Tunus Zirvesi'nin gündeminde Golan ve Kudüs vardı

Kral Selman, Şeyh Sabah el-Ahmed es-Sabah ve el-Baci Kaid es-Sibsi (SPA)
Kral Selman, Şeyh Sabah el-Ahmed es-Sabah ve el-Baci Kaid es-Sibsi (SPA)
TT

Tunus Zirvesi'nin gündeminde Golan ve Kudüs vardı

Kral Selman, Şeyh Sabah el-Ahmed es-Sabah ve el-Baci Kaid es-Sibsi (SPA)
Kral Selman, Şeyh Sabah el-Ahmed es-Sabah ve el-Baci Kaid es-Sibsi (SPA)

Tunus'da dün gerçekleştirilen zirvede bir araya gelen Arap liderler, ülkelerine yönelik dış müdahaleler konusunda seslerini yükseltti. Filistin meselesinin Arap gündeminin öncelikleri arasında yer aldığını ve Golan’ın Araplara ait olduğunu dile getiren liderler, terörle mücadelenin ve safları birleştirmenin önemini vurguladı.
Tunus Cumhurbaşkanı el-Baci Kaid es-Sibsi, 30. Arap Birliği Zirvesi’ni kararlılık ve dayanışma zirvesi olarak isimlendirdi. Sibsi açılış oturumunda yaptığı konuşmada ortak Arap eylemindeki kusurların tespit edilmesi için bir Arap platformu oluşturulmasının gerekliliğine işaret ederek önceliğin yeniden düzenlenmeye verilmesi gerektiğini söyledi.
Zirve, dün sabah 13 Arap liderin katılımıyla başladı. Açılış, bir önceki zirveye başkanlık eden Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz tarafından yapıldı. Ardından Tunus Cumhurbaşkanı el-Baci Kaid es-Sibsi zirvenin başkanlığını devraldı.
Sibsi yaptığı açıklamada bölgedeki gerilimden kurtulmanın ertelenmesi mümkün olmayan acil bir ihtiyaç haline geldiğini belirterek Filistin meselesinin ortak Arap eylemindeki önceliğinin vurgulanması gerektiğini vurguladı.
Sibsi, bölgede ve dünyada güvenlik ve istikrarın sağlanmasının önemine dikkat çekti. Tunus lideri, Filistin meselesinin adil bir şekilde çözülmesi, uluslararası meşruiyet kararları, Arap Barışı Girişimi ve iki devletli çözüm ilkesi temelinde 1967 sınırları dahilinde ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulması ile uluslararası topluma bir mesaj gönderilmesi gerektiğini belirtti. Uluslararası toplumun tanıklığıyla Golan'ın işgal edilen bir Arap toprağı olduğunu dile getiren Sibsi, istikrar ve güvenliğin sağlanması için işgali sonlandırmaya yönelik çaba sarf edilmesi gerektiğini kaydetti.
Sibsi’nin ardından söz alan Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, İran ve Türkiye başta olmak üzere Arapların bölgesel komşularının bölgeye müdahalelerinin krizlerin karmaşıklığını artırdığını, krizin uzamasına yol açtığınıi yeni krizler ve sorunlar yarattığını söyledi. Bütün bu müdahaleleri reddettiklerini dile getiren Ebu Gayt şu ifadeleri kullandı:
“Bölgesel güçlerin birtakım tarafları destekleme bahanesiyle Arap devletlerinin iç işlerine müdahale etmesi kabul edilemez. Bugün hiç olmadığı kadar kapsamlı bir Arap ulusal güvenlik konseptine ihtiyacımız var. Hepimiz aynı fikirdeyiz ve bunun için çalışıyoruz.”
Ebu Gayt konuşmasının devamında ABD'nin Golan Tepeleri üzerinde İsrail egemenliğini tanıyan kararının uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtti. Uluslararası kararlara göre Golan Tepeleri'nin Suriye toprağı olduğunu söyleyen Gayt, ABD'nin kararının tüm uluslararası kuralları ihlal ettiğini ve İsrail'in işgali kademeli olarak daha fazla Arap toprağı ele geçirme amacı güttüğünü vurguladı. İsrail'in işgalle Suriye'de veya Filistin'de birtakım kazanımlar elde etmeye çalıştığına dikkat çeken Ebu Gayt, ABD yönetiminin son zamanlardaki tutumunun İsrail işgalini cesaretlendirdiğini söyledi.
Uluslararası alandan destek açıklamaları
Tunus'un ev sahipliğinde başlayan 30. Arap Birliği Liderler Zirvesi'nde konuşan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres başta mülteci meselesi olmak üzere Araplar tarafından mevcut sorunlara yönelik gösterilen çabalara övgüde bulundu. Bu alandaki rollerini güçlendirmelerini umduğunu dile getirdi. Arap dünyasının birliğinin, Ortadoğu'da barış ve istikrarın temel şartı olduğunu dile getiren Guterres, Arap dünyasına birlik olma çağrısında bulundu.
Filistin-İsrail meselesinde iki devletli çözüme vurgu yapan Guterres, Filistin ve İsrail'in yan yana, barış ve istikrar içinde yaşayabilmesi için söz konusu çözümün uygulanması ve Kudüs'ün iki ülkenin başkenti olması gerektiğini, bu konuda ikinci bir seçeneğin bulunmadığını kaydetti. Gazze’de devam eden güvenlik durumuna dikkat çeken Guterres, BM Yakındoğu Filistin Mültecilerine Yardım Ajansı'nın (UNRWA) rolünün güçlendirilmesi çağrısında bulundu.
