Suriye nüfusunun yüzde 93’ü yoksul hale geldi

Halep’in doğusunda yaşanan yıkım. (Reuters)
Halep’in doğusunda yaşanan yıkım. (Reuters)
TT

Suriye nüfusunun yüzde 93’ü yoksul hale geldi

Halep’in doğusunda yaşanan yıkım. (Reuters)
Halep’in doğusunda yaşanan yıkım. (Reuters)

Suriyeliler için silahlı çatışmalar, “gıda güvenliğine yönelik bir felakete” dönüşürken yürütülen politikaların, devam eden çatışmaların ve silahlı kuvvetlerin gıda kaynakları hamleleri sonucunda Suriyelilerin yüzde 93’ünden fazlasının yoksulluk, yaklaşık yüzde 60’ının da aşırı yoksulluk sınırı altında yaşadığı duyuruldu. Öyle ki insanların gıdadan sistematik olarak mahrum bırakıldı. Bu, karşıt güçler tarafından bir savaş aracı olarak kullanıldı.
Suriye ekonomisindeki toplam zararın 2017 yılının sonuna kadar 380 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor. Gelir kaynakları azaldıkça yaşam maliyetleri arttı, maaşlar ve iş fırsatları azaldı. 2010- 2017 yılları arasında enflasyon 8 katın üzerine çıktı. Buğday üretimi 2010 yılında 3 milyon tonken bu oran geçen yıl 1,2 milyona geriledi.
Bu durum Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi ile iş birliği dahilinde Suriye Siyaset Araştırmaları Merkezi tarafından yürütülen bir çalışmada ortaya koyuldu. Çalışma, Suriye ekonomisinin 380 milyardan fazla, yani 2010 yılında Suriye’nin gayrisafi yurt içi hasılasının yaklaşık 7 katı düzeyinde zarar gördüğünü gözler önüne serdi. En ciddi boyutta olan felaketlerin ise ekonominin göç, ölüm ve yaralanmalar sonucunda insan kaynağına verilen zarar ve aynı şekilde ekonomik ilişkileri düzenleyen kuruluşların şiddete, dışlamaya, kaynak ve servet tüketimine odaklanma rolünün bozulması olarak gösterildi. Rusya tarafından yapılan tahminler, yeniden yapılanma maliyetinin yaklaşık 400 milyar olduğunu ortaya koydu.
Araştırma Merkezi’nin çalışması ayrıca, 2011 yılı öncesinde ve sonrasında gıda güvenliği politikasının ekonomik analizini de yaptı. Bu yılın başlarında silahlı çatışmalarda yaşanan son gerilemeye rağmen şiddet; insan, maddi ve kurumsal kayıpların birikmesi, adaletsizlik ve insani gereksinimlerin ağırlaşmasıyla devam etti. Öyle ki çatışma, Suriye’yi halkı ağır gıda krizinden mustarip bir ülkeye dönüştürdü ve insanlar sistematik olarak gıdadan mahrum bırakıldı.
2018 yılında ülke nüfusu 19,4 milyona geriledi. Ülke,artan ölümler, düşük doğum oranları ve yurt dışına göç dalgalarına tanık oldu. Bu bağlamda tahmini mülteci sayısı 5,3 milyona ulaşırken, Suriyelilerin yüzde 21’i diğer ülkelere sığındı.
Gıda ve çatışmanın etkileri
Tarım, Suriye ekonomisinde en önemli sektörlerinden biri olarak kabul edilirken 1970- 2010 yılları arasında sektörün tanık olduğu yıllık büyüme oranı, toplam büyümeye yaklaşık yüzde 23’lük bir katkı payı ile yüzde 2,3 oranında artış gösterdi. Tarımsal üretim, 1970’lerde toplam üretimin yüzde 32’sini oluştururken, bu oran 2010 yılında yüzde 14’e geriledi.
Raporda şu ifadelere yer verildi:
“Çiftçiler için dışlama politikaları, tarım ve çiftçileri marjinalleştiren, kamu yatırımlarını ve sübvansiyonları azaltan 1990'lardan bu yana karar alma sürecine katılımları, kurumlarda düşük temsilleri ve neo-liberal politikaların benimsenmesi ile arttı. Durum, artan eşitsizliklere, zayıf dağıtıma ve kaynak israfına etki etti. Gayrimenkul gibi sektörlerin rolünü artırdı.”
Kırsaldan kente göçü artırma politikaları ise 1970’lerde nüfusun yüzde 43’ünü kapsarken bu oran 2010 yılında yüzde 54’e yükseldi. Söz konusu politikalar, tarım işçilerinin düşük ücretlerine de yansıdı. Tarım çalışanlarının yüzde 58’i yalnızca tarımdan kazandıklarına güvenmeleri dolayısıyla aşırı yoksulluk içinde yaşamaya başladı.
Çatışma, gıda güvenliği açısından da bir felaket doğurdu. Ülkedeki Gıda Güvenliği Endeksi, 2010- 2018 yılları arasında yüzde 40 civarında geriledi. Ancak en büyük düşüş, nüfus bileşenlerinde görüldü. Yani hanelerin yüzde 46’sı abluka, zorla yerinden edilme, hareket kısıtlamaları, satın alma gücü ve gelir kaynaklarında azalmadan etkilendi.
Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’ne (OCHA) göre Gıda Güvenliği Endeksi açısından Suriyelilerin sayısı yaklaşık 6,5 milyon civarında ve 4 milyon kişi de aynı duruma düşme riski taşıyor. Bu oran Suriye içerisindeki nüfusun yüzde 54’üne tekabül ediyor.
Raporda, tarımsal açıdan GSYİH’nin bozulmasının yanı sıra çalışma alanına ilişkin de şu bilgilere yer verildi:
“Savaş, 2018’de şiddetini azaltmış olsa da tarımsal üretimde, özellikle de iklim koşulları dolayısıyla yağmurla beslenen ürünlerde düşüş gözlemlendi. Çatışma insani düzeyde, kurumsal, maddi ve çevresel üretimde büyük ve düzensiz bozulmalara yol açtı. Diğer yandan yüz binlerce insan öldü, milyonlarca kişi yaralandı ve nüfusun yaklaşık yarısı zorla göç ettirildi. Tarımsal istihdam, 2010- 2018 yılları arasında yaklaşık yarı düzeye geriledi. Sektör, çok sayıda nitelikli kadrosunu kaybetti.”
Ekilebilir alanlar, toplam 185 bin kilometrekare olan alanın yaklaşık yüzde 33’ünü oluşturuyor. Bu oranın yüzde 70’i de yağmura bağımlı. Alanın, yüzde 90’ı yılda 300 mm’den daha az yağış oranına sahip. Söz konusu oranın kışlık mahsulün yaşam döngüsünü tamamlaması için gereken minimum miktar olarak belirtildi.
Çatışmaların tarımsal arazi üzerinde etkisi yıkıcı oldu ve verimli arazi ile tarımsal yatırımdan geri toplanan arazilerden göçlere yol açtı. Çatışmalar sırasında çayırlıklar, meralar ve ormanlık alanlar yangınlardan ve kesme faaliyetlerinden ciddi şekilde etkilendi. Çatışma aynı zamanda başta su olmak üzere Suriye alt yapısının birçok bölümünü tahrip etti. İçme suyu şebekeleri birçok defa yağma ve saldırı eylemlerine tanık oldu. Sıcak noktalardaki başlıca su kaynaklarında nüfusa su sağlamada büyük bir yetersizlik yaşadı. Büyük projeler de durdu.
Bunlara rağmen tarımsal üretimdeki çöküş, GSYİH kapsamında diğer sektörlerden daha düşük düzeyde. Öyle ki tarımın üretimdeki payı 2010 yılında yüzde 17’den 2017 yılında yüzde 31’e yükseldi. Yani gıda ve asgari gelir elde etmek amacıyla birçok Suriyeli için bir güvenlik ağı oluştu. Ancak çatışma sırasında askeri egemen güçler tarafından tarım politikalarını belirleyen çeşitli sistemler kuruldu.
Kuşatma politikası
Çalışmaya göre kuşatma politikası, nüfusu “toplu ceza” aracılığıyla aç bırakmak anlamına geliyor. Bu çerçevede çalışmada şu bilgilere yer verildi:
“2015 yılından 2018 yılına kadar yaklaşık 2,5 milyon kişi kuşatma altında kaldı. Guta, Deyrizor, Halep, Rastan ve diğer bölgelerde aynı anda yaklaşık 970 bin kişi kuşatmaya maruz kalırken durum 2017 yılında zirveye ulaştı. Kuşatma ile gıda ve insani yardıma erişim engellendi, nüfus hareketliliği de kısıtlandı.”
Süreçte gelir kaynakları, maaşlar ve iş olanakları düşerken yaşam maliyetleri de artmaya devam etti. Tüketici fiyat endeksinde çatışma öncesine kıyasla bazı ürünlerde on katın üzerinde keskin bir artış gözlemlendi. Politika petrol, petrol türevleri ve elektrik gibi ana emtialara desteğin azalmasına ve Suriye lirasının fiyat artışı karşısında alım gücünün düşmesine katkı sağladı. Ücret ortalamaları, 2010 yılı için reel ücretlerin yaklaşık yüzde 24’ünü oluşturdu.
Çatışma sırasında istihdam oranı 2010 yılında yüzde 39’dan 2017 yılında yüzde 20,9’a düşerken, işsizlik oranı da 2017 yılında yüzde 52,7’ye çıktı. Şiddet, ekonomiye katılımın azalması, savaş, kaçakçılık ve yağma faaliyetleriyle daha da kötüleşti. Bu da üretim sermayesinin sürekli şiddet bileşeni haline dönüşmesine yol açtı.
Yapılan çalışmada ayrıca şu bilgilere de yer verildi:
“Sosyal sermayenin ‘güven, toplumsal ağlar ve yüksek gıda güvenliği düzeylerini korumada ortak değerlerle temsil edilen’ pozitif rolü, hem dışlayıcı kurumlar hem de şiddet ekonomilerinin gıda egemenliğinde mahrumiyet yaşanmasına neden oldu. Bu nedenle gıda güvenliği, şiddet ekonomisi, sosyal sermaye ile etkin ve katılımcı kurumlara yatırım yapılması isteniyor.”



