Trump, Tahran’la müzakereyi mi yoksa savaşı mı tercih edecek?

Pazartesi günü, Umman Denizi'ndeki ABD’ye ait USS Abraham Lincoln uçak gemisindeki bir F-18 savaş uçağının kokpitine tırmanan bir pilot (AP)
Pazartesi günü, Umman Denizi'ndeki ABD’ye ait USS Abraham Lincoln uçak gemisindeki bir F-18 savaş uçağının kokpitine tırmanan bir pilot (AP)
TT

Trump, Tahran’la müzakereyi mi yoksa savaşı mı tercih edecek?

Pazartesi günü, Umman Denizi'ndeki ABD’ye ait USS Abraham Lincoln uçak gemisindeki bir F-18 savaş uçağının kokpitine tırmanan bir pilot (AP)
Pazartesi günü, Umman Denizi'ndeki ABD’ye ait USS Abraham Lincoln uçak gemisindeki bir F-18 savaş uçağının kokpitine tırmanan bir pilot (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile görüşmeye hazır olduğunu söyledi. Ancak ABD’nin Tahran’a karşı askeri müdahale olasılığını da dışlamadığı mesajı verdi. İran Cumhurbaşkanı Ruhani de açıklamasında “Bugün seçtiğimiz yol savaş yolu değil, diplomasi yoludur” dedi. Hükümetinin “nükleer anlaşmaya” bağlılığını ifade eden Ruhani, aynı zamanda nükleer anlaşmadan aşamalı bir geri çekilmenin de söz konusu olduğunu vurguladı. Trump’ın müzakere teklifinin İranlı yetkililerin kararını etkilemeyeceğini de sözlerine ekledi.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Çin ve Rusya’nın nükleer anlaşmanın sürdürülmesi konusunda ortak tutum içerisinde olduklarına işaret ederek Pekin’in bölgede artan gerilim konusundaki endişelerini dile getirdi.
ABD Başkanı Donald Trump, İngiliz ITV kanalına verdiği demeçte İranlılarla müzakere yapma isteğini bir kez daha yineleyerek “Ben göreve geldiğimde İran oldukça agresif bir yerdi. O zamanlar dünyanın bir numaralı terörist ülkesiydi. Muhtemelen bugün de öyle olmaya devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Ruhani’nin ABD’ye karşı bir savaş istemediğini de sözlerine ekleyen Trump “Onları nükleer silahlarla bırakamayız” diyerek İran’la yapılan nükleer anlaşmanın işe yaramadığını kaydetti.
ABD geçen yıl İran’a Washington’ın yaptırımlarını kaldırmadan önce bölgedeki silahlı gruplara verdiği desteği sonlandırması gerektiğini iletmiş. Füze geliştirme programını durdurması da dahil olmak üzere 12 şart öne sürmüştü. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü tarafından geçen hafta yapılan açıklamada Tahran'a ön şartsız görüşme çağrısı yapıldığında söz konusu şartlar gündeme gelmedi.
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, pazartesi günü yaptığı açıklamada İran'ın Ortadoğu'daki “şer faaliyetlerini” tersine çevirmek için çalışmaya devam edeceklerini, bunun da ABD’nin İran’a ve nükleer programına yönelik yaptırımlarını hafifletme niyetinde olmadığı anlamına geldiğini söyledi. Pompeo, İran “normal bir ülke gibi davranmaya başladığında” ön koşulsuz olarak müzakerelerde bulunmaya hazır olduklarını kaydetti.
Tahran ve Washington arasındaki gerginlik, geçen yıl Trump’ın nükleer anlaşmadan çekildiğini duyurması ve Tahran'a yönelik yaptırımları yeniden uygulamaya başlamasının ardından arttı. Washington geçen ayın başlarında, ABD’nin anlaşmadan çekilmesinin yıl dönümünde İran’dan petrol ithal eden ülkelere bunu durdurmalarını, aksi takdirde yaptırım uygulanacağını söyledi. ABD ayrıca İran’ı bölgesel tehditlerinden vazgeçirmek için bölgeye takviye askeri destek göndererek olası askeri müdahalelere işaret etti.