Guterres, yerinden edilen binlerce Suriyelinin insani sorunlarla karşı karşıya olduğunu dile getirerek Suriye'deki çözümün, Suriye halkının birliğini ve işgal altındaki Golan da dahil olmak üzere toprak bütünlüğünü sağlaması gerektiğini söyledi.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Yusuf bin Ahmed el-Useymin de yaptığı açıklamada terörizmin günümüzün vebası olduğunu ve karşı konulması gerektiğini vurgulayarak İslam dininin şiddeti dışladığına dikkat çekti. Dinin korkunun bir aracı olarak ve kişisel amaçlar için kullanılmaması gerektiğini dile getiren el-Useymin, ülke ayrımı yapmaksızın tüm terörist eylemleri kınadıklarını yineledi.
Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Musa Faki, Arap Zirvesi ile Arap-Afrika Zirvesi arasındaki birlikteliği vurgulayarak tüm kaynakları ve potansiyelleri ile birlikte Afrika Birliği’nin ortak hedeflere ulaşmak için oldukça verimli olduğunu ifade etti.
Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Dış Politika ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini de bölgedeki krizleri çözmeye yönelik mevcut politikaları reddettiği açıklamasında şunları söyledi:
“Zorla dayatılan çözümlerin sürdürülebilir olamayacağını ve kapsamlı olmayan bir çözümün başarılı olamayacağını kabul etmeliyiz. Suriye’deki durum  halen çözülmedi ve Libya’da bir devlet yok. Uluslararası toplumun Golan Tepeleri hakkındaki kararlarını görmezden gelmek bir çözüm değildir. Avrupa Birliği (AB), 1967’de işgal edilen bölgeler üzerindeki İsrail egemenliğini tanımayacak.”
Ürdün Kralı 2. Abdullah da Filistin sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunamadan bölgede güvenlik, istikrar ve refahın sağlanamayacağını söyledi. Filistin'in Arapların vicdanındaki öncelikli mesele olmaya devam ettiğini dile getiren Kral Abdullah “Filistin halkının Arap Barış Girişimi ve uluslararası kararlara dayanan iki devletli çözüm çerçevesinde başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırlarında bağımsız bir devlet kurma özlemlerini karşılayan adil ve kalıcı bir çözüm bulunmadan bölgede güvenlik, istikrar ve refah olmayacak” ifadelerini kullandı.
Ürdün Kralı, Golan'ın uluslararası meşruiyet kararları uyarınca işgal altındaki Suriye toprağı olduğunu dile getirerek Ürdünlülerin Suriyeli kardeşlerini kucakladığını ve sofralarını kendileri ile paylaştıklarını söyledi.
Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah da ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki egemenliğini tanıma kararının uluslararası referanslara aykırı olduğunu belirtti.
Konuşmasında Filistin'in Arapların öncelikli meselesi olarak kalacağını dile getiren Şeyh Sabah, barış süreci için uluslararası referanslara dayanmayan herhangi bir düzenlemenin temelsiz olacağını söyledi. Şeyh Sabah, Suriye’de siyasi çözüme giden yolun açılması çağrısında bulunarak, savaşmanın çatışmayı sona erdirmeyeceğini vurguladı. Arap bölgesinde istikrarı sağlayacak çözümler bulma çağrısı yapan  Şeyh Sabah, “Kritik koşulların ve ciddi zorlukların olduğu bir dönemden geçiyoruz. Saflarımızı birleştirerek ve farklılıkların üstesinden gelerek bu koşulları ve zorlukları atlatacağız” ifadelerini kullandı.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn da en tehlikeli savaşın siyasi projeler olduğunu dile getirerek bunun bölge ülkeleri ve halkları için varoluşsal bir tehdit olduğunu söyledi. Arap ülkelerinde terör savaşlarının başlamasından bu yana geçen 9 yıl içerisinde yüz binlerce kişinin öldüğünü ve milyonlarcasının da yerinden olduğunu dile getiren Mişel Avn, söz konusu savaşların ardında binlerce yaralı ve kayıp bıraktığını söyledi. Bütün şehirlerin tahrip olduğunu, zenginliklerin heba olduğunu, halkların parçalandığını ve herkesin zarar gördüğünü ifade eden Avn sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu savaşların ardında bıraktığı yaralar, Arap vicdanının ve Arap toplumlarının derinlerine kazındı. Savaşlar her ne kadar bitmeye yakın olsa da sonuçları bölge halkını etkilemeye devam ediyor. Kırılanları onarmaya başlamak ve acı verici sonuçları gidermek için daha ne kadar beklenecek?”
