Sadık el-Mehdi, geçiş sürecinin beklediği risklere dikkati çekti

Sadık el-Mehdi, geçiş sürecinin beklediği risklere dikkati çekti
TT

Sadık el-Mehdi, geçiş sürecinin beklediği risklere dikkati çekti

Sadık el-Mehdi, geçiş sürecinin beklediği risklere dikkati çekti

Sudan Milli Ümmet Partisi Genel Başkanı Abdurrahman es-Sadık el-Mehdi, Askeri Geçiş Konseyi (AGK) üyelerinin, devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in azledilmesinde oynadıkları siyasi role işaret ederek, ordudaki görevlerinin ardından siyasi arenaya dahil olmak istedikleri takdirde kendi partisine katılmalarından memnuniyet duyacağını söyledi.
Sadık el-Mehdi, Şarku’l Avsat ile gerçekleştirdiği özel röportajda, Nida Sudan İttifakı’nın liderlerinden oluşan bir heyetin silahlı örgütlerle görüşmek ve onların AGK ile varılan anlaşma hakkındaki görüşlerini dinlemek için Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa'ya gittiğini söyledi.
Geçiş döneminde gerek yönetim yapılarını gerekse de ilgili organa ilişkin yetkileri düzenleyen anayasal kurallar konusunda taraflar arasında anlaşmazlıkların yaşanabileceğini dile getiren el-Mehdi, olası ihtilafların üstesinden gelebilecek bir ‘şeref bildirgesi’ imzalanmasını önerdi. Ayrıca Mehdi, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi’ni imzalamayan siyasi güçlerin de sürece dahil edilmesinin önemini vurguladı.
Sadık el-Mehdi ile gerçekleştirilen röportajın metni:
-Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ile Askeri Geçiş Konseyi (AGK) arasındaki anlaşma hakkında çok fazla tartışma yapılıyor. İki taraf arasında gerçekten bir ortaklığın sağlanabileceğini düşünüyor musunuz?

