​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?
TT

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

​Golan Tepeleri savaşların sonu mu?

Suriye, yerel, bölgesel ve küresel güçler arasındaki veraset savaşlarının merkezi haline geldi. Şamlı olmayanlar, Şam’ın nüfusunu arttırırken yerlerinden edilmiş olan Suriyeliler, vatan hasretiyle yanıp tutuşuyorlar. Bu büyük hayal kırıklığının yarattığı psikoloji, koca bir moloz yığını gibi ortada dururken, Golan Tepeleri’nden Şam’ı inleten bir çığlık duyuldu.
Genci yaşlısı, kadını erkeği ile tüm Suriyeliler, vatanlarına olan bağlılıklarını test etmeye kalkışanları buna pişman eden büyük bir tepki ile hep bir ağızdan Golan Tepeleri'ndeki işgalin meşrulaştırılmasına “hayır” dediler.
İsrail İçişleri Bakanı Aryeh Deri, Suriye’nin İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nin eteklerindeki Mecdel Şems, Mas'ade, Ayn Kanya ve Bukata köylerindeki seçimlerin, İsrail’deki belediye seçimleriyle birlikte yapılması girişimini, bölge halkına “kendi kendilerini yönetme hakkı” verdiğini iddia ederek “demokratik bir hediye” olarak nitelendirdi. Bu seçimlerle İsrail'in işgalini meşrulaştırma girişimi, onun geleneksel hesaplamalarına işaret ediyor. İsrail tıpkı işgal altındaki Doğu Kudüs'e yönelik çalışmalarında olduğu gibi Golan’ı da bir “İsrail bölgesi” yapmak için 15 yıl uğraştı.
Ne var ki bu seçimler, İsrail’in son üç yılda Şam, Moskova, Tahran ve Ankara’ya yönelik başlattığı ve Suriye pastasından pay almak için şişirdiği onlarca “deneme balonundan” biriydi. Tel Aviv, Suriye savaşının sona erdiği ve ganimetlerin paylaşılma zamanının geldiğine inanıyor. Türkiye, Suriye’nin kuzey batısından “pay” isterken, Rusya Suriye topraklarındaki varlığını kalıcı hale getirmek, İran ise Suriye’nin üzerinde daha fazla nüfuza sahip olmak istiyor. İsrailli yetkililer ise kendi mantıklarınca, Suriye'nin tüm yüz ölçümünün (185 bin kilometrekare) sadece yüzde 1'ini (bin 800 kilometrekare) aşmayan bu “küçük noktayı” alma hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar.
İsrail’in Golan’ı alma hayalleri
İsrail hükümeti yıllardır işgal altındaki bu noktayı kazanmaya çalıştı. Golan’ı Yahudi devletinin ayrılmaz bir parçası haline getirmeye çalışan İsrail bu konuda başarısız oldu.
İsrail, Golan Tepeleri’ni alma girişimlerine Yahudi yerleşim birimleri kurarak başladı. Bunun için büyük harcamalar yaptı. 1981 yılında İsrail parlamentosu  Knesset'te Golan Tepeleri’nin İsrail egemenliğine dahil olması için bir yasa çıkarıldı. İsrail'deki resmi fiyatların yarısına konut satışları teklif edildi. Vergiler ise yüzde 12 oranında azaltıldı. İsrail hükümeti, bölgede buz pateni sahası dahil olmak üzere sanayi bölgeleri, hayvan çiftlikleri ve turistik tesisler kurdu. Golan’daki Katzrin şehrinde yerleşim birimleri ve 32 yerleşimci köyü kuruldu. İsrail ordusu, Golan bölgesinin yüzde 60'ında halkı korumak ve güvenliği tesis etmek için askeri üsler oluşturdu. Ancak bölgede kurulan ve yukarıda isimleri zikredilen 4 Yahudi köyü ve el-Gacar köyündeki 27 bini aşamayan Yahudi nüfusu, Araplara oranla düşük kaldı. 1992'de dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin, Suriye ile tam barış anlaşması karşılığında Golan'dan çekilme sürecinin 15 yıl içinde kademeli olarak gerçekleşmesi şartı koyulmasını istedi. Fakat Golan'ı İsrail’e 25 + 25 yıl olarak kiralama formülüne geri dönen Suriye yönetimi bu fırsatı kaybetti.
Tel Aviv ve Şam arasında bu formüle göre yapılan müzakerelerde, özellikle 2008 yılında dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert sayesinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Ancak ABD yönetiminin o dönem Şam ile arasında sert anlaşmazlıkların yaşanması anlaşmanın başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı.
Sonra koşullar değişti. 2011'de Suriye’de patlak veren iç savaş, İsrail’in tutumunda keskin bir dönüşe neden oldu. İsrail yönetimi ve istihbarat servisleri, Suriyelileri seyretmeyi, birbirlerini nasıl öldürdüklerini ve devletin kaynaklarını nasıl tükettiklerini izlemeyi tercih etti. Burada “Suriye rejimi kendi vatanını ve halkını yok ederken İsrail'in Golan'ı Suriye’ye iade etmesi mantıklı mı?” sorusunu sormamız gerekiyor. Eğer İsrail Golan’dan çekilseydi, savaş 1967 savaşından önce olduğu gibi Tiberya ve Yukarı Celile’ye ulaşırdı.
Dolayısıyla İsrail, Suriye'de taraflar arasındaki çatışmaları izlemeye koyuldu. Bir takım muhalif grupla bir araya gelen İsrail, Golan'ın uzun vadeli kiralanmasıyla ilgili “uzlaşılara” varırken burayı “bölgesel barış bahçesine” dönüştürdü.
İsrail Suriyeliler “savaştıkça” ülkenin birkaç taraf arasında bölüneceğini ve komşularının buradan pay almak isteyeceklerini gördü.  Bu nedenle Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olarak tanınması için uluslararası çağrıda bulundu.
İran'la uzlaşılara dair işaretler