ABD'nin Golan Tepeleri üzerinde İsrail'in hakimiyetini tanıma kararının sadece Suriye'nin değil, Lübnan'ın da egemenliğini tehdit ettiğini belirten Avn, “Lübnan'ın, özellikle Şeba Çiftlikleri, Kefr Şuba Tepeleri, El-Gacer beldesinin kuzey kesiminde olduğu gibi İsrail'in aşamalı olarak el koyduğu toprakları var. Bu toprakların mülkiyetinin Lübnan'da olduğu uluslararası alanda kabul gören haritalarla belgelenmiştir” ifadelerini kullandı.
Moritanya Cumhurbaşkanı Muhammed Velid Abdülaziz de Filistin meselesinin Arapların gündeminin ilk sırasında yerini korumaya devam edeceğini dile getirerek, İsrail işgal kuvvetlerinin Golan’dan ve Şeba Çiftlikleri’nden çekilmeleri gerektiğini vurguladı. Filistin halkının başkenti Kudüs olan bağımsız devletini kurma hakkını desteklediklerini belirten Abdülaziz,  ABD'nin İsrail'in Golan'daki egemenliğini tanıma kararını tanımadıklarını söyledi.
Husi şiddeti sürüyor
Yemen Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi'nin gündeminde de  Husilerin şiddet eylemleri ve gerçekleştirdiği darbe vardı. Hadi, Husi milislerinin başkent Sana’yı kontol altına almalarının ardından İran'ın Arap başkentlerini kontrol etmeye çalışmaya devam ettiğini belirterek, Sana'yı büyük bir hapishaneye dönüştüren Husilerin Yemen halkı için bir trajediye yol açtığını söyledi.
Hadi, Husi milislerinin tüm şehirlere baskınlar düzenlediğini ve Yemen halkının yaşamını mahvetmek için çalıştığını belirterek milislerin kendilerini Arap milletine karşı nefret dolu bir düşman olan İran’a teslim ettiklerini vurguladı.
Meşru hükümetin barışı reddetmediğini ve bir dizi görüşmeye katıldığını vurgulayan Hadi, İran’ın desteklediği Husi milislerinin, üzerinde uzlaşılan kararları sürekli olarak ihlal ettiğini belirtti. Husilerin tüm gelirlere el koymasına rağmen meşru hükümetin görevlerini Aden'den yürütmeye devam ettiğini kaydeden Hadi, meşru hükümetin daha fazla yardıma ihtiyacı olduğunu dile getirdi. Hadi konuşmasının devamında Husi milisleri tarafından işgal edilen bölgelerin kontrolünün tekrar elde edilmesinde Suudi Arabistan’ın oynadığı tarihi role övgüde bulundu.
Diyalog ve birlikte çalışmanın önemi
Irak Devlet Başkanı Berhem Salih yaptığı açıklamada Arap liderler arasında açık bir diyalogun başlatılması ihtiyacına atıfta bulunarak, ortak eylem ve uzlaşı değerlerinin ikame edilmesi için birlikte çalışılması gerektiğini vurguladı.
Salih, zirvenin açılış oturumunda yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:
“Zorlukların oldukça ciddi ve çok yönlü olduğunun kabul edilmesi ve zorluklarla başa çıkmak için mevcut fırsatların devam ettiğinin bilinmesi gerekiyor. Krizleri atlatmak için yüksek sorumlulukla hareket etmek halen mümkün. Bunlar göz ardı edilmesi mümkün olmayan ortak krizlerdir. Hiçbir ülke bu krizlere ve etkilerine bağışıklık kazandığını düşünmemelidir. Irak, teröre karşı verdiği  savaştan yeni çıktı ve büyük kayıplar verdi. Kazanılan askeri zafer, önemli bir gelişme ve büyük bir başarıdır. Bu askeri zafer, sapkın ideolojiyi ortadan kaldırmaya, terör kaynaklarını kurutmaya ve şehirlerin yeniden inşasına yönelik çabalar ile tamamlanmalıdır.”
Putin'den Arap Birliği vurgusu
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 30. Arap Birliği Zirvesi'nin katılımcılarına gönderdiği mesajda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da terör tehditlerinin ve silahlı çatışmaların arttığı bir dönemde Arap Birliği'nin artan rolüne vurgu yaptı. Mevcut krizleri siyasi ve diplomatik yollarla çözmenin gereğini vurgulayan Putin, Suriye örneğine işaretle “Bu konu büyük oranda Rusya'nın çabalarıyla, terör güçlerine yıkıcı darbenin vurulduğu, siyasi sürecin başlatıldığı ve güncel insani sorunların çözüldüğü Suriye için de geçerli” dedi.
Putin, Filistin ile İsrail arasındaki sorunun adil şekilde çözülmesinin Ortadoğu'daki durumun uzun vadeli istikrar kazanması açısından önemli olduğunu vurgulayan Putin, BM’nin himayesinde teröre karşı geniş bir koalisyon kurmayı ve Körfez bölgesinde ortak güvenlik önlemleri almayı amaçlayan Ortadoğu'daki Rus girişimlerine dikkat çekti.



Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
TT

Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)

Heglig, Babanusa ve tüm Batı Kordofan eyaletinin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolüne geçmesiyle birlikte, Sudan’daki savaşın haritası sahadaki askeri ve jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirmeye doğru gidiyor. Özellikle Heglig’te yaşananlar, petrol hattının kesilmesine ve bölgedeki ordu savunma hatlarının çökmesine yol açtı. Bu gelişme, nüfuz alanlarının yeniden düzenlendiği yönünde değerlendirmelere neden olurken, Port Sudan’daki hükümetin askeri ve siyasi hesaplarını gözden geçirip durumu geçici bir gelişmeye çevirmekte başarılı olamaması halinde, güç dengesinin HDK lehine kayacağı yorumlarını güçlendiriyor.

Uzmanlar, iki taraf arasındaki çatışmaların daha da genişleme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor ve bunun Darfur’un en batısından başlayarak üç stratejik eyaleti kapsayan Kordofan’a kadar uzanan yeni bir askeri tabloyu yansıtabileceğini ifade ediyor. Analizlere göre HDK’nin bir sonraki hamlesi, Güney Kordofan’daki şehirler (başkent Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe) yönünde ilerlemek olabilir. Ayrıca Kuzey Kordofan’ın merkezi el-Ubeyd’in, ardından Um Ruvabe ve er-Rahd’ın hedef alınması da muhtemel görülüyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, HDK’nin Kordofan ve Darfur bölgelerinin tamamını kontrol altına alması söz konusu olacak ki bu iki bölge Sudan yüzölçümünün yüzde 46’sından fazlasını oluşturuyor.

