Esed, Rusya ve İran, İdlib ve Halep'te katliam yapıyor

Esed, Rusya ve İran, İdlib ve Halep'te katliam yapıyor
TT

Esed, Rusya ve İran, İdlib ve Halep'te katliam yapıyor

Esed, Rusya ve İran, İdlib ve Halep'te katliam yapıyor

Rusya ve Esed güçleri havadan İran milisleri ise karadan muhaliflere ve sivillere yönelik saldırılarını arttırırken Astana görüşmelerinin taraflarından Türkiye ise sessizliğini koruyor.
Suriye'de Esed güçleri, Rus savaş uçaklarının desteğiyle Halep kırsalına yönelik bombardımanını genişletirken, İdlib kırsalına yönelik bombardımanlarına da devam etti.
Saldırılarda, çocuklar da dahil çok sayıda sivil yaşamını yitirdi. Hama kırsalındaki Rus unsurların öldüğüne dair haberler de yayınlandı.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) 28 Mayıs’ta belirttiğine göre, bombardımanların 29. gününde 500’den fazla hava saldırısı gerçekleştirilirken, 7 sivil öldü, çok sayıda sivil de yaralandı. Rus uçaklarının da 34 saat boyunca bombardımanlarını sürdürdüğü aktarıldı.
Öte yandan muhalif Şam Haber Ağı (SNN), rejime ait helikopter ve savaş uçaklarının bombardımanlarını Halep’in batı ve güney kırsallarına kadar genişlettiğini, çok sayıda sivilin öldüğünü, yaralandığını ve savunma merkezlerinin de imha edildiğini açıkladı.
Uçakların, el-Bavabiya, Zerbeh, Rasm Sahric, Halep’in güneyindeki İkarda, Atareb, Kafr Taal, Ebzimo ve Halep’in batısındaki el-Fuc 46 kasabalarını hedef aldığı belirtildi. Saldırılarda, el-Bavabiya bölgesinde 1 kişinin öldüğü, çok sayıda kişinin de yaralandığı ifade edildi.
 
SNN'ye göre, hava saldırıları doğrudan el-Atareb’deki bir sivil savunma merkezini hedef aldı.
Aynı şekilde SOHR, çatışmasızlık alanları kapsamındaki en şiddetli tırmanışın 29. gününde hava saldırıları sırasında çok sayıda kişinin öldüğünü duyurdu. Bu çerçevede savaş uçakları ve helikopterlerin baskınlarında ölen sivillerin sayısının 10’a yükseldiği, Cebel el-Zaviye’deki Ehsim beldesine yönelik bombardımanda en az 3 çocuğun, İdlib kırsalındaki Maret Matar köyünde 1’i çocuk 2 kişinin, Halep’in güneyindeki el-Bavabiya köyünde 1 kişinin, Cebel el-Zaviye’deki Sufuhon köyünde 3 kişinin ve Atareb’de 1 kadının yaşamını yitirdiği ifade edildi. Farklı bölgelerde 38’den fazla kişinin de yaralandığı ve ölü sayısının artmaya devam edildiği belirtildi.
Öte yandan Rus uçakları, çatışmasızlık alanlardaki hava saldırılarını sürdürdü. Bu çerçevede Cebel Şahşabo’daki Şahranaz, Maret el-Numan’ın güneyindeki el-Hamidiye köyündeki saldırılar da tırmanış gösterdi. Aktarılana göre savaş uçakları, el-Negir, Tramla, Şeyh Mustafa, Karsaa, Fleyfel ve Kafr Uveyd’i hedef aldı. 28 Mayıs’ta da rejim güçlerinin Hama, İdlib, Halep ve Lazkiye’ye fırlattığı füze sayısı 510’a yükseldi.
Muhalif Dorar şebekesi, rejim uçaklarının İdlib’in güneyindeki Han el-Sebil’de bulunan Ebu Bekir el-Sıddık camiinin yanı sıra Kafr Nebil’deki Dar’ul Hikme Hastanesi ve Rakaya köyündeki bir sağlık merkezini tahrip ettiğini duyurdu.
İdlib kırsalındaki birçok köy ve kasaba onlarca hava saldırısına tanık olurken, saldırılar çok sayıda kamu ve özel mülkün geniş şekilde tahrip olmasına yol açtı. SOHR’a göre, geçen pazartesi günü Suriye rejiminin İdlib bölgesine başlattığı hava saldırılarında 6’sı çocuk en az 18 sivil hayatını kaybetti. Gözlemevi, “Rejim uçaklarının İdlib kırsalındaki saldırılarında 6’sı çocuk 18 sivil yaşamını yitirdi” açıklamasında bulundu.
İdlib’in güneyindeki Eriha’da da 10 kişinin öldüğü belirtildi. SOHR, “Rejimin, İdlib’in güneyindeki Eriha şehrini hedef alan saldırılarında 4’ü çocuk, 10 sivil öldü” dedi. Gözlemevine göre, Suriye uçaklarının bombardımanları, geçen pazar günü aynı bölgede 12 sivilin ölümüne yol açtı.
 
