ABD kendi vatandaşı DEAŞ'lıları geri alacakhttps://turkish.aawsat.com/home/article/1762316/abd-kendi-vatanda%C5%9F%C4%B1-dea%C5%9Fl%C4%B1lar%C4%B1-geri-alacak
Suriye’deki el- Hol kampında DEAŞ’lı militanların dul eş ve çocukları
Washington/Muhammed Ali Salih
TT
TT
ABD kendi vatandaşı DEAŞ'lıları geri alacak
Suriye’deki el- Hol kampında DEAŞ’lı militanların dul eş ve çocukları
ABC TV'ye konuşan ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, ABD’nin Küba’da bulunan Guantanamo askeri üssündeki hapishaneye ülkelerinin kendilerini kabul etmediği DEAŞ militanlarının nakledilmesi üzerinde çalıştıklarını söyledi.
Bu açıklama, geçen hafta iki Amerikalı dul kadın ve 6 çocuğunun Amerika’ya iade edilmesinin ardından geldi. Ancak bu kişilerin isimleri ve bulundukları yer açıklanmadı. Sözcü televizyonda yaptığı açıklamada, her ülkenin terörist faaliyetlere geri dönmemeleri için DEAŞ’lı vatandaşını kabul etmesi gerektiğini söyledi ve ekledi: “Yabancı terörist savaşçılarının menşe ülkelerine iade edilmesi, yargılanma ve gözaltına alınmalarını sağlar ve bu, savaş alanına geri dönmelerini engellemenin en iyi yoludur.”
ABC TV, ABD hükümetinin bugüne kadar 12 vatandaşını getirdiğini belirtti ancak özellikle AB, Avustralya ve Kanada'nın ise terörist vatandaşlarının gelmesinden korktuklarını açıkladı. Öte yandan DEAŞ’lı militanların on binlerce dul kadın ve çocuklarının ise gelecekleri belirsiz.
USA Today Gazetesi dün yaptığı haberinde Amerikan idaresinin DEAŞ’lı dul kadın ve çocuklarını kabul etmesine rağmen Huda el-Müsenna’yı Amerikan vatandaşı olmadığı şüphesiyle ülkeye girişini reddettiğini yazdı. Amerikan idaresi, Hüda’nın Yemenli bir diplomatın kızı olduğu ve diplomatların Amerika’da doğan çocuklarının Amerikan vatandaşı olmadığını iddia ediyor. Ayruca, Hüda'nın özellikle Amerika’nın Yemen’deki Husilere karşı yürüttüğü mücadelesine karşı olduğu ifade ediliyor.
İki ay önce Amerika Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Fox televizyonuna şunları söyledi: “O, Amerikan askerleri ve vatandaşları için büyük risk taşıyan bir kadın. O bir terörist. ABD’ye geri dönmeyecek.” Geçen ay Müsenna adına avukatları vatandaşlık davası açtı. Müsenna’nın babası, kızının, ABD müttefiki Kürt kuvvetlerinin gözetimi altında, Suriye'nin doğusunda bir kampta gözaltında tutulduğunu söyledi. ABC televizyonu, Trump’ın tüm devletlere vatandaşları olan DEAŞ’lıların ülkelerine kabul edilerek yargılama yoluna gidilmesi çağrısında bulunduğunu söyledi. Habere göre Amerika, DEAŞ’la irtibatı bulunan daha fazla sayıda Amerikalıyı kabul etmesi muhtemel ve yine kamplarda Müsenna dışında Amerika- Kanada vatandaşı olan Kimberly Pullman'ın da olduğu biliniyor.
Trump'ın rehineler hakkındaki açıklamaları, Gazze'de ateşkes sağlanması yönündeki arabuluculuk çabalarına katkı sağlayacak mı?
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde insani yardım çantaları taşıyan Filistinliler (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi'ndeki durumu yeniden gündeme getirerek iki rehinenin hayatını kaybettiğini söyledi ve Gazze Şeridi'nin tamamının işgalini açıkça reddetmeden kalan rehinelerin serbest bırakılmasını talep etti. Bu arada, arabulucular tarafından sunulan yeni önerinin İsrail tarafından yanıtlanması veya İsrail'in görüşmelere katılması bekleniyor.
Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, bir hafta önce ortaya atılan 60 günlük ateşkes önerisini açıkça desteklemeyen ABD'nin açıklamasının, arabulucuların devam eden çabalarını desteklemeye yardımcı olmayacağına inanıyor. Uzmanlar, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ekibinin, askeri operasyonun baskısıyla paralel olarak yakında müzakerelere katılacağını düşünüyor. Bu da bir anlaşmaya varmanın Hamas'ın taviz vermesi veya yeni bir çöküşe bağlı olacağı anlamına geliyor.
İsrail gazetesi Maariv dün, Trump'ın hayatta olan rehinelerin sayısı hakkındaki açıklamalarının ‘aileleri sarsmış’ olduğunu ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu müzakere seçeneğine geri dönmeye itebileceğini bildirdi.
Beyaz Saray'da basın mensuplarına konuşan Trump, ocak ve mart ayları arasında yapılan son ateşkes anlaşması sırasında rehinelerin serbest bırakılmasından övgüyle bahsetti ve son grup rehinelerin evlerine dönmesi için sarfedilen çabaları anlattı. Trump, “Şu anda 20 rehine var. Ancak ikisi artık hayatta olmadığı için bu sayı 20’den az olabilir” ifadelerini kullandı. Trump, açıklamasında 20'den az rehinenin hayatta olduğu iddiasını ayrıntılı olarak açıklamadı ve “Rehineleri serbest bırakmak için elimizden geleni yapıyoruz, bu kolay değil” dedi.
Hamas'ın rehineleri alıkoyması ve müzakerelere atıfta bulunan Trump, “Bu durum sona ermeli... Bu şantajdır ve sona ermelidir” şeklinde konuştu. Trump'a, rehinelerin aileleri buna karşı çıkmasına ve çocuklarının ölüm cezasına çarptırılmasından korkmasına rağmen, ABD'nin İsrail'in Gazze şehrini ele geçirme kararını neden desteklediği sorulduğunda, “Hepsi değil” diye cevap verdi ve rehinelerin akrabalarının bir kısmının genişletilmiş Gazze operasyonunu desteklediğini ima etti.
İsrail Kanal 12 televizyonu, bilgi sahibi kaynaklara dayanarak, rehinelerin serbest bırakılmasının, özellikle Trump'ın hayatta kalan rehinelerin sayısının az olduğuna dair açıklamaları ışığında, mevcut durumlarının ciddiyeti nedeniyle acil olduğunu bildirdi. İsrail'in rehinelerden sorumlu hükümet yetkilisi Gal Hirsch, “Elimizdeki bilgilere göre, hayatta olan rehinelerin sayısında herhangi bir değişiklik yok. Rehinelerin 20'si hayatta, 2'si ciddi tehlike altında ve 28'i öldü” şeklinde bir açıklama yaptı.
Bu gelişmeler, Netanyahu'nun Gazze'de savaşan askeri birlikleri teftişi sırasında, ordunun Gazze şehrini kontrol altına alma ve Hamas'ı ‘yenme’ planlarını onayladığını ve tüm rehinelerin serbest bırakılması ve savaşın ‘İsrail'in kabul edebileceği şartlarda’ sona erdirilmesi için derhal müzakerelerin başlatılmasını emrettiğini açıklamasından bir gün sonra geldi.
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'ye düzenlenen İsrail hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail-Filistin ilişkilerinde uzmanlaşmış siyaset bilimi profesörü Dr. Tarık Fehmi, Trump'ın Netanyahu'yu ateş altında müzakerelere zorlayarak Hamas'ı daha fazla taviz vermeye ve müzakere koşullarını kendi lehine iyileştirmeye zorlamak ya da yaklaşan askeri operasyonu meşrulaştırmak istediğini düşünüyor. Fehmi, Mısırlı arabulucunun her halükârda saldırıların geçici olarak durdurulması veya savaşın sona erdirilmesi için bir uzlaşma sağlanması amacıyla temaslarını sürdüreceğini belirtti.
Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal, Trump'ın açıklamalarının kaçamak olduğunu ve bir yandan rehinelerin ailelerinin duygularına hitap ederken, diğer yandan Netanyahu'nun Gazze Şeridi'nin işgalini hızlandırmasını desteklediğini düşünüyor. Bu açıklamaların arabulucuların çabalarını desteklemediğini vurgulayan Nazzal, İsrail'in operasyonun başlamasını onaylamasının şaka ya da müzakere taktiği değil, uygulanacak ciddi bir tutum olduğunu ifade etti.
Bu değerlendirmeler, İsrail Kanal 12 televizyonunun cuma günü yayınladığı, ‘anlaşma görüşmelerinin tarihi ve yerini koordine etmek için müzakerelerin sürdüğü ve İsrail heyetinin önümüzdeki günlerde ayrılması beklendiği’ yönündeki haberinin ardından geldi.
Kanal 12, bir kaynağın ‘İsrail ile Hamas arasındaki teklifte önemli bir fark bulunmadığını ve bir anlaşmaya varılabileceğini, ancak kararın Netanyahu'nun elinde olduğunu’ söylediğini aktardı. Kanal 12, Gazze şehrine yönelik yeni saldırının, saldırı için gerekli yedek kuvvetlerin çağrılmasından yaklaşık iki hafta sonra, eylül ayı ortasında başlayacağını belirtti.
Axios internet sitesi, üst düzey bir İsrailli yetkilinin şu sözlerini aktardı: “Müzakerelerin yeri belirlendiğinde, Başbakan tüm rehineler -hayatta olanlar ve ölenler- için müzakere etmek ve İsrail'in şartlarına göre savaşı sona erdirmek üzere bir İsrail heyetinin gönderilmesini emredecek.”
Bazı yetkililerin defalarca dile getirdiği İsrail'in şartları, Hamas'ın geçtiğimiz pazartesi günü kabul ettiği kısmi teklife resmi bir yanıt gelmemesiyle birlikte ortaya çıktı. Teklif, 60 günlük ateşkesin ilk aşaması kapsamında Gazze Şeridi'nde tutulan 10 rehinenin serbest bırakılmasını ve 18 cesedin teslim edilmesini öngörüyor. Geriye kalan rehineler ise daha kapsamlı bir çözüm için yürütülen müzakerelere paralel olarak ikinci aşamada serbest bırakılacak. Ancak İsrail, tüm rehinelerin aynı anda serbest bırakılması konusunda ısrar ediyor.
Gazze şehrindeki bir aşevinin önünde boş kaplarla pirinç pilavı almayı bekleyen Filistinli çocuklar (AFP)
Hamas liderlerinden Mahmud Merdavi, cuma günü televizyonda yaptığı açıklamada, hareketin tüm Filistinli mahkumların ve İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasına yol açacak kapsamlı bir anlaşma imzalamaya hazır olduğunu, ancak Netanyahu'nun “müzakereleri kasten engellediğini ve savaşı sona erdirmek yerine sürdürmeye çalıştığını, arabuluculara yanıt vermediğini ve çelişkili açıklamalarla kaçtığını” söyledi. Hamas'ın savaşı sona erdirmeye, Filistinli mahkumları ve İsrailli rehineleri serbest bırakmaya ve tamamen Filistinli bir vizyonla yardım ve yeniden yapılanmanın sağlanmasına yol açan herhangi bir formüle karşı çıkmadığını vurguladı.
Fehmi, İsrail'in Hamas'a yönelik askeri operasyonun baskısı altında dayatmak istediği yeni koşullarla ve ABD'nin İsrail'e bunları uygulaması için yeşil ışık yakması nedeniyle Tel Aviv’in müzakerelere katılmasını bekliyor. Bu senaryo göz önüne alındığında, müzakerelerin bir anlaşmaya varacağı söylenemez.
Nazzal, İsrail'in Hamas'ın silahsızlandırılması da dahil olmak üzere sadece kendi koşullarını görüşmek için heyetini göndereceğini ve ardından Hamas'ın beklenen reddiyle zaman kaybedeceğini düşünüyor. Nazzal, anlaşma veya uzlaşma ihtimalinin ufukta görünmediğini, aksine tüm işaretlerin askeri operasyona işaret ettiğini, müzakerelerin müzakere için yapılmasının hiçbir sonuç vermeyeceğini vurguladı.