Sudan oldukça ciddi bir tarihi aşamadan geçiyor, fakat bunu atlatacak. En başından beri konumumuz, rejimi yıkmak için devrime destek olmak ve katılmak yönünde oldu. O sıra rejimin güvenlik komitesi olan askerler halkın çağrısına cevap vermemiş olsaydı devrim başarıya ulaşamazdı. Bu nedenle, değişimi ortaya çıkaran devrimci kuvvetler ile değişimi temin eden askeri kuvvetler arasında bir uzlaşı olmalı. AGK'nin katılımı olmaksızın devrimci çizgiyi dikte etmenin bir yolunun olmadığının farkındayız.
3 Temmuz tarihinde oturma eylemi alanında gerçekleştirilen acımasız eylemler AGK ile aramızı açtı. Ancak olaylarla ilgili bağımsız bir soruşturmaların yapılması ve suç işleyenlerden hesap sorulması ile birlikte bunun üstesinden gelinebilir. Taraflar arasındaki farklılıkların üstesinden gelmek için özel bir girişimde bulunan Afrika Birliği-Etiyopya arabuluculuğunu, doğrudan görüşmelerin yeniden başlatılmasını, gerilimin yeniden tırmanmasına engel olunmasını, AGK'nin kendi adına bir hükümet oluşturmamasını ve ÖDBG'nin halk hareketleriyle tansiyonu yükseltmemesini elimizden geldiği kadar sağlamaya çalıştık.  Süreci daha fazla diyalog ile tamamlamak için çalışıyoruz. Ayrıca iki taraf arasındaki herhangi bir farklılığın üstesinden gelinmesine katkıda bulunabilecek ulusal bir girişim öneriyoruz.
-Taraflar arasında devrimin hedeflerini gerçekleştirebilecek gerçek bir ortaklığın kurulacağını düşünüyor musunuz? Yoksa detaylarda gizli olan şeytanlar bu ortaklığı sonlandıracak mı?
Çeşitli sebeplerden dolayı bir ortaklığa ulaşılabileceğine inanıyorum. Her bir taraf, görüşlerini diğerine dikte edemeyeceğinin ve bunun başarısız olacağının farkında. Herkes, eski rejimin sebep olduğu zorlu koşulların hala mevcut olduğunu anlamalıdır. Bir yandan ülkedeki ekonomik çöküş ve güvenlik durumu varlığını sürdürürken, öte yandan arenada silahlı güçlerin varlığına tanık oluyoruz ve uluslararası toplum ile aramızda büyük bir boşluk var. Birleşik ve ulusal bir kararlılık olmadığı takdirde bütün bu koşullar, tek taraflı bütün çözüm girişimlerini boşa çıkaracak.
Söz konusu nesnel faktörler, herkesi bir uzlaşıya mecbur bırakıyor. Daha önceki devrimlerde ve bağımsızlıkta olduğu gibi uzlaşı kültürünü desteklemeye devam edeceğiz. Evet, engeller var ve süreç içerisinde birtakım gerginlikler yaşanacak. Herhangi bir tarafın gerilimi tırmandırmasının önüne geçecek ve herkes tarafından kabul edileceğini umduğumuz bir ‘şeref bildirgesi’ öneriyoruz.
-Ne gibi durumlar taraflar arasındaki ilişkilerin gerilmesine sebep olabilir?
Anlaşmanın en önemli başarıları, bir egemenlik konseyinin oluşturulması, nitelikli ve partizan olmayan kimselerden oluşan sivil bir bakanlar kuruluna yürütme işlerinin tevdi edilmesi, egemenlik konseyinin ve yürütme organının teşkil edilmesinin ardından bir yasama meclisinin oluşturulması oturuma eylemi operasyonları sırasında işlenen suçlara ilişkin adil soruşturmaların yapılması, geçici adaletin sağlanması ve yağmalanana paraların geri alınmasıdır. Bütün bu durumlar askeri ve sivil güçler arasında bir gerilim yaratabilir. Ancak şeref bildirgesi ve uzlaşmacı yaklaşım bu farklılıkları aşmamızı sağlayacaktır.
-Bütün bunlarla birlikte geçiş döneminin düzenleneceği anayasal kurallar konusunda da büyük bir anlaşmazlık yaşanabilir. Geçici bir anayasa olarak mı adlandıracağız yoksa anayasa bildirgesi olarak mı?
Öte yandan bir diğer anlaşmazlık noktası ise ÖDBG haricindeki güçlerin de sürece dahil edilmesi meselesi olacak. Ulusal inisiyatiflerin tek bir ilke etrafında kümelenmesiyle birlikte potansiyel farklılıkların üstesinden gelineceğini düşünüyorum.
Afrika Birliği-Etiyopya arabuluculuğu açık bir şekilde, ulaşabileceği yere kadar ulaştığını ve bunun ardından taraflar müzakere masasına oturmadıkça sunacakları pek bir şey olmadığını söyledi. Bu, sorumlu ve doğru bir pozisyondur ve bu nedenle bölünme mantığına değil uzlaşma mantığına ihtiyaç duyulacaktır.
-Egemenlik konseyi adaylarının seçimine ilişkin ne gibi mekanizmalar var?