Magen Oz: İsrail'in Gazze Şeridi’ni bölme sopası

Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
TT

Magen Oz: İsrail'in Gazze Şeridi’ni bölme sopası

Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025

Salim er-Rayes

Hamas, temmuz ayının ikinci haftasında, iki taraf arasında bu ayın başından beri ABD, Katar ve Mısır'ın arabuluculuğunda doğrudan yürütülen geçici ateşkes ve rehine takası müzakereleri kapsamında, İsrail'in Gazze Şeridi'nden ne kadar çekileceği ile ilgili haritaları reddettiğini duyurdu. Haritalara göre İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin yüzde 40'ından fazlasını, yani 365 kilometrekareyi ele geçirmesi sebebiyle bunu reddettiğini ve İsrail'in, geçen ocak ayında üzerinde anlaşmaya varılan haritadaki toplanma noktalarına çekilmesini talep ettiğini açıkladı. Hamas’tan bu açıklama gelirken İsrail ordusu, Han Yunus şehrini doğu ve batı olarak ikiye bölen yeni bir koridorun inşası üzerinde çalışıyordu.

İsrail ordusu, 16 Temmuz'da 15 kilometrelik “Magen Oz” Koridoru’nun inşasının tamamlandığını duyurdu. Koridor, doğu sınırındaki Deyr el-Belah ve Han Yunus şehirleri arasındaki Kissufim Sınır Kapısı’ndan başlıyor ve Han Yunus'un merkezinden geçerek Morag Koridoruna kadar uzanıyor. Nisan ayında kurulan Morag Koridoru, o tarihten beri tamamen İsrail’in askeri kontrolü altında olan Han Yunus ve Refah şehirlerini ayırıyor. Bu koridor, müzakerelerde başlıca anlaşmazlık noktalarından biri. Zira Hamas, ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un uygulanmasına ilişkin teknik detaylar üzerinde hâlâ mutabakata varılmaya çalışılan önerisine göre, ateşkes döneminde ordunun burada konuşlanmaya devam etmesine karşı çıkıyor.

