Adidas'ın büyük başarısı: Yüzde 100 geri dönüştürülebilen ayakkabı modeli Futurecraft.Loop

Adidas'ın büyük başarısı: Yüzde 100 geri dönüştürülebilen ayakkabı modeli Futurecraft.Loop
TT

Adidas'ın büyük başarısı: Yüzde 100 geri dönüştürülebilen ayakkabı modeli Futurecraft.Loop

Adidas'ın büyük başarısı: Yüzde 100 geri dönüştürülebilen ayakkabı modeli Futurecraft.Loop

Adidas, yüzde 100 geri dönüştürülebilen ayakkabı modeli Futurecraft.Loop ile moda ve ayakkabı dünyasında büyük bir başarıya imza attı. Sıfır atık politikası ile üretilen bu ayakkabılar, tüketildikten sonra çöplere atılan ayakkabı ve giyim atıklarının büyüklüğüne dikkati çekmek amacıyla üretildi.
Geri dönüşüm ürünleri
Bu ürünlerin büyük bir kısmı biyolojik olarak parçalanamayan plastiklere dayanmaktadır. Şirketlerin ürünlerini dönüştürmek için yollar aramaları isteniyordu ancak bu hedefe ulaşmak için teknik potansiyel mevcut değildi.
Bugün ise Adidas bir ürün kullanarak bir ayakkabı üretmenin yolunu bulduğunu söylüyor. En büyük yenilik ayakkabının, ısıtıldığında yumuşayan, soğutulduğunda sertleşebilen bir madde olan termoplastik poliüretandan üretilmesiydi. Yüzde 100 geri dönüştürülen ayakkabının üretimi en az 5 yıl süren karmaşık bir başarıdır.
Adidas’ın Global Yaratıcı Müdürü Paul Gaudio, “Daha önce sahip olmadığımız bu ürünü keşfetmenin büyük bir başarı olduğunu düşünüyorum. Dışarıdan tek bir malzemeden yapılan çok basit bir ayakkabı olarak görünebilir fakat üretim süreci çok karmaşıktı” dedi.
İlk zamanlar ayakkabılar deri ve kauçuktan üretilirken, Adidas ve Nike, Fliknet ve Braamkit gibi malzemeler kullanarak, üretimi üst düzey endüstriyel hale getirdi. Yenilikçi malzemelerin her biri, spor şirketlerinin daha sofistike ürünler yapmasına yardımcı oldu. Paul Gaudio’ya göre, bir koşu ayakkabısının üretiminde 12 ila 15 çeşit malzeme kullanılıyor.
Bu malzeme çeşitliliği, ayrışması gerektiği için ürünlerin geri dönüştürülme sürecini zorlaştırıyor. Ayrıca üründeki pamuk, bazı maddelerin geri dönüşüm kalitesini düşürüyor.
Adidas tek malzemeden ürettiği Futurecraft.Loop performans modeliyle hem spor performans standartlarından ödün vermeden hem de tamamen geri dönüştürerek ayakkabı üretimi ile yeni bir döneme imza attı.
Gaudio, “Yeni ayakkabının üst kısmı rahatlık sağlayan nefes alabilir bir şekilde üretildi. Geliştiriciler, örgü makinesiyle malzeme yapımında büyük zorluklarla karşılaştı. Bu zorluklar, malzemelerin geri dönüşüm sırasında makine ile uyum sağlamaması nedeniyle devam edecek” dedi.
Şirket, BASF şirketinin Boost maddesinden üretilen orta tabanını kullanırken Gaudio, “Bu tamamen farklı bir süreç. Eritme sürecidir. Yani, iplik endüstrisinden daha kimyasal bir süreçtir. Bu nedenle farklı makineler, üreticiler ve yeni tedarikçilerle çalışma gerekecektir” diye konuştu.
-Koşu için üretildi
Futurecraft.Loop modelinin piyasaya sürülmesi henüz beklenmiyor. Ancak şirket, şimdilik üretilen 200 çift ayakkabıyı piyasaya sunmayı planlıyor. Şirket ayrıca New York’ta düzenlediği toplantının katılımcılarına da ayakkabılardan vermişti.
Şirket kullanılmış ayakkabıların toplanması ve malzemelerinin tekrar kullanılmasına kadar geri dönüşüm sürecinin düzenlenme aşamaları hakkında inceleme yapmaya devam ediyor. Adidas, bu ayakkabıların sadece yüzde 10’undan 2. bir ayakkabı üretmeyi planlıyor. Şirket, malzemenin geri kalanının daha sonra açıklanacak diğer geri dönüştürülebilir Lope ürünlerinin imalatında kullanılacağını açıkladı.
Adidas’ın Futurecraft.Loop direktörü Graham Williamson, bu oranın arkasındaki nedenin şu anda kullanılan üretim teknolojisi ve ürünün koşu ayakkabısı olmasından kaynaklandığını ifade ederek, “Tamamen yeni bir endüstriyel süreç keşfediyoruz ve küresel atıklar karşısında imkanlarımızı zorluyoruz. Fakat hala işin başındayız” dedi.



Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
TT

Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)

Refik Huri

Amerikalı iş adamı ve sanayici Armand Hammer, komünist lider Vladimir Lenin'in dostuydu ve onun Sovyetler Birliği'ni sanayileştirmesine ve elektriğe kavuşturmasına yardımcı olmuştu. Hammer “Tarihin Tanığı” başlıklı anılarında, Komünist Parti liderinin “1920 yılında komünizmin başarılı olamayacağını anladığını” anlatır. Bu dönem, Marx'ın öngördüğü komünizm dönemi değildi; Lenin'in “burjuvasız bir burjuva devleti” olarak adlandırdığı dönemdi. Sonra, en yüksek düzeyine ulaştığında “devletin ortadan kalkmasıyla” komünizm aşamasını başlatan “sosyalist proletarya” devleti gelecekti.

Ancak Lenin'in Stalin'den Brejnev'e kadar halefleri, George Orwell'in tasvir ettiği, güçlü bir endüstriyel ve askeri temele dayanan “Büyük Birader” polis devletini kurdular. Gorbaçov gelip bu yanlışı açığa çıkardığında, ardından “perestroyka ve glasnost” yoluyla sistemi reform etmek istediğinde, Sovyetler Birliği ellerinin arasında çöktü. Çöküşün sorumlusu olarak onu suçlayanlar da var, 70 yıldır “başarısız olan” şeyi görmekte geç kaldığını düşünenler de.

Ancak Sovyetler Birliği, tarihte önemli roller de oynadı; bunların arasında Amerikan ve Avrupa emperyalizmiyle bağlantılı rejimlere karşı silahlı mücadele yürüten devrimci hareketleri desteklemek de vardı. Lenin'in “Bir rejimi devirmek için devrimci bir örgüte değil, devrimciler örgütüne ihtiyaç vardır” sözünden etkilenenler arasında; 1978 yılında Türkiye'de katı Marksist-Leninist ideolojiyle Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) kuran Abdullah Öcalan (Apo) da vardı. Örgüt 1984 yılında bağımsız Kürt devleti kurmak için bir silahlı isyan başlattı. Apo, yarım asırdan fazla süren mücadele, kırsalda gerilla savaşları, şehirlerde “hendek savaşı” sonrasında başarısız olduğunu gördü ve çıtayı giderek düşürdü; önce “demokratik konfederalizm”, sonra federalizm, ardından özyönetim, sonra da ademi merkeziyetçilik ve demokratik bir sistem içinde Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının tanınması taleplerine geçiş yaptı. Bu da onu ​​en sonunda silahlı mücadele aşamasının başarısızlığa uğradığını ve sona erdiğini itiraf etmeye, örgütünü feshettiğini, silah bırakacağını ve demokratik mücadele çerçevesinde faaliyet göstereceğini açıklamaya yöneltti. Belki de bu zor kararı 20 yıl önce Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra almalıydı.