Petrolün kaybı manzarayı değiştirecek mi?

HDK’nin Babanusa, Heglig petrol sahası ve tüm Batı Kordofan’ı kontrol altına alması, yalnızca ilerleme isteğini değil, devletin temellerini, sınırlarını ve hem merkezi hem de taşra alanlarının geleceğini yeniden şekillendirme arzusunu da ortaya koyuyor. Port Sudan hükümeti için son mali dayanak olarak kalan petrol, bugün Kordofan ve Darfur’daki çatışma hatlarıyla doğrudan kesişiyor.

Emekli Tümgeneral ve askeri uzman Kemal İsmail, mevcut askeri tabloyu ve savaşın Sudan toplumuna etkilerini Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede sert bir şekilde özetledi: “Bu savaşta kazanan yok ve hiçbir tarafı zafer elde edemez. Tek kaybeden, yalnızca Sudan halkıdır.”

İsmail, ordunun el-Faşir, Babanusa ve Heglig’ten geri çekilmesini klasik bir askeri çekilme olarak nitelendirmeyerek şu ifadeleri kullandı: “Olan bir çekilme değil, açık bir kaçış ya da en iyi ihtimalle düzensiz bir geri çekilme… Her bir asker silahını bırakıp kaçıyor; bu bir çekilme değil.”

Garnizonların düşüşü bir felaket

Yaşananları ordunun moralinin zayıflaması olarak değerlendiren İsmail sözlerini şöyle dedi: “Ne bir komuta yapısı ne de kontrol var; sahada bulunanlar arasında operasyonel bir koordinasyon yok.” Bu durumun subay, astsubay ve askerlerin moralini ciddi şekilde düşürdüğünü ve tamamen çöktüğünü belirten İsmail, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bence durum çöküşe doğru gidiyor; her gün yeni garnizonlar düşüyor ve bu çok büyük bir felaket.”

dfgtrh
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı almak için sıraya giren yerinden edilmiş insanlar (AFP)

İsmail’in değerlendirmesi yalnızca askeri çöküşle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda bunun bölünme ve nüfuz alanları üzerindeki risklerle bağlantılı olduğunu ve sivil halka, bölünme sürecini kontrol altına alma sorumluluğu düştüğünü vurguluyor.

Ancak büyükelçi Muaviye et-Tom, ordunun karakollardan ve şehirlerden çekilmesini savunan ordu yanlısı platformlarda yayılan açıklamalara katılmıyor. Et-Tom, “Savaş bağlamında bir mevziyi kaybedebilirsiniz ama bu, savaşı kaybettiğiniz anlamına gelmez; özellikle disiplinli ve profesyonel ordular için. Resmî ve analitik raporlarla gözlemlenen çekilme, büyük kayıplardan kaçınmak veya başka zaman ve yerde karşı saldırıya hazırlanmak için yapılan taktiksel yeniden konumlanma ile uyumludur” ifadelerini kullandı.

Yeni bir siyasi gerçeklik

Siyasi düzeyde ise analist Hatem İlyas, durumun yalnızca bir devlet içi güç dengesinin değişmesinden ibaret olmadığını vurguladı: “Aslında bu bir güç dengesi değişikliği değil; karşımızda Sudan devletinin ayrılma eşiği ya da en azından yeni bir siyasi gerçeklik, hatta yarı devlet niteliğinde bir oluşum var.”

İlyas, “Dünya boşluklardan korkuyor; çünkü bu boşluğu kimin dolduracağını tahmin edemiyor. Özellikle de aşırı cihatçı hareketlerin etkisi devam ettiği sürece, bu gruplar boşluğu doldurmaya en yakın olanlar” dedi. Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte ordunun ve müttefiklerinin tükenmişlik ve zayıflık içinde olduğunu, bunun ‘çöküşe en yakın durum’ olduğunu belirten İlyas, “HDK’nin Güney Kordofan ve şehirlerindeki kontrolü, uzun sürmeyecek bir zaman meselesi. Dünya Sudan’ın merkezi otorite altında birleşik kalmasından söz ediyor, ama gerçekler ve dönüşümler onu yeni oluşan askeri ve siyasi bir gerçeği tanımaya zorlayabilir” şeklinde konuştu.

