​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?
TT

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

Suriye, yerel, bölgesel ve küresel güçler arasındaki veraset savaşlarının merkezi haline geldi. Şamlı olmayanlar, Şam’ın nüfusunu arttırırken yerlerinden edilmiş olan Suriyeliler, vatan hasretiyle yanıp tutuşuyorlar. Bu büyük hayal kırıklığının yarattığı psikoloji, koca bir moloz yığını gibi ortada dururken, Golan Tepeleri’nden Şam’ı inleten bir çığlık duyuldu.
Genci yaşlısı, kadını erkeği ile tüm Suriyeliler, vatanlarına olan bağlılıklarını test etmeye kalkışanları buna pişman eden büyük bir tepki ile hep bir ağızdan Golan Tepeleri'ndeki işgalin meşrulaştırılmasına “hayır” dediler.
İsrail İçişleri Bakanı Aryeh Deri, Suriye’nin İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nin eteklerindeki Mecdel Şems, Mas'ade, Ayn Kanya ve Bukata köylerindeki seçimlerin, İsrail’deki belediye seçimleriyle birlikte yapılması girişimini, bölge halkına “kendi kendilerini yönetme hakkı” verdiğini iddia ederek “demokratik bir hediye” olarak nitelendirdi. Bu seçimlerle İsrail'in işgalini meşrulaştırma girişimi, onun geleneksel hesaplamalarına işaret ediyor. İsrail tıpkı işgal altındaki Doğu Kudüs'e yönelik çalışmalarında olduğu gibi Golan’ı da bir “İsrail bölgesi” yapmak için 15 yıl uğraştı.
Ne var ki bu seçimler, İsrail’in son üç yılda Şam, Moskova, Tahran ve Ankara’ya yönelik başlattığı ve Suriye pastasından pay almak için şişirdiği onlarca “deneme balonundan” biriydi. Tel Aviv, Suriye savaşının sona erdiği ve ganimetlerin paylaşılma zamanının geldiğine inanıyor. Türkiye, Suriye’nin kuzey batısından “pay” isterken, Rusya Suriye topraklarındaki varlığını kalıcı hale getirmek, İran ise Suriye’nin üzerinde daha fazla nüfuza sahip olmak istiyor. İsrailli yetkililer ise kendi mantıklarınca, Suriye'nin tüm yüz ölçümünün (185 bin kilometrekare) sadece yüzde 1'ini (bin 800 kilometrekare) aşmayan bu “küçük noktayı” alma hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar.
İsrail’in Golan’ı alma hayalleri
İsrail hükümeti yıllardır işgal altındaki bu noktayı kazanmaya çalıştı. Golan’ı Yahudi devletinin ayrılmaz bir parçası haline getirmeye çalışan İsrail bu konuda başarısız oldu.
İsrail, Golan Tepeleri’ni alma girişimlerine Yahudi yerleşim birimleri kurarak başladı. Bunun için büyük harcamalar yaptı. 1981 yılında İsrail parlamentosu  Knesset'te Golan Tepeleri’nin İsrail egemenliğine dahil olması için bir yasa çıkarıldı. İsrail'deki resmi fiyatların yarısına konut satışları teklif edildi. Vergiler ise yüzde 12 oranında azaltıldı. İsrail hükümeti, bölgede buz pateni sahası dahil olmak üzere sanayi bölgeleri, hayvan çiftlikleri ve turistik tesisler kurdu. Golan’daki Katzrin şehrinde yerleşim birimleri ve 32 yerleşimci köyü kuruldu. İsrail ordusu, Golan bölgesinin yüzde 60'ında halkı korumak ve güvenliği tesis etmek için askeri üsler oluşturdu. Ancak bölgede kurulan ve yukarıda isimleri zikredilen 4 Yahudi köyü ve el-Gacar köyündeki 27 bini aşamayan Yahudi nüfusu, Araplara oranla düşük kaldı. 1992'de dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin, Suriye ile tam barış anlaşması karşılığında Golan'dan çekilme sürecinin 15 yıl içinde kademeli olarak gerçekleşmesi şartı koyulmasını istedi. Fakat Golan'ı İsrail’e 25 + 25 yıl olarak kiralama formülüne geri dönen Suriye yönetimi bu fırsatı kaybetti.
Tel Aviv ve Şam arasında bu formüle göre yapılan müzakerelerde, özellikle 2008 yılında dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert sayesinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Ancak ABD yönetiminin o dönem Şam ile arasında sert anlaşmazlıkların yaşanması anlaşmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı.