Binyamin Netanyahu hükümeti Golan Tepeleri’nin uluslararası olarak tanınması hedefine ulaşmak için daha önce de hem açıktan hem de gizli kanallardan mümkün olan tüm kapıları çaldı. ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul ettikten ve ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdıktan sonra Netanyahu, bu yılın başlarında yaptığı bir konuşmada, “ABD'nin Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanınmasını umduğunu” açıkça belirtti.
İsrail Başbakanı Netanyahu, geçtiğimiz Mayıs ayında yaptığı açıklamada ABD’nin birkaç ay içerisinde Golan Tepeleri’ni İsrail toprakları olarak tanıyabileceğini belirtirken, ABD’li bazı yetkililer, İran’ın Suriye’deki nüfuzunun azaltılması ve önlenmesi bahanesiyle bu adımı desteklediklerini ifade ettiler.
Görüldüğü üzere Washington bu adıma asla karşı olmadı. ABD Başkanı Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, 20 Ağustos 2018'de Tel Aviv’e yaptığı ziyaret sırasında İsrail basınına verdiği bir demeçte,  İsrail'in Golan'ı ilhak ettiğini kabul etme konusunun tartışılmadığını ve ABD yönetiminin bu konuda herhangi bir karar almadığını ifade etti. Ancak ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Friedman, 7 Eylül 2018'de yaptığı bir açıklamada, “Golan Tepeleri her zaman İsrail egemenliği altında kalacak ve Suriye'ye iade edilmeyecek” dedi. Golan Tepeleri’nin sonsuza kadar İsrail’in bir parçası olmaması gibi bir durumu hayal dahi edemediğini söyleyen Friedman, “İsrail'in Golan'dan çekilmesi onu büyük bir güvenlik sarmalına sokar. Bu nedenle mevcut durumun aynen devam etmesini umuyorum” şeklinde konuştu.
Tel Aviv’deki üst düzey bir yetkiliye göre Başbakan Binyamin Netanyahu, Batılı yetkililerle yaptığı görüşmelerde fırsatı değerlendirerek ve Ruslarla, Suriye'deki nüfuzu paylaşmaya yönelik kapsamlı bir anlaşmanın parçası olarak Golan Tepeleri’nin ilhakının tanınmasını talep etti.
Bu nedenle İsrailli uzmanlar, Netanyahu hükümetinin İran’la Golan'ı İsrail toprağı olarak tanıması karşılığında İran'ın Suriye'deki varlığını sembolik olarak kabul etme temelinde bir anlaşma yapmış olabileceği ihtimaline uzak bakmıyorlar.
Öte yandan Tahran yönetimi, ABD yaptırımlarının zaten çökmüş olan İran ekonomisine etkileriyle birlikte artık daha da zayıflamış gibi görünüyor. Buna bir de İsrail’in savaş tehditlerinin yanı sıra İsrail’in doğrudan veya dolaylı olarak Suriye’deki İran milislerine yönelik saldırıları ve İsrail'in İran’daki istihbarat operasyonlarıyla çok sayıda İranlı nükleer bilimcinin öldürmesi, nükleer reaktördeki bilgisayar programlarının silinmesi ekleniyor. İsrail istihbaratı Tahran'ın kalbine girmeyi ve İran nükleer projesinin arşivlerini alıp gizlice İsrail'e götürmeyi başardı. Tüm bunları kendisine bir hakaret sayan, yurt içinde ve dışında onur kırıcı bulan İran, bunların tekrarlanmasını istemiyor.
İsrail'in Umman atağı: İran'la temas
Diğer yandan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Umman dahil olmak üzere yakın dönmede temas kurduğu bazı Arap ülkelerinde yaptığı toplantılarda konuyu kişisel olarak dile getirdiği yönünde ipuçları bulunuyor. İsrail ile diplomatik ilişkileri olmayan diğer bir takım ülkelerle gizli olarak haberleşmeyi sağlayan İsrail dış istihbarat servisi Mossad'ın Başkanı Yossi Cohen de aynısını yaptı.
İsrail güvenlik uzmanlarının basında yer alan görüşlerine göre, Tel Aviv, İran’a çeşitli aracılarla  hem söz konusu talebini hem de “uzlaşılara ilişkin bir anlaşma” yapılabileceğine dair mesajlar gönderdi. Örneğin Netanyahu’nun Umman’a yaptığı ziyaret Filistin meselesiyle sınırlı değildi. Maskat’taki görüşmelerde eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde İran ile büyük güçler arasında imzalanan nükleer anlaşma için yapılan ilk görüşmelere ev sahipliği yapan Umman’ın İran'la yakın ilişkiler içinde olduğunu anlayan Tel Aviv yetkilileri, İran sorununa da ayrıntılı olarak değindi.
Öte yandan İsrail basınının önde gelen isimlerinden gazeteci Yossi Melman, İsrail’in Lübnan’da uçağı düştükten sonra kayıplara karışan İsrailli pilot Ron Arad'a ne olduğunu görüşmek üzere 2015 yılında Batılı bir istihbarat servisi aracılığıyla Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları (DMO) ile iletişime geçtiğini söyledi. İsrail’in koyduğu askeri sansür nedeniyle görüşmelerle ilgili bazı detayların yayınlanmasına izin verilmediğini belirten Melman, Hizbullah’ın yakın bir zamanda 30 yıl önce uçağı düştükten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Arad’la ilgili edindiği yeni istihbarat bilgileriyle birlikte pilota ne olduğunun anlaşılmasına dair ipuçları bulunabileceği konusunda iyimser olduğunu kaydetti. Ancak Hizbullah görüşmelerin sonunda pilotun öldükten sonra birkaç kez farklı yerlere gömülmesi dışında bir ipucuna ulaşamadığını belirtti. Melman ayrıca, Mayıs 2016’da eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani'nin yardımcısının da katılımıyla Kıbrıs’ta gerçekleşen İsrail-İran toplantısına ilişkin yayınlanan bilgilere dikkati çekti.
Son belediye seçimleri