Son olarak ABD, Tahran’ı BAE kıyılarında petrol tankerlerinin hedef alındığı sabotaj saldırıların arkasında olmakla suçlarken Birleşmiş Millerler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) bu konuda kanıt sunacağını bildirdi.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dün yaptığı aşamalı olarak nükleer anlaşmadan çekildikleri zaman anlaşmaya taraf hiçbir ülkenin kendilerini suçlayamayacağını belirtti.
Ruhani, İran Dini Lideri Ali Hamaney ve İslam ülkelerinin diplomatik misyon temsilcilerinden oluşan heyetin huzurunda yaptığı konuşmada, “Bugün savaş değil, diplomasi yolunu seçtik” dedi.
Hamaney ise önceki gün ABD’nin “hilelerine” karşı uyararak, Trump’ın müzakere teklifini “siyasi bir numara” ve İranlıların “aklını çelecek” bir girişim olarak nitelendirdi. ABD Başkanı’nı İran’a yönelik “korkutma ve gözdağı” politikası yürütmekle suçlayan Hamaney, Trump’a İran’a yaklaşmama uyarısında bulunurken balistik füze geliştirme programını terk etmeyeceklerini söyledi. Hamaney, Trump'ın müzakere teklifinin İranlı yetkilileri aldatamayacağını da vurguladı.
Dün, nükleer anlaşmaya olan bağlılıklarını yineleyen Ruhani, Trump’ın müzakere teklifinin İranlı yetkililerin kararını etkilemeyeceğini söyledi. İran Cumhurbaşkanı ülkesinin nükleer anlaşmayı sürdürmesini “stratejik sabır” olarak nitelendirdi.
İran’ın ABD ile müzakere etme koşullarını bir kez daha yineleyen Ruhani, “Eğer Amerikalılar yükümlülüklerini kabul eder, verdikleri sözleri yerine getirir, kanunlara saygılı olur ve zararları telafi ederlerse o zaman şartlar, mevcut sorunları çözmek için elverişli bir hale gelebilir. Aksi takdirde konuşarak bir yere varılamayacaktır” ifadelerini kullandı.
ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi konusuna da değinen Ruhani, “Nükleer anlaşmanın imkanlarını onu ihlal edenlere karşı kullanmalıyız” dedi.
İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) medyası, dün Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye ait olan bir ses kaydı yayınladı. Söz konusu ses kaydında Süleymani, nükleer programı, füze programını ve İran'ın bölgesel rolünü kapsayan anlaşmanın üç sacayağından biri olarak nitelendirirken nükleer anlaşmaya dair eleştirilerini sıraladı. Süleymani’nin ses kaydı, İran Dini Lideri Ali Hamaney’in geçen hafta anlaşmanın tavsiyelerine göre uygulanmadığına dair eleştirisinin ardından yayınlandı.
Ruhani, geçen cumartesi günü yaptığı açıklamada kanunlara tam olarak saygı gösterilmesi şartıyla yeniden müzakere masasına oturabileceklerini belirterek “Biz müzakere yanlısı ve mantıklı insanlarız” iadesini kullandı. Ruhani, Washington ile herhangi bir müzakerenin yaptırımlarla değil ancak “saygı” çerçevesinde gerçekleşebileceğini vurguladı.
İran Cumhurbaşkanı, pazar günü ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun İsviçre’de yaptığı, “İran’ın normal bir devlet gibi davranması halinde müzakere masasına oturmaya hazır oldukları” şeklindeki açıklamalarına cevap verirken yine gergin bir ton kullandı. Ruhani, asıl müzakere masasında bulunan ve nükleer anlaşmayı ihlal eden tarafın normal şartlara geri dönmesi gerektiğini ve artık buna tahammül edemeyeceklerini, kararlılık ve direniş göstereceklerini söyledi.
İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Haşmetullah Felahetpişe de ülkesinin ABD yaptırımlarını kaldırmaya yaklaştığını belirtti. Felahetpişe, detay vermeden Twitter hesabından yayınladığı mesajda, “Yaptırımların geri çekilmesi aşamasına yaklaşıyoruz. İran ve ABD, gerginliği üçüncü bir tarafın körüklemesini engelleyecek şekilde yürüttüler” dedi.