Sonra koşullar değişti. 2011'de Suriye’de patlak veren iç savaş, İsrail’in tutumunda keskin bir dönüşe neden oldu. İsrail yönetimi ve istihbarat servisleri, Suriyelileri seyretmeyi, birbirlerini nasıl öldürdüklerini ve devletin kaynaklarını nasıl tükettiklerini izlemeyi tercih etti. Burada “Suriye rejimi kendi vatanını ve halkını yok ederken İsrail'in Golan'ı Suriye’ye iade etmesi mantıklı mı?” sorusunu sormamız gerekiyor. Eğer İsrail Golan’dan çekilseydi, savaş 1967 savaşından önce olduğu gibi Tiberya ve Yukarı Celile’ye ulaşırdı.
Dolayısıyla İsrail, Suriye'de taraflar arasındaki çatışmaları izlemeye koyuldu. Bir takım muhalif grupla bir araya gelen İsrail, Golan'ın uzun vadeli kiralanmasıyla ilgili “uzlaşılara” varırken burayı “bölgesel barış bahçesine” dönüştürdü.
İsrail Suriyeliler “savaştıkça” ülkenin birkaç taraf arasında bölüneceğini ve komşularının buradan pay almak isteyeceklerini gördü.  Bu nedenle Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olarak tanınması için uluslararası çağrıda bulundu.
İran'la uzlaşılara dair işaretler
Binyamin Netanyahu hükümeti Golan Tepeleri’nin uluslararası olarak tanınması hedefine ulaşmak için daha önce de hem açıktan hem de gizli kanallardan mümkün olan tüm kapıları çaldı. ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul ettikten ve ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdıktan sonra Netanyahu, bu yılın başlarında yaptığı bir konuşmada, “ABD'nin Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanınmasını umduğunu” açıkça belirtti.
İsrail Başbakanı Netanyahu, geçtiğimiz Mayıs ayında yaptığı açıklamada ABD’nin birkaç ay içerisinde Golan Tepeleri’ni İsrail toprakları olarak tanıyabileceğini belirtirken, ABD’li bazı yetkililer, İran’ın Suriye’deki nüfuzunun azaltılması ve önlenmesi bahanesiyle bu adımı desteklediklerini ifade ettiler.
Görüldüğü üzere Washington bu adıma asla karşı olmadı. ABD Başkanı Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, 20 Ağustos 2018'de Tel Aviv’e yaptığı ziyaret sırasında İsrail basınına verdiği bir demeçte,  İsrail'in Golan'ı ilhak ettiğini kabul etme konusunun tartışılmadığını ve ABD yönetiminin bu konuda herhangi bir karar almadığını ifade etti. Ancak ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Friedman, 7 Eylül 2018'de yaptığı bir açıklamada, “Golan Tepeleri her zaman İsrail egemenliği altında kalacak ve Suriye'ye iade edilmeyecek” dedi. Golan Tepeleri’nin sonsuza kadar İsrail’in bir parçası olmaması gibi bir durumu hayal dahi edemediğini söyleyen Friedman, “İsrail'in Golan'dan çekilmesi onu büyük bir güvenlik sarmalına sokar. Bu nedenle mevcut durumun aynen devam etmesini umuyorum” şeklinde konuştu.
Tel Aviv’deki üst düzey bir yetkiliye göre Başbakan Binyamin Netanyahu, Batılı yetkililerle yaptığı görüşmelerde fırsatı değerlendirerek ve Ruslarla, Suriye'deki nüfuzu paylaşmaya yönelik kapsamlı bir anlaşmanın parçası olarak Golan Tepeleri’nin ilhakının tanınmasını talep etti.
Bu nedenle İsrailli uzmanlar, Netanyahu hükümetinin İran’la Golan'ı İsrail toprağı olarak tanıması karşılığında İran'ın Suriye'deki varlığını sembolik olarak kabul etme temelinde bir anlaşma yapmış olabileceği ihtimaline uzak bakmıyorlar.
Öte yandan Tahran yönetimi, ABD yaptırımlarının zaten çökmüş olan İran ekonomisine etkileriyle birlikte artık daha da zayıflamış gibi görünüyor. Buna bir de İsrail’in savaş tehditlerinin yanı sıra İsrail’in doğrudan veya dolaylı olarak Suriye’deki İran milislerine yönelik saldırıları ve İsrail'in İran’daki istihbarat operasyonlarıyla çok sayıda İranlı nükleer bilimcinin öldürmesi, nükleer reaktördeki bilgisayar programlarının silinmesi ekleniyor. İsrail istihbaratı Tahran'ın kalbine girmeyi ve İran nükleer projesinin arşivlerini alıp gizlice İsrail'e götürmeyi başardı. Tüm bunları kendisine bir hakaret sayan, yurt içinde ve dışında onur kırıcı bulan İran, bunların tekrarlanmasını istemiyor.
