Kahire ve Moskova, ilk Rus-Afrika zirvesine hazırlanıyor

​Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, dün Kahire'de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldi (AFP)
​Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, dün Kahire'de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldi (AFP)
TT

Kahire ve Moskova, ilk Rus-Afrika zirvesine hazırlanıyor

​Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, dün Kahire'de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldi (AFP)
​Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, dün Kahire'de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldi (AFP)

Kahire ve Moskova'daki üst düzey yetkililer, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Mısırlı mevkidaşı Abdulfettah es-Sisi’nin ortak başkanlığında Ekim ayında Soçi ev sahipliğinde gerçekleştirilecek ilk Rus-Afrika zirvesine yönelik hazırlıkların yapıldığını açıkladılar.
Dün Kahire'yi ziyaret eden Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Sisi ile bir araya geldi ve Afrika kıtasında işbirliğinin artırılması ve bu bağlamda iki ülke arasındaki işbirliği fırsatlarının gözden geçirilmesi hususlarında görüş alışverişinde bulundu.
Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Sisi, ülkesinin Afrika ile ilgili önceliklerinin 2063 hedeflerinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda kalkınma, altyapının geliştirilmesi ve bölgesel ve ekonomik entegrasyonun sağlanması olduğunu söyledi.
Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Bessam Radi dün yaptığı açıklamada, “Lavrov, Mısır'ın Afrika Birliği başkanlığının önemini vurguladı ve Soçi kentinde gerçekleştirmesi planlanan Rusya-Afrika zirvesi girişimine dikkat çekti” ifadesini kullandı.
 Lavrov, Rus halkı ve Afrika halkları çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilmesi planlanan zirveye ilişkin hazırlıklar kapsamında Mısır ile temasların sürdürüldüğüne dikkat çekerek, Mısırlı mevkidaşı Samih Şükri'yi iki taraf arasındaki müzakerelere devam etmek için Rusya'yı ziyaret etmeye davet etti. Lavrov, Mısırlı mevkidaşıyla ayrı bir görüşme gerçekleştirdi ve görüşmenin sonrasında düzenlenen basın toplantısına katıldı.
İkili görüşmelerinde Sisi ve Lavrov, Kahire ile Moskova arasındaki ilişkileri güçlendirme yollarını ve iki ülkenin Mısır’da gerçekleştirilmesi için işbirliği yaptığı projeleri gözden geçirdiler.
Bessam Radi açıklamasının devamında, Lavrov’un, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık anlaşması uyarınca Rusya'nın Mısır'daki projelerin uygulanmasına yönelik taahhüdünü teyit ettiğini dile getirdi.
Sisi, Mısır’ın Rusya’yla ekonomik, ticari ve endüstriyel alanlarda işbirliğini güçlendirmek için sarf ettiği çabalara dikkat çekerek, Rus tarafının Rus şehirleri ile Şarm el-Şeyh ve Hurgada kentleri arasındaki hava trafiğinin yeniden başlatılması sürecini nihayetlendirmeye yakın olduğunu bildiklerini belirtti.
Mısır-Rus ilişkileri Ekim 2015’te turist şehri Şarm el-Şeyh'ten ayrılan ve çok sayıda Rus turist taşıyan bir uçağın düşmesinin ardından oldukça sarsılmıştı. Kazada 224 yolcunun ölümüyle sonuçlanmış ve Rusya, Kahire'ye uçuşları durdurma kararı almıştı. Ancak uçuşlar, 2018’de sadece iki başkentin havaalanları arasında yeniden başladı. Mısır, ülkenin turizm kaynaklarını geliştirme için turistik yerleri de kapsayacak şekilde uçuş alanını genişletmek istiyor.
Lavrov, Mısırlı mevkidaşıyla yaptığı basın toplantısı sırasında, Mısır şehirlerine doğrudan uçuşlarının yeniden başlatılmasının zamanı ile ilgili bir soruya cevap olarak, tarihin henüz belirlenmemiş olduğunu söyledi.
 Sisi, terörizmle mücadele ile ilgili olarak bazı tarafların ve devletlerin terörist gruplara destek sağlanması meselesinin ciddiyetine dikkat çekti. Buna karşılık Lavrov, Rusya'nın terörle mücadelede devam eden Mısır çabalarına verdiği desteği ve bu alandaki iki ülke arasındaki ilgili organ ve kurumlar düzeyinde koordinasyon ve işbirliğini sürdürme kararlılığını vurguladı.
Bölgesel meselelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Sisi, Filistin meselesinin bölgedeki ve hatta dünya ölçeğindeki merkeziliğine dikkat çekerek, Mısır'ın uluslararası referanslara göre iki devletli çözüm hususundaki kararlılığını dile getirdi ve bunun Ortadoğu’da barış ve sakinliğe ulaşmak için en iyi çözüm olduğunu belirtti. Ayrıca Sisi, Mısır'ın Filistin uzlaşma sürecini tamamlama ve Gazze'deki durumu sakinleştirme çabalarına değindi ve Suriye'de siyasi bir çözüme ulaşmak için Rusya ile birlikte yürütülen çalışmaların koordineli bir şekilde devam ettiğini belirtti.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, ülkesinin Mısır'ın bölgenin tüm meseleleri ile ilgili çabalarını takdir ettiğini vurgulayarak, bölgede güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanmasına katkıda bulunmak için siyasi çözümlere ulaşılması konusundaki ülkesinin kararlılığını dile getirdi. Yemen'deki durum hakkında değerlendirmelerde bulunan Lavrov, taraflar arasında imzalanan Stockholm anlaşmasını memnuniyetle karşıladıklarını söyledi.



Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
TT

Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)

Tony Bouloss

Bölge için tehlikeli bir şeylerin planlandığı aşikar. Olaylar hızla gelişiyor ve siyasi mesajlar, Lübnanlı yetkililerin boş yere tekrarladığı boş egemenlik sloganlarının arkasına gizlenemeyecek kadar netlik kazanıyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın “Lübnan, Biladuşşam’ın bir parçasıdır” demesi boşuna değil. Bu bir dil sürçmesi değil. Aksine, zayıf ve dağılmış devletlerin kalıntıları üzerinde nüfuz haritalarını yeniden çizen uluslararası ve bölgesel uyarıların açık bir ifadesidir. Buna, “Trablus ve Bekaa'nın Suriye'ye ilhakı” gibi tehlikeli senaryolar veya birbiri ile savaşan dini gruplar ve mini devletler arasında yeniden nüfuz dağıtımını sağlayacak “mezhepsel konfederasyon çözümleri” gibi medyada yer alan şüpheli sızıntılar eşlik ediyor. Tüm bu haberler, Lübnan arenasını kızıştırmak ve Lübnanlıları hiçbir ilişkileri ve çıkarları olmayan bir çatışmaya çekmek için kötü niyetli bir şekilde medyaya ve siyasi alana pompalanıyor.

Hassas nokta mezhepçilik

Bu tür önerilerin propagandasını yapmak ne spontane ne de masum bir şey. Bu, Lübnan ve Suriye arasındaki mezhepsel ve dini gerginlikleri yeniden alevlendirmeyi amaçlayan tehlikeli bir oyunun parçası. İç içe geçmiş bir dini ve ulusal mozaikle birleşen iki ülke, bir kez daha büyük hesaplaşmalar için bir satranç tahtasına dönüşüyor.

Örneğin Suveyda'da, Dürziler ile Suriye makamları arasında sosyal, mezhepsel ve siyasi boyutların iç içe geçtiği kanlı bir çatışma sahnesine tanık oluyoruz. Ancak orada yaşananlar sadece Suriye ile sınırlı değil; her zamanki gibi, yankıları hemen Lübnan'a da ulaştı.

Lübnan'da Sünniler arasında mezhepçi duygular canlandı ve Suriye'de “yeni Sünni rejim” olarak adlandırdıkları oluşumla dayanışmaya yönelik hareketlenmeler arttı. Lübnan sanki kendi başına bir devlet olmaktan çıkıp, askeri ve mezhepsel destek için bir platform haline gelmiş gibi, Suveyda'ya savaşmaya giden Lübnanlılar öldü.

Diğer tarafta, Suriye rejimine karşı Suveyda Dürzilerini desteklemek amacıyla Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Dürzi kitleler harekete geçti. Böylece Lübnan, sanki Lübnanlılar dış çatışmalar için her zaman “yedek mühimmat” olmaya mahkummuş gibi, sınır ötesi mezhepsel bölünmelerin tekrar tekrar yaşandığı bir sahne haline geldi.

Hizbullah sahnesinin tekrarı

Bugün yaşananlar, daha önce Hizbullah'ın aktörü olduğu sahnenin yeni bir versiyonu. Hizbullah, İran örtüsü altında Suriye savaşına askeri müdahalede bulunmaya karar verdiğinde, gerekçe olarak “Şiileri ve türbeleri korumayı” öne sürmüştü. Bu müdahale çok geçmeden Suriye'deki Alevi rejiminin varlığını sürdürmesine yönelik doğrudan bir desteğe dönüşmüştü.

Bugün, aynı denklem farklı biçimlerde tekrarlanıyor:

Sünniler, Suriye'deki “yeni Sünni rejimi” desteklemek için savaşçı gönderiyor.

Dürziler, rejime karşı Suveyda Dürzileri ile dayanışma içinde.