Felahetpişe, geçen ay İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’nin stratejik ilişkiler konusunda yorum yapmaya yetkili tek organ olduğunu vurgulayarak Konsey’e Irak veya Katar aracılığıyla İran ile ABD arasındaki gerginliği yönetmek için yardım alma çağrısında bulunmuştu.
Dün İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi, İran medyasında yer alan açıklamasında ülkesinin, Japonya Başbakanı Şinzo Abe'nin ziyaretinin bölgedeki “gerginliği” azaltmasını umduğunu belirtti. Arakçi, Japonya’nın “NHK” kanalına verdiği demeçte  Japonya'nın ABD’yi içinde bulunulan koşulları anlamasını sağlama yeteneğine” sahip olduğuna inandıklarını söyledi.
Ancak Arakçi’nin açıklamaları İran’ın dış politikasındaki önceki yorumlarla çelişen bir durum ortaya çıkardı. Öyle ki İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musevi geçtiğimiz hafta düzenlediği basın toplantısında Abe’nin Tahran ziyareti hazırlıkları için Japonya ile görüşmelerin devam ettiğini belirtirken “arabuluculuk” veya “gerginliğin azaltılması” gibi ifadelerin kullanılmasına karşı tepkisini dile getirdi. Musevi, ülkesinin, “iyi niyetle gelişmeleri doğruluk ve hassasiyetle takip eden ülkelerden farklı bakış açılarını dinlediğinin” altını çizdi.
Abe’nin 12-14 Haziran tarihlerinde gerçekleşmesi planlanan ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve İran Dini Lideri Hamaney ile görüşmesi beklenen ziyareti, bir Japon başbakanının 41 yıl aradan sonra İran’a ilk gidişi olacak.
Japonya merkezli Mainichi Shimbun gazetesinin pazar günü yayınladığı habere göre Başbakan Abe, Washington ile Tahran arasındaki gerilimi azaltacak şekilde arabuluculuk yapmayı umuyor.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de Moskova ziyareti öncesinde Rus medyasına verdiği demeçte ABD’nin İran’a yönelik baskısının Ortadoğu’daki gerilimleri endişe verici şekilde artırdığını ve bu nedenle tüm tarafların kendine hakim olması gerektiğini söyledi.
Rus haber ajansı TASS ve Rossiyskaya gazetesine konuşan Şi Cinping, Washington’ın Tahran’a uyguladığı “güçlü baskı” ve tek taraflı yaptırımlar nedeniyle Ortadoğu'daki gerginliklerin artmaya devam ettiğini söyledi. Reuters’ın aktardığı ve Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından dün Rusya ziyareti öncesinde yayınlanan metinde Şi, “durumun oldukça endişe verici” olduğunu belirtirken İran'la yapılan nükleer anlaşmanın “tam olarak uygulanması ve saygı gösterilmesi gerektiğini” vurguladı. Çin Devlet Başkanı, Ortadoğu'da barış, istikrar ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesinin çok önemli olduğunun altını çizdi.
Nükleer anlaşmayla ilgili Rusya ve Çin’in ortak tutum içerisinde olduğunu ifade eden Şi, “İki ülkenin de İran’la yapılan nükleer anlaşma konusundaki tutumları oldukça benziyor “dedi. Hem Rusya hem de Çin, ilgili tüm tarafların sakin kalmalarını, kendilerine hakim olmalarını, diyalogu ve istişareleri yoğunlaştırmalarını ve mevcut gerginliği sona erdirmelerini umduklarını belirtti.
ABD’nin, yaptırımlarını ihlal ederek İran petrolünü ithal eden ülkelere ve şirketlere yaptırımlar uygulama tehditleri Çin’i kızdırmıştı. Çin ile İran'ın özellikle enerji alanında sıkı bağları bulunuyor. Ancak Şi, doğrudan İran’a uygulanan petrol ihracatına yönelik yaptırımlara değinerek Çin’in meşru haklarını ve çıkarlarını sıkı bir şekilde korumaya devam edeceğini vurguladı.



Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
TT

Reisi'nin yokluğunun ardından İran

Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)
Reisi'nin ardından İran, iktidarın muhalefete "Allah ile savaştığı" temelinde bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırmaya yönelecek (AFP)

Velid Fares

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, Dışişleri Bakanı ile birlikte helikopter kazasında hayatını kaybettiğini duyuran açıklamanın mürekkebi kurumadan, ölümünden kimin sorumlu olduğuna dair anlatılar başladı. Helikopterin zorunlu inişi gerçekten teknik nedenlerden mi kaynaklanıyordu, yoksa birisi motora sabotaj mı yapmıştı?

Haberlerin çoğu, teknik bir arızanın bir felakete dönüşen bu zorunlu inişe yol açtığı sonucuna varıyor. Ancak pek çok soru hâlâ soruluyor ve bunlar arasında şunlar da var; bu helikopter nasıl düştü, Cumhurbaşkanına eşlik eden iki helikopterden ikisi de neden zorunlu iniş alanına bakmadan yolculuklarına devam ettiler? Bazıları, kötü hava koşullarına rağmen kışın bile bu koridorun sürekli uçak ve helikopterler tarafından kullanıldığını söylüyorlar. Dolayısıyla ya bu olay benzersiz ya da olayların seyrini bu yöne iten yıkıcı bir el var.

Nihai raporların sonuçları ne olursa olsun, bu durum, İran rejimi içindeki kanatlar arasındaki güç tartışması çerçevesine giriyor. Bu kanatların ilki ölen Cumhurbaşkanı’nın devlet başkanı konumundayken başını çektiği kanattır. Kaynaklara göre Reisi, başkanlığını yaptığı devlet kurumlarının daha yetkili olması için çalışıyordu. Diğer kanat ise Dini Lider'in kanadı ve yüksek Humeyni otoritesi onun elinde. Yeni cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi yaklaşırken kanatlar arasındaki mücadele yoğunlaşmıştı ve Hamaney'in ölümüyle yerine geçecek yeni ismin bulunması için çalışmalar yapılıyordu. Bilgiler, Humeyni Otoritesinin başındaki ismin, yerine oğlu Mücteba Hamaney'i önerdiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar, Reisi'nin Veliyyi Fakih’in halefi olmaya hazırlandığını, bunun da iki kanat arasında çatışmaya yol açtığını söylüyorlar.

Anlaşmazlık konularından biri de 2014'ten bu yana Batı'dan, özellikle de ABD'den aktarılan ve on milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen paranın kontrolü. Bu büyük meblağlar doğal olarak hükümet, bürokrasi, güvenlik kurumları, bankalar ve sahayı kontrol eden milisler arasında büyük çatışmalara yol açıyor. Cumhurbaşkanlığı ve Genel Rehberlik makamları arasındaki çatışma, bir yandan rejimin gücünü güvence altına alan bu fonlar üzerindeki kontrolün niteliği, diğer yandan da rejimin dört Arap ülkesinde ve Filistin topraklarındaki Humeynici ve müttefik milislerle olan organik bağıyla ilgili derin farklılıkların bir sonucu olabilir.

Peki, Reisi’nin sahneden ayrılmasından sonra şimdi ne olacak?

En yakın ihtimal, kurumlardaki ve devletteki destekçilerinin zayıflatılması ve yerine Rehber’i çevreleyen dar çevrenin parçası olacak, yeni bir cumhurbaşkanının getirilmesidir. Böylece cumhurbaşkanlığı makamı yakın gelecekte Dini Lider’in halefi için hazırlanmış olacak. Bu durumda, İran'daki bu dramatik değişimlerin iç, bölgesel ve uluslararası arenadaki sonuçları nelerdir?

İran içinde, yoğun halk tepkisinden ve Tahran ile diğer şehirlerde gerçekleşen kutlamalardan, Reisi'nin ölümünün, muhalefetin bir bütün olarak rejimin varlığını reddetmesi, bir otorite boşluğu veya en azından otoritenin kanatları arasında bir çekişme olduğu temelinde otoriteye karşı yeniden protesto çağrısı yapması için yeni bir kapı açabilir. Bu elbette rejimi, uluslararası kamuoyunu sahayı kesin olarak kontrol ettiğine ikna etmek için büyük bir baskıda bulunmaya itecektir.

