazırlık aşamasında onay vermeyi reddetmesi nedeniyle yürürlüğe girmesini tehdit eden yeni engellerle karşı karşıya.

Yedioth Ahronoth dahil olmak üzere İbranice yayın yapan gazeteler, yetkililerin ‘İsrail'in Mısır'a doğal gaz ihraç etmek için önemli bir anlaşmayı onaylamayı reddetmesi üzerine ABD Enerji Bakanı Chris Wright'ın önümüzdeki hafta İsrail'e yapacağı ziyareti iptal ettiğini’ söylediğini aktardı.

İsrail Enerji Bakanı'nın ofisi tarafından yapılan açıklamada, “İç fiyatlandırma ve ulusal çıkarlarla ilgili çözülmemiş sorunlar var. İsrail, iç pazar için adil bir fiyat sağlanana ve İsrail'in enerji ihtiyaçları tam olarak karşılanana kadar anlaşmayı uygulamaya koymayacak” ifadeleri yer aldı.

Geçtiğimiz ağustos ayında, İsrail'in Leviathan doğal gaz sahasının ortaklarından biri olan NewMed, Mısır ile olan gaz tedarik anlaşmasının 2040 yılına kadar uzatılmasına yönelik bir değişiklik yaptığını ve anlaşmanın değerinin 35 milyar dolara ulaştığını duyurdu.

İsrail Enerji Bakanlığı, ‘ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, anlaşmayı onaylamaları için Cohen ve Başbakan Binyamin Netanyahu'ya önemli baskı uyguladığını’ bildirdi.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, ‘İsrail ile yapılan gaz anlaşmasının, anlaşmayı siyasi kazanç elde etmek için kullanmaya çalışan Netanyahu hükümeti tarafından konulan engeller nedeniyle tehdit altında olduğu’ konusunda hemfikir. Uzmanlar, ‘Mısır'ın güvenilir alternatifleri olduğunu ve İsrail'in manevralarına yanıt vermeden anlaşmanın şartlarını uygulamaya hazır olduğunu’ belirttiler.

 Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Enerji Çalışmaları Programı Başkanı Ahmed Kandil, ‘Netanyahu'nun Mısır ile gaz anlaşmasını askıya alma tutumuna ilişkin ABD-İsrail anlaşmazlığının arttığını ve bu anlaşmazlığın ABD'nin gaz meselesini siyasileştirmeyi reddetmesinden kaynaklandığını’ belirtti.

Israel Hayom gazetesi, gaz sahasını işleten Amerikan enerji devi Chevron'un da İsrail'e anlaşmayı onaylaması için baskı uyguladığını bildirdi.

Kandil, “ABD şirketlerinin Mısır ve Ürdün'de birçok başka faaliyeti var; Netanyahu'nun siyasi müdahalesi, bu şirketlerin genişleme hedeflerini baltalıyor ve onu kararından vazgeçirmeye yönelik girişimlere yol açıyor. Her halükârda Mısır, keşifleri çeşitlendirerek ve bölgedeki diğer tedarikçilerle, özellikle Katar, Cezayir ve Kıbrıs ile İsrail'in arzının kesilmesini telafi edecek anlaşmalar yaparak tüm senaryolarla başa çıkmaya hazır” ifadelerini kullandı.

Söz konusu anlaşmanın duyurulmasıyla birlikte Mısır ile İsrail arasında tartışmalar alevlendi. Daha önce Netanyahu’nun ‘Mısır ile yapılan gaz anlaşmasının uzatılmayacağını’ açıklaması üzerine, Mısır Enformasyon Servisi Başkanı Ziya Raşvan o dönemde ‘anlaşmanın iptalinin sonuçları olacağı’ uyarısında bulunmuştu.

 Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve İsrail meseleleri konusunda uzman akademisyen Dr. Ahmed Fuad Enver, “İsrail, Mısır ile ekonomik ilişkilerini siyasi kazanç elde etmek için kullanıyor. Ancak Mısır'ın ekonomik kazançlardan çok ulusal güvenliği önceliklendiren kararlı tutumu nedeniyle bu, sahada gerçekleşmeyecek” şeklinde konuştu.

Enver'e göre İsrail, Gazze Şeridi'nin geleceğine ilişkin vizyonunu tam olarak gerçekleştirebilecek tavizler elde etmek için Mısır ile ilişkilerini riske atıyor. Enver, “Bu, halkın desteğini almayan Netanyahu hükümetinin işine yaramayacaktır” dedi.

Enver'e göre İsrail, Mısır’a gaz ihraç etme taahhütlerinden kaçmaya çalışıyor; kimi zaman petrol kuyularını hedef alan Hizbullah tehditlerini, kimi zaman da bakım çalışmalarını gerekçe gösteriyor. Ancak bu yükümlülüklerden tamamen sıyrılması zor, özellikle de Mısır’da gaz kıtlığı krizlerinin aşılması ve yaz mevsiminin, elektrik kesintilerine (yük azaltımına) başvurulmadan tamamlanmasıyla birlikte, Kahire’nin müzakere alanı artık daha genişledi.