Netanyahu ordunun Gazze'yi işgal etmesini istedihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5178453-netanyahu-ordunun-gazzeyi-i%C5%9Fgal-etmesini-istedi
Gazze'de dün bir yardım kuruluşunun mutfağının önünde yiyecek almak için ağlayarak boş tenceresine uzatan Filistinli çocuk (AFP)
İsrail kaynakları, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Gazze işgalini durdurma niyetinde olmadığını ve bu yöndeki açıklamalarına rağmen tutukluların serbest bırakılması için müzakerelerde bulunma konusunda acele etmediğini vurguladı. Hatta Netanyahu, şehrin işgal takviminin hızlandırılması ve operasyonun adının değiştirilmesi konusunda orduyla bile anlaşmazlığa düştü.
İsrail'in Kanal 12 televizyonunun askeri muhabiri Nir Dvori, ordunun Gazze Şehri'ni işgal hazırlıklarına başladığını ve 4 tugayın Gazze Şeridi'ndeki şehir merkezinin dış kesimlerinde ve çevre mahallelerde tatbikatlar yürüttüğünü yazdı.
Şarku’l Avsat’ın İsrail'in “Maariv” gazetesinden aktardığına göre bir askeri kaynak, “Başbakanın operasyonu sonuna kadar sürdürme konusunda kararlı olduğu izlenimi var, çünkü operasyondan vazgeçerse hükümetin birliğini koruyamayacağını ve hükümetin çökeceğini biliyor” ifadelerini kullandı.
Yaz tatilinin sona ermesinin ardından 2 Eylül'de kuvvetlerin yeniden yapılandırılması ve yedek kuvvetlerin seferber edilmesi, askeri harekâta tamamen hazır olduklarının bir kanıtı olarak değerlendiriliyor.
Resmi İsrail Yayın Kurumu (Kan ordunun, Gazze şehrinin işgaline zemin hazırlamak amacıyla “Gideon 2” planını uygulamaya başladığını ve bu plan kapsamında şehrin kuzey ve güneyindeki Zeytun ve Cibaliye mahallelerinde askeri faaliyetlerini genişlettiğini duyurdu.
ABD Başkanı Donald Trump, dramatik görüntüler ve üst düzey toplantılarla dolu birkaç günün ardından düşman taraflar arasında güçlü bir arabulucu ve tarih yazan bir kişi olarak öne çıktı. Dünya, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana Avrupa'da yaşanan en tehlikeli ve en kanlı savaşın sona ermesine yol açabilecek gelişmelere tanık oldu.
Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i Alaska'da görüşmeye davet etmesiyle başlayan sürprizlerinin hızlı temposu, çeşitliliği ve tanıtımıyla bu açık sahneyi domine etti. Bu görüşme aynı zamanda ABD’nin uzun süredir savaş suçlusu olarak gördüğü Putin için ahlaki bir zafer gibi görünüyordu. ABD, Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaş nedeniyle Rusya'ya ekonomik yaptırımlar uyguladı. Alaska’daki görüşmeyi üç gün sonra Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin Washington'a yaptığı ziyaret ve ardından Avrupa’nın en güçlü ülkelerinin liderleriyle gerçekleşen geniş kapsamlı toplantı izledi. Şimdi ise Trump, Putin ve Zelenskiy'yi kendisinin de katıldığı bir toplantıda bir araya getirmeye çalışıyor. Önümüzdeki birkaç hafta içinde, duyurular, görüntüler ve toplantılar açısından bu tempo yatışana kadar daha birçok iniş ve çıkışa tanık olacağız. Tüm bunlar, ya ABD’nin arabuluculuğunun gücü sayesinde ulaşılması zor ama yine de mümkün olan bir barışla sonuçlanacak ya da savaş, bin kilometreyi aşan uzun bir savaş cephesinde, nispeten sakin dönemlerle aralıklı olarak karşılıklı saldırılar şeklinde her zamanki gibi devam edecek.
Ukrayna'nın, Rusya'nın 2014 yılında ele geçirdiği Ukrayna topraklarının yaklaşık yüzde 20'sini resmi olarak terk etmesi şartını kabul etmesi zor.