Siyasi açıdan, Hamas liderlerinden Dr. Basem Naim, İsrail'in yeni koridorla ilgili son duyurusu hakkında, koridor ve inşası duyurusunun bir değeri olmadığı yorumunu yaptı. Sebep olarak da İsrail’in tüm Gazze Şeridi’ni tamamen kontrol etmesini, Hamas ile İsrail arasında özellikle haritaların, ateşkes döneminde ordunun konuşlanacağı noktaların, Gazze Şeridi'nin kuzey, doğu ve güney sınır bölgelerinde askerilerin konuşlanacağı bölgenin boyutunun belirlenmesi ile ilgili müzakerelerin, şüphesiz ateşkes döneminde bile ordunun sahada gerçekleştirdiği değişiklikleri, gelişmeleri ve genişlemeleri içerecek olmasını gösterdi. Başka bir deyişle, Naim’e göre Magen Oz, mevcut müzakere sürecinde bir engel teşkil etmeyecek.

En büyük sorun, ordunun sahada dayattığı jeopolitik ve demografik değişimlerdir. Bu değişimlerden, öncelikle yaşadıkları bölgelerden zorla çıkarılan ve geri dönüşleri engellenen sakinler etkilenmektedir

Ancak en büyük sorun, ordunun sahada dayattığı jeopolitik ve demografik değişimlerdir. Bu değişimlerden, öncelikle yaşadıkları bölgelerden zorla çıkarılan ve geri dönüşleri engellenen sakinler etkilenmektedir. Bu arada ordu, savaş boyunca uyguladığı “hobilerini” sürdürmeye devam ediyor. Yerleşim alanlarını yıkıyor, evleri ve tarım arazilerini yerle bir ediyor, yollar, elektrik, su ve iletişim ağları dahil olmak üzere altyapıyı yok ediyor, bölgeyi daha önce güneydeki Refah, kuzeydeki Cibaliye, Beyt Lahiye ve Beyt Hanun beldelerine yaptığı gibi yaşanmaz ve çorak bir toprağa dönüştürüyor. Buna ilaveten, Gazze Şehri'nin doğu mahallelerini buldozerlerle yerle bir ediyor.

Gazze Şehri'ndeki açlık krizinde bir yardım kuruluşundan gıda yardımı almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025 (Reuters)Gazze Şehri'ndeki açlık krizinde bir yardım kuruluşundan gıda yardımı almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025 (Reuters)

Filistin Merkez İstatistik Bürosu'nun 2023 yılı tahminlerine göre, Ekim 2023'te başlayan İsrail soykırım savaşından önce Han Yunus yaklaşık 54 kilometrekarelik bir alana ve 438 bin nüfusa sahipti. Nüfusunun yarısından fazlası, merkezi ile doğusundaki yerleşim bölgelerinde yoğunlaşmıştı ama burası son operasyonlardan sonra İsrail’in kontrolüne geçti. Han Yunus’un durumu, 18 Mart'ta savaşın yeniden başlamasının ardından sakinlerinin tahliye edilmesi ve İsrail askeri kontrolünün dayatılmasının ardından Refah'ta yaşananlara çok benziyor.

İsrail ordusu, Han Yunus’un doğusundaki el-Fahari, Büyük Abasan, Yeni Abasan, Huza’a ve Beni Suheyla mahallelerini ilhak etti. Bu mahallelerin sakinleri, son iki ayda ordunun verdiği tahliye emirleri ve işlediği katliamlar sonrasında zorla göç ettirildiler. Bu katliamlar onlarca kişinin ölümüne, binlerce ailenin şehrin batısındaki el-Mevasi bölgesine kaçmasına neden oldu. Daha önce Mevasi’de sınırlı sayıda aile yaşar ve bölge en önemli tarım alanlarından biri olup, ana gıda deposu olarak kabul edilirken, son zamanlarda yerinden edilenler seralarda ikamet etmek zorunda kaldılar.