İronik bir şekilde, yalnızca Hristiyanlar farklı bir tutum sergilediler ve tarafsızlık ilkesinin bilincinde olarak Suriye'deki Hristiyanları destekleme yönünde hiçbir adım atmadılar. Zira Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Hristiyanları, seçeneklerinin farkında olan ve kendilerine uygun olanı seçebilecek Suriyeliler olarak görüyorlar.

Bu Hristiyan tutumu, yani tarafsız kalmak ve krizleri ithal veya ihraç etmemek, ara sıra kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen, bu çıkmazdan çıkmak için gereken modeldir.

Kriz ihraç etmek

Lübnan'ın bugünkü sorunu, yalnızca başkalarının ateşini kendi topraklarına çekmesi değil, aynı zamanda kendisinin de dışarıya kriz ihraç etmesidir. Bazı Lübnanlı liderler, tehlikeli bir bölgesel oyunun piyonları haline geldiler.

Bazıları Velid Canbolat'ın Suriye Dürzi çatışmasına müdahale ederek Şeyh Yahya el-Belus'u desteklediğini, onu Şam'daki yeni hükümet ile yakınlaşmaya teşvik etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşılık, rejime sadık diğer Dürzi güçler Şeyh Hikmet el-Hicri'yi desteklemek için harekete geçtiler. Bu durum, Suriye'yi doğrudan etkileyen ve Suveyda'da durumun alevlenmesine katkıda bulunan tehlikeli bir Dürzi bölünmesine yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı analize göre yaşananlar, devletinin zayıflığı ve kurumlarının çöküşü gölgesinde Lübnan'ın bir vekil “destek arenasına” dönüştüğünün açık bir kanıtı. Her Lübnanlı grup, tıpkı Lübnanlı silahlı grupların yıllardır bölgesel çatışmalarda dış güçleri desteklemesi gibi, dışarıdaki kendi grubunu destekliyor.

Lübnan fanatizmin rehinesi

Lübnanlıların bugün sorması gereken soru şudur: Bu politikalar bizi nereye götürüyor?

Dış mesajlar için bir posta kutusu olmak Lübnan'ın çıkarına mı?

Başkaları için savaşmak, mültecilerini kabul etmek ve çatışmalarını finanse etmek mi istiyoruz?

Lübnan'ın yabancı istihbarat çatışmalarının arenası haline gelip parçalanmasına ve toplumun dağılmasına yol açan 1970’ler ve 1980'lerdeki deneyimi tekrarlamamız gerekiyor mu?

Lübnan devletinin rolünü yerine getirmediği açık. Siyasi, diplomatik ve güvenlik sınırlarını her türlü dış projeye açarken, silah ve savaşçı kaçakçılığına, mezhep çatışmalarını 24 saat boyunca körükleyen kışkırtma kampanyalarına göz yuman güçsüz ve kırılgan bir devlet var.

Tarafsızlık seçeneği gerçek çözümdür

Bugün yaşananlar, tarafsız olmamanın doğrudan bir sonucudur. Tarafsızlığı benimsemeyen ülkeler savaş alanlarına dönüşürler. Sloganlar mezhepsel ve bölgesel çatışmaların bahanesi haline geldiğinde, herkes bedelini öder.

Tarafsızlık bir lüks değil, ulusal bir zorunluluktur. Tek başına Lübnan'ın bölgesel bataklığa sürüklenmesini engelleyebilir.

Zira İran, Lübnan'ı kurtarmayacaktır.

Ne Suudi Arabistan ne de Katar, milislerin yönettiği bir ülkeyi yeniden inşa etmeyecektir.

Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa da devlet olmayı reddeden bir devleti desteklemek için acele etmeyecektir.

Yıpranmayı durdurmak ve çöküşü önlemek

Lübnan devleti işleri derhal kontrol altına almazsa, daha fazla parçalanmaya doğru gidiyoruz. Lübnan bugün sadece ekonomik çöküşün eşiğinde değil, aynı zamanda daha tehlikeli bir siyasi ve ahlaki çöküşün de ortasında.

İçerideki partiler ile liderlerin, her birinin kendi mezhebine göre, dışarıda şu veya bu tarafı desteklemek için seferber olması kabul edilemez.

Trablus'un, Bekaa'nın veya Güney'in Suriye, İran veya Körfez ülkeleri için vekil çatışma platformları haline gelmesi kabul edilemez.

Her türlü bölücü projeye karşı savunmasız bir ülke olarak kalmamız kabul edilemez.

Bugün ihtiyaç duyulan şey cesur ve egemen bir karar almaktır. Lübnan'ın bir destek arenası haline gelmesini engelleme kararıdır. Siyasi ve sosyal sınırları kontrol etme kararıdır. Lübnan'ın başkalarının savaşları için bir sahne olması değil, her şeyden önce gelmesi kararıdır.

Aksi takdirde bölünme yoldadır ve belki de bu sefer Lübnan diye bir şey kalmayacaktır.