Bugün soru şu: Peki, ya diğer silahlı mücadele hareketleri ne olacak? Onların deneyimi, koşullar farklı olmasına rağmen, PKK'nınkinden farklı mı? Hamas deneyimi hakkında neler söyleyebiliriz? Filistin Ulusal Otoritesi içinde parlamento seçimlerini ve hükümet başkanlığını kazandı, ancak Ramallah'taki yönetime karşı askeri darbe yaparak Gazze Şeridi'ni tek başına yönetmeye başladı. Bunu yapmakta elbette stratejik bir hedefi vardı; Oslo Anlaşması'nı reddetmek ve denizden nehre kadar Filistin'in kurtarılmasında diretmek. Oysa bu görev, yalnızca ulusal birlik, siyasi irade, Arap katılımı ve uluslararası destek gerektirmiyor, aynı zamanda Gazze'yi tamamen abluka altına alabilecek bir düşman aracılığıyla gelen su, elektrik, yiyecek ve ilaca bağımlı bir Gazze’den daha geniş alandan harekete geçmeyi gerektiriyor. İlave olarak 1948'den günümüze Arap-İsrail çatışmasının tarihi, İsrail'in kurulmasına Amerikan, Avrupa ve Sovyetler Birliği'nin destek vermesinin ve daha sonra yıkılmasını reddetmelerinin, “iki devletli çözüm” çerçevesinde Filistin devleti çağrısı yapmalarının ardındaki sır da derinlemesine okunmalı.

Eğer Başkan Harry Truman İsrail'i kuruluşundan dakikalar sonra tanıdıysa, dışişleri bakanı olmadan önce o dönem Sovyetler Birliği Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi olan Andrey Gromiko, İsrail'in kurulmasını engellemek için “Filistin'e giren Arap ordularını” “İsrail'e karşı saldırganlık” ile suçlamıştı. Son dönemde yaşanan Gazze ve Lübnan savaşları deneyimi ise daha büyük bir ders. Ne ABD, ne Rusya, ne de Çin Gazze'ye ve halkına karşı yürütülen imha savaşını durdurmaya çalışmadı veya başaramadı. İsrail'i tanıyan Arap ülkeleri de katliamı reddetme yönünde pratik bir karar almadılar. Şarku'l Avsat'ın Insependent Arabia'dan aktadığı analize göre gerçek acılar ile öğrenilen dersten en azından herkesin anladığı husus, İsrail'i ortadan kaldırmak isteyenin önce ABD’yi ortadan kaldırmak için çalışılması gerektiğidir.

Peki, Hizbullah'ın Gazze'ye yönelik “destek savaşı” deneyimine, aldığı ağır darbelere, Lübnan’ın uğradığı yıkıma ve sonunda Hizbullah'ın onayıyla ateşkes anlaşmasına varılmasına, 1701 sayılı kararın uygulanmasına, dahası İsrail'in sanki zafer kazanmış gibi davranmasına, İslami direnişten hiçbir karşılık almadan savaşını sürdürmesine ne demeli? Bu nasıl bir strateji ki, aktörleri ne meşru otoritenin ne de Lübnan halkının çoğunluğunun görüşü sorulmadan ve rolü olmadan, İsrail'i İran’ın kararı ile Lübnan'dan ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu hayal ediyorlar? Cevap aslında sahada. İran’ın kollarının İran'ı ve bölgesel projesini koruma rolü, Esed rejiminin çökmesi ve Suriye köprüsünün kaybedilmesiyle birlikte gerileme dönemine girdi. Lübnan'daki direniş için oyun bitti, ancak Tahran hâlâ zamanı geri alabileceğini öne sürüyor. ABD ile bir anlaşma için müzakerelerde bulunurken, Hizbullah ise hâlâ kullanımı intihara ve Lübnan'dan geriye kalanların kesin yıkımına yol açacak bir reçeteye dönüşen silahını korumaktan bahsediyor.

Öcalan yaşananları gözden geçirip dersler çıkardı, Hamas da en azından Gazze halkının durumundan dolayı bir gözden geçirmede bulunmalı ve dersler çıkarmalı. Lübnan'daki yeni durum da Hizbullah'a yaşananları gözden geçirip ders çıkarmaktan başka seçenek bırakmadı, aksi takdirde hem yeni durum hem Hizbullah başkalarına ders olacaktır.

Carl von Clausewitz’in “Savaş Teorisi” adlı kitabında üzerinde durduğu husus da savaşta siyasi hedefin önemidir.

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Insependent Arabia'dan çevrilmiştir.