Bölgesel düzeyde bazı hükümetler, Tahran’daki yeni hükümet ve yönetim ile ilişkilere hazırlık olarak Hamaney'in otoritesini yeniden tanıdı. Bunların arasında devletlerin içişlerine karışmama anlaşması imzalayan ülkelerin yanı sıra, durumu izleyen ve yeni rejimin istikrarlı bir yönde gelişimini görene kadar harekete geçmeyecek Arap Körfez ülkeleri de var.

Uluslararası düzeyde, bazı Avrupa hükümetlerinin, İran liderliğine Avrupa, AB ve Tahran arasındaki mevcut anlaşmalara saygı duyulacağı konusunda güvence vermek amacıyla, Dini Lider’e sempatilerini ifade etmekte hızlı davrandıklarını gördük. Bu, İran'da en yüksek ve derin Avrupa çıkarlarına sahip olanlar için normaldir ve şu ana kadar rejimi değiştirmeye çalışan tüm İran muhalefetlerinden daha güçlüdür.

ABD'ye gelince, Dışişleri Bakanlığı, İran hükümetinin koşullarındaki değişikliğe rağmen kendisi ile diplomatik ilişkiler kurmadan, İran yönetimine sakin bir dille başsağlığı diledi. Çünkü yönetim Kongre'de her iki partiden de cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu rejimle ilişki kurmak istemeyen bir çoğunluğun bulunduğunu çok iyi biliyor. Başkanlık seçimi kampanyası sırasında muhalefetin yönetime yönelik eleştirilerini yoğunlaştırdığı ve muhalefetin ABD yönetimini, terörist olarak gördüğü bir rejimi tanımaktan sorumlu tuttuğu biliniyor.

Dolayısıyla Biden yönetimi İran rejimini diplomatik olarak tanırken, popülist Cumhuriyetçi tabandan duyduğu korku nedeni ile kendisi ile ilişki kurmama ilkesini sürdürecek. Çünkü Cumhuriyetçiler önemli eyaletlerde çoğunluğu elde etmiş gibi görünüyor, bu da seçim sonuçlarını etkileyebilir.

Bunun gelecekteki en önemli sonuçları ne olacak?

İran rejiminin, önümüzdeki Kasım ayındaki ABD seçimleri öncesi Ortadoğu'da bir tür güç gösterisine hazırlık amacıyla kendi kurumlarını etrafında toplaması, onları koruması ve geliştirmeye çalışması mantıklı. Bu da demek oluyor ki, yaz başından kasım ortasına kadar Biden yönetiminin ya da diğerlerinin seçimler nedeniyle Ortadoğu'daki herhangi büyük hareketlenmeye karşılık veremeyeceği hassas bir dönem yaşanacak. Tahran bunu anladı ve eğer isterse aynı aşamayı bölgedeki bazı hedeflerini hayata geçirmek için de kullanmaya hazırlanıyor.

Reisi'den sonra İran, iktidarın Humeyni’nin deyimi ile "Allah ile savaşan" muhalefete bir darbe indirmesini sağlamak için Humeyni ideolojisini yoğunlaştırma yoluna gidecek. Ancak İsrail-İran çatışması çerçevesindeki yeni durum, bir yanda İsrail ve bölgesel müttefikleri, diğer yanda İran rejimi arasında tansiyonu yükseltmeyi, aynı zamanda rejim içinde yeni halk ayaklanmalarının başlamasını kolaylaştıracak bir iç bölünmenin yaşanmasını ümit eden İran muhalefetinin işine yarayabilir.

Fakat ABD'nin tutumu değişmediği sürece, mevcut aşamada bu rejimi değiştirmek zor olsa da seçim tarihi yaklaştıkça değişim fırsatları doğabilir. Her halükârda, Humeyni rejiminin temel direklerinden biri ve 1980'lerdeki binlerce idamın sorumlusu olan birinin yokluğu, İran'daki kurban aileleri için umut verici bir haber, rejime reform veya değişim yönünde baskı yapmak için motive edici bir faktördür.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.