İsrail’in son belediye seçimlerine geri dönersek, İsrail'in büyük bir çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu Golan halkını geçmişte de bir çok kez denediği ve onları anavatanları olan Suriye'ye aidiyetten koparamadığını belirtmemiz gerekiyor. Yani İsrail, Golan’da bir nevi havuç ve sopa politikası yürüttü, ancak başarısız oldu.
Bununla birlikte Golan Tepeleri, rejim destekçileri ile muhalif grupların destekçileri arasında paylaşıldı. Bu durum, anlaşmazlıkları derinleştirerek ideolojik ve örgütsel çatışmalara dönüştürdü. Ancak Golanlılar “bölgelerinin kırmızı bir çizgi olduğu için atlanamayacağını” göz önünde bulundurarak aralarındaki birliği korudular. Suriye'de olup bitenler hakkında tartıştılar, farklı görüşler sundular ve mücadele ettiler. Ancak etkileyici bir şekilde sosyal ilişkilerini sürdürdüler.
Elbette “Suriye savaşını Golan Tepeleri’ni ilhak sürecini ilerletme ve egemenliğini dayatma fırsatı” olarak gören İsrailli yetkililer vazgeçmediler. Golan halkına “savaşları bitirmeleri” için rüşvet verme kararı alan yetkililer, bölgedeki belediye seçimlerini İsrail belediye seçimleri ile birlikte yapmaya karar verdiler. İçişleri Bakanı Aryeh Deri'ye göre Netanyahu hükümeti yeni bir yaklaşımla, Suriye rejiminin Suriye halkına yaptığı katliamlara karşı, İsrail’in Golan'daki Suriyelilere üst düzey özgürlüklerle birlikte demokratik bir ortam sundu.
Bu öneri, Golanlılar arasında ateşli tartışmalara neden olurken Suriye’deki duruma dair görüş ayrılıkları bulunan uluslararası güçler de ilhaka karşı birleşik bir tutum sergileyerek söz konusu seçimleri reddettiler.
Laikliklerle dindarlar arasında ortaya çıkan çatlaklara rağmen, yeniden birleşmeyi başaran Golan halkı seçimleri reddetmekle kalmadı, aynı zamanda seçimleri yapmayı veya aday olmayı kabul eden herkesi dini, sosyal ve siyasi olarak toplumdan dışladı. Mas'ade ve Bukata köylerindeki tüm adaylar çekildi. Bu da seçimlerin iptal edilmesi anlamına geliyordu. Mecdel Şems ve Ayn Kanya köylerinde seçimler yapıldı. Ancak köylerden birinde halkın yalnızca yüzde 2’si diğerinde ise yüzde 1’i oy kullandı. Yüzlerce kişilik protesto gösterileri düzenlendi. Gösterilerde, İsrail’in işgal altındaki Golan köylerine zorla dayatmaya çalıştığı seçimleri reddettiklerini belirten sloganların yanı sıra yerel yetkililerin seçimlere dair tutumları bir vatan meselesine dönüştürülerek “işgalcilerle işbirliği” yaptıklarına işaret eden sloganlar attılar.
İsrailli yetkililer, 4 köyün sakinlerine yönelik polis gücü de dahil olmak üzere baskıcı müdahalelerde bulunmakta gecikmedi. İşgal güçleriyle halk arasında şiddetli çatışmalar yaşanırken, gösteriler çok sayıda insanın yaralanması veya tutuklanmasıyla sona erdi. Fakat baskıya boyun eğmeyen protestocular, sandıklar kapanana kadar eylemlerini sürdürdüler. Halk hareketine, Arap kimliğine bağlılığını göstermek isteyen kadın erkek, genç yaşlı çok sayıda vatandaşın yanı sıra dini grupların liderleri ve önde gelen isimler katıldı.
İsrail hükümeti ve güvenlik güçleri sonunda Golan planlarının başarısızlığa uğradığını kabul etti. Ancak seçim deneyinin sonucu sadece bir başarısızlık olarak değil, İsrailli bir spikerin de dediği gibi aynı zamanda “utanç verici bir durum ve İsrail’in yüzüne inen bir şamar” olarak görüldü. Bu yüzden halk nezdinde Golan’ın ilhak kapısı kapanırken Netanyahu ve yandaşları başka oyun alanları araştırmaya koyuldu.
1967’den beri bitmeyen sorun: Golan Tepeleri
İsrail, iyi planlanmış bir savaşla 1967 yılında Suriye'nin güneybatısındaki Golan Tepeleri’ni işgal etti. Üç gün boyunca top atışları ve bombardımanlara maruz kalan bölge, 9 Haziran'da kara birlikleri tarafından işgal edildi. 30 saatlik ezici mücadelenin ardından Suriye ordusu geri çekilirken o dönem 145 bin olan nüfusun çoğunluğu bölgeden kaçtı.
2001 yılında Ariel Şaron hükümetinde bakanlık yapan ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’den (FHKC) bir hücre tarafından öldürülen Rehavam Ze'evi, bölgenin halktan arındırılmış olması gerektiğini söyledi. Bölgede 25 bin kişinin kaldığı tespit edildi. Bu kişiler de zorla sınır dışı edildiler veya gitmek zorunda bırakıldılar. Yalnızca Dürziler ve Çerkeslerin kalmasına izin verildi.
Bölgede sadece 10 bin kişi kaldı. İsrail ordusu, sistematik olarak 110 köyü yıkarken geriye, tüm sakinlerinin Dürzilerden oluşan Mecdel Şems, Mas'ade, Ayn Kanya,  Bukata köyleri ve tamamı Alevilerden oluşan el-Gacar köyü kaldı. Bununla birlikte İsrail, Golan Tepeleri’ni işgal ettiği ilk günden bu yana Dürzilerin kendisine biat etmesinin hayalini kuruyor.
İsrail 1981 yılında, Golan Tepeleri'ni İsrail topraklarına dahil eden bir yasa çıkardı. Golanlılar yasaya karşı 6 ay süren grevler başlatırken, kabul eden herkesi dini ve sosyal olarak kısıtlayacak olan İsrail vatandaşlığına geçme teklifini güçlü bir şekilde reddettiler. O tarihten bu yana göreve gelen tüm İsrail hükümetleri Golan'la bir İsrail bölgesiymiş gibi ilgilenmeye çalıştılar. Bu çalışmalara belediye seçimleri de dahil. Ancak Golanlılar İsrail’in tüm bu işgali resmileştirme planlarına karşı çıktılar. İnanılmaz bir ulusal mücadele veren nüfusun sadece yüzde 13'ü İsrail vatandaşlığını kabul etti.