Zorlu barış ve değişen güç dengesi
Duyurular, görüntüler ve toplantılar ekranlarımızı doldurup spekülasyon ve analiz yapma isteğimizi kabartırken, stratejik, askeri, ekonomik ve siyasi gerçekler sağlam bir şekilde yerleşmiş gibi görünüyor. Nihayetinde bu savaşın sonucunu, ABD’nin arabuluculuk becerisi değil, bu gerçekler belirleyecek. Bu gerçeklerden biri, Trump'ın mevcut karmaşık ve çok boyutlu ortamda karşı karşıya olduğu en büyük zorluk. Trump, kendi nedenleriyle, savaşan tarafların kendilerinden daha fazla Ukrayna-Rusya savaşını ciddi olarak sona erdirmek isteyen tek aktör olarak karşımıza çıkıyor. Kısacası, savaşan tarafların kendilerinden daha fazla, kendi nedenleriyle Ukrayna-Rusya savaşını sona erdirmekle ciddi olarak ilgilenen tek aktör Trump. Trump, tarafların sürdürdükleri savaşın henüz sonuçlanmaktan uzak olan ve henüz karşı tarafı yenmek için elinden geleni yaptığına ikna olmayan taraflara ‘barış gündemini’ dayatıyor. Bu yüzden şu anda barışı kabul etmek, acı tavizler vermek anlamına geliyor. Dolayısıyla taraflara göre bu tavizleri kabul etmektense savaşı sürdürmek daha iyi. Ancak her iki taraf da ABD’nin güçlü nüfuzunun onları barış için müzakereye zorladığının farkında. Sonuç olarak taraflara göre barışı reddeden taraf olarak görünerek ABD’yi kaybetmektense, müzakerelere katılmak daha iyi.
Donetsk bölgesindeki Druzhkivka'da yıkılmış bir binanın önünden bisikletiyle geçen bir adam, 15 Ağustos 2025 (AFP)
Ukrayna, Trump'ın başlangıçta ısrar ettiği belirsiz ekonomik garantiler yerine, herhangi bir barış anlaşması imzalamak için güvenlik garantileri elde etme konusunda ciddi ilerleme kaydetti. Şu an Trump'ın bu garantilerden vazgeçme sürecinde olduğu görülüyor. Ukrayna'nın, başta 2014 yılında ele geçirdiği Kırım olmak üzere Rusya'nın şu an kontrolü ettiği Ukrayna topraklarının yaklaşık yüzde 20'sini (yaklaşık 115 bin kilometre kare) resmen devretmesi şartını kabul etmesi zor olacak. Ancak Rusya, Ukrayna'nın en güçlü savunma hattı olan ve ‘kale kuşağı’ (fortress belt) olarak bilinen bölge üzerindeki kontrolünü sürdürmekte ısrar edeceğine şüphe yok. Donetsk bölgesindeki kuzey ve güney yönünde aralıklı olarak dağılan dört belde ve küçük köyleriyle 50 kilometreye kadar uzanan bu hattın yüzde 75'i Rusya’nın kontrolünde. Bu hat, beton hendekler, tank tuzakları ve mayın tarlaları gibi yoğun ve gelişmiş askeri tahkikatlardan oluşuyor ve savunması elektronik gözetleme sistemi ve hassas topçu silahlarıyla destekleniyor. Rusya ordusu, Ukraynalıların 2014 yılında inşa etmeye başladığı ve yıllarca büyük yatırımlar yaptığı bu hattı aşmak için çok çaba sarf etti, ancak bu hat, Rusya ordusunun birçok kez denemesine rağmen, şimdiye kadar aşılamayan veya geçilemeyen, geçilmez bir savunma hattı olmaya devam ediyor. Bu hat düşerse veya barış anlaşmasının bir parçası olarak Rusya'ya ilhak edilirse, Ukrayna'nın doğu topraklarının büyük bir kısmı gelecekte Rusya’nın herhangi bir askeri ilerleyişine açık hale gelecek.
Batı Avrupa, Rusya'nın savaşta kazandığı zaferi, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra istikrar kazanan güvenliğinin kalıcı olarak sarsılmasının başlangıcı olarak görüyor.