İstila korkusu

Bu dönüşümlerin merkezinde Güney Kordofan öne çıkıyor. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi – Kuzey (SPLM-N), HDK ile birlikte Sudan Kurucu İttifakı içinde yer alan müttefik olarak, “Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının sadece zaman meselesi” olduğunu açıkça ilan etti.

SPLM-N, ‘Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının yalnızca zaman meselesi olduğunu, şehirlerin teslim edilmesinin ise masum sivillerin kanının dökülmesini önlemek ve kentleri yıkımdan korumak için en doğru adım olacağını’ belirtti.

HDK’nin desteklediği SPLM-N, yayımladığı açıklamada, Sudan ordusu ve müttefikleri içindeki ‘onurlu ve sağduyulu’ unsurlara acil geri çekilme ve çatışmasız teslim çağrısı yaptı. Ayrıca sivillerin tahliyesi için güvenli koridorlar açılması isteniyor. Bu açıklamayla SPLM-N, Kadugli ve Dilling’i fiilen doğrudan tehdit altına alıyor; düzenli ordunun çekilmesini ve siviller için çıkış hatlarının açılmasını talep ediyor. Bu tablo, daha önce benzer kaderi yaşamış diğer Sudan kentlerinin tecrübelerini hatırlatıyor.

Heglig'ten sonraki tiyatro

Heglig ve Babanusa’nın kontrol altına alınmasının ardından muhtemel askeri gelişmelere ilişkin saha analizinde bulunan siyaset aktivisti Muhammed Halife, bir sonraki aşamaya dair ayrıntılı bir tablo ortaya koydu. Halife, HDK’nin ikinci hamlesinin Güney Kordofan ve buradaki Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe şehirlerine doğru olacağını söyledi.

Halife, beklentilerin aksine bir sonraki hedefin Kuzey Kordofan’ın merkezi olan el-Ubeyd olmayabileceğini belirtti. Halife, “Benim izlenimlerime göre, HDK’nin Heglig’ten sonraki hamlesi, Güney Kordofan’a doğru olacak; burada müttefiki SPLM-N’ye destek vermek için. Bu hareket Kauda kasabasını kontrol ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Halife’ye göre HDK’nin savaş stratejisi, ordunun kontrolündeki bölgeleri ‘izole adalara’ dönüştürmek üzerine kurulu.

yh6u7
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)

Halife, HDK’nin askeri stratejisinin ilk bölümünü tamamladığını ve ikinci aşamayı hayata geçirmek için sahayı hazırladığını belirtti. Bu strateji, Babanusa ve Heglig’in ele geçirilmesi ile Kadugli ve Dilling’in kuşatılmasını kapsıyor.

HDK’nin Heglig’i lojistik bir merkez ve ikmal noktası olarak kullandığını vurgulayan Halife, “Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmayı yoğunlaştıracaklar, ki bu şehirler zaten insani krizle karşı karşıya” dedi.

Halife, Kadugli sakinleri arasında endişelerin arttığını ve bazı kişilerin şehri terk etmeye çalıştığını, ancak askeri makamların çıkışlarına izin vermediğini belirtti. Halife, “Bu büyük bir suç ve olası bir Kadugli savaşında sivillerin canlı kalkan olarak kullanılmasının altyapısı” diye uyardı.

Halife, yetkililere vatandaşların güvenli bir şekilde şehirden çıkışına izin verme çağrısında bulundu ve sivillerin, muhtemel ihlallerin medya üzerinden uluslararası kamuoyuna yansıtılmasında araç olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

Halife’nin değerlendirmesi, Heglig’in lojistik ağırlığı ile Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmanın sıkılaştırılmasını, şehirlerde yaşanan insani krizleri ve sivillerin dışarı çıkışının engellenmesini, şehrin kapalı bir savaş alanına dönüştürülmesini bir bütün olarak ele alıyor.

Sırada ne var?