İsrail'in Umman atağı: İran'la temas
Diğer yandan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Umman dahil olmak üzere yakın dönmede temas kurduğu bazı Arap ülkelerinde yaptığı toplantılarda konuyu kişisel olarak dile getirdiği yönünde ipuçları bulunuyor. İsrail ile diplomatik ilişkileri olmayan diğer bir takım ülkelerle gizli olarak haberleşmeyi sağlayan İsrail dış istihbarat servisi Mossad'ın Başkanı Yossi Cohen de aynısını yaptı.
İsrail güvenlik uzmanlarının basında yer alan görüşlerine göre, Tel Aviv, İran’a çeşitli aracılarla  hem söz konusu talebini hem de “uzlaşılara ilişkin bir anlaşma” yapılabileceğine dair mesajlar gönderdi. Örneğin Netanyahu’nun Umman’a yaptığı ziyaret Filistin meselesiyle sınırlı değildi. Maskat’taki görüşmelerde eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde İran ile büyük güçler arasında imzalanan nükleer anlaşma için yapılan ilk görüşmelere ev sahipliği yapan Umman’ın İran'la yakın ilişkiler içinde olduğunu anlayan Tel Aviv yetkilileri, İran sorununa da ayrıntılı olarak değindi.
Öte yandan İsrail basınının önde gelen isimlerinden gazeteci Yossi Melman, İsrail’in Lübnan’da uçağı düştükten sonra kayıplara karışan İsrailli pilot Ron Arad'a ne olduğunu görüşmek üzere 2015 yılında Batılı bir istihbarat servisi aracılığıyla Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları (DMO) ile iletişime geçtiğini söyledi. İsrail’in koyduğu askeri sansür nedeniyle görüşmelerle ilgili bazı detayların yayınlanmasına izin verilmediğini belirten Melman, Hizbullah’ın yakın bir zamanda 30 yıl önce uçağı düştükten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Arad’la ilgili edindiği yeni istihbarat bilgileriyle birlikte pilota ne olduğunun anlaşılmasına dair ipuçları bulunabileceği konusunda iyimser olduğunu kaydetti. Ancak Hizbullah görüşmelerin sonunda pilotun öldükten sonra birkaç kez farklı yerlere gömülmesi dışında bir ipucuna ulaşamadığını belirtti. Melman ayrıca, Mayıs 2016’da eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin yardımcısının da katılımıyla Kıbrıs’ta gerçekleşen İsrail-İran toplantısına ilişkin yayınlanan bilgilere dikkati çekti.
Son belediye seçimleri
İsrail’in son belediye seçimlerine geri dönersek, İsrail'in büyük bir çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Golan halkını geçmişte de bir çok kez denediği ve onları anavatanları olan Suriye'ye aidiyetten koparamadığını belirtmemiz gerekiyor. Yani İsrail, Golan’da bir nevi havuç ve sopa politikası yürüttü, ancak başarısız oldu.
Bununla birlikte Golan Tepeleri, rejim destekçileri ile muhalif grupların destekçileri arasında paylaşıldı. Bu durum, anlaşmazlıkları derinleştirerek ideolojik ve örgütsel çatışmalara dönüştürdü. Ancak Golanlılar “bölgelerinin kırmızı bir çizgi olduğu için atlanamayacağını” göz önünde bulundurarak aralarındaki birliği korudular. Suriye'de olup bitenler hakkında tartıştılar, farklı görüşler sundular ve mücadele ettiler. Ancak etkileyici bir şekilde sosyal ilişkilerini sürdürdüler.
Elbette “Suriye savaşını Golan Tepeleri’ni ilhak sürecini ilerletme ve egemenliğini dayatma fırsatı” olarak gören İsrailli yetkililer vazgeçmediler. Golan halkına “savaşları bitirmeleri” için rüşvet verme kararı alan yetkililer, bölgedeki belediye seçimlerini İsrail belediye seçimleri ile birlikte yapmaya karar verdiler. İçişleri Bakanı Aryeh Deri'ye göre Netanyahu hükümeti yeni bir yaklaşımla, Suriye rejiminin Suriye halkına yaptığı katliamlara karşı, İsrail’in Golan'daki Suriyelilere üst düzey özgürlüklerle birlikte demokratik bir ortam sundu.