Öte yandan Trump yönetiminin Ukrayna'ya söz konusu tavizleri vermesi için baskı yapmasına rağmen, Ukrayna'nın Rusya'yı barışı kabul etmeye ikna etmek için gerekli tavizleri vermesinin önünde yasal ve siyasi engeller bulunuyor. Ukrayna Anayasası, devlet başkanının referandum yapmadan Ukrayna topraklarının herhangi bir kısmını devretmesini yasaklıyor. Bununla birlikte Rusya'nın işgaline karşı ülkesini şiddetle savunmasıyla uluslararası saygı kazanan bir lider olarak mevcut Devlet Başkanı Zelenskiy'nin böyle bir konuda referandum çağrısında bulunması da siyasi intihar anlamına geliyor. Ukrayna'nın geri çekilme gibi bir niyeti yok, ancak tam tersi söz konusu. Ukrayna'da ülkenin tüm topraklarını elinde tutma ve 2014 yılında Rusya tarafından işgal edilen Kırım Yarımadası da dahil olmak üzere tüm topraklarını geri alma konusunda, hem siyasi hem de halk arasında anlaşılabilir bir kararlılık hakim. Ukrayna’nın bu ulusal kararlılığı, Avrupa'nın şimdiye kadar verdiği sağlam destekle daha da pekişti. Bu desteğin temelinde, Avrupa'nın kendisini korumak ve Rusya'yı caydırmak için ABD’nin yardımı olmadan (ve Avrupa aslında bu gelişmeyi hızlandırılmış bir şekilde başlattı) askeri kapasitesini geliştirmek zorunda kalsa bile Rusya'nın bu savaştan galip çıkmaması gerektiği fikri yatıyor. Avrupa için, Rusya'nın Ukrayna'da kesin bir zafer kazanması, Putin'in önce Ukrayna'da, sonra da Avrupa'da daha fazla toprak kazanma iştahını kabartacak. Bu endişe, eski Sovyetler Birliği'nin bir parçası olan Litvanya, Letonya ve Estonya gibi Baltık ülkelerinde en yoğun şekilde hissediliyor. Putin, bu ülkeleri ideoloji değil, toprak olarak geri kazanmanın Rusya'nın doğal hakkı olduğunu ve bu hakkı kullandığını açıkça belirtiyor. Tüm bunlar, bu savaşta Rusya'nın zaferini, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana istikrarlı olan güvenliğinin kalıcı olarak sarsılmasının başlangıcı olarak gören Batı Avrupa'yı endişelendiriyor.
Rusya'nın güçlü olduğu noktalar
Öte yandan Ruslar, ülkelerinin muazzam ateş gücü (Rusya’daki fabrikalar, Avrupa’daki tüm fabrikaların toplamının beş katı kadar top mermisi üretiyor) ve tank sayısındaki önemli üstünlükleri sayesinde, Ukrayna topraklarını yavaş ve maliyetli olsa da istikrarlı bir şekilde ele geçirdiklerini düşünüyor. Rusya, Ukrayna'yı işgalinin ikinci yılında, devasa savaş makinesini besleyen bir savaş ekonomisi modeline hızla geçiş yaptı.
Maxar Technologies tarafından 17 Temmuz 2023 tarihinde çekilen ve yayınlanan bu uydu görüntüsü, Ukrayna ordusunun üstlendiği bir patlamanın ardından Rusya anakarasını Kırım'a bağlayan Kerç Köprüsü'nün hasar gören kısmını gösteriyor (AFP)
Barış zamanı ekonomisi sıradan malların üretimine dayanan Rusya’nın savaş döneminde ekonomisi silah ve teçhizat gibi askeri malzemelerin üretimine ve savaşı uzun vadede sürdürebilmek için gerekli olanlara odaklanıyor. Batı'nın yaptırımları dışında, özellikle Hindistan ve Çin'e indirimli fiyatlarla yapılan petrol ihracatı, Rusya’nın savaş ekonomisini finanse ediyor. Avrupalılar, savaş ekonomisine geçmekte yavaş davrandılar ve gerekli kararları son aylarda, geçtiğimiz mart ayından sonra, Trump'ın ABD başkanı olarak göreve gelmesinin ve eski Başkan Joe Biden yönetiminin Ukrayna'ya sağladığı desteği geri çekmeyi onaylamasının ardından aldılar. Avrupa, bu önlemleri Avrupa Birliği'nin (AB) “Avrupa 2030 Yeniden Silahlanma Girişimi” adı altında beş yıllığına 800 milyar dolarlık devasa bir silahlanma planını onaylayarak aldı. Bu adımlar, Avrupa’nın askeri üretimlerinin hassasiyet ve teknolojik sağlamlık açısından Rusya'nınkinden niteliksel olarak üstün olmasına rağmen atıldı. Avrupalıların, şu anda tüm NATO üyesi Avrupa ülkelerinin bir yılda ürettiği miktarı üç ayda üreten Rusya'yı caydırmak için, Rusya'nın devasa askeri üretimini miktar olarak aşmaları birkaç yıl sürecek. Bu arada Avrupa, Ukrayna için ABD’den silah ve teçhizat satın alarak bu büyük silahlanma açığını kapatmaya çalışsa da bu süreç zaman alıyor ve bu sırada Rusya-Ukrayna cephesi şiddetli çatışmalara sahne oluyor.