Geçtiğimiz haziran ayında, İsrail’in Akdeniz’de bulunan gaz sahalarındaki üretim, İran’a yönelik İsrail saldırılarının başlamasıyla artan bölgesel gerilimlere bağlı güvenlik nedenleriyle durdu. Bu durum, İsrail’den Mısır’a yapılan gaz sevkiyatının tamamen kesilmesine yol açtı; ancak akış yaklaşık iki hafta sonra yeniden başladı.

​​​​​​​Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)​​​​​​​​​​​​Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

 

Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı'nın resmî açıklamasına göre Kahire, Avrupa'nın Rusya ile yaşanan krizin ardından acil gaz ihtiyacını göz önünde bulundurarak, uzun vadeli enerji istikrarını sağlamak ve bölgesel rolünü ve ekonomik bağımsızlığını güçlendirmek amacıyla Batı Çölü, Süveyş Körfezi, Akdeniz ve Nil Deltası'nda 480 yeni kuyu açmak için 5,7 milyar dolarlık yatırım yapıyor.

Kahire Üniversitesi’nde madencilik ve petrol alanında profesör olan Husam Arafat, ‘İsrail gazının ihracatına ilişkin revize edilmiş anlaşmanın hâlâ risk altında olduğunu, çünkü sadece ön imza aşamasında bulunduğunu ve henüz yürürlüğe girmediğini, dolayısıyla taraflar için bağlayıcı olmadığını’ belirtti. Arafat’a göre İsrail Başbakanı bu durumu, anlaşmadan kaçınmak ve Gazze’nin geleceği konusunda Mısır’a siyasi baskı yapmak için kullanıyor. Ancak sonunda kaybeden taraf İsrail olacak; çünkü ihracat yolları sınırlı ve iç tüketimde fazlalık bulunuyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan Arafat şu ifadeleri kullandı: “İsrail'in Mısır'a gaz ihraç etmekte isteksiz olmasının nedeni ekonomik değil, siyasi faktörlerdir. Çünkü İsrail, Mısır'ın gelişmiş altyapısı sayesinde İsrail gazının Avrupa'ya ihracatına katkıda bulunan ihracattan büyük fayda sağlamaktadır.”

Arafat’a göre İsrail, Mısır’ın sıvılaştırma tesislerinden Avrupa’ya gazı birim başına 14 dolar fiyatla ihraç ettiğini, oysa kendisinden bu gazı 8 dolara satın aldığını düşünüyor. Ancak İsrail, sıvılaştırma tesislerinin kurulması ve işletilmesi maliyetlerini göz ardı ediyor. Bu durum, Mısır’ın elindeki güçlü bir koz niteliğinde. Öte yandan İsrail hükümeti, ‘fiyatı artırmak ya da siyasi kazanımlar elde etmek için pazarlık yapabileceğini’ düşünüyor.

Kandil'in görüşüne göre, anlaşmaya yönelik mevcut tehdit, Kahire'yi İsrail ile ekonomik iş birliği vizyonunu yeniden gözden geçirmeye itiyor; çünkü Netanyahu hükümeti, Mısır devletine karşı yasal bir yükümlülüğü olduğunu dikkate almadan anlaşmayı sattı.


İsrail’in Gazze Şeridi'ndeki ihlallerine ilişkin gizli ABD raporu

Gazze şehrinin kuzeyindeki es-Saftavi bölgesinde yıkılmış evlerin arasından yürüyen Filistinliler (DPA)
Gazze şehrinin kuzeyindeki es-Saftavi bölgesinde yıkılmış evlerin arasından yürüyen Filistinliler (DPA)
TT

İsrail’in Gazze Şeridi'ndeki ihlallerine ilişkin gizli ABD raporu

Gazze şehrinin kuzeyindeki es-Saftavi bölgesinde yıkılmış evlerin arasından yürüyen Filistinliler (DPA)
Gazze şehrinin kuzeyindeki es-Saftavi bölgesinde yıkılmış evlerin arasından yürüyen Filistinliler (DPA)

ABD Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan gizli bir rapor, İsrail askeri birliklerinin Gazze Şeridi'nde yüzlerce kez ABD insan hakları yasalarını ihlal ettiğini ortaya çıkardı. Bu, Trump yönetiminin Filistinlilerin Gazze Şeridi'nde maruz kaldıkları muameleyi ilk kez kabul ettiği bir gelişme oldu.