Eriha’daki Fransız Haber Ajansı (AFP) muhabiri de sivil savunma kuruluşu “Beyaz Baretliler”e mensup unsurların Suriye rejiminin hava saldırılarında yıkılan evlerin enkazlarının altında arama yaptığını açıkladı.
Aktarılana göre Beyaz Baretliler ayrıca, bölgedeki sivillere ilaç yardımı yaparken, enkazın altında kalan bir çocuğu da kurtarmayı başardı.
SOHR ise 50’si çocuk 250’den fazla kişinin, Nisan ayından bu yana bölgede yaşanan son tırmanış ışığında hayatını kaybettiğini açıkladı.
Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), İdlib’in çoğunluğunun kontrolünü elinde barındırıyor ve komşu bazı bölgelerde de İslami gruplarla birlikte yer alıyor.
Bölge, rejim güçleri ve gruplar arasında silahtan arındırılmış bölge oluşturan Rusya-Türkiye anlaşması kapsamında yer alıyor, ancak anlaşma henüz tam olarak uygulanmış değil.
Söz konusu anlaşma, Eylül ayında imzalandıktan sonra bölge nispeten sakinliğe tanık oldu. Türkiye, anlaşmanın uygulanmasını takip amacıyla birçok gözlem noktası kurdu. Ancak Şubat ayından bu yana rejim güçleri gerginliği tırmandırırken, daha sonra Rus uçakları da rejime destek verdi.
Şam, Ankara’yı anlaşmanın uygulanmasını yavaşlatmak üzere gruplara destek vermekle suçlarken, Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar da salı gecesi Suriye rejimini ateşkes anlaşmasını tehdit etmekle eleştirdi.
Birleşmiş Milletler’e (BM) göre, geçen Nisan ayından bu yana yaklaşık 200 kişi yerinden edildi, 20 sağlık merkezi tahrip oldu ve 19’u hala hizmet dışı.
Muhaliflerden Rus Özel Kuvvetleri'ne ağır darbe
Dorar Haber Ağı, Rusya özel kuvvetlerinden 23 unsurun, Hama’nın kuzeyindeki el-Ğab Ovası bölgesindeki gruplar tarafından kurulan bir pusuda öldürüldüğünü açıkladı. Bu çerçevede Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi, “El-Ğab Ovası’ndaki birkaç noktaya sızma girişimlerinin ardından kurulan bir pusuda Rusya özel kuvvetleri saflarından ölen ve yaralananlar oldu” açıklamasında bulundu.
Öte yandan Operasyon Birimi, Rus kuvvetlerin sızma girişimlerini boşa çıkarttıklarını ifade etti.
Nors merkezi de Telegram üzerinde yaptığı açıklamada, saldırı gerçekleştiren kuvvetlerin sayısının 23’e yükseldiğini, belirtti.
Aynı şekilde grup liderlerinin, HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani’nin, Ceyş İzze lideri Cemil Salih, Sukuru el-Şam Tugayı lideri Ebu İsa el-Şeyh ve Ahrar el-Şam’dan (Ulusal Kurtuluş Cephesi)Cabir Ali Başa ve Hasan Sofan’ın da katılımıyla geçen pazar günü bir toplantı düzenlediği belirtildi.
Cemil Salih yaptığı açıklamada, “İran milis gruplarıyla desteklenen Rusya, İran ve Beşşar Esed çetesiyle savaşıyoruz. Halkımız için mücadele veriyoruz. Bu, uzun bir savaş, galibi belirlemek üzere tek günlük bir savaş değil. Zafer, dava sahiplerinin ve sabredenin olacak. Allah’ın izniyle zafer bizim” ifadelerini kullandı.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.