3 rehine cesedinin aranmasında yaşanan zorluklar Gazze anlaşmasını gölgeliyor

İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
TT

3 rehine cesedinin aranmasında yaşanan zorluklar Gazze anlaşmasını gölgeliyor

İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)

Gazze Şeridi’nde İsrailli üç rehinenin cesetlerine ulaşılması için yürütülen çalışmalar, kısa süreli bir aranın ardından yeniden başlasa da ciddi engellerle karşılaşıyor. Filistinli kaynaklar, şu ana kadar söz konusu üç kişiden hiçbirinin naaşına ulaşılamadığını belirtiyor.

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Kızılhaç ekipleri ve mühendislik birimleriyle birlikte Gazze kentinin güneyindeki Zeytûn Mahallesi’nde bir rehinenin cesedini arıyor. İslami Cihad’ın silahlı kanadı Saraya el-Kuds ise Kızılhaç ve mühendislerle birlikte, bir diğer cesedin bulunması amacıyla orta bölgede yer alan Nuseyrat Kampı’nın kuzeyinde çalışmalar yürütüyor.

hyu
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)

Hamas ve diğer Filistinli grupların Şarku’l Avsat gazetesine verdiği bilgilere göre arama süreci giderek karmaşık bir hâl aldı. Ateşkes müzakereleri sırasında arama çalışmalarının zorluklarla karşılaşacağı ve en az dört cesede ulaşmanın son derece güç olduğunun arabuluculara ve ABD’ye iletildiği aktarıldı.

Kaynaklar, askeri kanatların bir cesedin yerini tespit ettiğini, Nuseyrat bölgesinde bu cesede ulaşmak için çalışmaların sürdüğünü belirtti. Zeytûn’daki bir başka cesedin yerinin tespit edilmeye çalışıldığı, üçüncüsünün ise hâlen kayıp olduğu ifade edildi. Son üç cesede ulaşma konusunda “güven eksikliği” bulunduğu, Nuseyrat’ın kuzeyinde bir tanesinin bulunma ihtimalinin daha yüksek olduğu kaydedildi.

Hamas kaynakları ayrıca, İsrail’in Zeytûn’daki aramalardan sorumlu bir saha komutanını suikast girişimiyle hedef aldığını, bunun da süreci daha da zorlaştıracağını belirtti. Kaynaklara göre, ağır yıkım altındaki kuzey bölgelerde yürütülen arama faaliyetleri, İsrail’in geniş çaplı bombardımanı ve dozer operasyonları nedeniyle son derece güçleşti.

Filistinli taraflar, tüm bu zorluklara rağmen arabulucularla sürekli temasın sürdüğünü, ABD’nin de durumun ciddiyetini kavradığını ve İsrail’e arama sürecinin zaman alacağı mesajını ilettiğini vurguladı. Hamas, elinde bulunan tüm cesetleri teslim etme ve ateşkese uyma taahhüdünü koruduğunu açıkladı.

İsrail ise konuya dair görüş ayrılıkları yaşıyor. Yedioth Ahronoth gazetesine konuşan bir yetkili, “cesetlerin geri getirilmesi için gerçek bir çaba ve ciddi bir zorluk olduğunu” belirtirken, bazı İsrailli kaynaklar Hamas’ın bu konuda isteksiz olduğunu öne sürdü. İsrail tarafı, 2014’teki “Koruyucu Hat Operasyonu”nda olduğu gibi, Gazze’de hiçbir rehinenin bırakılmayacağı mesajını Hamas’a iletti.

Gazze’de Filistinli cenazelerin çıkarılması için çalışmalar başladı

Bu gelişmeler yaşanırken, Gazze Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Basal, İsrail saldırılarında enkaz altında kalan Filistinli cenazelerin çıkarılması için cumartesi günü ilk aşamanın başlatıldığını açıkladı. Çalışmalar, Kızılhaç, Mısır komitesi, polis ve yerel belediyelerin desteğiyle Orta Bölge’deki Megazi Kampı’nda yürütülecek.

Basal, binlerce ailenin enkaz altında kalan yakınlarının çıkarılması için çağrı yaptığını, ancak sivil savunmanın ağır ekipmanlarının büyük bölümünün İsrail tarafından imha edildiğini ve gerekli araçların girişinin engellendiğini söyledi. Kimliği belirlenemeyen çok sayıda cenaze bulunduğundan acil DNA laboratuvarlarına ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Ateşkese rağmen çatışma ve ihlaller sürüyor

UNICEF, 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkesten bu yana çatışmaya bağlı olaylarda en az 67 çocuğun hayatını kaybettiğini, onlarcasının yaralandığını duyurdu. Kuruluşa göre, ateşkese rağmen günde ortalama iki çocuk ölüyor.

Saha kaynakları, İsrail güçlerinin Han Yunus ve Gazze kentinde gerçekleştirdiği ateş açma olaylarında bir Filistinlinin öldüğünü, altısının yaralandığını bildirdi. İşgal güçlerine ait araçların açtığı ateş Han Yunus’un güneyindeki et-Tineh bölgesinde bir gencin ölümüne yol açtı; ayrıca Gazze’nin kuzeyinde ve doğusunda insansız hava araçlarıyla yapılan saldırılarda çocuklar dahil çok sayıda kişi yaralandı.

Ateşkes hattı olarak belirlenen sarı çizginin doğu ve batısındaki bölgeler, topçu ateşi, hava saldırıları ve patlatma operasyonlarıyla hedef alınmaya devam ediyor.

cfvg
İslami Cihad savaşçısı, Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini aramak için ağır makinelerle kazı yapan Mısırlı işçileri izliyor. (AP)

İsrail ordusu ayrıca, Refah ’ta bir tünelden çıktığı belirtilen altı silahlı kişiyi öldürdüğünü, beş kişiyi ise gözaltına aldığını duyurdu. Ordunun iddiasına göre, bölgede hâlen yaklaşık 80 silahlı kişi kuşatma altında bulunuyor.

Filistin kaynakları ise İsrail’in bu olaylara ilişkin anlatımlarını teyit etmedi. Refah  çevresinde helikopterlerden yoğun ateş açıldığı bildirildi.

cxdvf
Filistinliler, İsrail'in Gazze'deki saldırılarında hasar gören Ömer Camii'nde cuma namazını kılıyor (Reuters)

Sivil Savunma Teşkilatı, ağır ekipman eksikliğine rağmen operasyonun başlayacağını açıkladı. Kurum, İsrail’in imkânlarının büyük bölümünü tahrip ettiğini ve arama–kurtarma faaliyetleri için gerekli iş makinelerinin bölgeye girişinin hâlâ engellendiğini belirtti. Açıklamada, kimliği belirsiz kurbanların bulunduğuna dikkat çekilerek, DNA inceleme laboratuvarlarının acilen sağlanmasının insani bir zorunluluk hâline geldiği vurgulandı.

İhlaller ve can kayıpları

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Gazze’de 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes sonrasında, çatışma bağlantılı olaylarda en az 67 çocuğun hayatını kaybettiğini bildirdi. UNICEF Sözcüsü Ricardo Pires, Cenevre’de yaptığı açıklamada “Onlarca çocuk da yaralandı. Ateşkesin başlamasından bu yana günde ortalama iki çocuğun öldüğü anlamına geliyor” dedi.

Sahadaki gelişmeler

İsrail güçleri, Han Yunus ve Gazze kentinde düzenlenen saldırılarda bir Filistinliyi öldürdü, altı kişiyi yaraladı. Tıbbi kaynaklara göre, Han Yunus’un güneyindeki Tine bölgesinde bir genç işgal güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti; Mawasi bölgesindeki çadırların yakınına da çok sayıda mermi isabet etti. Gazze kentinin doğusundaki Şucaiyye’de iki Filistinli bir İHA saldırısında yaralanırken, Beyt Lahiya’nın kuzeybatısındaki Sultan bölgesinde dört çocuk “quad-copter” tipi bir insansız hava aracının attığı bomba nedeniyle yaralandı.

Ateşkes hattı olarak belirlenen sarı çizginin doğu ve batısındaki birçok alan, hava ve topçu bombardımanına, araç ve İHA ateşine maruz kaldı. Han Yunus, Gazze ve Burayc Kampı’nın doğu-kuzey bölgelerinde büyük patlamalara yol açan yıkım operasyonları gerçekleştirildi.

İsrail Ordusu: “altı militan öldürüldü, beşi yakalandı”

İsrail ordusu, aylar süredir kontrol altında tuttuğu Refah kentinde, iki ayrı tünel çıkışından dışarı çıkan altı silahlı kişiyi öldürdüğünü, beşini ise yakaladığını açıkladı. Açıklamada, olayın kentin doğusunda, söz konusu kişilerin İsrail güçlerine yaklaşarak “doğrudan tehdit oluşturduğu” sırada yaşandığı belirtildi. Ordu, ateşkes anlaşmasına uygun olarak “her türlü doğrudan tehdidi ortadan kaldırmaya devam edeceklerini” bildirdi.

İsrail Ordu Radyosu, olayın Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde meydana geldiğini ve kentte kalan son Hamas unsurlarının burada bulunduğunu aktardı. Haberde, tüneldeki unsurların ordunun yoğun faaliyetleri nedeniyle “kademeli olarak çıkmaya başladığı” ifade edildi.

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN), Refah’taki son tünellerde yaklaşık 80 militanın kuşatma altında olduğunu duyurdu. Habere göre, Hamas daha önce bu kişiler için arabulucular aracılığıyla güvenli bir çıkış yolu sağlamaya çalıştı ancak İsrail ordusu “ya teslimiyet ya da ölüm” şartında ısrar ediyor.

İsrail’in Kanal 14 televizyonu ise operasyon sırasında tünel bölgesinden çıkan 12 kişiden 7’sinin öldürüldüğünü, 4’ünün yeniden tünele döndüğünü, 1 kişinin ise yakalanarak Şabak (İsrail iç istihbaratı) tarafından sorgulanmak üzere götürüldüğünü bildirdi. Şabak’ın değerlendirmelerine göre tünelde yaklaşık 30 militanın daha bulunduğu, bunlar arasında bir tabur komutanı ya da yardımcısının olabileceği ifade edildi.

Filistin kaynakları, İsrail’in söz konusu olaya ilişkin anlatımlarını doğrulamazken, Refah yönünde İsrail helikopterlerinden yoğun ateş sesleri duyulduğu belirtildi.


İsrailli yerleşimciler Batı Şeria'da bir camiyi yaktı

Filistinli bir çiftçi (solda), Batı Şeria'nın Ramallah kentinin kuzeydoğusundaki Silvad köyü yakınlarında hasat edilen bir zeytinliğe yaklaşan İsrailli yerleşimciyi engellemeye çalışıyor. (AFP)
Filistinli bir çiftçi (solda), Batı Şeria'nın Ramallah kentinin kuzeydoğusundaki Silvad köyü yakınlarında hasat edilen bir zeytinliğe yaklaşan İsrailli yerleşimciyi engellemeye çalışıyor. (AFP)
TT

İsrailli yerleşimciler Batı Şeria'da bir camiyi yaktı

Filistinli bir çiftçi (solda), Batı Şeria'nın Ramallah kentinin kuzeydoğusundaki Silvad köyü yakınlarında hasat edilen bir zeytinliğe yaklaşan İsrailli yerleşimciyi engellemeye çalışıyor. (AFP)
Filistinli bir çiftçi (solda), Batı Şeria'nın Ramallah kentinin kuzeydoğusundaki Silvad köyü yakınlarında hasat edilen bir zeytinliğe yaklaşan İsrailli yerleşimciyi engellemeye çalışıyor. (AFP)

Filistinli bir aktivist, bu sabah erken saatlerde Batı Şeria'nın kuzeybatısındaki Salfit'te yerleşimcilerin bir camiyi yakıp duvarlarına ırkçı sloganlar yazdığını bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre, yerleşim faaliyetlerine karşı mücadele eden aktivist Nazmi Selman, “Yerleşimciler bugün şafak vakti Deyr İstiya ve Kifl Haris kasabaları arasında, Salfit'in kuzeybatısında bulunan el-Hace Hamide Camii'ni yakınca bölge sakinleri şaşkına döndü” dedi.

“Yerleşimciler caminin girişine yanıcı maddeler döktüler, ancak bölge sakinlerinin müdahalesi yangının tüm camiye yayılmasını engelledi” diyen Selman, ‘yerleşimcilerin caminin duvarlarına Araplara ve Müslümanlara karşı ırkçı sloganlar yazdıklarını’ belirtti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ise dün, Batı Şeria'da İsrailli yerleşimcilerin son şiddet dalgasının, ABD'nin desteklediği ateşkes çabalarını baltalayabileceğinden endişe duyduğunu ifade etti. Batı Şeria'daki olayların Gazze Şeridi'ndeki ateşkesi tehlikeye atıp atmayacağına ilişkin bir soruya yanıt veren Rubio, “Umarım böyle bir şey olmaz... Böyle bir şey beklemiyoruz. Bunun olmaması için elimizden gelen her şeyi yapacağız” ifadelerini kullandı.

fr
İsrailli yerleşimciler, Batı Şeria'nın Ramallah kentinin kuzeydoğusundaki Silvad köyü yakınlarında hasat edilen bir zeytinliğe yaklaşmaya çalışıyor. (AFP)

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir de dün, Filistinlileri hedef alan bir dizi saldırının ardından Batı Şeria'daki yerleşimci şiddetini durdurma sözü verdi.

İsrail polisi ve ordusu, Batı Şeria'nın Tulkerim kenti yakınlarında Filistinlilerin yaralandığı ve mülklerin tahrip edildiği çatışmaların ardından güvenlik güçlerinin bir dizi yerleşimciyi gözaltına aldığını açıkladı.

Ordu, ‘maskeli İsrailli sivillerin Filistinlilere saldırıp bölgedeki mülklere ateş açması’ üzerine güçlerini bölgeye gönderdiğini ve yaralanan dört Filistinlinin tedavi için hastaneye sevk edildiğini belirtti.

Zamir “İsrailli sivillerin Filistinlilere saldırdığı son şiddet olaylarından haberdarız. Bu olayları şiddetle kınıyorum” şeklinde konuştu.

Zamir, ordunun ‘yasalara uyan halkın itibarını zedeleyen küçük bir azınlığın suçlu davranışlarını hoş görmeyeceğini’ ifade etti. İsrail, 1967'den beri Batı Şeria'yı işgal altında tutuyor ve 500 binden fazla İsrailli, Filistin topraklarındaki yerleşim yerlerinde yaşıyor.

Yerleşimciler Filistinlilere karşı şiddet eylemleri gerçekleştiriyor ve Filistinliler, İsrail güçlerinin genellikle saldırganları tutuklamadığından şikâyet ediyor. Batı Şeria'daki tüm yerleşim yerleri uluslararası hukuka göre yasadışı.

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Ekim 2025'in 2006'da bu tür saldırıların kaydedilmeye başlanmasından bu yana en şiddetli ay olduğunu ve 264 saldırının can ve mal kaybına yol açtığını belirtti. İsrail makamları, faillerin neredeyse hiçbirini sorumlu tutmadı. 2023 Ekim ayında Gazze Şeridi'nde savaşın patlak vermesinden bu yana Batı Şeria'da şiddet artıyor. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre, savaşın başlamasından bu yana Batı Şeria'da en az bin 3 Filistinli İsrail güçleri ve yerleşimciler tarafından öldürüldü. Aynı dönemde, İsrail'in resmi rakamlarına göre, Batı Şeria'da Filistinliler tarafından düzenlenen saldırılarda askerler de dahil olmak üzere 43 İsrailli öldürüldü.


İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

TT

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

ABD’nin Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir güç konuşlandırması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) bazı üyeleriyle sunduğu karar taslağı, geniş çaplı tepkilere yol açtı. Hem Filistin Yönetimi hem de İsrail, önerideki kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşündükleri bazı maddeler hakkında çekincelerini dile getirdi.

ABD merkezli haber sitesi Axios'un ulaştığı, hassas ancak gizli olmayan bir belge olan taslak karar, ABD ve uluslararası güce katılan diğer ülkelere 2027 yılı sonlarına kadar Gazze'yi yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu yetkilerin uzatılması da mümkün olacak.