Bu öneri, Golanlılar arasında ateşli tartışmalara neden olurken Suriye’deki duruma dair görüş ayrılıkları bulunan uluslararası güçler de ilhaka karşı birleşik bir tutum sergileyerek söz konusu seçimleri reddettiler.
Laikliklerle dindarlar arasında ortaya çıkan çatlaklara rağmen, yeniden birleşmeyi başaran Golan halkı seçimleri reddetmekle kalmadı, aynı zamanda seçimleri yapmayı veya aday olmayı kabul eden herkesi dini, sosyal ve siyasi olarak toplumdan dışladı. Mas'ade ve Bukata köylerindeki tüm adaylar çekildi. Bu da seçimlerin iptal edilmesi anlamına geliyordu. Mecdel Şems ve Ayn Kanya köylerinde seçimler yapıldı. Ancak köylerden birinde halkın yalnızca yüzde 2’si diğerinde ise yüzde 1’i oy kullandı. Yüzlerce kişilik protesto gösterileri düzenlendi. Gösterilerde, İsrail’in işgal altındaki Golan köylerine zorla dayatmaya çalıştığı seçimleri reddettiklerini belirten sloganların yanı sıra yerel yetkililerin seçimlere dair tutumları bir vatan meselesine dönüştürülerek “işgalcilerle işbirliği” yaptıklarına işaret eden sloganlar attılar.
İsrailli yetkililer, 4 köyün sakinlerine yönelik polis gücü de dahil olmak üzere baskıcı müdahalelerde bulunmakta gecikmedi. İşgal güçleriyle halk arasında şiddetli çatışmalar yaşanırken, gösteriler çok sayıda insanın yaralanması veya tutuklanmasıyla sona erdi. Fakat baskıya boyun eğmeyen protestocular, sandıklar kapanana kadar eylemlerini sürdürdüler. Halk hareketine, Arap kimliğine bağlılığını göstermek isteyen kadın erkek, genç yaşlı çok sayıda vatandaşın yanı sıra dini grupların liderleri ve önde gelen isimler katıldı.
İsrail hükümeti ve güvenlik güçleri sonunda Golan planlarının başarısızlığa uğradığını kabul etti. Ancak seçim deneyinin sonucu sadece bir başarısızlık olarak değil, İsrailli bir spikerin de dediği gibi aynı zamanda “utanç verici bir durum ve İsrail’in yüzüne inen bir şamar” olarak görüldü. Bu yüzden halk nezdinde Golan’ın ilhak kapısı kapanırken Netanyahu ve yandaşları başka oyun alanları araştırmaya koyuldu.
1967’den beri bitmeyen sorun: Golan Tepeleri
İsrail, iyi planlanmış bir savaşla 1967 yılında Suriye'nin güneybatısındaki Golan Tepeleri’ni işgal etti. Üç gün boyunca top atışları ve bombardımanlara maruz kalan bölge, 9 Haziran'da kara birlikleri tarafından işgal edildi. 30 saatlik ezici mücadelenin ardından Suriye ordusu geri çekilirken o dönem 145 bin olan nüfusun çoğunluğu bölgeden kaçtı.
2001 yılında Ariel Şaron hükümetinde bakanlık yapan ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’den (FHKC) bir hücre tarafından öldürülen Rehavam Ze'evi, bölgenin halktan arındırılmış olması gerektiğini söyledi. Bölgede 25 bin kişinin kaldığı tespit edildi. Bu kişiler de zorla sınır dışı edildiler veya gitmek zorunda bırakıldılar. Yalnızca Dürziler ve Çerkeslerin kalmasına izin verildi.
Bölgede sadece 10 bin kişi kaldı. İsrail ordusu, sistematik olarak 110 köyü yıkarken geriye, tüm sakinlerinin Dürzilerden oluşan Mecdel Şems, Mas'ade, Ayn Kanya,  Bukata köyleri ve tamamı Alevilerden oluşan el-Gacar köyü kaldı. Bununla birlikte İsrail, Golan Tepeleri’ni işgal ettiği ilk günden bu yana Dürzilerin kendisine biat etmesinin hayalini kuruyor.
İsrail 1981 yılında, Golan Tepeleri'ni İsrail topraklarına dahil eden bir yasa çıkardı. Golanlılar yasaya karşı 6 ay süren grevler başlatırken, kabul eden herkesi dini ve sosyal olarak kısıtlayacak olan İsrail vatandaşlığına geçme teklifini güçlü bir şekilde reddettiler. O tarihten bu yana göreve gelen tüm İsrail hükümetleri Golan'la bir İsrail bölgesiymiş gibi ilgilenmeye çalıştılar. Bu çalışmalara belediye seçimleri de dahil. Ancak Golanlılar İsrail’in tüm bu işgali resmileştirme planlarına karşı çıktılar. İnanılmaz bir ulusal mücadele veren nüfusun sadece yüzde 13'ü İsrail vatandaşlığını kabul etti.