Putin, sahadaki güçlü konumunu göz önünde bulundurarak, rakiplerine kendilerini daha iyi silahlandırmaları için zaman tanımaktansa, kendi lehine olan siyasi yöntemlerle savaşı sona erdirecek bir barış anlaşmasını tercih ediyor.
Bu yüzden Putin, Avrupa'ya yeniden silahlanma ve Ukrayna'yı destekleme zamanı tanımak yerine Trump'ın önerdiği ve Ukraynalılar ile Avrupalılar tarafından kabul edilen bir aylık ateşkes gibi kısa süreli bir ateşkes veya geçici barışa bile razı olmuyor. Çünkü böyle bir durumun ardından aylarca sürecek belirsizlik döneminin geleceğini ve bu durumun Avrupa'ya savaş ekonomisine geçişini hızlandırmak için daha fazla zaman kazandıracağını çok iyi biliyor. Bu sırada Rusya, mevcut üstünlüğünü de kullanamayacak. Dolayısıyla Putin, sahadaki güçlü konumunu göz önünde bulundurarak, rakiplerine kendilerini daha iyi silahlandırmaları için zaman tanımaktansa, kendi lehine olan siyasi yöntemlerle savaşı sona erdirecek bir barış anlaşmasını tercih ediyor.
Ancak Rusya, Ukrayna’da halkın sağlam destek verdiği güçlü savaş ruhuyla ve Rusya'nın şimdiye kadar yetişemediği Ukrayna'nın insansız hava aracı (İHA) endüstrisindeki önemli gelişmelerle karşı karşıya kaldı. Bu İHA’lar, Rusya ordusuna ağır kayıplar verdiriyor ve ilerlemesini engelliyor. Ukrayna ayrıca yerli askeri üretimini de artırdı. Ukrayna, 2022'de savaş başladığında askeri ihtiyaçlarının yüzde 10'unu üretiyordu, ancak bu oran bu yılın sonlarında yüzde 50'ye ulaşacak. Bu nedenle Ruslar, Ukrayna'nın savaşma iradesini kırmak ve halkı yormak için, Rusya'nın uzun bir yıpratma savaşına hazırlık durumu çerçevesinde Ukrayna'nın altyapısını, özellikle enerji altyapısını sistematik ve acımasızca hedef alıyor. Ukraynalılar, bu savaşın kendi lehlerine sonuçlanması, yani Rusya'nın savaşta hedeflerine ulaşamaması için daha fazla zamana ve silaha ihtiyaç duyuyor. Ayrıca Batı'nın Rusya üzerinde ekonomik baskı uygulaması da gerekiyor. Ancak ABD’nin silah ve ekonomi alanında önemli bir müdahalesi olmazsa, Ukrayna Rusya'nın amansız saldırıları sonucunda sürekli fedakarlıklar yapmak zorunda kalacak ve bu da Rusya'yı taviz vermeye zorlamayı oldukça güçleştirecek.
ABD Başkanı Trump'ın şahsi talepleri de Ukrayna-Rusya savaşını kalıcı bir barış anlaşmasıyla sona erdirme çabasında rol oynuyor, zira kendisi Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmek istiyor.