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli kaynaklar, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nde uluslararası bir güç kurulmasına ilişkin ABD tarafından sunulan öneriyi Arap ülkeleri ile görüşeceğini ve karar metninde değişiklik talep etmeyi amaçladığını bildirdi.

Kaynaklar şunları söyledi:

“BMGK aracılığıyla bu gücün oluşturulmasını memnuniyetle karşılıyoruz, ancak bunun BM Şartı'nın VI. ve VII. bölümü kapsamında yapılmasını istiyoruz. Gücün çalışma şekli, görev süresi ve otoritenin rolü konusunda bir takım çekincelerimiz var. Filistin devletinin güçlendirilmesine olanak tanıyan daha net bir rol istiyoruz. Tüm bu hususlar ve diğer gözlemler Arap ülkeleriyle görüşülecek.”

gtyh
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta Gazze konusunda Arap ve Müslüman ülkelerin liderleri ve bakanlarıyla bir araya geldi (Reuters)

Axios'a konuşan ABD’li bir yetkiliye göre karar taslağı ocak ayına kadar Gazze'ye ilk askerlerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BMGK üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak. Yetkili, uluslararası gücün barış gücü değil, yaptırım gücü olacağını vurguladı. Söz konusu uluslararası güç katılımcı ülkelerden gelen askerlerden ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığını üstleneceğini açıkladığı Gazze Barış Konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak. Karar taslağı ayrıca Gazze Barış Konseyi'nin en az 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Karar taslağı ayrıca, ‘geçiş dönemi yönetim otoritesi’ olarak Gazze Barış Konseyi’ne, “Filistin Yönetimi'nin reform programını başarıyla tamamlayana kadar, Gazze Barış Konseyi'nin onayıyla’ Gazze'nin yeniden inşası için öncelikleri belirleme ve fon sağlama yetkisi verilmesini talep ediyor.

İsrail’in karar taslağında talep ettiği değişiklikler

İsrail basını, isimsiz İsrailli kaynaklara dayanarak, ‘önerilen karar tasarısı taleplerine yakın olsa da bazı çekinceler olduğunu’ bildirdi.

İsrail, bu gücün BMGK tarafından kurulmasını istemiyordu, ancak VII.  Bölüm kapsamında kurulmaması kabul edilebilir bir durumdu.

BM Şartı'nın VII. Bölümü, barışa yönelik tehditler, barışın ihlali ve saldırı eylemleri durumunda alınacak önlemlerle ilgili. Bu bölümün bazı maddeleri, BMGK belirli durumlarda uluslararası barış ve güvenliği korumak veya yeniden tesis etmek için hava, deniz veya kara kuvvetleri ile gerekli önlemleri alma yetkisi veriyor.

İsrailli kaynaklar ayrıca, Gazze Şeridi'nde silahsızlanma sürecine ordunun katılımına ilişkin metni kabul ettiklerini ifade ettiler. Bu konu önemli bir mesele olup, Filistinliler tarafından yaygın bir şekilde reddedilmesi bekleniyor.

İsrail, Filistin Yönetimi'nin varlığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) konuşlandırılması olasılığını reddediyor, ancak Filistin polis gücünün varlığını kabul edebilir.

Kaynaklar Yedioth Ahronoth'a, İsrail'in Filistin polis gücünün kurulmasına karşı olduğunu, ancak bunun bir Arap talebi olduğunu anladığını ve kabul edebileceğini söyledi.

Yetkililer, İsrail'in yorumlarını doğrudan ABD’ye ilettiğini belirtti. Bu öneri henüz bir taslak karar ve Avrupa ile Arap ülkelerinden de yorumlar bekleniyor.

İsrail, TSK’nın Gazze Şeridi’ndeki varlığını reddettiğini Washington'a yineleyecek.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a konuşan diplomatik kaynaklar şunları söyledi:

“Türkler barış gücü içinde yer almayacak ve Gazze'ye asker göndermeyecek. Ancak İsrail, yatırımlar ve fon akışı açısından Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılımlarına itiraz edemeyecek gibi görünüyor.”

Hangi ülkelerin bu güce katılacağı henüz belirlenmedi. Arap ülkeleri katılımlarını gücün Gazze'deki görevinin niteliğiyle bağdaştırdı.

Ülkelerin Hamas ile çatışma ilkesine karşı çıkmalarının, amaçlarının ‘barışı dayatmak’ değil, ‘barışı korumak’ olması gerektiği şeklindeki bir önceliğe dayandığına inanılıyor.

İsrail'in tahminlerine göre bu güce Endonezya, Pakistan ve Azerbaycan katılacak.

İsrail parlamentosu Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyeleri geçtiğimiz hafta kapalı bir toplantıda, uluslararası istikrar gücünün Endonezya, Azerbaycan, Pakistan ve henüz belirlenmemiş diğer ülkelerden askerlerden oluşacağı konusunda bilgilendirildi.