Rubio, İsrailli mevkidaşı ile Trump'ın Gazze barış planının uygulanmasını görüştü

Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
TT

Rubio, İsrailli mevkidaşı ile Trump'ın Gazze barış planının uygulanmasını görüştü

Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)

ABD Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun İsrailli mevkidaşı Gideon Saar ile bir araya geldiğini ve görüşmede bölgesel güvenlik konuları ile insani yardım çabalarının yanı sıra, Başkan Donald Trump'ın Gazze'de ateşkes için hazırladığı 20 maddelik planın uygulanmasının ele alındığını bildirdi.

Bakanlığın açıklamasında, "İki bakan ayrıca Suriye ve Lübnan'daki durumu görüştü ve Ortadoğu'da barış ve istikrarın sağlanması için yakın işbirliğine olan bağlılıklarını yinelediler" ifadeleri yer aldı.


Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
TT

Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının “ikinci aşamasının değiştirileceği” yönündeki kısa ve belirsiz açıklaması, bu değişikliğin ne anlama geldiğine ilişkin soruları gündeme taşıdı.

Uzmanlara göre Trump’ın işaret ettiği değişiklik, anlaşmanın uygulanma biçiminde bir revizyon anlamına geliyor. Buna göre, İsrail’in hâlihazırda yüzde 55’ini kontrol ettiği Gazze’den çekilmesi ve Hamas’ın silahsızlandırılmasına geçilmesi yerine, 17. maddenin devreye alınması söz konusu olabilir. Bu madde, barış planının taraflardan biri kabul etmese bile tek taraflı olarak ilerletilmesine imkân tanıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasındaki 17. madde, Hamas’ın öneriyi geciktirmesi veya reddetmesi halinde, “yardımların genişletilmesi dahil, planın belirtilen unsurlarının, İsrail ordusunun terörden arındırılmış olarak uluslararası istikrar gücüne devrettiği bölgelerde uygulanacağını” düzenliyor.

Geçen ekim ayında Hamas ile İsrail arasında imzalanan “barış belgesi” sadece birinci aşamayla ilgili maddeleri içeriyordu. Bu aşama; ilk ateşkes, İsrail güçlerinin geri çekilmesi, esir takası ve insani yardım girişlerinin kolaylaştırılmasını kapsıyor. Ancak savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin “ikinci aşama” konusunda resmî bir mutabakat sağlanmış değil.