Tümgeneral Kemal İsmail’in ‘ordunun tamamen çökmesi’ ve Sudan’ın bölünme tehlikesi uyarıları ile Hatem İlyas’ın ‘yarı devlet’ tanımı arasında, askerî açıdan karanlık bir tablo ortaya çıkıyor. Bu durum, savaşın artık yalnızca iktidar mücadelesi veya hükümet değişikliğiyle sınırlı olmadığını gösteriyor.

Yaşanan gelişmeler, ekonomik, askerî ve siyasi haritaları yeniden çizdi; yerleşim bölgelerini çatışma hatlarının içine yerleştirdi. Ancak hâlâ yanıt bekleyen soru şu: “Savaşın durdurulmasını talep eden sivil ses başarıya ulaşabilecek ve silahların gürültüsü ile çatışan güçlerin hesaplarına karşı etkili olabilecek mi, yoksa Sudan parçalanarak birbirine düşman adacıklara mı bölünecek; bu adacıkları savaş ve ekonomi mi yönetecek, yoksa devletin ve hukukun mantığı galip gelecek mi?”


Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
TT

Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)

Hamas yanlısı Filistinli bir araştırmacının, hareketin siyasi büro üyelerinden birinden kamuoyu önünde özür dilemesi, özellikle bu özrün söz konusu üyenin siyasi bir açıklamasına yöneltilen eleştirinin ardından gelmesi nedeniyle Hamas destekçileri arasında tepkiye yol açtı.

Katar’da yaşayan ve Hamas’a desteğiyle bilinen Filistinli siyasi araştırmacı Mahmud Hamid el-İle, salı akşamı X platformunda, hareketin yine Katar’da bulunan siyasi büro üyesi Muhammed Nazzal’dan özür diledi. El-İle, özrünü bir ay önce aynı platformda Nazzal’ın Hamas’ın silahları ve Gazze Şeridi’ndeki geleceğine ilişkin açıklamalarının ardından paylaştığı bir mesajda yer verdiği ifade nedeniyle yaptı.

Krizin kökeni, geçen yıl ekim ayında Reuters’ın yayımladığı bir habere dayanıyor. Haberde, Nazzal’a Hamas’ın Gazze Şeridi’nde silah bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda verdiği yanıt aktarılmıştı. Nazzal, “Evet ya da hayır diyemem” ifadesini kullanmış, ardından “Silah meselesi genel bir ulusal konudur ve yalnızca Hamas’la ilgili değildir. Sahada silahlı gücü olan başka gruplar da var” demişti.

Bu açıklamalar Hamas içinde geniş çapta tepki çekti. Tepki gösterenler arasında, sözlerin muğlaklığı nedeniyle eleştiriler yönelten araştırmacı Mahmud el-İle de vardı. El-İle, açıklamaların hem siyasi büro üyesi tarafından yapılmış olmasına hem de hareketin farklı kademelerindeki, özellikle Gazze’de yaşayan veya aslen Gazze kökenli olan diğer yöneticilerin tutumlarıyla çelişmesine dikkat çekmişti.

Nazzal’ın sözlerine yönelik itirazların büyümesi üzerine Hamas bir açıklama yayımlayarak beyanların ‘bağlamından koparıldığını’ bildirdi.

Paylaşımına gelen tepkilerin ardından birkaç gün sonra eleştirisini silmek zorunda kalan el-İle, krizin bu noktada sona erdiğini düşünüyordu.

Özrün sebebi neydi?

Ancak özrün yayımlanması, bunun nedenine ilişkin yeni soru işaretleri doğurdu. Daha sonra X platformundaki bazı Hamas yanlısı kullanıcıların paylaşımlarına ve Katar’daki hareket kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, olayın arka planında Muhammed Nazzal’ın attığı adım bulunuyor. Buna göre Nazzal, uzun yıllardır ikamet ettiği Doha’da Katar resmi makamlarına Mahmud el-İle hakkında şikâyette bulunarak, kendisine hakarette bulunduğu ve manevi zarar verdiği iddiasını gündeme getirdi.

ghy
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

Kaynaklardan birine göre, pek çok kişi, aralarında bazı üst düzey yöneticiler de olmak üzere, arabuluculuk yaparak anlaşmazlığı çözmeye çalıştı, ancak Nazzal, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle X platformu üzerinden kamuoyuna açık bir özür yayınlanmasında ısrar etti. Bu şart yerine getirilince, Nazzal’ın başka bir talepte bulunmaması ve anlaşmazlığın kapanması üzerinde uzlaşıldı. Buna rağmen Nazzal’ın ‘maddi tazminat talebinde ısrar ettiği’ ifade edildi.