Bir dizi engel ortaya çıkaracak partici kotaların bulunmadığını söyledik. Kotalara göre hareket edersek Pandora'nın Kutusu açılacak ve hoş olmayan sürprizlerle karşı karşıya kalacağız. Adayların uzman ve politik bilince sahip olmaları gerekiyor. Gençlerin ve kadınların katılımını da içeren dengeli bir konseyin kurulmasını umuyoruz. Oturma eylemleri sırasında yürütme işlerini üstlenen bir koordinasyon komitesi bulunuyordu. Tüm bloklar kendi adaylarını sunacak. Önceki gün anlaşmanın son kez daha incelenmesi, anlaşmayı kimin imzalayacağı, aday listelerinin değerlendirilmesi, egemenlik konseyinde kimlerin bulunacağı ve başbakanın kim olacağı meselelerini görüşmeye karar verdik.
-Farklı pozisyonlar için önerilen isimler var mı?
İsimler hakkında konuşarak müzayede kapısını açmak istemiyorum. Ancak, sunulan isimlerin saygın isimler olduğunu düşünüyorum ve üzerinde uzlaşılan ilkeler ve temeller olduğu sürece pek bir zorluk yaşanmayacağına inanıyorum.
-Nida Sudan İttifakı bünyesindeki bir dizi silahlı hareket ÖDBG’den ayrıldıklarını ve yapılan anlaşmanın arzuları karşılamadığını açıkladılar. Buna ne diyorsunuz?
Bunun bir çıkış olduğunu düşünmüyorum. Fakat bazı şeylere ilişkin birtakım çekincelerin olduğunu söyleyebiliriz. Bu görüşleri kapsayabilecek yeterliliğe sahibiz. Sudan Milli Ümmet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Meryem el-Mehdi ve eski Sudan Kongresi Partisi Genel Başkanı İbrahim eş-Şeyh’ten oluşan bir heyet tertip ettik. Bu heyet, Nida Sudan İttifakı’ndan silahlı hareketlerle görüşmek ve onların askeri konsey ile varılan anlaşma hakkındaki görüşlerini dinlemek için Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa'ya gitti. Üzerinde uzlaşılan husus özellikle barış sürecine ve sonuçlarına ilişkin görüşlerini kabul etmektir. Bu, onlara kalmış olan bir şey. Herhangi bir sorunun çıkacağını sanmıyorum.
İkinci olarak bu hareketlerin çoğu barış girişimlerine dahil oldu. Bu konulardaki bakış açımızı da dikkate almaları gerekiyor. Nida Sudan İttifakı’na üye olmayan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) Başkanı Abdülaziz el-Helu ve Sudan Kurtuluş Hareketi Başkanı Muhammed Nur ile bazı sorunların yaşanabileceğini düşünüyorum. Onları ikna etmeye odaklanmayı umuyoruz. Hiç kimse barış meselesini ikincil bir mesele olarak görmek istemiyor. Bu anlaşma, tüm uluslararası topluluğun desteğini arkasına almış durumda.
-Uluslararası toplumun ve komşu ülkelerin rolü süreçteki nedir?
Sudanlı gelişmelere ilişkin olumlu bölgesel ve uluslararası pozisyonları takdir ediyor ve bundan dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz. Ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik zorlukların üstesinden gelinmesi için desteklerinden dolayı kardeş devletlere teşekkür ediyor ve yardımlarının devamını umuyoruz.
Öte yandan uluslararası toplum, ülkenin 60 milyar doları bulan dış borcunun silinmesini ve Sudan’ın teröre sponsorluk yapan devletler listesinden çıkarılmasını sağlayabilir. Bu sorunların çözülmesini ve ülkenin farklı eksenlere sürüklenmemesini umut ediyoruz.
-Siyasi bir rol oynamak istedikleri takdirde AGK Başkan Yardımcısını parti kurmaya veya mevcut bir partiye katılmaya davet ettiniz…
AGK Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Duklu’ya (Hamideti), Ömer el-Beşir’in azledilmesine ilişkin oynadığı büyük rolden dolayı teşekkür ediyoruz. Hamideti’nin tarihi bir rol oynadığına kuşku yok. Hızlı Destek Kuvvetleri'nin komutanı olarak ordu içerisinde bir statüye sahip. Fakat bu güçlerin ülkenin silahlı kuvvetleri ile birleşmesi gerekiyor.
AGK Başkanı el-Burhan, Başkan Yardımcısı Hamideti ve diğer AGK üyeleri, Beşir’in azledilmesinde siyasi bir rol oynadılar ve geçiş döneminin sonuna kadar devam edecek olan politik bir statüleri mevcut.
Siyasi bir rol oynamak istiyorlarsa onları memnuniyetle karşılayacağız. Ancak bu, askeri pozisyonlarını bırakmalarını gerektiriyor. Siyasi rollerini devam ettirmek istemelerinde herhangi bir sorun yok. Siyasi arenaya dahil olmak istedikleri takdirde Sudan Milli Ümmet Partisi’nde kendilerini memnuniyetle karşılayacağız.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.