Yeni koridor, ordunun savaş sırasında kurduğu dördüncü koridordur. Öncelikle Gazze Şeridi'nin kuzeyini merkezden ve güneyden ayıran Netzarim Koridoru açıldı, ardından İsrail ordusu, Gazze’nin Mısır ile güney sınırı boyunca uzanan Philadelphia Koridoru’nun (Selahaddin Koridoru) kontrolünü ele geçirdi. Daha sonra da Refah ve Han Yunus şehirlerini ayıran Morag Koridoru’nun kontrolünü ele geçirdi. Son olarak da askeri durumu daha karmaşık hale getirmek, sakinlerin koşullarını daha da zorlaştırmak için bir baskı aracı haline gelen Magen Oz Koridoru ilan edildi.

Doğu Han Yunus sakinlerinden olan ve Mevasi bölgesine sığınmak zorunda kalan 42 yaşındaki Mahmud Ebu Rida, al-Majalla'ya İsrail'in son duyurusunun ardından evini ve doğup büyüdüğü mahalleyi kaybettiğini hissetmeye başladığını söyledi. “Magen Oz öncesinde, her an ateşkes deklare edilebileceğini ve evlerimize dönebileceğimizi söylerdik. Ancak bugün korkularımız var. Ordunun kontrolü devam ediyor ve geri dönemeyebiliriz. İşler kolay değil. Uzun süredir sokaklarda yaşıyoruz ve müzakerelerde gerileme yerine herhangi bir ilerleme bekliyoruz.”

38 yaşındaki Abdullah Ebu Cezer de Ebu Rida'nın evlerine dönmelerine izin verilmeyeceği yönündeki endişelerini paylaşıyor. Majalla'ya konuşan Abdullah, son haftalarda zorla yerinden edilmeyi reddettikleri için evinin yakınında doğrudan bombardımana maruz kalan ve öldürülen çok sayıda akrabası ve arkadaşı olduğunu belirtti. Kendisinin ve diğerlerinin, akrabalarını ve komşularını gömmek için geri dönmeyi umduklarını, ancak, yerinden edilenler arasında umutları yeşerten müzakerelerin bu kritik döneminde, Magen Oz Koridoru’nun kuruluşunun ilan edilmesinin onlarda hayal kırıklığına yol açtığını söyledi.  

İsrail ordusu, bölgeleri askeri olarak ayırmaya ve bölge sakinlerinin geri dönmesini engellemeye yardımcı olması için Gazze Şeridi'ni koridorlar ile ayrılmış askeri bloklara bölmeyi hedefliyor

İsrail ordusu, bölgeleri askeri olarak ayırmaya ve bölge sakinlerinin geri dönmesini engellemeye yardımcı olması için Gazze Şeridi'ni koridorlar ile ayrılmış askeri bloklara bölmeyi hedefliyor. Bunun için de bölgeleri, Filistinli fraksiyonlardan askeri olarak temizlemeyi, yer altındaki tünel ağları ve fraksiyonlara ait silah depoları dahil olmak üzere altyapıyı yok etmeyi, üyelerini yıkılmış binalar arasında takip etmeyi hedeflediğini açıklıyor. Yine ordu düzenli olarak kontrolü altındaki bölgelerde tünel ağları keşfettiğini ve imha ettiğini duyuruyor.

Ordu, askeri operasyonlarının bir parçası olarak, İsrail'in Gazze'den tek taraflı olarak çekildiği 2005 yılından önce Gazze Şeridi'ni ayıran askeri koridorları yeniden tesis etmeye çalışıyor olabilir.Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o dönemde bu askeri koridorlar, İsrail yerleşim yerleri arasında uzanırken, Gazzelilerin hayatını zorlaştırıyor ve binlerce dönüm araziyi yutuyordu. Ordunun çekilmesinin ardından tüm bunlar yerleşim yerlerine ve tarım alanlarına dönüştüler.