Hareketle ilişkili başka kaynaklar ise ‘Mahmud el-İle’nin özrünün krizi çözmek için yalnızca ilk adım olduğunu, sürece müdahil olan bazı kişilerin Nazzal’ın öfkesini yatıştırmak ve onu şikâyeti geri çekmeye ikna etmek amacıyla el-İle’yi bu yöne yönlendirdiğini’ aktardı.

Aktivistler arasında öfke

Hamas’ın içinden ve dışından birçok isim özür meselesine tepki gösterdi. Tepki verenler arasında Filistinli gazeteci Muna Havva da vardı. Havva, sosyal medya hesabında, “Filistin’deki özgürlük hareketlerinin tarihinde, ne yaşanırsa yaşansın, bir liderin kendi mensuplarından birini üçüncü bir tarafa ya da başka bir otoriteye şikâyet ettiği tek bir örnek dahi yoktur. Bu davranış ne ulusal örgütlerin ahlakıyla ne de kabile geleneklerinde kabul gören en basit sığınma kurallarıyla bağdaşır. Utanç verici, acı verici, üzücü” diye yazdı.

Havva bir başka paylaşımında ise şu ifadeleri kullandı: “İsrail’in bugünkü genişlemesi kadar tehlikeli bir dönem görülmedi; tarih de Gazze’de halkımızın yaşadığı kadar vahim bir katliama tanıklık etmedi. Bu felaketin ortasında, halkımızın önde gelen isimlerinden biri, bir gencin attığı bir tweet yüzünden onu başka bir devlete şikâyet ediyor; geçimini ve güvenliğini riske atıyor. ‘Direniş’in liderleri halkımızdan ateş altında direnmelerini isterken, tek bir eleştiri cümlesine dahi tahammül edemiyor.”

Ayrıca Hamas gibi gruplara verdiği destekle bilinen aktivist Cemil Mikdad da konuya ilişkin paylaşım yaptı. Mikdad, “Hamas’tan bir yönetici, Katar’da yaşayan bir Filistinliyi, hakkında Katar mahkemelerinde dava açtıktan sonra uzun bir özür metni yayımlamaya zorladı; üstelik yalnızca kendisini eleştirdiği bir önceki paylaşım yüzünden!” ifadesini kullandı. Mikdad sözlerini şöyle sürdürdü: “Harika gerçekten… Nereye geldik? Halk olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz ve bizi dinlemekle yükümlü olan liderlerimiz, şimdi Arap mahkemelerini bize karşı bir güç olarak kullanıyor. Bu da ne demek oluyor? Siz ne hale geldiniz böyle, cahiller?!”

Hamas’ın silahlı yapısının geleceği, hareketin üst düzey isimlerinin açıklamalarında uzun süredir farklılık gösteren bir başlık olarak öne çıkıyor. Hamas’ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da düzenlenen bir panelde, “Hamas’ın ancak bir Filistin devleti kurulması hâlinde silah bırakabileceğini” söyledi.

Buna karşın, Meşal’in açıklamasından yalnızca bir gün sonra, Hamas yetkilisi Basim Naim AP’ye yaptığı değerlendirmede, hareketin kapsamlı bir güvenlik ve siyasi düzenlemenin parçası olmak kaydıyla ‘silahların depolanması ya da dondurulması gibi seçeneklerin görüşülmesine açık olduğunu’ belirtti.

Hamas’ın siyasi büro üyelerinden Husam Bedran ise salı günü yaptığı açıklamada, sürecin ikinci aşamaya geçmesinin ‘İsrail’in ihlalleri durdurmasına’ bağlı olduğunu ifade etti. Öte yandan Hamas’ın birçok lideri ve sözcüsü, aralarında Halil el-Hayye ve Hazım Kasım’ın da bulunduğu isimler, hareketin ikinci aşamaya geçmeye ‘hazır olduğunu’ vurgulayan açıklamalarını sürdürdü.


Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.