ABD’nin hesapları
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD’nin hesapları, özellikle büyük bir nefret, güvensizlik ve kan dökme durumunun hakim olduğu iki taraf arasında zorlu bir barışı sağlayabilecek etkili bir arabulucu olma konusundaki güçlü arzusundan dolayı daha çok Başkan Trump ile ilişkili. Ne Rusya ne de Ukrayna kendini önemli tavizler vermek zorunda kalacak kadar zayıf hissediyor. Trump, arabuluculuk çabalarının başarılı olması için Rusya’nın güvenini kazanmalı. Bu amaçla ikinci başkanlık döneminin başlarında ABD’yi Ukrayna'ya destek vermekten uzaklaştırıp Ukrayna'yı savaşın nedeni ve savaşın sona ermesini engelleyen taraf olmakla suçlayarak Ukrayna'dan çok Rusya'ya yakın tutumlar sergiledi. Ukrayna’nın kendisinin daha zayıf taraf olduğunu kabul etmesi ve daha güçlü taraf olan Rusya'ya tavizler vermesi gerektiğini söyledi. Bu tutum, Biden yönetimi tarafından onaylanan gerekli istihbarat ve silahların Ukrayna'ya sağlanmasının geçici olarak durdurulmasına yol açtı, ancak daha sonra taraflar arasında iş birliği yeniden başladı.
Avrupa'nın müdahalesi ve ABD’de perde arkasındaki iç baskı, Trump'ın Rusya'ya yönelik aceleci tutumunu yumuşatmaya yardımcı oldu. Trump, Putin'e karşı genel olarak dostane tavrını ve onunla doğrudan ve dolaylı olarak (ikisi arasındaki telefon görüşmeleri, Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un Rusya'ya gönderilmesi ve son olarak Alaska toplantısı yoluyla) temasta olma istekliliğini sürdürdü. Tüm bunlar Rusya için değerli kazanımlar anlamına geliyor, çünkü Trump'ın yaklaşımı, Rusya'nın siyasi izolasyonunun temel bir yönünü sona erdirerek onu müzakere masasına getirmeye yardımcı oldu. Trump'ın ABD’si, Biden'ın ABD’sinden farklı olarak, Rusya'nın ne düşmanı ne de müttefiki olsa da artık Ukrayna'nın eski yakın müttefiki de değil. Bununla birlikte her ne kadar zor olsa da iki tarafı müzakere masasına oturtmak, nispeten hızlı bir şekilde gerçek barışa yol açmazsa geçici bir başarı gibi görünecek. Trump'ın fazla zamanı yok, çünkü ABD Kongresi, Rusya'ya karşı yeni ve güçlü bir yaptırım paketi kabul etmesi için ona ciddi baskı uyguluyor. Trump, bir yandan savaşı sona erdirmek için son ve güçlü bir girişimde bulunurken diğer yandan Kongre üyelerinden bu paketin onaylanmasını ertelemelerini istedi.
Başkan Trump'ın şahsi talepleri de Ukrayna-Rusya savaşını kalıcı bir barış anlaşmasıyla sona erdirme çabasında rol oynuyor, zira kendisi Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmek istiyor. Bunun yanında Trump, bu hedefe ulaşmak için ciddi çabalar sarf etti ve ödülü veren ülke olan Norveç'in Maliye Bakanı Jens Stoltenberg ile telefon görüşmesi yaparak gümrük tarifelerini görüştü. Norveçli kaynaklara göre görüşme sırasında Trump, Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilme konusunu gündeme getirdi. Bu faktörün Trump'ın bu savaşı sona erdirme çabasında ne kadar önemli olduğu henüz belli değilse de sayısız kez yaptığı açıklamalardan, bu savaşı sona erdirmenin zorluğunun farkında olduğu ve bunun imkansız olduğu ortaya çıkarsa bu çabayı bırakmaya hazır olduğu anlaşılıyor. Trump, son açıklamalardan birinde, bir gazetecinin sorusuna verdiği yanıtta bu konudaki tutumunu belirlemek için birkaç haftaya ihtiyacı olduğunu belirtti. Başkan Trump'ın dünyasında aylarca sürebilecek bu haftalar boyunca, tüm görüntüleri, sevinçleri, hayal kırıklıkları ve beklentileriyle birlikte yüksek düzeydeki drama devam edecek gibi görünüyor.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة