Kanuni Sultan Süleyman tablosu, Sotheby's müzayedesinde

Kanuni Sultan Süleyman'ın bir portresi
Kanuni Sultan Süleyman'ın bir portresi
TT

Kanuni Sultan Süleyman tablosu, Sotheby's müzayedesinde

Kanuni Sultan Süleyman'ın bir portresi
Kanuni Sultan Süleyman'ın bir portresi

Londra’daki müzayede evleri, Nisan ayında adeta İslam ve şarkiyat eserleri sezonu başlattılar. Müzeyede evleri, koleksiyonerlere en nadide ve en güzel parçaları sunmak için yarışa girerken, Sotheby's Müzayede Evi, “İslam Dünyası Sanat Eserleri” adlı müzayede ile geçmişin öykülerini günümüze taşıyan, ilginç eserlerden oluşan bir koleksiyonla sanat severleri, yetenekli zanaatkarlar ve sanatçılarla buluşturuyor.
Müzayede, bu hazineleri görme fırsatı verirken aynı zamanda uzmanların anlatımlarıyla koleksiyondaki parçaları yaşayan birer tarih öğesine dönüştüren belirli zaman ve mekanlarda gerçekleşen olayların sırlarını açığa çıkarıyor.
Sotheby's Müzayede Evi binasında, İslam sanatı uzmanları ve diğer uzmanlar ile doğrudan ışık almasına izin verilmeyen bir ortamda, raflara ve masaların üzerlerine itinayla dizilmiş eserleri incelemeye, Sotheby’s’in İslam sanatları uzmanlarından Alexandra Roy’un, tasarımıyla diğer seramik parçalardan farklı olan bir İznik seramiğinin tarihini ve işçiliğini anlatmasıyla başladık. Nispeten biraz küçük olan bu seramik, ince dairesel motiflerle süslenmişti. Bize bu motiflerin aynısının Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrasında da kullanıldığını söyleyen Roy, seramik üreticiliğinin Kanuni Sultan Süleyman döneminden etkilendiğinin açıkça anlaşıldığını belirtti. Seramik üzerindeki ince işçiliğe dikkati çeken Roy, bu seramiğin “Haliç” usulü desenlerle üretilmiş son parçalardan biri olduğunu kaydetti.
Haliç deseni adını, kadim şehir İstanbul’da “Altın Boynuz” olarak da bilinen haliçten alıyor. Haliç çevresinde, 20’inci yüzyılın başlarında benzer desenlerde parçalardan oluşan bir grup porselenin bulunmasının ardından bu isimle anılan eserler arasında en ünlüsü 1529 yılına tarihli bir vazodur. Bu vazo bugün Londra’daki British Museum’da sergileniyor.
Sergiyi gezerken karşımıza 1520 yılında ünlü İtalyan ressam Bellini'nin öğrencisi tarafından yapılmış Kanuni Sultan Süleyman'ın bir portresi çıkıyor. Roy bize Kanuni Sultan Süleyman’ın ressamları sarayına çağırmadığını ve hiçbir sanatçıyı resmini yapması için görevlendirmediğini, bu yüzden bu portrenin alıntılanmış olabileceğini söyledi. Roy, resmin, Osmanlı sarayına giden yabancı temsilcilerin bazıları tarafından yapılan basit çizimlere dayanabileceğini de sözlerine ekledi.
Hindistan ve Mağrip ülkeleri takıları
Büyük bir kısmı Hindistan ve Mağrip ülkelerine (Tunus, Cezayir, Fas ve Batı Sahra) ait eşsiz modellerdeki takılar, her zaman İslam sanat eserleri için düzenlenen sergilerin en güzel bölümlerinden birini oluşturur.
Bu bölümde muhtemelen sıradan olmayan birinin sarığını süslemek için kullanılan bir parça gözümüze çarpıyor.  Belli ki değerli taşlar ve zümrütlerle süslenmiş olan bu parça, bir sultan veya mihracenin sarığına aitti.
Renkli taşlarla süslü, ortasında bir kartal figürü olan altın kolye ise Mağrip ülkelerinde genellikle Yahudi aileler için yapılan mücevherlere bir örnekti.  Diğer parçalar ise inci ve pırlantalarla bezeliydi. Altın bilezikler pırlantalarla kaplanırken, altından yapılmış mücevher kutuları, renkli mineli desenlerle işlenmişti.
Buradaki en çarpıcı parçalardan biri de hiç şüphesiz zümrütten yapılmış bir kalpti.  Hindistan'daki Moğol dönemine tarihli bu kalbin her iki yanında zambak çiçeği şeklinde desenler bulunuyor.
Silahlar ve diğer malzemeler
Her İslam sanat eserleri müzayedesinde olduğu gibi burada da, yeşimden yapılmış oyma saplı hançerler, renkli mücevherlerle bezeli hançer kılıfları ve altınla süslenmiş fildişi kabzalı kılıçlar gibi çeşitli silahlar bulunuyor. 20 parçadan oluşan bu silah koleksiyonundaki en değerli parça, bir Osmanlı sultanına ait, kabzası at başı şeklindeki kılıç ile yaldızlı pirinç parçaları,  yeşim taşları, fildişi ve sedefle süslenmiş deri kınıydı. Uzmanlardan biri Endonezya yapımı, altın kaplama ve akik taşlarıyla süslü kabzası olan bir kılıca ve üzerinde Arapça hatlar ile kakma işlemelerin bulunduğu kınına dikkat çekti.
İslam Dünyası Sanat Eserleri müzayedesi, 1 Mayıs'ta Sotheby's Müzayede Evi’nin Londra'daki merkezinde gerçekleşecek.



Harvard araştırması: Uzaylıların yaşamak için gezegene ihtiyacı olmayabilir mi?

Bilim insanları zorlu koşullarda hayatta kalabilecek yaşam formlarını arıyor (Unsplash)
Bilim insanları zorlu koşullarda hayatta kalabilecek yaşam formlarını arıyor (Unsplash)
TT

Harvard araştırması: Uzaylıların yaşamak için gezegene ihtiyacı olmayabilir mi?

Bilim insanları zorlu koşullarda hayatta kalabilecek yaşam formlarını arıyor (Unsplash)
Bilim insanları zorlu koşullarda hayatta kalabilecek yaşam formlarını arıyor (Unsplash)

Bilim insanları hayatta kalmak için bir gezegene ihtiyaç duymayan yaşam formlarının uzayda süzülüyor olabileceğini öne sürdü. 

Evrendeki yaşam arayışı çalışmalarının büyük bir kısmı, hayatın yeşerdiği bilinen tek yerdeki özelliklere odaklanıyor: Dünya. 

Diğer yandan bugüne kadar bulunan yaklaşık 6 bin ötegezegenin çok azı Dünya'ya benzer özellikler sergiliyor. 

Bu nedenle son yıllarda bilinmeyen yaşam formlarına yönelik çalışmalar artıyor. 

Harvard Üniversitesi'nden Robin Wordsworth ve Edinburgh Üniversitesi'nden Charles Cockell, yeni bir çalışmada standart tanıma uymayan ortamlarda ortaya çıkma ihtimali olan yaşam biçimlerini inceledi. 

Ön baskı sunucusu arXiv'de çıkan çalışma, hakemli dergi Astrobiology'de de yayımlanma onayı aldı. 

Bilim insanları fotosentez yaparak hayatta kalan basit organizmaların ekstrem koşullarda, hatta belki de bir gezegene ihtiyaç duymadan yaşama ihtimali olduğunu savunuyor. 

Wordsworth, bilinçli olmayan yaşamın sınırlarını araştırmayı amaçladıklarını söyleyerek ekliyor: 

Gezegenlerin yarattığı kütleçekimin dışında var olan basit yaşam formları önünde herhangi bir fiziksel sınırlama olmadığını gösterebildik ki bu başlangıçta beklediğimiz bir sonuç değildi.

Aslında bu düşünce, ilk başta göründüğü kadar imkansız değil. En azından su ayılarının, uzayın zorlu koşullarında hayatta kalabildiği biliniyor. 

Yaşamı mümkün kılan kütleçekim kuvveti, atmosfer, sıcaklık ve besin kaynağı gibi çeşitli parametreleri inceleyen araştırmacılar, uzayda yaşayacak bu basit organizmaların koruyucu bir zar veya kabuğa gereksinim duyacağını söylüyor.

Bu sayede uzay ortamına karşı iç basınçlarını sağlayabilecekler. Ancak bu basınç farkı çok yüksek olmadığı için mikroskobik organizmaların bunu yapması mümkün görünüyor. 

Ayrıca suyu sıvı halde tutmak için belirli bir sıcaklığa ihtiyaç var. Dünya'da bu atmosferdeki sera gazı etkisiyle mümkün olurken, uzay boşluğundaki küçük bir kolonide böyle bir şey pek beklenemez. 

Fakat bilim insanlarının örnek verdiği gibi Sahra gümüş karıncaları, hangi dalga boylarındaki ışığı emip hangilerini yansıtacaklarını seçerek iç sıcaklıklarını düzenleyebiliyor. Uzaydaki kolonide de benzer bir beceri gelişirse sıcaklığı kontrol edebilirler. 

Üstesinden gelmesi çok daha zor engellerden biriyse hafif elementlerin uçup gitmesi. Koloninin kütleçekim kuvveti olmadan bunu yapmanın bir yolunu bulması gerekiyor. 

Son olarak biyolojik koloninin mümkün olduğunca fazla ışığa erişebilmesi için yıldızının yaşanabilir bölgesinde yer alması lazım. 

Karbon veya oksijen gibi diğer kaynaklara gelince, koloninin bir asteroit gibi sabit bir kaynakla başlaması ve daha sonra çeşitli bileşenleri arasında kapalı bir döngü içinde geri dönüşüm sistemine geçmesi, varlığını uzun vadede sürdürmesini sağlayabilir. 

Bilim insanları bu özelliklere sahip organizmalardan oluşan kolonilerin uzayda var olabileceğini tahmin ediyor. 

Yeni çalışma bu türden canlıların var olduğunu söylemese de evrende yaşam arayışında önemli bir noktaya dikkat çekiyor: Beklenmetik ortamlarda farklı yaşam formları mevcut olabilir ve yapılan araştırmalar bunları da kapsayan işaretleri içermeli.

Indepdendent Türkçe, Space.com, Phys.org, arXiv