Washington Post gazetesi, İsrail'in eylemlerinin Leahy Yasası'nın kapsamına girdiğini bildirdi. Bu yasa, adını eski Demokrat senatör Patrick Leahy’den alan tarihi bir düzenlemedir ve ABD’den finansman alan yabancı askeri birliklerin, yargısız infaz, işkence veya diğer ağır insan hakları ihlalleri gibi eylemler gerçekleştirmeleri durumunda yaptırımlara tabi tutulmasını öngörür.

Gazete, isimlerinin yayımlanmasını istemeyen ABD’li yetkililere dayanarak, genel müfettişin raporunun sonuçlarının, İsrail’in eylemlerinden sorumlu tutulup tutulamayacağı konusunda şüpheler yarattığını aktardı. Bu şüphelerin nedeni, olayların birikmiş olması ve inceleme sürecinin, İsrail ordusunun çıkarlarını gözeten doğası; ayrıca sürecin ‘birkaç yıl’ sürebileceği ihtimali.

Teftiş Kurulu’nun internet sitesi üzerinden yapılan açıklamada şu ifade yer aldı: “Bu rapor, kamuya açık olmayan gizli bilgiler içermektedir.”

Rapor, İsrail ile Hamas’ın ateşkes ve İsrailli rehinelerin Filistinli mahkûmlar karşılığında serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varmasından birkaç gün önce tamamlandı. Raporda, yaklaşık 70 bin Filistinlinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan iki yıllık savaş ele alınıyor.

Leahy Yasası’nın uygulanabilirliğine ilişkin bir sınama niteliği taşıyan değerlendirmede, Şubat 2024’te yardım kamyonlarının çevresinde toplanan 100’den fazla Filistinlinin öldürülmesi ve Nisan 2024’te İsrail’in düzenlediği bir saldırıda World Central Kitchen (WCK) yardım kuruluşundan yedi çalışanın hayatını kaybetmesi olaylarına dikkat çekildi. Ancak her iki saldırıda da ABD silahlarının kullanılıp kullanılmadığına dair ‘kesin bir sonuca’ varılamadığı açıklandı.

On milyarlarca dolar

ABD, İsrail'e her yıl en az 3,8 milyar dolarlık yardım sağlıyor; son yıllarda on milyarlarca dolar daha fazla yardım sağlayarak, İsrail'i dünyadaki en büyük ABD askeri yardımı alıcısı haline getirdi.

Rapor, Amerikan yardımı alan yabancı ordular tarafından işlenen insan hakları ihlallerinin incelenmesine ilişkin özel protokolün, üst düzey Amerikalı yetkilileri içerdiğini ve diğer ülkeler için yapılan incelemelere kıyasla daha uzun bir süreç öngördüğünü belirtiyor. Ayrıca, ardı ardına gelen Cumhuriyetçi ve Demokrat yönetimler tarafından özel olarak tasarlanan bürokratik bir mekanizmanın, insan hakları ihlalleriyle ilgili benzer iddialarla karşı karşıya kalan diğer ülkelere kıyasla İsrail’e avantaj sağladığına dikkat çekiyor.

Washington Post, eski Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Josh Paul’un şu sözlerini aktardı: “Normal inceleme sürecinde, bir yetkilinin itirazı yardımı durdurmak için yeterliyken, İsrail söz konusu olduğunda bir çalışma grubunun ‘ciddi bir insan hakları ihlali olup olmadığı konusunda fikir birliğine varması’ gerekiyor.”

Çalışma grubu, Kudüs'teki ABD Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşleri Bürosu temsilcilerinden oluşuyor. Daha sonra İsrail hükümetine danışılıyor ve herhangi bir önlem alınıp alınmadığı soruluyor. Grup, bir birimin ağır insan hakları ihlali gerçekleştirdiğini tespit ederse, bu birimin ABD yardımlarına ‘uygunsuz’ olarak değerlendirilmesini önerebilir. Dışişleri Bakanı daha sonra uygunsuzluk kararını onaylamalıdır.

Biden yönetimi, 2022'de Batı Şeria'daki bir kontrol noktasında gözaltına alınan 78 yaşındaki ABD vatandaşı Ömer Esad'ın öldürülmesine karışan birim de dahil olmak üzere, ciddi insan hakları ihlalleriyle suçlanan İsrail birimlerine yardımı durdurmayı reddetmesi nedeniyle eleştirildi.

Trump yönetimi de İsrail ordusuna karşı benzer bir müdahale etmeme yaklaşımı benimsemişti, ancak önceki yönetimin ‘insan haklarını ABD dış politikasının merkezine koyma’ şeklindeki klişe ifadelerini tekrarlamamıştı.

Teftiş Kurulu şu anda Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer yardım kuruluşu çalışanlarından, Hamas ve diğer silahlı gruplar tarafından yardımların çalınmasıyla ilgili ihlallerin kanıtlarını topluyor.