 Ancak tüm bunlardan daha tehlikelisi, Hamas ve İsrail arasında devam eden müzakerelerin başarısız olması halinde ne olacağıdır? Keza sözde “temizlik” operasyonlarının ardından ordunun askeri kontrolü altındaki bölgelerin geleceğinin ne olacağıdır?

Herkes, iki taraf arasında bir ateşkes anlaşmasına varılması ve şartlarının bu ayın sonundan önce açıklanması konusunda iyimser görünüyor olabilir. Bu iyimserlik, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya Hamas ile ateşkes amacıyla bir anlaşma yapması yönündeki baskısından kaynaklanıyor. Ne var ki bu anlaşmada ateşkesten daha önemli olan, Hamas'ın Gazze'deki askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’nın elindeki İsrailli rehinelerin yarısının iadesidir. Bunların on canlı rehine olduğu tahmin ediliyor. Ancak İsrail ordusu bu iyimserlikle hareket etmiyor.

Operasyon, Deyr el Belah ve Han Yunus şehirlerini ayıracak beşinci bir koridor oluşturmak için yer üstündeki ve altındaki her şeyi yok etmeyi amaçlıyor

İsrail ordusu, askeri operasyonlarını yayılmacı bir şekilde sürdürüyor ve ateşkes ilan edilene kadar da bu şekilde devam edecek. Askeri birlikler tüm senaryolara hazır bir şekilde beklemeye devam edecekler. Böylece siyasi ve arabuluculuk çabaları geçici ateşkes hedefine ulaşamazsa, İsrail yayılmacı askeri operasyonlarını sürdürecek. Bu operasyonlar, hükümetin bu ay duyurduğu Gazze sakinlerini Refah şehri içinde kontrolü altındaki bölgelere nakletme planını hayata geçirmesi için önünde ilave ufuklar ve seçenekler açılmasına katkıda bulunabilir. Hamas ise bu planı reddediyor ve İsrail'i Gazze beldeleri içindeki bölgelerden çekilmeye zorlayarak planı engellemeye çalışıyor. Ancak ateşkesin ardından savaş yeniden başlarsa bunun uygulanmayacağını kim garanti edebilir?

 Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta gıda malzemesi taşıyan bir kamyona baskın düzenlendikten sonra un çuvallarını taşıyan adamlar, 22 Temmuz 2025 (AFP)Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta gıda malzemesi taşıyan bir kamyona baskın düzenlendikten sonra un çuvallarını taşıyan adamlar, 22 Temmuz 2025 (AFP)

Magen Oz Koridoru, büyük olasılıkla İsrail'in sopası, hükümetin gelecekte tüm Gazze Şeridi'ni kontrol etme yönündeki yayılmacı planlarını uygulamaya devam etmesini sağlayacak bir güç noktası oluşturacak. Birkaç gün önce, savaşın iki tarafı arasında bir anlaşmaya varılamaması ve yanıtlarda yaşanan gecikmeler nedeniyle İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el Belah beldesinin güneybatısındaki bölgeler için büyük çaplı tahliye emri yayınladı. Ardından da bir kara harekâtı, tarım arazilerine ve evlere yönelik topçu ateşi ve buldozerlerle bir saldırı gerçekleştirildi. Bu, savaşın başlangıcından bu yana ordunun kara kuvvetleriyle bölgeye yönelik ilk kara harekâtıydı.

Harekâtın dikkat çekici yanı, ordunun Deyr el Belah'ın güney bölgelerine yakın yeni dördüncü koridoru bir hareket ve ikmal noktası olarak kullanmasıydı. Haaretz'in ismini açıklamadığı askeri bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, harekât, bölgeyi temizlemeyi, yer üstündeki ve altındaki her şeyi yok ederek Deyr el Belah ve Han Yunus’u birbirinden ayıran beşinci bir koridor oluşturmayı amaçlıyor. Bu durum, İsrail'in Gazze Şeridi'ni küçük kantonlara bölmeye devam ederek kademeli olarak kontrolü ele geçirmeyi amaçlayan yayılmacı niyetlerini teyit ediyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.