Perşembe günü yaptığı açıklamada Trump, planın ikinci aşamasının “çok yakında değiştirileceğini” söyledi. Açıklama, sürecin tıkanması ve sahadaki ilerlemenin sınırlı kalması nedeniyle endişelerin arttığı bir döneme denk geldi; ancak Trump değişikliğin içeriğine dair ayrıntı vermedi.

sadfd
Filistinli bir kadın, İsrail'in Han Yunus'ta düzenlediği bir baskın sonucu akrabalarından birinin öldürülmesine tepki gösteriyor (AFP)

Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi İsrail Çalışmaları uzmanı Dr. Said Okaşa, (Saeed Okasha) Trump’ın sözünü ettiği değişikliğin büyük olasılıkla 17. maddeye dayanacağını belirtiyor. Okaşa’ya göre bu adım, “eski Gazze” ve “yeni Gazze” ayrımını güçlendirecek bir fiili bölünmeye kapı aralayabilir. Bu yaklaşımı geçen ay ABD’nin bölge özel temsilcisi Steve Witkoff’un da çeşitli görüşmelerde dile getirdiğini hatırlattı.

Okkaşa, anlaşmanın geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylandığını anımsatarak, Hamas’ın silahsızlanma sürecine yanıt vermemesi gibi gerekçelerle 17. maddenin yeniden devreye sokulmasının mümkün olduğunu söyledi. Uzman, böyle bir senaryonun Gazze’de “ne savaş ne barış” şeklinde sürecek bir çıkmaz yaratabileceğini ifade etti.

dfgt
Filistinliler, Cebaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında sokaklara kurulmuş çadırların yanından geçiyor (AFP)

Filistinli siyaset analisti Dr. Ayman el-Rakkab da, Trump’ın değişiklik açıklamasının içeriğinin belirsizliğine işaret ederek, “İsrail’in bölgede kalma isteğiyle birleştiğinde, Gazze’nin fiilen ikiye bölünmesi ihtimali güçleniyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu belirsizlik sürerken, Axios haber sitesi Trump’ın 25 Aralık’tan önce Gazze’de barış sürecinin ikinci aşamasına geçileceğini açıklamayı planladığını duyurdu. Habere göre Washington, Gazze’de oluşturulacak yeni yönetim yapısı ve uluslararası istikrar gücünün son hazırlıklarını tamamlıyor. ABD Başkanı’nın, bu adımları görüşmek üzere İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ay sonundan önce bir araya gelmesi bekleniyor.

İkinci aşamanın önünde ciddi engellerin olduğunu ifade eden Rakkab: “Barış Konseyi ile teknokrat hükümet henüz kurulmadı. Güvenliği devralacak polis gücü ve uluslararası istikrar kuvveti oluşturulmadı. Bu nedenle somut bir hareketin en erken ocak ayında mümkün olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Okaşa, yakın vadede İsrail’in kontrolde tuttuğu bölgeyi yüzde 60 seviyesine çıkarmaya çalışabileceğini, ancak anlaşmanın genel çerçevesinde büyük bir tırmanış beklemediğini belirtti.

Geçtiğimiz günlerde Yedioth Ahronoth, İsrail’in yaklaşık iki milyon Filistinliyi sarı çizginin doğusunda İsrail kontrolündeki yeni bölgelere yeniden yerleştirmeyi, Hamas kontrolündeki bölgeleri tamamen sivillerden boşaltmayı ve Hamas unsurlarını bu bölgelerde aşamalı şekilde takip etmeyi içeren bir plan hazırladığını yazmıştı. Şarku’l Avsat’ın  Telegraph gazetesinin Batılı diplomatlara dayandırdığı haberinden aktardığı bilgilere göre ABD planının Gazze’nin kalıcı biçimde ikiye ayrılması riskini barındırdığını bildirmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise geçtiğimiz günlerde Barselona’da AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı görüşmede, Gazze ile Batı Şeria’nın birliğinin korunması gerektiğini vurgulayarak, ayrıntıları tartışılan hiçbir adımın “bölünmeyi pekiştirmesine” izin verilemeyeceğini söyledi. Abdulati, çarşamba günü yaptığı başka bir açıklamada da, “Gazze’nin bölünmesini konuşmak dahi mümkün değildir. Gazze, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, kurulacak Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Uzman Okaşa’ya göre Mısır, hem Gazze’nin bölünmesini hem de anlaşmayı zayıflatacak her türlü değişikliği engellemek için diplomatik çabalarını sürdürecek. Buna karşın, Trump’ın planı etrafındaki belirsizlik nedeniyle önümüzdeki döneme ilişkin tüm senaryolar hâlâ masada.